2932 no lu Hadis’in
İzahıdır, ancak 2924 ten 2932 ye kadar ki Hadislerin de izahıdır:
Bu hadîsi Buhârî
«Kitabu'l-Cihful», «Kitâbu'Bedü'I-Halk» ve «Kitâbu'I-Enbiya»'da tahric
etmiştir.
İbni Sayyâd'ın ismi
Sâf'dır. Buna îbni Sâid de denilir. Ulema ibni Sayyâd kıssasını müşkil
saymışlardır. Bu adamın deccallardan biri olduğunda, şüphe yoksa da Mesih
nâmındaki meşhur Deccal olup olmadığında şüphe edilmiştir. Hadîslerin zahirleri
bunun meşhur Deccal olduğuna dâir vahy gelmediğini göstermektedir. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e bildirilen yalnız Deccal'ın sıfatlarıdır. İbni
Sayyâd da ihtimalli karineler görülmüştür. Onun için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem), ne bu adamın, ne de başkasının Deccal olduğunu katiyyetle
söylememiştir. Hz. Ömer'e :
«Eğer bu o Deccal'sa,
senin onu öldürmeye gücün yetmeyecektir.» buyurması bundandır. İbni Sayyâd
fitne fesat çıkaran ve kehânet gösteren yalancı deccallardan biri olduğu için,
onun sıfatlarını haber vermiştir. Filhakika İbni Sayyâd kendisine doğrucu ve
yalancı kimseler geldiğini, su üzerinde taht gördüğünü, kendisinin meşhur
Deccal olmaktan çekinmediğini, Deccal'ı tanıdığını, doğduğu yeri ve halen
nerede olduğunu bildiğini iddia etmiştir. Müslüman görünmesi, cihad etmesi,
bulunduğu halden vazgeçmesi onun Deccal olmadığına sarih delil kabul
edilmemiştir. Hattabî diyor ki: «İhtiyarladıktan sonra hali selef arasında
ihtilaflıdır. Rivayete göre İbni Sayyâd bu sözlerinden tevbe etmiş ve Medîne'de
ölmüştür. Hattâ cenaze namazı kılınacağı vakit yüzü açılarak cemaata
gösterilmiş ve şâhid olun, denilmiştir. Fakat yine rivayete göre ibni Ömer'le
Câbir İbni Sayyâd'ın Deccal olduğuna yemin ederler, bunda hiç şüphe eseri
göstermezlermiş. Hz. Câbir'e: ibni Sayyâd müslüman oldu demişler :
— İsterse Müslüman olsun, cevâbını vermiş. O
Mekke'ye girdi, zâten Medine'de idi, demişler :
— Girse de Deccal'dır, demiştir.
Ebû Dâvud'un Sünen'inde
Hz. Câbir'den rivayet edilen sahih bir hadîsde: «Biz ibni Sayyâd'i Harra
harbinde kaybettik.» denilmiştir ki, bu hadîs onun Medîne'de öldüğünü
söyleyenlere reddiyedir.
ibni Sayyâd'in Deccal
olmadığını söyleyenler, bundan sonra göreceğimiz Cesâse hadîsiyle istidlal
etmişlerdir. Câbir hadîsinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Ömer'in
sözüne karşı sükût buyurmasından başka bir şey yoktur. İhtimal ki, onun bu
şaşkın hâli karşısında Deccal olup olmadığı hususunda tevakkuf etmiş, sonra
onun Deccal olmadığı hususunda kendisine vahy gelmiştir.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir: ibni Sayyâd, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
huzurunda Nebilik iddia ettiği halde onu neden öldürmemiştir?
Bu suale iki vecihîe
cevap verilmiştir :
1- ibni Sayyâd henüz
bulûğa ermemiş bir çocuktu. Mükellef olmadığı için öldürülmemiştir. Kaadî Iyâd
bu cevâbı beğenmiştir.
2- ibni Sayyâd
yahûdiîerle barış aktedildiği bir sırada zuhur etmiştir. Kendisi yahûdi idi.
öldürülmemesi bundandır. Hattâbî bu ikinci cevabı kat'î olarak kabul etmiş ve
şunları söylemiştir: «Çünkü Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Seliem) Medîne'ye
geldikten sonra kendisiyle yahûdiler arasında bir barış andlaşması yazdı. Buna
göre yahudilere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak şarttı. İbni
Sayyâd da onlardandı. Yahut aralarına sığınmıştı.
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'in gizlediği Duhân âyeti ile onu imtihan etmesine gelince : ibni
Sayyâd'in iddia ettiği kehâneti ve gâib hususunda söyledikleri Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in kulağına gelmişti. Bu sebeple onun hakikat hâlini anlamak
ve Ashab-ı kirâmına da bir kâhin, bir sihirbaz olduğunu, şeytanın sair
kâhinlere yaptığı gibi, ona da bazı şeyler ilka ettiğini göstermek için
kendisini imtihan etti. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gizlediği
şey Duhân âyeti idi.» Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? deyince İbni Sayyâd
Duh dedi. Kelimeyi tamamlayarak Duhân diyemedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) kendisine: Sus! Sen değerini aşamazsın, buyurmuş. Senin gibi
şeytandan bir kelime belleyen kâhinlerin yapacağı budur. Fakat Nebiler öyle
değildir. Onlara vahyedilen gâib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek
istemiştir.
Duh: Duman demektir. Bu
kelime dah şeklinde de rivayet olunmuşsa da lûğat kitaplarında bir meşhur
rivayeti duh'dur. Hadîslerde ise yalnız 'duh şeklinde rivayet olunmuştur.
Hattâbî: «Burada dumanın bir mânâsı yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepde
saklanan bir şey değildîr. Buradaki duh'dan murad; hurmalık ve bahçelik İçinde
bulunan bir levdir. Meğer ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sana
sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım mânâsını kastetmiş ola!» demişse
de sahih ve meşhur olan kavle göre Resûlul!ah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
duhan âyetini saklamıştır. Bu âyet ALLAH Teâtâ'nın :
«Gökyüzünün aşikâr bir
duman getireceği günü gözet.» [Duhan 10] âyet-i kerîmesidir.
Bâzıları Duhan sûresinin
o anda yazılı olarak Resulullnh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in elinde
bulunduğunu söylemiş; bir takımları da sadece Duhan âyetini eline yazdığını
bildirmişlerdir. Kaadî Iyâd diyorki: «En sahih kavle göre ibni Sayyâd, Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gizlediği bu âyetten kâhinlerin âdeti veçhile
yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden
semâdan kapabildiklerini kâhinlere haber verir.»
Filhakika meleklerin
sırlarını çalmak için şeytanların alt semâya çıktıklarını ve onlardan bir iki
kelime işitir işitmez, gök taşlarıyle taşlandıklarını Kur'ân-ı Kerîm haber
vermektedir. Şeytanlar işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese
suretiyle bunları kâhinlere bildirirler.
«Cennetin toprağı beyaz
un'dur, hâlis misledir.» cümlesinden murad; beyazlıkta un gibi, kokusunun
hoşluğu hususunda da misk gibi demektir. îmam Müslim bu cümleyi rivayetin
birinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e, diğerinde ise İbni Sayyâd'a nisbet
etmiştir.
Kaadî Iyâd bazı ulemânın
ikinci rivayeti yâni bu sözü İbni Sayyad'ın söylemiş olmasını daha muvafık
gördüklerini söylemiştir. Keza rivayetlerin birinde Benî Mağâle, diğer bir
rivayette îbnî Megâle kal'ası denilmiştir. Bunların meşhur olanı birincisidir.
Müslim, Hulvânî'nin rivayetinde bu kal'anın Benî Mıkaviye'ye aid olduğunu beyan
etmiştir. Bu kal'anın yeri Mescid-i Nebeviyi kıblesine alan bir kimsenin sağına
düşermiş. .