TAHARET / KADIN-HANGİ KAN ? |
B. ONBEŞ GÜNDEN FAZLA
SÜREN KANAMALAR
Nevevİ daha sonra
kanamanın on beş günü aştığı durumları ele almıştır. Bu şekilde kan gören
kadına müstehaza denir. Müstehaza'nın yedi durumu vardır. Şöyle ki: O ya
mümeyyizedir ya da değildir. Her biri de ya ilk defa kan görüyordur, ya da
düzenli bir adet dönemi vardır. Mümeyyiz olmayan ve adetini unutan kadın ki ona
"mütehayyire" için Üç ihtimal söz konusudur: Ya kanamanın miktarını
ve vaktini unutmuştur, ya yalnızca miktarı veya yalnızca vakti unutmuştur.
Nevevİ önce ilk defa kan gören mümeyyize kadından başlamıştır.
A. İLK DEFA ADET GÖREN
VE BİRBİRİNDEN FARKLI KANLAR GÖREN KADlN
B. İLK DEFA ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KAN FARKLI ÖZELLİKLERDE OLMAYAN KADIN
C. DÜZENLİ ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KANLAR ARASINDA FARKLILIK OLMAYAN KADIN
D. DÜZENLİ ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KANLAR BİRBİRİNDEN FARKLI OLAN KADIN
E. ADETİNİ UNUTAN
KADIN: MÜTEHAYYİRE
A. İLK DEFA ADET GÖREN
VE BİRBİRİNDEN FARKLI KANLAR GÖREN KADlN
1. "Zayıf kan"
Adet döneminin en uzun
süresinden [on beş günden] fazla olan kanamalarda kadın ilk .defa adet görüyor
ve kanamaları farklı oluyorsa, örneğin kan bazen güçlü bazen zayıf oluyorsa
zayıf olan kan istihaza kanıdır.
Kadının gördüğü kan,
adet döneminin en uzun süresi olan on beş günden fazla olursa, bu kadın ilk
defa kan görüyorsa ve gördüğü kanlar arasında fark varsa; örneğin bazı günlerde
güçlü bazı günlerde zayıf kan görürse zayıf kan istihaza kanıdır.
Kadın ilk defa adet
gördüğünde siyah-kırmızı karışımı bir kan görürse bu kan sırf siyah kana göre
zayıf, kızıl kana göre güçlüdür. Kızıl kan sarı kana göre güçlü, sarı kan da bulanık
kana göre güçlüdür. Kötü kokusu olan kan, kokusuz olan kandan daha güçlü, koyu
olan kan sıvı olan kandan daha güçlüdür.
En güçlü kan; koyu, kötü
kokulu ve rengi [yukarıda geçen ölçülere göre] güçlü olan kandır. Bu
niteliklere göre iki kandan biri diğerine göre güçlü olur. Şayet iki kan
birbirine eşitse önceliğine bakılır.
Metinde geçen
"zayıf" ile kastedilen "bütünüyle zayıf olan kan" dır.
Bunda daha öncekinin
çizgileri görülürse aşağıdaki şartlar dahilinde onlara ilhak edilir.
Zayıf kan ne kadar uzun
süreli akarsa aksın istihazadır.
2. "Güçlü kan"
Güçlü olan kan ise [şu
üç şart bulunuyorsa] adet kanıdır:
En kısa süreli adet
döneminden daha az değilse,
En uzun süreli adet
döneminden daha fazla değilse,
Zayıf olan kan, en kısa
süreli temizlik döneminden daha az süreli değilse.
Güçlü olan kan;
1. En kısa süreli adet
dönemi olan bir gün ve bir geceden daha az süreli değilse,
2. En uzun süreli adet
dönemi olan birbirine bitişik olarak on beş günden daha uzun süreli değilse
-çünkü adet bundan daha fazla olamaz-,
3. Zayıf olan kan
sürekli aktığında en kısa süreli temizlik dönemi olan birbirine bitişik olan on
beş günden veya yukarısından daha az olmamışsa,
Bu durumda güçlü olan
kan adet kanıdır.
Buna göre kadın bir gün
ve bir gece boyunca siyah kan görse sonra buna zayıf olan kan bitişse ve yıllar
boyunca devam etse, kanı sürekli görmesine rağmen kadın temizlik döneminde
olur. Çünkü temizliğin üst sınırı yoktur.
Yukarıdaki üç şarttan
biri bulunmasa; örneğin kadın yalnızca bir gündüz siyah kan görse veya on altı
gün boyunca kan görse veya zayıf olan kan on dört gün sürse ve kadın sürekli
olarak bir gün siyah iki gün kırmızı kan görse bu kadının hükmü -ileride
geleceği üzeregayr-i mümeyyiz kadının hükmü gibidir.
Kan sürekli olduğunda,
benim açılımını yaptığım ve Mütevelli'nin açık olarak ifade ettiği üçüncü
şartın gerekli olması şu durumu dışarıda bırakmak içindir: Kadın on gün boyunca
siyah kan sonra on gün kırmızı kan vb. görse sonra kan kesilse bu durumda zayıf
kan on beş günden az olduğu halde kadın kanların farklılığına göre hareket
eder.
Bu bilinmekle birlikte,
daha fazla açıklama yapmış olmak için uyarıda bulunulmuştur.
[Mesele]
Güçlü, zayıf ve en zayıf
kan bir arada bulunsa; güçlü kan ile ona en çok uyan kan yani zayıf olan kan
-şu üç şart ile- adet kanıdır:
1. Güçlü kanın daha önce
görülmesi,
2. Zayf kanın ona
bitişmesi,
3. İkisi birlikte adet
kanı olmaya elverişli olması. Bu da ikisinin toplamının adet döneminin en uzun
süresi olan onbeş günü geçmemesi ile olur.
Buna göre;
> Kadın beş gün
siyah, beş gün kırmızı kan gördükten sonra sürekli sarı kan görse gördüğü ilk
iki renkteki kan [siyah ve kırmızı kan] adet kanıdır. Bu görüşü Rafii
eş-Şerhu's-sağır'de ve Nevevİ Tahkık ve el-Mecmu'da tercih etmiştir. Bunun
gerekçesi şudur: İlk iki kan, kendilerinden sonrakine oranla güçlü kandır.
> Şayet ikisi
birlikte adet kanı olmaya elverişli değilse örneğin kadın on gün siyah kan,
altı gün kırmızı kan görse, sonra sürekli sarı kan görse
> Veya ikisi birlikte
adet kanı olmaya elverişli olmakla birlikte zayıf kan daha önce görülmüş olsa
örneğin kadın beş gün siyah kan sonra beş gün sarı kan sonra sürekli kırmızı
kan görse bu durumda kadının adeti yalnızca siyah kanı gördüğü dönemdir.
