ZEKAT – MALLARINA DAİR |
2. ZEKATIN FARZ OLDUĞU
MALLARA İLİŞKİN ŞARTLAR
Nevevi daha sonra
zekatın farz olduğu mallara ilişkin şartlar konusunu ele alarak şöyle demiştir:
A. ZEKATI VERİLECEK MALIN
SAHİBİNİN MÜKELLEF OLMASI ŞART MIDIR?
B. ZEKATI VERİLECEK
MALIN KİŞİNİN ELİNDE BULUNMASI ŞART MIDIR?
B. ZEKATI VERİLECEK
MALIN KİŞİNİN ELİNDE BULUNMASI ŞART MIDIR?
C. BORÇLU OLMAMAK ŞART
MIDIR?
D. KİŞİNİN ZEKAT MALI
ÜZERİNDEKİ MÜLKİYETİNİN KESİNLEŞMESİ [İSTİKRAR BULMASI] ŞART MIDIR?
A. ZEKATI VERİLECEK
MALIN SAHİBİNİN MÜKELLEF OLMASI ŞART MIDIR?
Çocuğun ve delinin
malında zekat farz olur.
[Kısmı köle olup da] hür
kısmı ile nisap miktarı mala sahip olan kişinin malında da -daha doğru olan görüşe
göre- zekat farz olur.
1. ÇOCUK VE DELİNİN
MALLARINDA ZEKAT
2. KISMEN HÜR OLAN
KİMSENİN MALINDA ZEKAT
1. ÇOCUK VE DELİNİN
MALLARINDA ZEKAT
[Bu ikisinin malında
zekatın farz olduğunun delilleri şunlardır:]
[1] - Daha önce geçen
[zekatla ilgili] hadisin kapsamına çocuk ve
delinin malları da
girmektedir.
[2] - Ayrıca bunların
malından alınan zekat; onda bir zekat alınan tarım ürünlerine ve fıtır
sadakasına kıyas edilir. Zira ["çocuğun ve de'linin malında zekat
yoktur" görüşünü kabul eden] karşıtlarımız bile bunların malından tarım
ürünleri zekatı ve fıtır sadakası alınmasını kabul etmektedirler.
[3] - [Çocuk ve delinin
malında] zekat farzını düşüren veya onların ergenlik çağına ulaşmasına kadar
erteleyen herhangi bir sahih delil bulunmamaktadır.
İmam Ahmed b. Hanbel
şöyle demiştir: "Sahabeden [çocuk ve delinin malında] zekatın farz
olmadığına dair herhangi bir rivayet bilmiyorum,"
[4] - Ayrıca zekatın
amacı "fakirlerin ihtiyacını gidermek" ve "insanların mallarını
temizleyip arıtmak"tır.
[5] - Deli ve çocuğun
malvarlığı nafaka ve maddı tazminatların ödenmesine müsaittir. Nitekim bunlar
bir şey telef ettiğinde mallarından ödenir.
[6] - Zekat "sırf
ibadet" kapsamında yer almamaktadır ki zekatı vermek yalnızca ibadetle
yükümlü olanlara özgü kabul edilsin!
Çocuk ve delinin
zekatını onların mallarından ödemekle yükümlü olan kimseler bunların
velileridir.
Velinin bunu yapmasının
farz olması şayet çocuk ve delinin malında zekatın farz olduğuna inanıyorsa söz
konusu olur. Şayet -Hanefi mezhebine mensup olanlar gibi- çocuk ve delinin
malında zekatın farz olduğuna inanmıyorsa velayeti altındaki kişinin malından
zekat vermesi farz değildir.
Velinin, çocuk ve
delinin malından -bunlar kamil hale gelinceye kadar- ne kadar zekat verilmesi
gerektiğini hesaplayarak daha sonra bunu kendilerine bildirmesi, zekatı
kendisinin onların malından ödememesi ihtiyata daha uygundur. Böylece hakimin
ödenen zekatı ona tazmin ettirmesi durumundan kurtulmuş olur. Bu görüşü Kaffal
belirtmiş, çocuğun malında bu şekilde hareket edilmesini veli üzerine farz
kabul etmiştir.
Veli herhangi bir
mezhebe bağlı olmayıp tamamen ammı birisi ise, çocuk ve delinin malından zekat
verilmesi gerektiğini kabul eden bir hakim veliyi bu zekatı vermekle yükÜmlü
tutarsa [bu durumda veli zekatı verir]. Ezral'nin de dediği üzere bu açık
[anlaşılabilecek] bir hükümdür. Ancak -Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin
belirttiği üzere- hakim böyle birisi değilse ihtiyata uygun olan yukarıdaki
gibi davranmaktır. Yine onun dediğine göre, en uygun yol "hakimin atadığı
kayyim, kendi mezhebi gerekğince amel eder. Nitekim bir hakimin yerine onun
mezhebinden olmayan başka bir hakim vekalet ettiğinde de hüküm böyledir".
Veli, çocuk ve delinin
malından onların zekatlarını ödemezse, bu ikisi kamil hale geldiğinde [yani
çocuk buluğa erdiğinde ve deli akıllandığında] zekatlarını kendilerinin ödemesi
gerekir. Çünkü hak doğrudan onların mallarına yönelmiştir. Ancak bu durumda
veli zekatı erteledi ği nden dolayı günaha girmiş olur; deli ve çocuğun
mallarına yönelmiş olan zekat hakkı ortadan kalkmış olmaz.
Sefih [yani malvarlığı
üzerinde düzgün tasarrufta bulunamayan ve bu sebeple de tasarrufları
kısıtlanmış olan kişi] de zikredilen hükümler bakımından çocuk ve deli gibidir.
Not: "Yetimlerin malvarlığında yer alan
[başka madenlerle] katışık haldeki dirhemlerin içindeki katışım da yetimlere
ait olduğu halde veli bunların zekatını nasıl verir" şeklindeki soruya
Subki şu cevabı vermiştir: "Oirhemlerdeki katışım para basımı ve katışımın
ayrıştmlması için verilecek ücrete denk ise buna müsaade edilir. İnsanlar bu
mallardan zekat vermektedirler."
2. KISMEN HÜR OLAN
KİMSENİN MALINDA ZEKAT
Kısmen hür olup hür
kısmı ile nisap miktarı mala sahip olan kişinin malında [zekat farz mıdır? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
-er-Ravda'da "doğru görüşe göre" denilmiştir- bu kişinin malında
zekat farzdır; çünkü onun malı üzerindeki mülkiyeti tamdır. Bu yüzdendir ki
İmam Şafii (r.a.) onun hakkında şöyle demiştir: "Bu kişi hür ve zengin
kişinin keffaret ödemesi gibi keffaret öder." Yani köle azat etme dışında
bu şekilde keffaret öder.
[İkinci görüş]
Bu kişinin malında zekat
farz değildir; çünkü kölelik sebebiyle [mülkiyetinde] noksanlık söz konusudur.
Bu yüzden o [tamamı] köle olan veya efendisi ile özgürlük sözleşmesi yapmış
olan köleye benzemektedir.
B. ZEKATI VERİLECEK
MALIN KİŞİNİN ELİNDE BULUNMASI ŞART MIDIR?
1. GASP EDİLEN,
KAYBEDİLEN, İNKAR EDİLEN MALLARIN SAHİPLERİNİN ZEKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ
2. SATIN ALINIP TESLİM
ALINMAMIŞ OLAN MALIN ZEKATI
3. KİŞİNİN YANINDA
OLMAYAN MALININ ZEKATI FARZ OLUR MU?
4. ALACAĞIN ZEKATI
1. GASP EDİLEN,
KAYBEDİLEN, İNKAR EDİLEN MALLARIN SAHİPLERİNİN ZEKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Daha güçlü görüşe göre
gasp edilmiş olan, kaybolan ve [başkasında olup sahibine ait olduğu] inkar
edilen mallarda da daha güçlü görüşe göre zekat farzdır. [Böyle bir] mal,
sahibinin eline geri dönünceye kadar zekatının ödenmesi gerekmez.
[Mesele]
[Gasp edilen, kaybedilen
ve başkasının elinde olup inkar edilen mallarda zekat farzolur mu? Bu konuda
İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
yeni ve daha güçlü olan görüşüne göre;
a. Gasp edilen ve geri
alınamayan mallarda zekat farzdır. Kişinin elinden çalınan mal da böyledir.
-Rajiı bunu el-Muharrer'de zikrettiği halde Nevevi el-Minh6c'da bunu zikretmeyi
ihmal etmiştir.- Çünkü gasp ın tanımı çalınan mala da uymaktadır.
b. Kişinin bir
başkasında; "lehine şahitlik yapacak kimsenin olmadığı" ve
"hakimin de durumu bilmediği" bir malı veya alacağı olsa ve bu
alacağı inkar edilse bu malın zekatı da farz olur.
c. Kişinin kaybettiği,
denize düşmüş olan veya bir yere gömüp de sonra yerini unuttuğu malların zekatının
verilmesi de farzdır.
Bu Şafii'nin yeni ve
daha güçlü görüşüne göredir. Bazı alimlerimiz bunu tek görüş olarak
zikretmişlerdir. Bu görüşün gerekçesi "kişinin nisap miktarı mala sahip
olması ve malı üzerinden bir yılın geçmiş olması" dır.
[İkinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
eski görüşüne göre bu mallarda zekat farz olmaz; çünkü bu mallarda bir artış
söz konusu olmadığı gibi kişi bunlarda tasarruf ta da bulunamamaktadır. Bu,
özgürlük sözleşmesi yapan kölenin malı gibidir ki bu mal sebebiyle efendi
üzerine zekat farz olmaz.
Kişi gasp edilmiş olan
malını ele geçirebilirse veya borçlunun inkar ettiği mal veya alacağına dair
şahit getirebilirse bu durumda söz konusu malın zekatının verilmesi gerektiği
kesin olarak [ihtilafsız olarak] benimsenmiştir. Yine şayet hakim durumu
biliyorsa ve biz "hakim kendi bilgisine göre hüküm verebilir"
görüşünü kabul ediyorsak, bu durumda da zekat farz olur.
[Mesele]
[Şayet yukarıdaki
meselede kişinin malına zekatın farz olduğunu kabul edersek kişinin bu zekatı
ne zaman ödemesi gerekir?]
Kişinin gasp edilen vb.
[yukarıda sayılan] malların zekatını mallar eline dönmedikçe ödemesi gerekmez;
çünkü mal eline dönmedikçe zekatı ödeme imkanına sahip olamaz. Malı kendi eline
geçtiğinde şu iki şartın bulunması halinde geçmiş yılların zekatlarını da öder:
1. Gasp edilen hayvan
sürüsünün hem mal sahibi hem de onu gasp eden kimsenin elinde iken yılın çoğunu
odakta geçiriyar olması [yani saime olması],
2. Verilmesi gereken
miktar düşüldüğünde geriye kalan miktarın nisaptan az olmaması da şarttır.
Şayet geriye kalan miktar yalnızca nisap miktarı ise ve kişinin elinde zekat
olarak ödenmesi gereken miktarın yerine konulacak başka da mal yoksa bir yıllık
zekatın üzerindeki zekatı ödemez.
2. SATIN ALINIP TESLİM
ALINMAMIŞ OLAN MALIN ZEKATI
Satın alınıp teslim
alınmamış olan malda da [teslim alma öncesinde] zekat farz olur. [Zayıf] bir
rivayete göre bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır.
[Satın alınıp teslim
alınmamış mala zekat farz olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait kaç görüş
bulunduğu konusunda iki rivayet bulunmaktadır: ]
[Birinci rivayet]
Satın alınıp teslim
alınmamış ve satıcının elinde -akitten sonra değil muhayyerliğin
kullanılmasından sonra- bir yıl boyunca kalmış olan malda zekat farzdır. Bu
konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait tek bir görüş bulunmaktadır.
[İkinci rivayet]
[Zayıf] bir rivayete
göre gasp edilen ve ona benzeyen mallar konusundaki iki görüş burada da
geçerlidir. Çünkü satın alınıp teslim alınmamış malda yapılan tasarruf sahih
değildir.
İlk rivayeti
benimseyenler [satın alınıp teslim alınmayan mal ile gasp edilen vb. malları]
şu şekilde birbirinden ayırmışlFır: Gasp edilen vb. malların kişinin eline
geçmesi ve kişinin bunu gasp edenden çekip alması zordur. Satın alınıp da
teslim alınmayan mal ise bundan farklıdır; çünkü kişi malın bedelini ödeyerek
teslim alabilir, bu yüzden de kişi malı satın aldığı an rakit anında] zekat
farz olur; çünkü teslim almaya bir engel yoktur. Bu, vadesi gelmiş ve borçlunun
da ödeme gücüne sahip olduğu ve borcunu inkar etmediği duruma benzer. (Kıyas)
4. ALACAĞIN ZEKATI
Kişinin yanında olmayan
malının zekatı -şayet kişi ödeyebilecek durumda ise- derhal farz olur; aksi
takdirde -yani kişi ödeyebilecek durumda değilse- bu mal gasp edilmiş mal
gibidir.
[Kişi, malının bulunduğu
yerde değilse zekat ne zaman farz olur? Burada iki ihtimal söz konusudur:]
[Birinci ihtimal]
Kişinin yanında olmayan
malının zekatı - şayet kişi ödeyebilecek durumda ise- derhal farz olur; çünkü
[ödeme gücünün olduğu durumda uzaktaki mal] kişinin yanındaki mal gibidir.
[Zekatın ödenmesine
gelince;]
> Şayet kişi malın
bulunduğu yerde ise zekatın orada ödenmesi gerekir.
> Malın bulunduğu yer
mal sahibinin yaşadığı yerden uzakta ise ve "zekatın, malın bulunduğu
yerden başka bir yere nakli"ni caiz görmez isek -ki tercihe şayan olan
görüş budurbu durumda mal sahibinin veya onun vekilinin malın yanına ulaşmış
olması şarttır.
> Bununla birlikte
kişinin bulunduğu yerde zekatları toplayan bir memur veya hakim varsa kişi
zekatını [malın yanına gitmeyi beklemeksizin] derhalona öder. Ezrai buna
dikkatleri çekmiştir.
> Şayet kişi yolculuk
halinde ise malın yanına gidinceye kadar zekatını vermesi gerekmez.
[İkinci ihtimal]
> Şayet kişi [malın
bulunduğu yere] yolculuk yapmaktan korkması sebebiyle malına ulaşamıyorsa,
> veya kendisinden
haber alınamaması sebebiyle ulaşamıyorsa,
> yahut da sağ olup
olmadığı konusunda şüphe bulunuyorsa, [Yukarıdaki üç durumda] onun malı gasp
edilmiş mal hükmü ndedir. Bu durumda gasp edilen maldaki hükümler geçerli olur.
Çünkü her ikisinde de [hem burada hem de gaspta] mal sahibi malına
ulaşamamaktadır.
4. ALACAĞIN ZEKATI
Kişinin başkasında olan
alacağına bakılır:
(1) - Bu alacak hayvan
sürüsü ise veya -kölenin özgürlük sözleşmesi için ödeyeceği bedelde olduğu
gibi- bağlayıcı olmayan bir bedel ise bu alacakta zekat yoktur.
(2) - Alacak şayet
ticaret malı veya altın-gümüş ise [bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
vardır:]
[a] - İmam Şafii
(r.a.)'nin eski görüşüne göre hüküm yine aynıdır [bir önceki maddede olduğu
gibidir.]
[b] - İmam Şafii
(r.a.)'nin yeni görüşüne göre ise [alacağın peşin veya veresiye olmasına göre
değişir:]
[bal - Şayet alacak
peşin ise [bakılır:]
[baa] - Borçlunun darda
kalmış olması sebebiyle veya başka bir sebeple tahsili mümkün değilse bu alacak
gasp edilmiş mal hükmündedir.
[bab] - Şayet alacağın
tahsili mümkün olur ise zekatının derhal ödenmesi gerekir.
[bb] - Şayet alacak
vadeli ise mezhepte esas kabul edilen görüşe göre bu alacak da gasp edilmiş mal
hükmündedir. [Zayıf] bir görüşe göre alacağın tahsil edilmeden önce zekatının
ödenmesi gerekir.
a. Hayvan alacağının
veya bağlayıcı olmayan alacağın zekiltı
Kişinin başkasında olan
alacağı;
> Ticaret malı
olmayan hayvan sürüsü ise örneğin kişi başkasına kırk koyun borç vermişse veya
selem akdi yoluyla kırk koyun satın almış ve teslim almadan önce akdin
üzerinden bir yıl geçmişse,
> Yahut da bu mal
özgürlük sözleşmesi için ödenecek bedelde olduğu gibi bağlayıcı olmayan bir
alacak ise,
[İşte bu iki durumda
alacakta] zekat yoktur.
Hayvan alacağında
zekatın olmamasının sebebi şudur:
[&] - Hayvanda
zekatın farz olmasının gerekçesi hayvandaki artıştır; oysa başkasının
zimmetinde bulunan alacakta bir artış söz konusu değildir. Altın-gümüşte zekata
gelince onun gerekçesi bizzat bunların altın-gümüş olmasıdır, bu da zimmetteki
alacakta mevcut bulunmaktadır.
[&] - Ayrıca
hayvanda zekatın farz olması için hayvan sürüsünün yılın çoğunu otlakta
geçirmesi şarttır; başkasının zimmetinde borç olan hayvan sürüsü böyle bir
durumla nitelenemez.
Rafii [hayvanda zekatın
farz olma] gerekçesilnin bu şekilde tespit edilmesi]ne şöyle itiraz etmiştir:
Otlayan hayvanın etinin zimmette borç olarak sabit olması caizdir. Bu caiz
olduğuna göre [yılın çoğunu] atlayarak geçiren hayvanın kendisi de zimmet
borcuna konu olabilir.
Bu itiraza şu şekilde
karşılık verilmiştir: Kişi hayvan etini zimmetinde borçlandığında onu
başkasından tahsil ederek ödemesi mümkündür. Bizim söz konusu ettiğimiz şey
hayvanın yılın çoğunluğunu otlakta geçirmesinin zimmet borcuna konu olan hayvan
için düşünülmesinin imkansızlığıdır. Bu durum ancak hariçteki hayvan için
düşünülebilir.
Onda birlik zekata tabi
olan tarım ürünleri de bu konuda hayvanla aynı hükme sahiptir; çünkü [kişinin
başkasında olan] tarım ürünü alacağında da zekat yoktur. Zira tarım ürününde
zekatın farz olmasının şartı "ürünün belirmesidir [afetten kurtulmasıdır]".
Bu ise zimmetteki alacakta söz konusu değildir.
Köle ile yapılan
özgürlük sözleşmesinden elde edilecek bedelde zekatın farz olmamasının sebebi
şudur:
Köle dilediği zaman
[borcunu peşin ödemek suretiyle] söz konusu borcu düşürebilir.
Bu gerekçeden anlaşıldığına
göre,
> Efendinin, anlaşma
yaptığı kölede başka bir alacağı olsa o alacakta da zekat söz konusu olmaz.
> Anlaşma yapan köle,
anlaşma bedelini tahsil etmesi için efendisini başkasına havale etse, havale
edilen şahıstan alınacak bedelden zekat ödenmesi gerekir.
