|
|
HİCRİ 23.YIL
Sariye
bin Zünem ed-Düeli, Fesa ve Darabcird'e doğru yola çıkarak düşmanların karargahlarına
yakın bir yere varıp kendi karargahını kurmuş ve onları Allah'ın yardımıyla
muhasara etmişti. Düşman askerleri her yandan yardımlar almış, toplayabildiği
kadar çokça asker toplamış ve ayrıca İran Kürtleri de onlara katılıp büyük bir
ordu meydana getirmişlerdi. Müslümanlara karşı büyük bir ordu birikmiş ve bu
orduya İran'ın dört bir yanından asker katılmıştı. Hz. Ömer savaştan bir gece
önce rüyasında gündüzün tam ortasında Müslüman askerlerinin İranlılarla savaşa
tutuştuklarını ve o anda içinde bulundukları durumu görmüştü. Ertesi gün olunca
aynı saatlere yakın bir anda Müslümanları topluca namaza davet etmiş ve aynen
rüyasında gördüğü saati bekleyerek hutbe irad etmek üzere mimbere çıkmıştı. Tam
o saatte de Sariye bin Züneym, yanındakilerle birlikte kuşatılabileceği bir
ovada toplanmışlardı. Ancak yanı başlarındaki dağın eteklerine sığınıp da oraya
arkalarını dayadıklarında onlara karşı tek bir cepheden savaşılması mümkün
olabilirdi. Bunun üzerine Hz. Ömer o sırada mimbere çıkmış ve: "Ey insanlar!
Ben bu iki ordunun karşılaştığını gördüm. Onların hallerini size
anlatayım." demiş ve tam o esnada "Ey Sariye; el-cebel,
el-cebel!" diye seslenmiş ve hutbesine şöyle devam etmişti: "Allah'ın
nice askerleri vardır; umulur ki Yüce Allah onlara yapılan nidayı
ulaştırsın." Gerçekten o anda Sariye ve yanındaki Müslümanlar Hz. Ömer'in
bu sesini işitmiş ve dağın arkasına sığınarak orayı arkalarına almışlardı. Bu
şekilde savaş vaziyeti aldıktan sonra İranlılar büyük bir hezimete uğramış ve
Yüce Allah Müslümanların büyük ganimetler ele geçirmesine imkan bahşetmişti.
Ganimetler içinde içi cevher dolu bir kap bulmuşlardı. Sariye onu askerlerden
rica ile alıp fetih müjdesi ile birlikte bir adamla Hz. Ömer'e göndermişti.
Müjdeyi getiren adam, Hz. Ömer'e yemek yediği bir sırada varmış, o da yanına
oturmasını söylemişti. Hz. Ömer yemeğini bitirdikten sonra kalkıp gitmek
isteyince, gelen adam O'nu takip etmiş ve Hz. Ömer bu adamın doymadığını
zannedip evine götürerek yemek yedirmek istemişti. Hz. Ömer'in evinde yemeğe oturulduğunda
kendisine ekmek, zeytinyağı ve tuz getirilip ikram edilmişti. Adam yemekten
sonra Hz. Ömer'e şöyle hitap eder:
"Ey
mü'minlerin emiri! Ben Sariye'nin elçisiyim." Bunun üzerine Hz. Ömer:
"Hoş
geldin, merhabalar sana" deyip O'nu yaklaştırmış, dizleri dizine değecek
kadar yakın olmuş ve Müslümanların bu savaştaki durumlarını tek tek sormuştu.
Gelen elçi durumları anlattıktan sonra kendisine bu küçük kabın içindeki
mücevherleri sunmuş, Hz. Ömer bu mücevher dolu kaba bakınca, birden bağırıp: "Hayır,
hayır! Böyle ikram olmaz. Bu burada duracak, bu savaşa katılan askerler
gelinceye kadar bekleyecek. Ve onlara tekrar iade edilip aralarında
paylaştırılacak" demiş ve adamı kovmuştu. Adam: "Ey mü'minlerin
emiri! Devem yoruldu, buraya gelirken borç alarak ulaşabildim; bunun için,
ihtiyaçlarımı karşıla" deyince Hz. Ömer de O'nun yorgun devesini alıp,
kendisine zekat develerinden bir tanesini vermiş, devesini Beytu'l-male
almıştı. Gelen adama bir hayli kızılmış ve ikram görmeden geri dönmüştü. Şehre
gelen bu elçiye Medine halkı, savaş amnda bir şeyler işitip işitmediklerini
sormuşlar, o da şöyle demişti: "Evet işittik. Ey Sariye, dağ eteğine, dağ
eteğine!" diye bir ses işittik ve gerçekten o anda neredeyse kuşatılıp
helak olacakken dağ eteğine sığındık. Cenab-ı Hak bize zafer ihsan etti."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA