|
|
Zaman,
gece ve gündüzün saatlerinden ibarettir. Bazen kısa ve uzun süren müddete de
zaman denilir. Araplar: "Sana meyvelerin toplandığı zaman geldim."
derler. Bununla meyvelerin derildiği vakti kastederler. Yine onlar zaman
kelimesini çoğul kalıbına sokarak (ezman şeklinde): "Sana Emir Haccac'ın
emirlik zamanlarında geldim." derler. Bununla da onun emirlik vakitlerinden
her bir vakti, zamanlardan bir zaman telakki ederler.
BAŞLANGICıNDAN
SONUNA KADAR BÜTÜN ZAMAN (DÜNYA'NIN ÖMRÜ)
Bu
hususta alimler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Sa'aid bin Cübeyr'in İbn
Abbas (R.A.)'tan rivayetine göre o, bütün zamanın (dünyanın ömrünün) yedi bin
yıl olduğunu söylemiştir.
Vehb
bin Münebbih ise, dünyanın ömrünün altı bin yıl olduğunu ileri sürmüştür.
Ebu
Ca'fer et-Taberi diyor ki: Bunların arasından doğru olan ve sıhhatine delalet
eden İbn Ömer (R.A.)'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiği şu hadistir:
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Sizden önceki milletlerin ömürlerine
nispetle sİzin ömrünüzün müddeti, ikindi namazı ile güneşin batması arasındaki
zaman kadardır."
Enes
(R.A.) ile Ebü Sa'aid (r.a.) bu manada bir hadis rivayet etmişler, fakat
Resulullah'ın (s.a.v.) "ikindi namazı" yerine "ikindiden
sonra" şeklinde bir ifade kullandığını söylemişlerdir.
Ebu
Hüreyre (r.a.)'ın rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (s.a.v.): "Şahadet
ve orta parmaklarını yan yana getirip işaret ederek, ben kıyamete şu kadar bir
zaman kala peygamber olarak gönderildim." buyurdular.
Cabir
bin Semura, Enes, Sehl bin Sa'ad, Büreyde, Müstevrid bin Şeddad ve Ensardan bir
grup büyük zat bu manada Hz. Peygamber (s.a.v.)'den hadis rivayet etmişlerdir.
İşte bunlar sahih olarak kabul edilen haberler (hadisler)dir.
Ebu
Ca'fer'in ifadesine göre, Yahudiler ellerinde bulunan Tevrat'a dayanarak Hz.
Adem (A.S.)'in yaratılmasından Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hicretine kadar geçen
sürenin dört bin altı yüz kırk iki sene olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Hıristiyan
olan Yunanlılar ise Hz. Adem'in yaratılmasından hicrete kadar geçen sürenin beş
bin dokuz yüz doksan iki yıl bir ay olduğunu söylerler.
Yine
Hıristiyanlara göre, Yahudiler Tevrat'ta vasıfları ve ne vakit peygamber
olacağı yazılı olan Hz. İsa (A.S.)'nın peygamberliğini inkar etmek için kendi
tarihleri ile Hıristiyanların tarihi arasındaki yılları eksilttiler ve Hz.
İsa'nın peygamber olarak gönderileceğine dair Tevrat'ta belirlenen vaktin henüz
gelmediğini ileri sürerek, kendilerinin onun peygamber olarak gönderileceği
vakti beklediklerini söylediler.
Ebu
Ca'fer et-Taberi diyor ki: Bana göre onların zuhurunu bekledikleri ve Tevrat'ta
evsafı bildirilen şahıs İsa (A.S.) değil, Deccal'dir.
Mecusller
(ateşperestler) ise, Keyumers (Geyumers)'in hükümdarlığından hicrete kadar
geçen sürenin üç bin yüz otuz dokuz yıl olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bununla
birlikte Mecusiler, Keyumers'ten öte bir şey zikretmezler ve onun Adem (A.S.)
olduğunu iddia ederler.
Ebu
Ca'fer et-Taberi'nin ifadesine göre, Keyumers hakkında, geçmişe ait bilgi
sahibi olan kimseler farklı görüşler ortaya atmışlardır. Bunlardan bir kısmı
Mecusilerin yukarıda geçen görüşünü kabul ederken diğer bir kısmı da, Keyumers'in
yedi iklime sahip olduktan sonra Adem adını aldığını, aslında onun Adem değil,
Ham bin Yafes bin NUh (doğrusu Ham değil, Gamir'dir) olduğunu öne sürmüşlerdir.
Bu görüştekilere göre, Hz. Nuh (A.S.)'a iyilik edip itaatte bulunduğu için Nuh
(A.S.)'un kendisine ve zürriyetine ülkelere sahip olması, mülkünün kesiksiz bir
surette devam etmesi ve uzun ömürlü olması yolunda duada bulunduğunu ve Nuh
(A.S.)'un duasının kabul edildiğini, dolayısıyla Keyumers'in ve neslinin
Farslara hükümdar olduğunu, bu saltanat ve mülklerinin Müslümanların Medain'e
girip mülk ve saltanatlarını ellerinden alıncaya kadar devam ettiğini
söylemişlerdir. Bunlardan başka Keyumers hakkında daha farklı görüşler ileri
sürenler de vardır.
Bu
açıklamalardan sonra Ebu Ca'fer et-Taberi, bir takım başlıklar altında zaman ve
vakitlerin hadis (sonradan) olduğu, Allah (C.C.)'ın zamanı yaratmazdan önce bir
şey yaratıp yaratmadığı, alemin fani olup sadece Allah'ın baki olduğu ve her
şeyi yaratanın O olduğu konularını zikretmiş ve bu hususlarda bahsi burada uzun
kaçan birçok delil serdetmiştir. Halbuki bunların yeri, özellikle muhtasar
olanları göz önüne alınacak olursa tarih kitapları değildir. Bunların
bahsedileceği yerler usul ilimIerine (kelam ve akaide) ait olan kitaplardır.
Kelam alimleri (mütekellimin), bu konuları kitaplarında oldukça güzel
anlatmışlardır. İşte bundan dolayı bu konuları kitabımıza almamayı daha uygun
gördük.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
YARATMA'NIN BAŞLANGıCı
ve İLK YARATILAN