|
|
HİCRİ 11.YIL
Secah,
el-Cezire'ye döndükten sonra Malik bin Nüveyre geri dönüp pişman oldu ve ne
yapacağını şaşırdı. Diğer taraftan Veki' ve Sema'a ise yaptıklarının çirkin
olduğunu anlayarak dönüş yaptılar, isyana kalkışmadılar ve zekatlarını çıkarıp
onlarla birlikte Halid'i karşıladılar. Halid de Fezare, Gatfan, Esed ve Tayy
kabilelerinin işini bitirdikten sonra Butah üzerine yürümeye koyuldu. Orada
Malik bin Nüveyre bulunuyordu. Malik son derece kararsız bir durumda idi. Ensar
ise Halid'le birlikte gitmediler ve: "Halifenin bize talimatı böyle
değildir. O bize: Büzaha'da işiniz bittikten sonra size yazılı emir
gönderinceye kadar orada kalınız diye talimat vermişti" deyip kaldılar.
Bunun üzerine Halid: "O da bana ilerlemeyi emretti, üstelik şu anda
komutan benim. Yazılı emir gelmeyecek olursa ben görüşüme göre fırsat olarak
gördüğüm hususu değerlendiririm. Diğer taraftan haber verecek olursam, ben bu
fırsatı kaçıracağım için O'na bildirmiyorum. Nitekim bize hiçbir talimatının
bulunmadığı bir işle karşı karşıya kalacak olursak, görüşümüze göre hayırlı
olanı yapmaktan geri kalmaz ve onu yaparız. Bu bakımdan ben ve beraberimdekiler
Malik'in üzerine gidiyoruz. Ben onları zorlamıyorum" dedi ve yoluna devam
etti. Ensar, geri kalmaktan pişman oldular ve: "Eğer bunlar bir hayır elde
edecek olurlarsa siz ondan mahrum kalırsınız. Kendilerine bir şeyolursa bu
sefer insanlar sizleri korkak olmakla nitelendirecekler" diyerek ona
kavuştular.
Daha
sonra Hulid, el-Butah denilen yere varıncaya kadar yoluna devam etti. Orada hiç
kimseyi bulamadı. Malik bin Nüveyre askerlerini dağıtmış ve onlara toplu olarak
bulunmayı yasaklamıştı. Onlara: "Ey Yarbü'oğulları! Biz bu işi kabul
etmeye çağrıldık, fakat geri kaldık. Bu bakımdan başarılı olamayacağız. Ben bu
işi iyiden iyiye düşününce işin onlar tarafından iyice yönetilmediğini gördüm.
Eğer işleri insanlar iyice yönetemiyorsa sakın ünlarla çarpışmayın; bu sebeple
dağılın ve bu işe girin." dedi. Bunun üzerine dağıldılar. Halid,
el-Butah'a varınca, askeri birlikleri etrafa dağıttı ve onlara diğerlerini İslam'a
davet etmek emrini verdi. Bu çağrıyı kabul etmeyen herkesi kendisine
getirmelerini, gelmeyecek olurlarsa öldürmelerini emretti. Ebu Bekir de onlara:
"Bir yerde konakladıkları zaman ezan okumalarını, eğer karşı taraf da ezan
okuyacak olursa onlara ilişmemelerini, okumayacak olurlarsa öldürüp talan
etmelerini; İslam davetini kabul ettikleri takdirde onlardan zekat vermelerini
istemelerini, kabul ederlerse kendilerinin de kabul etmesi" tavsiyesinde
bulunmuştu.
Ravi
der ki: Süvariler Sa'lebe bin YerbU'üğulları'ndan bir grup ile birlikte Malik
bin Nüveyre'yi Halid'in yanına getirdiler. Seriyye onlar hakkında ihtilafa
düştü. Aralarında Ebu Katade de vardı. Ebu Katade onların ezan okuyup ikamet
getirerek namaz kıldıkları konusunda şahitlik edenler arasında idi. Bu şekilde
ihtilafa düşünce, Halid emir vererek hapsedilmelerini söyledi. Çok soğuk bir
gece geçirince, Halid bir münadiye emrederek: "Esirlerinizi ısıtınız"
diye çağırmasını emretti. Buradaki ''ısıtınız'' Kinane lügatında öldürmek
anlamına geliyordu. Bu bakımdan esirlerin öldürülmesini kastettiğini sandılar.
Halbuki Halid, sadece ısınmalarını emretmişti. Bu yanlış anlama sebebiyle
alınan esirler öldürüldü. Duar bin el-Ezver, Malik'i öldürdü. Bu sırada Halid
bağırıp çağırmaları işitince dışarı çıktı. Fakat esirler öldürülmüş
bulunuyordu. Bunun üzerine Halid: "Allah bir şeyi murad ederse onu
yapar." diye söyledi. Halid, Malik'in hanımı ülan Um Temim ile evlendi.
Bunun üzerine Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e: "Halid'in kılıcında şaibe vardır"
deyip bu konuda birçük şey söyleyince, Hz. Ebu Bekir: "Yeter ey Ömer! O,
bir görüşte bulundu ve hata etti. Halid hakkında daha bir şey söyleme! Ben
Allah'ın kafırlere karşı çektiği bir kılıca herhangi bir şekilde gölge
düşürmem." dedi. Ayrıca Malik'in diyetini ödeyerek Halid'e de huzuruna
gelmesini yazdı. Halid bu emri yerine getirdi. Mescid'e girdiğinde üzerinde bir
cübbe vardı. Sarığına da oklar yerleştirmiş idi. Ömer karşısına dikilip bu
okları çekti ve kırdı. Daha sonra da O'na: "Sen Müslüman birisini öldürüp
arkasından da karısına tamah ettin. Allah'a yemin ederim, seni kendi taşlarınla
taşlayacağım" dedi. Halid hiçbir şey söylemedi. Hz. Ebu Bekir'in görüşünün
de o. doğrultuda olduğunu zannediyürdu. Ebu Bekir'in huzuruna girip durumu
anlattı ve özrünü beyan etti. Hz. Ebu Bekir de özrünü kabul etti, affetti ve
Arapların harp günlerinde yaptıkları şekilde evlendiğinden dolayı kendisini
azarladı. Halid dışarı çıktığında Ömer oturuyürdu. Halid: "Ey Um
Seleme'nin üğlu! Haydi, üzerime gelsene" diye söyledi. Hz. Ömer bununla
Hz. Ebü Bekir'in O'ndan hoşnut kaldığını anlamıştı; konuşmadı.
Denildiğine
göre, Müslümanlar geceleyin Malik'in ve arkadaşlarının çevresini sardıklarında,
ellerine silahlarını alarak: "Bizler Müslümanlarız" demesi üzerine
Malik'in arkadaşları: "Bizler de Müslümanız" deyince, onlara:
"O
halde silahları bırakınız" dediler. Onlar da silahlarını bıraktılar. Daha
sonra da namaz kıldılar. Halid O'nu öldürmek konusunda özür beyan ederken
Malik'in: "Sizin arkadaşınız olan bu adam şunları şunları söylüyor" dediğini
belirterek özür beyan etti. O'na "Peki, sen onu arkadaş saymıyor
musun?" diye sormuş, sonra da boynunu uçurmuştu.
Mütemmem
bin Nüveyre, Hz. Ebü Bekir'in (r.a.) yanına gelerek kardeşinin kanını ve
esirlerinin kendilerine iade edilmesini istedi. Hz. Ebü Bekir (r.a.) de
esirlerin geri verilmesini emredip Malik'in diyetini de Bey tulmal' den ödedi.
Hz. Ömer'in yanından geçerken Hz. Ömer kendisine: "Kardeşine olan üzüntün
hangi noktalara kadar vardı?" diye sorunca. Mütemmim: "Bütün gücümle
O'nun için ağladım, öyle ki benim görmeyen gözüm öbür gözüme bu konuda yardımcı
oldu. Gördüğüm her bir ateş dolayısıyla üzüntümden nerdeyse kahrolup
gidecektim. Çünkü O, bir misafiri gelir ve nerede olduğunu bilmez diye
korktuğundan geceleri sabaha kadar ateşini yanık tutardı." deyince, bu
sefer Hz. Ömer (r.a.): "Peki, bana niteliklerini say" dedi. Bunun
üzerine Mütemmem: "O, serkeş ata biner, yükü çok ağırlaşmış deveyi, soğuk
gecelerde yakası birbirine kavuşmayan elbiseyi giymiş olarak ve upuzun bir
mızrak elinde tutmuş olarak çekerdi. Bu durumda bütün gece yol alır, sabah
olduğunda da, yüzü sanki bir ay parçasını andırırdı." diye söyledi. Bu
sefer Hz. Ömer (r.a.): "Peki O'nun hakkında söylemiş olduğun şiirlerden
bana birazını oku" deyince, Mütemmim şu beyitlerin yer aldığı mersiyesini
okudu:
''Bir
zamanlar onunla iki arkadaş gibiydik;
O
kadar ki: Bunlar ayrılmazlar denildi.
Ben
ve Malik ayrı düştüğümüzde ise.
Bir
gece olsun beraberliğimiz yokmuş gibi oldum.''
Bu
sefer Hz. Ömer: "Şairliğim olsaydı ben de kardeşim Zeyd'e bir mersiye
söylerdim" dedi. Bunun üzerine Mütemmem: "Hayır ey mü'minlerin emiri!
İkisinin durumu bir değildir. Eğer benim kardeşim de senin kardeşin gibi
öldürülmüş olsaydı, onun için ağlamazdım, bile." deyince Ömer: "Hiç
bir kimse senin bana bu ta'ziyenden daha güzel bir ta'ziyede bulunmuş
değildir" diye cevap verdi.
Bu
vak'ada Umare bin Velid'in iki oğlu olan Velid ile Ebü Ubeyde öldürüldü.
Bunların ikisi de Halid'in kardeşinin çocukları olup sahabidirler.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA