367 nolu Hadis’in
İzahı:
Bu hadîsi Buhari «Kitabüt-Teyemmüm»
«Kitabü'n Nikah» «Fadlu Ebu Bekr» «Kitabü't-Tefsir» ve «Kitabü'I-Muharibin» de
muhtelif ravilerden tahric ettiği gibi Ebu Davud ve Nesai'de rivayet etmişlerdir.
Beyda: Ebu Ubeyd
el-Bekr'in beyanına göre Mekke'ye Zu'l-Huleyfe'den daha yakın bulunan bir
yerdir. Yine Ebu Ubeyd bu yerin Zu'l-Huleyfe'nin karşısındaki Şerif olduğunu
söylemiştir. Kirmanı Beyda' ile Zatü'l-Ceyş'in Medine ile Mekke arasında iki
yer olduğunu söylemiştir. Hadisenin Beyda 'da da mı yoksa Zatü'l-Ceyş'demi
geçtiğinde şüphe eden Aişe (R.A.)'dır.
Hz. Aişe'nin kaybettiği
gerdanlık hadisin ikinci rivayetinde tasrih buyurulduğu vecihle kız kardeşi
Esma'ya ait olup oniki dirhem kıymetinde ucuz bir şeymiş. Bundan dolayı babası
Ebu Bekr-i (R.A.) Sıddık Hz. Aişe'yi muahaze etmiş hatta böğrüne dokunmuştur.
Bahsedilen seferin hangi
sefer olduğu ihtilaflıdır. İbni Abdilber
«Et-Temhîd» nam eserinde bunun Benî Mustalik gazası olduğunu nakletmiş
«El-İstizkar» adlı eserinde de seferin bu olduğunu kati bir lisanla anlatmıştır.
Ondan önce İbni Sa'd ile İbni Hibban dahi aynı şeyi söylemişlerdir. Beni
Mustalik gazasına Gazve-i Müreysî' adı da verilir. Meşhur İfk kıssası bu gazada
geçmiştir. Müreysi' gazası İbni Sa'd'ın rivayetine göre Hicretin beşinci
yılında vuku' bulmuştur. «El-îklil' sahibi Ebu Abdillah dahi bunu tercih eder.
Buhari'nin İbni İshak'dan rivayetine göre ise Hicretin altıncı senesinde vaki'
olmuştur. Hatta Musa b. Ukbe'nin rivayetine göre Hicretin dördüncü yılındadır.
İbnül-Cevzi, İbni Habib'in: «Aişe (R.A.)'nin gerdanlığı hicretin dördüncü
yılında Zatü'r-Rika' gazasında düşmüştür. İfk hadisesi ise Beni Mustalik
gazasında vuku bulmuştur.» dediğini söylerse de, bu rivayet Taberanî'nin
rivayetine muhalif düşer. Taberanî'nin rivayetine göre İfk hadisesi teyemmümün
meşru kılınmasından öncedir. Onun rivayetinde şöyle denilmektedir. «Aişe dedi
ki:»
«Benim gerdanlığım
hadisesi geçtikten ve iftiracılar sözlerini söyledikten sonra Resulullah
(Sallallahu. Aleyhi ve Sellem) ile birlikte başka bir gazaya çıktım ve yine
gerdanlığım düştü de onu aramak için ordunun beklemesine sebep oldu, Fecr
doğdu, ben de Allah'ın dilediği kadar Ebu Bekr'den tekdir yedim. Bana;
«Kızcağızım her seferde
alemin başına bela ve çile kesilirsin insanların yanında su yok dedi,
«Bunun üzerine Allah
teyemmüm hakkındaki ruhsatını indirdi, Ebu Bekr'de bana; Senin ne mübarek
olduğunu ben anlayamamışım, dedi.»
Bu hadisin isnadı
güzeldir ,bazıları Taberanî 'nin bu rivayetine bakarak vak'anın ayrı ayrı
seferlerde geçtiğini iddia etmişlerdir. Hatta Muhammed b. Habîb-i Ensarî buna
cezmen kail olmuş ve «Aişe'nin gerdanlığı hem Zatur-Rika, hem de Benî Müstalik
gazasında düşmüştür,» demiştir. Sonra gelen ulemadan bir takımları gerdanlığın
Müreysi gazasında düşmesini ihtimalden uzak görmüşler ve Müreysi denilen yerin
Mekke tarafında olduğunu Vak'anın ise Hayber taraflarında geçtiğini
söylemişlerdir.. Onlar bunu Hz. Aişe'nin Beyda'a yahut, Zatül-Ceyş'e vardığımız
zaman...» Sözünden almışlardır. Bu yerlerin Medine ile Hayber arasında
bulunduğunu söylerler. Nitekim Nevevî de buna cezmetmiştir, fakat doğru
değildir. Beyda, Zu'l-Huleyfe'dir. Ebu Ubeyd'in beyanına göre Zatü'I-Ceyş,
Medine'ye bir konak mesafede bulunan bir yerdir. Ve Medine ile Mekke arasına
düşer. Humeydî'nin rivayetinde gerdanlığın Ebva gecesi düştüğü bildirilmektedir.
Ki bu da Vak'anın Mekke ile Medine arasında cereyan ettiğini gösterir. Çünkü
Ebva, Mekke ile Medine arasındadır. Hadisin Ali b. Müshir rivayetinde
gerdanlığın düştüğü yerin ismi «Salsal» diye zikredilmektedir. Bunun
Zu'l-Huleyfe'de bir dağ olduğunu Bekrî söylemiştir. «el-Ubab» sahibi; «
(Salsal) Medine yolu üzerinde bir yerdir. Aslen Salsal, Yemame yakınlarında
Benî Aclan kabilesine ait kızıl bir tepenin içinden kaynayan bir sudur»
demiştir.
Hasılı İfk vak'ası ile
bu hadiste beyan edilen gerdanlık düşürme hadisesi ayrı ayrı ikiseferde vuk'u
bulmuştur.
«Bu sizin ilk
bereketiniz değildir ey Ebu Bekr hanedanı!» diyen zat ikinci Akabe beyatında
nakib seçilen zevattan biri olan Üseyd b. Hudayr (R.A.) hazretleridir. Hicretin
yirminci yılında vefat etmiş, cenazesini bizzat Hz. Ömer (R.A.) kıldırarak
Medine'nin «el-Bakî» namındaki
kabristanına defnedilmiştir.
Hadisin İbni Nümeyr
rivayetinde «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir adam gönderdi o da
gerdanlığı buldu» denilmekte Malik'in rivayetinde ise «Deveyi kaldırdık ve
gerdanlığı bulduk»
buyurulmaktadır. Zahiren
bu iki rivayet birbirine zıd gibi görünürse de El-Mühelleb'in beyanına göre
aralarında tearuz yoktur. Çünkü ihtimal gerdanlığı aramaya Üseyd b. Hüdayr
hazretleri gönderilmiş fakat gittiği yerde bulamayıp döndükten sonra bulmuştur.
Gönderilen zevat dönüp geldikten sonra gerdanlığı bizzat Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) 'in deveyi kaldırırken bulmuş olması da muhtemeldir.
Binaenaleyh iki rivayetinde arasında tenakuz yoktur. Maamafih yukarıda da
işaret ettiğimiz gibi vak'a iki defa cereyan ettiği için El-Mühelleb'in
te'viline hacet dahi yoktur. Rivayetin biri vak'anın birine diğeri de ötekine
aittir, demekle ortada tearuz kalmaz. «Hanedan» diye tercüme ettiğimiz «Âl» den
murad bizzat Ebu Bekr (R.A.)'dır. Ebu Bekr (R.A.) ile birlikte ailesi efradı ve
ona tabi olanlar da kastedilmiş olabilir. Bu kelime eşraf hakkında kulanılır.
Gerçi Kur'an-i Kerîm'de «Âl-i Firavn» buyurulmuşsa da bu, ya fir'avnun
tesavvuruna göre böyle zikredilmiş yahut tehekküm ve istihza içindir.
Zatü'r-Rika' ile Beni
Müstalik gazalarının hangisinin evvel vuk'u bulduğu Siyer uleması arasında
ihtilaflıdır. İbni Ebi Şeybe'nin Hz. Ebu Hureyre 'den rivayet ettiği bir hadise
göre Zatu'r-Rika gazası Beni Müstalik seferinden sonradır. Buharî'ye göre de
Zatu'r-Rika' Ebu Muse'l-Eş'ari (R.A.) Hazretlerinin gelişinden sonra vuk'u
bulmuştur ki bu da o seferin Beni Müstalik gazasından sonra olduğuna delalet
eder.
Teyemmüm ayetine gelince:
Bu babda İbnü-l Arab.î şunları söylemiştir:
«Bu mesele müşkildir.
Ben bunun derdine bir çare bulamadım. Çünkü Âişe (R.A.a)'nın iki teyemmüm
ayetinden hangisini kasdettiğini bilmiyoruz» İbni Battal: Acaba bu ayet Sure-i
Nisa ayetimidir, yoksa Maide süresindeki ayetimidir, diyerek tereddüdünü ifade
etmiş; Kurtubi ise Sure-i Nisa'daki teyemmüm ayeti olacağını söylemiştir. Çünkü
Maide Süresindeki ayete abdest ayeti derler. Sure-i Nisa'daki ayetde ise abdest
zikredilmemiştir. Vahidi «Esbabu'n-Nuzul» de bu hadisi Nisa Süresindeki ayetin
yanında zikretmiştir. Bu babda daha birçok sözler söylenmiştir.
Bu hadisin şerhinde
safiîlerden Nevevî şu izahatta bulunmuştur:
«Teyemmüm lügatte
kasdetmek manasına gelir. İmam Ebu Mansur el-Ezherî Arap lisanında teyemmüm kast
manasına gelir» demiştir.
«Teyemmüm Kitab, sünnet
ve icma'i ümmetle sabittir, O Allah Teala'nın bu ümmete tahsis buyurduğu bir
imtiyazdır. Ümmetin uleması gerek küçük gerekse büyük abdestden dolayı
teyemmümün yalnız yüzle ellere yapılacağına ittifak etmişlerdir. Yalnız nasıl
yapılacağı ihtilaflıdır. Bizim mezhebimizle ekseri ulemanın mezheplerine göre
elleri iki defa toprağa vurmak ve biri ile yüze diğeriyle de dirseklere kadar
kollara mesh etmek labübdür. Ashab-ı kiramdan Ali b. Ebi Talib, Abdullah b.
Ömer, Hasan-ı Basri, Şa'bi, Salim b. Abdillah b. Ömer, Süfyan-ı Sevri, İmam
Malik, Ebu Hanife ve eshab-ı rey (R.A.) hazeratı ile diğer birçoklarının
mezhebleri budur.
Ulemadan bir cemaate
göre teyemmüm için eller yalnız bir defa toprağa vurulur. Ve onunla hem yüze
hem kollara mesh edilir. Ulemadan Ata, Mekhul, Evzai, Ahmed b. Hanbel, İshak ve
İbni Münzir ile bilumunr hadis imamları buna kaildirler. Zührî'nin «Kolları
koltuklara kadar mesh etmek vacibtir» dediği rivayet olunur. Ulemamızın ondan
rivayetleri budur. İmam. Ebu Süleyman Hattabi ise: «Dirseklerin arkasını mesh
etmek lazım gelmiyeceği hususunda ulemanın hiçbir ihtilafı yoktur» demiştir.
Ulemamız İbni Sîrîn'in «Teyemmüm için elleri üçden daha az toprağa vurmak kafi
değildir. Eller bir defa toprağa vurularak yüze mesh edilir, ikinci vuruşla
ellere, üçüncü vuruşlada kollara mesh edilir.» dediğini rivayet ederler.
Ulema küçük Abdest için
teyemmüm etmenin caiz olduğuna ittifak ettikleri gibi cünüp, hayz ve nifaslı
olanlar için dahi teyemmümün cevazına bütün şehirler uleması ile onlardan önce
geçenler ittifak eylemişlerdir. Halef ve selefden bu babda muhalefet eden
bulunmamıştır. Yalnız Ömerü'bnü'l Hattab ile Abdullah b. Mes'ud (R.A.)'nın bu
meselede muhalefetleri rivayet olunmuştur. Aynı kavil tabiinden İmamı İbrahim
Nehai'ye dahi nisbet edilir. Maamafih Ömer'le İbni Mes'ud hazeratının
muhalefetten rücu ettikleri söylenmektedir. Teyemmümün cünüp için de caiz
olduğunu gösteren birçok sahih ve meşhur hadisler vardır.
Cünüp olan bir kimsenin
teyemmümle namazını kıldıktan sonra yıkanması bilittifak vacib olur. Bu hususta
muhalefet eden yalnız tabiinden Ebu Selemetü'bnu Abdirrahman'dır. Ona göre
yıkanmak lazım gelmez, ise de bu mezheb ondan evvelki ve sonraki ulemanın
icma'ı ve bu babdaki sahih ve meşhur hadislerle terkedilmiştir, Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) suyu bulduğu zaman cünüp kimsenin yıkanmasını
emretmiştir.
Abdestsiz olan kimsenin
bazı uzuvlarında nesacet bulunsa ve ondan dolayı teyemmüm etmek istese bizim
mezhebimizle Cumhur-u ulemanın mezheblerine göre bu teyemmüm caiz değildir.
İmam Ahmed b. Hanbel (Rahimehullah) «Pislik bedene bulaşmışsa teyemmüm caizdir.
Elbisede ise caiz değildir.» demiştir. Böyle bir kimseye namazını tekrar kılmak
icab etmediği hususunda Hanbeliyye uleması ihtilaf etmişlerdir. İbni Münzir
diyorki «Sevri, Evzai ve Ebu Sevr,
necaset yerini toprakla silerek namazını kılar derlerdi.
Teyemmümle kılınan
namazın iadesine gelince: Bizim mezhebimize göre hastalık veya yara gibi bir
şeyden dolayı teyemmüm eden kimseye namazını iade lazım değildir. Ama su
bulamadığından dolayı teyemmüm etmiş ise bakılır. Yolculuk gibi ekseriyette su
bulunmayan bir yerde ise namazı iade etmesi vacib değildir. Fakat suyun nadiren
bulunmadığı bir yerde teyemmüm etmişse sahih olan mezhebe göre namazın iadesi
vacib olur.
Kendileri ile teyemmüm
caiz olacak şeylerin cinsi hususunda ulema ihtilaf etmişlerdir. Şafii, Ahmed b.
Hanbel, İbni Münzir, Davud-u Zahirî, ve ekseri fukahaya göre teyemmüm ancak
azaya yapışacak tozu bulunan temiz toprağa yapılır. Ebu Hanife ile Malik yer
cinsinden olan herşeye hatta yıkanmış taşa bile teyemmümün caiz olduğunu
söylemişlerdir. Malikiler'den bazıları daha ileriye giderek yere bitişen ağaç
vesaire gibi şeylere de teyemmüm etmenin caiz olduğunu beyan etmişlerdir. Kar
üzerine teyemmüm hususunda İmam Malik'in iki rivayeti vardır. Evzai ile
Süfyan-ı Sevrî'ye göre gerek kar gerekse yer üzerinde bulunan herşeyle teyemmüm
caizdir.
Teyemmümün hükmü: Bizim
mezhebimizle ekseri ulemanın mezhebine göre teyemmüm hadesi gidermez. Yalnız
namazı mubah kılar. Onunla farz namazları ve dilediği kadar nafile kılmak
mubahtır. Yalnız bir teyemmümle iki farz kılınmaz. Bir kimse farz namaz kılmak
için teyemmüme niyet etse onunla farz ve nafile kılabilir. Fakat yalnız nafile
namaz için niyet ederse o teyemmümle nafile kılar, farz kılamaz. Bir teyemmümle
birkaç cenaze namazı kılmak caiz'dir. Keza bir teyemmümle bir farz namazı
birkaç cenaze namazı kılabilir: Namaz vakti girmeden teyemmüm edilemez. Su
bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir kimse namazda iken suyu görse namazı
bozulmaz onu tamamlaması icab eder. Ancak üzerine iade lazım gelenlerden ise
böylesinin namazı suyu görmekle bozulur. Allahu A'lem. Nevevi'nin izahatı
burada sona erdi.
Hanefilere göre suyu
bulamayan veya kullanmaya kudreti olmayan kimse temiz olmak şartıyle toprak ve
yer cinsinden olan kum, kireç, taş, vesaire gibi şeyler üzerine teyemmüm
edebilir. Ancak İmam Ebu Yusuf toprakla kumdan başka birşey üzerine teyemmümü
caiz görmemiştir. Abdestsiz, cünüp, hayz, ve nifaslı kimselerin teyemmümle
namaz kılmaları caizdir. Teyemmümde niyet farzdır. Yalnız taharete yahut namaz
kılmak için teyemmüme niyet etmek kafidir. Abdestsizliği ve cünüplüğü gidermek
için niyetlenmek şart değildir. Teyemmüm eden kimse onunla istediği kadar farz
ve nafile namaz kılabilir. Abdest aldığı takdirde yetişemiyeceğini tahmin eden
bir kimse cenaze ve bayram namazları için teyemmüm edebilir. Fakat cuma namazı
için teyemmüm edemez. Çünkü Cum'a'nın halefi vardır. Ona yetişemiyenler öğleyi
kılarlar, vaktin daralması dahi teyemmümü mubah kılamaz. Zira namazın kazası
vardır.
Abdesti bozan herşey
teyemmümü de bozar. Ayrıca suyu kullanmaya kudreti olan kimsenin suyu görmeside
teyemmümünü bozar. Tafsilat fıkh kitaplarrındadır.