|
|
HİCRETİN
8.YILI
Bu
Gazve, Şevval (22 Ocak - 19 Şubat 630) ayında olmuştur. Bunun nedeni şudur: Hevazin
Yüce Allah'ın Resulüne Mekke'yi fethetmeyi nasip ettiğini haber alınca Nasr bin
Muaviye bin Bekroğulları'ndan olan Malik bin Avf en-Nasri, Hevazinlileri
toplayıp bir araya getirdi. Zaten Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Mekke'yi fethettikten sonra üzerlerine hücum edeceğinden korkuyorlar ve:
"O'nun bize hücum etmesini engelleyecek bir durum yoktur. Görüşümüz odur
ki O bizim üzerimize gelmeden biz O'nun üzerine yürüyelim" dediler.
Sakif'liler
başlarında Ahlaf'ın reisi olan Karib bin el-Esved bin Mes'ud, Zu'l-Himar Subey'
bin el-Haris, O'nun kardeşi ve Malikoğulları'nın reisi olan el-Ahmar bin
el-Haris komutasında Malik'in etrafında toplandılar. Bunlar arasında Kays Aylan
kolundan ancak Nasr, Cuşem, Sa'ad bin Bekr ve Kilaloğulları'ndan bir grup bu
savaşa katılmıştır. Ka'ab ya da Kilab kollarından kimse bu savaşa katılmadı.
Cuşem'den Düreyd bin es-Simme de Cuşemliler arasında idi. Düreyd, o sırada
oldukça yaşlı bir ihtiyardı. O'nun görüşünden başka yararlanılacak hiç bir şeyi
kalmamıştı. Oldukça tecrübeleri olan bir yaşlıydı.
Malik
bin Avf, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine yürümeye karar
verince savaşa katılanlar mallarını ve hanımlarını da beraberlerinde aldılar.
Evtas denilen yere vardıklarında bütün askerleri bir araya topladılar.
Aralarında Düreyd bin es-Simme de vardı. Düreyd: "Siz hangi vadide
bulunuyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Evtas" deyince, Düreyd:
"Burası atlar için çok ideal bir yerdir" dedi. "Ne fazla sert ne
de gömülecek kadar yumuşaktır. Ne oluyor, develer bağırıyor, eşekler anırıyor,
koyunlar meliyor, küçükler ağlıyor?" deyince, etrafındakiler: "Malik
bütün bunların beraber götürülmesini istedi" diye cevap verdiler. Bu sefer
Düreyd: "Ey Malik, bu sonrası olan bir gündür, niye böyle bir şey
yaptın?" deyince, Malik: "Ben, bunları askerle beraber getirdim ki
herkes namusunu ve malını korumak için savaşsın." Bu sefer Düreyd:
"Allah'a yemin ederim bu bir koyun çobanıdır, hiç yenilen bir kişi, geri
döner mi? Gerçek şu ki zafer kazanırsan sana ancak kılıcı ile kalkanıyla gelmiş
bir adam yararlı olabilir. Yok, yenilirsen bu sefer ailen ve malınla da rezil
olursun." dedikten sonra: "Ka'ab ve Kilab kolları ne yaptı?"
diye sordu. "Onlardan hiç kimse burada bulunmuyor." demeleri üzerine:
"O halde burada ne alınacak bir şey vardır, ne de alınabilecek iyi bir
soluk. Eğer bugün yükselme ve yücelme günü olsaydı, Ka'aboğulları ve
Kilaboğulları bundan geri kalmazlardı. Keşke sizler de onların yaptığını yapmış
olsaydınız," diyerek Malik'e: "Ey Malik, sen beraberinde bulunan
kimseleri al, onları yurtlarının yüksek yerlerine bırak, daha sonra da atlarla
bu yeni yetmeleri karşıla. Eğer savaş senin lehine olursa geride bıraktığın
kimseler de gelip sana yetişir, yok aleyhine olursa aileni ve malını korumuş
olursun" dediyse de Malik: "Allah'a yemin ederim böyle bir şey
yapmayacağım, gerçek şu ki sen de yaşlandın, bilgilerin de eskidi. Allah'a
yemin olsun ey Hevazin'liler, ya bana itaat edersiniz, yahut da şu kılıcımın
üzerine dayanır sırtımdan çıkartırım" dedi. Çünkü Malik, bu savaşta Düreyd'
den söz edilsin istemiyordu. Bunun üzerine Düreyd şunları söyledi: "Bu ne
hazır bulunup gördüğüm ne de bulunmayıp görmediğim bir gündür." Daha sonra
Malik şunları söyledi: "Ey insanlar, sizler karşı taraftan olanları
gördüğünüzde kılıçlarınızın kınını kırınız ve onların üzerine hep bir elden
hücum ediniz. "
Malik,
Müslümanlardan haber toplayıp getirmeleri amacıyla casuslar gönderdi. Casuslar
geri döndüklerinde kemikleri birbirlerinden ayrılıp dağılmış gibiydiler. Malik
onlara: "Ne oldu size?" diye sorunca casuslar: "Bembeyaz tenli
ve siyah beyaz renkli atlara binmiş bir takım adamlar gördük. Allah'a yemin
ederiz kendimizi bu gördüğün hale düşmekten koruyamadık" diye cevap
verdiler. Fakat bu durum bile onu, burnunun doğrultusunda gitmekten alıkoymadı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hevazin Kabilesi'nin üzerlerine doğru gelmekte
olduğu haberi ile birlikte Safvan bin Umeyye'nin yanında bir takım zırhların ve
silahların bulunduğu haberini de aldı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) o gün henüz müşrik olan Safvan'a: "Bize silahlarını ariyet
olarak ver, onları düşmanlarımıza karşı kullanacağız" deyince Safvan:
"Ya Muhammed, bunları benden gasp olarak mı alacaksın?" diye sordu.
Nebi: "Hayır bilakis garantili bir ariyet olarak alıyoruz, bunu kesinlikle
sana ödeyeceğiz" diye buyurunca bu sefer Safvan: "O zaman her hangi
bir sakınca yoktur" diyerek yeteri kadar silahla birlikte ona yüz tane
zırh verdi. Daha sonra Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beraberinde iki
bini fetih günü Müslüman olmuş kimselerden on bini de ashabından olmak üzere on
iki bin askerle yola çıktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beraberinde bulunan askerlerin çokluğunu görünce: "Bugün bizler az
olduğumuz için yenilgiye uğramayız" diye buyurdu. İşte (Tevbe suresi, 25)
buyruğundaki: ''Bir de Huneyn Günü'nü hatırlayınız. Hani o vakit çokluğunuza
güvenmiş fakat onun size hiç bir faydası olmamıştı.''
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'dekilerin başına Attab bin Esid'i vali
olarak tayin etti. Hz. Cabir anlatıyor: "Biz, Huneyn Vadisi'nin karşısına
geldiğimizde içerlek bir vadiye saptık. Biz bu vadinirı içerisine sabahın
karanlıkları içerisinde girmiştik. Bizden önce onlar vadiye gelerek yollarında
ve dar geçitlerinde tuzaklar kurmuş, gerekli hazırlıklarını yapmış
bulunuyorlardı. Allah'a yemin ederim biz daha ne olup bittiğini anlamaya
kalmadan üzerimize bölük bölük tek bir adammışçasına hücum ettiler. Herkes
bozguna uğradı. Kimse kimseye aldırış etmiyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) sağ tarafa doğru çekildi ve sonra da: ''Ey insanlar, gelin etrafıma
toplanınız, ben Resulullah'ım, ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im.'' cümlelerini
üç defa tekrarladı. Daha sonra develer birbirine girdi. Ancak Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Muhacirlerden, Ensardan ve Ehl-i
Beytinden bazı kimseler kalmıştı. Ebu Bekir, Ömer, Ali, Abbas O'nun oğlu
el-Fadl, Ebu Süfyan bin el-Haris, Rabia bin el-Haris, Um Eymen'in oğlu Eymen ve
Zeyd'in oğlu Üsame vardı." Cabir devam ederek der ki: "Hevazin'den
kırmızı bir deve üzerinde herkesin önünde siyah bir bayrak taşıyan biri vardı.
Kime yetiştiyse ona bir darbe indirip sonra da arkasında bulunanlara, bayrağını
yükseltip kaldırıyor onlar da peşinden geliyorlardı. Ali bir hamle yaptı ve onu
öldürdü."
İnsanlar
yenilip dağılınca Mekkelilerden bazıları içlerinde henüz canlılığını devam
ettirmekte olan hıncın etkisiyle çeşitli sözler söylemeye başladılar. Ebu
Süfyan bin Harb: "Bunlar denize varmadan önce yenilgilerinin sonu
gelmeyecektir" dedi. Bu sözleri söylerken fal okları hala beraberinde
bulunuyordu. Safvan bin Umeyye'nin anne bir kardeşi olan Kelede bin Hanbel ise
şunları söyledi: "İşte şimdi sihrin sonu geldi." O sıralarda henüz
müşrik olan Safvan bin Umeyye: "Kes sesini, Allah senin ağzını dağıtsın,
Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'ten bir kimsenin beni yönetmesi Hevazin'den
birisinirı beni yönetmesinden daha çok hoşuma gider." Şeybe bin Osman da:
"İşte ben de bugün Muhammed'den intikamımı alacağım" dedi. Çünkü
babası Uhud gününde öldürülmüştü. Şeybe der ki: "Muhammed'i öldürmek üzere
yaklaşıp yetiştim. Fakat bana öyle bir şey karşı çıktı ki bu bütün kalbimi
örttü, kapladı ve amacımı gerçekleştiremedim."
Abbas,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunuyor ve Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in üzerine binmiş olduğu Düldül adındaki katırının yularım
tutuyordu. Abbas, iri yarı ve yüksek sesli birisi idi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) O'na: "Ey Abbas, ey Ensar topluluğu, ey gece sohbetinin
arkadaşları, diye bağır" dedi. Hz. Abbas dediğini yapınca Ensar:
"Emret buyur, emret buyur" diye cevap vermeye başladılar, öyle ki
herhangi bir kimse devesini geri çevirmek isteyince buna gücü yetmeyecek olursa
silahını alıp devesinden aşağıya iner ve sesin geldiği tarafa koşardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in çevresine yüz kişi kadar toplanınca
onlarla düşmanın üzerine yürüyüp savaşmaya başladı. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) savaşın çok çetin bir şekilde devam etmekte olduğunu görünce:
''Ben
peygamberim, yok bunda yalan Benim Abdülmuttalib'in oğlu olan''
diye
bir beyit okuyarak: ''İşte şimdi savaş kızıştı'' anlamına gelen bir deyim
kullandı. Arapçada bu deyimi ilk olarak kullanan o oldu.
Her
iki taraf da çok şiddetli bir şekilde savaştı. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Düldül adındaki katırına "Çök! Ey Düldül" diye seslendi.
Bunun üzerine katır karnını yere yapıştırdı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yerden bir avuç toprak alarak onu düşmanın yüzüne doğru fırlattı. Böylelikle onlar
yenilgiye uğramış oldu. Müslüman savaşçılar geri döndüklerinde Resulullah'ın
yanında esirler alınmış olduğunu gördüler. Bu konuda denildiğine göre
"Hayır gökten örtüye benzer siyah bir şey gelip onların arasına düştü. Her
tarafa dağılmış simsiyah karıncalar görününce onların yenilmesine sebep
oldu."
Hevazinliler
yenilgiye uğradığında Sakif'lilerden ve Malikoğullarından yetmiş kişi
öldürülmüştü. Sakiflilerden el-Ahlaf diye bilinenlere gelince yalnızca iki kişi
öldürüldü. Çünkü çok çabuk bir şekilde bozguna uğramışlardı. Müşriklerin
bazıları aralarında Malik bin Avf olduğu halde Taife doğru gitti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süvarileri müşriklerin peşini bırakmadı ve
onlardan yakaladıklarını öldürdüler. Rabia bin Yerbu' es-Sülemı, Düreyd bin
es-Simıne'ye yetişti. Düreyd oldukça yaşlı olduğu için üzerinde Hevdec yoktu.
Devesini çöktürünce onun çok yaşlı birisi olduğunu gördü. Düreyd, Rabia'ya:
"Ne istiyorsun?" diye sorunca, Rabia: "Seni öldüreceğim"
dedi. Bu sefer Düreyd, "Sen kimsin?" deyince, Rabia nesebini söyledi,
daha sonra da kılıcıyla bir darbe indirdi. Fakat bu hiç bir fayda vermeyince,
Düreyd: "Senin annenin sana vermiş olduğu bu silah bir işe yaramıyor, al
şu kılıcımı da git, onunla kemiklerin üst tarafına kafanın alt tarafına darbe
indir, ben vaktiyle adamları bu şekilde öldürüyordum. Daha sonra annenin yanına
gittiğinde ona Düreyd bin esSimme'yi öldürdüğünü söyle. Belki senin soyundan
gelen bir takım kadınları vaktiyle ben kurtarmışımdır" dedi. Bunun üzerine
Rabia O'nu öldürdü. Daha sonra annesine durumu anlatınca, annesi: "Allah'a
yemin ederim ki, senin anneni, annenin annesini ve onun annesini azad
etmiştir" dedi.
Ensar'dan
Ebü Talha tek başına Huneyn gününde yirmi kişi öldürmüş ve onların eşyalarını
almıştı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Herkesin öldürdüğü kişinin seleb
(üzerindeki silah vesair eşyaları)i öldürene aittir" diye buyurdu.
Ensardan
Ebu Katade birisini öldürmüş, fakat savaşmakta olduğu için onun üzerindeki
eşyaları alamamış ondan başka birisi o eşyaları almıştı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yukarıdaki sözü söyleyince, Ebu Katade ayağa kalkıp:
"Ben birisini öldürdüm, fakat onun eşyasını bir başkası aldı." dedi.
Bu sefer onun eşyasını alan kişi: "O eşya benim yanımdadır ey Allah'ın
Resulü, benim yerime onu sen razı et" deyince, Ebu Bekir şöyle söyledi:
"Hayır vallahi olmaz, Allah yolunda savaşan Allah aslanlarından birisiyle
sen bu şekilde paylaşamazsın, haydi ona ait olan eşyasını iade et" dedi.
Sakif
Kabilesi'nden birisinin Hıristiyan bir kölesi vardı. Bu köle bu savaşta
öldürülmüştü. Ensar'dan birisi öldürülen Sakiflilerden eşyalarını almakta iken,
bu kölenin avreti açılmış ve sünnet edilmemiş olduğunu görünce, avazı çıktığı
kadar: "Ey Araplar, bakınız Sakifliler sünnet olmuyor" diye bağırınca,
bu sefer Muğıre bin Şu'be: "Hayır böyle söyleme bu Hıristiyan bir
köledir" diyerek Sakiflilerden öldürülmüş olanların sünnet edilmiş
olduklarını ona söyledi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolda öldürülmüş bir kadın görünce: "Bunu
kim öldürdü?" diye sorunca hazır bulunanlar, "Halid bin Velid
öldürdü" dediler. Bu sefer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında
bulunanlardan birisine: "Halid'e yetiş ve ona de ki: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni kadın çocuk, ya da (savaşa katılmayan) ücretle
çalıştırılan işçilerin öldürülmesini yasaklıyor."
Bazı
müşrikler Evtas denilen yerde bulunuyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onlara Ebü Musa'nın amcası olan Ebu Amir el-Eş'ari'yi gönderdi. Ebu
Amir'e bir ok isabet etti. Denildiğine göre, bu oku Düreyd bin es-Simme'nin
oğlu Seleme atmıştı. Ebu Musa'da Ebu Amir diye bilinen bu amcasına karşılık
Seleme'yi öldürdü.
Müşrikler
Evtas'ta yenilgiye uğradılar. Müslümanlar da ganimet ve esirler alarak zafer
kazandılar. Alınan esirler arasında el-Haris bin Abdül-uzza'nın kızı Şeyma da
vardı. Şeyma onlara: "Allah'a yemin ederim ki ben sizin adamınızın süt
kardeşiyim" dediyse de ona inanmayıp peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in huzuruna getirdiler. Şeyma Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ben
senin kız kardeşinim" dedi; Hz Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bunun herhangi bir delili, belirtisi var mıdır?" diye sorunca Şeyma
şöyle dedi: "Ben, senin önünde oturmuş bulunuyorken senin benim sırtımı
dişlemenin neticesinde sırtımda kalmış bulunan bir izdir" diye cevap
verdi. Nebi onu tanıdı, ridasını alıp yere serdi ve onu ridasının üzerine
oturtup şu teklifi yaparak istediğini tercih etmekte serbest bıraktı:
"Arzu edersen yanımda kal, ben sana ikram eder ve sevgi gösteririm.
Arzu
edersen ben sana mal veririm ve sen de kavmine geri dönersin." Bu teklife
karşılık Şeyma: "Hayır, bana vereceğini ver ve beni kavmime geri
gönder" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bunu yaptı.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) esir ve malların toplanmasını emretti ve onların
üzerine Huza'alı Büdeyl bin Verka'yı görevlendirdi.
Huneyn'de
Müslümanlardan Um Eymen'in oğlu Eymen, Yezid bin Zeme'a bin Esved bin
el-Muttalib bin Abduluzza ve diğerleri şehit düştü.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA