NAMAZ / RÜKÜNLER |
BEŞİNCİ RÜKÜN: RÜKU
Namazın beşinci rüknü
rükudur.
Rükunun en azı, kişinin
avuç içleri diz kapaklarına değecek şekilde, yukarıya kalkması ile aşağıya
eğilmesi arasında fark [bir süre hareketsizlik] olacak şekilde tumanine üzere
eğilmesidir.
Kişi rükuya eğilirken
başka bir şeye niyet etmez. Tilavet secdesi niyetiyle eğilse ve bunu namazın
rükuu saysa yeterli olmaz.
Rükunun en mükemmeli;
sırtını ve boynunu dümdüz [bir hizada] yapmak, bacaklarını dik tutmak,
dizlerini elleriyle tutmak, parmaklarını ayırarak kıble yönüne doğru
yöneltmektir.
Kişi eğilmeye başladığı
anda rüku tekbirini alır. Tekbir alırken namaza başlama tekbirinde olduğu gibi
ellerini kaldırır.
Rükuda üç kere
"sübhane rabbiye'l-azim" der. İmam bundan başka bir şey söylemez. Tek
başına kılan kişi ise şunları söyler:
''Allahümme leke reka'tü
ve bike amentü ve leke eslemtü. Haşea leke sem'i ve basari ve muhhi ve azmi ve
asabi ve mestekallet bihi kademi"
Allah'ım senin için rüku
yaptım, sana inandım ve teslim oldum.
Kulağım, gözüm, iliğim,
kemiğim, siniderim ve ayaklarımın üzerinde yükselen [bedenim] sana boyun eğdi.
A. RÜKU'UN EN AZI
B. RÜKÜUN EN MÜKEMMELİ
A. RÜKU'UN EN AZI
Namazın rükünlerinin
beşincisi rükudur.
Bunun delili "rüku
edin" [Bakara, 43] ayeti ve "namaz kıldığın zaman ... " hadisi
ve İcmadır. (Buhari, Ezan, 757; Müslim, Salat, 883)
Rükunun en azı, kişinin
avuç içleri diz kapaklarına değecek şekilde, yukarıya kalkması ile aşağıya
eğilmesi arasında fark [bir süre hareketsizlik] olacak şekilde tumanine üzere
eğilmesidir.
A. NORMAL BİR KiMSE İÇİN
RÜKUUN EN AZI
Ayakta durmaya gücü
yeten bir kimse için rükunun en azı, büzülmeksizin düzgün bir şekilde
eğilmektir. Kişi bunu yaparken, normal yaratılıştaki bir elin avuçlarını
-ellerini koymak istediğinde- diz kapaklarına değdirecek şekilde eğilir. Rüku
yalnızca büzülerek veya büzülüp eğilerek gerçekleşmez; çünkü buna rüku denmez.
Oturarak namaz kılan
kimsenin nasıl rüku yapacağı daha önce geçmişti.
Et-Tenbih'teki ifadeden
yalnızca avuç içi yerine yalnızca parmakları dize değdirmenin yeterli olacağı
anlaşılsa bile el-Minhac metninde "avuç içleri" denilmesinden
"parmakları dizlere değdirmenin yeterli olmayacağı" anlaşılmaktadır
ki bu anlam doğrudur.
B. BEDENİNDE ÖZÜR
BULUNAN KİMSE İÇİN RÜKUUN EN AZI
Kişinin eli uzun veya
kısa olsa yahut ellerinden bir bölüm kopmuş olsa "avuçları dize
değdirme" şartı dikkate alınmaz.
Kişi yukarıda zikredilen
şekilde rükuyu yalnızca; bir şeye dayanmak veya bir tarafına eğilmek vb.
şekillerde yapabiliyorsa bunu yapması gerekir.
Tamamen eğilmekten aciz
olan kimse eğilebildiği kadar eğilir. Hiç eğilemiyorsa başı ile imada bulunur,
bunu da yapamıyorsa gözleri ile imada bulunur.
C. RÜKU'DA TUMA'NİNE
ŞARTI
Rükunun sahih olması
için tuma'nine ile yapılmış olması şarttır.
Bunun delili daha önce
geçmiş bulunan "namazını düzgün kılamayan Ö şahsı Nebi {s.a.v.)'in
uyarması" konusundaki hadistir.
Tuma'nine'nin en azı
rüku sırasında organların hareketsiz hale gelmesidir. Yani kişinin rükuya
eğilmesi ile rükudan doğrulması arasında bir zaman hareketsiz kalma söz konusu
olmalıdır. Fazla eğilmek tuma'nine yerine geçmez.
D. EĞİLİRKEN NAMAZIN
RÜKÜUNA NİYET ETMEK
Kişi rükuya eğilirken başka
bir şeye niyet etmez. Tilavet secdesi niyetiyle eğilse ve bunu namazın rükuu
saysa yeterli olmaz.
Kişi eğildiğinde -tıpkı
namazın diğer rükünlerinde olduğu gibinamazın rükuundan başka bir şey
kastetmemelidir; çünkü namaz niyeti bu rüku esnasında da devam etmektedir.
Kişi rükuya eğilirken
tilavet secdesi yapmak niyetiyle eğilse ve bunu namazın rükuu saysa yeterli
olmaz; çünkü yaptığı rükuyu namazda yapılması farz olandan başka bir şeye
sarfetmiştir. Başka bir şey için eğilmiş olan kimsenin namazın rükuunu yapmak
için tekrar doğrularak rüku yapması gerekir.
Kişinin uyduğu imam
secde ayeti okusa ardından rüku yapsa, imama uyan kişi de onun tilavet secdesi
yaptığına inanarak bunun için rükuya gitse sonra imamın secde yapmadığını görse
ve kendisi de secde yapmasa, -Zerkeşi'nin de dediği gibi- doğruya en yakın
görüşe göre; bu, rüku olarak kabul edilir, imama uymuş olması sebebiyle
niyetindeki farklılık zarar etmez. Bununla birlikte son dönem alimlerinden biri
"bana göre doğruya en yakın olan davranış kişinin tekrar kıyama dönmesi ve
sonra rüku yapmasıdır" demiştir.
B. RÜKÜUN EN MÜKEMMELİ
A. KAMİL BİR ŞEKİLDE
YAPILAN RÜKÜDA KİŞİNİN DURUŞ ŞEKLİ
Rükunun en mükemmeli;
sırtını ve boynunu dümdüz [bir hizada] yapmak, bacaklarını dik tutmak,
dizlerini elleriyle tutmak, parmaklarını ayırarak [parmak üstlerinilelinin üst
tarafını] kıble yönüne doğru yöneltmektir.
Rükuun en mükemmeli;
sırtını ve boynunu dümdüz bir şekilde, bir sayfa gibi olacak şekilde tamamen
eğmektir. Bunun delili Müslim'in rivayet ettiği hadistir. (Müslim,
Salatü'l-müsafirin, 1811)
Kişi bunu yapmazsa
mekruh olur. Bu, el-Ümm'ün açık ifadesidir.
Rüku sırasında
bacaklarını ve baldırlarını dimdik yapar; çünkü bu, rüku yapmaya daha yardımcı
olur.
Sırtının dümdüz olabilmesi
için dizlerini kırmaz.
"Bacaklarını dik
tutmak" ifadesinden baldırlar anlaşılmaz. Bu yüzden er-Ravda'da şöyle
denilmiştir: "Bacaklarını böğrüne doğru diker." Nevevl'nin bunu
eklemesi yahut benim yaptığım şekilde açıklaması gerekirdi.
Rüku yapan kişi diz
kapaklarını avuçlarıyla kavrar. Bunun delili Buhar! ve Müslim'in rivayet ettiği
hadistir.(Buhari, Ezan, 828; Ebu Davud, Salat, 731)
Bu esnada el
parmaklarını orta bir şekilde açar. Bunun delili de İbn Hibban'ın -sahih
görerek- ve Beyhakı'nin rivayet ettiği hadistir.(İbn-i Hibban, Salat, Beyhaki,
Salat, II, 116. )
Kişi rüku yaparken
parmakların üst tarafı kıble yönüne yönelir; çünkü yönlerin en üstünü kıble
yönüdür. İbnü'n-Nakıb "ben bunun anlamını anlamadım" demiştir.
Velı el-irakİ şöyle demiştir:
Nevevİ bu sözü söylemekle; "kişinin parmaklarını kıble yönü dışında sağ
veya sola döndürmesini" dışarıda bırakmıştır.
Eli-kolu kopuk veya kısa
olan kimse, rüku pozisyonunu yerine getirebilmek için ellerini dizlerine
koymaz; şayet ikisi de sağlam değilse her ikisini salar, biri sağlam ise
diğerini salar.
B. RÜKÜYA GİDERKEN
ELLERİ KALDIRMAK
Kişi eğilmeye başladığı
anda rüku tekbirini alır. Tekbir alırken namaza başlama tekbirinde olduğu gibi
ellerini kaldırır.
Kişi rüku için eğilmeye
başladığı anda rüku tekbirini alır. Namaza başlama tekbirinde olduğu gibi
ellerini kaldırır. Buna dair hadis Buhar! ve Müslim' de bulunmaktadır. Buhar!
rükuya giderken ellerini kaldırmayanlara reddiye olarak yazdığı bir eserinde
şöyle demiştir: "Rükuya giderken elleri kaldırma on yedi sahabeden rivayet
edilmiş, bunların hiçbirinden elleri kaldırmamaya dair bir rivayet
nakledilmemiştir."
Metindeki ifadeden şu
iki şeyanlaşılmaktadır: a) Rükuya giderken elleri kaldırmak, başlama tekbiri
sırasındaki kaldırma gibidir. b) Eğilme, elleri kaldırmaya bitişiktir. Bunların
birincisinin böyle olduğu açık olmakla birlikte ikinci anlaşılan anlam doğru
değildir. Çünkü Nevev! el-Mecmu'da şöyle demiştir:
Alimlerimiz şöyle
demiştir: Kişi tekbir almaya ayakta iken başlar ve ellerini kaldırır. Ellerini
kaldırmaya başlaması ayakta tekbire başlama anıdır. Elleri omuz hizasına
geldiğinde eğilir. El-Beyan ve diğer bazı eserlerde de böyledir.
Nevev! el-Mühimmdt'ta
şöyle demiştir: Doğru olan görüş budur.
El-İklıd adlı eserde
şöyle denilmiştir: Çünkü kişinin eğilme esnasında ellerini kaldırması imkansız
veya çok zordur.
Şafil'nin yeni görüşüne
göre, namaz fiillerinden herhangi birinin zikirsiz kalmaması için kişi tekbiri
rükunun sonuna kadar uzatır. Namazın diğer intikallerinde de böyledir.
Uzatınanın zaman olarak çok olmasının önemi yoktur. Başlama tekbirinde ise
niyetin ortadan kalkmaması için tekbiri çabuk söylemek menduptur.
C. RÜKUDA SÖYLENECEK
ZİKİR
Rükuda üç kere
"sübhane rabbiye'l-azim" der.
Müslim'de yer alan hadis
sebebiyle kişi rükuda üç kere "sübhane Rabbiye'l-azim" der.
[*] - Ukbe b. Amir şöyle
demiştir: "Yüce Rabbi'nin adını an" [Vakıa, 74] ayeti indirildiğinde
Nebi (s.a.v.): "bunu rükunuzda söyleyin" buyurdu. (Ebu Davud, Salat,
869; İbn Mace, İkametü's-salat ve's-sünnetü fiha, 887)
"Ulu Rabbi'nin
adını an" [Ala, 1] ayeti indirildiğinde de "bunu secdenizde
söyleyin" buyurdu. (Ebu Davud, Salat, 869; İbn Hibban, Zikrü'l-emr
bi't-tesbih, 1898)
Bu hadisi Ebu Davud, İbn
Hibban ve Hakim rivayet etmiş, son ikisi hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir.
"Sübhane
rabbiye'l-a'la" ifadesinin secdeye tahsis edilmesinin hikmeti şudur: Azim
ifadesi "yüce" anlamına gelmekle birlikte A'la ifadesi "en
yüce" anlamına gelmektedir. Bu, sözcüğün anlamının diğerlerinden daha üstün
olduğunu gösterir. Secde tevazuda son nokta olduğu için "en yüce"
ifadesi namazın en üstün fiiline tahsis edilmiş, [başkasına karşı üstünlük
bildirmemekle birlikte yalnızca üstünlük bildiren] mutlak ifade [yani azim
ifadesi ise] mutlak olan fiile [rükuya] tahsis edilmiştir.
Et-Tahkık ve diğer
eserlerde buna "ve bi hamdihi" ifadesi de eklenmiştir.
