|
|
Yukarıda
da geçtiği üzere, Münzir bin Maüssema öldürülünce yerine ''elEsved'' lakabıyla
bilinen oğlu Münzir hükümdar oldu. Nihayet Münzir yerini sağlamlaştırıp
işlerini yoluna koyduktan sonra askerlerini toplayıp babasının intikamını almak
üzere Haris el-A'rec'in üzerine yürüdü ve O'na bir elçi göndererek: "Sana
karşı atlar üzerinde orta yaşlı cengaverler hazırladım." dedi, Haris da
O'na: "Ben de sana karşı güzel koşan hafif tüylü atlar üzerinde bıyığı
yeni terlemiş yiğitler hazırladım." diye karşılık verdi. Nihayet Münzir
harekete geçerek Mercu Halime'ye gelip konakladı ve burada bulunan Gassanlılar
burasını O'na bıraktılar. Bu yere Mercu Haliıne adının verilmesi, Haris
el-Gassani'nin kızı Halime'den ileri gelmektedir. Biz Halime ile ilgili
bilgileri bu vak'a'yı bitirdikten hemen sonra zikredeceğiz.
Bundan
sonra Haris de harekete geçip Mercu Halime'ye geldi ve burada konakladı. Sonra
Mercu Halime'de yerleşmiş olan köylerin halkına askerleri için yemek
yapmalarını emretti, bunun üzerine köylüler yemekler hazırladılar ve yaptıkları
yemekleri büyük kaplara doldurdular, sonra bunları getirip askeri karargaha
bıraktılar. Askerler karşı tarafla savaşır, canları yemek istediği zaman bu
kapların yanına gelip karınlarını doyururlardı. İşte böylece Haris ile Münzir
arasındaki savaş günlerce sürdü, fakat taraflar birbirlerine üstünlük
sağlayamadılar. Bu durumu gören Haris sarayına çekildi ve kızı Hind' i yanına
çağırıp, büyük kaplar içerisinde bol miktarda güzel koku hazırlamasını emretti.
Hind hazırladığı bu kokulardan babasının adamlarına sürdü, sonra babası Haris
yüksek sesle: "Ey Gassan yiğitleri! Hire hükümdarını (Münzir'i) kim
öldürürse, kızım Hind'i onunla evlendireceğim." diye seslendi. Bu sırada
Lebid bin Amr el-Gassani, babasına: "Babacığım! Ben ya Hire hükümdarını
öldüreceğim, ya da bu uğurda öldürüleceğim, bunun üçüncü bir şıkkı yok. Kendi
atımdan pek memnun değilim, Zeytiyye isimli atını bana ver." dedi, bunun
üzerine babası atını ona verdi. Taraflar karşılaşıp bir müddet savaştıktan
sonra Lebid bin Amr Münzir'in üzerine saldırdı ve vurduğu bir darbe ile onu
atından aşağıya düşürdü, böylece Münzir'in her taraftaki askerleri hezimete
uğradı. Bundan sonra Lebid atından inip Münzir'in başını gövdesinden kopardı ve
getirip Haris'in önüne bıraktı. Bu sırada Haris sarayından onları seyrediyordu.
Bu durum karşısında Haris Lebid'e: "Amcanın kızıyla olan durumuna gelince,
seni onunla evlendiriyorum." dedi. Lebid: "Ben şimdi geri döneceğim
ve arkadaşlarıma yardım edeceğim, onlar geri döndüğü zaman ben de dönerim."
diyerek karşılık verdi. Sonra Lebid geri döndü ve kardeşi el-Esved ile
karşılaştı. Bu sırada askerler el-Esved'in çevresinde toplanmışlardı ve o
şiddetli bir şekilde savaşıyordu. Karşı tarafa baskın çıkıp zayiat verdirmişti.
İşte bu sırada Lebid gelip öne geçti ve savaşmağa başladı, fakat çok geçmeden
öldürüldü. Bu hezimetten sonra bu savaşta Lebid'den başkası öldürülmedi. Bu
arada Lahmiler ikinci defa hezimete uğradı ve bütün cephelerdeki adamları
öldürüldü. İşte böylece Gassanlılar çok güzel bir zaferle geri döndüler.
Anlatıldığına
göre, bu savaşa Münzir bütün Irak Araplarıyla, Haris de tüm Suriye Araplarıyla
katılmıştı. Bu şekilde asker sayısının artması dolayısıyla bu savaşta gökyüzüne
toz bulutları yükselip güneşi örtmüş, güneşin doğuş yerinden uzakta kalan
yıldızlar bile görünür hale gelmiştir. Bu vak'a, ''Eyyamü'l-Arab'' denilen
savaş günlerinin en meşhurudur. Gassanlı bir şair bu savaşla iftihar ederek şu
mealdeki mısraları söylemiştir: "Halime Vadisi Vak'asında susamış
mızraklar ve güzel yürüyüşlü atlarla ilerledik. Avuçlarunızı ise köle ve
cariyelerle doldurduk ... Hükümdarın kızı Hind, şecaat ve kudret sahibi
birisine güzel koku getirmişti, biz de bu koku dolu kapları Mercu Halime
alanına koymuş ve bu dolu kaplara meyletmiştik. "
Münzir'in
öldürülmesi ile ilgili olarak daha başka hadiseler de rivayet edilmektedir. Biz
şimdi bunları zikrediyoruz.
Bazı
alimler onun öldürülmesi hususunda şunu anlatırlar: Münzir'in öldürülme
sebebine gelince, Haris bin Ebu Şimr Cebele bin Haris el-A'rec elGassani, Münzir
bin Münzir el-Lahmi'den kızını istedi ve bu vesile ile Lahmilerle Gassaniler
arasındaki savaşı sona erdirmeyi düşündü. Münzir bin Münzir de kızı Hind'i
Haris ile evlendirmeyi kabul etti, fakat Hind kim olursa olsun evlenmek
istemiyordu, bu yüzden vücuduna alacalık (baras) hastalığını andıran işaretler
koyarak babasına: "Ben bu haldeyken beni Gassan Hükümdarı'na hediye mi
etmek istiyorsun?" dedi. Bunun üzerine Münzir pişman oldu ve
evlendirmekten vazgeçti. Daha sonra Haris birisini gönderip kızını istedi,
fakat Münzir kızını vermedi ve engeloldu.
Ancak
daha sonraları Münzir'in savaşa çıktığı bir sırada Haris bin Ebu Şimr, Hire'ye
bir ordu gönderip burasını talan ettirip yaktırdı. Münzir Hire'nin talan edilip
yakıldığını öğrenir öğrenmez çıkmış olduğu savaşı yarıda bırakıp geri döndü ve
Gassan'a gitmek üzere harekete geçti. Haris, Münzir'in hareket ettiğini
öğrenince, adamlarını ve kavmini toplayıp onlarla birlikte hareket etti.
Nihayet taraflar Ayn-ı Ubağ'da karşılaştılar ve savaşmak için yerlerini aldılar.
Taraflar savaşa tutuştular ve savaş gittikçe kızıştı. Münzir'in sağ kanadı
Haris'in sol kanadına saldırdı ve Haris'in oğlu bu sırada öldürüldü, böylece
Haris'in sol kanadı hezimete uğratıldı. Bu arada Haris'in sağ kanadı da
Münzir'in sol kanadına saldırdı. Münzir'in sol kanadı da hezimete uğradı ve bu
kanadın başındaki kumandan Ferve bin Mes'ud bin Amr bin Ebu Rabi'a bin Zühl bin
Şeyban öldürüldü. Sonra Gassan Ordusu merkezden Münzir'in üzerine saldırdı ve
bu saldırıda Münzir öldürüldü. Neticede Münzir'in adamları her tarafta hezimete
uğratıldı. Bu arada Münzir'in adamlarından pek çoğu öldürüldü ve birçoğu da
esir edildi. Esir edilenlerin arasında Temimoğulları'ndan olanlar bulunduğu
gibi, Hanzalaoğulları'ndan da yüz kişi bulunmaktaydı. Bu arada esir alınanların
arasında Şe's bin Abede de vardı. Bu zatm şair kardeşi Alkame bin Abede,
Haris'in yanına gelip kardeşini serbest bırakmasını istedi ve O'nu şu mealdeki
mısralarla başlayan meşhur kasidesiyle övdü: "Gençliğin uzaklaşıp,
yaşlılığın yaklaştığı bir sırada güzellere karşı coşan gönül, senin yüzünden
kararsız oldu. Aramıza nice felaket ve zorlukların girmesine ve ailesinin
uzaklaşıp gitmesine rağmen bana Leyla'nın visalini teklif ediyor. Eğer bana
kadınları sorarsanız, onların hastalıklarını çok iyi bilen bir tabibim. Eğer
adamın saçı ağarmış veya malı azalmış ise, onun kadınların sevgisinden nasibi
yoktur. Nerede bulurlarsa bulsunlar, çok mal isterler; onlara göre gençliğin
ilk yılları çok hoştur. Gassanlılardan gayretli ve hamiyetli olanlar savaştılar,
bir de Hinb, Kas ve Şebib kabileleri vuruştular. Onların üzerlerindeki demir
elbiseler ise, tıpkı güney rüzgarının kuru hasattan çıkardığı ses gibi ses
veriyordu. Bu savaştan ancak dizginiyle birlikte bir at ile soylu, uzun ayaklı,
iyi koşan mızrak gibi bir at kurtulabildi, bir de kılıcın keskinliğinden
ıslanıp boyanmış gibi hamiyet sahibi bir zırhlı yiğit. Senin her kabileye
karşılık beklemeksizin birçok iyiliğin dokunmuştur. O halde senin ihsan ve
cömertliğinden Şe's'in de bir nasibi olmalıdır. Gariplik ve uzaklıktan dolayı
beni lütfuna nail olmaktan mahrum bırakma; zira ben çadırlar arasında dolaşan
garip birisiyim."
Şair
Alkame bin Abede: "''Senin ihsan ve cömertliğinden Şe's'in de bir nasibi
olmalıdır.'' mısrama gelince, hükümdar Haris: ''Evet, Allah'a and olsun ki, hem
de pek çok nasibi vardır.'' dedi ve Şe's'i serbest bıraktı. Sonra Şe's'e dönüp:
''İster kendin için bahşiş dile, ister kavminin esirlerinin salıverilmesini
dile, bu iki isteğinden birisi yerine getirilecektir.'' dedi. Bu arada yanında
oturan yakın arkadaşlarına: ''Eğer Şe's bahşiş ve hediyeyi kavminin esirlerine
tercih ederse, onda hiç hayır yoktur,'' diye fısıldadı, bunun üzerine Şe's:
''Ey Hükümdar! Ben kavmime hiç bir şeyi tercih etmem.'' dedi. Bu durum
karşısında Hükümdar Haris Şe's'in hatırına Temim kabilesinden olan esirleri
serbest bıraktı ve kendisine elbise giydirip hediyeler verdi, ayrıca bütün
esirlere elbiseler giydirip hediyeler dağıttı ve yolcu ederken onlara bol
miktarda azık verdi. Nihayet bu esirler ülkelerine varınca Haris tarafından
kendilerine verilen bütün şeyleri Şe's'e verdiler ve: ''Biz senin sayende
esaretten kurtulduk, bunları zor durumlarda kaldığın zaman kullanırsın.''
dediler. İşte böylece Şe's deve, elbise ve benzeri diğer şeylerden pek çok
servete sahip olup zengin oldu. "
Münzir'in
öldürülmesi hakkında zikredilen rivayetlerden birisi de şudur:
Münzir,
toplamış olduğu kalabalık bir askeri kuvvetle Suriye topraklarına gelip
konakladı. Diğer taraftan Suriye hükümdarı olan Haris bin Ebü Şimr -ki
çoğunluğun görüşüne göre hükümdar olan bu zattır- de harekete geçip kendi kızı
Halime'ye nispet edilen Mercu Halime'ye geldi. Bu sırada Lahmilerin hükümdarı,
yani Münzir de Mercu's-Suffer'e geldi. İşte bu anda Haris iki süvariyi gözcü
olarak gönderdi. Bu süvarilerden birisi Hasaf isimli ata binmişti. Bindiği bu
at dörtnala koşar ve kendisine hiç bir suretle yetişilemezdi. Nihayet bu iki
süvari gelip karşı kavmin arasına girdiler ve hükümdarın yanına kadar
sokuldular . Bu arada hükümdarın önünde şamdan tutan adamı öldürdüler. Bunun
üzerine karşı kavimin adamları paniğe kapılıp kılıçlarına sarıldılar ve sabaha
kadar birbirlerini öldürüp kırdılar. İşte bu sırada Gassan hükümdarı Haris' in
elçileri gelip onlara sulh ve vergi ödemeyi teklif ettiler. Bu arada Haris
elçileri vasıtasıyla: "Durumu tespit edip kararlaştırmak için size kabile
reisIerini gönderiyorum." dedi. Sonra adamlarını çağırdı ve onun bu
çağrısına yüz, bir rivayette ise seksen genç icabet edip yanına geldi. Haris
onları silahlandırdıktan sonra kızı Halime'ye emir vererek onları giydirip
kuşatmasını ve onlara güzel kokular sürmesini söyledi, Halime de babasının bu
isteklerini yerine getirdi. Bu sırada Zeytiyye adındaki atın binicisi olan
Lebid bin Amr, Halime'nin yanından geçerken tutup onu öptü. Halime de ağlayarak
babasının yanına geldi ve babası ona: "Lebid bu gençlerin aslanıdır; eğer
sağ salim geri dönerse seni onunla evlendireceğim." dedi ve onu bunların
başına reis tayin etti. Nihayet harekete geçip yola çıktılar. Irak askerlerinin
karargahına yaklaştıklarında hükümdar (Münzir) adamlarının ileri gelen
reisIerini bir araya topladı. Gassaniler, yani bu yüz kişilik grup
üzerlerindeki silahlarla geldiler, fakat silahlarını göstermemek için
üzerilerine başka elbiseler giyerek durumlarını kamufle ettiler. Hep birlikte
hükümdarın huzuruna geldiklerinde hemen silahlarını çıkardılar ve orada
bulunanları öldürdüler. Bu arada Lebid bin Amr Iraklıların hükümdarım
(Münzir'i) öldürdü, ancak daha sonra çepçevre kuşatılan bu yüz kişilik
Gassaniler grubu, Lebid bin Amr hariç, hepsi öldürüldüler. Lebid'in bindiği
Zeytiyye adındaki at bırakıldığı yerden ayrılmamıştı, ölümden kurtulan Lebid
ise hemen ata binip hükümdar Haris'in yanına geldi ve durumu kendisine haber
verdi. Bunun üzerine Haris: "Kızım Halime'yi sana nikahladım." dedi,
fakat Lebid: "Halkın arkamdan ''hezimete uğramış yüz kişinin artığı''
demesine firsat vermem." dedi ve tekrar geri dönüp karşı tarafla savaşmağa
başladı, fakat öldürüldü. Iraklılar ise ileri gelen adamlarını araştırdılar,
fakat onların öldürülmüş olduklarını öğrenince manen sarsılıp zayıfladılar.
Bunu fırsat bilen Gassanlılar hemen onların üzerine yürüdüler ve hezimete
uğratıp darmadağın ettiler.
Ben
derim ki, nesep ve siyer alimleri bu savaş günlerinin müddeti hakkında,
hangisinin önce, hangisinin sonra vuku bulduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Ayrıca bu savaşlarda öldürülen kişinin kim olduğu hususunda da ihtilafa
düşmüşlerdir. Bu alimlerden bazıları Halime Vak'ası'nda Münzir bin
Maüssema'nın, Ayn-ı Ubağ Vak'ası'nda ise onun oğlu Münzir bin Münzir'in
öldürüldüğünü söylüyor. Diğer bazıları ise tam bunun aksini ileri sürüyor. Bir
kısmı da bu iki vak'anın aynı olduğunu kabul ediyor ve öldürülen kişinin Münzir
bin Maüssema olduğunu, oğlu Münzir bin Münzir'in ise Hire'de öldüğünü söylüyor.
Bir rivayete göre de öldürülen Hire hükümdarlarının bunlar olmadığı
söylenmektedir, fakat doğru olan ise Hire hükümdarlarından öldürülen kişinin
Münzir bin Maüssema olduğudur ve bunda şüphe yoktur. Oğlu Münzir bin Münzir'e
gelince, onun öldürüldüğü hakkında pek çok ihtilaf vardır. Doğru olan ise onun
öldürülmediğidir. Onun öldürüldüğünü kabul edenler ise, yukarıda zikrettiğimiz
üzere, öldürülüş sebebi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir.
Burada
ben hadise bir olmakla birlikte bu alimlerin ihtilaflarını zikrettim, çünkü bu
hadisenin bütün sebeplerini bir kısım alimler zikretmişlerdir. Eğer biz
bunlardan birisini terk etmiş olsaydık, bu konuda bilgisi olmayanlar bir olan
hadisenin her sebebini müstakil bir hadise zannedip, bu hadiseyi bizim ihmal
ettiğimizi sanacaktı. Bunun için biz her iki hadiseyi birlikte zikrettik ve
buna dikkati çektik.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUDARRİTÜ'L-HİCARE'NİN
ÖLDÜRÜLMESİ