|
|
Bu
vak'aların sebebi şu idi: Kays bin Züheyr bin Cezime el-Absi, Amir ile savaşmak
ve babasının intikamını almak için asker hazırlamak üzere Medine'ye geldi ve
ilk önce Uhayha bin Culah'a gidip iyi bir zırh almak istedi. Uhayha:
"Amiroğulları'nın beni ayıplayıp yermeyeceklerini bilsem, bu zırhı
satmayıp sana hibe ederdim, fakat sen bu zırhı iki yaşını doldurmuş bir erkek
deve mukabilinde satın aL." dedi. Kays bin Züheyr bu teklifi kabul edip
zırhı satın aldı. Bu zırh ''Zatü'I-Havaşİ'' diye isimlendirildi. Ayrıca Uhayha
O'na başka zırhlar da hibe etti. Böylece Kays bin Züheyr hazırlıklarını
tamamlayıp kavminin yanına döndü. Bundan sonra Kays bin Züheyr, Rabi' bin Ziyad
el-Absi'nin yanına uğrayıp intikamını almak hususunda kendisine yardım etmesini
istedi ve Rabi' bin Ziyad bu çağrısını kabul etti, fakat Kays'ın tam ayrılacağı
sırada Rabi'in gözü heybesine ilişti ve: "Heybenizin içindeki nedir?"
diye sordu. Kays: "Heybenin içinde öyle bir şey var ki, görsen dehşete
düşersin." dedi ve devesini çöktürüp heybeden zırhı çıkardı. Rabi' zırhı
görünce çok beğendi ve üzerine giydi; zırh ise tam boyuna göreydi. Bu defa
Rabi' zırhı Kays'e geri vermedi. Bu zırh yüzünden aralarında karşılıklı olarak
bir hayli elçiler gelip gitti. Kays, zırh üzerinde ısrar ediyor, Rabi' ise vermemekte
direniyordu. Bu durum üzerinden bir hayli zaman geçtikten sonra Kays aile ve
yakınlarını Mekke'ye gönderdi, kendisi ise Rabi'in bir gaflet anını kollamağa
başladı.
Daha
sonra Rabi' de mallarını ve develerini otu bololan bir meraya gönderdi; aile ve
yakınlarına buraya göç edip taşınmalarını emretti, onlar da Rabi'in emrine uyup
taşınma hareketine giriştiler. Rabi' ise atına binip evine gitti. Kays bu
durumu öğrenince aile ve kardeşlerini yanına alıp hemen Rabi'in mal ve
develerini götüren göç kervanının önüne geçti ve Rabi'in annesi olan Harşeb'in
kızı Fatıma ile karısının develerinin dizginlerinden tuttu. Bunun üzerine
Rabi'in annesi Fatıma ona: "Ey Kays! Ne istiyorsun?" dedi. Kays:
"Sizi
Mekke'ye götürüp zırhıma karşılık olarak orada satacağım." diye karşılık
verdi. Fatıma: "Zırhına ben kefilim, yolumuzdan çekiL." dedi, bunun
üzerine Kays onları serbest bıraktı. Nihayet Fatıma oğlunun yanına geldiği
zaman onunla zırh konusunu görüştü, fakat Rabi' zırhı geri vermeyeceğine dair
yemin etti. Bu durum karşısında Rabi'in annesi Fatıma, Kays'e birisini gönderip
Rabi'in söylediklerini kendisine bildirdi. Neticede çaresiz kalan Kays bir
baskın tertip ederek Rabi'in dört yüz devesini alıp Mekke'ye götürdü ve onları
burada satıp karşılığında atlar satın aldı. Her ne kadar Rabi' Kays'in peşini
takip ettiyse de ona yetişemedi. Kays'in satın aldığı atların arasında
''Dahis'' ve ''Gabd''' adındaki atlar da vardı.
Bir
rivayete göre, Dahis Yerbu' oğulları'nın atlarındandı ve bu atın babası
Dabbeoğullarından Üneyf bin Cebele adındaki şahsın atıydı. Üneyf bin Cebele'nin
bu atının ismi ise ''Sıbt'' idi. Dahis'in annesi de Yerbu'lu birisine aitti. Bu
YerbU'lu şahıs, Dabbeoğulları'ndan olan kişiden, (döl almak için) atım
kısrağına çekmesini istedi, fakat Dabbeoğulları'ndan olan kişi bu isteğini
kabul etmedi. Ancak gece vakti olunca Yerbu'lu şahıs kalkıp Dabbeoğulları'ndan
olan kişinin atını aldı ve kendi kısrağına çekti; ne var ki, Dabbeoğulları'ndan
olan kişi uyanınca atını göremedi ve yüksek sesle kavmine seslendi, bunun
üzerine kavmi çağrısına uyup yanına geldi ve bu işi yapan kişinin Yerbu'lu
şahıs olduğunu düşünerek olup bitenleri kavmine haber verdi. Dabbeoğulları ise
bu işe fena halde öfkelendiler. Bu durum karşısında Yerbu'lu şahıs: "Acele
edip telaşlanmayın, işte atınızın menisi, gelin alın." dedi; Dabbeoğulları
da: "Adam insaflı hareket etti." dediler. İçlerinden birisi hemen
kısrağın yanına fırlayıp elini kısrağın rahmine soktu ve rahmin içindekileri
çekip çıkardı; fakat bu, kısrağın döllenmesini engelleyemedi ve kısrak bir tay
doğurdu. İşte bu sebeple doğan bu taya ''Dahis'' adı verildi.
Yerbu'lu
şahsın iki oğlu vardı. Kays bin Züheyr ise Yerbü'oğulları'na baskın yapıp yağma
hareketlerine girişmiş, bu arada kadın ve çocuklardan bir hayli esir almıştı.
Yine bu esnada Dahis ve Gabra' adındaki atların üzerinde iki genç uşak görmüş,
yakalamak için peşlerine takılmış, fakat yetişememişti. Kays geri döndüğü zaman
esir almış olduğu kadın ve çocukların arasında bu iki gencin annesiyle iki kız
kardeşinin bulunduğunu gördü, ancak Dahis ve Gabra' adındaki atlar onun
gönlünde yer etmişti. Bu, Rabi' ile aralarında cereyan eden hadiselerden önce
olmuştu. Bir müddet sonra kadın ve erkek esirlerin fidye karşılığında serbest
bırakılmalarını istemek üzere Yerbu'oğulları'ndan bir hey'et geldi. Kays bin
Züheyr bu iki gencin annesiyle iki kız kardeşi hariç, diğer bütün esirleri
serbest bıraktı, sonra: "Eğer bu iki genç Dahis adındaki tay ile Gabra'
adındaki atı getirirler se ne ala, aksi takdirde annelerini ve kız kardeşlerini
bırakmayacağım." dedi, fakat gençler Kays'in bu teklifine yanaşmadılar.
Kays'in esirleri arasında bulunan Yerbu'oğulları'ndan yaşlı bir kişi bir şiir
söyledi ve bu şiiri iki gence gönderdi.
Bu
şiirin meali şöyledir:
"Ribab
Kabilesini, develeri ve Su'ad'ı kurtaran tay, insanların en hayırlı tayıdır. Bu
kadınlara mukabil olarak hemen Dahis'i ona teslim edin, zira böyle yapmak
akıllıca bir iş olur. Halkın üzerinde durduğu konu ise atlara karşılık satılan
(yani kurtarılmayan) esirlerdir. Kays bin Züheyr böyle güzel bir at
karşılığında telefe maruz kalan esirlere hayat hakkı tanıyor ve değerini
düşürmeden fazlasıyla verip iri cüsseli develer karşılığında bir tek soylu at
satın almak istiyor. "
Bu
adamın söylediği şiir, YerbU'oğulları'na ulaşınca bu iki atı alıp Kays'e
götürdüler ve kadınları, yani bu iki gencin annesiyle kız kardeşlerini
kurtardılar.
Diğer
bir rivayette ise, Kays'in Dahis'i kendi kısrağına çektiği ve bundan bir tay
meydana geldiği ve bu taya ''Gabra") adını verdiği söylenir. Bundan sonra
Kays Mekke'de kaldı. Mekke ahalisi ona karşı övünüyordu. Aslında Kays de çok
övüngeç bir kişiydi. Bunun üzerine Kays Mekke ahalisine: "Kabe ve
Harem'inizi bir tarafa bırakın, bundan başka (övünecek) neyiniz varsa onları getirip
ortaya koyun." dedi. Bu sözlerine Abdullah bin Cud'an: "Eğer sana
karşı Beytü'l-Ma'mur (Kabe) ve güven mahalli olan Harem ile övünmezsek ne ile
övünüp iftihar edeceğiz?" diyerek cevap verdi. Nihayet onların
övünmelerinden bıkıp usanan Kays Mekke' den ayrılıp onlardan uzaklaşmağa karar
verdi. Kays'in bu kararı ise Kureyş'i çok sevindirdi, çünkü onlar da Kays'in
övünmesinden hiç hoşlanmıyorlardı. Sonra Kays kardeşlerine: "Bunların
yanından bizimle birlikte tez elden ayrılın, yoksa aramızda fitne çıkacak, gidip
Bedroğulları'na katılın, çünkü onlar asalet ve hasep bakımından dengimiz, nesep
bakımından amcamızın oğullarıdır. Diğer taraftan kerem ve üstünlük cihetiyle
kavmimizin ileri gelen en şerefli kişileridir. Onlarla beraber olduğumuz
takdirde Rabi' bize güç yetiremez." dedi. Böylece Kays ve kardeşleri
Bedroğulları'na katıldılar. Kays Bedroğulları'na giderken şu mealdeki mısraları
söyledi:
"Bedr
oğulları'na yapıp yapmamakta muhayyer oldukları bir iş için gidiyorum. Eğer
iltica hakkı verip komşuluğa kabul ederlerse, onlar en hayırlı bir kavimdir;
şayet kendilerine komşu olmamızdan hoşlanmazlarsa, bunda ayıp sayılacak bir şey
yoktur. Biz Necran 'da Haris el-Hayr bin Ka'ab 'in yanına geldik ve
birbirimizle çok güzel komşuluk ettik. Öyle kimselere komşu olduk ki, onlara
bir garip gelse, rahat aralarına katılır ve kabul görürdü. Onların arasında
emniyet içinde olur ve onların bir parçası haline gelip dış giysiye nispetle iç
giysi mesabesinde olur. Eğer babamız ın oğullarıyla yapacağımız savaşta
komşusuz ve tek başımıza kalırsak, bizim de komşumuz (yardımcımız) Allah olur.
"
Bundan
sonra Kays Bedroğulları'na geldi ve Huzeyfe'nin yanına indi.
Huzeyfe
ve kardeşi Hamel bin Bedr, Kays'e iltica hakkı tanıyıp himayelerine aldılar.
Bunun üzerine Kays ve kardeşleri onların arasında ikamet edip yaşamağa
başladılar. Kays ve kardeşlerinin Araplar arasında eşi menendi görülmemiş çok
güzel atları vardı. Huzeyfe ise sabah akşam Kays'in yanına geliyor, atlarına
bakıp onu kıskanıyor, fakat bunu dışa vurmayıp içinde gizliyordu. Kays ve
kardeşleri bir müddet Bedroğulları'nın arasında kaldılar ve bu müddet içinde
onlardan ikram ve hürmet gördüler. Rabi' onların bu hareketine çok öfkelendi ve
hoş-nutsuzluk gösterip onlara şu mealdeki manzum beyitleri gönderdi:
"Besledikleri
kin, yaptıkları zulümden dolayı Bedroğullarına bir elçi gönderin, zira ben
öteden beri sizin dostunuz oldum ve Fezare Kabilesi 'ne karşı her hususta sizi
müdafaa edip korudum. Sulh ve barışınızı barış saydım, Necran ve Hacer
ahalisinin süvarilerini bertaraf edip sizden uzaklaştırdım. Amcanızın oğlu olan
babam Ziyad, babanız Bedr bin Amr'ın dostu idi. Siz buna rağmen zulüm ve
ihanetlerin kardeşi olan Kays 'i koruyup himayenize aldınız; böyle yapmakla
göğsümdeki kini artırıp kabarttınız. Huzeyfe 'nin Kays'ı bağrına basıp himaye
etmesi, başka bir kötülük yapmasa bile bana yeter, zaten bu işi Hamel bin Bedr
başlattı. Eğer onları himaye etmekten vazgeçerseniz, ben de size karşı eski
durumuma dönerim; şayet imtina edip reddederseniz, özrümü beyan ediyorum,
kabahat benden gitmiş olur. "
Fakat
Bedroğulları Rabi'in bu tehdidine rağmen Kays ve kardeşlerini himaye hususunda
her hangi bir değişiklik göstermediler. İşte Rabi' onların bu tavrına çok
öfkelendi, Abs Kabilesi de onun bu öfkesine karşı hiddete gelip gazaplandı.
Sonra Huzeyfe Kays'ten hoşlanmamağa başladı ve aralarından uzaklaştırmak
istedi; fakat bir gerekçe bulamadı. Kays ise umre haccı yapmağa karar verdi ve
adamlarına: "Ben umre yapmağa karar verdim; Huzeyfe ile her hususta senli
benli olmaktan uzak durun, ben dönünceye kadar O'ndan gelen her şeye boyun eğip
tahammül edin, zira çehresinden kötülük yapacağını anladım; fakat siz atları
yarıştırma hususunda O'nunla bahs e tutuşmadıkça size karşı aradığını elde
edemeyecektir." diyerek onları uyardı. Gerçekten Kays isabetli görüş
sahibiydi, irade ve düşüncelerinde pek yanılmazdı. Nihayet Kays Mekke'ye
hareket etti. Onun hareketinden hemen sonra Abs soyundan Verd bin Malik adında
bir genç yiğit Huzeyfe'nin yanına gelip oturdu ve: "Kays'in atlarından
damızlık erkek bir at edinsen, atlarınızın asaleti için iyi olur." dedi.
Huzeyfe: "Benim atlarım Kays'in atlarından daha iyidir." diye
karşılık verdi. Her ikisi de bu hususta iddialaştılar ve kendi görüşlerinde
direndiler; sonunda Kays'in iki atıyla Huzeyfe'nin iki atını yarıştırmağa karar
verdiler. Yarışı kazanan ise on deve alacaktı.
Nihayet
Verd bin Malik Mekke'ye gidip durumu Kays'e haber verdi.
Bunun
üzerine Kays: "Öyle sanıyorum ki, sen beni Bedroğulları ile birbirimize
düşürdün, tabii sen de benimle birlikte ister istemez bu işin içine düşmüş
oldun. Huzeyfe çok zalim birisidir, gönlü asla hakka razı olmaz; tabii biz de
O'nun zulmüne boyun eğmeyiz." dedi. Sonra Kays umreden dönüp kavmini bir
araya topladı ve onlarla birlikte Huzeyfe'nin yanına gidip bahisten
vazgeçmesini istedi, fakat Huzeyfe kabul etmedi. Bu defa Fezare ve Abs
kabilelerinden bir topluluk gelip Huzeyfe'den bahsi bırakmasını istediler;
Huzeyfe onların bu isteğini de reddetti ve: "Eğer Kays yarışı benim
kazandığımı kabul ederse, istediğinizi kabul ederim, aksi takdirde asla kabul
etmem." dedi. Ebu Ca'de el-Fezari bu hususta şu mealdeki mısraları
söyledi:
"Ey
Bedroğulları topluluğu! Artık şu bahis işini bırakın, zira biz bahis
konusundaki sürtüşme ve çekişmelerden bıktık usandık. Bırakın adamı,
Ferazeoğulları 'nın himayesinde kalsın, zira sizden uzakta olup bitenler
gözünüzün önünde cereyan etmiş gibi-dir (yani her şeyden haberdar olursunuz).
Senin Kays'e karşı direnip iddialaşman haberi Haşim, Husayn, İbn AvI, Haris ve
Sinan'a geldiği zaman, keşke senin bu hareketini ayıkken mi, yoksa sarhoşken mi
yaptığını ah bir bilseydim!"
Huzeyfe,
kardeşlerine ve adamlarının ileri gelenlerine bahsi terk etme konusunu sordu ve
bunun üzerinde ısrarla durdu. Bu sırada Kays Huzeyfe'ye: "Bana karşı ne
ile yarışacaksın?" diye sordu. Huzeyfe: "Senin Dahis ve Gabra'
adındaki atlarına karşı benim Hattar ve Hanta adındaki atlarımla yarışacağım.
" diye karşılık verdi.
Bir
rivayete göre, bu bahis ve yarış Dahis ve Gabra adlarındaki atlar üzerine
yapılmıştı. Kays: "Dahis daha hızlı koşar.", Huzeyfe: "Gabra
daha hızlı koşar." demişlerdi. Bu arada Huzeyfe Kays'e: "Atları
tanımak hususunda senden daha isabetli olduğumu sana bildirmek istiyorum."
demişti. Fakat birinci rivayet daha doğrudur.
Sonra
Kays Huzeyfe'ye: "Yarış mesafesini tayin et ve yarışı kazananın alacağı
meblağ ı tespit edip belirle." dedi. Bunun üzerine Huzeyfe: "Yarış
mesafesi, Übla ile Zatü'l-İsad denilen yerlerin arası olsun -bu mesafe yüz
yirmi ok atımı kadar, yani otuz altı bin ile kırk sekiz bin arşın arasındaydı-,
ortaya konan meblağ da yüz deve olsun." dedi. Bundan sonra atları yarışa
hazırladılar. Bu iş bittikten sonra atları koşunun başlayacağı yere getirdiler
ve hazırlanıp silahlarını kuşandılar. Yarışı kazananın alacağı ödül meblağını
ise Ikal bin Mervan bin Hakem el-Kaysi'ye bıraktılar. Bu arada yarışı
başlatacak emin kimseler hazırladılar.
Huzeyfe
Esedoğulları'ndan birisini atların geçeceği yola dikti ve ona Zatü'l-İsad
Vadisi'nde Dahis'i karşılamasını, diğer atları geçip önde geldiği takdirde onu
vadinin dibine atmasını emretti.
Nihayet
atlar yarışa bırakılınca Dahis gayet açık bir şekilde diğerlerinin önüne geçti.
Orada bulunanlar Dahis'in öne geçtiğini görmüşlerdi. Bu sırada Kays ve Huzeyfe kendi
kavimleriyle birlikte koşunun başladığı yerde bulunuyorlardı. Ne var ki, Dahis
vadiye inince Esedoğulları'ndan Huzeyfe'nin görevlendirdiği kişi Dahis' in
önüne geçip vurduğu bir şamarla Dahis' i suyun içine düşürdü. Dahis ve binicisi
neredeyse boğuluyordu. Dahis suyun içinden çıkıp kurtulduğu zaman diğer atlar
kendisini geçmişti. Gabra adındaki atın binicisi Dahis'in geciktiğini görünce
onun gittiği yolu bırakıp Huzeyfe'nin atlarının gittiği yola girdi ve onlarla
bir araya geldi. Bundan sonra Hanfa düşüp aradan çıktı, geriye ise sadece Gabra
ile Hattar kaldı. Sert ve engebeli yerlerde Hattar Gabray'ı, düz yerlerde ise
Gabra Hattar'ı geçiyordu. Nihayet bu iki at seyirci halkın yanına
yaklaştıklarında sert ve engebeli bir yere gelmişlerdi, bu yüzden Hattar
Gabra'yı geçmişti. Bunun üzerine Huzeyfe: "Ey Kays! Benim at seninkini
geçti." dedi. Kays ise: "Acele etme, düzlüğe çıkınca belli
olur." diye karşılık verdi ve onun bu sözü bir darb-ı meseloldu. Bir
müddet sonra bu iki atın düzlüğe çıkıp yanyana gelmeleri üzerine Huzeyfe:
"Allah'a and olsun ki, arkadaşımız bizi aldattı." dedi. Kays ise ona:
"Atını yüz yirmi ok atımı mesafeden koşturan kişi aldatmayı çoktan terk
etmiştir." diye karşılık verdi ve onun bu sözü de bir darb-ı meseloldu.
Yarışı
Gabra adındaki at önce bitirdi, onu Huzeyfe'nin Hattar adındaki atı takip etti.
Hanfa adındaki diğer atı ise üçüncü geldi ve en son Dahis adındaki at
çıkageldi; Dahis'in sürücüsü olan genç onu ağır ağır getirdi ve atına
yapılanları Kays'a anlattı. Huzeyfe ise bunu inkar edip haksız olarak kendi
atının yarışı kazandığını iddia etti ve: "İki atım da peş peşe
geldi." dedi. Bu durum karşısında Kays ve adamları gidip Dahis'i alıkoyan
kavmi gördüler ve burada incelemeler yaptılar.
Rabi'
bin Ziyad onların bu durumundan haberdar olunca buna çok sevindi ve adamlarına:
"Allah'a and olsun ki, artık Kays helak olmuştur. Öyle sanıyorum ki, eğer
Huzeyfe O'nu öldürmezse, mutlaka size gelecek ve sığınma hakkı isteyecektir.
Allah'a yemin ederim ki, eğer Kays böyle bir şey yaparsa, himayemize almaktan
başka çaremiz yoktur." dedi.
Daha
sonra Esedoğulları'ndan Huzeyfe'nin görevlendirdiği kişi, Dahis'i engellediğine
pişman oldu ve Kays'e gelip yaptıklarını itiraf etti, fakat itirafından dolayı
Huzeyfe O'na sövdü.
Bundan
sonra Bedroğulları, Kays ve kardeşlerine hürmetsizlik gösterip dil ile eziyet
etmeğe başladılar. Bu hareketlerinden dolayı Kays onları azarlayıp payladıysa
da, bu onların kendisine karşı taşkınlık yapmalarından, eza ve cefalarını
artırmalarından başka bir işe yaramadı.
Sonra
Kays ve Huzeyfe yarış için ortaya konan ödül konusunda münakaşaya tutuştular ve
bu münakaşayı birbirlerinin canlarına kastedecek dereceye vardırdılar, fakat
halk buna engeloldu. Bu arada halk katında Huzeyfe'nin haksızlık ve taşkınlığı
ortaya çıktı; fakat buna rağmen Huzeyfe ortaya konan ödülü almak hususunda
direndi. Bunun üzerine oğlu Nedbe'yi Kays'a gönderip bahis konusu olan ödülü
vermesini istedi. Nedbe babasının mesajını iletince Kays okunu dürtüp Nedbe'yi
öldürdü, bindiği at ise babası Huzeyfe'nin yanına geri geldi. Bu arada Kays:
"Ey Absoğulları! Hemen göç ve sefere hazırlanın! " diye seslendi.
Kays 'in bu çağrısı üzerine burasını hep birlikte terk edip ayrıldılar. Diğer
taraftan at tek başına Huzeyfe'nin yanına gelince oğlunun öldürülmüş olduğunu
anladı ve yüksek sesle durumu halka duyurup beraberindekiler ile birlikte
harekete geçerek Absoğullarının bulundukları konaklama yerlerine geldi, fakat
bu yerlerin bomboş olduğunu ve oğlunun öldürülmüş cesedini gördü. Hemen atından
inip oğlunun yanına geldi ve alnından öptü, sonra oğlu defnedildi.
Kays'in
kardeşi Malik bin Züheyr, Fezare Kabilesi'nden evlenmişti ve onların arasında
kalıyordu. Kays kardeşi Malik bin Züheyr'e haber göndererek: "Huzeyfe'nin
oğlu Nedbe'yi öldürdüm ve buradan ayrıldım, sen de bize katıl, yoksa
öldülüıürsün." dedi, fakat kardeşi Malik: "Kays'in vebali kendisine
aittir." dedi ve bulunduğu yerden ayrılmadı. Sonra Kays Rabi' bin Ziyad'a
haber gönderip yanına dönmek istediğini bildirdi ve beraber kalmalarını teklif
etti, fakat Rabi' bin Ziyad onun bu teklifine ne cevap verdi ve ne de gelmesine
mani oldu, çünkü bu konuda düşünceli hareket etti.
Daha
sonra Bedroğulları arasında bulunan Kays'in kardeşi Malik bin
Züheyr'i
öldürdüler. Malik'in öldürüldüğü haberi Absoğullarıyla Rabl' bin Ziyad'a
ulaştığı zaman buna çok üzüldüler ve bu onlara çok ağır geldi. Bu arada Rabi'
Kays'a el altından bir casus gönderip ondan haber getirmesini istedi. Gelen
casus ise Kays'ın söylediği şu mealdeki mısraları duydu:
"Acaba
Bedroğulları Malik'i öldürmekle kurtulabilecekler mi? Rabi başımıza gelen
musibetlerde bizi yardımsız bırakıyor; halbuki kendisinden önce babası Ziyad
zamanın getirdiği acı günlere ve musibetlere karşı bir barınak ve sığınaktı.
Rabi'a söyleyin, o, şeyhini (babasını) örnek alsın; zira insanlar atalarından
aldıklarının bir kısmını korurlar, bir kısmını da zayi ederler. Bedroğulları
'nın hepsi aleyhime dönmüşken artık benim bu yerlerde ikamet etmem mümkün
değildir. "
Nihayet
bu casus adam geri dönüp Kays'ın durumunu Rabi'a haber verdi, bunun üzerine
Rabi' Malik'in öldürülmesine ağlayıp şu mealdeki mısraları söyledi:
"Artık
uyku kaçtı; yayılan bu büyük haberden duyduğum üzüntüden dolayı bir an olsun
gözlerimi yumamıyorum. Malik bin Züheyr öldürüldükten sonra mı kadınlar
hayızdan temizlenmenin sonunu bekleyip ümitlenecekler? Malik'in öldürülmesine
sevinen varsa, güpegündüz kadınlarımızın yanına gelsin. Geldiğinde kol ve
başları açık kadınların Malik'e ağlayıp ağıt yaktıklarını, seher vaktinin
aydınlanmasından hemen önce kalkıp gittiklerini görecektir. Bu kadınlar ki,
zayıf ve yumuşak olmayan, oldukça güçlü olan bir yiğite ağlayıp yüzlerinin
görünen kısmına vurup dövünüyorlar. Halbuki daha önce onlar yüzlerini örtüp
gizliyorlardı, bugün ise kendilerine bakanlara karşı yüzlerini açıp görünüyorlar.
"
Bu
şiir bir hayli uzundur.
Kays
Rabi'in söylediği bu şiiri duyunca, hemen kendisi ve ailesi hayvanlarına binip
Rabi' bin Ziyad'a gitmek üzere yola çıktılar. Bu sırada Rabi' silahını
düzeltiyordu. Kays gelip Rabi'in yanına indi, Rabi' ayağa kalktı ve her ikisi
de Malik'in başına gelen bu felakete karşı üzüntülerini izhar edip ağlaştılar
ve birbirlerine sarılıp kucaklaştılar. Bu ara-da Rabi'in kavmi Kays ile
birlikte gelenleri karşılayıp konuk edindiler. Sonra Kays Rabi'a: "Sana
iltica edip sığınan senden kaçmaz, senden yardım isteyen senden müstağni
olamaz. Benim sana iki defa kötülüğüm oldu, buna mukabil senin de bana iki
iyiliğin dokunsun. Ben kavmimle beraberim, kavmim de seninle beraberdir.
Bedroğulları Malik'i öldürdü, buna rağmen onlara kötülük yapmak niyetinde
değilim; çünkü Bedroğullarıyla savaşa girsem, onlara Zübyanoğulları yardım
eder, şayet onlar benimle savaşa girerlerse, bu defa Absoğulları beni yardımsız
bırakır. Ancak Absoğullarını başımda toplarsan, o zaman bana yardım ederler.
Ben ve Bedroğulları kan mevzuunda eşitiz; çünkü ben onların oğlunu öldürdüm,
onlar da benim kardeşimi öldürdüler. Bana yardım edersen, intikam almak için
onlara yüklenirim; yardım etmezsen, bu defa onlar intikam almak için benim
üzerime yürürler." dedi. Bunun üzerine Rabi' de: "Ey Kays! Kendim
için görmediğim hayır ve fazileti senin için görsem, bunun bana bir faydası
olmaz; aynı şekilde senin için uygun görmediğim bir şeyi sen bana uygun
görürsen, bunun da sana bir faydası olmaz. Sen hem zalim, hem de mazlum olduğun
halde, Malik'in öldürülmesi bana ağır geldi. Onlar sana karşı atını
engellemekle zulmettiler, sen ise kan akıtarak onlara zulmettin, onlar da
oğullarına karşılık olarak kardeşin Malik'i öldürdüler. Eğer her iki taraftan
öldürülen kişilerin kanları birbirlerine denk sayılır, bundan sonra tekrar
savaş çıkarsa ben seninle beraberim. Bana göre iki şıktan en uygun olanı
onlarla sulh yapmaktır ve böylece ağırlığımızı tek cepheli olarak Hevazin
Kabilesiyle olan savaşa yöneltmiş oluruz." diyerek karşılık verdi. Bundan
sonra Kays ailesine ve adamlarına haber saldı, onlar da hemen hareket edip
Rabi'in yanına gelip indiler. Antere bin Şeddad Malik hakkında yazdığı
mersiyeyi onlara okudu. Bu mersiyenin meali şöyledir:
"İki
atın koşması yüzünden bir kavmin kurbanı olan Malik gibisini görenin gözleri ne
kadar mutludur! Keşke bu iki at Malik'in öldürülmesinden sonra zamanın tadını
tatmasalardı! Keşke bu iki at yarış için bir araya getirilip koşturulmasaydı!
Ah keşke her ikisi birlikte bir beldede ölseydi de, Kays onları geçseydi ve
görülmeselerdi! Fakat ne yazık ki, bu iki at Malik 'in ölümünü hazırladı; Malik
ise değerli, şerefli ve asaletli birisiydi. Onlar bilirler ki, savaş günlerinde
ben ve o iki yiğit idik. Biz savaş gününde kadınlarımızı himaye eder, savaşın
sıkıntılı anında bütün parmak uçlarına vurur, kopartrdık. Eğer senden sonra
yaşar ve zaman bana fırsat ve imkan verirse, ne yapacağımı pek yakında
göreceksin. Gerçekten and içiyorum ki, eğer kısa bir müddet yaşamak fırsatı
bulursam, beni gördüğünde mutlaka gözlerin aydın ve mutlu olacaktır. "
Huzeyfe,
Kays ve Rabi'in ittifak ettiklerini öğrenince bu, ona çok ağır geldi ve çıkacak
savaş için hazırlığa başladı.
Bir
rivayete göre, Absoğulları'nın yaşadığı bölgelerde kıtlık baş gösterince bu bölgelerin
ahalisi Fezare Kabilesi' nin yaşadığı topraklara göç etmişti. Rabi' de
Huzeyfe'den sığınma ve himaye hakkı aldıktan sonra O'nun yanında ikamet etmeğe
başlamıştı. Nihayet Malik'in öldürüldüğü haberi Rabi'a ulaşınca Huzeyfe'ye:
"Artık üç gün daha himayenizde kalacağım." dedi, Huzeyfe ise:
"Pek iyi, olur," diye karşılık verdi. Bundan sonra Rabi'
Fezareoğulları'nın arasından ayrıldı. Hamel bin Bedr bu durumu öğrenince
kardeşi Huzeyfe'ye: "Görüşün ne kadar isabetsiz, Malik'i öldürdün, sonra
da Rabi'in gitmesine müsaade ettin. Allah'a yemin ederim ki, o sana karşı
mutlaka bir savaş ateşi alevlendirecektir." dedi. Bunun üzerine Huzeyfe ve
Hamel bin Bedr atlarına binip Rabi'in peşine düştüler, fakat Rabi' çoktan
savuşup gitmişti. İşte bu anda onlar Rabi'in içinde bir kötülük gizlediğini
anladılar.
Nihayet
Rabi' ve Kays ittifak edip birleştiler. Huzeyfe de kendi kavmini toplayıp
Absoğulları'nın üzerine yürümeğe karar verdi. Bu arada Rabi' ve Kays de kendi
kavimlerini toplayıp savaşa hazırlandılar. Neticede Fezare Kabilesi, yani
Huzeyfe ve kavmi Absoğulları'na baskın yapıp bir hayli deve ve adam ele
geçirdiler. Bunu izzet-i nefis meselesi yapan Absoğulları ise bir araya
toplanıp karşı baskına hazırlandılar. Fezare Kabilesi de onların baskın
yapacaklarını öğrenince hemen hazırlanıp karşılarına çıktılar. Taraflar Azak
Suyu'nun yanında karşılaştılar ve çok şiddetli bir şekilde savaştılar. İşte bu,
taraflar arasında meydana gelen ilk vak'a oldu. Bu savaşta Avf bin Yezid
öldürüldü, onu öldüren kişi Cündeb bin Halef el-Absi idi. Neticede pek çok
kayıp vererek Fezare Kabilesi hezimete uğradı. Bu arada Rabi' bin Ziyad,
Huzeyfe bin Bedr'i esir aldı. Hurr bin Haris el-Absi ise Huzeyfe'yi ele
geçirdiği takdirde onu kılıcıyla vurup öldüreceğine nezretmişti. Hürr'ün Asram
adında keskin bir kılıcı vardı. Huzeyfe esir edilince, Hürr bin Haris nezrini
yerine getirmek için kılıcıyla vurup onu öldürmek istedi, fakat Rabi', Hürr bin
Haris'in karısına haber gönderdi ve kocasının kılıcını ortadan kaldırıp
saklamasını söyledi, karısı da kocasının kılıcını ortadan kaldırıp sakladı.
Kabile mensupları da Hürr bin Haris'e bu işin akıbetinin kötü olduğunu
hatırlatıp Huzeyfe'yi öldürmesine engelolmağa çalıştılar, fakat Hürr bin Haris
kılıcıyla vurup onu öldürmek hususunda direndi. Bunun üzerine Huzeyfe'nin
üstüne adamlar konuldu ve kılıcıyla vurdu, fakat kılıç O'na hiç bir şey yapmadı
ve böylece Huzeyfe öldürülmekten kurtulup esir olarak kaldı.
Sonra
Gatafan Kabilesi toplanıp barış ve sulh için gayret sarf ettiler.
Neticede
taraflar Malik bin Züheyr'in kanına karşılık Bedr bin Huzeyfe'nin kanının heder
edilmesi, Avf bin Bedr için diyet ödenmesi, Hürr bin Haris'in Huzeyfe'ye
vurduğu kılıç darbesi yüzünden hepsi de on aylık hamile olmak üzere Huzeyfe'ye
iki yüz deve ile dört köle verilmesi hususlarında anlaşmaya vardılar. Diğer
taraftan Huzeyfe bu vak'ada öldürülen Fezare Kabilesi'ne mensup olan kişilerin
kanlarını heder edip diyet talebinde bulunmadı. Bu arada esirler de
salıverildi.
Huzeyfe
kendi kavminin yanına döndüğü zaman yaptığı anlaşmadan dolayı pişmanlık duyup
Absoğulları hakkında kötü sözler sarfetti. Kays bin Züheyr ile Umare bin Ziyad
atlarına binip Huzeyfe'nin yanına geldiler ve onunla bu hususları görüştüler.
Neticede Huzeyfe onlarla ittifak yapmayı ve onlardan almış olduğu develeri geri
vermeyi kabul etti. Bu develer Huzeyfe'nin yanında yavrulamışlardı. Tam bu
sırada anlaşmak üzere iken yanlarına Sinan bin Ebu Harise el-Merr! çıkageldi ve
Huzeyfe'nin sulh konusundaki görüşünü beğenmeyerek: "Eğer mutlaka bu
anlaşmanın icabını yerine getireceksen, verdikleri develerin yavrularını alıkoy
ve vermiş oldukları develerin yerine başka zayıf develeri \ler." dedi.
Onun bu teklifi Huzeyfe'nin görüşüne uygun geldi, fakat Kays ve Umare bu
teklifi kabul etmediler.
Bir
rivayete göre, Umare ve Kays'ın Huzeyfe'den istemiş oldukları bu develerin daha
önce Huzeyfe'nin Kays'tan yarış karşılığında ödül olarak aldığı develer olduğu
söylenir. Yine başka bir rivayette, Malik bin Züheyr'in bu savaştan sonra
öldürüldüğü söylenmektedir. Humeyd bin Bedr'in bu hususta söylediği şu mealdeki
mısralar bunu gösteriyor:
"Biz
Avf mukabilinde Malik'i öldürüp intikamımızı aldık.
Artık
kim hak ve adaletin dışında bir şey yaparsa, zulme sapmış olur. "
Bundan
sonra Sinan devamlı surette Huzeyfe'yi savaşa teşvik ve tahrik etti. Neticede
savaş için hazırlandılar.
Huzeyfe
ve kavminin savaş kararı Ensar'a (Medinelilere) ulaşınca, Amr bin İtnabe, Malik
bin Aclan, Uhayha bin Culah, Kays bin Hatim ve diğerleri gibi Ensar'ın ileri
gelen reisIerinden bir grup bir araya gelerek, Huzeyfe'nin bağlı olduğu Fezare
Kabilesiyle Absoğulları'nın arasını bulmak için harekete geçtiler ve yanlarına
geldiler. Aralarında ittifak sağlamak için taraflara gidip geldiler, fakat
Huzeyfe buna yanaşmadı ve böylece onlar katında Huzeyfe'nin saldırgan olduğu
anlaşılmış oldu. Bunun üzerine Ensar'ın ileri gelen reisIeri Huzeyfe'yi uyarıp
bu işin akıbetinin kötü olacağını söylediler, sonra yanından ayrılıp geri
döndüler.
Neticede
Huzeyfe Absoğulları'na, Absoğulları da karşı muamelede bulunup Huzeyfe'nin
bağlı bulunduğu Fezare Kabilesi'ne baskınlar yaptılar. Böylece fitne ve şer
filizlenip şiddetlenmeğe başladı. Huzeyfe kardeşi Hamel bin Bedr'i baskın
yapmak üzere gönderdi ve Hamel Reyyan bin Esla' bin Süfyan'ı esir alıp elini
kolunu bağladıktan sonra Huzeyfe'ye gönderdi. Huzeyfe ise Reyyan'ı, iki oğlunu
ve kardeşi Amr bin Esla'ın oğlu Cübeyr'i rehin bırakması şartıyla serbest
bıraktı. Reyyan da Huzeyfe'nin ileri sürdüğü şartı yerine getirdi. Buna mukabil
Kays de Fezare Kabilesi 'nin üzerine yürüdü ve içlerinde Malik bin Bedr'in de
bulunduğu bir cemaate rastladı. Kays, Malik bin Bedr'i öldürdü ve Fezare
Kabilesi de bozguna uğradı. İşte bu sırada Huzeyfe Reyyan'nın iki oğlunu tutup
öldürdü. Onlar, "Babacığım yetiş!" feryatları içerisinde can verdiler.
Huzeyfe Reyyan'ın kardeşi Amr bin Esla'ın oğlu Cübeyr'i öldürmek istediyse de,
dayıları ona engeloldu.
Malik
ve Reyyan'ın iki oğlu öldürülünce taraflar arasında savaş iyice kızıştı.
Savaşın ağırlığı ise Fezare ve onun yanında yer alanların tarafındaydı. Savaş
günlerinin birisinde taraflar karşılaştılar ve çok çetin bir şekilde
savaştılar. Savaş akşama kadar sürdü. Bu sırada Reyyan bin Esla', Zeyd bin
Huzeyfe'yi gördü ve üzerine saldırıp onu öldürdü. Neticede Fezare ve Zübyan
kabileleri hezimete uğradı. Bu arada Haris bin Bedr de yakalanıp öldürüldü.
Absoğulları ise hiç bir isabet almadan sağ salim geri döndü. Huzeyfe,
oğullarından Zeyd ve Haris'in öldürülmeleri üzerine bütün Zübyanoğulları'nı
topladı, sonra Eşca' ve Esed bin Huzeyme'ye haber gönderip onları da topladı.