Kişi "sübhane
rabbiye'l-azim" ifadesini üç kere söyler. Bu konuda Ebu Davud'da hadis
bulunmaktadır.(Ebu Davud, Salat, 870)
Bundan bir kere söyleme
durumunda sünnetin yerine gelmeyeceği anlaşılmaktaysa da er-Ravda' da
alimlerimizden şu görüşü nakletmiştir: "Rüku'da zikrin yerine geleceği en
küçük sayı bir kere söylemektir."
Bundan bir kere
söylemekle de sünnetin yerine geleceği anlaşılmaktadır.
Et-Tahkik'te şöyle
demiştir: [Rükudaki zikrin] en azı Sübhanallah veya Sübhane rabbiye'lazım
demektir. Kamil zikrin en alt miktarı üç kere Sübhane rabbiye'l-azım ve bi
hamdihi demektir.
Kamil zikrin bazı
dereceleri vardır. Üç kere söyledikten sonra beş kere söylemek, sonra yedi kere
söylemek, sonra dokuz kere söyleme~ sonra da onbir kere söylemek gelir.
Et-Tahkik'te belirtildiği üzere rükuda zikrin en çoğu onbir kere söylemektir.
Subkı bunun belirli bir sayıyla sınırlanamayacağını kişinin dilediği kadar
fazla söyleyebileceğini söylemiştir.
Tesbih sözlükte tenzih
etmek ve uzaklaştırmak demektir. "Yeryüzünde uzaklaştım" anlamında
sebehtü fil ard denilir.
"Bi hamdihi"
ifadesinin anlamı "onu hamd ederek tenzih ederim" demektir.
İmam bundan başka bir
şey söylemez.
İmam rüku'da üç kere
"sübhane rabbiye'l-azım" demek dışında bir şey söylemez. Yani
cemaatin namazı rahatça kılabilmesi için imamın üçten fazla zikir yapması
mekruh sayılır.
Tek başına kılan kişi
ise şunları söyler: "Allahümme leke reka'tü ve bike amentü ve leke
eslemtü. Haşea leke sem'i ve basari ve muhhi ve azmi ve asabi ve mestekallet
bihi kademf"
Tek başına namaz kılan
kimse ve bir de belirli kimselere namaz kıldıran ve namazın uzun kılınmasına
razı olan bir cemaate imam olan kimse "sübhane rabbiye'l-azım"
ifadesi dışında şunları da söyler: "Allahümme leke reka'tü ve bike amentü
ve leke eslemtü. Haşea leke sem'ı ve basari ve muhhi ve azmi ve asabi ve
mestekallet bihi kademi" Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. (Müslim,
Salatü'l-müsafirln, 1809)
Sonundaki ve mestekallet
bihi kademi ifadesi ise İbn Hibban'ın sahihinde bulunmaktadır (İbn Hibban,
Salat, 1901)
Not:
Duanın aslında yer alan
ve muhhi [iliğim] ifadesi el-Muharrer metnine Nevev! tarafından eklenmiştir. Bu
eş-Şerh ve er-Ravda'da vardır. Bu iki eserde ve el-Muharrer'de şa'rf ve beşerf
ifadesi asabi ifadesinden sonra yer almakta, duanın sonunda da lillahi
rabbi'l-alemin [alemlerin rabbi olan Allah için] ifadesi bulunmaktadır.
Er-Ravda' da şöyle
denilmektedir: Bunu üç kere söylemek, yalnızca zikrin en kamil halini üç kere
söylemekten daha iyidir.
EI-Mecmu'da şöyle
denilmiştir: Kıyam dışında rükuda ve namazın diğer rükünlerinde Kur'an okumak
mekruhtur.
Kur'an okumanın ayakta
iken, teşehhüdün otururken farz kılınması, rüku ve secdede ise tesbihin farz
kılınmamasının hikmeti şudur: Kişi -rüku ve secdenin aksine- ayakta ve
otururken [namaz dışında] adet olarak yaptığı bir fiili yapmaktadır; bu yüzden
namazdaki ayakta duruş ve oturuşu diğer ayakta durma ve oturmalardan ayırması
gerekli olmuştur.
Rükuda dua etmek
müstehaptır; çünkü Nebi (s.a.v.) rüku ve secdesinde çokça "Sübhanallahümme
rabbina ve bihamdike, Allahümmeğfirli" derdi. (Buhari, Ezan, 794; Müslim,
Salat, 1085)
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ALTINCI RÜKÜN: İTİDAL (RÜKÜDAN DOĞRULARAK AYAKTA DİKİLMEK)