1277 nolu Hadis’in
İzahı:
Bu hadîsi Buhâri «Hacc»
bahsinin bir-iki yerinde; Nesâi «Hacc» ile «Tefsir» bahislerinde tahrîc
etmişlerdir.
Hadîsin birinci
rivayetinde deniz boyunda İsaf ve Naile adlarında iki put bulunduğu
bildirilmekteyse de Kaadı İyâd bunun hatâ olduğunu söylemiş, deniz tarafındaki
putun sâir rivayetlerde de bildirildiği vecihle Menât olduğunu bildirmiştir.
Menât: Amr b. Lühey
tarafından Müşellelin deniz tarafına dikilmiş bir puttur.
Câhiliyet devrinde Ezd
ve Gassân kabileleri hacc için bu puta telbiye getirirlermiş.
Müşellel; Kudeyd
yakınında bulunan bir tepedir. Deniz kenarında İsaf ile Naile isimlerinde put
yoktur.
Şeâîr: Şaîre'nin
cem'idir.
Şaîre: Nişane, alâmet,
demektir.
Safa ile Merve'nin
şeâirden sayılmaları ibâdet edilecek yerler oldukları içindir.
Anlaşılıyor ki Hz. Urve
âyetı kerimeden Safa ile Merve arasındaki sa'yin vâcib olmadığını anlamıştır.
Ona göre âyetten mun'ıd: Sa'yi terketmekten dolayı bir şey lâzım gelmemesidir.
Fakat Hz. Âişe bu mânâyı
kabul etmemiş, âyetten muradın sa'yi terk değil, sa'yi yapmak olduğunu
bildirmiş ve şayet sa'yin terki murâd edilse âyet-i kerîmede: «Tavaf etmemekte
beis yoktur,» buyurulması îcâb ettiğini söylemiştir.
Hz. Urvenin te'vili
«Günah» tâbiri yoktur. Ekseriyetle mubah olan şeylerde kullanıldığına
nazarandır.
Âişe (Radiyallahu anha),
kendisine âyette vücûba veya adem-i vücûba âit bir şey-bulunmadığını, mezkûr
kelimenin vacibin sukutu hakkında nass olmadığını anlatmak istemiştir.
Bu sebeple âyet-i
kerîmenin Ensâr hakkında nazil olduğunu da bildirmiştir.
Gerçi şâzz bir kıraata
göre âyet-i kerîme Hz. Âişe'nin dediği gibi «Onların arasında tavaf etmemekte
bir beis yoktur.»
şeklinde de okunmuşsa da
Taberî buradaki «Lâ» kelimesinin ziyâde olduğunu binâenaleyh bu kırâata göre de
mânânın «Onların arasında sa'y etmekte beis yoktur.» demek olduğunu
söylemiştir.
Tahâvi, şâzz
kırâatların. meşhur olan kırâata muhalif mânâlarının hüccet olmadığını
nakletmiştir. Ona göre âyette sa'yi müstehab görenlere de delil yoktur. Çünkü
âyetteki tetavvu'dan murâd sa'y değil; hacc ve Umrenin aslıdır.
Vahidi 'nin İbni Abbâs
(Rtidiyallahu anh)'dan rivayetine göre vaktiyle Safa üzerinde erkek suretinde
bir put varmış; buna İsaf denilirmiş. Merve üzerinde de kadın suretinde bir put
olup Naile adını taşırmış.
Ehl-i Kitabın
zannlarınca güya bunlar vaktiyle insanmışlar. Kâbe'de zina ettikleri için
Allah, onları taşa kalbetmiş de, ibret için Safâ ve Merve üzerine
çıkarılmışlar. Aradan uzun müddet geçince câhiliyet devri halkı bunlara tapmaya
başlamışlar, onlara tavaf ederken elleriyle dokunurlarmış.
İslâmiyet gelince bu
putlar kırılmıştır. Müslümanlar bunlar sebebiyle Safa ile Merve arasında sa'y
yapmaktan çekinmiş. Nihayet ayet inerek sâ'yın meşru olduğunu beyân
buyurmuştur.
Hz. Âişe'nin
«Binâenaleyh bu bir sünnet olmuştur. murâd: Meşru kılınmıştır, demektir.
Kirmâni bu sözü «Haccın
rüknü, olmuştur.» mânâsına almış, bâzıları da : «Buradaki sünnetten murâd
farzdır.» demişlerse de Ayni , buna itiraz etmiş ve sünnet lâfzından rükün
mânâsı çıkarılamıyacağım, aksi taktirde sünnetle rükün arasında bir fark
kalmayacağını söylemiştir. Çünkü rükün: Bir şeyin mâhiyetinde dâhil olan
malzemedir.
Safa ile Merve arasındaki
sa'yin ise haccın mâhiyetinde dâhil olduğuna kaail olan yoktur.
Hz. Aişe'nin sözü
nihayet sa'yin vâcib kuvvetinde bir sünnet-i müekkede olduğunu göstermektedir
ki, Hanefiler'ın kavli de budur.