KADININ (İHRAMLI İKEN)
GİYİNEBİLECEĞİ ELBİSELER
[1047] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Ebu Zübeyr'den, o Cabirden rivayet ettiğine
göre, Cabir'i şöyle derken dinlemiştir: Kadın hoş koku sürülmüş elbiseler
giyemez ama uspurla boyanmış elbise giyinebilir. Ayrıca ben uspurla boyanmış
elbisenin kokulandırıldığı görüşünde değilim.
[1048] Bize, Süfyan,
ez-Zühri'den haber verdi. 0, Salimden, o, babasından rivayet ettiğine göre,
kadınlara ihrama girdikleri vakit, mestlerin konçlarını kesmelerini emrederdi.
Nihayet Safıye, ona, Aişe (r.anha)'dan şu haberi verinceye kadar: Aişe
kadınlara (mestlerin konçlarını) kesmemelerine fetva verirdi. 0, bunu öğrenince
bu fetvayı vermekten vazgeçti.
Şafii dedi ki: Kadın,
mestlerin konçlarını kesmez. Bununla birlikte, kadın şalvar, mest, başörtüsü,
erkeğin zarureti gibi zaruret olmaksızın gömlek giyinebilir ve bu hususta erkek
gibi değildir
[1049] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Ata'nın şöyle dediğini haber verdi. Ali
(r.a.)'ın mektubunda şunlar yazılıdır: Kim nalın bulamayıp me st bulursa, mest
giyinsin. Ben: Bunun Ali'nin mektubundan olduğundan emin misin dedim. O: Ben
onun mektubu(nda) olduğunda şüphe etmiyorum, dedi. Yine: Fakat orada onları
(konçlarını) kesin bulunmamaktadır.
[1050] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. 0, Atadan şöyle rivayet etti: İzarı olmayıp
donu ya da şalvarı olan kimse, onları giyinsin. Said b. Salim: Mestleri
(konçlarını) kesmez, dedi.
Şafii dedi ki: Bense
kesilmeleri görüşündeyim. Çünkü bu, İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste
bulunmasa bile, İbn Ömer'in hadisinde vardır. Her ikisi de doğru ve sağlam
belleyen kimselerdir. Onlardan birinin diğerine fazlalığı, diğerinin eda
etmediği (söylemediği) bir şeyolarak görülemez. Ya gözünden kaçtığından yahut
da o hususta şüphe ettiğinden onu eda (rivayet) etmemiştir ya da ona dair susup
bir şey söylememiştir yahut da onu eda ettiği halde bu hususlardan herhangi
birisinden dolayı -farklı olarak - eda edilmemiştir. İşte biz, terk ettiğimizi
açıkladıklarımız müstesna bütün bunları kabul ediyoruz.
Sünnet ve ilim ehlinden
kendilerinden ilim bellediklerimin çoğunluğunun görüşleri, ihramlı erkek ve kadının
giyimde ortak oldukları taraflar da vardır ayrı oldukları taraflar da.
Giyimlerinde ortak oldukları taraflar şunlardır: Onlardan hiç biri zaferan ve
alaçehre ile boyanmış bir elbise giyinemez. Zaferan ve alaçehre ile boyanmış
bir elbise giyinemeyişleri bunların ikisinin de hoş kokulu olmasından
dolayıdır. O halde elbiseyi gül suyu, misk, anber, ya da bunun dışında
alaçehreden kokusu daha hoş ya da onun gibi olan bir şeyle ya da hoş koku
sayılan bir şey ile boyanmış ise, onu giyinememesi öncelikle söz konusudur.
Bunu elbisede renk bırakıcı olması ile olmaması arasında - eğer alınan hoş bir
kokusu varsa elbise de kuru ya da ıslak ise de- fark etmez.
Gül suyunu alıp onunla
bir elbiseyi boyasa, böylelikle ondan fark edilen bir kokusu olsa elbise kuru
ya da ıslak olsa -çünkü bu elbisede kokunun bir izidir- ihramlı kimseler (erkek
ve kadın) onu giyinemez. Aynı şekilde o elbise için, rengi beyazlaşıncaya kadar
zaferan eritilse yine ihramlı erkek ve kadın onu giyinemez.
Kokusu etrafa yayılan hoş
kokuya ya da buna benzer şeylere batırılsa, aynı şekilde Arabi ya da Farisi
reyhanı üzerine sıkılsa yahut da ihramlı için koklaması mekruh olan
reyhanlardan (hoş kokulu bitkilerden) bir şey sıkılsa ve elbisesi onun suyuna
batırılsa ihramlı erkek ve kadın onu giyinemez.
Bunun kapsamlı çerçevesi
de şudur: İhramlı kimsenin koklamaması gereken hoş kokulu her bir şeye bakacak:
Eğer çiğ yahut pişmiş olarak herhangi bir yolla suyu çıkartılmış sonra elbise
ona batırılmış ise, ihramlı erkeğin de kadının da o elbiseyi giymesi caiz
değildir. İhramlı erkek ve kadın için hoş koku da reyhan da sayılmayan yerdeki
bitkilerden olup koklanması caiz ise ya da turunç, ayva ve elma gibi hoş kokulu
yenilir bitkilerden olup bunların sıkılmış katkısız sularına batırılmış elbiseden
ihramlı erkek ve kadının sakınmasını daha çok severim. Bununla birlikte
böylesini giyerlerse onlara fidye düşmez.
İhramlı erkek ve kadının
ortak olduğu hususlara gelince; her ikisi de burka (peçe) takamazlar. Eldiven
giyemezler. Aspur ile boyanmış -ister doyurulmuş ister olmasın- elbise
giyinemezler. İşte bu alaçehre ile zaferanla boyanmış elbisenin giyinmesinin
yasaklanmasının renginden dolayı olmadığına ve eğer renkte hoş koku yoksa
hiçbir etkisinin olmayacağına delildir. Fakat yasaklanan ancak hoş kokulu olan
şeylerdir. Aspur ise hoş kokulu değildir.
Her ikisi (ihramlı erkek
ve kadın) için, birlikte müstehab gördüklerime gelince: Beyaz giyinmeleri
müstehabdır, fakat uspurlu siyah ve daha başka teşhir kokan her bir elbiseyi de
giymelerini mekruh görmekteyim. Bununla birlikte kokulandırılmamış elbiseler
giyerlerse onlara fidye yoktur. Bununla birlikte "mağra" denilen
kırmızı kil ile boyanmış elbise ile hoş kokulu olmayan her bir boya ile
boyanmış elbiseyi giyinebilirler. Fakat bunu yapmayarak beyazları giyinmelerini
-kendisine uyulan kişi için de uyulmayan kişi için de- daha çok severim.
[1051] Kendisine uyulan
kişi ile ilgili olarak; Ömer b. el-Hattab'ın şu sözü delildir: Cahil onu görür
ve bütün boyaların aynı şeyolduğu kanaatine sahip olur ve hoş kokulu boyanmış
elbiseyi giyinmeye kalkışır.
Kendisine uyulmayan
kişiye gelince, ihramı sebebi ile terk edilmesi hak olan bir şeyi yapması
halinde hakkında kötü zan besleneceğinden korkarım. Bu her ne kadar dediğim
gibi ise de kendisine uyulan da uyulmayan da hükümde ortaktırlar. Bu durumda
alim kişi ilmi bilmeyen kişinin önünde ihramı ile hak edilen bir şeyi terk
etmiş olur. Cahili görecek olursa da alim ona tepki göstermezse, cahil kimseler
onun bu cahile ses çıkarmayışını ancak bu alim kişiye göre bunun caiz oluşundan
dolayıdır, diye düşünür ve o cahil kişi şöyle der: Ben filan alim kişinin,
boyanmış bir elbise giyen ile arkadaşlık yaptığını gördüm ve bu yaptığından
dolayı ona tepki göstermedi.
Kadının erkekten
ayrıldığı hususlara gelince, kadın giyinebilir ve konçlarını kesmez. Hatta
nalın bulunduğu halde mest giyinebilir. Bu da kadının gömlek, başörtü, şalvar
giyinebilmesi ciheti iledir. Mestler de bunlardan birisi gibi olmaktan daha
ileri değildir. Hatta kadının nalın giyinmesini müstehab görmüyorum.
Kadının erkekten
ayrıldığı bir diğer husus da şudur: Kadının ihramı yüzü ile alakalıdır. Erkeğin
ihramı ise başı hakkındadır. Bu durumda erkek bir zaruret olmaksızın yüzünün
tamamını örtebildiği halde kadının bunu yapma hakkı yoktur. Bununla birlikte
kadın, eğer dışarıya çıkıp insanlara karşı kendini örtmek istiyorsa dlbabını
yahut başörtüsünün bir bölümünü yahut da bunun dışında elbiselerinden herhangi
bir kısmını başının üstünden aşağıya sarkıtır, fakat onu yüzünden (yapışmaktan)
uzak tutar. Böylelikle yüzünü örtmüş gibi ama örtü yüzünden uzak duracak
şekilde örtmüş olur, ama peçe takmaya hakkı yoktur.
[1052] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Atadan, o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini
rivayet etti: Kadın cilbabının bir bölümünü (yüzünün üzerine sarkıtır) ama onu
yüzüne yapıştırmaz. Ben onu yüzünün üzerine yapıştırmaz ne demek dedim. O, bana
kadının cilbaba bürünmesi gibi işaret etti. Sonra dlbabın yanağı üzerine düşen
kısmına işaret etti ve dedi ki: Onu örtmez fakat onu yüzünün üzerine (yanağına)
değdirir. İşte onun üzerinde kalacak olan budur. Fakat onu yukarıdan
sarkıtılmış gibi yüzü üzerine sarkar fakat onu ne kıvırır ne onu yüzüne
yapıştırır ne de bükerek dolar.
[1053] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, İbn Tavus'tan, o, babasından şöyle
dediğini rivayet etti: İhramlı kadın elbisesini yüzünün üzerine sarkıtsın fakat
peçe takmasın.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Elbiseyi aşağıdan yukarıya doğru kaldırmadığı gibi alnını da
yüzünün herhangi bir kısmını da örtmez. Bununla birlikte, başörtüsünün üzerinde
bulunması gereken yüz tarafından saçının bitim yeri ve başörtüsünün üzerinde
durup saçı örten kısmı müstesnadır. Çünkü başörtüsü yalnızca saçın bitim yeri
üzerine konulursa saç açılır.
Kadın, başörtüsü örtünebilir,
fakat erkek sarık saramaz. Nalın bulamaması hali müstesna mest giyinemez.
Bulamazsa me st giyinmekle birlikte topukların altından konçlarını keser. İzar
bulması halinde şalvar giyinemez. İzar bulamazsa şalvar giyinebilir, fakat
ondan herhangi bir şey kesmez. Kadının da buna hakkı vardır. Her ikisi de
deseni ince ve deseni kendinden elbiseler de giyinebilir. İnce ve kalın pamuk
da tamamı meder ile boyanmış elbiseyi de giyinebilir. Sidir ile boyanmışı da
hoş koku dışındaki her türlü boyalıyı da giyinebilir.
Elbiseye koku isabet
etmiş ve kokusu kalmışsa, onu giyinemez, çünkü(koku ile) boyanmış gibi olur.
Bir elbiseyi zaferan ya da alaçehre ile boyadıktan sonra, uzun süre
giyildiğinden yahut başka bir sebepten zaferanın ya da alaçehrenin kokusu
elbiseden giderse, fakat bunlardan birisine su isabet ettiği takdirde az dahi
olsa kokusunu harekete geçirecek olursa, ihramlı kişi onu giyinemez. Eğer
bunlara su değdiği zaman, bu ikisinin hiçbirisinin kokusu harekete geçmiyorsa
(giyinebilirler). Bununla beraber bu elbiselerin yıkanmasını daha müstehab
görürüm ve bana göre daha güzeldir. Daha uygunu ise, insanın içinde bundan
dolayı herhangi bir kuşkunun kalmamasıdır. Şayet yıkanmayacak olurlarsa -eğer
dediğim gibi iseler- bu elbiseleri giyinebileceğini ümit ederim. Çünkü boya
necis değildir. Bizim yıkanmalarından maksadımız kokunun gitmesidir. Eğer
yıkanmadan koku giderse, yine geçerli olacağını ümit ederim. Eğer onun emri,
zaferan yahut alaçehrenin değdiği hiçbir elbisenin hiçbir durumda giyilmemesi
şeklinde olsaydı, o takdirde bu kokular elbiseye temas ettikten sonra gitse
bile defalarca yıkansa dahi o elbiseyi giymek caiz olmazdı. Fakat onun emri,
eğer zaferan ve alaçehre o esnada elbisede mevcut iseler, giyinmemeleri
şeklindedir. Benim bu dediğim ise haberde de mevcut olan bir husustur. Allah
elbette en iyi bilendir.
Dedi ki: Aynı şekilde
bir elbise, zaferan ve alaçehreden sonra sidr ile ya da siyaha boyanacak olsa
ve bunlara su değdiği takdirde zaferanın ve alaçehrenin kokusu çıkmıyorsa, bu
elbiseleri giyinebilir. Eğer zaferan ve alaçehreye su değdiği vakit, zaferan ya
da alaçehrenin kokusundan bir miktar dahi çıkıyorsa, onları giyinemez. Zaferan
yahut alaçehre elbisenin bir kısmına temas etmiş ise, ihramlı kimse onu
yıkamadığı sürece giyinemez.
İhramlı kişi, üzerine
izarını düğümler. Çünkü bu izarın faydasınadır. İzar da düğümlü olandır.
Bununla birlikte izarında iki etek bulundurup sonradan bu iki eteği arakasından
düğümlemez, üzerindeki ridayı da düğümlemez. Fakat ridasının iki ucunu dilediği
takdirde izan ile yahut da -eğer rida açık ise- şalvarlarına iliştirebilir.
Giyinemez dediklerimden herhangi bir şeyi, giymenin caiz olmadığını
hatırlayarak ve bilerek giyerse, fidye verir. Bunu az giymesi ile çok giymesi
arasında fark yoktur. İhramb bir kimse, bilerek ve hatırlayarak bir göz
kırpacak kadarlık bir süre dahi başını örterse yahut da kadın yüzünü peçelerse
ya da giymemesi gereken bir şeyi giyerse, her ikisine de fidye düşer. İhramb
bir kimse bir hastalıktan ya da başka bir sebepten ötürü başını bağlayamaz.
Bunu yaparsa fidye verir. Baş bağlaması giyim olınasa dahi.
[1054] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreycöen haber verdi. Onun Atadan rivayetine göre o, bir zaruret
yahut bir soğuk sebebi ile elbiseyi karnı üzerine katlayan bir kimse hakkında
şöyle demiştir: Eğer bir zaruretten ötürü onu katlamış ise bunda fidye yoktur.
[1055] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. 0, Hişam b. Huceyr'den, o, Tavus'tan şöyle
dediğini rivayet etti: Ben, İbn Ömer'i kamına bir elbise bağlamış olduğu halde
Beytin etrafında tavaf ederken gördüm.
[1056] Bize Said b.
Salim, İsmail b. Ümeyyeöen haber verdiğine göre, Nafi, kendisine şunu haber
vermiştir: Abdullah b. Ömer, elbiseyi üzerinde düğüm olarak bağlamazdı. Sadece
onun iki ucunu izarı üzerine iliştirirdi.
[1057] Bize, Said b.
Salim, Müslim b. Cundub'den şöyle dediğini haber verdi:
İbn Ömer ile beraber
olduğum sırada, bir adam gelip ona şöyle bir soru sordu:
Ben ihramb iken
elbisemin (ridamın) iki ucunu çaprazlama atıyor ve arkamdan düğümlüyorum.
Abdullah: Hiçbir şeyi düğümleme, dedi.
[1058] Bize, Said, İbn
Cüreycöen haber verdi. 0, Atadan rivayet ettiğine göre; ihramb bir kimsenin
elbiseyi çaprazlama üzerine atıp sonra da arkasından uçlarını düğümlemesini
-zaruret olınası hali dışında- mekruh görmüştür. Şayet bir zaruretten ötürü
bunu yaparsa, fidye vermez.
[1059] Bize, Said, İbn
Cüreyc'den haber verdiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) bir adamın kırmızı bir
halatı beline bağlamış olduğunu gördü ve ona iki defa: "o halatı çöz,
çıkar." buyurdu.
[1060] Bize, Said, İbn
Cüreyc'den haber verdi. 0, Atadan zembili başının üzerine koymuş ihramb bir
kimse hakkında şöyle dediğini nakletti: Evet bunda bir sakınca yoktur. Sonra
ona ihramlı bir kimsenin başını bir bağ ile bağlamasına dair soru sordum. O:
Hayır böyle bir bağ saçı çokça toplar, dedi.
Şafii dedi ki: İhramlı
bir kişi, elbise gibi giyinmediği sürece, üzerine rida, gömlek, şalvar, kürk ve
daha başka şeyleri almasında bir sakınca yoktur ve bunlar rida gibidir. İhramb
bir kimsenin kendi elbiselerini de başkasının elbiselerini de yıkamasında bir
sakınca olmadığı gibi, ihrama girdiği elbiselerin dışında daha başka elbiseleri
de giyinebilir. Elverir ki, bu giyindiği elbiseler giyilmesi yasaklanmışlardan
olmasın.
[1061] Bize, Said, İbn
Cüreyc'den haber verdi. 0, Atadan şöyle nakletti: "İhramh bir kimse ihrama
girdiği sırada giyinmiş olduğu elbiseler dışındaki elbiseleri giyinebilir:'
[1062] Bize, Said, İbn
Cüreyc'den haber verdi. 0, Atadan rivayet ettiğine göre, kırmızı kil ile
boyanmış bir elbiseyi ihramlı bir kimsenin giyinmesinde bir sakınca görmezdi ve
o ancak bir boyayan topraktır, derdi.
[1063] Bize, Said b.
Salim haber verdi -er-Rebi' dedi ki: Sanırım İbn Cüreyc'den, o Atadan dedi- o
ihramlı bir kimsenin üzerinde iliklemediği sürece, sac giyinmesinde bir sakınca
görmezdi. Eğer kasten onu üzerine iliklerse kasten gömlek giyinmesi halinde
olduğu gibi fidye verir.
Şafii dedi ki: Biz bunu
alıyoruz.
[1064] Şafii dedi ki:
Bize, Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Atadan rivayet ettiğine göre,
izi kalmamış uspur ve zaferanda -kokusu hissedilmediği sürece- ihramlı için
(giyinmesinde)bir sakınca görmezdi.
Şafii dedi ki: Uspur
(alaçehre) de bir sakınca yoktur. Zaferana gelince, ona su değdiği zaman kokusu
çıkarsa, ihramlı kimse onu giyinemez. Giyerse fidye verir.
[1065] Bize, Said b.
Salim'in haber verdiğine göre, İbn Cüreyc dedi ki: Bana el-Hasan b. Müslim,
Şeybe kızı Safiyye'den şöyle dediğini haber verdi: Aişe'nin yanında idik. Bir
ara yanına Abduddaroğulları hanımlarından kendisine "Temlik" adı verilen bir kadın geldi.
Ey müminlerin annesi;
benim filan kızım mevsimde ziynet eşyasını takınmayacağına yemin etti, dedi.
Aişe (r.anha) dedi ki: Ona şunu söyle: Müminlerin annesi, sana bütün ziynet
eşyalarını mutlaka giyineceksin diye, ant veriyor.
[1066] Bize, Said, Musa
b. Ubeyde'den haber verdi. 0, kardeşi Abdullah b. Ubeyde'den ve Abdullah b.
Dinar'dan şöyle dediklerini rivayet etti: Kadının ihram esnasında eline bir
miktar kına sürmesi ve üzerinde hiçbir iz bulunmaksızın ihrama girmemesi
sünnettendir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Ben ihramlı kadın için böylesini müstehab görüyorum.
Dedi ki: İhramlı kadın,
kına yaksa ve elinin üzerini sarsa fidye vermesi gerektiği görüşündeyim. Fakat
ellerini kınaya sürse, fidye vermesi gerektiği görüşünde olmamakla birlikte
bunu mekruh görürüm. Çünkü bu ziynete bir başlamadır.
[1067] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdiğine göre, bazı kimseler, kendisine ihramlı
kadın hakkında hoş kokusu bulunmayan ismit (denilen sürme taşından yapılan
sürme) ile sürmelenmeye dair ona soru sordular. o: Ben bunu hoş görmüyorum,
çünkü bu bir süslenmedir. Halbuki o (ihramlı) günleri ise, Allah'a karşı huşu
duyma ve ibadet etme günleridir, dedi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Erkek hakkında sürme ise, kadın hakkındakinden daha ağırdır.
Eğer sürme çekecek olurlarsa, onlardan herhangi birisi için fidye olacağını
bilmiyorum. Fakat eğer sürmede hoş koku varsa, erkek ya da kadın hangisi onunla
sürmelenirse fidye verir.
[1068] Bize Said, İbn
Cüreyc'den haber verdi. O, Eyyüb b. Musa'dan, o Nafi'den, o İbn Ömer'den şöyle
dediğini rivayet etti: İhramlı olduğu halde gözünden rahatsız olursa gözlerine
sabir damlatır. Ayrıca dedi ki: İhramlı bir kimse gözünden rahatsız olduğu
takdirde her türlü sürmeyi çekebilir. Elverir ki; hoş koku ile sürmelenmesin.
Hatta gözlerinde rahatsızlık yoksa da (sürme çekebilir.) Bunu söyleyen İbn
Ömer'dir.
Sonraki için tıkla:
İHRAMLININ KEMER
TAKMASı VE KILIÇ KUŞANMASI