NAMAZ / RÜKÜNLER |
İKİNCİ RÜKÜN: BAŞLAMA
TEKBİRİ
Namazın rükünlerinin
ikincisi başlama tekbiridir.
Söylemeye güç yetiren
kimsenin bizzat "Allahu ekber" ifadesini söylemesi farzdır, [bunun
yerine başka bir ifadeyi söyleyemez].
''Allahü'l-ekber''
ifadesinde olduğu gibi tekbir ismine engel olmayacak derecede fazlalığın bir
zararı olmaz.
Daha doğru olan görüşe
göre ''Allahü'l-celilü ekber" ifadesinin de bir zararı olmaz.
Doğru olan görüşe göre
"Ekber Allah" ifadesinin zararı olur [bu şekilde namaza başlanamaz.]
Allahu ekber ifadesini
[söylemeyi bilmediğinden] söyleyemeyen kimse bunun tercümesini söyler. Öğrenme
gücü varsa bunu söylemeyi öğrenmesi gerekir.
Tekbir esnasında
ellerini iki omuz hizasına kadar kaldırması sünnettir. Daha doğru olan görüşe
göre bunu tekbire başlarken yapar.
Niyetin tekbire bitişik
olması gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre niyetin tekbirin başına bitişik olması
yeterlidir.
A. TEKBİRİN NAMAZIN
RÜKÜNLERİNDEN OLMASI
B. TEKBİR ALIRKEN
"ALLAHU EKBER" İFADESİ YERİNE BAŞKA İFADENİN SÖYLENMESİNİN HÜKMÜ
C. TEKBİRİ
SÖYLEYEMEYEN KİMSENİN BUNUN TERCÜMESİNİ SÖYLEMESİ
D. TEKBİR GETİRİRKEN
ELLERİ KALDIRMAK
E. NİYETİN TEKBİRE
BİTİŞİK OLMASI
A. TEKBİRİN NAMAZIN
RÜKÜNLERİNDEN OLMASI
Namazın rükünlerinin
ikincisi başlama tekbiridir.
Namazın ikinci rüknü,
-ayakta iken veya onun bedeli olan fiili yaparken- başlama tekbiri getirmektir.
Bunun delilleri
şunlardır:
[*] -Ebu Davud ve
Tirmizi'nin sahih senede rivayet ettiğine göre Nebi {s.a.v.} şöyle buyurmuştur:
Namazın anahtarı abdesttir. Namazda [namaz dışı şeyleri] haram kılan [ve namazı
başlatan şey] tekbir, [namaz esnasında haram olan şeyleri] helal hale getiren
şey ise selam vermektir. (Ebu Davud, Salat, 618; Tirmizi, Taharet, 3)
[*] - Nebi {s.a.v.}
namazını düzgün bir şekilde kılmayan bir adama şöyle buyurmuştur: Namaz kılmak
istediğinde tekbir getir. Sonra Kur'an'dan kolayına geleni oku. Sonra rüku
pozisyonunda sakin bir şekilde kalacak şekilde rüku yap. Sonra rüku'dan doğrularak
dümdüz ayakta bekle. Sonra secde pozisyonunda sakin bir şekilde kalacak şekilde
secde yap, sonra başını secdeden kaldırarak sakin şekilde otur, sonra namazının
bütününde bu şekilde hareket et. (Buhari, Ezan, 757; Müslim, Salat, 883)
[*] - Buharl'ye ait bir
rivayet şöyledir: Sonra hareketsiz kalacak şekilde secde yap, sonra secdeden
kalkarak düzgün bir şekilde kal. Sonra namazının bütününde bunu yap. (Buhari,
İsti'zan, 6251)
[*] - İbn Hibban'ın
sahihinde "ayakta düzgün bir şekilde dur" ifadesi yerine "ayakta
hareketsiz bir şekilde dur" ifadesi bulunmaktadır. (ibn Hibban, Salat,
1890)
Not:
Namaza başlamak için
alınan tekbire "tekbıretü'l-ihram" yani haram kılma tekbiri
denilmesinin sebebi şudur: Bu tekbirle birlikte namaz öncesinde kişinin yapması
helal olan yeme, içme, konuşma vb. fiiller haram hale gelir.
B. TEKBİR ALIRKEN
"ALLAHU EKBER" İFADESİ YERİNE BAŞKA İFADENİN SÖYLENMESİNİN HÜKMÜ
A. BİZZAT "ALLAHU
EKBER" İFADESİNİN SÖYLENMESİNİN GEREKLİ OLMASI
Söylemeye güç yetiren kimsenin
bizzat ''Allah u ekber" ifadesini söylemesi farzdır, [bunun yerine başka
bir ifadeyi söyleyemez].
1. Söylemeye güç yetiren
kimsenin "Allah u ekber" ifadesini söylemesi farzdır.
[*] - Çünkü Nebi
{s.a.v.} şöyle buyurmuştur: Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız öyle namaz
kılın. Onun namaz kılarken başlangıçta
söylediği ifade ise ''Allah u ekber" sözüdür. (Buhari, Ezan, 631)
[Soru]: Sözler gözle
gorülemez. Öyleyse ''Allahu ekber" demenin farz olduğuna delil olarak
yukarıdaki hadis nasıl getirilebilir?
[Cevap]: Hadiste
kastedilen [bizatihi gözle görmek değil] bilmektir. Hadisin anlamı "benim
nasıl namaz kıldığımı biliyorsanız siz de öyle kılın" demektir.
2.
"Allahü'l-kebir" [Allah büyüktür] ifadesi yeterli değildir. Çünkü bu
ifade de "Allah en büyüktür" ifadesinin anlamı yoktur. Çünkü
"Allah en büyüktür" ifadesinde onu başkasından üstün tutma söz
konusudur.
3. Daha doğru görüşe
göre "er-Rahmanu ekber" veya "er-Rahimu ekber" ifadeleri de
yeterli değildir.
4. "er-Rahmanu
ecellü" [Rahman en yücedir] ve "er-Rabbu a'zamu" [Rab en
büyüktür] ifadeleri kesinlikle yeterli değildir. Çünkü bu ifadelerde ne Allah
sözcüğü ne de Ekber sözcüğü bulunmaktadır.
B. TEKBİRİN ANLAMINI
DEĞİŞTİRMEYECEK FAZLALIKLARI SÖYLEMEK
"Allahü'l-ekber"
ifadesinde olduğu gibi tekbir ismine engel olmayacak derecede fazlalığın bir
zararı olmaz.
Daha doğru olan görüşe
göre "Allahü'l-celilü ekber" ifadesinin de bir zararı olmaz.
1. Daha doğru olan görüş
Tekbir ismine
engelolmayacak şekilde ifadeye yapılan eklemelerin bir zararı olmaz.
1. Örneğin ekber
ifadesine elif-lam ekleyerek "Allahü'l-ekber" demek böyledir. Çünkü
bu ifade tekbire delalet ettiği gibi yüceltmede fazlalığı da ifade eder. Çünkü
böyle elif-lamlı söylendiğinde "en büyük" olma özelliği yalnızca
Allah'a ait kılınmış olur. Bu ifade "Allah her şeyden daha büyüktür"
anlamına gelir.
2. "Allahu ekberu
ve ecellü" vb. ifadenin de bir zararı yoktur.
3. Daha doğru olan
görüşe göre "Allahü'l-celilü ekber" [Yüce Allah en büyüktür]
ifadesinin de bir zararı yoktur.
Aynı şekilde Allah'ın
bütün sıfatları da böyledir; ancak Allah sözcüğü ile ekber arasına uzun bir
aranın girmemesi şarttır. Örneğin ''Allahu azze ve celle ekberu"
ifadesinin tekbire bir zararı olmaz; çünkü bu ifadede tekbir ifadesinin
dizilimi ve anlamı bulunmaktadır.
4. [Şu durumlarda tekbir
yerine gelmiş sayılmaz]
> ''Allahu
hüve'l-ekber" ifadesinde olduğu gibi Allah ve ekber sözcüklerinin arasına
O'nun sıfatlarından olmayan bir şeyin girmesi,
> ''Allahullezı la
ilahe illa hüve'I-Melikü'I-KuddOsü ekber" ifadesinde olduğu gibi, Allah
ile ekber sözcüklerinin arasına Allah'ın sıfatlarından birkaç tane gelmesi,
> Kişinin Allah ve
ekber sözcükleri arasında uzunca bir süre susması,
> Kaffal' in
fetvalarında belirtildiğine göre anlamı değiştirecek şekilde bir fazlalığın
zararı olur. Buna örnek olarak şunları zikredebiliriz:
Allah sözcüğünün elifini
[a harfini] uzatarak söylemek,
Ekber sözcüğünün b
harfinden sonra elif eklemek [ekbar demek],
Allah ve ekber
sözcükleri arasına sakin veya harekeli vav harfi eklemek,
Allah ve ekber
sözcüklerinden önce vay harfi söylemek.
> Kişi ekber
sözcüğünün ba harfini şeddeli olarak [ekibber şeklinde] söylese; İbn Rezın'in
fetvalarında belirtildiğine göre tekbir söylenmiş sayılmaz. Bunun gerekçesi
açıktır; çünkü b harfinin şeddeli okunması ancak kaf harfinin harekelenmesi ile
mümkün olmaktadır. Kaf harfi harekeli okunduğunda ise anlam değişmektedir.
Çünkü bu durumda ekber sözcüğü "ekibber" olmaktadır. Hocamız Zekeriya
el-Ensarı Rezın'den şunu nakletmiştir: "Kişi ekber kelimesindeki ra
harfini şeddeli [yani ekberru] şeklinde okusa namazı bozulur." Ancak
mezhep içinde yerleşik görüşün bunun aksine olduğu söylenerek bu görüşe itiraz
edilmiştir. Bu konuda ondan yapılan nakillerde farklılık olması da mümkündür.
> Kişi "ekber"
sözcüğündeki ra harfini cezimli okumasa bunun bir zararı olmaz. İbn Yunus'un
Şerhu't-Tenbih adlı eserindeki ifadeleri ise bunun zıddını gerektirmektedir.
Demırı bu görüşü "tekbir cezimdir" diyerek delillendirmiştir. Hafız
İbn Hacer, Rafii'nin hadislerini tahrk ettiği eserinde [Telhisü'l-habir' de]
"bunun aslı yoktur, bu Nehai'nin görüşüdür" demiştir. Böyle bir
görüşün aslının olduğu kabul edilse bile bu söz "tekbirde kesinlik
gerekir, tereddüde yer yoktur" anlamına gelir.
2. Daha doğru olan
görüşün karşısındaki görüş
Diğer görüşe göre ise
"Allahü'l-ekber" ifadesi dışında, tekbir sözcüğüne eklenen
fazlalıkların -bu fazlalıklar Allah'ın sıfatı olsa bile- zararı olur; çünkü
diğer sıfatların her biri müstakildir.
İlk görüşü savunaniara
göre; hem sünnete uymuş olmak hem de görüş ayrılığından kurtulmak için yalnızca
"Allah u ekber" ifadesini söylemek [buna başka ifadeler eklemekten]
daha iyidir.
C. TEKBİRİ KELİMELERİNİN
YERİNİ DEĞİŞTİREREK [YANİ EKBER ALLAH ŞEKLİNDE] SÖYLEMEK
Doğru olan görüşe göre
"Ekber Allah" ifadesinin zararı olur. [Tekbiri kelimelerinin yerini
değiştirerek "ekber Allah" şeklinde söylemenin tekbire bir zararı
olur mu? Namaza bu şekilde başlanabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
vardır]
[Birinci görüş]: Doğru
olan görüşe göre "Ekber Allah" ifadesinin zararı olur, [bu tekbir
yerine geçmez, namaza bu şekilde başlanmaz].
Çünkü bu ifadeye tekbir
denmez. Namazın sonunda selam verirken [esselamu aleyküm yerine] aleykümüsselam
demek ise bundan farklı bir durumdur. Çünkü "aleykümüsselam"
ifadesine de selam denilir.
[İkinci görüş]: Tekbiri
bu şekilde kelimelerinin yerini değiştirerek söylemenin bir zararı yoktur;
çünkü [Arap dili kurallarına göre] haberin [mübtedanın] önüne alınması
caizdir.
Tekbir Konusuna İlişkin
Birkaç
Not:
> Kadı Iyaz'ın da
belirttiği gibi namaza tekbirle başlamanın hikmeti; namaz kılacak olan kişinin
hizmet etmeye ve önünde durmaya hazırlandığı varlığın yüceliğini aklına
getirmesini sağlamaktır. Bu, kişinin O'na karşı tamamen saygı ile dolmasını
sağlar. Bu ise onun namaza konsantre olmasını, Allah'a karşı huşu duymasını ve
namaz dışı şeylerle ilgilenmemesini sağlar.
> Kişinin namazı
ayakta kılmasının gerekli olduğu durumlarda tekbiri de ayakta getirmesi
gerekir. Yukarıda geçen hadisin zahiri bunu gerektirmektedir.
> Kişinin işitme
duyusu normal ise, namaz kıldığı yerde gürültü vb. yoksa tekbiri kendi duyacağı
seste getirmesi gerekir.
> Tekbiri,
anlaşılmayacak kadar çabucak yahut aşırı uzatarak söylememek sünnettir.
> Kişi tekbir
sözcüklerini birbirine bitiştirmeksizin söyler. Namaz niyetinin ortadan
kalkmaması için tekbiri hızlıca söylemek, uzatarak söylemekten daha iyidir. Bir
rükünden diğerine intikal için söylenen namazdaki diğer tekbirlerde ise durum
farklıdır [onların uzatılarak söylenmesi daha iyidir] böylece intikal
hareketinin diğer kısımları tekbirsiz kalmamış olur.
> imamın gerek
başlangıç gerekse intikal tekbirlerini yüksek sesle söylemesi sünnettir.
Böylece imama uyanlar tekbiri işitir ve namazın neresinde olduğunu
anlayabilirler. imama uyan kimseler ile yalnız başına kılan kimsenin ise
tekbiri gizli söylemesi sünnettir.
> Şayet imamın sesi
namaz kılanların tümüne ulaşmıyorsa cemaatten -ihtiyaca göre- bir veya daha
fazla kişi tekbiri seslice söyleyerek diğerlerinin duymasını sağlar. Bunun
delili Buhar! ve Müslim'de geçen şu hadistir: "Nebi (s.a.v.) ölüm
hastalığı sırasında insanlara namaz kıldınrken onun tekbirlerini insanlara Hz.
Ebu Bekir naklediyordu."
> Kişi namaza
başlamak için birden fazla tekbir alır ve her biri ile namaza başlamaya niyet
ederse tek sayıda olan tekbirlerle namaza girmiş, çift sayılı tekbirlerle
namazdan çıkmış olur; çünkü bir namaza başlayıp o namazı kılarken başka bir
namaza başlamaya niyet eden kişinin namazı batıl olur. Bu durum, şayet kişi her
iki tekbir arasında namazdan çıkmayı veya yeni namaza başlamayı kastetmiyorsa
geçerlidir. Şayet bunu kastediyorsa namazdan çıkmaya niyet ettiği anda namazdan
çıkar, tekbir ile namaza başlamış olur. İlk tekbir dışında herhangi bir şeye
niyet etmezse diğer tekbirlerin zararı olmaz; çünkü tekbir bir zikirdir. Bütün
bunlar -İbnü'r-Rif'a'nın da belirttiği gibi- kişinin kasten yapması halinde söz
konusudur; unutarak yapma durumunda namaz batılolmaz.
C. TEKBİRİ SÖYLEYEMEYEN
KİMSENİN BUNUN TERCÜMESİNİ SÖYLEMESİ
Allahu ekber ifadesini
[söylemeyi bilmediğinden] söyleyemeyen kimse bunun tercümesini söyler. Öğrenme
gücü varsa bunu söylemeyi öğrenmesi gerekir.
1. Normalde konuşabilen
bir kimse tekbiri Arapça olarak söyleyemez ve vakit içinde bunu öğrenmesi de
mümkün olmazsa tekbirin tercümesini söyler.
[Bu caizdir] Çünkü
tekbir ifadesinde [Kur'an-ı Kerım'de olduğu gibi] bir mucizlik yoktur.
Daha doğru olan görüşe
göre [Tekbirin Arapçasını söyleyemeyen kişi] onun herhangi bir dildeki
tercümesini söyleyebilir.
Diğer bir görüşe göre
ise kişi Süryanke veya İbranke biliyorsa tekbirin bu dillerdeki tercümesini
söylemelidir; çünkü Allah bazı kitaplarını bu dillerde indirdiğinden bu
dillerin diğerlerine karşı üstünlüğü vardır. Bu ikisinden sonra Farsça gelir.
Farsça; Türkçe ve Hintçe'den daha iyidir.
Arapça tekbiri söyleme
gücüne sahip olan kimsenin bunun tercümesini okumasını caiz gören tek alim Ebu
Hanıfe' dir.
2. Kişi tekbirin
Arapçasını öğrenebilecek durumda ise öğrenmesi farzdır.
3. Daha doğru olan
görüşe göre bunun için başka bir beldeye yolculuk yapması gerekiyorsa bunu
yapmalıdır; çünkü farzın gerçekleşmesi kendisine bağlı olan şey de farzdır.
(Genel kural)
Diğer görüşe göre ise;
nasıl ki su bulamayan kimsenin su bulmak için başka bir yere yolculuk yapması
gerekmiyorsa burada da tekbirin nasıl söyleneceğini öğrenmek için başka bir
yere yolculuk yapmak farz değildir. (Kıyas)
İlk görüştekilere göre
bu iki mesele arasında şu açıdan fark vardır: Kişi tekbirin nasıl
söylenileceğini öğrenmekle kendisine ömür boyu yarayacak bir şeyi öğrenmiş
olmaktadır, su arama ise böyle değildir.
4. Tekbirin Arapça
telaffuzunu öğrendikten sonra daha önce tercüme ile kılınan namazların kaza
edilmesini gerekmez. Ancak kişi öğrenme imkanı olduğu halde bunu geciktirip
vakit dar olduğundan tercüme ile namaz kılmışsa, kendi ihmalkarlığı sebebiyle
bu namazı kaza eder.
Kur'an okumak dışındaki
diğer farzlarda da bu hükümler geçerlidir.
5. Dilsiz olduğundan
tekbiri telaffuz edemeyen kimsenin, imkan ölçüsünde tekbiri söyler gibi dilini
ve dudaklarını kıpırdatması gerekir.
Nevevİ el-Mecmu'da şöyle
demiştir: "Dilsizin teşehhüd okuması, selam vermesi ve namazdaki diğer
zikideri söylemesi konusunda da hüküm böyledir."
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "Kişi bunu da yapamazsa, tıpkı hastanın durumunda olduğu gibi
tekbiri kalbinden geçirmeye niyet eder."
D. TEKBİR GETİRİRKEN
ELLERİ KALDIRMAK
Tekbir esnasında
ellerini iki omuz hizasına kadar kaldırması sünnettir.
A. TEKBİR GETİRİRKEN
ELLERİ KALDIRMANIN HÜKMÜ VE YAPILIŞ ŞEKLİ
1. İbnü'l-Münzir ve
diğer alimlerin naklettiğine göre; namaz kılan kimsenin başlama tekbirini
alırken ellerini omuz hizasına kadar kaldırmasının sünnet olduğu konusunda icma
vardır. (İcma,32) Kişi yatarak namaz kılma durumunda kalsa bile bunu yapar.
Ellerini kaldırırken
avuçlarını kıbleye döndürür. Mehamill'nin belirttiğine göre parmaklarını da
kıble tarafına doğru eğer. Bulkını bu görüşü garip bulmuştur.
Er-Ravda' da
belirtildiğine göre ellerini kaldırırken parmaklarının arasını orta şekilde
açar. EI-Mecmu'da ise "orta şekilde" şeklinde bir kayıt getirmeksizin
yalnızca parmaklarının arasını açmaktan bahsetmiştir.
Burada el ile avuç
içleri kastedilmektedir.
2. Elleri iki omuz
hizasına kadar kaldırır.
[*] - Çünkü İbn Ömer
(r.a.) şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.) namaza başladığında ellerini iki omzunun
hizasına kadar kaldırırd!. (Müslim, Salat, 859; Ebu Davud, Salat, 721; Tirmizi,
Salat, 255; Nesai, el-İftitah, 1024; İbn Mace, İkametü's-salat, 858. )
Nevevİ Müslim şerhi adlı
eserinde ve diğer eserlerinde şöyle demiştir:
"İki omuzlarının
hizasına kadar" ifadesinin anlamı parmak uçlarının iki kulağın en üst
kısımlarına kadar, baş parmaklarının kulak memelerine kadar, avuç içlerinin de
omuzlarına kadar kaldırılmasıdır.
