|
|
HİCRİ 14.YIL
Farslılar
Akik'i geçtikten sonra Rüstem tahtına oturdu. Ordunun merkezine on sekiz fil
yerleştirdi. Bunların üzerine sandıklar ve adamlar yerleşmişti. Sağ ve solda
sekiz ve yedi olmak üzere on beş fil vardı. Calinus'u kendisi ile sağ kanadı
arasına, Firuzan'ı kendisi ile sol kanadı arasına yerleştirdi. Yezdecird ise
kendisi ile Rüstem arasında birbirlerini duyacak şekilde adamlar
yerleştirmişti. Bunların birincisi kendi sarayının eyvanlarında sonuncusu ise
Rüstem ile birlikte idi. Rüstem'in yaptığı her şeyi yanında bulunan adam
diğerine "Şu şu oldu" diye söylüyor, ikincisi yanındakine, öbürü diğerine
aktarıyordu. Böylece en kısa bir zamanda olay Yezdecird'e varıncaya kadar
anlatılıyordu. Müslümanlar saf düzenlerini aldı. Sa'ad birtakım çıbanları
yüzünden ve siyatikli olduğundan oturamıyordu. Göğsünün altına bir yastık
koymuş, onun üzerine yüzüstü kapanmış, evin damı üzerinden insanları
seyrediyordu. Saf hemen duvarın dibinden başlıyordu. Bir an dahi saf yanından
ayrılacak olsaydı her şeyiyle alınıp giderdi. Fakat bugünlerin korkunçluğu
Sa'ad'ın kahramanlığına asla halel getirmemekle birlikte, bazıları bunu ele
almış ve hatta şairin birisi şunları söylemiştir:
''Allah
zafer verinceye kadar savaşırız,
Sa'ad
ise Kadisiye kapısında koruma altında.
Bizler
geri dönerken pek çok kadın, dul kalmıştı;
Sa
ad 'ın kadınlan arasında ise dul kalan yok.''
Şairin
söylediği bu beyider Sa'ad'ın kulağına gidince: "Allah'ım eğer bu yalan
söylüyor ve gerçekten bunları riyakarlık ve sesi işitilsin diye söylemiş se
benim yerime onun dilini sen kes" diye dua etmişti. Bu şair o gün safta
durmaktayken kimin attığı belli olmayan bir ok gelip onun diline isabet etti.
Bu kişi ölüp Allah'a kavuşuncaya kadar bir daha tek bir söz dahi söyleyemedi.
Aynı şekilde Cerir bin Abdullah da benzeri şiirler söylediği gibi başkaları da
benzeri sözler söylemişlerdi. Sa'ad askerler arasına inip onlara özrünü beyan
etti ve vücudundaki, baldırındaki ve kalçalarındaki yaraları onlara gösterince
askerler O'nu mazur görüp durumunu bilmiş oldular. Sa'ad ata binemez durumda
olunca askerlerin başına Halid İbn Urfuta'yı tayin etti. Fakat bu konuda O'nun aleyhine
farklı şeyler söylenmeye başlayınca, O da kötülüğü kışkırtan bir grup insanı
yakalatıp hapsetti. Ebu Mihcen es-Sakafı de bu yakalananlar arasında idi. O'nun
şarap dolayısıyla hapsedildiği de söylenmiştir. Daha sonra Hz. Sa'ad kendi
yerine Halid'i vekil tayin ettiğini ve Halid'in kendilerine emir ve komuta
vereceğini söyledi, Bunun üzerine askerler bu emri dinleyip itaat ettiler. O
gün askerlere bir hutbe okudu. Tarih 14. yılın Muharrem ayının pazartesi günü
idi. Sa'ad onları cihada teşvik etti ve Allah Teala'nın kendilerine pek çok
ülkenin fethedileceğine dair vaadini, kendilerinden önceki Müslümanların
Farslardan elde ettikleri toprakları anlattı. Her bir komutan da aynı şeyleri
yaptı. Sa'ad aynı zamanda görüş sahibi ve kahraman kimseleri de göndererek
onlara askerleri savaşa teşvik etmeyi emretti. Onlar da bu emirleri yerine
getirdiler. Bu kimseler arasında Muğire, Huzeyfe, Asım, Tuleyha, Esed'li Kays,
Galib, Amr bin Ma'dikerib gibi kimseler vardı. Şairlerden ise eş-Şemmalı
el-Hutey'a, Evs bin Mağra', Ubeyde bin et-Tabib ve başkaları vardı.
Müşriklerin
safı Şefır kıyısında, Müslümanlarınki ise Kudeys duvarı ve Handek'le birlikte
bulunuyordu. Müslümanlarla müşrikler ise Handek ile Akik arasında idiler.
Farsların zincire bağlı otuz bin askeri vardı. Sa'ad askerlerine Cihad
suresini, yani Enfal suresini okumayı em-retmişti. Bu sure, okunmaya başlanınca
Müslümanların kalbi yumuşamaya başladı, gözlerinden yaşlar boşaldı ve kıraati
ile birlikte kalplerine büyük bir huzur ve sükun indi. Kur'an okuyucuları bu
surenin okumasını bitirince Sa'ad onlara şöyle söyledi: "Öğle namazını
kılıncaya kadar yerinizden ayrılmayınız. Öğle namazını kıldıktan sonra ben bir
tekbir getireceğim, siz de tekbir getirip hazırlanınız. İkinci tekbir getirince
siz de tekbir getirip silahlarınızı kuşanın. Daha sonra üçüncü tekbirimi
getirince siz de tekbir getirin, süvarileriniz önden ilerlesinler.
Dördüncüsünde hep birlikte düşmanımız ile yan yana gelinceye kadar yürüyünüz.
Bu esnada "La havle vela kuvvete illa billah" zikrini çokça söyleyiniz."
Sa'ad üçüncü tekbiri getirince güç ve kuvvet sahipleri savaşı başlattılar.
Farslardan da onların benzerleri karşılarına çıktı. Birbirlerini yaralamak ve
birbirlerine darbe indirmek için fırsat kollamaya başladılar. Esedli şair Galib
bin Abdullah şöyle söylüyordu:
''Gelen
kahramanlar, anlaşılır konuşanlar Şunu bildir ki ben,
Silahları
kuşanan, en zor işleri başaran Nice hızlı birisiyim.''
Hürmüz
O'nun karşısına çıktı. Hürmüz'ün krallık ailesine yakınlığı vardı. Başında taç
bulunuyordu. Galib O'nu esir alıp Sa'ad'ın yanına getirdi ve geri döndü. Bu
sefer Asım meydana atılıp şu beyitleri okumaya başladı:
''Gümüşün
üzerini kaplayan altın gibi
Sarı
beyaz gerdanlı bilir ki
Ben
bir şeyle ayıplanmıyorum;
Sana
karşı beni kınanmaktır kışkırtan''
Asım,
önce bir Farslı'yı kovaladı, onu Farslıların safına girinceye kadar takip etti,
Farslar da onu korudular. Bunun üzerine Asım katır üzerindeki bir başka adamı
alıp askerlerinin arasına götürdü. Onun kralın ekmekçisi olduğu görüldü. Onunla
birlikte kralın yemeği ile birtakım tatlıların bulunduğu da anlaşıldı. Sa'ad'e
getirildi. Sa'ad de onu ellerine geçiren kimseler arasında dağıttı. Daha sonra
bir Farslı çıkıp teke tek dövüşmek için er diledi. Karşısına Amr İbn
Ma'diykerib çıktı ve onu yakaladığı gibi yere vurdu, daha sonra boğazını kesti,
iki bileziği ile kemerini aldı.
Filler,
Müslümanlar üzerine saldırıp saflar arasına dalmaya başlayınca atlar ürkmeye
başladı. Farslar Becile Kabilesi'nin askerleri üzerine on yedi fil ile gitmiş,
Becile'nin atları ise onlardan ürkmüştü. Neredeyse Becileliler atlarının
ürkmesinden üzerindeki süvarilerle helak olup gidecekti. Sa'ad,
Esedoğulları'na: "Becileyi ve onlarla birlikte bulunanları savununuz"
diye haber gönderdi. Tuleyha bin Huveylid, Hammal bin Malik emirleri altındaki
askerlerle birlikte çıkıp fillere giriştiler. Sonunda üzerinde bulunanlar
fillerin istikametini çevirmek zorunda kaldılar. Tuleyha'ya onlardan iri yarı
birisi karşı çıktı, Tuleyha onu öldürdü. Eş'as bin Kays, Kindeliler arasında
dikilip şöyle seslendi: "Ey Kindeliler! Allah Esedoğulları'nın mükafatını
versin. Onlar bulundukları yerden ne biçim gedik acıyorlar ve ne biçim
ilerliyorlar. Her bir grup karşılarındakileriyle nasıl uğraşıyorlar! Sizlerse
size yardımcı olacak kimseler bekliyorsunuz. Ben şahitlik ederim ki Araplara
karşı güzel bir örnek vermiyorsunuz?" Bunun üzerine Kindeliler de ileriye
atılıp kar-şılarında bulunanları püskürttüler. Farslar askerlerinin ve
fillerinin Esed Kabilesi'nden neler çektiklerini görünce onlara ellerindeki silahlarla
hücum etmeye ve hamle yapmağa başladılar. Bunlarla birlikte Zu'l-Hacib ile
Calinus da vardı. Müslümanlar da Sa'ad'ın dördüncü defa tekbir getirmesini
bekliyorlardı. Fars atlıları beraberlerinde fillerle birlikte Esedliler üzerine
toplandılar, ancak Esedliler önlerinden çekilmediler. Bu sırada Sa'ad dördüncü
tekbiri getirdi ve Müslümanlar yerlerinden ayrılmaya başladılar. Harbin odak
noktası Esedlilerin etrafında idi. Filler sağ ve sol kanatlara hamle yaptılar,
atlar onların önünden kaçışıyorlardı.
Sa'ad,
Temimli Asım bin Amr'a haber göndererek şunları söyledi: "Ey
Temimoğulları! Sizin bu fillere karşı bir çareniz yok mudur?" Bu sefer
Temimlilerin "Allah'a yemin ederiz ki çaremiz vardır" demeleri
üzerine Amr kendi kavminden iyi ok atan ve oldukça becerikli bazı kimseleri
çağırdı. Okçulara: "Okçular! Şimdi siz fillerin üzerindekilere oklarınızla
atış yapınız" dedikten sonra öbürlerine: "Ey becerikli kimseler!
Fillerin arkasından geçiniz ve fillerin üzerindeki hevdeçleri tutan ipleri kopartınız"
dedi. Arkasından bu işleri yapabilmeleri için onları korumağa başladı. Savaş
Esedoğulları'nın etrafında devam ediyordu. Sağ ve sol kanatlar da uzak olmayan
bir tarafta ilerlemesine devam ediyordu. Asım'ın arkadaşları fillerin üzerine
giderek sandıkların iplerini arkalarından yakalayıp koparmaya başladılar.
Fillerin yüksekçe ulumaları duyulmaya başladı ve böylece bağları koparılmadık,
üzerlerindekiler öldürülmedik fil kalmadı. Böylelikle Esedoğulları biraz
rahatça nefes alabildiler ve Farsları etraflarından asıl bulundukları yere
püskürtebildiler. Gecenin sükuneti çökünceye kadar çarpışmalar devam etti.
Arkasından her iki taraf yerlerine çekildi. Esedoğulları'ndan bu öğleden
sonraki çarpışmalarda beş yüz kişi öldü. Esedoğulları askerlerin yardımcı
kuvvetleri, Asım ve beraberindekiler ise askerlerin koruma güçleri durumunda
idiler. İşte Kadisiye Savaşı'nın birinci günü böyle geçti. Buna ''Ermas Günü''
adı verilir.
Esed'li
şair Amr İbn Şe's bu olayı dile getiren bazı beyiHer söyledi. Müsenna bin
Harise'nin vefatından sonra Sa'ad, onun dul hanımı Selma ile Şerif denilen
yerde evlenmişti. Ermas Günü'nde askerler bu şekilde etrafı çevirip gidip
geldikçe Sa'ad yerinde duramıyordu. Bu bakımdan evinin tepesinde
sabırsızlığından hareket etmeye başladı. Selma Farsların yaptıklarını görünce:
"Ah
bu gün Müsenna olacaktı! Bugün atların önünde Müsenna gibi yoktur" dedi.
Fakat Selma bu sözleri arkadaşlarının başına gelen ve kendisinin durumundan
rahatsız olan, sabırsızlanan birisinin önünde söylemişti. Sa'ad bunun üzerinde
yüzüne bir tokat vurarak: (Esedoğulları ile Asım'ı kastederek) "Savaşın
etraflarında dönüp durduğu bu bölükte Müsenna olsaydı ne yapabilirdi ki?"
deyince Selma: "Hem kıskançlık, hem de korkaklık bir arada mı?" diye
sordu. Sa'ad: "Allah'ıma yemin ederim ki durumumu gördüğün halde beni
mazur görmeyecek olursan hiç bir kimse benim mazur olduğumu kabul edemez."
dedi. Daha sonra herkes bu temayı diline doladı ve Sa'ad'ın aleyhine şiir
söylemeyen, görüş ileri sürmeyen hiç bir şair kalmadı. Halbuki Sa'ad ne korkaktı,
ne de kınanacak bir durumu vardı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA