SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

2380 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadisi Buhâri «İlim», «Ehâdisû'l-Enbiya», «Tevhid», «Nüzûr», «Tefsir», «İcâre» ve «Şurût» bahislerinde; Tirmizi ile Nesâi «Teisir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

 

Bu hadiste bahsi geçen Musa, Beni İsrail'in Nebisi Musa b. İmrân (Aleyhisselâm)'dır. Ve Hz. Yakub'un sülâlesindendir. Yüzyirmi sene yaşamıştır. Yüzaltmış sene yaşadığını söyleyenler de vardır. Bir rivayete göre tufandan binaltıyüzyirmi sene sonra Tıh sahrasında vefat etmiştir. Bâzılarına göre Musa Mûşi'den alınmıştır. Bu ismi kendisine veren Firavunun karısı  Âsiye binti Müzâhim'dir. Hz. Musa, Nil nehrinde ağaçlar arasında bir tabutta bulunduğu için kendisine hâline göre bu isim verilmiştir. Çünkü kipti dilinde «Mû» su demektir. «Şi» de ağaç mânâsına gelir. İki kelime yanyana getirilerek «Muşi» olmuş. Sonra Musa denilmiştir. Bâzılarına göro Musa Arapçadır. Ve nekre halde munsarif bir isimdir. Kisâi , gayrı munsarif olduğunu söylemiştir.

 

Anlaşılıyor ki, Nevf El-Bikâli ismindeki zât Kehf sûresinde zikri geçen Musa'nın Firavun‘un sarayında büyüyen ve ona Nebi gönderilen Musa b. İmrân olmadığını Hizır'la görüşen bu Musa 'nın Yûsuf (Aleyhisselâm)'ın. torunu Musa b. Mişa olduğunu söylemiştir. İlk Musa bu zâttır. O da Nebi olmuştur. Tevrat ehline göre Hızır'la görüşen bu zat ise de, gerek Müslim'in, gerekse Buhâri ve diğer «Sünen» sahiplerinin rivayet ettikleri sahih hadise göre Hızır'la görüşen o değil, Firavunun sarayında büyüyen Musa b. imran 'dır.

 

Babımızın birinci rivayetinde bu husûsda sual soranın Said b. Cübeyr, cevap verenin de ibni Abbâs olduğunu, son rivayetinde ise bu babdaki münakaşanın Hur b. Kays ile ibni Abbâs arasında geçtiği bildirilmektedir, İhtimal ki, İbni Abbâsla Hur b. Kays'ın bu babdaki münakaşalarından sonra Said b. Cübeyr de aynı meseleyi ibni Abbâsa sormuş, her ikisinden rivayet bundan ileri gelmiştir. Hz. Musa'nın, Musa b. Mışa olduğunu iddia eden Nevf El Bikâli, Hımyer kabilesine mensub Nevf b. Fedâle 'dir. Bu zât Ka'bul-Ahbar'ın o&ullugu yâni karısının çocukudur. Bâzıları kardeşi oğlu olduğunu söylemişlerdir. Künyesi Ebû Yezid imiş. Ebû Rûsd olduğunu söyleyenler de vardır. Âlim, fâzıl, hakim bir zât onu, kadılık yapmıştır. Dimeşklilerin imamı sayılır. ibni Abbâs (Radiyallahu anh)'ın onun hakkında: «Allah'ın düşmanı yalan söylemiş» seklinde konuşması onun hakikaten Allah'ın düşmanı olduğuna inandığı için değil, sözimü mübalâğalı bir şekilde reddetmek, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hadisine aykırı düşen iddiasından ağır sözlerle vazgeçirmek içindir. İbni Abbâs bu sözleri öfke ile söylemiştir. Ulemânın beyânına göre: Gadap halinde söylenen sözlerin hakikatları kastedilmez. ibni Tin diyor ki: «İbni Abbas, Nevfi Allah'ın velisi olmaktan çıkarmak istememiştir. Lâkin ulemânın kalbleri hakikatin gayrisini işittikleri zaman nefret duyar ve bu gibi sözleri söyleyerek onu men etmek, ondan sakındırmak isterler. Söylediklerinin hakikatini kasdetmezler.

 

Hızır yahut Hazır Belya b. Melkân ismindeki zattır. Künyesi Ebû'l-Abbâs'dır, İsminin Kelyân yahut Ahmed olduğunu söyleyenler de vardır. Kendisine Hızr denilmesinin sebebi sahih rivayetlere göre beyaz bir postekinin üzerine oturup bostekinin arkadan yemyeşil olarak sallanmaya başlamasıdır. Bu postekiden murad yeryüzüdür. Bâzılarına göre Hızr denilmesine sebep yüzünün güzelliği ve parlaklığıdır. Ulemâdan bazıları onun Nûh (Aleyhisselâm)’ın sülâlesinden geldiğini, bir takımları da İshak (Aleyhisselâm)'ın torunlarından olduğunu söylerler. Hattâ Musa (Aleyhisselâm)'in Firavnımn oğlu olduğunu söyleyenler de olmuşsa da bu kavil cidden garib görülmüştür. ibni Abbâs'dan bir rivayete göre Hızr (Aleyhisselâm)’ın Hz. Âdem'in oğlu olduğu, eceli te'hir edilerek Deccal'ın yalancılığını meydana çıkarıncaya kadar kendisine ömür verildiği rivayet olunmuştur. Fakat bu hadis de munkati' ve garibdir.

