AHMED
DAVUDOĞLU
338 - 350 NOLU
HADİSLERİN ŞERHİ:
Bu hadisi Buhari «Kitabü bed'ü-ha!k», «Kitabü'I-i'tisâm bi'l-Kitâb
ve-s-Sünne» de, Ebu Dâvud «sünnet» bahsinde, Nesâi de
bazı lâfız farklariyle tahric
etmişlerdir.
Birinci rivayette Resuluîlâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «İşte açık açık imân budur.» İkincide: «0, mahz-ı
imândır.» buyurmuştur. Bunun manası: gönlünüzden geçen vesveseleri, hatta
onları anmayı büyük bir cürm saymanız imanın ta
kendisidir. Çünkü bunlara inanmak şöyle dursun, onları büyük suç sayarak
korkmak ve söylemekten bile çekinmek, iman-ı kâmilden ileri gelir. Böyle bir imân asla şek şüphe götürmez demektir. Vesvese sorulduğu
vakit Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in : «O, mahz-ı imândır.» buyurmuş olması: «Vesvese mahz-ı
imândır.» ma'nasına alınmamalıdır. Zira vesvese
şeytandan ve onun mekrindendir. Binaenaleyh o asla imân olamaz. İmân, onun çirkin
bir şey olduğunu anlayarak ondan nefret etmektir. Zâten
Nevevî'nin beyanına göre bu ikinci rivayet birincinin
kısaltılmışıdır. Bu sebeble İmam Müslim evvelâ
ashabın vesveseyi ağıza alınması bile büyük kabahat
saydıklarını sarahaten gösteren rivayeti zikretmiş; arkasından bunu
getirmiştir.
Ulemâ-i kiram bu babda şunları söylemişlerdir: «Şeytan ancak aldatamadığı
kimselere vesvese verir; ve bu yoldan onların temiz! imânlarını kederlemeye çalışır
kâfire ise; istediği gibi gelir; dilediğini yaptırır. Onun hakkında yalnız
vesvese yolu ile harekete lüzum yoktur.» Aliyyül Kaarî: Boş eve hırsız giremez.,
demiştir.
Şu halde vesvesenin
sebebi mahz-ı imândır. Yahud vesvese, imânın alâmeti
olmuş olur. Kaadi Iyaz bu
kavli ihtiyar etmiştir.
Hadisin üçüncü
rivayetinde: İnsanların bir birlerine suâl sormakta devam edecekleri,
ve bu suâlleri tâ, Allah'ı kim yarattı? diyecek kadar
ileri götürecekleri; böyle bir vaziyet karşısında: «Allah'a imân ettim demek
lâzım geleceği bildiriliyor. Ondan sonraki rivayetlerde ise haddi zâtında bu suâlleri sorduranın şeytan olduğu tasrih buyurulduktan sonra iş: «Allah'ı kim yarattı?» suâline
geldi mi artık ondan Allah'a sığınmak ve o vesveseyi derhal terk etmek emrolunuyor.
istiazeden murad: «euzü»
çekmektir.
Hadisi şerif: «eğer şeytan tarafından
sana bir türtme
(ifsâd) vakî olursa hemen Allah'a sığın!...» [A'raf 200.] âyeti
kerimesinden mülhemdir.
Şeytanın vesvesesine râm olarak o vadide düşünmeye devam etmek vesvesenin daha da
artmasına sebeb olur. Binaenaleyh onu hemen terk
ederek, şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Çünkü aslı astarı olmayan arızî bir
şeyi defetmek için delile hacet yoktur. Allah Zülcelâl hakkında vesvese
illetine mübteîâ olanlara Fahr-ı
kâinat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
efendimiz ne güzel deva tavsiye buyurmuşlardır: «Allah'a imân ettim deyiversin!...»
Buhâri şerhlerinden «Fethu'I-Bârî» de Hattâbi'den naklen şöyle
denilmektedir: «Bu hadisin vechi şudur ki: Şeytan bu
vesveseyi verir de o kimse de ondan Allah'a sığınır ve vesvesesinde devamdan vaz geçerse vesvese mündefi olur.
Ama vesveseyi veren insan olursa onu susturmak hüccet ve delille mümkün olur.
Bunların farkı şudur: İnsanla konuşmak suâl cevap
tarzında olur. Onun hali mahsurdur. Usulüne riâyet ederek konuşur;
ve delil bulursa muhatabı susar. Fakat şeytanın vesvesesinin bir sonu yoktur. O bir hüccetle ilzam olundu mu. başkasına kayar. Nihayet -neuzu billâh- insanı şaşkına çevirir. Bununla beraber
şeytanın: «Rabbini kim yarattı?» sözü de saçmadır. Bu sözün sonu evvelini
nakzetmektedir. Zira yaratanın yaratılmış olması muhaldir. Bu suâl yerinde bile olmuş olsa teselsülü icâbedeceği
için yine muhaldir. Akıl, hadis olan şeylerin bir muhdise
muhtaç olduğunu isbat etmiştir. Allah muhdise muhtaç olsa o da hadis yani sonradan vücuda gelen
şeylerden olurdu.»
Lâkin İmam Nevevî hadisin üçüncü rivayetinde : «İnsanlar bir birlerine
sormakta devam edecekler » buyurulduğunu ileri
sürerek şeytanın vesvesesile insanın verdiği vesvese
arasında hiç fark olmadığını söylemiştir.
Hz. Ebu
Hureyre'nin kendisine suâl
soran kimselere cevap vermemesi ya cevaba değmediği için yahud
bu babta söz söylemek Allah'ın zatı ve sıfatları
hakkında söz etmek gibi olduğundandır.
Mazîri diyor ki: «Hatıra gelen şeyler iki
kısımdır. Bunların kalbe yerleşmeyenleri hemen terketmekle
mundel'i olur. Bu hadis te
bu manayadır. Bunlara vesvese denir. Şüpheden doğan ve kalbe yerleşen
düşüncelere gelince bunlar ancak nazar ve istidlal yoluyla defedilir.
Tîybî de şunları söylemiştir. Vesveseden Allah'a sığınarak başka
şeyle meşgul olmanın emir buyrulması ve o vesveseyi gidermek için düşünmek,
hüccet bulmak emrolunmaması Allah Teâlâ'nın
yaradana ihtiyacı olmadığı bizzarure
malum olduğundandır. Bu mesele münazara ve münakaşa kabul etmez. Çünkü bu babta düşünceye dalmak insanın ancak şaşkınlığını arttırır.
Bu halde bulunan bir kimsenin Allah'a sığınmaktan başka ilâcı yoktur.
Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'İn «Düşünceden vaz
geçsin» emri üzerine Kaadi Iyaz
şunları söylemiştir : «Düşünmekten vazgeçsin de başına
gelen vesveseyi defetmek için Allah Zülcelâl'e iltica
eylesin. Allah-ü Teâlâ'dan Önce kimin bulunduğuna,
Allah'a vacip ve müstahil olan şeylere burnunu
sokmasın. Çünkü bunlar aklın eremiyeceği şeylerdir.
Hasılı insan şeytanın vesvesesini ancak ona kulak asmamak ve ondan
yüz çevirmekle defedebilir. Çünkü bu babta münakaşa
ve muhakeme vesvesenin yerleşmesine sebeb olur.