MUĞNİ’L-MUHTAC

NAMAZ  /  VAKİT-BAZI MESELELER

 

F. KAZA NAMAZINI KILMADA ACELE ETMEK

 

Kişi kaza namazını kılmada acele eder. Kaza namazında tertibe riayet etmek ve onu -şayet vakit namazının çıkması korkusu söz konusu değilse- vakit namazından önce kılmak sünnettir.

 

A. KAZAYA KALAN NAMAZI KAZA ETMEDE ACELE DAVRANMANIN HÜKMÜ

B. KAZAYA KALAN NAMAZLAR ARASINDA TERTİBE RİAYET ETMEK

C. KAZAYA KALAN NAMAZ İLE VAKİT NAMAZI ARASINDA TERTİBE RİAYET ETMEK

 

A. KAZAYA KALAN NAMAZI KAZA ETMEDE ACELE DAVRANMANIN HÜKMÜ

 

[Bu konuda dört görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]: a) Kişinin namazı uyku, unutma vb. bir özür sebebiyle kazaya kalmışsa onu kaza etmede acele etmesi menduptur. b) Bu namaz özürsüz olarak kazaya kalmışsa kaza etmekte acele etmek -daha doğru olan görüşe göre- farzdır. Böylece kişi zimmetini namaz borcundan kurtarmış olur.

 

[İkinci görüş]: Bir başka görüşe göre ise gerek özürlü gerekse özürsüz olsun kazaya kalan namazı kılmada acele etmek müstehaptır.

 

[Üçüncü görüş]: Bir başka görüşe göre ise her iki durumda da acele etmek farzdır.

 

[Dördüncü görüş]: Şafil'nin oğlunun kızından şu görüş rivayet edilmiştir: Özürsüz olarak namazı kazaya bırakan kişi namazını kaza edemez.

 

[*] - Bunun delili şu hadisin mefhum-ı muhalifidir [hadisten anlaşılan zıt anlamdır]: Bir namazı unutan veya uyuyarak kaçıran kişi için o namazın keffareti, hatırladığında onu kılmasıdır. (Buhari, Mevakitü's-salat, 597; Müslim, el-Mesacid, 1566)

 

"Kasten namazını kazaya bırakanın bu namazı kaza edememesi" hükmünün hikmeti ona karşı ağır yaptırım uygulamaktır. Bir grup alim de bu görüştedir. Bu görüş şununla da desteklenmiştir: Bir görüşe göre bir kimse namazın bir parçasını kasten yerine getirmese, namazını telafi etmek zorunda olduğu halde bunu sehiv secdesi ile tamir edemez. Daha önce şu hüküm geçmişti: Mütevelli ve onunla aynı görüşte olan bir grup dışındakilere göre bir namazın vakti içinde namazı bozan kimsenin bu hareketi ile namaz kazaya kalmış olmaz. Bununla birlikte bu namazın derhal iade edilmesi gerekir. Bunu el-Ubab yazarı söylemiştir.

 

 

B. KAZAYA KALAN NAMAZLAR ARASINDA TERTİBE RİAYET ETMEK

 

Kazaya kalan namazlar arasında tertibe riayet etmek sünnettir.

 

Buna göre örneğin kazaya kalmış sabah namazı, kazaya kalan öğle namazından önce kılınır. Böylece bunu farz görenlerin görüş ayrılığından çıkılmış olur.

 

 

C. KAZAYA KALAN NAMAZ İLE VAKİT NAMAZI ARASINDA TERTİBE RİAYET ETMEK

 

Vakit namazının çıkması durumu söz konusu değilse kaza namazını vakit namazından önce kılmak sünnettir. Böylece eda namazlarındaki gibi hareket edilmiş ayrıca bunu farz görenlerin görüş ayrılığından da çıkılmış olur. Yine Nebi (s.a.v.) Hendek savaşında ikindi namazı kazaya kalınca güneş battıktan sonra önce ikindiyi kaza etmiş, sonra akşam namazını kılmıştır. Bunu Buhar! ve Müslim rivayet etmiştir.

 

Kişi kaza namazları arasında tertibe riayet etmese ve kaza namazı ile vakit namazı arasında tertibe riayet etmese bu da caiz olur. Çünkü her biri müstakil bir ibadettir. Tertibe riayet etmek yalnızca eda olan namazlarda vakit zarureti sebebiyle farz olmuştur. Örneğin sabah namazın ın vakti girdiğinde sabah namazı farz olur, öğle namazı ise farz olmaz. Sabah namazı kaçırıldığında bunu kaza etme konusunda tertibe uymak farz olmaz. Bu tıpkı Ramazan orucu gibidir. (kıyas)

Tek başına Nebi {s.a.v.}'in fiili bize göre müstehaplık ifade eder. (Genel kural)

 

Kişi, vakit namazının kaçmasından korkarsa onun da kazaya kalmaması için önce onu kılması gerekir.

 

Nevevi'nin "kaçmasından korkmazsa" ifadesi vakit namazından bir rekat kılmasının mümkün olması haline de uygundur. Söz konusu durumda da kaza namazının vakit namazından önce kılınması sünnet olur. El-Kifaye'de bu açık olarak ifade edilmiştir. Nevevi'nin erRavda'daki ve Rafii'nin iki şerhindeki ifadeleri aksini gerektirse bile hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin Menhecü't-tullab adlı eserinde esas aldığı gibi bu görüş itimad edilen görüştür. "Namazın bir kısmını vaktinden çıkarmanın haram olduğu" görüşü bu ve benzeri durumların dışındaki meselelere hamledilir.

 

Kişi vakit namazını kılmaya başladıktan sonra üzerinde kaza namazı olduğunu hatırlasa; vakit geniş olsun dar olsun vakit namazını tamamlaması gerekir.

 

Kişi vaktin geniş olduğuna inanarak kaza namazını kılmaya başladıktan sonra vaktin vakit namazını eda olarak kılmaya yetmeyecek kadar dar olduğunu anlasa kaza namazını kesmesi gerekir.

 

Kişi hazır bir cemaati kaçırmaktan korkarsa Nevevi'ye göre -tertibi farz görenlerin görüş ayrılığından kurtulmak için- tertibe uyarak önce kaza namazını kılması daha faziletlidir.

 

[Soru]: Cemaatle namaz kılmanın farz olduğu görüşü de ileri sürülmüştür. Bu ihtilaftan çıkmak niçin dikkate alınmamıştır?

 

[Cevap]: Tertip konusundaki görüş ayrılığı, cemaat konusundaki görüş ayrılığının aksine namazın sahih olup olmadığı konusundadır.

 

Özürsüz kılınmayan namazların kazasında tertibe riayet

 

Alimler "kazaya kalan namazları kılarken tertibe riayet etmek müstehaptır" şeklinde genel ifade kullanmışlardır. Şayet namazların tümü özürlü olarak veya tümü özürsüz olarak kazaya kalmışsa bu görüş zahirdir. Ancak namazların bir kısmı özürlü olarak bir kısmı özürsüz olarak kazaya kalmışsa özürsüz kazaya kalan namazların derhal kaza edilmesi gerekir. Bu durumda bu namazları önce kılmanın farz olduğu söylenebilir. Bu durumda iki görüş birbiri ile tearuz etmektedir:

 

1. Ebu Hanife'nin "tertibe riayet farzdır" şeklindeki görüşü,

2. Bizim "özürsüz kazaya kalan namazların derhal kaza edilmesi

gerekir" görüşü.

 

İkincisini dikkate almak daha öncelikli olduğundan bu namazların öncelikle kazası gerekir.

 

Özürsüz kazaya bırakılan namazların, vakit geniş olması halinde vakit namazlarından önce kılınması da farzdır. Bunu Ezrai belirtmiştir, zahir olan da bu görüştür.

 

Namaz vakti uyuyan kimseyi uyandırmak

Nevevİ el-Mecmu'da şöyle demiştir:

Uyuyan kimseyi -özellikle namazın vakti daraldığındauyandırmak sünnettir. Ebu Davud'un süneninde belirtildiğine göre Nebi (s.a.v.) birgün namaza çıktı, uyuyan kime rastladıysa uyandırdı. (Ebu Davud, Salat, 1264)

 

Şu durumlarda da uyuyan kişiyi uyandırmak sünnettir:

1. Namaz kılanların önünde uyuyan kimseyi uyandırmak,

2. İlk safta veya mescidin mihrabında uyuyan kimseyi uyandırmak,

3. Arada bir engelolmaksızın bir zemin üzerinde uyuyanı uyandırmak; çünkü bu konuda bir yasak söz konusu olmuştur.

4. Bedeninin bir kısmı güneşte bir kısmı gölgede olan kişiyi uyandırmak,

5. Fecirden sonra güneş doğmadan önce uyuyan kişiyi [sabah namazı için] uyandırmak,

6. Yatsı namazından önce veya ikindi namazından sonra uyuyanı uyandırmak,

7. Tek başına çıplak olarak uyuyan kişiyi uyandırmak,

8. Yüzü yukarı bakacak şekilde sırt üstü yatan kadını uyandırmak,

9. Yüzükoyun yatan erkeği uyandırmak; çünkü bu Allah (celle celalühü)'ın sevmediği bir yatma biçimidir.

 

Kişinin başkasını gece namazı için, sahur yapmak için, Arafatta uyuyanı vakfe için uyandırması müstehaptır. Çünkü Arafat Allah (celle celalühü)'tan talepte bulunma ve tazarruda bulunma vaktidir.

 

İsnevi şöyle demiştir: Bu, necis su ile abdest alan bir kimseyi gören kimsenin durumundan farklıdır. Çünkü bu durumda kişinin suyun necis olduğunu bildirmesi farzdır. Bunu HalImı Şuabu'liman adlı eserinde belirtmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

G. NAMAZ KILMANIN MEKRUH OLDUĞU VAKİTLER