Absoğulları bu durumu öğrenince onlar da çevrelerindeki müttefiklerini
topladılar. Sonra Kays bin Züheyr hemen harekete geçilerek Akika Suyu'nun
tutulmasını tavsiye etti, bunun üzerine Absoğulları onun tavsiyesine uyup Akika
Suyu'nun başına geldiler. Huzeyfe de çevresinde topladığı kabilelerle birlikte
Absoğulları'nın üzerine yürüdü. Sonra taraflar arasında elçiler gelip gitti.
Huzeyfe, Akika Suyu'ndan içmedikçe sulh yapmayacağına dair yemin etmişti. Bunun
üzerine Kays bir kap içerisine koyup bu sudan Huzeyfe'ye gönderdi ve:
"Huzeyfe'nin beni aldatmasına fırsat vermeyeceğim." dedi. Nihayet
Absoğulları'nın, Huzeyfe'nin tarafından öldürdükleri kişilerin diyetlerini
Huzeyfe'ye ödemeleri şartıyla aralarında sulh anlaşmasına vardılar. Ayrıca diyet
bedelleri toplanıp ödeninceye kadar Huzeyfe'nin yanına rehineler bıraktılar.
Diyetleri ödenecek olan kimseler ise on kişiden ibaretti. Huzeyfe'nin yanında
bırakılan rehineler de Kays bin Züheyr ile Rabi' bin Ziyad'ın birer oğlu idi.
Bunlardan birisini Kutbe bin Sinan'ın, diğerini Bekr bin Vail Kabilesi'nden ama
bir adamın yanına bıraktılar. Bazı kimselerin diyeti kabul ettiği için
Huzeyfe'yi ayıplamaları üzerine, Huzeyfe ve kardeşi Hamel bin Bedr Kutbe bin
Sinan ile Bekr bin Vail Kabilesi'nden olan a'ma adamın yanına gelip bu iki
çocuğu kendilerine teslim etmelerini istediler, sonra giydirip kuşatıp
ailelerine geri göndereceklerini söylediler. Bunun üzerine Kutbe bin Sinan
yanında bırakılan Kays'ın oğlunu onlara teslim etti, fakat Bekr bin Vail'den
olan a'ma adam yanında bırakılan Rabi'in oğlunu onlara vermedi. Nihayet Huzeyfe
ve kardeşi Hamel, Kays'ın oğlunu aldıktan sonra geri döndüler ve giderken yolda
Umare bin Ziyad el-Absi'nin bir oğlu ile bu zatın amcasının oğluna rastladılar.
Neticede bunları yakalayıp Kays'ın oğlu ile birlikte her üçünü de öldürdüler.
Absoğulları
bu durumu öğrenince toplamış oldukları diyet bedellerini vermeyip geri aldılar
ve silah satın alıp adamlarını Huzeyfe'nin üzerine kışkırttılar. Sonra Kays bir
grup kimseyi yanına alıp harekete geçti ve Huzeyfe'nin bir oğlu ve onun yanında
bulunan Zübyanoğullarından bir kısım süvari ile karşılaştı, sonra bunların
hepsini öldürdü. Bunun üzerine Huzeyfe adamlarını toplayıp Ura'ır Suyu'nun
başında bulunan Absoğulları'nın üzerine yürüdü. Taraflar savaşa tutuştular,
zaferi Fezare Kabilesi kazandı ve sağ salim geri döndü. Huzeyfe, savaşın peşini
bırakmayıp devam ettirmek için gayret sarfediyordu, kardeşi Hamel ise savaşın
devam etmesini istemiyordu ve olanlardan dolayı da pişmanlık duymuştu. Hamel
kardeşi Huzeyfe'ye sulh yapmasını teklif etti, fakat Huzeyfe bu teklifi kabul
etmedi. Bundan sonra Huzeyfe, Esed ve Zübyanoğulları ile Gatafan Kabilesi'nin
diğer boylarından büyük bir kalabalık toplayarak Absoğulları'na doğru harekete
geçti. Bunun üzerine Absoğulları bir araya gelip durumları hakkında istişarede
bulundular. Kays bin Züheyr onlara: "Şu anda başınıza takat ve gücünüzün
üstünde bir felaket gelmiştir. Aslında Bedroğulları'nın sizin kanınızdan ve
sizden daha çok kişiyi öldürmekten başka bir gayeleri yoktur, diğerleri ise mal
ve ganimet peşindedirler. Bana kalırsa, mallarımızı olduğu yerde bırakalım ve
mallarımızın başına biri Dahis, diğeri iyi koşan bir at üzerinde iki kişi
bırakalım, kendimiz de bu mallardan bir konaklık mesafe kadar uzaklaşalım.
Karşı taraf bu malların yanına gelince burada bıraktığımız atlı kişiler
yanımıza gelip onların geldiklerini bize bildireceklerdir. Gelen bu kabileler
ise yağma ve mal toplamakla meşgulolacaklar, içlerindeki basiret sahibi, ileri
görüşlü kimseler onları bu hareketlerinden men edip engellemeğe çalışsalar dahi
onlar bu kimseleri dinlemeyecekler ve savaş vaziyetini bozup herkes kendisini
emniyette hissederek silahlarını develerinin sırtlarına asacak ve ellerine
geçirdikleri ganimetleri korumakla meşgul olacaklardır. İşte bu atlı kişiler
gelip bize durumu haber verdiklerinde hemen geri gelip saldırıya geçeriz ve
onları dağınık bir şekilde iken yakalarız; çünkü o zaman herkes kendi canının
derdine düşecektir." dedi.
Absoğulları
Kays'ın bu dediklerini tuttular. Sonra Huzeyfe ve beraberindeki kabileler gelip
yağma hareketlerine koyuldular. Huzeyfe ve aklı başında olan diğer kimseler
onların bu hareketlerini engellemeğe çalıştılar, fakat onlar bu hareketlerinden
vazgeçmediler ve tam Kays'ın tavsif ettiği gibi davrandılar. Absoğulları dönüp
geldiklerinde Esedoğulları ile diğer kabile ve boylar dağılmış, en arkada
sadece Fezareoğulları kalmıştı. Nihayet Absoğulları çeşitli yönlerden onların
üzerine saldırdılar ve Gatafan Kabilesi'nin efendi ve reisi olan Malik bin Sebi'
et-Tağlibi'yi öldürdüler. Neticede Fezareoğulları ve onlarla birlikte bulunan
Huzeyfe hezimete uğradı. Bu arada beş süvari ile tek başına kalan Huzeyfe hemen
buradan kaçtı. Absoğulları onun kaçtığını öğrenince Kays bin Züheyr, Rabi' bin
Ziyad, Kırvaş bin Amr bin Esla' ve iki oğlu Huzeyfe tarafından öldürülen Reyyan
bin Esla' hemen harekete geçip gece yarısı Huzeyfe'nin ve onunla birlikte kaçan
adamlarının peşlerine düştüler. Kays bin Züheyr: "Öyle sanıyorum ki, onlar
Cefru'l-Heba'e denilen yere varıp konaklamak üzere buraya inmişlerdir."
dedi. Bütün gece yürüdüler ve güneş doğarken Cefru'l-Heba.'e'de suyun başında
onlara yetiştiler. Bu sırada Huzeyfe ve adamları salıverdikleri adarım
toplamağa çalıştılarsa da Kays ve beraberindeki kimseler adarıyla onların
arasına girip buna engel oldular. Cefru'l-Heba'e'de bulunan Huzeyfe'nin yanında
kardeşi Hamel bin Bedr, oğlu Hısn bin Huzeyfe ve diğerleri bulunuyordu. Nihayet
Kays, Rabi' ve beraberindekiler:
"Geldik,
yetiştik!" nidalarıyla üzerlerine hücum ettiler; yani onlar bu sözlerle
öldürüldükleri sırada: "Babacığım yetiş!" diye yalvarıp bağıran
Reyyan'ın iki çocuğunun çağrısına icabet etmiş oluyorlardı. Sonra Kays onlara:
"Ey Bekroğulları! Zulüm ve taşkınlığın akıbetini nasıl buldunuz?" diye
seslendi. Bunun üzerine Huzeyfe ve beraberindekiler, Allah ve akrabalık adına
kendilerine dokunmamaları için onlara yalvardılar, fakat Kays ve yanındakiler
onların yalvarışlarına pek kulak asmadılar. Bu sırada Kırvaş bin Amr dolaşarak
Huzeyfe'nin arkasına gelip durdu ve vurduğu bir darbe ile belini kırdı. Aslında
Kırvaş'ı Huzeyfe kendi evinde yetiştirip büyütmüştü. Sonra Huzeyfe'nin kardeşi
Hamel'i öldürdüler ve her ikisinin de başlarını kesip gövdelerinden ayırdılar,
ancak Hısn bin Huzeyfe küçük yaşta bir çocuk olduğu için ona dokunmadılar. Bu
vak'ada Fezare, Esed ve Gatafan kabilelerinden öldürülen kimselerin sayısı dört
yüzü aşkındı. Absoğullarından ise sadece yirmi küsur kişi öldürülmüştü.