Bu her iki çıkarım da
doğrudur. Çünkü köle ilk durumda borcunu hemen ödemek suretiyle borcu ortadan
kaldırabilirse de ikinci durumda bunu yapma yetkisine sahip değildir.
b. Kişinin başkasında
olan "ticaret malı alacağı" ve "altın-gümüş alacağı"nın
zekatı
[Bir kimsenin başka bir
şahısta olan alacağı ticaret malı ise veya altın-gümüş ise bu alacaktan zekat
ödenmesi gerekir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
eski görüşüne göre ticaret malı veya altıngümüş şeklindeki alacakta da zekat
farz değildir. Çünkü kişinin gerçekte bu mallar üzerinde mülkiyeti
bulunmamaktadır. Bu alacaklar [belirtilen açıdan] özgürlük sözleşmesi yapılan
köleden alınacak bedele benzemektedir.
[İkinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
yeni görüşüne göre [alacağın peşin veya vadeli oluşuna göre hüküm şu şekilde
olur:]
[a] - Şayet alacak peşin
ise [alacağın tahsil imkanı olup olmadığına bakılır:]
> Alacağın tahsili
mümkün değilse: Borçlunun ödeme imkanının bulunmaması, ödeme imkanı olsa bile
borcunu ödemeyi geciktirmesi veya ortadan kaybolması, borçlunun borcunu inkar
etmesi vb. bir sebeple alacağın tahsili imkansız hale gelmişse bu alacak
"gasp edilmiş mal" hükmündedir. Daha güçlü görüşe göre bu malda zekat
farz olur. Ancak mal tahsil edilinceye kadar zekatın ödenmesi gerekmez. Borçlu
kişi, alacaklı olan şahısla başbaşa kaldığında ona borçlu olduğunu ikrar
ediyorsa zekat farz olur, derhal ödenmesi ise gerekmez. Bu konu ittifakla kabul
edilmiştir. Bunu eş-Şamil adlı eserin yazarı söylemiştir.
> Alacağın tahsili
mümkün ise:
Borçlu olan şahıs ödeme
gücüne sahip, borcunu ikrar eden, gaip olmayan, borcunu ödeyen bir kimse ise
veya borcunu inkar etse bile alacaklı şahsın şahitleri varsa yahut da hakim
onun alacaklı olduğunu biliyor ve biz de hakimin kendi bilgisine göre hüküm
verebileceğini kabul ediyorsak bu durumda zekatının [alacağın tahsili anında
değil] derhal ödenmesi gerekir. Çünkü bu durumda kişi alacağını tahsil etme imkanına
sahiptir. Bu açıdan o "emanet bırakan şahıs" gibidir.
Nevevl'nin sözünden
anlaşıldığına göre kişi alacağını tahsil etmemiş olsa bile bu durumda zekatını
derhal öder. Müzenl'nin muhtasar adlı eserinde İmam Şafii (r.a.)'den doğrudan
nakledilen ve itimad edilmesi gereken görüş budur. Zayıf bir görüşe göre ise
kişi bu alacağı teslim alıncaya kadar zekatını ödemez, teslim aldığında geçmiş
yılların zekatını da öder.
Kişinin bir şahidinin
bulunmadığı durumda şayet o borçlunun malları içinden kendi alacağı ile aynı
cinsten olan bir malı herhangi bir korku veya zarar söz konusu olmaksızın ele
geçirebilirse -İbn Kecc ve Darimi'nin sözlerinden bu durumda zekatın derhal
ödenmesi gerektiği anlaşılıyorsa da Rajiı, Nevevi ve başka alimlerin
sözlerinden ilk anda anlaşıldığına göre- zekatını derhal ödemesi gerekmez.
[b] - Şayet alacak
vadeli ise [bunun zekatının farz olup olmadığı konusunda farklı görüşler
vardır:]
[Birinci görüş]
Mezhepte esas kabul
edilen görüşe göre bu alacak gasp edilen mal hükmündedir. Gasp edilen mal
konusunda ise İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
bu durumda zekat farzdır, bu konuda başka görüş yoktur.
[Uçüncü görüş]
[Zayıf] bir başka görüşe
göre ikinci görüşte yer alan hükmün aksi geçerlidir. [Yani zekat kesin olarak
farz değildir]
[Mezhepte esas kabule
dilen birinci görüş kabul edildiğinde bu malda zekat farzdır. Bu zekatın ne
zaman ödenmesi gerekir? Daha güçlü görüşe göre bunun tahsil edildikten sonra
ödenmesi gerekiL] [Zayıf] bir görüşe göre bu alacağın zekatının -tıpkı mal
sahibinin malının yanında bulunmamakla birlikte getirilmesinin kolayolduğu
durumda yapıldığı üzere- alacağın tahsilinden önce öderymesi gerekir.
Not: Subki şöyle demiştir: Alacağın zekatını vermeyi
farz kabul ettiğimizde ve "ortaklık ilişkisinin mala etkisi nasıl oluyorsa
zekatınki de öyle olur" görüşünü kabul ettiğimizde zekatta hak sahibi olan
sınıfların, borçlunun zimmetinde yer alan alacağın kırkta birine sahip olmaları
gerekir. Bu ise insanların pekçoğunun içine düşebileceği yanlış uygulamalara
yol açar; örneğin bu durumda zekat alacaklıları mehir borcu veya diğer borçlar
sebebiyle borçluları mahkemeye verebilir. Oysa davacı konumunda olan kişi bu
alacağın tümüne sahip olmadığı halde nasıl bu konuda davacı olabiliri Ancak
kişinin zekatı eda edebilmesi için bu alacağını tahsil edebilmesi gerekir. Şu
halde dava konusunda bunun [yukarıda belirtilen ihtimalin] devre dışı
bırakılması gerekir.
[Zekatta hak sahibi
olan] kişi [borçlu şahsın zimmetinde yer alan alacak üzerinde] "zekat
borcunu düşüren bir şeyin olmadığı" konusunda yemin edeceğinde "yemin
sırasına kadar karşıdakinin zimmetinde bu borcun var olduğu, düşmediği, yemin
ettiğinde bunu almaya hak kazanacağı"na dair yemin etmelidir, yoksa "bunun
kendisi lehine karşıdakinin zimmetinde baki kaldığına" dair yemin
etmemelidir.
Şu durum da bu kapsamda
değerlendirilir: Kişi, boşama işlemini "karısının kendisini mehir
borcundan ibra etmesi"ne bağlasa ve bu şekilde yıllar geçtikten sonra
karısı onu zekat borcundan ibra etse bu durumda boşama gerçekleşmez; çünkü
kadın kocasını mehir borcunun bütününden ibra edemez. Bu güzel bir meseledir,
onun için bunu iyi kavramaya çalış i Çünkü bu tip meseleler sıkça
gerçekleşmektedir.
C. BORÇLU OLMAMAK ŞART
MIDIR?
1. BORÇLU OLMAK ZEKATlN
FARZ OLMASıNı ENGELLER Mi?
2. TASARRUFLARI
KISITLANAN BORÇLU ŞAHISTA OLAN ALACAKTAKİ ZEKAT
3. TERİKE'DEN, ALLAH'A
YÖNELİK VE KULLARA YÖNELİK BORÇLARDAN HANGİSİ ÖNCELİKLE ÖDENİR?
1. BORÇLU OLMAK ZEKATlN
FARZ OLMASıNı ENGELLER Mi?
İmam Şafii (r.a.)'ye ait
görüşler içinden en güçlü olanına göre borç, zekatın farz olmasını engellemez.
[İkinci görüşe göre engeller.] Üçüncü görüşe göre gizli mallarda -ki bunlar da
ticaret malları ile para- engeller.
[Kişinin borçlu olması ona
zekatın farz olmasına engelolur mu?
Bu konuda İmam Şafii
(r.a.)'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
görüşlerinden daha güçlü olanına göre kişinin borcu;
> ister peşin ister
peşin olmayan borç olsun,
> bu borç ister
elindeki nisap miktarı mal cinsinden ister başka cinsten olsun,
> İster -zekat,
keffaret ve adak borçlarında olduğu gibi- Allah hakkından olan bir borç isterse
başka borç olsun, borçlu olmak zekatın farz olmasını engellemez. Çünkü zekat!
farz kılan deliller geneldir [borçlu olup olmama arasında bir ayrım
yapmamaktadır.] Ayrıca [belirtilen durumda] kişi [borçlu olsa bile] nisap
miktarı mala sahip ve o mal üzerindeki tasarrufları da geçerlidir.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
borçlu olmak haccın farz olmasını engellediği gibi zekatın farz olmasını da
engeller. (Kıyas)
[Üçüncü görüş]
Borçlu olmak, gizli
mallarda -yani para, define ve ticaret mallarında- zekatın farz olmasını
engeller, açıkta olan mallarda yani hayvanlarda, ekin ve meyvelerde, madenlerde
engellemez.
İki mal türü arasındaki
fark şudur: Açık olan mallar kendiliğinden artmaktadır. Gizli olan mallar ise
ancak üzerinde tasarrufta bulunarak artabilir. Borçlu olmak ise tasarruf ta
bulunmaya engelolup kişinin bu malları borcuna ödemeye muhtaç bırakmaktadır.
İsnevi şöyle demiştir:
Nevevi fıtır sadaka sı meselesini ihmal etmiştir. Daha doğru olan görüşe göre
fıtır sadakası da gizli mallardandır.
Bu görüşe şu şekilde
cevap verilmiştir: Fıtır sadakası gizli mallara dahil edilmiş olsa bile onun bu
konuya bir etkisi yoktur; çünkü burada söz konusu olan şey
"mallardır".
Yukarıdaki görüş
ayrılığı "kişinin borcundan fazla malı 'bulunmadığı durum" ile
ilgilidir. Şayet borcundan fazla malı varsa ve bu fazlalık nisap miktarına ulaşıyorsa
o kişiye zekatın farz olduğu konusunda farklı görüş yoktur. Yine görüş ayrılığı
"kişinin zekat malı dışında borcunu ödeyebileceği başka bir malı
bulunmadığı durum" ile ilgilidir. Şayet borcunu ödeyebileceği başka bir
malı varsa -alimlerin çoğunluğuna göre- bu durumun zekata engelolmayacağı
konusunda tek görüş bulunmaktadır.
Borçlu şahsın izni ile
onun borcuna kefilolma durumunda kefaletten kaynaklanan bu borç diğer borçlara
dahilolur mu? Ruyani'nin babası burada iki ihtimal zikretmiştir; çünkü borç ona
aittir. Ancak kefil, asıl borçlunun borcunu ödedikten sonra alacağını asıl
borçludan geri tahsil edebilir. Bu durumda kefilin borcunu da diğer borçlara
dahil etmek gerekir.
2. TASARRUFLARI
KISITLANAN BORÇLU ŞAHISTA OLAN ALACAKTAKİ ZEKAT
İlk görüşe göre kişiye
borcundan dolayı kısıtlama getirilmiş olsa [hacr altına alınmış olsa] ve
kısıtlama altında bir yıl geçse onun malı gasp edilmiş mal hükmündedir.
Yukarıdaki meseledeki
ilk görüş, yani en güçlü görüş esas alındığında; bir kimseye borcu sebebiyle
[malvarlığı üzerindeki tasarruflarında] kısıtlama getirildiğinde ve bu
kısıtlama altında bir yıl geçtiğinde o kişinin malı gasp edilmiş mal hükmünde
olur.
Çünkü malı ile arasına
engel konmuştur. Zira kısıtlama [hacr] kişinin malında tasarrufta bulunmasını
engeller.
Şayet hakim kişinin
borçlu olduğu her bir alacaklı için malvarlığının belirli bir bölümünü belirse
ve alacaklının bu belirlenen malı almasına müsaade etse, bir yıl geçinceye
kadar alacaklı bunu almamış olsa, alacaklılar mala sahip olmadıklarından o
maldan zekat vermeleri gerekmez. Mal sahibinin de o -mal üzerindeki mülkiyeti
zayıf olduğundan ve alacaklılar o mal üzerinde daha fazla hak sahibi
olduğundan- zekat ödemesi gerekmez.
Bu hüküm
"alacaklılar malı bir yıl geçtikten sonra aldıklarında" güçlü bir
hükümdür. Ancak alacaklılar bir yıl geçtikten sonra alacaklarını almazlarsa o
mal üzerindeki mülkiyetleri kesinleştiğinden zekat ödemeleri gerekir.
Yukarıdaki durumda
zekatın gerekmemesi -Subkl'nin de belirttiği üzere- kişinin malı, alacaklılara
ödeyeceği borçla aynı cinsten olduğunda söz konusudur. Şayet böyle değilse bir
satım olmadan veya başka bir şeyi bedelolarak vermeden alacaklıların bu malı
borçludan almaları nasıl mümkün olabilir? Şeyh Ebu Muhammed bunu es-Silsile
adlı eserinde bu şekilde tasavvur etmiştir. Rafii'nin "hacr
[kısıtlama]" konusundaki ifadeleri de bunu gerektirmektedir. Hakim, borçlu
olan kişinin mallarını alacaklılar arasında taksim etse, borçlunun, malları
üzerinde mülkiyeti kalmadığından zekat yükümlülüğü de olmaz. Bu konuda ihtilaf
yoktur.
3. TERİKE'DEN, ALLAH'A
YÖNELİK VE KULLARA YÖNELİK BORÇLARDAN HANGİSİ ÖNCELİKLE ÖDENİR?
Ölen bir şahsın
terikesinde zekat borcu ile bir insana yönelik borç aynı anda bulunsa zekat
borcu daha önce ödenir. Bir görüşe göre ~ insanlara olan borç daha önce ödenir.
Bir başka görüşe göre ise bu iki borç birbirine eşittir.
[Yukarıdaki birinci
maddede yer alan ilk meselede] birinci görüş kabul edildiğinde, [ölen bir
şahsın] geride bıraktığı malvarlığında [terikede] hem zekat borcu hem de
insanlara yönelik borçlar bulunsa, örneğin kişi borçlarını ödemeden önce ölmüş
olsa ve geriye bıraktığı malvarlığı da bu borçların tümünü ödemek için yeterli
olmasa [hangi borç öncelikle ödenir? Bu konuda mez~içinde dört görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Zekat -ve hatta fitre-
insanlara olan borçtan önce ödenir. İnsanlara ait olan borç -rehin verilen
malda olduğu gibi- ölüm öncesinde somut olarak bir mala ilişik olsa bile bu
hüküm böyledir. Çünkü Allah'a ait olan borç daha önceliklidir.
[*] - Bunun delili
Buhari ve Müslim'deki şu hadistir: Allah'a olan borç, ödenmeyi daha çok hak
eder. (Buhari, Savm, 1953; Müslim, Sıyam, 2688)
Ayrıca zekatın
harcanacağı yer de insanlardır; burada her iki durum da [hem Allah'a hem de
zekat alacaklılarına] yönelik haklar bir araya geldiği için bu borç daha önce
ödenir.
Buradaki görüş ayrılığı
Allah hakkı ile kula ait borcun mutlak olarak bir arada bulunması haline
ilişkindir. Bunun kapsamına -el- . Mecmu'da açık olarak ifade edildiği üzere-
hac, ceza avı, keffaret ve adak da girer.
[Bu kuralın tek
istisnası şudur:] Cizye de Allah hakkı olduğu halde cizye borcu ile insanlara
ait borç bir arada bulunduğunda iki borç birbirine eşit olur.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
insanlara ait borç daha önce ödenir; çünkü insanlar ihtiyaç içinde olan ve
fakir olan varlıklar olduğundan insanlara ait haklar işin sıkı tutulduğu
konulardandır. Nitekim kısas yoluyla öldürme irtidat yoluyla öldürmeye göre
daha önceliklidir.
İlk görüşte olanlar
[ikinci görüş taraftarlarınca birbirine kıyaslanan iki mesele arasında] şu
farkın olduğunu belirtmişlerdir: Had cezalarında genel kural şüphe durumunda bu
cezaların düşürülmesidir.
[Üçüncü görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
her iki borç da birbirine eşittir. Dolayısıyla [ölünün bıraktığı] malvarlığı bu
iki borç arasında eşit olarak dağıtılır. Çünkü Allah'a izafe edilen mali
haklardaki mal da sonuç itibarıyla insanlara döndüğünden bundan yararlanacak
olanlar insanlardır.
[Dördüncü görüş]
[Zayıf] bir başka görüşe
göre ise iki borçtan hangisi daha önce ise onun öncelikle ödenmesi gerekir.
"İnsanlara olan
borç" ifadesi keffaret vb. gibi Allah'a ait borçları dışarıda
bırakmaktadır.
Subki şöyle demiştir:
Uygun olan görüş şudur: Şayet nisap -yani Hocamız Zekeriya el-Ensafı'nin
dediğine göre nisabın bir kısmı- mevcut ise zekat daha önce ödenir, aksi
takdirde iki borç eşit olur.
"Terikeden"
ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Hayatta olan bir kimsenin hem Allah'a
yönelik hem de kullara yönelik borcu bulunsa; şayet kısıtlama getirilmişse
-Rafii'nin yemin keffareti bölümünde belirttiğine göre- insanlara ait borç
öncelikle ödenir. Bu konuda farklı görüş yoktur. Şayet kişiye kısıtlama
getirilmemişse -Rafii'nin bu bölümde belirttiği üzere- zekatın öncelikle
ödeneceği ittifakla kabul edilmiştir.
Bu, "zekat malın
kendisine ilişmediğinde" söz konusu olur. Aksi takdirde -Hocamız Zekeriya
el-Ensari'nin belirttiğine göre- zekat mutlak olarak öncelikle ödenir.
Kişi nisap miktarı mala sahip
olsa ve bu malını veya malından bir bölümü tasadduk etmeyi adasa, yahut da
zekat farz olmadan önce malını sadaka veya kurban olarak tayin etse zekat farz
olmaz. Şayet bunlar kişinin zimmetinde olsa veya hac yapması gerekli olsa bu
durum kişinin malında zekatın farz olmasına engel teşkil etmez; çünkü kişinin
malı üzerindeki mülkiyeti devam etmektedir.
D. KİŞİNİN ZEKAT MALI
ÜZERİNDEKİ MÜLKİYETİNİN KESİNLEŞMESİ [İSTİKRAR BULMASI] ŞART MIDIR?
1. ELDE EDİLEN GANİMETE
ZEKAT FARZ OLUR MU?
2. MEHİR OLARAK ALINAN
MALIN ZEKATI
3. KİRA BEDELİNİN
ZEKATI
1. ELDE EDİLEN GANİMETE
ZEKAT FARZ OLUR MU?
Ganimet taksim edilmeden
önce [onda zekatın farz olması için şu
altı şartın bir arada
bulunması gerekir:]
1) ganimeti elde edenler
onu temellük etmeyi seçerse,
2) Bunu seçmelerinin
ardından bir yıl geçerse,
3-4) Ganimet mallarının
tümü aynı cinsten zekat malı olursa,
5) Her bir şahsın payı
nisap miktarına ulaşırsa,
6) Yahut da mallarda
karışımın [yani ortaklığın] gerçekleştiği yerde bütün malların toplamı nisap
miktarına ulaşırsa bu malın zekatını vermek farz olur.
Aksi takdirde [bu
şartlardan birisi bulunmazsa] zekat farz olmaz.
Savaş bitip de düşmandan
ganimet malları ele geçirildiğinde henüz taksim edilmeden önce [o malda zekatın
farz olabilmesi için şu altı şartın bulunması gerekir:]
1) Ganimeti elde eden
şahıslar onu kendilerine mülk edinmeyi tercih etmişlerse,
2) Bunu mülk edinmeyi
tercih etmelerinin üzerinden bir yıl geçmişse,
3-4) Malların tümü aynı
cinsten ve zekat malı ise,
5-6) [Ganimet olarak
alınan mal] ister hayvan isterse başka bir şeyolsun; her bir şahsın payı nisap
miktarına ulaşıyorsa veya ganimetin toplamı [ganimetin beşte birlik kısmı
hariç] ortaklığın gerçekleştiği yerde nisap miktarına ulaşıyorsa,
[işte bu altı şartın
gerçekleşmesi durumunda] diğer mallarda olduğu gibi ganimet malında da zekat
farz olur.
Şayet bu altı şarttan
biri bulunmazsa, yani;
1) Ganimeti elde eden
şahıslar onu mülk edinmeyi tercih etmemişlerse,
2) Veya tercih etmiş
olsalar bile bunun üzerinden bir yıl geçmese,
3) Üzerinden bir yıl
geçse bile ganimet malı birkaç farklı sınıf maldan oluşsa,
4) Ganimet malları aynı
sınıftan olsa bile zekata tabi mallardan olmasa,
5) [Yukarıdaki şartların
tümü bulunsa bile] her bir kişinin payı nisap miktarına ulaşmasa,
6) Yahut da nisap
miktarına "ganimetin beşte birlik kısmı" ile birlikte ulaşsa
[işte bu durumlarda]
zekat farz olmaz. Çünkü söz konusu durumlarda kişinin ganimet malı üzerinde
mülkiyeti ya yoktur yahut da zayıftır. [Mülkiyetin olmadığı veya zayıf
olduğunun delili şudur:]
Birinci şartın
bulunmadığı durumda kişi mülkiyeti istememiştir.
İkinci şartın
bulunmadığı durumda bir yıllık süre geçmemiştir.
Üçüncü şartın
bulunmadığı durumda ganimeti kazanan şahısların her biri kendi payının ne
olduğunu ve miktarını bilmemektedir.
Dördüncü şartın
bulunmadığı durumda ganimet malı zekata tabi bir mal değildir.
Beşinci şartın
bulunmadığı durumda mal nisap miktarına ulaşmamıştır.
Altıncı şartın
bulunmadığı durumda mallarda ortaklık söz konusu olmamıştır. Çünkü ganimette
beşte bir hakkı olanların hakkı ile birlikte ortaklık söz konusu olamaz; zira
bu beşte birde zekat yoktur, çünkü muayyen değildir.
2. MEHİR OLARAK ALINAN
MALIN ZEKATI
Kişi karısına mehir
olarak nisap miktarı, muayyen saime hayvanı mehir olarak verse, mehir olarak
vermenin üzerinden bir yıl geçtikten sonra kadının bunun zekatını vermesi
gerekir.
a. Kişi karısına mehir
olarak nisap miktarı, muayyen, saime hayvanı mehir olarak verse, mehir olarak
vermenin üzerinden bir yı! geçtikten sonra kadının bunun zekatını vermesi
gerekir. Bu mehir isterse zifafın gerçekleşmesi ve teslim alma sebebiyle
kesinleşmiş olsun isterse kesinleşmesin hüküm aynıdır; çünkü kadın nikah akdi sebebiyle
bu mehre sahip olmuştur.
b. Koca, karısına mehrin
yarısını verse, ortaklık şartları da bulunmuş olsa zekat yine farz olur.
c. Metinde geçen
"muayyen" ifadesi, kocanın zimmetinde borç olarak bulunan mehri
dışarıda bırakmaktadır ki bunda zekat yoktur. Çünkü -daha önce de geçtiği
üzere- kişinin zimmetinde borç olarak bulunan hayvanlarda saime olma [yılın
çoğunu otlakta geçirme] şartı bulunamaz.
d. Fakat koca karısına
mehir olarak para verecek olsa -bu mehir borcu kocanın zimmetinde olsa bile-
bunun zekatı farz olur.
e. Koca, karısı ile
zifafta bulunmadan önce, bir yıl geçtikten sonra
karısını boşasa
[bakılır:]
ea. Zekat memuru zekatı
mehir olarak verilen muayyen maldan almışsa veya herhangi bir şey almamışsa-
mehir olarak verdiği malın bütününün yarısını şayi olarak [yüzde ellisini] geri
alır.
eb. Zekat memuru,
kişinin mehrin yarısını karısından geri isteyip almasından sonra kocadan
zekatını vermesini istese yahut da koca mehrin yarısını kadından geri almadan
önce zekat memuru bu kısmı kadından almış olsa bu durumda koca kadından zekat
olarak verilen malın değerinin yarısını geri alır.
f. Koca karısını bir yıl
tamamlanmadan önce zifafta bulunmaksızın boşasa mehir olarak verdiği malın
yarısı kendisine geri döner, bir yıl dolduğunda -şayet maldaki ortaklık devam
ediyorsa- hem karı hem de kocanın yarım koyun zekat vermesi gerekir. Şayet
ortaklık devam etmiyorsa ikisinin de nisap miktarı tamam olmadığından ikisine
de zekat gerekmez.
Not: Kadına zekatın farz olması, kadının kendisine
verilen mehrin "yılın çoğunluğunu otlakta geçiren hayvan" olduğunu
bilmesi halinde söz konusu olur. Şayet kadın bunu bilmiyorsa hüküm
"hayvanda zekatın farz olması için onu otlatmayı kastetmek şarttır"
görüşüne mi dayandırılır yoksa bu şart görülmez mi? Daha doğru olan görüşe göre
buna dayanılır.
Kadın kocasından mehrini
istediği halde koca mehrini vermese kadın da mehrini alamasa bu mehir gasp
edilmiş mal hükmünde olur. Bunu Mütevelli söylemiştir.
Hulu' bedeli ve kasten
öldürme-yara lama bedeli de mehir ile aynı hükme tabidir. İbnü'r-Rif'a cuale (4) bedelini de -kendi
şahsi görüşü olarak- bu ikisi gibi değerlendirmiştir.
(4) Cuale bir hizmet mukabilinde
verilen ücret, ödül koymak, mükafaat vermek.
Mesela "çalınan şöyle bir arabayı bulup
getirene şu kadar ödül vardır" demek gibi.
3. KİRA BEDELİNİN
ZEKATI
Kişi bir evi dört
yıllığına seksen dinara başkasına kiraya verse, kiracı da evi teslim alsa [ev
sahibinin zekatı nasıl ödemesi gerekir? Bu konuda İmam Şafil (r.a.)'ye ait iki
görüş vardır:]
[Birinci görüş]:
Daha güçlü görüşe göre
kişinin yalnızca kesinleşen kısmın kirasının zekatını vermesi gerekir.
Buna göre;
a) Birinci sene
tamamlandığında yirmi dinarın zekatını verir.
b) İkinci sene
tamamlandığında yirmi dinarın bir yıllık, yirmi dinarın da iki yıllık zekatını
verir.
c) Üçüncü sene
tamamlandığında kırk dinarın bir yıllık, yirmi dinarın da üç yıllık zekatını
verir.
d) Dördüncü sene
tamamlandığında altmış dinarın bir yıllık, yirmi dinarın dört yıllık zekatını
verir.
[İkinci görüş]: Birinci
yıl tamamlandığında seksen dinarın zekatını verir.
Kişi evini yıllığı yirmi
dinar olmak üzere dört yıllığına "muayyen seksen dinara" veya
"zimmette bulunan seksen dinara" kiraya verse, kiracı şahıs da evi
teslim alsa [ev sahibinin zekatı nasıl ödemesi gerekir? Bu konuda İmam Şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre kişinin yalnızca "üzerinde mülkiyetinin kesinleştiği paranın"
zekatını vermesi gerekir. Çünkü evin yıkılması vb. bir sebeple, üzerinde
mülkiyet in kesinleşmediği kira borcu her an düşebilir. Bu yüzden o kısım
üzerindeki mülkiyet zayıftır. Kira bedeli olarak verilen cariye ile cinsel
ilişkide bulunmak helalolsa bile hüküm yine böyledir; çünkü cinsel ilişkinin
helal. olması, kira bedeli üzerindeki mülkiyetteki zayıflığın her bakımdan
giderilmesine bağlı değildir.
Mehir meselesinde geçen
hüküm ile bu hüküm arasında şu bakımdan fark vardır:
Ücrete menfaat
karşılığında hak kazanılır, menfaatin yok olması ile akit kökünden fesholur.
Mehir ise bundan farklıdır. Nitekim zifaf öncesinde kadının ölmesi durumunda
kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunma menfaati ortadan kalktığı halde
mehir borcu ortadan kalkmaz. Zifaf öncesinde kocanın karısını boşaması halinde
mehrin yarıya düşmesi kocanın boşama vb. tasarruflarından kaynaklanmıştır, bu
yeni bir mülkiyet ifade eder, kadının mehir üzerindeki hakkını kökünden
geçersiz kılmaz.
Bu görüşe göre;
a) Birinci yılın sonunda
kişi yirmi dinarın zekatını -yani yarım dinar- öder. Çünkü bu tarih itibarıyla
kendisinin yirmi dinar üzerindeki mülkiyeti kesinleşmiştir.
b) İkinci yıl
tamamlandığında daha önce zekatını ödemiş olduğu yirmi dinarlık kısmın bir
yıllık zekatını öder ve ayrıca bu tarih itibarıyla mülkiyetinin kesinleştiği
yirmi dinarlık kısmın iki yıllık zekatını öder.
c) Üçüncü yıl
tamamlandığında daha önce zekatını ödediği kırk Ü dinarın bir yıllık zekatını
öder ve ayrıca bu tarih itibarıyla mülkiyetinin kesinleştiği yirmi dinarın üç
yılılk zekatını öder.
cl) Dördüncü yıl
tamamlandığında daha önce zekatını ödediği altmış dinarlık kısmın bir yıllık
zekatını öder ve ayrıca bu tarih itibarıyla mülkiyetinin kesinleştiği yirmi
dinarlık kısmın dört yıllık zekatını öder.
[Soru] İkinci yılın girmesiyle -bir yıllık kira
oranı olan- seksen dinarın dörtte biri üzerindeki mülkiyeti kesinleşmiş, geriye
de henüz zekatını vermediği iki yıl kalmıştır. Bu durumda hak sahipleri yarım
dinara hak kazanırlar ve bu yarım dinarlık miktar toplam paydan düşülür. Üçüncü
ve dördüncü yılda da buna kıyasla aynı işlem yapılır.
[Cevap] Kişi burada zekatını kira gelirinin
kendisinden vermemektedir.
[Soru] Kişi zekatını başka bir paradan verse bile
ikinci yılın başında kişinin seksen dinarın dörtte birlik kısmındaki mülkiyeti
senenin başından itibaren değil zekatın eda edildiği andan itibaren tam olarak
kesinleşmiştir; çünkü bu mal zekatı ödeninceye kadar sahiplerinin mülkiyetinde
kalmaya devam etmektedir.
[Cevap] Kişi her bir yıl tam olarak bitmeden önce zekatını
ödemekte olduğundan zekat yılı tamamlanmamıştır. Zekat alacaklılarının mal
üzerinde hakları vardır.
[İkinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
ikinci görüşüne göre kişi birinci yıl tamamlandığında seksen dinarın zekatını
verir; çünkü bu tarih itibarıyla seksen dinara tam olarak sahip olmuştur.
Nitekim -daha önce de geçtiği üzere- ücret olarak bir cariye verilmiş olsaydı,
ev sahibinin cariye ile ilişkide bulunması helal olurdu. Zifaf öncesi verilen
mehirde olduğu gibi(5) burada da "kiraya verilen evin çökmesi halinde kira
bedelinin ortadan kalkması" ev sahibinin kira üzerindeki mülkiyetinin
kesinleşmesine engel değildir.
(5) Koca karısına zifaftan önce mehir
verse kadının mehir üzerindeki mülkiyeti kesinleşir. Daha sonra karısını
boşaması durumunda kadının mehrin yarısı üzerindeki hakkı düşer. Buna rağmen bu
durum kadının mehir üzerindeki hakkının kesinleşmesini engellemez. (çev.)
Bu ikisinin arasındaki
fark daha önce geçmişti.
Yukarıda geçen
açıklamalar "iki yılın ücreti birbirine eşit olduğunda" geçerlidir.
Şayet her bir yılın ücreti farklı ise her bir yılın zekatı ücretine göre
yapılır. Çünkü kira akdi fesholduğunda akit sırasında belirlenen ücret emsal
ücrete iki müddet yani geçmiş ve gelecek göz önünde bulundurularak dağıtılır.
Nevevi el-Mecmu'da şöyle
demiştir: Ev, kira süresi içinde yıkılsa kira sözleşmesi sadece kalan süre için
kendiliğinden fesholur. Bundan, kişinin geçen sürenin kira bedeli üzerindeki
mülkiyetinin kesinleştiği sonucunu çıkarırız.
Bunun zekat açısından
hükmü yukarıda geçtiği gibidir. Maverdi ve bazı alimlerimiz şöyle demiştir:
Kişi kira bedelinin tümünün zekatını ev yıkılmadan önce vermişse, [yıkılma
sebebiyle] kiracıya kalan sürenin ücretini geri verirken bu ücretİn zekat!
olarak verdiği şeyİ geri alamaz. Çünkü bunun zekat! onun mülkünde iken
verilmesi gerekli bir hak olmuştur, bu ödemeyi başkasından geri alamaz.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ZEKATIN EDASI: 1. EDANIN
DERHAL YERİNE GETİRİLME ZORUNLULUĞU