Ezrai ise şöyle
demiştir: Bunun anlamı parmak uçlarının omuz hizasında olmasıdır.
3. Kişi ellerini bu
şekilde kaldırmayı ancak meşru olandan biraz daha fazla veya biraz daha eksik
şekilde yapabiliyorsa hangisi mümkün ise onu yapar. Şayet hem fazla hem eksik
yapması mümkün ise fazla olanı yapması [omuz hizasmdan daha yukarı kaldırması]
daha iyidir. Çünkü böylelikle istenilenden daha fazlasını yapmış olur.
4. Kişinin bir elini
kaldırması mümkün olmazsa diğerini kaldırır.
5. Elleri kesik olan
kimse kollarını kaldırır.
6. Kolları dirsekten
kopuk olan kimse pazularını kaldırarak, ellerini kaldıran kimseye benzemeye
çalışır.
B. ELLERİ KALDIRMA
ZAMANI
Daha doğru olan görüşe
göre bunu tekbire başlarken yapar.
1. [Tekbir getirirken
ellerin ne zaman kaldırılacağı konusunda üç görüş vardır]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre kişi tekbire başladığı sırada ellerini kaldırır. Çünkü
Buhar! ve Müslim'de bu yönde hadis vardır.
Rafii'nin belirttiğine
ve Nevevİ'nin de er-Ravda ve Müslim şerhi adlı eserinde tercih ettiği görüşe
göre tekbirin kişinin ellerini indirdiği sırada bitmesi ile bitmemesi fark
etmez. Nevevİ et-Tahkik, el-Mecmu, Şerhu'l-Vasft adlı eserlerinde ise tekbirin
bitişi ile elleri indirmenin aynı zamanda olmasının sünnet olduğunu
belirtmiştir. Nevevİ sayılan son iki eserinde bu görüşü Şafii'nin el-Ümm'deki
kendi ifadesinden nakletmiş, [İsnevı] el-Mühimmat adlı eserinde "fetvaya
esas olan görüş budur" demiştir.
[İkinci görüş]: Kişi
ellerini tekbirden önce kaldırır ve elleri indirmeye başladığı sırada tekbir
getirir, tekbiri ellerini indirmeyi bitirdiğinde bitirir.
[Üçüncü görüş]: [Zayıf]
bir görüşe göre ise kişi tekbir getirmeksizin ellerini kaldırır, sonra elleri
havada iken tekbir getirir. Tekbiri bitirince ellerini indirir.
2. Kişi tekbire
başlayıncaya kadar ellerini kaldırmazsa tekbiri söylerken ellerini kaldırır,
tekbir bitince ellerini kaldırmaz; çünkü elleri kaldırmanın sebebi ortadan
kalkmıştır.
3. Elleri yukarıdan
indirirken göğüs altına koymak, elleri tamamen salıp sonra tekrar kaldırarak
göğüs altına koymaktan daha evladır.
4. Mütevelli şöyle
demiştir: Kişinin ellerini kaldırmadan ve tekbir getirmeden önce gözlerini
secde edeceği yere dikmesi ve başInı hafifçe öne eğmesi uygun olur.
E. NİYETİN TEKBİRE
BİTİŞİK OLMASI
Niyetin tekbire bitişik
olması gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre niyetin tekbirin başına bitişik olması
yeterlidir.
A. NİYETİN TEKBİRE
BİTİŞİK OLMASıNIN GEREKLİLİĞİ
[Niyetin tekbire bitişik
olmasının gerekip gerekmediği konusunda üç görüş vardır]
[Birinci görüş]: Niyetin
tekbire bitişik olması farzdır. Çünkü tekbir namazın ilk rüknüdür. Bu, kişinin
tekbir getirirken niyet etmesi ve tekbiri bitirinceye kadar niyeti aklında
tutmasıyla olur. Bu, tıpkı şahitlerin nikah akdi bitinceye kadar akit
meclisinde hazır olmalarına benzer. (Kıyas)
[İkinci görüş]: Zayıf
bir görüşe göre niyetin tekbirin başına bitişik olması yeterlidir. Bu, niyet
edilecek şeyi tekbirden önce aklına getirmesiyle olur. Niyetin tekbirin sonuna
kadar bulunması gerekmez.
[Üçüncü görüş]: Nevevi
el-Mecmu'da ve el-Vasft Şerhi adlı eserlerinde, Cüveyni ve Gazall'ye tabi
olarak "halkın yaptığı gibi namazı aklında tutacak şekilde niyetin tekbire
bitişik olması yeterlidir" görüşünü benimsemiştir. Nitekim ilk dönem
alimleri bu konuda müsamahakar davranmışlardır. İbnü'r-Rif'a bunun hak olan
görüş olduğunu söylemiş, Subki de onu tasvip etmiştir. Ben de bu konuda o
ikisine uyuyorum.
İlk görüşe göre tekbir
tamamlanmadan önce kişinin niyeti ortadan kalksa namaz sahih olmaz; çünkü
namazın başlamış olabilmesi için niyet şarttır; namazın başlaması ise tekbirin
tamamlanmasıyla olur.
Kişi
"Allahü'l-celİlü ekber" şeklinde tekbir getirirse, alimlerin sözünün
zahirinden anlaşıldığına göre niyetin celil sözcüğüne bitişik olması gerekir.
Hocam Remll' nin fetvasında da belirtildiği gibi zahir olan, alimlerin sözünün
tekbir ifadesine fazladan bir şeyeklememe konusundaki yaygın durum dikkate
alınarak söylenmiş olmasıdır. Bu yüzden alimlerin sözlerinde "anlamı
dikkate almak suretiyle tekbir dışındaki bir şeye niyetin bitişmesinin şart
olduğu" yönünde bir delil yoktur. Çünkü dikkate alınacak olan niyetin,
namaza başlama sözü olan "Allah u ekber" sözüne bitişik olmasıdır.
''Allah'' ve "ekber" sözcükleri arasına giren diğer sözcüklere
niyetin bitişmesi dikkate alınmaz.
B. NİYETİN NAMAZ BOYUNCA
SÜRDÜRÜLMESİ GEREKLİ MİDİR?
Niyetin tekbir
sonrasında sürdürülmesi gerekmez; çünkü bunda zorluk vardır. Bununla birlikte
niyeti sürdürmek sünnettir. Tıpkı Allah'a iman etme meselesinde olduğu gibi
namaz niyetinde de önemli olan niyete aykırı bir durumun meydana gelmemesidir.
Buna göre; kişi namazdan çıkmaya niyet ederse, namazdan çıkma ve namaza devam
etme konusunda tereddüt ederse namazı batıl olur. Abdest, itikaf, hac ve oruç
bu konuda namazdan farklıdır. Çünkü namaz, bu sayılan dört ibadetten daha sıkı
kurallara tabidir. Bu yüzden niyetin değişmesine bağlı olarak namazın
etkilenmesi diğerlerine göre daha şiddetlidir.
Bir ibadete niyet ederek
başladıktan sonra ibadeti kesmeye niyet etme bakımından ibadetler şu kısımlara
ayrılır:
Birinci kısım: Çıkmaya
niyet etmekle veya çıkıp çıkmama konusunda tereddüt etmekle batıl olan
ibadetler: İman ve namaz.
İkinci kısım: Çıkmaya
niyet etmek ve yahut bu konuda tereddüt etmekle batıl olmayan ibadetler: Hac ve
umre.
Üçüncü kısım: Daha doğru
olan görüşe göre batıl olmayan iba8 detler: Oruç ve itikaf.
Dördüncü kısım: Mezhep
tarafından esas alınan görüşe göre bitirdikten sonra çıkmaya niyet etmekle veya
tereddüt etmekle bozulmayan ibadet: Abdesİ.
Kişinin kendi isteği
dışında aklına gelen vesveselerin bir etkisi yoktur. Örneğin kişi namazda iken
"namazda tereddüt etsem ne yaparım?" diye düşünse bunun bir etkisi olmaz.
İman konusunda da kişinin aklına buna benzer vesveseler gelebilir. [Ancak bunun
bir zararı olmaz].
Bazı ayrıntılar:
[1] - Kişi "şu iş
gerçekleşirse namazdan çıkarım" diye niyet etse, o iş gerçekleştiğinde
namazı bırakmam ış olsa bile ona niyet ettiği anda namazı bozulmuş olur.
Örneğin "falan içeri girerse namazdan çıkarım" diye niyet ettiği
anda, o kişi içeri girdiğinde namazı bozmamış olsa bile bizzat niyet etmekle
namazı bozulur. Bu mesele şundan farklıdır: Kişi birinci rekatı kılarken
"ikinci re katta konuşmak, yemek yemek gibi namazı bozan bir fiil
yapacağım" diye niyet etse buna niyet etmekle namazı bozulmaz. Çünkü
burada namazı bozmaya kesin karar vermiş değildir; diğer meselede ise kesin
kararlıdır. Kişinin namaza aykırı olan fiili yapması haramdır, oysa birinci
rekatı kılarken o fiili yapmamıştır.
[2] - Kişi; "acaba
niyeti tam olarak yapabildim mi yoksa yapamadım mı?" veya "acaba
öğlene mi niyet ettim ikindiye mi niyet ettim?" şeklinde bir tereddüt
geçirse;
[a] - Aradan uzun zaman
geçtikten sonra veya namazın -kıraat vb. sözlü de olsa- bir rüknünü yerine
getirdikten sonra durumu hatırlasa namazı batıl olur.
Çünkü ilk durumda [a
şıkkında] namazın düzeni kesintiye uğramıştır; ayrıca böyle bir durumun meydana
gelmesi nadirdir.
İkinci durumda [b
şıkkında] ise durumu hatırlayıncaya kadar beklememekle kusurlu davranmıştır.
Bunu bilmeyerek yapsa bile hüküm böyledir. Çünkü bu durumda yapılması gereken
şey namazın bir rüknünü yapmamak ve beklemektir.
Ancak unutarak namaza
bir rükün ekleyen kişinin durumu farklıdır; çünkü unutma konusunda insanın
yapabileceği bir şey yoktur. Nevevi bu hükmü el-Mecmu'da zikretmiştir.
Yukarıdaki hükümler
açısından sözlü rüknün bir kısmını yerine getirmek bütününü yerine getirmek
gibidir.
Yukarıdaki hükümler şüphenin
uzun zaman devam etmesi veya kişinin okuduğu şeyi tekrarlamaması durumuna
özgüdür.
Beğavi fetvalarında
[yukarıdaki hüküm açısından] "zammı sure" okumayı da fatiha okuma
gibi değerlendirmiştir.
Yine Beğavi'nin
fetvalarında nakledildiğine göre kişi başka bir namazda olduğunu zannederek
buna göre tamamlasa namazı sahih olur.
[b] - Uzun zaman
geçmeden önce veya bir rüknü yerine getirmeden önce kişi durumu hatırlasa
namazı batıl olmaz; çünkü insan sıkça böyle durumlarla karşılaşır.
İbnü'l-Mukri, Kamuli'ye
tabi olarak şöyle demiştir: Kişi sabah namazının sünnetini kılarken, farzını
kıldığını zannederek kunut yapsa ve aradan uzun zaman geçse veya namazın bir
rüknünü yerine getirse sonra sünnet kıldığını hatırlasa namazı batılolur."
Hocam Reml! bununla
ilgili şöyle demiştir: "Önceki meselede Beğavi'nin mezhep alimlerimizden
yaptığı nakle muhalif olduğundan bu görüş zayıftır."
[3] - Kişi ilk teşehhüd
için oturduğunda abdestinde şüphe etse ve bu şüpheyle üçüncü rekata kalksa
[bakılır:]
[a] - Üçüncü rekatta
iken abdestli olduğunu hatırlasa namazı bozulur. Bu, niyette şüphe edip, bir
fiil yaptıktan sonra gerçeği hatırlamaya benzer.
[b] - Abdest almak için
kalktığında abdestli olduğunu hatırlarsa namazı bozulmaz, geri dönüp namazını
tamamlar, sehiv secdesi yapar.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ÜÇÜNCÜ RÜKÜN: AYAKTA DURMAK [KIYAM]