Fezareoğulları bu vak'ayı, 'helak'' manasına gelen ''Bevar'' kelimesiyle
isimlendirmişlerdir. Kays bin Züheyr uzunca yazdığı bir şiirde şu mealdeki
mısralarla bu vak'ayı dile getirmiştir:
"Heba'e'nin
üzerinde en hayırlı ve değerli bir ölü olan Huzeyfe bulunuyor ve buradan ayrılmıyor.
Onun ölümü kavmiyle ve ileri gelenleriyle birlikte bütün Kays Kabilesi 'ni
üzmüştür. Onun ölümüne yakın dostları kadar kendisine uzak olan kimseler de
üzülmüşlerdir. "
Ayrıca
Kays bin Züheyr, Huzeyfe hakkında şu mealdeki mısraları da söylemiştir:
"Görmüyor
musun? İnsanların en hayırlısı Cefru'l-Heba'e üzerinde bulunuyor ve yerinden
ayrılmıyor. Eğer zulmü olmasaydı yıldızlar doğup parladığı müddetçe O'na
ağlardım; fakat Hamel bin Bedr taşkınlık yapıp zulmetmiştir, zulmün ve
taşkınlığın akıbeti ise çok acı ve vahimdir. "
Şairler,
Heba'e vak'ası hakkında daha pek çok şiir ve kaside söylemişlerdir.
Daha
sonra Absoğulları, Heba'e günü yaptıklarına pişman oldular ve birbirlerini
ayıplayıp kınadılar. Fezare Kabilesi'ne mensup olanlar ise bir araya toplanıp
Sinan bin Ebu Harise el-Mürri'nin yanına gittiler ve başlarına gelenleri
şikayet ettiler. Sinan bin Ebu Harise, onların başlarına gelen felaketin
büyüklüğünü görünce Absoğulları'nı kötüleyip yerdi. Bedroğulları ile Fezare
Kabilesi'nin intikamını almak için Arapları toplayıp üzerlerine yürümeğe karar
verdi ve bu maksatla da etraftaki kabilelere elçiler gönderdi. Arap
kabilelerinden pek çok sayıda insan toplandı. Sinan bin Ebu Harise çevresinde
toplanan bu adamlara mal ve ganimet peşine düşmelerini yasakladı ve sabır
göstermelerini emretti. Bundan sonra Absoğulları'na doğru hareket ettiler.
Absoğulları onların kendilerine doğru gelmekte olduklarını öğrendikleri zaman
Kays: "Bana kalırsa onlarla karşılaşmayalım; çünkü onların yakınlarını
öldürdük, bu sebeple bizden intikam almak peşindedirler. Ayrıca onlar dünyağına
ve mal peşinde koşmaları yüzünden başlarına gelenleri gördüklerinden, bu gün
aynı şeyi yapmayacaklardır. Bizce yapılması gereken en uygun husus şudur: Önce
kadınları ve mallarımızı Amiroğulları'nın yanına gönderelim; çünkü bu kan
mevzuu karşı taraftan önce bize ait bir meseledir, bu sebeple bize karşı
taarruza geçmeyecekler, kuvvet ve metanet sahibi olanlarımız da atların
sırtlarında kalacak, böylece savaşı geciktirmiş olacağız. Şayet savaştan
vazgeçmeyecek olurlarsa, nasılolsa aile ve yakınlarımız ile birlikte
mallarımızı korunma altına almış bulunuyoruz, hiç çekinmeden savaşırız ve
onlara karşı sabır ve metanet gösteririz. Eğer zafer elde edersek, zaten
istediğimiz budur; kaybedersek, zaten tedbirimizi almış bulunuyoruz ve
mallarımızın yanına gider, himaye altında oluruz." dedi.
Nihayet
Kays'ın taraftarları onun bu tavsiyeleri doğrultusunda hareket ettiler. Bu
arada Zübyanoğulları ile beraberindekiler harekete geçtiler ve Absoğulları'na ''Zatü'l-Ceracir''
denilen yerde yetiştiler. Taraflar o gün şiddetli bir şekilde savaştılar, sonra
ayrıldılar. Ertesi gün olunca tekrar karşılaştılar ve ilk günkü savaştan daha
şiddetli savaştılar. Antere bin Şeddad'ın kahramanlığı ise bu savaş günlerinde
ortaya çıktı. Sinan'ın etrafında toplanan halk, savaşın şiddetini ve ölü
sayısının çokluğunu görünce, Huzeyfe'nin sulh yapmasına engelolduğu için Sinan
bin Ebu Harise'yi kmayıp onu uğursuz saydılar, öldürülmesi gerekenlerin kanını
akıtmaktan vazgeçmesini ve tekrar barışa dönmesini tavsiye ettiler, fakat Sinan
onların bu isteklerine uymadı ve üçüncü gün de tekrar savaşa devam edilmesini
istedi. Ne var ki, adamlarının gevşeklik gösterip barışa meylettiklerini
görünce savaştan vazgeçerek geri döndü. Sinan ve adamları ayrılıp gidince Kays
ve Absoğulları Şeyban bin Bekroğulları'nın yanına gidip onların himayesine
girdiler ve bir müddet onlarla birlikte yaşadılar; fakat Kays Şeybanoğulları'na
bağlı gençlerin mallarını almak için teşebbüse geçmek gibi nahoş hareketlerini
görünce onların yanından ayrıldı. Bu arada Şeybanoğulları'ndan bir grup, Kays
ve adamlarını yakalamak üzere peşlerine düştü. Bu grup Absoğulları ile
karşılaştı ve taraflar savaşa tutuştu, ancak bu savaştan Şeybanlı grup mağlılp
olarak çıktı. Bundan sonra Abs Kabilesi Hecer'e hareket etti. Buraya gelmekten
maksatları ise Hecer hükümdarı Muaviye bin Haris el-Kindi ile muahede yapıp
ittifak sağlamaktı. Fakat Muaviye bir gece onlara baskın yapmayı kararlaştırdı.
Absoğulları Muaviye'nin bu niyet ve kararını öğrenince, hemen süratle oradan
uzaklaştılar. Muaviye de vakit geçirmeden onların peşine düştü. Fakat
kılavuzluk yapan kişi, Muaviye ve adamlarının hayvanlarını iyice yorgun düşürüp
bitkin hale getirdikten sonra Absoğulları'na yetişmelerini istediğinden kasden
onları yanlış yollardan götürdü. Nihayet Muaviye ve adamları Absoğulları'na
Ferılk Yokuşu'nda yetiştiler ve şiddetli bir şekilde savaşa tutuştular.
Neticede Muaviye ve Hecer halkı hezimete uğradı, Absoğulları ise peşlerine
düşüp mallarını ellerinden aldılar ve diledikleri kadar adam öldürdüler. Sonra
geri döndüler ve Kelb Kabilesi'nden bir cemaatin bulunduğu Ura'ır Suyu'nun
başına inip konakladılar. Bunun üzerine Kelb Kabilesi'nden olan bu cemaat,
Absoğullarıyla savaşmak üzere harekete geçtiler. Rabi' ise düello için ortaya
çıkıp onların reisini istedi. Bu durum karşısında Mes'ud bin Mesad adında
birisi ortaya çıkıp Rabi'in karşısına dikildi. Her ikisi de düelloya tutuşup
vuruşmağa başladılar ve sonunda ikisi birden yere düştüler. Bu arada Mes'ud, Rabi'i
öldürmek üzere iken miğferi düştü ve boynu açıldı. Tam bu sırada
Absoğulları'ndan birisi okunu atıp Mes'ud'u öldürdü, bunun üzerine hemen Rabi'
fırlayıp Mes'ud'un başını kesti ve Absoğulları Mes'ud'un başı mızrağın ucunda
takılı olduğu halde Kelblilerin üzerine hücuma geçtiler. Neticede Kelbliler
hezimete uğradılar, Absoğulları ise onların mallarını alıp kadın ve çocuklarını
esir ettiler. Bundan sonra Absoğulları Yemame'ye gittiler ve Hanifeoğulları
soyundan olan buranın ahalisiyle anlaşıp üç yıl burada kaldılar. Fakat
Yemameliler Absoğulları'na karşı iyi muamelede bulunmadılar ve onları darlığa
sokup sıkıştırdılar, bu yüzden de Absoğulları onları terk edip uzaklaştılar.
İşte bundan sonra Absoğullarından pek çoğu parçalanıp dağıldı, bir kısımı
öldürüldü, hayvanları telef oldu ve Araplar onları perişan etti. Bu arada
Dabbeoğulları Temim Kabilesi'ne karşı yapacakları savaşta yardımlarından
faydalanmak için onlara haber gönderip kendi aralarında oturmalarını teklif
ettiler. Absoğulları bu teklifi kabul ettiler ve gelip onlara komşu oldular.
Dabbe
ve Temim kabileleri arasındaki durum sona erince, Dabbeoğulları'nın
Absoğulları'na karşı tutumları değişti ve alakalarını keserek onları bertaraf
etmek istediler. Bunun üzerine Absoğulları onlara savaş açtılar ve savaşı
kazanıp mallarını ganimet olarak aldılar. Sonra .Amiroğulları'na gidip Ahvas
bin Ca'fer bin Kilab ile anlaştılar. Temimoğulları'na karşı yapacağı savaşta
onların desteğini kazandığı için bu işe Ahvas bin Ca'fer çok sevindi; çünkü o
Lakit bin Zürare'nin, kardeşi Ma'bed'in intikamını almak için Amiroğulları'na
karşı savaş açmak niyetinde olduğunu öğrenmişti. Nihayet Absoğulları
Amiroğulları'nın yanında ikamet edip kaldılar. Ancak bir müddet sonra
Temimoğulları, Amiroğulları'nın üzerine yürüdüler ve aralarında ''Şi'bu
Cebele'' denilen vak'a meydana geldi. Bu vak'ayı biraz sonra inşaallah
zikredeceğiz.
Sonra
Zübyan Kabilesi, Amir bin Sa'sa'aoğulları'na karşı savaş ilan etti.
Bu
sırada Absoğulları, Amiroğulları'nın arasında bulunuyordu. Nihayet taraflar savaşa
tutuştular ve neticede AmirOğulları hezimete uğradı. Bu arada Kırvaş bin Hüneyy
el-Absi esir edildi, fakat kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Zübyanoğulları
kabilelerine döndüklerinde içlerinden bir kadın Kırvaş'ı tanıdı, bunun üzerine
Kırvaş'ı hemen Hısn bin Huzeyfe'ye teslim ettiler ve Hısn O'nu öldürdü. Sonra
Absoğulları, Amiroğulları'ndan ayrılıp Teymü'r-Ribab Kabilesi 'nin yanına
geldiler, fakat Teym Kabilesi onlara taşkınlık yapıp zulümde bulundu. Bu yüzden
taraflar savaşa tutuştular ve çetin bir şekilde savaştılar. Sayıca çok fazla
olan Teymliler, Absoğulları'ndan pek çok kimseyi öldürdüler. Bundan sonra
Absoğulları savaştan bıkmış, adamları ve malları azalmış, hayvanları telef
olmuş bir halde buradan ayrıldılar. Bunun üzerine Kays kendi mensuplarına:
"Görüşünüz nedir, ne yapalım?" diye sordu, onlar da: "Zübyan
Kabilesi'nden olan kardeşlerimizin yanına dönelim, zira onlarla birlikte ölmek,
başkalarıyla beraber yaşamaktan daha iyidir." diye karşılık verdiler. Bu
durum karşısında harekete geçip bir gece Haris bin Avf bin Ebu Harise
el-Mürri'nin, diğer bir rivayete göre Herim bin Sinan bin Ebu Harise
elMürri'nin yanına geldiler. Bu sırada Haris bin Avf, Hısn bin Huzeyfe bin
Bedr'in yanında bulunuyordu. Haris bin Avf Hısn'ın yanından ayrılıp geri dönünce
Absoğullarını gördü ve onlara ilgi gösterip, "Hoş geldiniz." dedi,
sonra onlara kim olduklarını sordu. Onlar: "Biz kardeşlerin
Absoğullarıyız." diye cevap verdiler ve isteklerini dile getirip
anlattılar. Bunun üzerine Haris bin Avf: "Hay hay, istekleriniz başım
üstüne, ben bu dileklerinizi Hısn bin Huzeyfe'ye ileteyim. " dedi ve
Hısn'ın yanına tekrar geri döndü. Haris, Hısn bin Huzeyfe'ye: "Böyle gece
vaktinde ve geç saatte kapınız bir ihtiyaç için çalındı." dedi. Hısn:
"İhtiyaç ve dileğinizi yerine getirdim." diyerek karşılık verdi.
Sonra Haris:
"Absoğulları'nın
heyetini evimde buldum." dedi, bunun üzerine Hısn ona:
"Kavminizle
anlaşıp sulh yapın; zira ben ne diyet veririm, ne de diyet isterim, çünkü
amcalarım, babam ve atalarım Absoğulları'ndan yirmi kişiyi öldürmüşlerdir.
" dedi. Bu durum karşısında Haris geri dönüp Hısn'ın söylediklerini
Absoğulları'na haber verdi ve onları alıp getirdi. Ziyad: "Biz ölümün öncü
süvarileriyiz." dedi; bunun üzerine Hısn bin Huzeyfe: "Hayır, siz ölümün
değil, barışın öncülerisiniz. Sizler nasıl kavminize ihtiyaç duyuyorsanız,
kavminiz de size ihtiyaç duymaktadır." dedi, sonra onları yanına alıp
Sinan'ın yanına geldi ve ona: "Kalk, aşiretinin işleriyle ilgilen ve
onların arasını bul, zira bu hususta ben de sana yardımcı olacağım." dedi.
Sinan, Hısn bin Huzeyfe'nin dediğini yerine getirdi ve böylece aralarında barış
gerçekleşmiş oldu. Artık bundan sonra Absoğulları geri döndüler.
Bir
rivayete göre, Kays bin Züheyr Absoğullarıyla beraber Zübyanoğulları'nın yanına
gitmemiş ve: "Gatafanlı kadın beni ebediyen görmemelidir; çünkü ben onun
ya kardeşini, ya kocasını, ya çocuğunu, ya da amcasının oğlunu öldürmüşümdür.
Bundan sonra ben Rabb'İme tövbe edeceğim." demiş, Hıristiyanlık dinini
kabul ederek yeryüzünü dolaşıpUmman'a gelmiş ve burada bir müddet rahiplik
hayatı yaşamıştı. Bir gün Havc bin Malik el-Abdi, Kays'a rastlayıp onu tanımış
ve: "Eğer sana acırsam, Allah bana merhamet etmesin." dedikten sonra
onu öldürmüştür.
Diğer
bir rivayete göre, Absoğulları Zübyanoğulları'nın yanına geldikleri zaman Kays,
Numeyr bin Kasıt (her halde Nemir bin Kasıt olacak ?) kabilesinden bir kadınla
evlenmiş ve bu evlilikten Fedale ardındaki oğlu dünyaya gelmişti. Fedale
yanında dokuz kişiyle birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına
gelmiş ve Nebi onu diğer dokuz kişinin üzerine başkan tayin etmişti.
Allah'a
hamd olsun ki, nihayet Dahis ve Gabra savaşı sona erdi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA