|
|
Bu
mucizelerden bir tanesi şu idi: Kisra Pervız Dicle Nehri üzerine bir bend
yaptırmış ve bunun için hesaplanamayacak derecede çok para harcamıştı. Yine
onun oturma yerinin tak'ı benzeri görülmemiş bir şekilde inşa edilmişti.
yanında ise sihirbaz, kahin ve müneccim olmak üzere üç yüz altmış kişi
bulunduruyordu. Onların arasında Arap asıllı Sayib (Saib) adında bir kahin
vardı ve onu Kisra'nın yanına Yemen valisi Bazan göndermişti. Kisra, her hangi
bir iş kendisini üzdüğü zaman bu adamları toplar ve onlara: "Bu işin
mahiyeti nedir? Bir inceleyin bakalım." derdi.
Allah
(C.C.) tarafından Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Peygamber
olarak gönderilmesi üzerine Kisra sabahleyin kalktığı zaman hiç bir ağırlık
bastırmadığı halde takım ortasından yarılmış ve Dicle bendini yıkılmış buldu.
Kisra bu durumu görünce üzüldü ve: "Hiç bir ağırlık olmaksızın mülkümün
takı çöktü, Dicle bendi yıkıldı ve şahlık gitti." dedi. Sonra Sayib'in
içlerinde bulunduğu kahin, sihirbaz ve müneccimlerini çağırıp onlara: "Bu
işin mahiyeti nedir? Bir bakıp araştırın." diyerek bilgi istedi; bunun
üzerine onlar Kisra'nın huzurundan çıktılar ve meseleyi incelemeğe başladılar,
fakat yeryüzünün kararıp, gökyüzünün onları çevreleyip tutması üzerine yapmak
istedikleri şeyi yapamadılar. Sayib ise durumu araştırmak maksadıyla karanlık
bir gecede yüksek bir tepeye çıkıp geceyi burada geçirdi. Burada bulunduğu bir
sırada Hicaz tarafından çakan bir şimşeğin doğuya kadar uzandığını gördü.
Sabahleyin ise ayaklarının altında yemyeşil bir bahçe ile karşılaştı. Sonra
Sayib bu Kehanet neticesinde: "Eğer gördüklerim doğru ise, Hicaz'dan bir
hükümdar (peygamber) çıkacak ve hükümranlığı doğuya kadar ulaşacak; yeryüzü bir
hükümdara ne kadar cömertçe davranıyorsa, aynı cömertliği ona da gösterecektir."
dedi.
Sayib
dahil bütün kahinler, müneccimler ve sihirbazlar inceleme esnasında görmüş
oldukları bu durumlardan sonra bir araya gelip kendi aralarında ve
birbirlerine: "Allah'a and olsun ki, bizimle bilgimiz arasına giren engel
mutlaka gökten gelen bir şeydir; bu ya şu anda gönderilmiş bir peygamberdir, ya
da bu hükümdarın, yani Kisra Perviz'in saltanatına son vermek üzere
gönderilecek olan bir peygamberdir. Eğer Kisra'ya devletinin yıkılacağını
söylersek mutlaka bizi öldürür." diyerek durumu ondan gizlemeğe karar
verdiler. Sonra Kisra'nın huzuruna girdiklerinde: "Durumu inceleyip
araştırdığımızda, Dicle üzerindeki bend ile hükümdarın takının uğursuz bir
zamanda kurulmuş olduğunu gördük. Nihayet zamanla uğursuzluk vakti gelip yerini
bulmuş ve böylece bend ile tak yıkılmıştır. Şimdi yeni hesaplar yapacağız ve
tespit edeceğimiz uğurlu zamanda onları yeniden inşa ettiğin takdirde bir daha
onlar yıkılmayacaklardır." dediler. Neticede hesap yoluyla uğurlu zamanı
tespit ettiler ve Kisra'ya tekrar bunların inşasına başlamasını söylediler.
Bunun üzerine Kisra büyük masraf yaparak Dicle bendini sekiz ayda tamamladı ve
onlara: "Bu seddin üzerine çıkıp oturabilir miyim?" diye sordu, onlar
da: "Evet, çıkıp oturabilirsin." diye cevap verdiler. Kisra, tımarlı
sipahileri ile birlikte çıkıp bendin üzerine oturdu. Tam bu sırada Dicle Nehri
Kisra'nın altındaki bendi alıp götürdü ve kendisi kıl payı ölümden kurtuldu.
Kisra suların içinden çıkarılıp kurtarıldıktan sonra kahin, sihirbaz ve
müneccimlerini bir araya topladı ve onlardan yaklaşık yüz kişiyi öldürdü, sonra
sağ kalanlara: "Sizi kendime yaklaştırıp yakın kimseler yaptım ve bol
miktarda maaş ödedim. Siz bunca iyiliklerime rağmen galiba benimle
oynuyorsunuz." dedi. Bunun üzerine onlar: "Ey hükümdar! Bizden öncekiler
nasıl yanıldılarsa, biz de yanıldık." dediler ve Kisra için yeniden
hesaplar yapıp uygun zaman tespit ettiler. Bunun üzerine Kisra tekrar bendi
inşa edip tamamladı. Bundan sonra Kisra'ya bendin üzerine çıkıp oturmasını
söylediler, fakat Kisra korktuğu için bu defa ata binip bendin üzerine öyle
çıktı, ne var ki, Kisra bend üzerinde gezinirken bend tekrar yıkıldı ve Kisra
ölümden yine kıl payı kurtuldu. Bunun üzerine Kisra onlara:
"Ya
doğruyu söylersiniz, ya da hepinizi öldüreceğim." dedi. Kisra'nın bu
tehdidi karşısında doğruyu söylediler. Sonra Kisra onlara: "Yazıklar olsun
size! Keşke bunu bana daha önce söyleseydiniz de bu husustaki tedbirimi
alsaydım. " dedi. "Korkumuz buna engeloldu." diye cevap
verdiler. Kisra Dicle Nehri'nin verdiği mağlılbiyetin tesiriyle şaşkın bir hale
geldi ve onları serbest bıraktı. Bu bendin yıkılmasıyla kumlu ve çakıllı geniş
alanlar meydana geldi. Halbuki daha önceleri bu alanlar yoktu ve buralar
ta-mamen mamur haldeydi.
Hicretin
altıncı yılında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdullah bin Huzafe
esSehmi'yi Kisra'ya elçi olarak göndermişti. Bu sırada Fırat ve Dicle
nehirlerinin suları iyice çoğalmış; bundan önce ve bundan sonra bu hal hiç
görülmemişti.
Hatta
sular fışkırıp Kisra'nın yaptırdığı şeyleri söküp götürmüştü. Kisra, yukarıda
da bahsettiğimiz üzere, bu suların önünü kesmek için çok uğraştı, fakat taşan
suların hakkından gelemedi. Nihayet sular geniş alanlara taşıp yükseldi ve
ekili yerler sular altında kaldı. Bu arada bir kısım kasaba ve ilçeler de su
altında kalıp battı. Daha sonra Araplar Fars topraklarına girip onları savaşla
meşgul ettiler ve su taşmalarını önlemelerine mani oldular. Zamanla benddeki
yarık daha da genişledi. Haccac'ın zamanında yeni taşmalar meydana geldi, fakat
Haccac Dihkanları (Acem fellahlarının reisi, ağası) İbn el-Eş'as'a yardım
etmekle itham ettiğinden onlara zarar vermek maksadıyla bu su taşkınlarım
önlemek için tedbir almamıştı, ancak zamanla su taşkınlarının tehlikesi iyice
büyümüş ve halk bunu önlemekten aciz kalmış, nihayet bu problem günümüze kadar
yüz üstü kalmıştır.
Ebu
Seleme bin Abdurrahman bin Avf anlatıyor: "Allah (C.C.) Kisra'nın yanına
bir melek gönderdi. Bu sırada Kisra eyvanının bir odasında bulunuyordu ve yanına
girilmiyordu. Vakit Kisra'nın kaylule uykusuna yattığı ve öğle sıcağının
bastırdığı bir vakitti. Tam bu sırada melek elinde bir asa ile gelip başı ucuna
dikildi ve Kisra bu melekten çok korktu. Sonra melek: ''Ey Kisra! Ya inanır
Müslüman olursun, ya da bu asayı kıracağım (devletini yıkacağım'') dedi. Bunun
üzerine Kisra: ''Hayır, bırak kırma.'' dedi. Melek, yanından ayrıldıktan sonra
da muhafız ve haciblerini yanına çağırdı ve öfkelenerek: ''Bu adamı içeriye kim
soktu?'' diye sordu. Onlar: ''Bizim yanımızdan kimse geçme di ve onu da
görmedik.'' diye cevap verdiler. Ertesi yıl aynı vakitte melek yine geldi ve:
''Ya inanıp Müslüman olursun, ya da bu asayı kıracağım.'' dedi. Kisra yine:
''Hayır, bırak kırma.'' dedi ve daha önce de olduğu gibi muhafız ve haciplerini
tekrar azarladı. Üçüncü yıl melek tekrar geldi ve Kisra'ya: ''İnanıp Müslüman
olacak mısın, yoksa bu asayı kırayım mı?'' diye sordu. O yine: ''Hayır, bırak
kırma.'' dedi. Bu defa melek asayı kırdı, sonra yanından ayrıldı. İşte bu
asanın kırılmasıyla Kisra'nın saltanatı yıkıldı; ayaklanan Farslılar ile oğlu
tarafından kendisi öldürüldü. "
Hasan
el-Basri'nin rivayetine göre, bir gün sahabe: "Ey Allah'ın Resulü!
Sana
iman edip etmeme hususunda Allah'ın Kisra'ya karşı ahiretteki hücceti
nedir?" diye sordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Allah
(C.C.) Kisra'ya bir melek gönderdi ve bu melek nur parlayan elini Kisra'nın
duvarından sokup ona uzattı. Kisra bu nur parlayan eli görünce telaşa kapılıp
korktu. Bunun üzerine melek ona: ''Ey Kisra! Sakın korkma, zira Allah (C.C.)
bir peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona tabi ol ki, dünya ve ahirette
selamette olasın!'' dedi. Kisra ise: ''Bir düşüneyim.'' diye cevap verdi."
buyurdu.
BİR SONRAKİ SAYFA
İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA