SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

1218 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadîsi Ebû Dâvûd, Müslim gibi rivayet etmiş; Buhâri rivayet etmemiştir.

 

Hadîsin bâzı cümlelerini izah edelim:

 

Hz. Câbir'in, Muhammed b. Alî 'ye husûsî bir muamele yaparak düğmelerini çözmesi, ona iltifat içindir. Çünkü nefs-i hadîsde de beyân edildiği vecîhle Muhammed b. Alî küçüktü. Aynı muameleyi büyüklere yaparak elini onların elbisesine sokmak doğru değildi.

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Esma 'ya: «Kuşak sarınl» buyurmasından murâd: Beline kuşak gibi bir şey dolayarak, kan gelen yerin üzerine genişçe bir bez koyduktan sonra bezin iki ucunu ön ve arka taraflarından o kuşağa bağlamaktır. Buna husûsî tabiriyle istisfâr derler.

 

Kasvâ: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in devesidir. Esâs itibariyle bu kelime: genişliğine kulağı kesilmiş, mânâsına gelir.

 

Hadîsin diğer rivayetlerinde bunun yerine «Harmâ'»; diğer bâzıla­rında «Adbâ»; bir rivayette «Muhadrame» denilmiştir.

 

Harmâ: Kulağı yirilmiş;

 

Adbâ: Kulağının dörtte birinden fazlası kesilmiş;

 

Muhadrame: Kulakları kesilmiş, mânâlarına gelir.

 

Tabiîn'den Muhammed b. îbrâhîm Et-Teymî ile diğer bâzılarına göre: Adbâ'; kasvâ' ve ced'â: Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin devesinin ismidir. Fakat bâzı rivayetlerden anlaşıldığına göre Kasvâ' ile Adbâ': ayrı ayrı iki devenin ismidirler.:

 

Rüknü istilâmdan murâd: Hacer-i Es'ved'i tekbir ve tehlîl ile öpmek yahut buna imkân yoksa eliyle veya sopa gibi bir şeyle dokunarak, dokunduğu şey'i öpmektir. İstilâm kelimesi: Seleamdan alınmadır. Binâenaleyh lügat itibariyle istilâm: Hacer-i Esved'i selâmlamak mânâsına gelir.

 

Ramel: Sık sık adım atmak suretiyle hızlı yürümektir.

 

Safa ile Merve: Kabe civarında bulunan iki küçük dağdır.

 

«Sa'y» denilen hacc ibâdeti bunların arasında yapılır. Safa'dan başlayarak Merve 'ye gitmek bir sayılmak şartıyla bu iki dağın arasında yedi defa gidip gelmeye sa'y derler.

 

Nemire: Arafat civarında bir yerdir; Arafat 'dan sayılmaz.

 

Meş'ar-i Haram: Müzdelife denilen yerde bulunan bir dağdır. Ulemâdan bâzılarına göre Müzdelife'nin her yeri meş'ar-i haramdır. Câhiliyet devrinde Araplar hacc esnasında Müzdelife'-ye iner, orada vakfe yaparlarmış.

 

Vakfe: İbadet yapmak için durmaktır.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunan Kureyş kabilesi mensupları eski âdetleri mucibince orada mutlaka vakfe yapacağını zannetmişlerse de Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) orada durmayarak doğruca Arafât'a gitmişti*. Çünkü Allah Teâlâ'dan aldığı emir buydu.

 

Câhiliyet devrinde Kureyş'in Müzdelife'de vakfe yapmaları, Müzdelife Harem-i Şerîf 'ten sayıldığı içindir. Kureyşliler: «Biz, Haremullah ahâlîsiyiz; ondan dışarı çıkamayız!» derlerdi.

 

Batn-ı Vâdî: Urane vâdîsidir. Bu yer Arafat'tan değildir. Ulemâdan onu yalnız imam Mâlik, Arafat'dan saymıştır.

 

Allah'ın kelimesinden muradın ne olduğu ihtilaflıdır.

 

Bâzıları: «Bundan murâd: Kelime-i tevhîddir. Çünkü bir müslüman kadını gayr-i müslim erkeğe nikâh edilemez.» demişlerdir.

 

Bir takımlarına göre bundan murâd: «Size helâl olan kadınları nikâh edin!» âyet-i kerîmesidir. Sahîh olan da bu kavildir.

 

Kayalardan murâd: Cebelü'r-Rahme, denilen dağın eteklerindeki taşlardır.

 

Cebelü'r-Rahme: Arafât'ın ortasında bulunan bir dağdır.

 

Vakfe'yi burada yapmak müstehabdır.

 

Müzdelife: Arafat 'dan dönen hacıların geceleyip vakfe yaptıkları yerdir.

 

Batn-ı Muhassir: Vaktiyle fil ordusunun münhezim olduğu vadidir.

 

Cemre-i Kübrâ: Şeytan taşlanan üç yerden birinin ismidir. Vaktiyle burada bir ağaç varmış.

 

Kaadî îyâz diyor ki; «Müslim'in bâzı râvileri îbni Rabiâ'nın kan dâvası yerine Rabîa'nın kan dâvası demişlerdir. Ebû Dâvûd 'un rivayeti de bu şekildeyse de bunun vehim olduğu söylenir. Doğrusu İbni Rabîa 'dır. Çünkü Rabîa Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sonra Hz. Ömer devrine kadar yaşamıştır...»

 

îbni Rabîa küçük çocukken evlerin arasında emekleyip gezdiği bir sırada başına bir taş isabet ederek ölmüştür. Bu taş, Benî Sa'd ile Benî Leys kabileleri birbirleriyle harp ederken çocuğa isabet etmiştir.

 

Ribâ': Alış verişteki karşılıksız ziyâdedir. Bugün «faiz» dediğimiz şey budur.

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in : «Hoşlanmadığınız bir kimseyi döşeklerinize ayak bastırmamaları kadınlar üzerinde sizin hakkınızdır.» ifâdesi hakkında Mâzirî şunları söylemiştir: «Bâzılarına göre bundan murâd: Kadınların erkeklerle başbaşa kalmamalarıdır. Zinaları maksût değildir. Çünkü zina hadd-i şer'î îcâb eder. Ve erkek hoşlansın hoşlanmasın karısının her adamla zina etmesi haramdır.»

 

Kaadı lyâz'ın beyânına göre îslâmiyetten önce Arapların âdeti erkeklerle kadınların beraberce oturup sohbette bulunmalarıymış. Bu, onlarca ayıp sayılmadığı gibi, hiç bir şüpheye de sebep olmazmış. Tesettür âyetî nazil olunca kendilerine bu gûnâ sohbetler yasak edilmiş.

 

Hâsılı bu cümlenin şâyân-ı tercih olan mânâsı: Kadınların, kocaları izin vermedikçe evlerine erkek kabul etmemeleridir. Bu hususta gelen kimsenin yabancı bir erkek olmasıyla kadının veya kocasının yakın akrabasından olması arasında hiç bir fark yoktur.

 

Kaadı İyâd diyor ki: «Ulemâ bu hadîsdeki fıkıh mes'elelerî hakkında pek çok sözler söylemiştir.

 

Ebü Bekir, İbnü'l-Münzir bu hususta büyük bir cüz kitap telif etmiş ve 150 küsur mes'ele tahrîc eylemiştir. Daha da tetkik etse tahrîc ettiğine yakın bir miktar ziyâde edebilirdi.»