 

Rivayete göre Hızr (Aleyhisselâm) Hayat Suyu denilen sudan içmiş, onun için kendisine uzun ömür verilmiştir. Buhari'nin bir rivayetinde bu suyun bir ağacın dibinden kaynadığı, içine düşen her şeyin canlandığı, Hz. Musa'nın balığına da ondan isabet ettiği için dirildiği bildirilmektedir. Hızr (Aleyhisselâm)'ın Nebi mi, yoksa Veli mi olduğu ve halen yaşayıp yaşamadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Peygamberliğine kail olanlar, çocuğu öldürdüğü zaman: «Ben bu işi kendiliğimden yapmadım...» demesiyle istidlal ederler. Çünkü kendiliğinden yapmaması onu Allah'ın emriyle öldürmüş olmasını iktiza eder. Bu da onun vahye mazhar bir Nebi olduğunu, hattâ Hz. Musa'dan daha âlim bulunduğunu gösterir. Zira veli olsa Musa (Aleyhisselâm)'dan daha âlim olması mümkün sayılamazdı.

 

(Buhari'nin rivayeti olarak geçen rivayet Tabakat da dor. Sahih-i Buhari de değil!)

 

Veli olduğunu iddia edenler Hızr'a bu emrin o zamanın Peygamberi tarafından verilmiş olması caizdir, demişlerdir.

 

Müfessirlerden Salebi'ye göre Hızr (Aleyhisselâm) uzun ömürlü bir Nebidir. İnsanların ekserisine görünmez. Âhir zamana, yâni Kur'ân-ı Kerim'in kaldırılmasına kadar yaşayacağı söylenir. Yine Salebi'nin beyânına gb're Hızr (Aleyhisselâm) Hz. İbrahim zamanında yaşamıştır. Bu husustaki üç kavilden biri budur. Diğer bir kavle göre onun zamanından az sonra dünyaya gelmiş; üçüncü kavle göre Hz. İbrahim'den çok zaman sonra doğmuştur.

 

Nevevi diyor ki: «Cumhûr-u ulemâya göre' Hızr (Aleyhisselâm) sağdır; aramızda bulunmaktadır. Bu cihet Safiyye ile Salah ve Marifet erbabına göre ittifakidir. Onu gördüğünü söyleyenler ve onunla buluşarak kendisinden ilim aldığını, aralarında sualli cevaplı muhavere geçtiğini söyleyenler, şerefli ve hayırlı yerlerde bulunduğunu nakledenler sayılmayacak kadar çok; gizlenmeyecek kadar meşhurdur.»

 

Ebû Amr ibni Salah: «Cumhûr-u ulemâ ile sulehaya göre Hızr sağdır. Avam tabakaları da bu hususta beraberdir; onu inkâr hususunda yalnız bazı hadis imamları şüzûz göstermişlerdir. O bir Nebidir.» diyor.

 

Kuşeyri ile ulemâdan birçoklarına göre Hızr (Aleyhisselâm) Nebi değil, velidir. Ma'rûdi bu hususta üç kavil olduğunu söylemiştir. Bunlardan birinciye göre Hızr (Aleyhisselâm) Nebi, ikinciye göre veli, üçüncüye göre melekdir. Nevevi bu üçüncü kavlin garib ve bâtıl bir söz olduğunu söylemiştir.

 

Buhâri, İbrâhimi Harbi, İbni Münâvi, ibni Cevzi ve diğer bir takım ulemâ Hızr (Aleyhisselâm)'ın vefat ettiğine kânidirler.

 

Hz. Musa'nın hizmetçisinden murad Yuşa b. Nûn'dur. Bu zat Yûsuf (Aleyhisselâm)'ın sülâlesindendir. Rivayete göre Hz. Musa'nın hizmetinde bulunur, ona tabi olurdu. Ondan ilim alırdığım söyleyenler de vardır.

 

Allah Teâlâ'nın Hz. Mûsa'yı muaheze buyurması ilmi Allah'a havale etmeyip, kendisinin herkesten âlim olduğunu söylediği içindir. Übey (Radiyallahu anh): «Musa, ilmine mağrur oldu. Allah da onu Hızr'dan gördüğü şeylerle muaheze eyledi» demiştir. Ulemâ Hz. Musa ile Hızr görüşmesini Mûsa (Aleyhisselâm) için bir tenbih, ondan sonra gelecekler için, kendilerini temize çekerek büyüklenmesinler diye bir ta'lim kabul etmişlerdir.

 

Mecmaul-Bahreyn: iki denizin toplanıp bir araya geldiği yer demektir. Bundan murad ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bunun Sebte Boğazı Basra Körfezi ile Akdeniz, hattâ İstanbul Boğazı olduğunu söyleyenler vardır. Bu rivayetlere göre iki denizin birleştiği yerden murad kimi Süveyş Kanalı, İstanbul Boğazı gibi bir boğaz, kimi de bir berzah olduğu hatıra gelir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhuma göre hadisdeki sahradan murad büyük bir ihtimal ile Kudüs'deki sahradır. Balığın oradan denize dökülen bir çaya atlayarak denize gitmiş olması pek mümkündür. Müfessirler dâima iki denizin birleştiği yerden bahsetmiş, fakat Bahreyn ismini taşıyan bir yerden söz etmemişlerdir. Halbuki Hind Okyanusu sahilinde Basra ile Umman arasında bulunan bir kıt'anın adı da Bahreyn'dir. Muhamnied Hamdi Yazır bunun da üzerinde durmuştur. Ona göre daha evvel Medren'e gitmiş olan Hz. Musa 'nın, daha sonra Bahreyn'e bir seyahat yapmış olması ihtimalden uzak değildir. Bahreyn'den muradın biri acı, biri tatlı iki büyük su olduğunu söyleyenler de vardır. Ki bu takdirde iki deryanın toplandığı yerden murad bir nehirle denizin birleştiği yer olur.

 

Hz. Mûsa'ya Hızr (Aleyhisselâm) burada yâni iki deryanın birleştiği yerde bulacağı bildirilmiş. Balığı kaybetmesi Hızr (Aleyhisselâm)'ı bulmasına alâmet olarak gösterilmiştir. Hızr (Aleyhisselâm) ile buluştuktan sonra gemiye ikisinin bindiğinden bahsedildiğine göre, hizmetçiyi karada bıraktıkları hatıra geliyorsa da onu da yanlarından bırakmamışlardır. Ondan bahsedilmemesi maksadda dâhil olmadığı içindir. Çünkü maksad Hz. İsâ ile Hızr'in buluşmaları ve Hızr (Aleyhisselâm)'ın Hz. Musa'dan daha âlim olduğunu göstermektir,

 

Hızr (Aleyhisselâm)'ın Hz. Musa'dan âlim olması mutlak surette değil, kendinin de beyân ettiği gibi bir hususa dâir bilgilerdedir. Yâni gaibe ait bilgilerde Hızr, Mûsâ'dan; şeriata ait bilgilerde Musa (Aleyhisselâm) Hızr'dan daha âlimdir. Şöyle de denilebilir; Bütün Nebilerin bilmesi lâzım gelen umumi bilgilerde Hz. Musa'nın ilmi daha geniş, Nebilerin bilmedikleri gaibe ve kadere ait hususi bilgilerde Hızr daha âlimdir.

 

Ulemânın beyânına göre Hızr (Aleyhisselâm)'ın öldürdüğü çocuk henüz sabi olup bulûğa ermemişti. Cumhurun kavli bu olmakla beraber bir taifeye göre çocuk bulûğa ermiş, fakat fâsıt amellerle meşgul oluyordu. Çünkü hadisde kısasdan bahsedilmektedir. Çocuk âkil baliğ olmasa kısasdan bahsedilemezdi. Zira sabiden dolayı kısas yoktur. Bir de İbni Abbâs'in kıraatine göre çocuk kâfir idi. Maamafih bunlara cevab verilmiş: Hadisden murad çocuğu haksız yere öldürdüğüne tenbihdir. Bir de o kavmin şeriatına göre ihtimal ki sabi için de kısas lâzım gelirdi. Ibni Abbâs Hazretlerinin okuduğu âyetse şâzzdır. Onunla amel vâcib olmaz, denilmiştir.

 

Hızr'la Musa (Aleyhisselâm)'ın beraberce vardıkları karye (köy-kasaba) İbni Abbâs'a göre Antakya'dır. İbni Sirin bunun Eyle olduğunu söylemiştir.

 

Hızr (Aleyhisselâm)'ın denizden gagasıyle sular alan kuşu göstererek : «Benimle senin ilmin Allah'ın ilminden ancak şu serçenin denizden azalttığı su kadardır.» sözünden murad zahiri mânâsı değildir. Burada onun mânâsı: Allah'ın ilmine nisbetle senin ve benim ilmim şu kuşun gagasmdaki suyun denize nisbeti gibidir. Yâni son derece azdır, demektir.