Buradaki üçüncü örneği
Ruyanı ifade etmiş, Nevevİ Tahkık'inde ve el-Havi's-sağir şarihleri kabul
etmişlerdir. Ancak Nevevİ el-Mecmu'unda tıpkı Aslü'r-Ravda'da olduğu gibi bunu
iki siyah kanı n a arasına kırmızı kan girmesi gibi görerek şöyle demiştir:
Kadın her biri yedişer gün olmak üzere sırasıyla siyah, kırmızı ve sarı kan
görse, ilk siyah kan ile kırmızı kanı gördüğü dönem birlikte adet dönemidir.
Hocam Remli ikisini şu
şekilde ayırmıştır: Kendisine kıyas yapılan olayda zayıf kan iki güçlü kan
arasına girmiştir, biz bu sebeple bunu önceki ikisine ilhak ettik. Kıyas
ettiğimiz şey ise böyle değildir.
B. İLK DEFA ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KAN FARKLI ÖZELLİKLERDE OLMAYAN KADIN
[Kanaması on beş günü
geçen kadın] ilk defa adet görüyor ve gördüğü kan farklı özellikler taşımıyorsa,
örneğin bu kanlar hep aynı nitelikte ise veya ayırt etme şartını kaybetmişse;
daha güçlü olan görüşe göre onun adet dönemi bir gün ve bir gece, temizlik
dönemi ise yirmi dokuz gündür.
Nevevİ daha sonra
müstehaza kadınların ikinci türü olan "ilk defa adet gören gayr-i mümeyyiz
kadın" meselesini ele almaya başlamış ve şöyle demiştir:
Kanaması, en uzun süreli
adet dönemi olan on beş günden fazla olan kadın, ilk defa adet görüyor ve gördüğü
kanlar birbirinden farklı olmuyor hep aynı nitelikte oluyorsa veya farklı
sıfatlarda kan görmekle birlikte daha önce geçen temyiz şartlarından biri
bulunmuyorsa [iki ihtimal söz konusudur]:
[Birinci ihtimal]: Şayet
kanamanın başladığı vakti bilmiyorsa o ileride hükmü gelecek olan mütehayyire
gibidir.
[İkinci ihtimal]: Şayet
kanamanın başladığı vakti biliyorsa [kanın hükmü konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Daha
güçlügörüşe göre kanamanın başlangıcından itibaren -kanama zayıf bile olsa- bir
gün ve bir gece adet kanıdır. Çünkü bu kesin olarak bilinendir. Fazlasında ise
şüphe bulunduğundan bunun adet olduğuna hükmedilmez. Bu kadının temizlik süresi
ise yirmi dokuz gündür. Böylece [adet ve temizlik süresi toplamı olarak
kadınlar arasında] çoğunlukla görülen otuz günlük süre tamamlanmış olur. Biz
ibadet konusunda ihtiyat göstermek amacıyla bu kadının adetini "kadınlar
arasında çoğunlukla görülen adet süresi [olan altı veya yedi günlük süre]"
olarak kabul etmedik.
Daha önce geçen Himne
binti Cahş hadisine gelince; bu hadisteki hükmün sebebi onun -daha güçlü
görüşe- düzenli bir adetinin bulunmasıdır. Bu hadisin anlamı "şayet
kadının düzenli adeti varsa, sonradan adetinde bir düzensizlik meydana gelip
sürekli kanaması olduğunda adeti altı veya yedi gün olarak kabul edilir"
demektir. Yahut da Himne, adetinin altı gün mü yoksa yedi gün mü olduğunda
şüphe etmişti. Nebi (s.a.v.) de ona "adetini hatırlamıyorsan altı gün,
adetini hatırlıyorsan yedi gündür" buyurdu.
[İkinci görüş]: Kadın bu
durumda, çoğunlukla kadınlarda görülen adet süresi olan altı gün veya yedi
günlük süreyi adet süresi olarak esas alır, ayın geriye kalan kısmı ise
temizlik dönemidir.
Nevevi, kadının temizlik
süresinin yirmi dokuz gün olduğunu belirtmekle, bu sürenin "temizliğin en
alt sınırı" veya "kadınlarda çoğunlukla görülen temizlik süresi"
olduğu zannını ortadan kaldırmak istemiş, bu durumda kadının, adetin en alt
sınırı olan bir gün ve bir gecelik süre geçince ihtiyat göstermesinin gerekli
olduğunu belirtmiştir.
Nevevi "kalan zaman
kadının temizlik dönemidir" dememiştir; çünkü ay kısa da olabilir.
Kastedilen şeyi bu yüzden açık olarak ortaya koymuştur.
Nevevl'nin "onun
temizliği yirmi dokuz gündür" ifadesine gelince bunun da "en güçlü
görüşe göre" ifadesinin kapsamı dahilinde olması mümkündür. Buna göre
metnin anlamı şöyle olur: "En güçlü görüşe göre söz konusu kadının adet
süresi, çoğunlukla görülen adet süresi değil en az adet süresidir. Yine en
güçlü görüşe göre kadının temizlik süresi de çoğunlukla görülen temizlik süresi
değil yirmi dokuz gündür". Bu durumda .......ifadesi "tuhraha"
şeklinde okunur. Bunun ilk görüş esas alınarak ileri sürülmüş olması ve
"tuhruha" şeklinde okunması da mümkündür. Veliyyü'l-lraki şöyle
demiştir: el-Muharrer'in ibaresine daha uygun olan ilkidir. Kadının kanaması
sırasında kanamalarda farklılıklar görülmeye başlarsa bu hüküm yürürlükten
kalkar, temyiz sonucu esas alınır.
Not:
Zikredilen "temyiz
şartını kaybeden kadının kanamalarda farklılık olması" şartı da
er-Ravda'da yer almıştır. Bazıları bunun kanamaların farklı olduğunu,
temyizinin muteber olmaması sebebiyle ona "gayr-i mümeyyiz"
denilemeyeceğini söyleyerek itiraz etmiş. Sonra bu itiraza kendisi şu şekilde
cevap vermiştir: "veya bir şart bulunmazsa" ifadesi şu anlama gelir:
"İlk defa adet gören ve kanamalarında farklılık olmayan bir kadın veya ilk
defa adet gören ve kanamalarında farklılık olan bununla birlikte temyiz
şartlarından biri kendisinde bulunmayan kadın". Bu yalnızca isimlendirme
konusunda farklı bir görüştür, hüküm ise doğrudur.
Bazı ayrıntılar: İlk
defa adet gören kadın on beş gün boyunca kırmızı bir kan görse sonra on beş gün
boyunca siyah kan görse; adetli bir kadının uzak durduğu namaz, oruç vb.
şeyleri bir ay boyunca terk eder. Sonra siyahlık devam eder de bir temyiz söz
konusu olmazsa, her ayın ilk gün ve gecesi onun adet dönemidir. Kılmadığı namaz
ve oruçları ise kaza eder. Rafii ve Nevevİ "müstehaza olup da namazı otuz
bir gün boyunca terk eden yalnızca bu durumda olan kadındır" demişlerdir.
Bu görüşe şöyle itiraz
edilmiştir: Bundan kat kat daha fazla süre boyunca kadının namaz ve orucu terk
etmesi emredilebilir. Örneğin bir kadın her ayın on beş günü; bulanık bir kan
görse sonra sarı bir kan, sonra kızıl bir kan sonra kırmızı kan, sonra siyah
bir kan görse tüm bu süreler boyunca adetli kadının terk etmesi gereken şeyleri
terk etmesi emredilir. Çünkü bunun otuz günü için yukarıdaki gerekçe aynen söz
konusudur. Bu gerekçe ise sonra gelenin önce gelenden güçlü olması ve sonra
gelenin kesilme beklentisinin olmasıdır.
Bu itiraza şu şekilde
cevap verilmiştir: Yalnızca bu sürenin zikredilmesi ile yetinilmiştir; çünkü
kadının aybaşı hali çoğunlukla bir ay içinde görülür. İlk on beş gününde adet
dönemi hükmü zahire göre sabit olur. Bundan sonra gelen kanın daha güçlü ol-
ması sebebiyle bunu
ortadan kaldıran bir durum meydana gelmiş olur, hükmü yeni meydana gelene göre
veririz. Bu on beş günü aşınca kadının gayr-i mümeyyiz olduğunu anlarız.
Düzenli adet gören kadına gelince; Barizl'nin dediği üzere onun şu durumda
namazı kırk beş gün boyunca terk etmesi düşünülebilir:
Kadın her ayın ilk on
beş günü adet görse, ayın ilk on beş gününde kırmızı bir kan görse sonra
sürekli olarak siyah kan gelse, adet günü olan ilk on beş günde namazı terk
etmesi emredilir. İkinci on beş günde de temyizi sürdürme umudunun ortadan
kalkması sebebiyle namazı terk etmesi emredilir, üçüncü on beş günde ise siyah
kan sürekli olarak akınca kadının adetinin ayın ilk on beş günü olduğu
anlaşılmış olur.
C. DÜZENLİ ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KANLAR ARASINDA FARKLILIK OLMAYAN KADIN
1. Düzenli adet gören
kadının adetinin belirlenmesi
Nevevi daha sonra
düzenli adet gören kanamaları farklı olmayan müstehaza'nın hükmünü ele alarak
şöyle demiştir: Kadının düzenli bir adeti varsa; örneğin daha önce adet ve
temizlik görmüş ise, mikdar ve süre bakımından daha önceki adetini esas alır.
Kanaması on beş günü
geçen kadın düzenli olarak adet görüyor ve gördüğü kanlar arasında fark yoksa;
örneğin daha önce bir adet ve bir temizlik görmüş ve bunların mikdar ve vaktin
i biliyorsa hem mikdar hem de vakit olarak ilk gördüğünü esas alır. Örneğin beş
gün adet görmüşse onun adet süresi beş gün kabul edilir.
[*] - Bunun delili İmam
Şafii {r.a.} ve diğer hadis alimlerinin Buhari ve Müslim'in şartlarına göre
sahih senetle Ümmü Seleme'den rivayet ettikleri şu hadistir: Nebi {s.a.v.}
döneminde bir kadının [cinselorganından gelen] kanı durmuyordu. Ben onun adına
Allah {celle celalühü} Resulüne {s.a.v.} bunun hükmünü sorduğumda şöyle cevap
verdi: Bu duruma yakalanmadan önce bir ayda n kaç gün ve gece adet dönemi
geçirdiğine baksın. Ayın o kadar gününde namaz kılmasın. Bu günler geçince
gusletsin sonra cinsel organına bir bez koysun sonra namaz kılsın. (Ebu Davud,
Taharet, 274; Nesai, Taharet, 208; İbn Mace, Taharet, 623)
2. "Düzenli
adet" nasıl sabit olur?
Daha güçlü görüşe göre
adet bir defa ile sabit olur.
[Adet düzeninin nasıl
sabit olacağı konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]:
Yukarıdaki hükümleri doğuran düzenli adet -şayet bir değişiklik olmazsa- bir
defa ile sabit olur.
Buna göre bir kadın ayda
beş gün adet dönemi geçirdikten sonra istihaza olsa, adetini daha önceki düzene
göre belirler. Çünkü daha önce geçen hadis istihaza durumun ortaya çıkmasından
önceki ayın dikkate alınması gerektiğini gösterir. Ayrıca görünürdeki duruma
göre bu kadın diğer ayda da önceki aydaki gibidir, çünkü iki ay birbirine
yakındır. Gelen ayın, geçen aya benzemesi başka bir şeye benzemesinden daha
önceliklidir. Bu,
İmam Şafii (r.a.)'nin
el-Ümm'de ve Buveyti' deki kendi ifadesidir.
[İkinci görüş]: Düzenli
adet, iki kere adet görmeyle sabit olur.
Çünkü "adet"
sözcüğü dönüp gelmek anlamındaki "avd" sözcüğünden türetilmiştir.
İlk görüş buna şu
şekilde cevap vermiştir: Adet sözcüğü konusunda esas alınması gereken açık bir
ifade bulunmamaktadır.
[Üçüncü görüş]: Üç defa
düzenli adet görmek şarttır.
[*] - Bunun delili [Nebi
(s.a.v.)'in müstehaza bir kadına söylediği] şu hadistir: Adetlerinin günlerinde
namaz kılmayı bırak. (Darekutnİ Hayız, 1,212)
Hadisin Arapçasında
geçen "akraik / adetlerin" ifadesi "kur" kelimesinin
çoğuludur. Çoğulun en azı üçtür.
[Mesele]
Bir kadın birinci ay beş
gün, diğer ayaltı gün, sonraki ay yedi gün adet görse, sonra istihaza olsa
[kendisinden sürekli kan gelmeye başlasa] ilk görüşe göre adet dönemini yedi
gün olarak belirler. İkinci görüşe göre adet dönemi altı gündür. Üçüncü görüşe
göre adet dönemi beş gündür.
[Mesele]
Bir kadının adeti
değişiklik gösterdikten sonra düzene girse; örneğin bir ay üç gün, ikinci ay beş
gün, üçüncü ay yedi gün, dördüncü ay üç gün, beşinci ay beş gün, altıncı ay
yedi gün adet görse sonra yedinci ayda istihaza olsa adet dönemini üç gün
olarak belirler. Şayet sekizinci ayda istihaza olursa adet dönemi beş gündür.
Dokuzuncu ayda istihaza olursa adet dönemi yedi gündür. Hesap bu şekilde devam
eder.
Zikredilen örnekte
adetin söz konusu olabileceği en düşük sayı altı aydır.
[Mesele]
Kadın önceki örnekte
ikinci aydaki gün sayısını bilmese; örneğin dördüncü ayda istihaza olsa adet
gün sayısı yedi olarak hesaplanır, önceki sayılar esas alınmaz.
[Mesele]
Şayet kadının kanaması
düzenli olmazsa; bir o sayıda bir bu sayıda kan görse;
> Şayet hatırlıyorsa
istihaza öncesi aydaki adetini esas alır. Bu "adet bir kere ile sabit
olur" diyen görüşe göredir.
> İstihaza
öncesindeki ayda kaç gün adet gördüğünü unutursa veya adeti süresini de bunun
dönüş keyfiyetin i unutursa her ayda üç gün adetli sayarız; çünkü kesin olarak
bilinen miktar budur. Adetlerin en çoğunun sayısına kadar da ihtiyatlı davranır.
Kadın her nöbetten sonra, kanın o nöbette kesilmiş olması ihtimali sebebiyle
gusül yapar.
D. DÜZENLİ ADET GÖREN
VE GÖRDÜĞÜ KANLAR BİRBİRİNDEN FARKLI OLAN KADIN
Nevevi daha sonra müstehaza
kadınların dördüncüsüne, yani düzenli adet gören ve kanları birbirinden farklı
olan kadına dair konuları ele alarak şöyle demiştir:
Düzenli adeti olan ve
farklı renkte kanlar gören kadın hakkında; daha güçlü görüşe göre adetine göre
değil kanların durumuna göre hüküm verilir.
Düzenli adeti olan ve
farklı renkte / güçte kanlar gören kadın, adetine aykırı olarak kan gördüğünde,
iki adeti arasına en az temizlik süresi girmemişse [neye göre hüküm verileceği
konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Daha
güçlü görüşe göre adetine göre değil kanların durumuna göre hüküm verilir.
Her ayın ilk beş günü
adet gören, kalan zamanda temiz olan bir kadın istihaza olsa ve her ayın ilk on
günü siyah, kalan zamanda kırmızı kan görse kadının adet zamanı siyah kanı
gördüğü on gündür.
[*] - Bunun delili şu
hadistir. Adet kanı siyah olup [bunun adet kanı olduğu] bilinir. (Beyhaki,
Hayız, 1, 326)
Kan rengine bağlı olarak
ayrım yapma "kana ilişkin bir alamet" , adet süresine bağlı olarak
belirleme yapma ise "kadına ilişkin bir alamettir". [Adeti
belirlemede kanı esas alma, kadını esas almadan daha önceliklidir]. Ayrıca kan,
hazır bir alamettir, adet süresi ise geçip gitmiş bir alamettir.
[İkinci görüş]: Adete
göre hüküm verilir. Çünkü adet sabit olmuş ve devamlıdır. Kanın niteliği ise
her an ortadan kalkabilecek durumdadır. Buna göre kadının adet dönemi ilk beş
gündür, ilk görüşe göre on günden sonraki kısım, ikinci görüşe göre beş günden
sonraki kısım temizlik dönemidir.
İki hayız arasına
temizlik girerse her iki hayıza göre işlem yapılır.
Örneğin kadın ayın
başındaki ilk beş gündeki adetinden sonra yirmi gün kırmızı sonra beş gün siyah
kan sonra kırmızı kan görse daha doğru olan görüşe göre her iki kan adet
kanıdır. Çünkü aralarında tam bir temizlik dönemi vardır. [Zayıf] bir görüşe
göre burada da görüş ayrılığı vardır. Şayet iki kanama süresi arasında uygunluk
varsa durum zaten açıktır.
Not:
"İlk defa adet
gören mümeyyiz veya gayr-i mümeyyiz kadın" ile "düzenli adeti bulunan
kadın" adetli kadınlara yasak olan namaz vb fiilleri kanı gördüğü anda
terk eder. Çünkü görünürdeki duruma göre bu adet kanıdır. Bu durumda kadın
bekler:
(a) Şayet bir gün ve gece dolmadan kan kesilirse bu, adet kanı
değildir. Çünkü bunun fasid kan olduğu belli olmuştur. Bu durumda olan
kadınlar, hükmü bildikleri halde namaz ve oruca niyet ederlerse, hükümle
oynamış olduklarından dolayı bunları kaza ederler. Ancak kanama gerçekleşmeden
önce veya kadınlar kanamanın başladığını bilmeden önce ya da bunun fasid kan
olduğunu zannederek yahut hükmü bilmediklerinden namaz ve oruca niyet ederlerse
oruçları sahih olur.
(b) Şayet bir gün ve geceden fazla on beş günden az kanama
olursa bunun tümü adet kanıdır. Kan güçlü olsun, zayıf olsun, zayıf olan
güçlüden önce olsun fark etmez.
(c) Kanama on beş günü geçerse kadınlar bu konuda,
kendilerinin esas alması gereken hayız süresini esas alırlar, bunu aşan
süredeki tüm namaz ve oruçları kaza ederler. Takip eden ay ve sonrasında ise
beklemeksizin esas almaları gereken hayız süresinin sonrasında temiz olan
kadınların yaptıklarını yaparlar. Çünkü istihaza, sürekli bir hastalıktır,
görünürdeki durum bunun devam edeceği yönündedir. Şayet kadınlar, en uzun adet
süresinin dolmasından önce iyileşirlerse bunun tümünde -tıpkı ilk ayda
oldukları gibi- adetli kabul edilirler. Daha önceki guslün adet dönemi içinde
yapıldığı ve bu sebeple sahih olmadığı ortaya çıktığından yeniden guslederler.
E. ADETİNİ UNUTAN
KADIN: MÜTEHAYYİRE
Nevevi daha sonra müstehaza'nın
beşinci türü olan mütehayyire konusuna başlamıştır.
Mütehayyire [hayrette
kalan, şaşıran] ifadesi kadının kanama konusunda şaşırmasından dolayı ona
verilen isimdir. Bu kadına, fıkıhçıyı durumu konusunda şaşkınlığa sevk
ettiğinden "muhayyire" de [hayrette bırakan, şaşırtan] denilmiştir.
Nevevi burada gayr-i
mümeyyiz müstehaza konusunu da ele al-
mıştır.
Mütehayyire'nin üç
durumu vardır:
1. Kanamanın süresini ve
başlama zamanını unutan kadın,
2. Yalnızca kanamanın
zamanını unutan kadın,
3. Yalnızca kanamanın
süresini unutan kadın.
Bunlar sıra ile ele
alınacaktır.
1. Kanamanın miktarı ve
zamanını unutan kadın: Mutlak mütehayyire
Kadın belirsizlik
halinde kalmış, yani mikdar ve süre olarak adetini unutmuşsa [bu konuda iki
görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Bir
görüşe göre ilk defa adet gören gibidir.
[İkinci görüş]: Meşhur
görüşe göre ihtiyata riayet gerekir.
a. Mutlak mütehayyire
hakkındaki görüşler
Kadın, gaflet veya
delirme sebebiyle kanamasının mikdar ve zamanını unutursa -ki buna mutlak
mütehayyire denir- [adet süresi konusunda ne yapması gerektiği konusunda iki
görüş vardır]
[Birinci görüş]: Bir
görüşe göre; "kanama düzeni ve temyizin kaybolması" ortak noktası
sebebiyle bu kadın da ilk defa adet gören kadın gibi kabul edilir. Bu durumda
bu kadının adet süresi, kanamanın başladığını öğrendiği vaktin başından
itibaren kadınlarda çoğunlukla görülen kanamanın en düşük süresi veya
çoğunlukla görülen süresi kadardır.
Bir görüşe göre burada
mutlak olarak "kadınlarda çoğunlukla görülen kanama süresi" esas
alınır.
Şayet kadın kanamanın
başladığı vakti bilmiyorsa veya kanama ilk defa başlamışsa veya kanamanın
başladığı vakti unutmuşsa onun adet dönemi her kamer! ayın ilk gününden başlar.
Herbir dönem bir kamer! aydır. Müstehaza konusunda "ay" denildiğinde
bu konu dışında "otuz günlük süre" anlaşılır.
[İkinci görüş]: Meşhur
olan görüşe göre ise kadının bu durumda -aşağıda ayrıntıları görüleceği üzere-
ihtiyata riayet etmesi gerekir.
Bunun gerekçesi şudur:
Kadının içinde bulunduğu her an adet de temizlik de olabilir. Bu durumda
kadının adeti başka şeyle karışmaktadır. Kanamanın ne zaman başladığını
bilmeksizin kanamayı kısımlara bölmek mümkün olmadığı gibi kadını kanaması
olduğu halde ayın tümünde temiz saymak veya -batılolduğuna dair icma bulunduğu
halde- ayın tümünde sürekli olarak adetli saymak da mümkün değildir. Şu halde
kadına zorluk çıkarmak için değil zorunluluk sebebiyle ihtiyata riayet etmekten
başka yol kalmamıştır.
b. Mutlak mütehayyire'nin
göstermesi gereken ihtiyat
[İkinci görüşe göre] kan
gördüğü süre içinde cinsel ilişkide bulunması haram olur.
ba. Kocasının kendisi
ile cinsel ilişkide bulunmaması
[Mutlak mütehayyire olan
kadının kan gördüğü dönemde kocasının ilişkide bulunmasının haram olup olmadığı
konusunda iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: Kocanın
karısı ile cinsel ilişkide bulunması, karısının göbek ile diz kapağı arasından
yararlanması, tıpkı adetli kadında olduğu gibi haram olur. Çünkü bunun da adet
dönemi içinde olma ihtimali vardır.
[İkinci görüş]: [Zayıf]
Bir görüşe göre ise bu caizdir; çünkü istihaza sürekli bir hastalıktır. Bunun
sürekli olarak haram kabul edilmesi fesada düşürür.
İlk görüş esas alınırsa,
koca ilişkide bulunamasa bile karısına nafaka vermekle yükümlü olur, kocanın
nikahı feshetme seçeneği yoktur. Çünkü onunla yeniden cinsel ilişkide
kurulabilmesi ihtimali vardır. Şayet bu kadını kocası boşarsa beklemesi gereken
iddet süresi üç aydır. Çünkü adetten kesilme dönemine kadar beklemesi çok uzun olup
bu ona zarar verir. Kadın şayet hangi dönemlerde aybaşı hali olduğunu
hatırlarsa iddet üç aybaşı hali olur.
Kadın yolculuk vb.
sebeplerle namazları cem-i takdim yaparak birleştiremez. Çünkü cem'in şartı ilk
namazın kesin olarak veya bir asla dayanarak önce kılınmış olmasıdır. Oysa
burada öyle bir durum söz konusu değildir.
Bu kadın namazda, temiz
veya mütehayyir bir kadına imamlık edemez. Çünkü kendisinin namazı kaza etmesi
gerekir.
Bu kadın süt emzirme
sebebiyle orucunu bozarsa orucu için fidye ödemesi gerekmez; çünkü adet
döneminde olma ihtimali vardır. Bu konularla ilgili uyarılar ileride
gelecektir. Burada yalnızca muhafaza etmiş olmak için zikrettik.
bb. Mushafa dokunmaması
ve namaz dışında Kur' an okumaması
Bu kadının mushafa
dokunması ve namaz dışında Kur'an okuması haramdır.
Bu kadının mushafa
dokunmasılnın hükmü konusunda üç görüş vardır]:
[Birinci görüş]: Mushafa
dokunması haram olduğu gibi taşıması haydi haydi haramdır. Yine namaz dışında Kur'
an okuması da -adet döneminde olması ihtimaline binaen- haramdır. Namazda iken
Kur'an okuması ise mutlak olarak caizdir.
[İkinci görüş]: [Zayıf]
'bir görüşe göre -kadının Kur'an'ı unutmaması için- mutlak olarak okuması
mübahtır. Cünüp ise bundan farklıdır; çünkü cünüplük zamanı kısa sürelidir.
[Üçüncü görüş] [Yine
zayıf olan] bir başka görüşe göre ise; tıpkı su ve toprak bulamayan cünüp gibi
bu kadının da namazda Fatiha suresinden başka bir şeyokuması haramdır.
İlk görüş sahipleri bu
konuda cünüp ile bu kadını "cünüplük süresi bellidir, ama bu kadınınki
belli değildir" diye ayırmışlardır.
Nevevl'nin ifadesi,
kadının mescitte bulunmasınılbeklemesini de kapsamaktadır. Aslü'r-Ravda'da bunu
açık olarak ifade etmiştir. [İsnevi] El-Mühimmat adlı eserde ise şöyle
demiştir:
Dünyevı bir amaçla veya
amaçsız olarak mescitte bulunmak konusunda uygun görüş budur. Ancak kadın namaz
için mescitte bulunursa bu durum namazda iken sure okuması gibidir. Yine itikaf
veya tavaf yapmak için mescitte bulunursa bu da -farz olsun nafile olsun- namaz
gibidir. Açıktır ki bu kadının kanının mescidi kirletmesinden emin olunduğunda
böyledir.
Hocam Remli bu görüşü
esas almıştır.
bc. Farz ve nafile
namazları sürekli kılması
Bu kadın namazı devamlı
[bırakmaksızın] kılar.
Bu kadının farz olan
tavafı yapması ve farz namazı devamlı olarak kılması farzdır. Çünkü temizlik
döneminde olması mümkündür. Bu konuda beşvakit namaz ile adak namazı arasında
fark yoktur.
İsnevı şöyle demiştir:
"Kıyasa göre cenaze namazı da böyledir."
Daha doğru görüşe göre
nafile namaz da böyledir.
[Bu durumda olan kadının
nafile tavaf ve namazları yapmasının caiz olup olmadığı konusunda üç görüş
vardır]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre nafile namaz kılabilir, tavaf yapabilir, oruç tutabilir.
Çünkü bunlar dinin önemli ibadetlerindendir. Kadını bundan mahrum bırakmanın
bir delili yoktur.
[İkinci görüş]: Diğer
görüşe göre ise kadın bunları yapamaz, çünkü tıpkı musahfa dokunma ve namaz
dışında Kur'an okumada olduğu gibi bunları yapmasında da bir zorunluluk yoktur.
[Üçüncü görüş]: [Zayıf]
bir görüşe göre ise farz namazların önündeki ve sonundaki sünnetleri kılabilir,
diğerlerini kılamaz.
Demiri şöyle demiştir:
Nevevi'nin ifadeyi genel tarzda söylemesinden anlaşıldığına göre kadının nafile
ibadet yapması için farzın vaktinin devam etmesi ile çıkmış olması arasında bir
fark yoktur. Zevaidü'r-Ravda' da bunun daha doğru olan görüş olduğu
söylenmiştir. Şerhü 'l-Mühezzeb, Tahkık ve Şerhu Müslim'de ise bundan farklı
görüş belirtmiştir. Bütün görüşler içinde doğru olanı vakit çıktıktan sonra
nafile namaz kılmasının caiz olmamasıdır.
Çünkü bu kadının
abdestsizliği sürekli yenilenmekte ve necisliği sürekli artmaktadır.
[Bana göre]
ez-Zevaid'teki görüş en doğrusudur.
Nevevİ, kadının vakit
içinde kıldığı namazı kaza etmesi konusundan bahsetmemiş, orucu ise kaza
etmesinin gerekli olduğunu söylemiştir. Bu, namazı kaza etmesinin gerekli
olmadığı anlamına gelir.
Nitekim Bahr adlı eserde
bu, İmam Şafii'nin ifadesi olarak nakledilmiştir.
Nevevİ el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Bu, Şafil'nin ifadesinin zahirinden anlaşılan hükümdür. Çünkü Şafil
namazın değil orucun kaza edilmesinin gerekli olduğunu söylemiştir. Şeyh Ebu
Hamid, Kadı Ebu't-Tayyib, İbnü's-Sabbağ, Iraklı alimlerimizin çoğunluğu ve
başka bazıları bunu açık olarak ifade etmişlerdir. Bunun gerekçesi şudur: Şayet
kadın adetli ise namaz kendisine farz değildir, adetli değil ise namazını zaten
kılmıştır.
el-Mühimmat'ta bunun
fetvada esas alınacak görüş olduğu belirtilmiştir. Ancak Rafil ve Nevevİ
kadının namazı kaza etmesinin de farz olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Bu,
Şafiı'nin ifadesine ve alimlerin çoğunluğunun görüşüne aykırı olduğundan bunu
esas alarak ayrıntı hükümler üretmek burada uzun yer kaplar. Nevevl'nin
mütehayyire olmayan kadının cemaatle namaz konusundaki hükmü meselesinde buna
işaret edilecektir. Ben et-Tenbih'i şerhettiğim eserimde ayrıntıları bu görüşe
dayalı olarak yaptım.
bd. Her bir farz namaz
için gustetmesi
Her bir farz namaz için
gusleder.
[Mesele]
Kadın kanın ne zaman
kesileceğini bilmiyorsa ve kanı kesik kesik akmıyorsa her bir farz namaz için,
namaz vakti girdikten sonra gusletmesi farzdır. Çünkü kanın o zaman kesilmesi
mümkündür.
Nevevİ et-Tahkik'te
şöyle demiştir: Kadın kanın ne zaman kesileceğini biliyorsa, örneğin kan
güneşin batışı sırasında kesiliyorsa ve kadın bunu biliyorsa bu durumda bir gün
ve bir gece içinde yalnızca güneşin batışından sonra gusletmesi gerekir.
Nevevi el-Mecmu'da ise
şöyle demiştir: Alimlerimizin "bu kadın her bir farz için abdest
alır" şeklindeki genel ifadeleri bu ayrıma göre anlaşılmalıdır. Kanı kesik
kesik gelen kadına gelince; onun temizlik sırasında gusletmesi gerekir. Çünkü
guslün sebebi kanın kesilmesidir.
[Mesele]
[Kadının gusülden hemen
sonra namaz kılmasının gerekli olup olmadığı konusunda iki görüş vardır]:
[Birinci görüş]:
Aslü'r-Ravda'da daha doğru kabul edilen görüşe göre kadının gusülden sonra
derhal namaz kılması gerekmez.
[İkinci görüş]: Bir
görüşe göre ise müstehazanın abdestinde olduğu gibi burada da kadın namazı
derhal kıImalıdır. (Kıyas)
İlk görüşte olanlar
bununla müstehazanın abdesti arasında şu farkın olduğunu söylemişlerdir:
Müstehazanın derhal namazını kılmasını "abdestsizlik durumunu azaltmak
için" söyledik. Guslün istenmesinin sebebi ise kanın kesilme ihtimalidir.
Gusül ile namaz arasında kanın kesilmesinin tekrarlanması mümkün değildir.
Kadın namazı geciktirdiğinde yalnızca abdest alması gerekir.
be. Ramazan ayını ve bir
başka ayı oruçlu geçirmesi
Ramazan ayını sonra
başka bir ayı tam olarak oruçlu geçirir. İki aydan her birinden on dörder gün
hasıl olur.
Bu kadının ramazanın
tümünde temiz olması ihtimaline binaen ramazanın tümünü oruçlu geçirmesi, sonra
ramazandan başka bir ayı tam olarak, yani her birini otuz ar gün oruçlu
geçirmesi farzdır. Böylece iki ayın her birinden on dörder gün [toplam yirmi
sekiz gün] hasıl olur. Şöyle ki kadının geceleyin kanın kesilmesi adeti
bulunmayıp kanının gündüz kesilmesi adeti varsa veya şüphe içinde kalırsa, iki
ayın her birinde adetin en uzun süresi kadar [yani on beş gün] hasta olma
ihtimaline binaen ve kanın gündüzün bir kısmında görülüp diğer kısmında kesilme
ve bu şekilde her bir aydan on altı günün fasid olması ihtimaline binaen böyle
yapar. Bilindiği gibi kanın gündüzün bir kısmında bulunması o gündeki orucu
bozar.
Şayet kadının kanının
geceleyin kesilmesi adeti varsa, kadının üzerinde herhangi bir sorumluluk
kalmaz. Bu ihtimal Nevevi'ye bir itiraz olarak ileri sürülebilir.
(not) Minhac'm Arapça
metnindeki "kamileyni" ifadesi ramazan sözcüğünden ve
"şehran" sözcüğünden haldir. Şehran sözcüğü nekira olsa bile bu
mümkündür. (Şirbinl)
Şayet ramazan ayı otuz
günden az ise o ay içindeki oruçlardan on üç gün tutmuş sayılır, ramazandan
kaza edilecek miktar herhalükarda on altı gün olur. Kadın ramazan dışında bir
ayı tam olarak oruçlu geçirdiğinde her iki takdirde de iki gün kaza borcu
kalır.
Nevev! "ramazanı
tutar sonra da bir ay tam olarak tutar, geriye iki gün kalır" deseydi
"kamileyni" sözcüğü ve sonrasındakileri söylemesine gerek kalmazdı.
Sonra on sekiz gün
içinden ilk üçünü ve son üçünü oruç tutar, [otuzdan] geriye kalan iki gün de
böylece tamamlanmış olur.
Sonra kadının üzerinde
[iki günlük] kaza borcu kalırsa onu iki yolla kaza edebilir:
[Birinci yol]: Bu,
alimlerin çoğunluğunun kabul ettiği yoldur. Bu da on dört gün ve aşağısında
geçerli olur. Kadının borcu olan oruç [yani iki gün] iki ile çarpılır ve
üzerine iki gün daha eklenir. Kadın kaza borcu olan orucu dilediği zaman tutar.
Sonra bunu orucunun on yedinci günün başında bir kez daha yapar. Aralarında
peşpeşe veya ayrı olarak; ilk oruca veya ikincisine bitişik veya ikisine de
bitişik olmayarak yahut biri ilkine diğeri ikincisine bitişik olarak iki gün
oruç tutar. Nevev! bu yolu şu ifadeleri ile ortaya koymuştur: "Sonra on
sekiz gün içinden ilk üçünü ve son üçünü tutar. [otuzdan] geriye kalan iki gün
de böylece tamamlanmış olur". Çünkü kadın, üzerinde olan oruç borcunun iki
katını tutmuş ve arasında da iki gün oruç tutmuştur. Adetin bozduğu oruç toplam
on gündür. Bu durumda her halükarda iki gün hasıl olmuş olur. Çünkü;
> Adet tuttuğu orucu
n ilk gününde olmuşsa on altıncı günde kesilir, geriye ondan sonraki iki gün
oruç olur.
> Şayet adet ikinci gün
hasıl olmuşsa on yedinci günde kesilir.
Bu durumda ilk gün ve
son gün oruçlu geçirilmiş olur.
> Şayet adet üçüncü
gün hasıl olmuşsa ilk iki gün oruçlu geçirilmiş olur.
> Adet on altıncı gün
hasıl olmuşsa ilk günde kesilir, bu durumda ikinci ve üçüncü gün oruçlu
geçirilmiş olur.
> Adet on yedinci gün
hasıl olmuşsa, ikinci gün kesilir. Bu durumda on altıncı ve üçüncü gün oruçlu
geçirilmiş olur.
> Adet on sekizinci
gün hasıl olmuşsa, üçüncü gün kesilir. Bu durumda on altıncı ve yedinci gün
oruçlu geçirilmiş olur.
Nevevl'nin ifadesinden
sanki iki günlük orucu kaza etmek için altı gün oruç tutmanın gerekli olduğu
gibi bir anlam anlaşılmaktadır, çünkü bu en azını beyan etmek için
söylenmiştir. Oysa bu anlam kastedilmemiştir. Benim açıklamamdan bunun beş gün
ile de yerine getirilebileceği anlaşılmaktadır.
[İkinci yol]: Bu
Dariml'nin ileri sürdüğü ve Nevevİ'nin de el-Mecmu'da güzel bulduğu bir yoldur.
Bu yedi gün ve daha aşağısında yerine getirilir. Şöyle ki: kadın üzerinde
bulunan orucu bir gün fazlası ile, bu bir günü diğerlerinden ayrı olarak tutmak
suretiyle dilediği şekilde on beş gün içinde tutar, sonra fazlalık gün hariç
her bir günün orucunu on yedinci gün iade eder. Bunu ikinci ayın on beşine
kadar erteleyebilir. Nevevİ bu yolu şu sözü ile belirtmiştir:
Bir günlük orucu bir
günlük oruçla kaza etmesi sonra üç veya on yedinci günü kaza etmesi de
mümkündür.
Çünkü kadın, üzerindeki
kaza borcunu ilk olarak tutmuş, sonra bir günlük borcunu bundan ayrı olarak on
beş gün içinde tutmuştur. Yine on yedinci günde de tutmuştur. Bu durumda her
halükarda temizlikteki üç günden birinde oruç yerine gelmiş olur. Bunun
keyfiyeti ilk yolu açıklarken görülmüştür.
Nevevl'nin verdiği
örnekte ilk ayın on yedinci günü ile ikinci ayın on beşinci günü bir birine
eşit oldu. Çünkü bu kadın orucuna bir gün ara vermiştir. Şayet daha fazla ara
verseydi bu günler değişik olurdu.
Bu, peşpeşe olmayan
oruçtadır.
Adak vb. bir sebeple
peşpeşe tutulması gereken oruca gelince; şayet bu oruç yedi gün veya daha az
ise kadın bunları üç defa peşpeşe tutar. Bunların üçüncüsü ise oruca
başlamasının on yedinci gününde olur. Ancak üç tane yedi günlük orucun iki
tanesinin arasında üç gün veya -şayet mümkün ise- üç günden daha fazla ara
vermesi gerekir. Bu yedinin altındaki oruçlardadır. İki günü peşpeşe kaza etmek
için bir gün ve sonraki gün, ardından on yedinci ve on sekizinci gün ve bu
ikisi arasında iki gün peşpeşe, ancak yedi günlük oruçlara bitişik olmaksızın
oruç tutar ve oruç borcundan kurtulur. Çünkü ikişer günlük oruçların ilk ikisinde
adet yok ise bu ikisinin orucu sahih olur. Şayet bunlarda adet var ise son
ikisi sahih olur, çünkü son ikisinde adet görmemiştir. Bu da olmamışsa ortadaki
iki günlük oruç sahih olur. İlkinde adet bulunur da ikincide bulunmazsa ikinci
ve üçüncü oruçlar sahih olur veya üçüncüde adet varsa ilk ikisi sahih olur.
Şayet adet on yedinci
günden önce kesilirse onyedinci gün ve bundan sonraki oruç sahih olur. Şayet
adet on yedinci günün içinde kesilirse ilk gün ve on sekizinci gün sahih olur.
Araya adet döneminin
girmesi "orucun peşpeşe olması"nı ortadan kaldırmaz. Adetin araya
girdiği oruç mikdar olarak öğle namazı vaktini kuşatacak kadar olsa da
böyledir. Çünkü müstehaza olan kadının mütehayyire olması sebebiyle bir
zorunluluk bulunmaktadır.
Şayet peşpeşe tutulacak
olan oruç on dört gün veya daha az ise kadın bunun için peşpeşe on altı gün
oruç tutar. Sonra peşpeşe tutulacak oruç sayısı kadar bitişik olarak oruç
tutar. Bu oruç ile diğerinin altı günlük orucu da bitişik olur.
Peşpeşe sekiz günü kaza etmek
için peşpeşe yirmi dört gün oruç tutarak oruç borcundan kurtulur. Çünkü -şayet
kadın orucun ilk gününden itibaren adetli olursa- bu orucun en fazla on altı
günü batıl olur. Geriye ilk sekiz gün veya son sekiz gün veya her ikisinden
veya ortadan sekiz gün kalır.
Kadın on dört günlük
orucu kaza etmek için otuz gün oruç tutar.
Kadının iki ay peşpeşe oruç tutması gerekli
olsa yüz kırk gün peşpeşe oruç tutmak suretiyle bu oruç borcundan kurtulur.
Çünkü her otuz günden on dört gün oruç tutmuş olur, yüz yirmi günden elli altı
gün ve yirmi günden de kalan dört gün oruç tutulmuş olur. Bu orucun peşpeşe
tutulması farzdır; çünkü kadın ara verdiğinde ara dönemin temizliğe rast
gelmesi ve bu durumda "peşpeşe tutulma şartının" imkanının ortadan
kalkması söz konusu olabilir.
2-3. ".Adetinin
vaktini hatırlayıp miktarını unutan" ve "miktarını hatırlayıp vaktini
unutan" kadının durumu
Nevevİ daha sonra
mütehayyirenin diğer iki durumunu ele almış
ve şöyle demiştir:
Kadın şayet adetine dair
herhangi bir şey hatırlarsa kesin olarak bilinenin hükmünü esas alır.
Kadın adetine dair bir
şey hatırlayıp bir şey unutsa, örneğin adetinin vaktin i hatırladığı halde
miktarını unutsa veya miktarını hatırlayıp vaktini unutsa, adet ve temizlik
konusunda kesin olarak bilinenin hükmü esas alınır.
Nevevl'nin sözünden
anlaşıldığına göre buna da "mütehayyire" denilir.
İbn Şühbe alimlerin
çoğunluğunun bu görüşü benimsemediğini söylemiştir.
Geçenlerden anlaşıldığı
üzere mütehayyirenin üç durumu söz konusudur. Çoğunluğun bu görüşü "mutlak
mütehayyire" anlamına yorulur. Bu durumda bir çelişki kalmaz.
Bu kadın, [adetli veya
temiz olması] muhtemelolan zaman diliminde cinsel ilişki bakımından adetli
gibi, ibadetler bakımından ise temizlik döneminde imiş gibi kabul edilir.
İki durumdan [adetin
zamanı veya miktarından] birini hatırlayan kadın, temizlik dönemi ve adet
dönemi olmaya elverişli bir dönemde; cinsel ilişki vb. fiiller bakımından
adetli gibi, ibadetler açısından ise temizlik döneminde imiş gibi kabul edilir.
Çünkü -daha önce mutlak mütehayyire konusunda geçtiği üzere- ihtiyata riayet
etmek gerekir.
Kanamanın kesilmesi
mümkün olursa- her bir farz için gusletmesi gerekir.
Bu da ihtiyat
sebebiyledir. Şayet kanamanın kesilmesi mümkün değilse yalnızca abdest alması
gerekir.
Kanamanın kesilmesi
ihtimali olan döneme "şüpheli temizlik dönemi" denilir. Kanamanın
kesilmesi ihtimali olmayan döneme "şüpheli adet dönemi" denilir.
Kadının, adetin zamanını
hatırlayıp da mikdarını hatırlamamasına şunu örnek verebiliriz:
Bir kadın "benim
adet dönemim ayın başında başlardı" derse, ayın başından itibaren bir gün
bir gece kesin olarak onun adet dönemidir. Çünkü en kısa süreli adet dönemi bir
gün bir gecedir. Ayın ikinci yarısı kesin olarak temizlik dönemidir. Çünkü en
uzun süreli adet dönemi on beş gündür. Ayın biri ile son on beş gün arasında
kalan zaman ise hem hayız hem de temizlik olabilir, kanın kesilme dönemi
olamaz.
Kadının, kanamanın kaç
gün sürdüğünü [mikdarını] hatırlayıp başlangıcını hatırlamamasına örnek olarak
şu durumu verebiliriz:
Bir kadın "ben her
ayın ilk on günü içinde beş gün adet görürdüm, ancak ne zaman başladığını
bilmiyorum. Ayın ilk günü temiz olduğumu biliyorum" dese, ayın altıncı
günü kesin olarak adet döneminde olur. Ayın ilk günü ve ayın son yirmi günü kesin
olarak temiz olur. Ayın ikisinden beşine kadar olan kısım ise hem adet hem de
temizlik dönemi olabilir. Ayın yedisinden onuna kadar olan dönem de hem
temizlik hem adet hem de kanın kesilmesine elverişli bir dönemdir.
Not:
Alimlerimiz şöyle
demişlerdir: Kaç gün süreyle adet gördüğünü hatırlayan kadın, verdiğimiz
örnekte olduğu gibi ne kadar zamanda bir adet gördüğünü, bunun başlangıcını ve
kaç gün süreyle adet gördüğünü hatırlıyorsa mutlak mütehayyire olmaktan çıkar.
Kadın şayet "benim
adetim beş gündür. Kaç günde bir adet olduğumu unuttum. Adet süre m dışında bir
şey bilmiyorum" derse bunu hatırlamasının bir yararı yoktur. Çünkü kadının
her zaman adetli olması, temiz olması ve adet kanının kesilmiş olması
mümkündür.
Yine kadın "adetim
beş gündür. Otuz günde bir adet görürüm ancak adetimin ne zaman başladığını
bilmiyorum" dese hüküm yine böyledir.
Kadın "adetim beş
gün, başlangıcı da falan gündür, ancak kaç günde bir adet gördüğümü
bilmiyorum" dese hüküm yine böyledir.
Kadın ramazan ayını
oruçlu geçirse, adeti de her otuz günde beş gün hayız görmek ise, adetinin
geceleyin başladığını biliyorsa, ramazan tam otuz gün ise yirmi beş günlük
orucu sahih olur. Kadın adetinin gündüz başladığını biliyorsa veya gece mi
gündüz mü başladığında şüphe ediyorsa yirmi dört günlük orucu sahih olur,
geriye kalan beş günlük orucu on bir gün içinde kaza eder. Bu, el-Mecmu'da
alimlerimizden nakledilmiştir.
Kadın "ben biraz o
ay birazda bu ayda adet görürdüm" dese her ayın ilk kısmı ile son kısmı
kesin olarak adet dönemidir. İlk kısım ile son on beş günden bir kısım hem adet
hem temizlik hem de kanın kesilme dönemi olabilir. Bu kısım, on altıncı gecenin
başlangıcı ile birlikte kesin olarak temizlik dönemidir. Sonra ayın sonundaki
kısma kadar olan bölüm hem temizlik, hem de adet olabilir, kanın kesilmesi
olamaz.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
C. HAMİLELİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN KANAMA