NAMAZ / KIBLE |
IV. KIBLE YÖNÜ KONUSUNDA
ARAŞTIRMA YAPMAK
Kıbleyi bilme imkanı olan kişinin başkasını taklid
etmesi ve araştırma yapması haramdır.
Şayet kıbleyi bilme imkanı yoksa güvenilir bir kimsenin bilgiye dayalı olarak
söylediği sözü kabul eder.
Şayet bu da yoksa ve
araştırma imkanı varsa başkasını taklid
etmesi haram olur.
Kişi araştırma konusunda
kararsız kalırsa; daha güçlü olan görüşe göre başkasını taklid
etmez, herhangi bir yöne dönerek namaz kılar, daha sonra kaza eder.
Sahih olan görüşe göre
her bir namaz için yeniden araştırma yapması gerekir.
Kör şahsın durumunda
olduğu gibi araştırma yapma ve delilleri öğrenme imkanı
bulunmayan kişi bilgili ve güvenilir bir kimseyi taklid
eder.
Şayet delilleri
öğrenmeye güç yetirebiliyorsa; daha doğru olan görüşe göre delilleri öğrenmesi
gerekir, taklid etmesi haram olur.
[1] - Kıble yönü
konusunda araştırma yapan kimse [yanlış yöne döndüğünü anladığında iki durum
söz konusu olur]:
[Birinci durum] - Yanlış
yöne döndüğünü namaz kıldıktan sonra kesin olarak anlasa; daha güçlü olan
görüşe göre namazını kaza eder.
[İkinci durum] - Yanlış yöne
döndüğünü namazda iken kesin olarak anlasa namazı baştan kılması gerekir.
[2] - [Kişinin ikinci]
araştırma sonucunda [önceki] kanaati değişirse ikinci kanaatine göre hareket
eder. Namazı kaza etmesi gerekmez. Buna göre kişi araştırmaya dayanarak dört rekatın her birinde bir yöne dönerek namaz kılsa bu namazı
kaza etmesi gerekmez.
A. KIBLEYİ BİLME İMKANI OLAN KİŞİNİN DURUMU
B. KIBLEYİ
KENDİLİĞİNDEN BİLME İMKANI OLMAYAN FAKAT BİLEN BİR
KİMSEYE SORMA İMKANINA SAHİP OLAN KİŞİNİN DURUMU
C. KIBLEYİ BİLME VE
BİLEN BİRİNE SORMA İMKANI OLMAYAN KİŞİNİN DURUMU
D. ARAŞTIRMANIN
SONUÇLARININ HÜKMÜ
E. KIBLE YÖNÜNÜN
ARAŞTIRILMASINA İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER
A. KIBLEYİ BİLME İMKANI OLAN KİŞİNİN DURUMU
Kıbleyi bilme imkanı olan kişinin başkasını taklid
etmesi ve araştırma yapması haramdır.
a) Kabe'de
bulunan, b) Mekke'de bulunan ve Kabe ile arasında engel bulunmayan, c) Ebu Kubeys tepesinde bulunan, d)
Kabe'yi görebilecek şekilde bir evin terasında bulunan kimse; karanlık vb. bir
sebeple Kabe'nin yönü konusunda şüphe etse yalnızca kesin bilgi elde ederek
hareket edebilir; başkasını taklid etmesi veya
kendisinin araştırma yaparak ona göre hareket etmesi haram olur. Bu, bir nass [ayet, hadis] bulan hakimin
durumu gibidir. Yine bu şahsın başkasının sözünü esas alması da haramdır.
Nevevİ "bu durumdaki kişinin başkasına müracaat etmesi haram
olur" deseydi "başkasının görüşüne müracaat etmeyi" de kapsamış
olurdu. Çünkü başkasının sözünü kabul etmek taklid
değildir.
Kişi evinin mihrabını Kabe'yi gözüyle görerek inşa ederse namazda daima o mihrap
yönüne doğru yönelir, her bir namazda Kabe'yi gözü ile görmesi gerekmez. Yine Kabe'yi görerek kılan kişinin de her namazda bizzat Kabe'yi
gözüyle görmesi gerekmez.
Mekke'de yetişen ve
namaz kılarken gözüyle Kabe'yi görmese bile kıble
yönünü kesin olarak bilen kimse de Kabe'yi gözüyle gören kimse gibidir.
Et-Tahkik'te
belirtildiğine göre; Mekke'de olan kişi ile Kabe
arasına, dağ gibi tabil bir engel veya bina gibi
sonradan yapılmış bir engel girse Kabe'yi görmekle yükümlü tutmadaki zorluk
sebebiyle araştırma yaparak Kabe'ye dönmesi yeterli olur. Bu, şayet yapılan
bina bir ihtiyaç sebebiyle yapılmışsa böyledir. İhtiyaç olmadığı halde Kabe'yi görmeyi engelleyecek bir bina yapmış olsa, kusurlu
davranması sebebiyle araştırma yaparak Kabe yönüne yönelmesi yeterli olmaz. Bu
da kişiye Kabe yönünü kesin bir bilgiye dayanarak
bildirecek birisi bulunmadığında söz konusu olur. Şayet böyle birisi bulunursa
araştırma yapılmaz, onun sözü kabul edilir.
Müslümanların
[camilerindeki] mihraplarında, yollarında ve eski köylerinin büyük bir kısmında
yapılmış [camilerdeki] mihraplarda, -şayet bu bölgelerde öteden beri birkaç
Müslüman nesil gelip geçmiş ise- araştırma yapmak caiz değildir. Bu köyler ne
kadar küçük ve harap olursa olsun, şayet bir [mihrabın yönünün kıbleye dönük
olmadığına dair] bir eleştiri söz konusu değilse hüküm böyledir. Çünkü mihrabın
oraya konulması Müslümanlardan işi bilenlerin huzurunda gerçekleşmiştir. Bu,
bir bilgiye dayalı olarak kıble yönünün bildirilmesi yerine geçer. Mihrabın
kıble yönünün sağına veya soluna baktığına dair eleştirilerin bir zararı
yoktur; çünkü kıblenin bulunduğu cihette hata etme dışında kıble istikametini
belirlerken sağa sola sapmalar olabilir. Bunun; Nebi (s.a.v.)'in namaz kıldığı
bilinen mihraplarda ve onun mescitlerinde olması mümkün değildir. Çünkü Nebi
(s.a.v.) yanlış bir iş üzerinde bırakılmaz. Şayet yön belirleme konusunda usta
olan bir kişi bu mihrabın kıblenin bulunduğu yönün sağında veya solunda
olduğunu düşünürse onun bu düşüncesi geçersizdir. "Nebi (s.a.v.)'in
mihrabı", onun namaz kıldığı sabit olan tüm mihraplardır. Çünkü Nebi
(s.a.v.) döneminde bugünkü gibi kemer şeklinde mihraplar yoktur. Mihrap
sözlükte bir meclisin baş tarafına denir. Buraya mihrap adının verilmesi namaz
kılan kişinin orada şeytan la harp etmesinden dolayıdır. Alimlerimizin
bazıları, Kufe ve Basra' daki
mihrapları sahabenin yapmış olması dolayısıyla bunları da Nebi (s.a.v.)'in
mihrabı gibi değerlendirmişlerdir.
Kafirlerin inşa etmiş olmaları muhtemelolan
harabelerde kıble yönü konusunda araştırma yapmak caizdir. Yine Müslümanların
nadiren gelip geçtiği yollarda veya Müslüman olanların ve olmayanların eşit
olarak gelip geçtiği yollarda kıble yönünü araştırmak da böyledir.
B. KIBLEYİ
KENDİLİĞİNDEN BİLME İMKANI OLMAYAN FAKAT BİLEN BİR
KİMSEYE SORMA İMKANINA SAHİP OLAN KİŞİNİN DURUMU
Şayet kıbleyi
kendiliğinden bilme imkanı yoksa güvenilir bir
kimsenin bilgiye dayalı olarak söylediği sözü kabul eder.
Yukarıda belirtilen
şekillerden herhangi birine dayalı olarak kişi-
nin kıbleyi bilme imkanı bulunmazsa;
güvenilir, gözleri gören, rivayeti kabul edilen ve bir bilgiye dayalı olarak
kıble yönünü veya mutemed bir mihrabı haber veren bir
şahsın bu konudaki sözünü esas alması farzdır. Bu özellikleri taşıyan kişi bir
köle veya kadın bile olsa böyledir.
Bu durumda şahsın
kendisinin araştırma yapması caiz değildir.
İhtiyaç varsa bu
konularda kendisini bilgilendirecek bir şahıs olup olmadığını soruşturması
gerekir.
[Soru]: Bu hüküm, daha önce
geçen şu hüküm ile çelişmektedir: "Mekke'de bulunan ve kendisi ile kıble
arasında engel bulunan kişi kıbleyi görebileceği bir yere tırmanmakla yükümlü
tutulmaz".
[Cevap]: Tırmanmanın
aksine soruşturmakta bir zorluk yoktur.
Şayet mekanın
uzak olması vb. bir sebeple soruşturmakta bir zorluk olduğu farzedilirse
hüküm tıpkı tırmanma meselesindeki gibi olur. Zerkeşi
buna dikkati çekmiştir.
"Rivayeti kabul
edilen" ifadesi ile fasık, mümeyyiz çocuk, kafir vb. gibi rivayeti kabul edilmeyen şahıslar dışarıda
bırakılmıştır.
Gözleri gören ve
karanlıkta olmayan şahıs mihrabı gözüyle gördüğünde bu yönü kıble kabul ettiği
gibi kör veya karanlık bir mihrapta olan kimse de daha önce mihrabı gözleriyle
görmeseler bile elleriyle dokunarak araştırma yaparlar.
Not:
Başkasından kıble yönünü
öğrenme imkanının bulunması halinde kişinin araştırma
yapması caiz değildir. Bundan anlaşıldığına göre kesin bilgi elde etmenin
mümkün olduğu durumda da başkasının haberini esas almak caiz değildir. Buna
göre kör bir kimse veya karanlık bir gecede mihrapta olan kimse elleriyle
mihraba dokunup kıble yönünü tespit etme imkanına
sahiplerse başkasının sözünü esas alamazlar. Hocamız Zekeriya el-Ensarı buna dikkati çekmiştir. Ancak bunda bir zorluk
varsa, bilgiye dayalı olarak haber veren güvenilir bir şahsın haberini kabul
etmeleri caiz olur.
C. KIBLEYİ BİLME VE
BİLEN BİRİNE SORMA İMKANI OLMAYAN KİŞİNİN DURUMU
A. ARAŞTIRMA YAPMA
ZORUNLULUĞU
Şayet bu da yoksa ve
araştırma imkanı varsa başkasını taklid
etmesi haram olur.
Şayet [kişinin kıbleyi
kendi başına kesin olarak bilme imkanı veya kıbleyi
bilen güvenilir birine sorma imkanı] yoksa araştırma yapması mümkün ise
başkasını taklid etmesi haram olur.
Araştırma yapması iki
şeyle mümkün olur;
1. Gözlerinin görmesi,
2. Kıblenin bulunduğu
yönü gösteren delilleri bilmesi. Bu deliller pek çoktur. Bunların en zayıfı rüzgardır. Çünkü rüzgarın esiş yönü
sürekli değişir. Bu delillerin en güçlüsü kutup yıldızıdır. Rafii
ve Nevevi şöyle demişlerdir: "Küçükayı takım yıldızlarının iki parlak yıldızı ile kuzey yıldızı
arasında küçük ayı yıldızlarından küçük bir yıldızdır". Rafii ve Nevevi buna, küçük ayıya
bitişik olması sebebiyle yıldız demişlerse de gerçekse bu -Subki'nin
de dediği gibi- bir yıldız değil, bu gök cisimlerinin etrafında döndüğü
yıldızın yakınındaki bir noktadır. Bu nokta bölgeden bölgeye değişir. Örneğin
Irakta namaz kılanın sağ kulağının arkasına, mısırda sol kulağının arkasına,
Yemen' de sol ön tarafına, Şam'da arkasına denk gelir. Denildiğine göre Dımaşk'ta ve ona yakın bölgelerde biraz doğu tarafına denk
gelir.
