AV ÖLDÜREN BİR
KİMSENİN DAVARLARIN DIŞINDA ŞEYLERLE FİDYE VERME İMKANI VAR MIDIR?
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Şanı yüce ve mübarek Allah: "Ey iman edenler! İhramlı iken
(karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse
(kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Ka'be)ye ulaştırılmak üzere)
öldürdüğünün dengi olup) içinizden iki adil kimsenin takdir edeceği bir
kurbanlık hayvan veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi
oruç tutmaktır;) (Maide, 95) buyurmaktadır. Buna göre av hayvanını öldüren
kişiye fidyesini vermesi emr edilmiş ve ona o hayvanın benzeri (davar) yahut da
yiyecek olarak kefarette bulunması ya da bunun dengi oruç tutması söylenmiştir.
Böylelikle bu buyruk ile bunlardan hangisini dilerse, onu fidye vermekte
muhayyer bırakıldığı ve bunların dışına çıkamayacağı anlamı ihtim al
dahilindedir. Buyruğun en açık manası bu olduğu gibi en açık anlamı ise ayete
en uygun olanıdır. Bununla birlikte bulursa, kurban kesmesinin emr edilmiş
olması eğer bulamazsa yemek yedirmesi onu da bulmazsa oruç tutmasının emr
edilmiş olması ihtimali de vardır.
Tıpkı temettu haccı
yapanla verilen emir ve ziharda emr olunduğu gibi. Ancak birinci anlam bu iki
anlama göre doğruya daha yakındır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Kab b. Dere'ye
rahatsızlık dolayısıyla verilecek fidyede kefaret şekillerinden dilediği
herhangi birisi ile kefarette bulunmasını emr etmiştir. Şanı yüce Allah da ila
yapan bir kimseye ya yeminini terk ederek eşine dönmek yahut da eşini boşamak
yollarını göstermiştir. Her ne kadar diğer açıklama ihtimal dahilinde ise de.
Biri dese ki:
- Senin bu kanaatini
senden başka dile getiren olmuş mudur? Ona:
- Evet, denilir.
[1216] Bize Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Atadan şöyle dediğini rivayet etti:
"Kabe)ye ulaştırılacak bir hayvan kurban etmektir. Yahut düşkünlere yemek
yedirmek şeklinde bir kefarettir. Ya da bunun dengi oruç tutmaktır?) (Maide,
95) buyruğu hakkında Ata'dan şöyle dediğini nakletti: Bir kimse bir deve kuşunu
avlasa, eğer varlıklı bir kimse ise, bir deve kurban etmelidir yahut ona mu
adil yemek yedirmeli ya da ona denk oruç tutmalıdır. Bunların hangisini dilerse
aziz ve celil Allanın: "cezası" buyurmuş olmasıdır. İşte bu böyle
olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'de "veya, yahut" ile zikredilen bütün
hususlar böyledir. İlgili kişi aralarından dilediğini seçsin.
İbn Cüreyc dedi ki:
Ataya sordum: Bir kimsenin yemek yedirmeye gücü yetiyorsa öldürdüğü avın
dengini (kurban olarak kesmeye) gücü yetmez mi, dersin. Dedi ki: Bu Allah'ın
verdiği bir ruhsattır. Olur ki yanında yedirecek miktar bulunduğu halde yanında
devenin bedeli olmayabilir. İşte bu bir ruhsattır, dedi.
Şafii dedi ki: Biz bu
işi ona bırakırsak o da bunlardan dilediğini yapabilir.
Kendisi için kolaylıkla
yapabileceği şeye gücü yetse bile. Onun için tercih ve ihtiyatlı olan davar ile
fidye vermesidir. Bulamazsa yiyecektir. Ancak bunları bulamaması halinde oruç
tutmalıdır.
[1217] Bize Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Amr b. Dinar'dan, aziz ve celil Allanın
ona "oruç, sadaka yahut kurbandan bir fidye (vacip olur)" (Bakara,
196) buyruğu hakkında: Hangisini dilerse tercih etme hakkına sahiptir, dedi.
[1218] Bize Süfyan, İbn
Cüreyc'den haber verdi. O Amr b. Dinar'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Kur'an-ı Kerim'de geçen ''yahut, ya da, veya" şeklindeki her bir husustan
hangisini dilerse onu seçebilir.
İbn Cüreyc dedi ki:
Bundan tek istisna yüce Allanın: "Allah'a ve Rasulüne karşı savaşanların
... cezası ancak öldürülmeleri yahut .. :' (Maide, 33) buyruğudur. Bunlar
arasında muhayyerliği söz konusu değildir.
Şafii dedi ki: İbn
Cüreyc ve Amr'ın muharip (yol kesici) ve onun dışındakiler hakkında bu mesele ile
ilgili söyledikleri gibi ben de aynı kanaatteyim.
Şafii'ye soruldu:
Herhangi bir kimse bu hususta muhayyer değildir demiş midir? Şafii dedi ki:
Evet.
[1219] Bize Said, İbn
Cüreyc'den haber verdi. O el-Hasen b. Müslim'den şöyle dediğini rivayet etti:
Her kim bir koyun değerine ulaşacak bir av hayvanı öldürürse işte yüce
Allah'ın: "Cezası ... öldürdüğü hayvanın benzeri" (Maide, 95)
buyurduğu kimsedir. Ama: "Yahut düşkünlere yemek yedirmek şeklinde bir
kefarettir:' (Maide, 95) buyruğuna gelince bu öldürdüğü hayvan kurbanlık
seviyesine ulaşamayan hayvanlar hakkındadır. Mesela kuş öldürülürse
karşılığında bir kurban kesilmez. Dedi ki: "Veya bunun dengi oruç
tutmaktır." Kasıt devekuşunun ve kuşun dengi oruçtur. İbn Cüreyc dedi ki:
Ben bunu Ataya zikrettim. Ata: Kur'an-ı Kerim'de ''yahut, veya" diye
zikredilen her bir şeyden ilgili kişi dilediğini seçebilir, dedi.
Şafii dedi ki: Ben de bu
hususta Ata ile aynı kanaatteyim. Aziz ve celil Allah, av hayvanının
öldürülmesinin cezası hususunda: "Kibe'ye ulaştırılacak bir hayvan kurban
etmektir yahut düşkünlere yemek yedirmek şeklinde bir kefarettir ya da bunun
dengi oruç tutmaktır?' (Maide, 96) buyurduğu gibi bir başka yerde de: ''Artık
içinizde her kim hasta olur yahut başında bir eziyet bulunursa ona oruç yahut
sadaka ya da kurbandan bir fidye gerekir?' (Bakara, 196) buyurmuştur.
[1220] Rasulullah
(s.a.v.)'tan rivayete göre Kab b. Dere'ye: "Bunların hangisini yaparsan
senin için geçerlidir." Buyurmuştur.
Şafii dedi ki:
İhramlının (vaktini, yerini) kaçırması -yasaklanmış, kaçırılmış- bir şeyden
ötürü fidyenin söz konusu edileceği iki şeyin birlikte olduğunu gördüm.
Bunların biri avdır, ikincisi ise saç tıraş etmektir.
Şafii dedi ki: İhramlı
kimsenin bunların dışında kaçırması yasaklanmış şeylerden neyi kaçırır yerine
getirmezse, onun cezasını vermekle yükümlüdür ve o bunun cezalarından kurban
kesmek, yemek yedirmek yahut oruç tutmaktan birisi ile fidye vermekte muhayyer
bırakılmıştır. İster kurban kesecek varlığı bulunsun ister bulunmasın.
Hangisini isterse onu yapabilir. Aziz ve celil Allah'ın: "Kim hac zamanına
kadar umreden faydalanmak (temettü yapmak) isterse kurbandan kolayına geleni
kessin. Fakat kim bulamazsa hac günlerinde üç, döndüğünüz vakit de yedi gün
olmak üzere tam on gün oruç tutsun?' (Bakara, 196) buyurmuştur.
Şafii dedi ki:
Böylelikle hac vaktine kadar umre ile yararlanmak (temettü) onun aziz ve celil
Allah'ın kurban kesme cezasını getirdiği herhangi bir işi kaçırmış olmuyor.
Çünkü ihramlı bir kimse, fidye vermekle yükümlü olacağı bir iş yapmış olmuyor.
Onun bu fiili de herhangi bir şeyi kaçırmasına sebep olmadığından ötürü, eğer
kurbanlık sınırına ulaşacak olursa, bir kurbanlık ile fidye verme yükümlülüğü
de yoktur. Yine bu durumda kurbanlık bulabiliyorken kurban dışında bir fidye
vermek yükümlülüğü de yoktur. Bunun misali ise onun hoş koku kullanması yahut
giymemesi gereken bir elbiseyi girmesi, cima etmesi, hanımından yararlanması
yahut nüsük denilen haccın yapılması gereken amellerden birisini terk etmesi ya
da bu manada (bu kabilden) olan şeylerde (fidye) söz konusudur.
Şafii dedi ki: (Biri)
dese ki:
- Aziz ve celil
Allah'ın: ''Aranızdan her kim hasta olur yahut başında bir eziyet bulunursa ...
" (Bakara, ı 96) buyruğunun manası nedir? Derim ki: -Allah elbette en iyi
bilen dir-
- Buyruğun zahiri şudur:
Böyle bir kimseye hastalığı ve hastalık derecesine varmasa bile baştaki
rahatsızlığı sebebi ile saçlarını tıraş etme izni verilmiştir. Eğer fidye
vermesi gereken yerde kurban kesmesini isteyip: Mevcut olduğu sürece ancak
davarlardan caiz olur, diyecek olursanız bu durumda fidye verecek kişi ya
ihtiyacından dolayı yahut da davarların bulamayışından dolayı davar bulamazsa,
lakin yemek yedirebilecek gücü bulunuyorsa, o takdirde ona düşen dirhem olarak
değerlendirilir. Dirhemler de yiyecek (buğday) olarak değerlendirilir. Sonra o
yiyecek her bir yoksula bir müd olarak tasadduk edilir. Eğer yiyecek
bulamayacak olursa o takdirde de her bir müd için bir gün oruç tutar. Birisi
dese ki:
- Sen bunu temettü
kurbanına kıyasladığına göre neden temettü yapan kişi hakkında söylediklerinin
aynısını onun hakkında da söylemedin? Ona -Allah'ın izni ile- şöyle denilir:
- Ben ona ortak noktası
bir şeyi kaçırmak değil de bir fii! olması itibari ile kıyasladım ve
farklılıkları bakımından da ikisi arasında fark gözettim. Bu durumda keseceği
fidye kurbanı, yaptığı cürmün büyüklüğü kadar artar ve bir deve olabilir.
Bundan daha aşağı hallerde bir koyun olabilir. Bu kesilecek fidye intikal edip
yaptığı işin büyüklüğü kadarıyla azalıp çoğaldığından ötürü bu mana itibari ile
mut'a (temettü) haccı kurbanından farklılık arz eder. Çünkü bir kimse kurban
kesecek imkanına sahip ise, daha fazlası da daha azıda o kimse üzerinde bir
yükümlülük olmaz. Eğer fazlasını yapacak olursa tetavvu (nafıle) yapmış olur.
Şafii dedi ki: Biz Kur'an-ı
Kerim'de aklen anlaşılan mana dolayısıyla zihar yapanın, katilin, Ramazan
ayında eşi ile cima edenin kefaretini yemek yedirmek ve oruçla sınırlandırdık.
İşte Mina'da gecelememek ve Müzdelife'de vakfe yapmamak Arafat'tan güneş
batımından önce çıkmak, cemrelere taş atmamak ve benzeri hususları da bu türden
değerlendirdik.
Sonraki için tıkla:
TEMETTÜ HACCI
SIRASINDA KESECEK KURBAN BULAMAMAK VE ZAMANI