MUĞNİ’L-MUHTAC

İMAM’A UYMANIN BAZI ŞARTLARI

 

4. ŞART: İMAMA UYAN KİŞİNİN İMAMA UYMAYA NİYET ETMESİ

 

İmama uymanın şartı, imama uyan kişinin başlama tekbiri ile imama uymaya veya cemaate niyet etmesidir.

 

Doğru görüşe göre Cuma namazı da diğer namazlar gibidir.

 

Kişi bu niyeti terk etmekle birlikte imama fiillerinde uyarsa doğru görüşe göre namazı bozulur.

 

İmamın belirlenmesi farz değildir, kişi buna rağmen imamı belirler ve bunda yanılırsa namazı bozulur.

 

İmamın imamlığa niyet etmesi farz değilmüstehaptır.

 

İmam, kendisine uyan kimseyi belirlemede yanılırsa bunun zararı olmaz.

 

Eda namazı kılanın kaza namazı kılana, farz namaz kılanın nafile namazı kılana, öğle namazı kılanın ikindi kılana uyması sahih olduğu gibi bunların aksi de sahihtir.

 

Aynı şekilde öğle namazı kılanın sabah ve akşam namazı kılana uyması da sahihtir. O Mesbuk hükmündedir.

 

Akşam namazında imama kunutta ve son oturuşta uymanın bir zararı yoktur. İmam bunları yaptığı sırada kişi imama uymayı bırakabilir.

 

Daha güçlü görüşe göre öğle namazı kılanın arkasında sabah namazı kılınabilir. İmam üçüncü rekata kalktığında sabah namazı kılan kişi dilerse ona uymayı bırakıp selam verir, dilerse imam la birlikte selam vermek için imamı bekler.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Beklemesi daha faziletlidir. Allah daha iyi bilir.

İkinci rekatta kunut yapması mümkün olursa bunu yapar, aksi takdirde kunutu terk eder. Kunut yapmak için imama uymayı bırakabilir.

 

A. NİYETİN GEREKLİLİĞİ

B. NİYET EDERKEN İMAMI BELİRTMEK

C. İMAMIN İMAMLIĞA NİYET ETMESİ

D. İMAMIN, İMAMLIĞA NİYET EDERKEN KENDİSİNE UYAN KİMSELERİ BELİRTMESİ

E. İMAM İLE ONA UYANIN KILDlĞI NAMAZLARIN FARKLI OLMASI

 

A. NİYETİN GEREKLİLİĞİ

 

A. BEŞ VAKİT NAMAZDA

 

İmama uymanın şartı, imama uyan kişinin başlama tekbiri ile imama uymaya veya cemaate niyet etmesidir.

 

İmama uymanın şartlarının dördüncüsü, yani imama başlangıçta uymanın sahih olmasının şartı imama uyan kişinin başlama tekbiri ile birlikte "imama uymaya" veya "hazır olan imamla namazı cemaatle kılmaya", "imama uyarak namazı cemaatle kılmaya" niyet etmesidir.

 

Çünkü "uymak" bir ameldir, bu yüzden niyete muhtaçtır. Kişi için yalnızca niyet ettiğinin karşılığı vardır.

 

Ezrai'nin dediği gibi "imama uymaya" şeklinde belirtmeksizin yalnızca "uymaya" şeklinde niyet edilmesi yeterli değildir.

 

Niyet ederken namazın sıfatlarına dair temas edilmesi gereken şeylerde olduğu gibi niyetin tekbire bitişmesi dikkate alınmaktadır.

 

Bu "namaza tek başına başlayıp daha sonra imama uymaya niyet eden kimse"nin dışındaki kişi içindir. Ona gelince onun başlama tekbirinden sonra niyet etmesi -daha sonra geleceği üzere- caizdir.

 

[Soru]: "Namazı cemaatle kılmaya" niyet etmekle yetinmek problemlidir; çünkü bu niyette kişinin kendi fiilini başkasının fiiline bağlamak söz konusu değildir. Çünkü bu imam ile imama uyan arasında ortaktır.

 

[Cevap]: Bu bağlamak; "imama uymak" ve "imamlık yapmak"tan kaynaklanan hal karinesinden anlaşılmaktadır.

 

Nevevi, benim onun sözünü açıklarken yaptığım şekilde ifadeyi ortaya koymuş olsaydı bu problem tamamen ortadan kalkardı.

 

B. CUMA NAMAZINDA

 

Doğru görüşe göre Cuma namazı da diğer namazlar gibidir.

 

[Cuma namazında imama uymaya niyet etmek şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Doğru görüşe göre belirtilen niyet konusunda Cuma namazı da diğer namazlar gibidir. Bu yüzden Cuma namazında da bu niyetin başlama tekbirine bitişmesi gerekir; çünkü kişinin namazı imamın namazına bağlanmaktadır.

 

Kişi bu şekilde niyet etmezse namazı tek başına kılınmış olur, ancak Cuma namazı hiç başlamış olmaz. Çünkü Cuma namazında cemaat şarttır.

 

[İkinci görüş]: Cuma namazında bu zikredilen niyet şart değildir; çünkü Cuma namazı zaten cemaat olmaksızın sahih olmaz. Şu halde cumaya niyet etmiş olmak cemaate niyet etmeye gerek bırakmamaktadır.

 

C. NİYET ETMEKSİZİN İMAMA UYMAK

 

Kişi bu niyeti terk etmekle birlikte imama fiillerinde uyarsa doğru görüşe göre namazı bozulur.

 

Kişi bu niyeti terk etmekle birlikte imama fiillerinde uyarsa veya niyette şüphe ederek uyarsa bakılır:

 

[a] - Örfen uzun bir süre geçtikten sonra onunla birlikte rüku veya secde yaparsa [namaz batıl olur mu? Bu konuda iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Doğru olan görüşe göre namaz batılolur. Hatta kişi son oturuşta [imama uymaya niyet edip etmediğinde] şüphe etse selam verinceye kadar beklemesi caiz olmaz; çünkü selam vermesi halinde namazı başkasının namazına arada bağlantı olmaksızın dayandınlmış olacaktır.

 

[İkinci görüş]: Diğer görüşe göre burada uymakla kastedilen kişinin namaz fiillerini imamın fiilinden sonra yapmaktır, yoksa bir fiili imam yaptı diye yapmak değildir. Bunun öncesinde uzun süre beklemek olsa bile böyledir.

 

Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir: İki görüş arasında hakikatte bir farklılık yoktur. Çünkü her iki görüş aynı konuda değildir.

 

Nevevi'nin "imama fiillerinde uyarsa" ifadesi, kişinin fiillerinin tesadüfen imamın fiillerine uygun düşmesini dışarıda bırakmaktadır.

 

"Örfe göre uzun süre bekledikten sonra" ifadesi örfe göre kısa süreli beklemeyi dışarıda bırakmaktadır.

 

[b] - Şayet kişi örfen kısa süre beklerse bunun zararı olmaz. Çünkü kişi uzun süreli beklediğinde ona "imama uydu" denilemez. Kişi kısa süreli beklediğinde ise bu, süre olarak az olduğundan affedilir.

 

Et-Tahkik ve diğer eserlerde zikredildiğine göre selam verdikten sonra [imama uymaya niyet edip etmediğinde] şüphe duymasının bir etkisi yoktur. Ancak selam verdikten sonra "namaza niyet edip etmediğinde" şüphe etmesinin etkisi vardır. Çünkü bu şüphe diğerinin aksine namazın başlayıp başlamadığı konusundadır.

 

"İmama uymaksızın şüphe etmek namazı bozmaz" hükmünden şu istisna edilir: Bu şüphe Cuma namazında meydana gelse, uzun süreli olursa namazı bozar; çünkü Cuma namazında cemaat niyeti şarttır.

 

Not:  Nevevi "fiiller" yerine "fiil" demiş olsaydı yukarıda yaptığım açıklamaya gerek olmazdı. el-Aziz [eş-Şerhu'l-kebir]'deki "cemaat konusunda şüphe etmek niyetin aslı konusunda şüphe etmek gibidir" ifadesinden, kişi imama uymasa bile uzun süreli beklemenin namazı bozacağı, imama uyması halinde kısa süreli beklemenin namazı bozacağı anlaşılmaktaysa da şüphe meselesinde hocam Remli'ye tabi olarak zikrettiğim bilgi itimad edilen görüştür.

 

 

B. NİYET EDERKEN İMAMI BELİRTMEK

 

İmamın belirlenmesi farz değildir, kişi buna rağmen imamı belirler ve bunda yanılırsa namazı bozulur.

 

İmama uyan kişinin niyet ederken "Zeyd" veya "Amr" vb. şekilde imamın adını belirtmesi gerekli değelidir. Yalnızca "imama uymaya" veya "hazır olan imama uymaya" niyet etmesi yeterlidir. Çünkü namazı cemaatle kılmanın amacı, imamı belirtmek yahut belirtmemeye göre değişmez. Hatta Cüveyni ve diğer alimler şöyle demişlerdir:

 

Kişinin imama uymaya niyet ederken imamın adını belirtmemesi daha uygun olur; çünkü kişinin belirttiği imamdan başkası imamlık yapabilir. Bu durumda namazı batıl olur.

 

Kişi -imama işarette bulunmaksızın- adını belirtir ve bunda yanılırsa, örneğin "Zeyd' e uymaya" niyet eder de imamın Amr olduğu anlaşılırsa veya Zeyd'in imam olduğuna inandığı halde onun imama uyan bir kişi olduğu veya namazda olmadığı anlaşılırsa niyet eden kişinin namazı batıl olur; çünkü namazını kendisine uymaya niyet etmediği bir kimsenin namazına bağladığından namaz başlamamıştır.

 

Bu, kişinin cenaze namazına niyet ederken bir ölü adını zikretmesi veya zıhar kefaretinde köle az at ederken bir köle adını zikretmesi ve bunda yanılmasına benzer. (Kıyas)

 

İsnevi şöyle demiştir: "Kişinin [adını zikretmediği] imama uymadığı anda namazı bozulur" sözü doğru değildir. Aksine o namazını tek başına kılarsa sah,h olur, çünkü onun imam ı yoktur. Bu kişi daha sonra [adını zikretmediği] imama "namazı batıl edecek şekilde" tabi olursa o zaman namazı batı! olur.

 

Bu görüş [şu iki gerekçe ile] reddedilir:

 

1) Niyetin fasid olması namazı da bozar. Bu, uyduğu kimsenin imam mı yoksa imama uyan bir kişi mi olduğu konusunda şüphe ederek birine uymaya benzer.

2) Niyet ederken temas edilmesi gereken bir şeyde kişi bir belirtme yapar ve yanılırsa namazı bozulur.

 

Kişi, imama uyma niyetini imamın şahsına bağlarsa; imam ın kim olduğunu ister "mihraptaki imam" şeklinde isterse "Zeyd", "hazır olan bu imam", "bu", "hazır olan" şeklinde belirtsin, imamın Zeyd olduğunu zanneder de imamın Amr olduğu anlaşılırsa bunun bir zararı olmaz. Çünkü yanlışlık şahıs konusunda gerçekleşmez, çünkü bu mümkün değildir. Yanlışlık yalnızca kişinin zannında söz konusu olabilir. Yanlışlığı apaçık belli olan zanna itibar edilmez. Bunun aksine kişi niyet ederken "hazır olana uymaya" niyet etse ancak bunu imamın şahsına bağlamasa bunun zararı olur. Çünkü "hazır olan", kişinin yanılarak Zeyd olduğunu zannettiği kişinin sıfatıdır. Nitelenen kişide hata etmek, nitelikte hata etmeyi gerektirir. Bu durumda kişinin "hazır olmayan bir kişiye uyduğu" anlaşılmış olmaktadır.

 

 

C. İMAMIN İMAMLIĞA NİYET ETMESİ

 

İmamın imamlığa niyet etmesi farz değil müstehaptır.

 

Cuma namazı dışında, imama uymanın sahih olması için imamın imamlığa niyet etmesi şart değildir. Çünkü o imamlığı tek başına yapmaktadır. Ancak cemaat faziletini elde etmek için bunu yapması müstehaptır. İmam buna niyet etmediğinde cemaat faziletini elde edemez; çünkü kişi ancak niyet ettiği amelin sevabını alır.

 

Kişi namaza başladığı esnada imam olmasa bile imamlığa niyet etmesi sahih olur; çünkü ileride imam olacaktır. Bu, Cüveynl'ye uygun olarak verilen bir hükümdür. İmdlOi ise buna muhalif görüş belirterek o durumda niyetin sahih olmadığını söylemiştir.

 

İmam namaz esnasında imamlığa niyet ederse niyet ettiği andan itibaren cemaat faziletini elde eder, niyet daha öncesine yansımaz.

 

Şu mesele bundan farklıdır: Kişi nafile oruca öğleden önce niyet etse bu niyet daha öncesine de yansır. Çünkü gündüz; oruç tutulan ve tutulmayan şeklinde iki bölüme ayrılmaz. Namaz ise böyle değildir; çünkü namaz cemaatle kılınan ve kılınmayan şeklinde iki bölüme ayrılır.

 

Cuma namazında ise imamın imamlığa niyet etmesi şarttır; imam buna niyet etmezse onun Cuma namazı sahih olmaz; çünkü o ister kırk kişilik cemaat içinde olsun isterse onların dışında olsun bu cemaatte tek başına değildir. Ancak imam, Cumanın kendisine farz olduğu kimselerden değilse ve Cuma namazı dışında bir namaza niyet ederse yukarıdaki niyet gerekli olmaz.

 

Zahir olan görüşe göre iade edilen namaz da Cuma namazı gibidir; çünkü tek başına kılınması sahih değildir; bu yüzden onda da imamın imamlığa niyet etmesi şarttır.

 

 

D. İMAMIN, İMAMLIĞA NİYET EDERKEN KENDİSİNE UYAN KİMSELERİ BELİRTMESİ

 

İmam, kendisine uyan kimseyi belirlemede yanılırsa bunun zararı olmaz.

 

İmam, Cuma namazı ve onunla aynı durumdaki bir namaz dışındaki bir namazda kendisine uyacak kişiyi belirtmede yanılsa bunun zararı olmaz; çünkü niyette yanılması, onu terk etmesinden daha öte bir şey değildir. (358)

 

İmam Cuma namazında veya onunla aynı durumdaki bir namazda niyet ederken cemaati belirtse ve yanılsa bunun zararı olur; çünkü niyette temas edilmesi gereken bir şeyde hata yapıldığında bunun zararı olur.

 

 

E. İMAM İLE ONA UYANIN KILDlĞI NAMAZLARIN FARKLI OLMASI

 

Eda namazı kılanın kaza namazı kılana, farz namaz kılanın nafile namazı kılana, öğle namazı kılanın ikindi kılana uyması sahih olduğu gibi bunların aksi de sahihtir.

 

Bunların aksi; yani kaza kılanın eda namazı kılana, nafile namaz kılanın farz namaz kılana, ikindi namazı kılanın öğle namazı kılana uyması sahihtir. Çünkü namazın şekli niyete göre değişmemektedir.

 

İmam Şafil (r.a.) farz kılanın nafile namaz kılana uyabileceğine şunu delil getirmiştir:

Muaz, Nebi (s.a.v.) ile birlikte yatsı namazını kılar sonra kavminin yanına giderek onlara bu namazı kıldırırdı. (Buhari, Ezan, 711; Müslim, salat, 1042)

 

[*] - Şafii'nin bir rivayetinde "bu namaz Muaz için nafile, onun kıldırdığı kimseler için ise farz namazdı" ifadesi yer almaktadır.(Şafii, Müsned, I, 173)

 

Bu sahih olmakla birlikte görüş ayrılığından kurtulmak için terk edilmesi sünnettir.

Ancak bu, iade edilen namaz dışındaki namazlardadır. İade edilen namazda ise Muaz'ın yaptığı gibi bunun yapılması sünnettir. Hocam Remli buna dikkati çekmiştir.

 

Not:  EI-Muharrer'deki "caizdir" ifadesi Nevevl'nin "sahi'htir" ifadesinden daha iyidir. Çünkü ca.iz olması sahıh olmasını gerektirir ancak sahıh olması ca.iz olmasını gerektirmez.

 

Aynı şekilde öğle namazı kılanın sabah ve akşam namazı kılana uyması da sahihtir. Bu durumda imama uyan kişi mesbuk hükmündedir.

 

Öğle namazı, ikindi namazı gibi bir namazı kılanın sabah ve akşam namazı kılan kişiye uyması da sahihtir. Bu durumda imama uyan kişi mesbuk gibi [yani namaza sonradan yetişen kimse gibi] hareket eder, imamın selam vermesinden sonra namazını kendi tamamlar.

 

Akşam namazında imama kunutta ve son oturuşta uymanın bir zararı yoktur. İmam bunları yaptığı sırada kişi imama uymayı bırakabilir.

 

[Öğle veya ikindi namazı kıldığı halde sabah namazı veya akşam namazı kılan bir imama uyan kişi açısından] tıpkı mesbuk'ta olduğu gibi, imama sabah namazında kunutta ve akşam namazında son oturuşta uymanın bir zararı yoktur. Sabah namazı kılmakta olan imam kunutla meşgulolduğunda veya akşam namazı kılan imam son oturuşla meşgulolduğunda ona uyan [ancak öğle ve ikindi namazı kılan] kişinin; [kıldığı öğle ve ikindi] namazının şekline riayet etmek için imamı niyetle terk etmesi caizdir.

 

EI-Mecmu'da belirtildiğine göre imama uyması ona uymayı terk etmesinden daha faziletlidir.

 

[Soru]: İmama uyan kişinin öğle veya ikindi namazında kunut yapması meşru olmadığı halde imam kunut yaparken ona uyması nasıl caiz olabilir? Bu şekilde kısa bir rüknü uzatması nasıl caiz olur?

 

[Cevap]: İmama uymuş olduğundan dolayı bu hareketi affedilmiştir.

 

[Soru]: Daha önce geçtiğine göre kişi, rükudan doğrultuktan sonra uzun süre durmayı uygun gören bir imamın arkasında namaz kılsa imama bu hareketinde uymaz, secde yapar ve secdede bekler, yahut imama uymayı bırakır. Bu meselede niçin öyle olmuyor?

 

[Cevap]: Bizim meselemizde rükudan doğrulduktan sonra uzun süre beklemeyi imama uyan kişi genelolarak kabul etmekle birlikte diğer meselede imama uyan kişi bunu asla kabul etmemektedir.

 

Daha güçlü görüşe göre öğle namazı kılanın arkasında sabah namazı kılınabilir.

 

[Öğle namazı kılan bir kimsenin arkasında sabah namazı kılınabilir mi? Bu konuda İmam Şafil (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]: Daha güçlü görüşe göre öğle namazı kılan kimsenin arkasında sabah namazı kılınabileceği gibi, aynı şekilde imamın namazından daha kısa olan bütün namazlarda kişi imama uyabilir. Nitekim imamın namazı daha kısa, imama uyanın namazı daha uzun olabilmektedir. Bu ikisi arasındaki ortak nokta "namazın şekilolarak aynı olması" dır.

 

[İkinci görüş]: Bu caiz değildir. Çünkü bu durumda imama uyan kişi imam namazı bitirmeden önce onun namazından çıkmak zorunda kalmaktadır.

 

Görüş ayrılığı "imam, fazlalık olan kısmı kendisine uyan kişiden daha önce kılmaması halinde" söz konusu olur. Şayet fazlalık kısmı daha önce kılmışsa -gerekçeden anlaşıldığına göre- görüş ayrılığı ortadan kalkar.

 

[İki rekattan fazla bir namaz kılan] imam üçüncü rekata kalktığında [onun arkasında ona uyarak] sabah namazı kılan kişi dilerse ona uymayı bırakıp selam verir, dilerse imamla birlikte selam vermek için imam i bekler.

 

İmam üçüncü rekata kalktığında sabah namazı kılan kişi dilerse ona uymayı terk etmeye niyet eder ve namazı bittiğinden dolayı selam verir. Dilerse selamı cemaatle vermiş olmak için imamı bekler ve birlikte selam verir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Beklemesi daha faziletlidir. Allah daha iyi bilir.

 

Cemaatle selam vermek daha faziletli olduğu için imamı beklemesi daha faziletlidir. Bu hüküm, imam selam verinceye kadar kendisinin namazının çıkmayacağından korkarsa geçerlidir; aksi takdirde imamı beklemez. Sabah namazında imamı beklemek, el-Minhac'da ortaya konduğu şekilde yapılır.

 

Akşam namazına gelince; kişi dört rekatlık bir namaz kılan kişinin arkasında akşam namazı kılıyorsa, imam dördüncü rekata kalktığında -et-Tahkik ve diğer eserlerde daha doğru görüş olarak belirtilen görüşe göre- imamı beklemez. Çünkü diğer namazın aksine burada o imamın yapmadığı bir teşehhüd oturuşu yapmıştır. Diğer namazda ise o imama oturuşta uymuş daha sonra buna devam etmişti. Rafii ve Nevevi'nin "çünkü bir teşehhüd ihdas etmiştir" ifadesi ve İbnü'lMukrl'nin "bir oturuş ihdas etti" ifadesi ile kastedilen bizim belirttiğimiz gibi "imamın yapmadığı yeni bir teşehhüd oturuşu yapması"dır. Rafii ve Nevevi'nin kastettiği "oturmakla birlikte bir teşehhüd ihdas etti" demektir. İbnü'l-Mukti'nin de kastettiği "teşehhüd oturuşu ihdas etti" demektir. Bundan şöyle bir şeyanlaşılmaktadır: "İmam [akşam namazı kılan kişinin kendisi açısından üçüncü rekatında] oturmayı ve teşehhüd okumayı terk ederse imama uyan kişinin onu terk etmesi gerekir." Hocam Remli'nin dediği gibi hüküm böyledir.

 

Teravih namazı kılan kişinin arkasında yatsı namazı kılmak sahihtir. Bu, sabah namazı kılanın arkasında öğle namazı kılmak gibidir. İmam selam verince kişi namazın geriye kalanını kılmak için kalkar. Bu namazı tek başına tamamlaması daha iyidir. Şayet teravihin sonraki ikinci rekatında ima ma uyarsa bu da caiz olur. Bu tek başına namaz kılan kişinin namaz esnasında başkasına uymasına benzer.

 

Bayram namazı, yağmur duası namazı vb. kılan imamın arkasında sabah namazı kılmak sahih olduğu gibi bunun aksi de sahihtir. Çünkü bu namazlar fiillerinin yapılış şekli bakımından birbirine uygundur. Kişi, bayram namazı veya yağmur duası namazı kıldıran imamın arkasında sabah namazı kılıyorsa, fazlalık tekbirlerde ona uymaması daha iyidir. Şayet sabah namazı kıldıran kişinin arkasında bayram veya yağmur duası namazı kılıyorsa fazlalık tekbirleri terk etme konusunda imama uymaması [kendisinin bu tekbirleri yapması] daha iyidir. Bu durumlarda imama uymasının bir zararı yoktur. Çünkü mendup olmayan bir zikrin yapılmasının namaza bir zararı olmadığı gibi, yapılması mendup olan bir zikrin de terk edilmesinin zararı yoktur.

 

İkinci rekatta kunut yapması mümkün olursa bunu yapar, aksi takdirde kunutu terk eder. Kunut yapmak için imama uymayı bırakabilir.

 

Kişi, sabah namazı dışında bir namaz kılan kişinin arkasında sabah namazı kılıyorsa ve imamın biraz beklemesi sebebiyle ikinci rekatta kunut yapması mümkün olursa bunu yapar. Bunu yapması menduptur. Çünkü imama muhalefet etmeksizin bir sünneti yerine

getirmiş olur.

 

Şayet bunu yapması mümkün olmazsa [önünde iki seçenek vardır]

 

[1] - [Kunutu terk etmek]: İmamdan geri kalma korkusuyla kunutu terk edebilir. Bu durumda sehiv secdesi yapmaz; çünkü imam bu hatayı yüklenmiştir.

 

[2] - [İmama uymayı terk etmek]: Kişi kunut sünnetini yerine getirmek için imama uymayı niyetle terk edebilir. Bu durumda imamı terk etmesi bir özürden kaynaklanmış olur.

 

Bu iki seçenek içinden imama uymayı terk etmesi daha faziletlidir. İmamdan ayrılmaya niyet etmeksizin kunut yapmak üzere imamdan geride kalsa ve ilk secdede onu yakalasa bunun zararı olmaz. Bu hareketin "imam ilk teşehhüdü terk ettiğinde ona uyan kişinin teşehhüd için oturmasına" benzediği söylenmiştir. Bu ikisi arasında şu farkın olduğu söylenmiştir: "Bu meselede imam ve ona uyan kişi rüku.dan doğrulmada ortaktırlar, imama uyan kişi bunu tek başına yapmamaktadır. Teşehhüd için oturmada ise böyle değildir." Bu ayrıma göre "imamın [ikinci rekatta teşehhüdü terk ederek] kendi zannına göre istirahat oturuşu yapması" bir problem teşkil etmez. Çünkü burada [ikinci rekatta] dinlenme oturuşu, yapılması istenen bir şey olmadığından onun varlığı dikkate alınmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

5. ŞART: İMAMIN VE ONA UYANIN NAMAZININ, GÖRÜNÜRDEKİ FİİLLER BAKIMINDAN BİRBİRİNE UYGUN OLMASI