Araştırma yapması mümkün
olan kişinin başkasını taklid etmesi haramdır. Taklid, bir ictihada
[araştırmaya] dayalı olarak bir şeyi haber veren şahsın sözünü kabul etmektir.
Bunun haram olmasının gerekçesi şudur: Bir müctehid başkta bir müctehidi taklid edemez. (Genel kural)
Bu durumda olan şahsın
kendisinin idihad etmesi [araştırma yapması] gerekir.
Ancak vakit daralmışsa daha doğru olan görüşe göre araştırma yapmaz, bulunduğu
hal üzere namaz kılar, daha sonra namazını iade etmesi gerekir.
B. ARAŞTIRMA SONUCUNDA BiR KARARA VARAMAMA
[Bir önceki durumda]
kişi araştırma konusunda kararsız kalırsa; daha güçlü olan görüşe göre
başkasını taklid etmez, herhangi bir yöne dönerek
namaz kılar, daha sonra kaza eder.
Araştırma yapan kişi;
delillerin birbiri ile çelişmesi, havanın bulutlu veya karanlık olması vb.
sebeplerle kararsız kalır da herhangi bir sonuca ulaşamazsa [başkasını taklid etmesinin caiz olup olmadığı konusunda iki görüş
vardır]:
[Birinci görüş]: Daha
güçlü olan görüşe göre başkasını taklid edemez; çünkü
kendisi de araştıran kişi [müctehid]dir. Kararsızlık durumu bir süre sonra ortadan kalkabilir.
Bu durumda kişi vaktin
hürmeti sebebiyle bulunduğu hal üzere [herhangi bir yöne dönerek] namazını kılar,
daha sonra bunu kaza etmesi farzdır; çünkü bu nadiren karşılaşılan bir
durumdur.
[İkinci görüş]: Bu kişi
başkasını taklid eder ve daha sonra namazını kaza
etmesi de gerekmez. Çünkü söz konusu durumda doğruyu bilmekten aciz kaldığından
adeta kör bir insanın konumuna gelmiştir.
İmam [Cüveyni] şöyle demiştir: Buradaki görüş ayrılığı
"vaktin daralması" durumu ile ilgilidir. Bundan öncesinde ise
başkasını taklid etmesi kesinlikle caiz değildir.
Şerhu'l-vasit'te şöyle denilmiştir:
İmam'ın [Cüveyni'nin] bu görüşü şazzdır,
meşhur olan görüşe göre yukarıdaki görüş ayrılığı daha geneldir.
C. ARAŞTIRMANIN HER BİR
NAMAZ VAKTİ İÇİN TEKRARLANMASI
Sahih olan görüşe göre
her bir namaz için yeniden araştırma yapması gerekir.
[Her bir namaz için araştırmanın
yenilenmesinin gerekip gerekmediği konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Doğru
olan görüşe göre; [gözleri gören kimse için] araştırmanın veya kör olan bir
kimse için taklidin her bir farz-ı ayn namaz, adak
namazı veya kaza namazı için tekrarlanması gerekir.
Er-Ravda'da
buna "daha doğru olan görüş" denilmiştir.
Bu, şayet kişi ilk
delili hatırlamıyorsa söz konusu olur. Bunun gerekçesi de iki araştırmanın
sonuçlarının uyuşması halinde kanaat güçleneceğinden hakka isabet etme imkanını çoğaltmaya çalışmaktır. Şayet ikinci araştırmanın
sonucu ilkinden farklı olursa ikinci ilkinden daha güçlüdür; çünkü bu sonuç
daha güçlü bir emareye dayalıdır. Daha güçlü olan, kesin bilgiye daha yakındır.
[İkinci görüş]: Her bir
namaz için bunun tekrarlanması gerekmez. Çünkü aslolan
ilk kanaatin devam etmesidir.
Kişi ilk delili
hatırlıyorsa araştırmanın tekrarlanmasının gerekli olmadığı konusunda görüş
birliği vardır.
Nafile namaz için
araştırmayı tekrarlamak kesin olarak gerekli değildir.
Teyemmüm konusunda
geçtiği üzere cenaze namazı da böyledir.
Nevevi'nin ifadesi tüm namazları kapsamaktadır. Oysa benim yaptığım
gibi "farz-ı ayn namazlar" şeklinde
belirtseydi bu durum söz konusu olmayacaktı.
D. KÖR BİR KİMSENİN
DURUMU
Kör şahsın durumunda olduğu
gibi araştırma yapma ve delilleri öğrenme imkanı
bulunmayan kişi bilgili ve güvenilir bir kimseyi taklid
eder.
Kabe konusunda araştırma yapma ve delilleri öğrenmekten aciz
olan; gözleri veya basireti kör kimsenin; -bir köle veya kadın bile olsagüvenilir olan ve delilleri bilen bir kimseyi taklid etmesi gerekir.
[*] - Çünkü Allah (ce/le celalühü)
şöyle buyurmuştur: Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun. [Nahı,
43; Enbiya, 7]
Fasık, mümeyyiz çocuk ve delilleri bilmeyen şahıs taklid edilmez.
Kişi bu durumda iken taklid etmeksizin namaz kılsa, kıble yönünü tutturmuş olsa
bile namazını kaza eder. Ancak taklid ederek kılmış
ve kıble yönünü tutturmuşsa veya kıble yönünü tutturup tutturmadığını
anlayamamışsa kaza etmesi gerekmez.
El-Kifaye'
de belirtildiği ne göre; araştırmayı yenilemenin gerekli olup olmadığı
konusunda daha önce geçen görüş ayrılığına dayalı olarak burada da kişi her bir
farz namaz için kıble yönünü araştırmış olan bir kimsenin bulunup bulunmadığını
soruşturur.
Kıble yönünü araştırmış
olan iki şahıs farklı haber verirlerse Rafii'nin eş-Şerhu'l-Kebir adlı eserinde belirtildiğine göre daha
bilgili olanını taklid etmesi menduptur,
aynı yazarın eş-Şerhu's-Sağir
adlı eserinde ise daha bilgili olanı taklid etmesinin
farz olduğu söylenmiştir. Sonrakilerden biri bu ikinci görüşün daha güçlü
olduğunu söylemiştir. El-Kifaye'de bu görüş el-Ümm'ün ifadesi olarak nakledilmiştir. Şayet haber veren iki
kişi birbirine eşit ise şahıs dilediğini tercih eder. Bir görüşe göre ise
ikisinin verdiği habere uygun olarak iki farklı yöne dönerek iki kere namaz
kılar.
E. KIBLE YÖNÜNÜ ARAŞTıRMAK İÇİN GEREKLİ OLAN DELİLLERİ ÖĞRENME İMKANINA SAHİP OLAN KİŞİNİN DURUMU
Şayet kişi delilleri
öğrenmeye güç yetirebiliyorsa; daha doğru olan görüşe göre delilleri öğrenmesi
gerekir, taklid etmesi haram olur.
Mükellef olan kişi
delilleri öğrenmeye güç yetirebiliyorsa [bunu öğrenmesinin gerekli olup
olmadığı konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre; yolculuk yapmayı istediğinde [kıble yönünü belirlemede
işine yarayacak] delilleri öğrenmesi gerekir. Çünkü yolcu bu delillere genelolarak ihtiyaç duyar ve yolcu çoğunlukla kıble yönünü
karıştırır. Ancak yolculuk dışında bu delilleri öğrenmek [farz-ı ayn değil] farz-ı kifayedir.
Çünkü ne Hz. ~ Peygamber {s.a.v.)'in ne de ondan sonra selef alimlerinin
tek tek insanlara bu delilleri öğrenmeyi gerekli
kıldıkları nakl edilmemiştir. Buna karşın namazın
şartlarını ve rükünlerini öğrenmeyi gerekli kılmışlardır.
Nevevl'nin sözünü açıklamak üzere zikrettiklerim, kendisinin diğer
kitaplarında sahih olarak kabul ettiği itim ad edilecek olan görüştür. Ancak
el-Minhac'da zikrettiği ifadenin zahiri hem yolcu
olanı hem de yolcu olmayanı kapsayacak şekilde geneldir. Hatta Subki şöyle demiştir: "Bu, delilleri bilen kişilerin
sayısının az olduğu yolculuklara özgüdür. Hac kervanı vb. gibi yolcuların
sayısının çok olduğu yolculuklar ise hazar / ikamet hükmündedir." Bu,
güzel bir kayıtlamadır.
Bu delilleri öğrenmesi
gereken kişinin; vakit delilleri öğrenmeye yetmeyecek kadar daralmış olsun ya
da olmasın başkasını taklid etmesi haram olur. Şayet
vakit dar ise herhangi bir yöne dönerek namaz kılar, daha sonra iade etmesi
gerekir.
[İkinci görüş]: Bu
delilleri belirli bir şahsın öğrenmesi farz değildir, bunları öğrenmek farz-ı kifayedir. Bu sebeple kişinin başkasını taklid
etmesi caizdir; bu şekilde kıldığı namazı kaza etmesi gerekmez.
D. ARAŞTIRMANIN
SONUÇLARININ HÜKMÜ
[1] - Kıble yönü
konusunda araştırma yapan kimse [yanlış yöne döndüğünü anladığında iki durum
söz konusu olur]:
[Birinci durum] - Yanlış
yöne döndüğünü namaz kıldıktan sonra kesin olarak anlasa; daha güçlü olan
görüşe göre namazını kaza eder.
[İkinci durum] - Yanlış
yöne döndüğünü namazda iken kesin olarak anlasa namazı baştan kılması gerekir.
[2] - [Kişinin ikinci]
araştırma sonucunda [önceki] kanaati değişirse ikinci kanaatine göre hareket
eder. Namazı kaza etmesi gerekmez. Buna göre kişi araştırmaya dayanarak dört rekatın her birinde bir yöne dönerek namaz kılsa bu namazı
kaza etmesi gerekmez.
A. KIBLE YÖNÜNÜ
ARAŞTIRAN KİMSENİN YANLIŞ YÖNE DÖNDÜĞÜNÜ ANLAMASI
1. Yanlış yöne döndüğünü
namaz bittikten sonra anlamak
Kişi kendisinin veya taklid ettiği kişinin araştırmasına dayanarak namazı
kıldıktan sonra;
[a] - Kıblenin yönünde
hata ettiğini anlasa
[b] - Veya belirlediği
yönün sağına yahut soluna dönmüş olduğunu kesin olarak anlasa [ne yapması
gerektiği konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Daha
güçlü olan görüşe göre;
[a] - Bunu vakitten önce
veya vakit içinde anlarsa namazı iade etmesi gerekir.
[b] - Vakit geçtikten
sonra anlarsa namazı kaza etmesi gerekir.
Kişi doğru yönün neresi
olduğunu anlayamasa bile döndüğü yönün yanlış olduğunu -adeten
emin olunacak şekilde- kesin olarak anladığında da hüküm böyledir. Bu kendi idihadına göre hüküm verdikten sonra buna aykırı bir nas bulan hakimin durumu gibidir.
(Kıyas)
"Adeten emin olunacak şekilde" ifadesi ile "oruçlu
iken unutarak yeme-içme" ve ''Arafatta vakfenin
zamanı konusunda yanılma" dışarıda bırakılmıştır; bunların iadesi
gerekmez.
[İkinci görüş]: Kaza
etmesi gerekmez; çünkü bir özür sebebiyle kıbleyi dönmeyi terk etmiştir. Bu,
savaş esnasında kıbleye dönme şartını terk etmek gibidir. Tirmizi
bu görüşü ilim ehlinin çoğunluğundan nakletmiştir. Müzenı
de bu görüşü tercih etmiştir.
"Kesin olarak
yanlış yaptığını anlama" ifadesi "yanlış yaptığını zannetme"
durumunu dışarıda bırakmaktadır.
Burada "kesinlik"ten kasıt araştırmayı engelleyecek olan
kesinliktir. Bunun içine Kabe'yi gözü ile gören
güvenilir bir şahsın verdiği haber de girer.
"Belirlediği
yön" ifadesi ile mübhem bir yön dışarıda
bırakılmıştır.
Nitekim kişi dört farklı
araştırmaya bağlı olarak dört yöne dönerek namaz kılsa bu namazı kaza etmesi gerekmez.
2. Yanlış yöne döndüğünü
namazda iken anlamak
Kişi namazda iken yanlış
yöne dönerek namaz kılmakta olduğunu anlasa, [ancak doğru yönün neresi olduğunu
bilemese] namazı yeniden kılması gerekir. Çünkü bu şekilde namazı tamamlamış olsaydı
kaza etmesi gerekecekti; zira namazın geçen kısmı muteber değildir. Nitekim
cümleye başlarken kullandığı ifadeyle de Nevevİ buna
işaret etmiştir.
Kişi namaz içinde iken
yanlış yöne döndüğünü anladığında şayet doğru yönü biliyorsa o yöne doğru döner
ve namazını tamamlar; çünkü bu durumda namazın geçen kısmı muteberdir.
Nevevİ'nin ifadesinin kapsamına "kıblenin sağ tarafına veya sol
tarafına dönmek" de girmektedir.
B. KİŞİNİN KIBLENİN YÖNÜ
KONUSUNDAKİ ARAŞTIRMASINDA FARKLI SONUCA ULAŞMASI
Kişinin ikinci
araştırmasında kıble yönü konusundaki kararı değişse ve kıblenin doğru yönünün
ilk araştırmada tespit edilenden farklı olduğu anlaşılsa [iki ihtimal söz
konusu olur]:
[Birinci ihtimal]: Şayet
bu ikinci araştırma sonucu birinciden daha güçlü ise ikinciye göre hareket
edilmesi farzdır. Kişi namazda olsun ya da olmasın hüküm böyledir. Çünkü
kişinin düşüncesine göre ikinci tespit daha doğrudur, bunun yanlış olduğuna
dair kesin bir durum da yoktur.
Daha önceki kararına
göre kıldığı namazı kaza etmesi gerekmez.
Çünkü ictihad ictihadı nakzetmez.
(Genel kural)
Buna göre kişi dört rekatlı bir namazın her bir rekatını -yukarıdaki şartlara
uygun olarak- araştırmalarına göre farklı bir yöne yönelerek kılsa namazı iade
etmesi de kaza etmesi de gerekmez. Çünkü her bir re kat araştırmaya dayalı
olarak kılınmış ve bu araştırmanın yanlış olduğu kesinleşmemiştir.
[İkinci ihtimal]:
Birinci ve ikinci araştırmalar birbirine eşit ise [bu durumda bakılır]:
[a] - Kişi namaza
başlamamışsa bu iki araştırma sonucundan dilediğini seçer; çünkü birinin
diğerine üstünlüğü yoktur.
[b] - Kişi namaz
kılmaktaysa -Aslü'r-Ravda'da
Beğavi'den aktarıldığı ve İsnevı'nin
de tasvip ettiği üzere- ilk araştırma sonucuna göre namazını kılması farzdır. el-Mecmu'daki ifadenin zahirinden ise her iki araştırma eşit
olsa bile ikinci araştırmaya göre hareket edilmesinin zorunlu olduğu
anlaşılmaktadır.
Namaza başlama ile
başlamama arasında fark vardır; çünkü namaza başlamakla kişi bir yön
belirlemiştir; daha güçlü bir yön söz konusu olmadıkça ona bağlı kalması
gerekir. Çünkü namazda yön değiştirmek namaza yabancı bir mı
olduğundan bu konuda ihtiyat gösterilmiştir.
Namazda iken ikinci
araştırmaya göre hareket edilmesinin şartı, kişinin yanlış yöne döndüğünün
anlaşılması ile birlikte doğru yönün neresi olduğuna dair de bir kanaatinin
bulunmasıdır. Şayet bu ikisi eş zamanlı olmazsa, kişi çok geçmeden doğru yönü
bulma imkanına kavuşsa bile namazı batıl olur. Çünkü
namazının bir bölümü kıble olduğu kabul edilen bir yöne yönelmeksizin kılınmıştır.
Araştırma yapan kişi
namazda iken kıblenin yönü konusunda şüphe duymakla birlikte başka bir yönün
kıble olabileceği kanaati hakim olmasa bunun bir
etkisi olmaz. Nevevİ bunu el-Mecmu'da Şafii'nin el-Ümm adlı eserindeki ifadelerinden ve alimlerimizin
ittifakı olarak n akletmiştir.
E. KIBLE YÖNÜNÜN
ARAŞTIRILMASINA İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER
İki kişi kıble yönünü
araştırsalar ve yön konusunda aynı görüşe varsalar, biri diğerine imamlık yapsa,
daha sonra birinin kararı değişse ikinci yöne doğru yönelmesi gerekir. Bu
durumda -belirlenen yönün sağı ve soluna doğru da olsa- imama uyan kişinin ona
uymayı terk etmeye niyet etmesi gerekir. Bu değişiklik, imama uymayı terk etme
konusunda bir mazeret teşkil eder.
Kör bir kimse namaz
kılarken kendisine "sen güneşe dönmüş halde namaz kılıyorsun"
denilse, kendisi kıblenin güneşten farklı bir yönde olduğunu bilse, bu durumda
ilk görüşü taklid etmesi batıl olduğundan namazı
yeniden kılması gerekir.
Kör bir kimse namaz
halinde görmeye başlasa, döndüğü yönün kıble yönü olduğunu güvenilir bir
kimsenin haberi veya bir yıldız yahut mihrap veyahut da başka bir yolla bilse,
namazını tamamlar. Yanlış yöne döndüğünü anlasa veya döndüğü yönün kıble olup
olmadığında tereddüt etse namazı bozulur; çünkü doğru yöne döndüğüne dair
kanaati bulunmamaktadır. Doğru yönün, kendisinin yöneldiğinden farklı olduğuna
kanaat getirse, kanaat getirdiği yöne döner. Bu, gözü gören kişinin namazda
iken kanaatinin değişmesi gibidir.
Kıble konusunda
araştırma yapan bir kimse, başkasını taklid ederek
bir yöne dönüp namaz kılmakta olan kişiye "taklid
ettiğin kişi seni yanlış yöne döndürmüş" dese [burada iki durum söz
konusudur]:
[Birinci durum]: Namazda
olan kişi ikinci şahsın daha bilgili olduğunu düşünüyorsa,
[İkinci durum]: Daha
bilgili olduğunu düşünmese bile ikinci şahıs ona "sen kesin olarak yanlış
yöne dönmüşsün" dese,
Bu iki durumda yanlış
yöne döndüğüne dair söylenilen söze bitişik olarak doğru yönün neresi olduğunu
anlarsa oraya dönmesi gerekir.
İlk durumda bunu
yapmasının sebebi ikinci şahsın daha güçlü olması sebebiyle ilkini taklid etmenin geçersiz olmasıdır.
İkinci durumda ise
namazı kesen bir şahsın bulunması söz konusudur.
Şayet ilk kişi de ikinci
durumda olsa "doğru olan kesinlikle benim belirttiğim yöndür" dese,
ikinci şahsın daha bilgili olduğuna dair bir bilgi de söz konusu olmasa ikinci
şahsın sözünün etkisi olmaz.
Şayet kişi söylenen söze
bitişik olarak kıblenin doğru yönünü bilemese, aradan az zaman geçince doğru
yönü öğrense bile namazı batıl olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN