NAMAZ / RÜKÜNLER |
ÜÇÜNCÜ RÜKÜN: AYAKTA
DURMAK [KIYAM]
A. Farz namazlarda
[a] - Ayakta durmaya
gücü yeten kimse
Namazın üçüncü rüknü;
farz namazda gücü yeten kimsenin ayakta durmasıdır.
Bunun şartı sırtını
[sırt kemiğini dümdüz] dik tutmaktır.
Kişi "ayakta
duruyor" denilmeyecek şekilde öne-arkaya yahut sağa-sola eğilirse [kıyamı]
sahih olmaz.
Kişi dimdik duramıyor da
rüku pozisyonu gibi [kamburca] durabiliyorsa; doğru olan görüşe göre ayakta
iken öyle durur. Rüku yaparken de -şayet gücü yetiyorsa- biraz daha eğilir.
Kişi ayakta durabilmekle
birlikte rüku ve secde yapamıyorsa, ayakta durur, rüku ve secdeyi de imkan
ölçüsünde [ne kadar yapabiliyarsa o kadar] yapar.
[b] - Ayakta duramayan
kimse
[ba] - Oturabilen kimse
Kişi ayakta duramıyorsa
dilediği gibi oturur.
Daha güçlü görüşe göre
dizleri üzerinde oturması bağdaş kurarak oturmasından daha faziletlidir.
Köpek oturuşu gibi yani kalçalan
üzerine oturup dizlerini dikmesi mekruhtur.
Oturarak namaz kılan
kimse rüku yaparken alnı iki dizinin ön tarafı hizasına gelecek şekilde eğilir.
Secde edeceği yerin hizasına kadar eğilmesi daha mükemmeldir.
[bb] - Oturamayan kimse
Kişinin oturmaya gücü
yetmiyorsa sağ tarafına yatarak namazını kılar. Buna da gücü yetmiyorsa sırt
üstü uzanarak namaz kılar.
B. Nafile namazlarda
Nafile namaz kılan kimse
ayakta durmaya gücü yetse bile oturarak namaz kılabilir. Daha doğru olan görüşe
göre yatarak da namaz kılabilir.
A. FARZ NAMAZLARI KILARKEN AYAKTA
DURMAK
B. NAFİLE NAMAZLARI KILARKEN AYAKTA
DURMAK
A. FARZ NAMAZLARI
KILARKEN AYAKTA DURMAK
A. AYAKTA DURMAYA GÜCÜ
YETEN KİMSEYE İLİŞKİN HÜKÜMLER
1. Ayakta dimdik
durabilen, rüku ve secde yapabilen kişiye ilişkin hükümler
a. Ayakta durmanm
farziyeti
Namazın üçüncü rüknü;
farz namazda gücü yeten kimsenin ayakta durmasıdır.
Namazın rükünlerinden
üçüncüsü, farz namazda gücü yeten kimsenin ayakda durmasıdır. Kişi ayakta
durabilmek için kendisine ücretle yardımcı olacak birini tutması gerekse bile
bunu yapmalıdır. Şayet kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir gün ve
gecelik nafakasından fazla olarak parası varsa namaza başlarken kendisini ayağa
kaldırması için ücretle birini tutması gerekiyorsa bunu yapmalıdır.
Er-Ravda'da geçen -tıpkı
Aslü'r-Ravda'da olduğu gibi- şu ifadenin anlamı da budur: "Ayakta durmanın
farz olduğu durumda ayakta tekbir almak da farzdır."
Farz namazda ayakta
durmanın, namazın rükünlerinden biri olduğunun delili şu hadistir:
[*] - Buhar!, İmran b.
Husayn' dan şunu rivayet etmiştir:
Bende basur hastalığı
vardı. Nebi (s.a.v.)'e namazı nasıl kılacağı mı sordum. Şöyle buyurdu: Ayakta
kıl. Şayet ayakta duramazsan oturarak kıl, oturarak da kılamazsan yan tarafına
yatarak kıl.
"Nesai'" de
yukarıdakine ek olarak şu ifade de yer almaktadır:
Şayet yan tarafına
yatamıyorsan sırt üstü yatarak kıl. Allah herkesi ancak gücünün yettiğinden
sorumlu tutar. (Buhari, Taksirü's-salat, 1117; Ebu Davud, Salat, 952; Tirmizi,
Ebvabü's-salat, 1231; İbn Mace, İkametü's-salat ve's-sünnetü fiha, 1223. )
Ayrıca ayakta durmanın
namazın rüknü olduğu konusunda ümmet icma etmiştir. (İcma, 33) Bu, dinden
olduğu zorunlu olarak bilinen hükümlerdendir.
el-Minhac'ın metnindeki
"farz namazda" ifadesi nafile namazı dışarıda bıraktığı gibi
"gücü yeten" ifadesi de gücü yetmeyen kişileri dışarıda
bırakmaktadır. Bunların hükümleri biraz ileride ele alınacaktır.
Söz konusu ifadeden
"ayakta durmaya gücü yeten çocuğun oturarak kıldığı namazın sahih
olduğu" anlaşılmakta ise de el-Bahr'de belirtildiği üzere daha doğru görüş
buna aykırıdır. İade edilen namaz da bu hüküm bakımından çocuğun namazı
gibidir.
Alimlerden biri şu
meseleleri el-Minhac'daki ifadenin kapsamından istisna etmişlerdir:
> Gemide olan kimse
ayakta namaz kılması halinde boğulmaktan veya baş dönmesinden korkarsa oturarak
namazını kılar, bu namazı daha sonra iade etmesine de gerek yoktur.
> İdrarını tutamayan
[sürekli idrar akıntısı olan] kimse ayakta namaz kıldığında idrarı geliyor,
oturduğunda gelmiyorsa; daha doğru olan görüşe göre bu kişi namazını oturarak
kılar. Daha sonra iade etmesine de gerek yoktur.
> Güvenilir bir
doktor gözünden sürekli yaş gelen kimseye "sırt üstü yatarak namaz kılman
halinde tedavi edilmen mümkün olur" dese; daha doğru olan görüşe göre bu
hasta ayakta namaz kılmayı bırakabilir.
Bir kimse namazı tek
başına kıldığında herhangi bir zorlukla karşılaşmaksızın ayakta durabiliyor,
ancak cemaatle kıldığında bir kısmını ayakta bir kısmını oturarak kılabiliyorsa
bu şahsın tek başına kılması daha iyidir. Bununla birlikte Ziyadetü'r-Ravda' da
belirtildiğine göre bir kısmında oturarak cemaatle kılması halinde namazı sahih
olur.
> [a] - Orduda
nöbetçilik yapan kişi namazı ayakta kıldığında düşmanın kendisini görmesi söz
konusu olsa,
[b] - Veya bir siperde
bulunan ordu, ayakta namaz kıldığında düşman tarafından belirlenecek olsa ve
savaş planı bozulacak olsa, namazlarını oturarak kılarlar. Mezhep tarafından
kabul edilen görüşe göre daha sonra bu namazlarını iade etmeleri gerekir; çünkü
böyle bir durum nadiren karşılaşılan bir durumdur.
[c] - Ordu namazı ayakta
kılmaları halinde düşmanın kendilerine doğru harekete geçeceklerinden endişe
ederlerse bu durumda oturarak kıldıkları namazları iade etmeleri [konusunda iki
görüş vardır]
[Birinci görüş]: İade
etmelerine gerek yoktur. Nevevi et-Tahkik'te bu görüşü doğru bulmuş, er-Ravda'
da da Mütevel!i'nin bu görüşü doğru bulduğunu nakletmiştir.
[İkinci görüş]:
Rılyani'nin Şafii'nin ifadelerinden yaptığı nakle göre ise bu durumda namazın
iadesi gerekir.
İlk görüş sahipleri iki
durumu [b ve c şıkkını] birbirinden şu şekilde ayırmaktadırlar: c şıkkında
belirtilen özür, b şıkkındakinden daha büyüktür.
Gerçekte yukarıda
sayılan meselelerde bir istisna söz konusu değildir. Çünkü sayılan kişiler;
tedavi zorunluluğu, boğulmaktan korkma, Müslümanların başına bir sıkıntının
gelmesinden korkma vb. sebeplerle ayakta namaz kılamaz durumdadıriar. Metindeki
ifade bunları zaten kapsamına almaktadır.
[Soru]: Namazın
rükünlerinden olan kıyam; niyet ve tekbirden önce geldiği halde Nevevi niçin
kıyamı bu ikisinden sonra zikretmiştir?
[Cevap]: Niyet ve tekbir
namazdaki mutlak rükünlerdendir. Ayakta durmak ise yalnızca farz namazlarda bir
rükündür. Bu yüzden sonra zikretmiştir.
b. Ayakta durmanın şartı
Bunun şarh sırtını [sırt
kemiğini dümdüz] dik tutmakhr.
Kişi "ayakta
duruyor" denilmeyecek şekilde öne-arkaya yahut sağa-sola eğilirse [kıyamı]
sahih olmaz.
[1] - Ayakta durmanın
şartı, namaz kılan kimsenin sırt kemiğini veya mafsaHarını dümdüz tutmasıdır.
Çünkü "ayakta durmak" ifadesi buna bağlıdır. Ayakta durmak boynu düz
tutmaya bağlı değildir; hatta daha önce geçtiği üzere başı öne eğmek
müstehaptır.
[2] - Kişi "ayakta
duruyor" denilmeyecek şekilde öne-arkaya yahut sağa-sola eğilirse, bir
özür olmaksızın farzı tert ettiğinden kıyamı sahih olmaz.
"Ayakta
duruyor" denilmeyecek şekilde eğilmenin ölçüsü -el-Mecmu'da belirtildiğine
göre- kişinin [kıyamdan çok] rüku pozisyonuna daha yakın olmasıdır.
El-Mecmu'dan şu anlaşılmaktadır: "Kişi kıyam pozisyonuna daha yakın olsa
veya rüku ile kıyam arasında bulunsa kıyam sahih olur." Ezrai bunu itiraza
açık görse de bu doğrudur.
[3] - Namaz kılan kişi
ayakta dururken duvar vb. bir şeye dayansa, yaptığı şey mekruh olmakla birlikte
kıyam yeterlidir. Hatta dayandığı şeyalındığında kişi düşecek vaziyette ona
abansa bile kıyam yine de geçerlidir; çünkü netice itibarıyla "ayakta
durma" adı verilecek bir . fiil yapmaktadır.
Kişi ayaklarını
kaldırdığında durabilecek vaziyette bir yere dayansa yaptığı kıyam sahih olmaz;
çünkü bu kişiye "ayakta duran" değil "bir yere asılı duran"
denir.
2. Ayakta dimdik
duramayan kimseye ilişkin hükümler
Kişi dimdik duramıyor da
rüku pozisyonu gibi [kamburca] dura~ biliyorsa; doğru olan görüşe göre ayakta
iken öyle durur. Rüku yaparken de -şayet gücü yetiyorsa- biraz daha eğilir.
Kişi hastalık, yaşlılık
vb. sebeplerle ayakta dik olarak duramıyor da rüku yapar gibi kambur bir vaziyette
durabiliyorsa [bu durumda ne yapması gerektiği konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Doğru
olan görüşe göre bu şahsın ayakta nasıl durabiliyorsa o şekilde ayakta durması
farzdır. Çünkü bu vaziyette iken kıyama daha yakındır.
Bu şahıs rüku yaparken
-şayet gücü yetiyorsa- biraz daha eğilerek rüku ile kıyamı birbirinden ayırır.
[İkinci görüş]: Diğer
görüşe göre bu kişinin ayakta durması farz değildir; oturarak namazını kılar.
Rükuya vardığında yükselmesi gerekir; çünkü rüku ile kıyam farklı şeylerdir;
birini yapmak diğeri yerine geçmez.
3. Ayakta durabilmekle
birlikte rükiı ve secde yapamayan kimseye ilişkin hükümler
Kişi ayakta durabilmekle
birlikte rüku ve secde yapamıyorsa, ayakta durur, rüku ve secdeyi de imkan
ölçüsünde [ne kadar yapabiliyorsa o kadar] yapar.
Kişi bir şeye dayanarak
yahut dizleri üzerinde kalkarak ayakta durabiliyorsa bunu yapması gerekir çünkü
gücünün ye ttiği hareket budur.
Yahut da ayakta
durabilmekle birlikte mesela sırtındaki bir hastalık, ağrı vb. bir sebeple rüku
ve secde yapamıyorsa ayakta durması farzdır; rüku ve secdeyi de ne kadar
yapabiliyorsa -belinden ne kadar eğilebiliyorsa- o kadar yapar.
[*] - Çünkü Nebi
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Size bir şey emrettiğimde gücünüz ne kadarını
yapmaya yetiyorsa o kadarını yapın. (Buhari, Taksirü's-salat, 1117; Müslim,
Hac, 3244; Nesai, Menasikü'l-hac, 2644. )
Şayet rüku ve secde
yapmak için belinden eğilemiyorsa boynu ve başı ile yapar. Bunu da yapamıyorsa
rüku ve secdeyi ıma ile yapar.
Rüku yapabildiği halde
secde yapamıyorsa biri rüku yerine birisi de secde yerine olmak üzere iki rüku
yapar. Şayet rükudan biraz fazla eğilebiliyorsa; o zaman rüku yaparken kamil
bir şekilde yapmakla yetinmesi, secde için ise biraz daha fazla eğilmesi
gerekir.
Bir kimse namaz kılarken
yalnızca ayakta durmaya ve yatmaya güç yetirebiliyorsa o kişi namazda
oturulacak yerlerde ayakta durur. Er-Ravda'da Beğavl'den bunun gerekçesini şu
şekilde aktarmıştır: "Çünkü ayakta durmak oturmayı ve fazlasını
içermektedir." Bu kişi imkan ölçüsünde rüku ve secde yapar. Teşehhüdü yine
ayakta yapar.
B. AYAKTA DURAMAYAN
KİMSEYE İLİŞKİN HÜKÜMLER
1. Ayakta duramayıp
oturabilen kimseler
a. Kişi hangi durumlarda
oturarak namaz kılabilir?
Kişi ayakta duramıyorsa
dilediği gibi oturur.
Bunun delili daha önce
geçen hadis ve İcma' dır. Dilediği gibi oturabilmesinin sebebi hadisteki
ifadenin genelolmasıdır.
Oturarak kılan kimsenin
sevabı ayakta kılan kimseden daha az olmaz; çünkü özür söz konusudur.
Rafii şöyle demiştir:
Burada "ayakta duramamak" ifadesi ile sadece bunun mümkün olmamasını
kastetmiyoruz. Kişi ayakta namaz kıldığında ölmekten, boğulmaktan, hastalığının
artmasından, şiddetli bir zorlukla karşılaşmaktan, gemi yokusu başının
dönmesinden korkarsa o kişi de oturarak kılabilir.
Ziyodetü'r-Ravda adlı
eserde şöyle denilmektedir: İmam'ın "ayakta duramamak" ifadesinden ne
anlaşılacağı konusunda tercih ettiği görüş şudur: "Kişi ayakta durduğunda
huşu'yu ortadan kaldıracak şekilde bir zorluk söz konusu oluyorsa namazını
oturarak kılabilir."
el-Mecmu'da
"mezhepçe kabul edilen görüş buna aykırıdır" demiştir.
Hocam Remll er-Ravda ve
el-Mecmu'daki ifadeleri şu şekilde birleştirmiştir: "Huşuun ortadan
kalkması şiddetli zorlukta söz konusu olur."
b. Daha faziletli olan
oturmanın şekli
Daha güçlü görüşe göre
[ayakta duramayan kimsenin] dizleri üzerinde oturması bağdaş kurarak
oturmasından daha faziletlidir.
[Hangi oturmanın daha
faziletli olduğu konusunda iki farklı görüş vardır]
[Birinci görüş]: Daha
güçlü görüşe göre sağ ayağını dikip sol ayağını yayarak oturması bağdaş kurarak
oturmasından daha faziletlidir. Çünkü bu tür oturma namazdaki oturuş
pozisyonudur, bu yüzden diğer oturma türlerinden daha iyidir.
[ikinci görüş]: Diğer
görüşe göre bağdaş kurarak oturması daha faziletlidir. Buveyti'nin
[muhtasarında] Şafii'nin açık ifadesi bu şekildedir.
[Zayıf] bir görüşe göre
kadının bağdaş kurarak oturması daha faziletlidir. el-Havı'de bu görüş tercih
edilmiştir. Bunun nedeni bu tür oturmanın kadın için daha kapalı bir oturuş
olmasıdır.
Bir başka görüşe göre
teverrük oturuşu daha faziletlidir; çünkü bu namaz kılmaya daha çok yardımcı
olan bir oturuştur.
[Soru]: Metinde yer alan
ifadeden, dizler üzerinde oturmanın diğer bütün oturmalardan değil yalnızca
bağdaş kurarak oturmaktan daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. el-Muharrer' de
ibare "bağdaş kurarak oturmak"la kayıtlanmamıştır.
[Cevap]: Diz üstü
oturmak bağdaş kurmaktan üstün kabul edildiğinde diğer oturmalardan haydi haydi
üstün kabul edilmiş olur.
Bu cevap itiraza
açıktır. Çünkü diz üstü oturmanın bağdaş kurmaktan üstün olması teverrükten
üstün olmasını gerektirmez. Çünkü teverrük, bağdaş kurmanın aksine bir ibadet
oturuşudur. Diz üstü oturmanın teverrüke üstün tutulmasının sebebi şudur; diz
üstü oturmak, ardından hareket gelecek olan bir oturuş olduğundan ilk
teşehhüddeki oturuş gibidir. Nevevİ el-Muharrer'de olduğu gibi ifadeyi genel
bıraksaydı veya benim yaptığım gibi ifayi açıklasaydı daha iyi olurdu.
c. Mekruh olan oturma
şekli
Köpek oturuşu gibi yani
kalçaları üzerine oturup dizlerini dikmesi mekruhtur.
Gerek burada gerekse
namazdaki diğer oturmalarda köpek oturuşu gibi oturmak mekruhtur. Çünkü
Hakim'in rivayet ettiğine göre Nebi (s.a.v.) bunu yasaklamıştır.
Köpek oturuşu gibi
oturmanın nasılolduğu konusunda çeşitli yorumlar vardır:
[Birinci yorum]: Bu
yorumlar içinde en güzeli Nevevl'nin yaptığı şu açıklamadır: "Bu kalçaları
üzerine oturup dizlerini dikerek oturmaktır." Yani kalçalarını namaz
kıldığı yere yapıştırmak ve baldır ve bacaklarını dikerek, her an kalkacakmış
gibi oturmaktır. Ebu Ubeyde bu yoruma "ellerini yere koymak"
ifadesini de eklemiştir.
Nevevİ ve İbnü's-Salah'a
göre ayak sırtlarını [üstlerini] yere dayayıp kalçalarını topuklarının üzerine
koyarak oturmak müstehaptır.
[İkinci yorum]: Rafii
ise bu tarz oturuşu da mekruh oturuş türleri arasında saymıştır. Şu halde
mekruh oturuşun ikinci bir yorumu da budur.
Beyhakı müstehap olan
oturuşu ayak parmaklarının uçlarını yere dayayıp kalçalarını da topukları
üzerine koymak şeklinde açıklamıştır. Buveytı' de de böyle bir açıklama vardır.
Bu ifadenin zahirinden ayaklarını yere yaymak değil dikmek anlaşılmaktadır.
[Üçüncü yorum]: Mekruh
olan oturuş elleri yere koyup ayak parmaklarının ucu üzerine oturmaktır.
Nevevİ el-Mecmu'da
"namazda ayaklarını uzatarak oturması da mekruhtur" demektedir.
d. Oturarak namaz kalan
kimse rüku ve secdeyi nasıl yapar?
Oturarak namaz kılan
kimse rüku yaparken alnı iki dizinin ön tarafı hizasına gelecek şekilde eğilir.
Secde edeceği yerin hizasına kadar eğilmesi daha mükemmeldir.
Oturarak namaz kılan
kimse rüku yaparken alnı iki dizinin ön tarafı hizasına gelecek şekilde eğilir.
Bu, rükuda en azından yapılması gerekendir. Oturarak yapılabilecek en mükemmel
rüku ise, secde edilecek yerin hizasına kadar eğilmekle olur. Burada en az ve
en mükemmel şekilde yapılan rükuya dair verilen ölçüler ayakta namaz kılan
kimsenin yapması gerekene benzemektedir.
2. Ayakta duramayan ve
oturamayan kimseler
[Namaz kılan] kişinin
oturmaya da gücü yetmiyorsa sağ tarafına yatarak namazını kılar. Buna da gücü
yetmiyorsa sırt üstü uzanarak namaz kılar.
Namaz kılan kişi,
oturması halinde tıpkı ayakta durmasında olduğu gibi şiddetli zorlukla
karşılaşıyorsa yan tarafı üzere yatıp yüzü ile ve bedeninin ön tarafı ile
kıbleye dönmek suretiyle namaz kılması gerekir. Bunun delili yukarıda geçen Amr
hadisidir. Ayrıca bu yatış şekli kabirdeki yatış şeklidir.
Sağ tarafına dönerek
yatması daha faziletlidir. EI-Mecmu'da zikredildiğine göre bir özür olmadığı
halde sola dönerek yatması mekruhtur.
Sağ tarafına dönerek
yatmaya da gücü yetmiyorsa sırt üstü yatar ve ayak tabanlarını kıbleye doğru
uzatır. Yüzünün kıbleye döne bilmesi için başının altına yastık vb. bir şeyin konulması
şarttır.
Ancak kişi Kabe'nin içinde ise ve
Kabe'nin tavanı örtük ise bu gerekmez. El-Mühimmat adlı eserde belirtildiğine
göre şu görüş yerindedir: Kabe'nin içinde namaz kılan kişi sırt üstü
yatabileceği gibi yüz üstü de yatabilir; çünkü nasıl yatarsa yatsın bir yönü
mutlaka Kabe'ye dönüktür. (Şirbinl)
Gücünün yettiği oranda
rüku ve secde yapar.
Namaz kılan kişi
yalnızca rüku yapmaya güç yetirebiliyor, secde yapamıyorsa rükuyu iki defa
yapar.
Rükunun en kamil
şeklinden daha fazla eğilmeye güç yetirebilen kimse secde yaparken bu şekilde
eğilir. Çünkü gücü yeten kimsenin rüku ile secdeyi birbirinden ayırması
farzdır.
Kişi sadece başının ön
kısmı ile veya yanağı ile secde yapabiliyorsa ve böyle yaptığında yere daha
yakın oluyorsa bunu yapması gerekir. Bunu da yapamıyorsa başını hareket
ettirerek rüku ve secdeyi ima ile yapar. Secdede rükuya göre başını daha öne
eğer. Bunu da yapamıyorsa gözü ile ıma yapar. Bunu da yapamıyorsa namaz
fiillerini sünnetleri ile birlikte kalbinden geçirerek yapar, bu şekilde
kıldığı namazı daha sonra iade etmesi de gerekmez.
Kişinin aklı başında
olduğu sürece, sorumluluk devam ettiğinden namaz kılma yükümlülüğü üzerinden
kalkmaz.
Bazı ayrıntılar: [Ayakta
duramayan veya oturamayan] kişi namaz esnasında ayakta durmaya veya oturmaya
güç yetirir hale gelse yahut bunları yapabilir durumda iken yapamaz hale gelse
gücü neye yetiyorsa onu yapar, kıraatine de devam eder. Ayakta durmaya veya
oturmaya sonradan güç yetirdiğinde, namazın kemal halinde yerine gelmiş olması
için namazı baştan kılması müstehap olur.
Ayakta durmaya güç
yetiremeyen kimse kıraate başlamadan önce ayakta duracak hale gelse kıraati
ayakta yapar. Oturmaya güç yetiremeyen kimse kıraate başlamadan önce oturabilir
hale gelse kıraati oturarak yapar. Kalkış esnasında yaptığı kıraat yeterli
değildir; çünkü daha mükemmel bir şekilde yapabilme gücüne sahiptir. Kalkış
esnasında herhangi bir şey okumuşsa bunu tekrar okur.
Ayakta durmak ve
oturmaktan aciz olan kimsenin düşerken yaptığı kıraat caizdir; çünkü düşme,
sonrasına göre daha üstün bir durumdur.
Kişi, kıraatten sonra
ayakta duracak hale gelse, tuma'nine yapmaksızın ayağa kalkması gerekir. Çünkü
ayakta durmaya gücü yettiğinden rüku'ya ayaktan gitmesi gerekir. Tuma'nine'nin
gerekli olmamasının sebebi ise onun bizzat amaçlanan bir fiil olmamasıdır.
Kişi rüku esnasında
henüz organları sakin hale gelmeden önce ayakta durabilecek hale gelse rüku
pozisyonundan doğrularak ayağa kalkar. Şayet ayağa kalktıktan sonra tekrar rüku
yaparsa namazı batılolur; çünkü namaza fazladan bir rüku eklemiştir. Şayet
tuma'nine sonrasında ayakta durabilecek hale gelirse rüku tamamlanmış kabul
edilir, yeniden rüku pozisyonuna dönmesi gerekmez.
Kişi tuma'nine öncesinde
ayakta düz durabilecek duruma gelse tuma'nine pozisyonunda [organları
hareketsiz kalacak şekilde] ayakta dikilir. Şayet kunut yapmayı istiyorsa
tuma'nine sonrasında ayakta durabilecek hale gelmesi durumunda da hüküm
böyledir. Şayet kunut yapmayacaksa ayakta durması [kıyam] gereklidir ancak dümdüz
dikilmesi gerekli değildir; çünkü dikilmek kısa süren bir rükündür.
Gerekçelendirilen hüküm esas alındığında ayakta durmanın caiz olduğu
anlaşıldığı halde, gerekçe esas alındığında ayakta durmanın yasak olduğu
anlaşılmaktadır. Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin dediği üzere bu ikinci görüş
daha yerindedir. Kişi oturarak kunut yapsa namazı batılolur.
Not:
İzzeddin b. Abdüsselam'a
"şüpheli şeyleri yemekten kaçınan, yalnızca yerden kendiliğinden biten
bitkiler vb. şeylerden açlığını giderecek kadar yiyen, bu sebeple de bedeni
zayıf düştüğünden Cuma namazı ve cemaate katılamayan ve farz namazlarda ayakta
duracak gücü kalmayan bir kimsenin durumu" hakkında soruldu. O da şöyle
cevap verdi: Allah'ın farzlarının düşmesine yol açacak bir vera' da hayır yoktur.
B. NAFİLE NAMAZLARI
KILARKEN AYAKTA DURMAK
A. AYAKTA DURMAYA GÜCÜ
YETEN KİŞİNİN NAFİLE NAMAZI OTURARAK KILMASI
Nafile namaz kılan kimse
ayakta durmaya gücü yetse bile oturarak namaz kılabilir.
Gerek farz namazlarla
birlikte kılınan sünnet namazlarda gerekse diğer nafile namazlarda, ayakta
durmaya gücü yeten kimse oturarak namaz kılabilir. Bu konuda icma vardır.
(İcma,34)
Bunun gerekçesi şudur:
Nafile namazlar pek çoktur. Bu kadar çok olan namazlarda ayakta durmayı şart
koşmak ya zorluğa veya nafile namazları terk etmeye yol açar.
Bu gerekçeyi esas alan
bir görüşe göre; ayakta durmaya gücü yeten kişi bayram namazlarını, ay ve güneş
tutulması namazlarını, yağmur duası namazını oturarak kılamaz; çünkü bu
namazlar nadirdir.
B. AYAKTA DURMAYA GÜCÜ
YETEN KİŞİNİN NAFİLE NAMAZI YATARAK KILMASI
Daha doğru olan görüşe
göre yatarak da namaz kılabilir.
[Ayakta durmaya gücü
yeten kişinin nafile namazı yatarak kılması konusunda mezhep içinde iki görüş
vardır]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre ayakta durmaya gücü yeten kişi nafile namazı yatarak
kılabilir.
[*] - Bunun delili
Buhar!' deki şu hadistir: Kim namazı ayakta kılarsa en faziletli olanı yapmış
olur. Oturarak kılan ayakta kılanın sevabının yarısını alır. Yatarak kılan
kimse oturarak kılanın sevabının yarısını alır. (Buhari, Taksirü's-salat, 1115;
Ebu Davud, Salat, 951; Tirmizi, Salat, 371. t
)
Yatarak namaz kılan kişi
için en faziletli pozisyon sağ tarafa yatarak kılmasıdır. Sol tarafa yatarak
kılarsa bu da caizdir.
Yatarak namaz kılan
kişinin rüku ve secde için oturması gerekir. Bir görüşe göre ise bunlar için
ıma yapar.
[İkinci görüş]: Ayakta
durmaya gücü yeten kimse yatarak namaz kılamaz; çünkü bu harekette namazın
şekli tamamen ortadan kalkmaktadır.
Nevevi Müslim şerhi'nde
şöyle demiştir: [Yatmanın şekli konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Sağ
yanına uzanarak kılma imkanı varken sırt üstü yatarak kılsa namaz sahih olmaz.
[İkinci görüş]: [Zayıf]
bir görüşe göre ise sırt üstü yatarak kılmak daha faziletlidir; bununla
birlikte sağa yatarak kılarsa sahih olur.
İlk görüş daha doğrudur.
Oturarak kılan veya
yatarak kılan kimsenin sevabının az olması, kişi ayakta kılmaya güç
yetirebildiği halde oturarak ve yatarak kılmışsa söz konusu olur. Şayet buna
gücü yoksa oturarak veya yatarak kılanın sevabı eksilmez.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
4.
RÜKÜN: KIRAAT. A. NAMAZA BAŞLAMA DUASI VE EUZÜ'VÜ OKUMAK