MUĞNİ’L-MUHTAC

ALIM-SATIM – RÜKÜNLER

 

2. AKDİ YAPAN KİŞİYE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

Akdi yapan kişide rüşdün bulunması [reşid olması] şarttır.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Haksız yere ikrah altında olmaması da şarttır.

 

Kafirin mushafı satın alması sahih olmaz. Daha güçlü görüşe göre müslüman [köleyi] satın alması da sahih değildir. Ancak köle satın alındığında doğrudan azat olan kimselerden ise daha doğru görüşe göre akit sahih olur.

 

Harp ehline mensup kişinin silah satın alması da sahih değildir.

 

Allah en iyi bilir.

 

Nevevi [satım akdinin birinci rüknü olan kap ve kabulden sonra] ikinci rüknü olan akid [akdi yapan] kişi ile ilgili açıklamalara başla~ mıştır. Ozne -tabii olarak- nesneden daha önce geldiği için akdi ya~ pan kişiyi akit konusundan önce zikretmiştir.

 

A. AKDİ YAPAN KİŞİNİN REŞİD OLMASI

B. AKDİ YAPAN KİŞİNİN İKRAH [ZORLAMA] ALTINDA OLMAMASI

C. SATIN ALAN KİŞİNİN MÜSLÜMAN OLMASI GEREKEN SATIMLAR

 

A. AKDİ YAPAN KİŞİNİN REŞİD OLMASI

 

1. Gerek satıcı gerekse alıcı olsun akdi yapan kişide rüşdün bulunması şarttır.

Rüşd, kişinin ergenlikle birlikte mali tasarruftarının dine ve mali gereklere uygun / elverişli olmasıdır.

 

2. Buna göre deneme amacıyla olsa bile; küçük çocuğun ve delinin yaptığı alım satım geçerli olmadığı gibi sefihçe davranışı sebebiyle tasarruftarı kısıtlanmış kişinin [mahcur aleyhin] -bu kısıtlama kendi talebiyle yapılmış olsa bile- alım-satım yapması geçerli olmaz. Kölenin kendisine satımının sahih olmasının sebebi bunun amacının köleyi azat etmek olmasıdır.

 

Not:  Nevevi Dekaik adlı eserinde şöyle demiştir:

Benim el-Minhac'ta seçtiğim ibare el-Muharrer'deki "satıcı ve alıcıda mükellefiyetin bulunması dikkate alınır" şeklindeki ifadeden daha uygundur. Çünkü el-Muharrer'in bu ifadesine üç açıdan itiraz edilebilir:

 

1) Bu ifade sarhoşun durumu dikkate alındığında geçersiz kalmaktadır. Çünkü sarhoşun alım-satımı mezhepte meşhur olan görüşe göre sahihtir. Oysa usul kitaplarındaki ifadelere göre sarhoş mükellef değildir.

 

2) Sefeh sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış kişi mükellef olduğu halde onun alım-satımı geçerli değildir.

 

3) Haksız yere zorlama [ikrah] altında kalan kişi mükellef olduğu halde alım-satımı geçerli değildir.

 

Aslında bu üç itiraz el-Muharrer'de yer alan ifadelere de yöneltilemez. Şöyle ki:

 

1) Sarhoş açısından baktığımızda onun mükellef olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları vardır. İmam Şafii (r.a.) onun mükellef olduğunu açık olarak belirterek şöyle demiştir: "Sarhoş olan kişi günahM,rdır, sarhoşluğu sebebiyle kendisine had cezası [sopa] vurulur ve kendisinden yükümlülük kaldırılmış değildir." Bunun açıklaması "boşama" bölümünde gelecektir.

 

2-3) Sefih ve mükreh kimselere gelince, el-Muharrer'deki "satıcı ve alıcıda mükellefiyeti n bulunması dikkate alınır" ifadesi her bir satım akdinde bunun olması şarttır anlamında anlaşılır ki doğru olan da budur. Bunun aksi yani her bir mükellefin satımının geçerli olması ise dikkate alınmaz. Bununla birlikte bunlara temas edilmiş olması daha uygun olurdu. Yine de el-Muharrer'e bu itiraz yöneltilemez.

 

Nevevi'nin ibaresine de çeşitli açılardan itiraz edilmiştir -Eden bulur!-:

 

1) el-Muharrer'deki "mükellefiyet" kaydı sarhoşu dışarda bıraktığı gibi Nevevi'nin koyduğu kayıt da usulcülere göre sarhoşu dışarıda bırakır. Ancak kişide rüşd halini sona erdirmeyecek bir sarhoşluğun bulunduğu düşünülürse, yani içtiği şeyin ne olduğunu bilmeden veya ikrah altında sarhoş olmuşsa -ki bu durumlar nadirdiro zaman rüşd hali kalkmaz.

 

2) Fasık da bir itiraz konusu teşkil eder; ç ünkü onun alım-satım i sahih olduğu halde kendisi rüşd sahibi değildir. Çünkü rüşd dini ve mali tasarrufların düzgün olmasıdır.

 

3) Kısıtlılık hali kaldırıldıktan sonra sefihlik durumuna tekrar düşen kimse de bir itiraz noktası teşkil eder; çünkü bu durumda o kişiye yeniden kısıtlama getirilmesi şarttır. Kısıtlama getirilmeden önce yaptığı alım-satım ise -aslında reşıd olmadığı halde- geçerlidir.

 

4) Bazılarının da belirttiği üzere Nevevi'nin ifadesi çocuğu da kapsamaktadır. Çünkü Nevevi oruç konusunda çocuğu rüşd niteliğiyle niteleyerek "reşit çocuklar" demiştir.

 

5) Konunun sonunda geleceği üzere kör bir kimse aslında reşid olduğu halde alım-satımı geçerli değildir.

 

Nevevi "tasarrufları serbet olan kişinin şartı" diye belirtseydi belirttiğimiz itirazlar yöneltilmeyecekti.

 

 

B. AKDİ YAPAN KİŞİNİN İKRAH [ZORLAMA] ALTINDA OLMAMASI

 

1. Akdi yapan kişinin ikinci şartı haksız yere ikrah [zorlama] altında akdi yapmamış olmasıdır.

 

Buna göre haksız yere zorlama altında kalarak malında akit yapan kişinin akdi sahih değildir.

 

[*] . Bunun delili şu ayettir: Ey Müminler! Karşılıklı gönül rızasıyla, fakat harama bulaşmadan ticaret yapın ama sakın [tefecilik, gasp, hırsızlık gibi} haksız yollarla birbirinizin mallarını yemeyin. [Nisa, 29]

 

2. Haksız yere zorlama altında kalan kişinin söylediği sözün hiçbir hükmü yoktur. Yalnızca namazda iken zorlama altında konuşan kişinin konuşması daha doğru görüşe göre namazını bozar.

 

3. Haksız yere zorlama altında kalan kişinin yaptığı fiilin de hiçbir G hükmü yoktur. Yalnızca süt emzirme, abdest bozma, kıbleden dönme, namazda iken gücü yettiği halde ayakta durmama fiilleri bundan istisna edilir. Daha doğru görüşe göre baskı altında adam öldürme de böyledir. Bunların tümüyle ilgili geniş açıklama "boşama" konusunda gelecektir.

 

İlkine [zorlama altında kalan kişinin söylediği sözün hiçbir hükmü olmamasına] itiraz olarak şu yöneltilmiştir: Kişi bir başkasını kendisinin [yani zorlayanın] karısını boşama konusunda zorlasa veya kendisinin malını satmaya zorlasa yahut kendisinin kölesini azat etmeye zorlasa vb. bu durumlarda zorlama altında kalan kişinin yaptığı tasarruf geçerli olur.

 

İkinciye itiraz olarak şunlar yöneltilmiştir:

 

[a] - Kişi bir başkasını üçüncü bir şahsın malını telef etmeye veya yemeye zorlasa, emanet malı teslim etmeye zorlasa bu durumların tümünde zorlanan kimse tazminle yükümlü olur.

 

[b] - Mecusi birisi bir müslümanı bir koyun kesmeye veya ihram lı bir kişi ihramsız bir şahsı bir avı kesmeye zorlasa ve o da kesse bunlar helal olur.

 

[c] - Kişi başkasını yıkama yükümlülüğünün kendisine düşmediği bir ölüyü yıkamaya zorlasa bu yıkama sahih olur.

 

[c] - Kişi karısıyla veya cariyesiyle cinsel ilişkide bulunmaya zorlansa ve kişi de ilişkide bulunup karısını / cariyesini hamile bıraksa bu sahih olur, karısı bununla mehre hak kazanır, cariyesi de ümmü veled olur, kadın bu ilişki sebebiyle daha önce kendisini üç kere boşamış kocasına helal olur.

 

[d] - İhramlı kişi zorlamayla Arafat'a getirilse vakfesi sahih olur. 4. Haklı bir sebebe dayanan zorlama ile akit yapma durumunda ise dinin akde razı olmasını zorlanan kişinin razı olması gibi değerle ndirdiğimizden akit sahih olur.

 

Nevevi er-Ravda' da buna örnek olarak şu durumu zikretmiştir: ~ Bir kimsenin [ödeme zamanı gelmiş] borcu bulunsa ve kişi de borcunu ödemekten ve [bunu yapabilmek için] malını satmaktan kaçınsa hakim dilerse onun borcunu ödeyebilmek için izni olmasa da malını satar, dilerse onu malını satıncaya kadar cezalandırıp hapseder.

 

Subki şöyle demiştir: Hocalarımızdan biri buna şunu örnek verirdi: Bir kimse kölelerinden birine mal satmayı emretse ve köle bundan kaçınsa, efendi de köleyi buna zorlasa kölenin yaptığı satım sahih olur; çünkü kölenin [efendinin emriyle satım yapması] yerine getirmesi gereken hizmetlerdendir.

 

Bazıları ise bunu şu meselede düşünmüşlerdir: Kısıtlama altında olan kafir bir şahsa ait kafir bir köle müslüman olsa hakim veliyi köleyi satmaya zorlar.

 

İsnevi şöyle demiştir: Bir kimse kendi malını satmak için başkasının kölesine izin verse bu durumda efendinin onu satmaya zorlama hakkı vardır.

 

Zalim bir kimse tarafından malı ele geçirilmeye çalışılan kişinin yaptığı satım akdi sahihtir. Yani zalim bir kimseden malına kötülük gelmemesi için malını satan kişinin satımı sahihtir; çünkü burada bir zorlama yoktur. Zira başkasının malını zorla almaya çalışan kişinin amacı hangi şekilde olursa olsun malı ele geçirmektir.

 

Not:

1. Reşid bir kimse bir çocuğa bir mal satsa veya borç verse ve bunu teslim etse çocuk da bu malı telef etse veya mal kendisi telef olsa çocuk o malı tazminle [değerini ödemekle] yükümlü olmaz; çünkü malı çocuğa teslim eden kişi reşid olan şahıstır. Bu zahirdeki hükümdür. İşin içyüzünde [Allah katında] ise ergenlik çağına girdikten sonra bunu tazminle yükümlü olur. İmam Şafii (r.a.) el-Ümm'ün ikrar bölümünde bunu belirtmiştir.

 

2. Çocuk, kendisi gibi bir çocuktan malı teslim almış olsa ve

her iki çocuğun velisi de böyle bir tasarrufa izin vermemiş olsa her bir çocuk diğerinden aldığını tazminle yükümlü olur. Şayet bu işlem iki velinin izniyle yapılmışsa tazmin yükümlülüğü yalnızca onlar üzerinedir; çünkü buna müsaade edenler onlardır.

 

3. çocuğa malı satan kişinin malın satım bedelini çocuğun velisine geri vermesi gerekir.

Şayet bunu -velinin izniyle bile olsa- çocuğa vermişse ve bu satım bedeli de çocuğa ait ise satıcı tazminden kurtulamaz. Veliye vermişse tazminden kurtulur.

 

Satıcının satım bedelini çocuğa velisinin izniyle geri verdiği halde tazminden kurtulamadığı durum, Zerkeşi'nin de belirttiği gibi, çocuğun yemesi, içmesi vb. bedeniyle ilgili olmayan şeylerin satımındadır. Bunların satımında ise satıcı beri olur.

 

4. Bir kimse kendisine emanet mal bıraktığı diğer bir şahsa "sendeki emanet malımı çocuğa ver" veya "denize at" dese, emanet alan da bunu yapsa tazminle yükümlü olmaz; çünkü muayyen olan bir hak konusunda onun emrini yerine getirmiştir. Ancak bir kimse, kendisinden alacaklı olduğu şahsa bunu söylese ve borçlu da bunu yapsa borçlu bununla borçtan kurtulamaz. Çünkü zimmette olan borç ancak sahih bir teslim işleminden sonra muayyen hale gelir.

 

5. Bir çocuk parayı bozdurmak üzere sarrafa para verse veya değerini belirlemesi için değer belirleyen şahsa mal verse, malı alan kişi şayet mal çocuğun ise çocuğun velisine, mal çocuğun değilse sahibine malı teslim etmedikçe tazminden kurtulamaz.

 

6. Bir çocuk başkasına bir hediye verse ve mesela "bu hediyeyi Zeyd gönderdi" dese veya yahut da [bir gayri menkulün kapısını bir şah sa açarak] "içeriye girme konusunda izin verildiğini" bildirse karine veya çocuğun sözünden elde edilen kesin bilgi veya zanna göre hareket edilebilir; çünkü böyle bir durumda selef alimleri çocuğun verdiği habere güvenmişlerdir. Nevevi'nin el-Mecmu'da alimlerimizden aktardığına göre bu konuda fasığın durumu da çocuğun durumu gibidir.

 

 

C. SATIN ALAN KİŞİNİN MÜSLÜMAN OLMASI GEREKEN SATIMLAR

 

1. MUSHAF SATIN ALAN KİŞİNİN KAFİR [GAYR-İ MÜSLiM] OLMAMASI

2. MÜSLÜMAN KÖLEYİ SATIN ALAN KİŞİNİN KAFİR OLMAMASI

3. SİLAH SATIN ALAN KİŞİNİN HARP ÜLKESi VATANDAŞI OLMAMASI

 

1. MUSHAF SATIN ALAN KİŞİNİN KAFİR [GAYR-İ MÜSLiM] OLMAMASI

 

[1] - KMir olan bir şahsın -mürted bile olsa- gerek kendisi için gerekse kendisi gibi bir şahıs için mushafın bütününü veya bir kısmını satın alması sahih değildir.

 

[2] - Yine böyle bir kimse selem, hibe, vasiyet gibi yollarla da mushafa sahip olamaz.

 

[3] - Gayr-i müslim bir şahıs hadis kitaplarına, selefe ait bilgilerin yer aldığı kitaplara, fıkıh kitaplarına ve bu üçünden herhangi birinin yer aldığı kitaplara da sahip olamaz; çünkü bir kMirin bunlara sahip olması bu kitapları alçaltma anlamını taşır.

 

Ezrai el-Kut adlı eserinde şöyle demiştir: Selefe ait bilgilerle kastedilen salih zatların hikayeleridir. Çünkü bunların yazılı olduğu kitapları gayr-i müslimler ele geçirdiğinde bu kitapların değerini alçaltır ve oralarda yazılanlarla alayeder.

 

Subki şöyle demiştir: Burada şu görüş en uygun görüştür: Selefe ait sözler ve olayların yazılı olmadığı kitaplar bile olsa dini konuların bulunduğu kitapları gayri müslimlerin edinmesi yasaktır. Bunun sebebi şer'i ilimlere duyulan saygıdır.

 

Bu, uygun bir görüştür. Subkl'nin oğlu ise şöyle demiştir: [Babam Subki'nin] ileri sürdüğü gerekçe gayri müslim şahısların dini ilimlerin yazılı olmadığı kitapları alıp-satabileceğini göstermektedir. Dini ilimlerden olmadığı halde dinle ilgisi olan nahiv ve dil kitapları vb. kitapları da alıp-satmalarının yasaklanması gerekir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı şöyle demiştir: Subki'nin oğlunun ileri sürdüğü bu görüş itiraza açıktır; aksine güçlü olan görüş onların bu tür kitapları alıp-satabileceğidir.

 

Doğru olan görüş budur.

 

Kafir bir şahıs mushafı veya yukarıda zikredildiği üzere hadis kitaplarından herhangi birini yazarak çoğaltsa bu kitabı elinden çıkarması emredilir.

 

İzzeddin b. Abdüsselam şöyle demiştir: "Kafirin mushafı ciltlemesine müsaade edilmez" .

 

Kafirin müslüman olması ümidi bulun sa bile ona mushaf teslim edilmez; ancak Kur'an'ı okumasına müsaade edilir; çünkü mushafı kafire teslim etmekte mushafın değerini düşürmek söz konusudur.

 

Zimmet ehlinin [İslam ülkesi vatandaşı olan gayri müslimlerin], üzerinde Kur' an ayetlerinin yazılı olduğu dirhemler ve dinarları edinmesi yaygınlaşmış, ne önceki ne sonraki alimlerden hiçkimse buna karşı çıkmamıştır. Bazı sonraki alimler bu konuda ihtiyaç bulunması sebebiyle buna müsamaha gösterildiğini söylemiştir.

 

 

2. MÜSLÜMAN KÖLEYİ SATIN ALAN KİŞİNİN KAFİR OLMAMASI

 

[1] - [Bir kafir müslüman bir köleyi satın alabilir mi? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci Görüş]

 

Daha güçlü olan görüşe göre kafir olan bir şahsın gerek kendisi gerekse kendisi gibi olan bir şahıs için müslüman bir köle satın alması sahih olmaz; çünkü bu satım akdi müslümanın değerini düşürmektedir.

 

[*] - Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Allah müminler aleyhine kafirlere yol ve fırsat vermeyecektir. [Nisa, 141]

 

"Daha güçlü olan görüşe göre" ifadesi ilk anda anlaşıldığına göre hem gayri müslime mushaf satmaya hem de müslüman köle satmaya ilişkin gibi durmaktadır. Müslüman köleyi satma konusunda bu doğru olmakla birlikte mushaf satımı konusunda bu doğru değildir. Eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir, er-Ravda ve et-Tehzib adlı eserde daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre hem mushaf hem de zikredilen diğer kitapların gayri müslime satımı batıldır, bu konuda tek görüş vardır.

 

İmam Şafii (r.a.) el-Ümm'de müslümanın satılması konusunda onun azat edilmesinin ümit edilmesi ve edilmemesi arasında ayrım yapmıştır. Rafii de kölenin başkasından yardım istemesi ve kendisinin alçaltılmasına izin vermeme imkanına sahip olması ve olmaması arasında ayrım yapmıştır.

 

[İkinci Görüş]

 

Bu görüşün karşısında yer alan görüşe göre gayri müslimin müslüman köle satın alması sahihtir, ancak köleyi elden çıkarması emredilir.

 

[2] - Kafir, müslüman bir şahıs için müslüman bir köle satın alsa, bahsedilen mahzur bulunmayacağı için bu satım sahih olur. Bu mesele "müslüman bir kadını nikahlamada gayri müslim bir erkeğin müslüman bir erkeğe vekalet edememesi" meselesinden şu açıdan ayrılır: Nikahta cinsel meselelerin önemi sebebiyle taabbudı yön ağır basar, ayrıca kafir bir kimsenin müslüman bir kadınla evlenmesi düşünülemez. Müslüman bir kimse adına mülkiyet edinmesi ise bundan farklıdır.

 

Nevevi'nin el-Mecmu'da sahih kabul ettiği görüşe göre kafir bir kimse mürted bir kimseye sahip olamaz; çünkü mürted in [yeniden islama dönme imkanı bulunduğundan] İslam ile bir tür bağlantısı bulunmaktadır.

 

[3] - Müslüman bir kimsenin kafir bir şahsın vekili olarak onun için müslüman köle satın alması da sahih değildir. Nevevi bunu erRavda' da söylemiştir.

 

Mushaf ve onun yanında zikredilen diğer kitaplar bu konuda müslüman köle ile aynı hükme tabidir.

 

[4] - Bir kMir bir müslüman köleyi satın aldığında köle doğrudan azat olacak durumda ise bu durumda kMirin onu satın alması sahih olur [mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Şu üç durumda kMirin müslüman bir köleyi satın alması sahih olur ve o kişi bu kölelere sahip olur:

 

1. Satılan köle satın alanın üst soy hısımı [usul] veya alt soy hısımı [furu] ise,

 

2. Bir kMir, kölesi bulunan bir müslüman şahsa "köleni benim adıma bedel karşılığında / veya bedelsiz azat et" der ve köle sahibi de buna olumlu karşılık verirse, 

 

3. Bir kMir bir müslüman kölenin aslında hür olduğunu ikrar ettikten sonra onu satın alsa.

 

İsnevi şöyle demiştir: [Nevevi her ne kadar bu durumlarda kMirin müslüman köleyi satın alabileceğini söylemişse de] bu üçüncü meselede doğru olan şey müslüman kölenin müşteri tarafından satın alınması değil azat edilmesi / kölelikten kurtarılmasıdır.

 

Yukarıda bahsi geçen durumlarda akdin sahih olmasının sebebi peşinden azat işleminin gelmesidir; burada müslüman köleyi alçaltacak bir durum yoktur.

 

[İkinci görüş]

 

Bir kMirin [belirtilen üç durumda dahi] müslüman bir köleyi satın alması sahih olmaz; çünkü bu satın almada da şu veya bu şekilde müslümanı alçaltma söz konusudur.

 

[5] - KMir bir şahıs müslüman bir şahsı, doğrudan kendisinin çalışması şartıyla bile olsa ücretli olarak tutabilir. (409)

 

Yine kMir bir şahıs mashaf vb. dinı kitapları kiralayarak alabilir; çünkü bu akitlerin hiçbirinde kMirin kiraladığı şey üzerinde tam bir yetki sahibi olması söz konusu değildir; yalnızca bedel karşılığı yararını elde etmektedir.

 

[*] - Hz. Ali ücret karşılığı bir kMire iş yapmıştır.

 

ZerkeşI'nin belirttiğine göre bu hüküm "düşük seviyeli işler dışındaki konularda" geçerlidir.

 

Ancak dışkı temizlemek vb. düşük seviyeli işlerde bir kMirin bir müslümanı ücretle tutamayacağı kesindir.

 

[6] - el-Mecmu'da belirtildiğine göre bir kMir bir müslümanı, kendisinin çalışması şartıyla ücretli olarak tuttuğunda, tıpkı müslüman kölenin mülkiyetini elinden çıkarması istendiği gibi müslümanın işgücü / emeği üzerindeki mülkiyetini sona erdirmek için onu bir müslümana kiralık olarak vermesi istenir.

 

Ancak bir kMir, [bizzat çalışması şartıyla değil] bir işin yapılması için müslümanı ücretle tuttuğunda hüküm farklı olur; çünkü bu durumda işçinin işi başkasına yaptırması mümkündür.

 

[7] - KMirin müslüman bir köleyi, mushafı veya bunlar gibi değerlendirilen diğer şeyleri rehin olarak alması caizdir; çünkü rehin yalnızca alacağı teminat altına almaktır.

 

İbnü'l-Mukrı şöyle demiştir: Bu durumda kMirin rehin aldığı şeyler üzerindeki zilyedliği elinden alınıp rehin güvenilir bir şahsın yanına [yed-i emine] bırakılır.

 

Bu ifadeden kMirin ilk olarak bunları kendisinin teslim alabileceği anlaşılmaktadır. Oysa er-Ravda' daki ifadeye göre kMirin bunu yapmasına müsaade edilmez; rehin ilk baştan adil şahsa teslim edilir.

 

Ezrai şöyle demiştir: Şunu söylemek mümkündür: Köle kMir şah sa rehin olarak verildikten sonra derhal elinden alınır. Çünkü müslüman köleyi kMire emanet bırakmada olduğu gibi rehin bırakmada da yasaklanmış bir durum yoktur. Mushafın rehin verilmesi ise böyle değildir; çünkü kMir kişi mükellef ve abdestsiz birisidir, bu yüzden mushaf ona teslim edilmez.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere bu uygun bir görüştür.

 

Gerekçeden anlaşıldığına göre mushaf dışında olup mushaf gibi değerlendirilen [hadis ve fıkıh kitapları vb.] şeylerin de köle ile aynı hükme tabi olması gerekir.

 

[8] - KMir bir şahsın müslüman bir köleyi "azat etmek" şartıyla satın alması geçerli olmaz; çünkü bu satın alma, azat etmeyi peşinden doğrudan getirmemektedir.

 

[9] - KMir bir şahsın kMir bir kölesi müslüman olsa, efendiye satmak, hibe etmek, azat etmek, vakfetmek gibi yollarla kölesini eline den çıkarması emredilir. Böylece müslüman bir şahsın alçaltılması önlenir ve kMirin müslüman üzerinde egemenliğine son verilmiş olur.

 

Bununla birlikte mülkiyetin kendiliğinden sona erdiği ne hükmedilmez. Bundan farklı olarak kafir bir erkekle evli olan kafir bir kadın müslüman olsa, kocasının nikah mülkiyetinin kendiliğinden ortadan kalktığına hükmedilir; çünkü köle üzerindeki mülkiyetin aksine nikah mülkiyetinin başkasına aktarılması söz konusu olamayacağına göre geriye nikahm geçersiz olması kalmıştır.

 

[10] - Müslüman bir köleye sahip olan kafir şahsın [müslüman kölenin mülkiyetini elinden çıkarmayarak] onu rehin vermesi, başkasının yanında ücretle çalıştırması, evlendirmesi, müdebber yapması vb. tasarruflar yeterli olmaz; çünkü bu tasarrufların hiçbiri kölenin bağımsız olması anlamına gelmemektedir.

 

Bununla kastedilen şeyacaba bu tasarrufların hiç sahih olmadığı mı yoksa sahih olduğu halde yeterli görülmediği midir? Zerkeşi "bu konu ihtimallidir, birinci ihtimal daha güçlüdür" demiştir.

 

Uygun olan görüşe göre müslüman kölenin zimmi bir şahsa vakfedilmesi yeterli değildir.

 

Gayri müslim şahsın kölesiyle özgürlük sözleşmesi [kitabet akdi] yapması -her ne kadar bu sözleşme köle üzerindeki mülkiyeti doğrudan kaldırmasa bile- yeterli olur; çünkü bu sözleşme kölenin efendisinden bağımsız olmasını temin eder.

 

Müslüman Bir Kölenin Kafir Bir Şahsın Mülkiyetine Doğrudan Gireceği Durumlar:

 

Kırk durumda bir müslüman bir kafir şahsın mülkiyetine doğrudan girer. Konunun tam olarak anlaşılması için burada bunların hepsini zikredeceğim:

 

1. Mülk edinmenin ardından azadın geldiği yukarıdaki durumlar [Kölenin, satın alan şahsın usul ve furuu olması]

 

2. Mülk edinmenin ardından azadın geldiği yukarıdaki durumlar [Benim adıma köleyi azat at diyen şahsa kölenin satılmış sayılması]

 

3. Kölenin miras kalması: Orneğin bir kafir geride kafir bir oğlunu bırakarak ölse, ölenin malvarlığı arasında müslüman bir köle bulunsa,

 

4. Kusur sebebiyle kölenin geri verilmesi,

 

5. İflas,

 

6. İkale,

 

7. Teslimden önce karşılığının telef olması sebebiyle efendiye geri verilmesi: Bir kimsenin kölenin bedelini telef etmesi de böyledir, bu durumda satıcıyı muhayyer bırakırız; satım akdinin feshedilmesi seçeneğini seçtiğinde köle onun mülkiyetine dönmüş olur.

 

8. Köleyi bir kumaş karşılığı sattıktan sonra kumaşta bir kusur çıkması sebebiyle kölenin geri verilmesi,

 

9. İki kafir karşılıklı olarak kafir bir kölenin alım-satımını gerçekleştirdikten sonra teslimden önce kölenin müslüman olması: bu durumda alıcı muhayyer olur, akdi feshederse köle satıcının mülkiyetine girmiş olur.

 

10. Bir kafir bir müslümana bir müslüman adına köle satsa ve müşterinin muhayyer olmasını şart koşsa, müşteri de akdin feshedilmesini seçse,

 

11. İki kafir kendi aralarında bir köleyi, satıcının muhayyer olması şartıyla satsalar, köle müslüman olsa, satıcının muhayyerliğinin dolmasıyla birlikte köle müşterinin mülkiyetine girer.

 

12. Kölenin, yazıcılık ve terzilik gibi satım akdi esnasında bulunması şart koşulan bir özelliğinin bulunmaması sebebiyle geri verilmesi,

 

13. Bir kimse kafir bir köle karşılığında tarım ürünü satın alsa sonra köle müslüman olsa daha sonra da satılan ürün diğerleriyle karıştığı için akit feshedilse,

 

14. Bir kafir gaspedilmiş bir köleyi onu gasp edenden alma gücüne sahip birine satsa, o kişi de köleyi teslim almadan önce gasp edenden alabilme imkanını yitirse akdi feshedebilir. Yine bir kimse köleyi sattıktan sonra teslimden önce köle gaspedilse de hüküm böyledir.

 

15. Bir kimse, akit öncesinde köleyi görmüş olan bir müslümana köleyi satsa daha sonra satın alan kişi onda bir değişiklik bulunduğunu görse akdi feshedebilir.

 

16. Bir kimse köleyi, malı namazların kısaltılabileceği uzaklıkta olan bir müslümana satsa kafir kişi bu akdi feshedebilir,

 

17. Kişi köleyi bir buğday yığını karşılığında satsa daha sonra bu yığının altında taşların bulunduğunu görse akdi feshedebilir.

 

18. Kişi köleyi selem akdinde peşin bedelolarak verse, daha sonra sipariş ettiği mal piyasada kalmasa akdi feshedebilir.

 

19. Kişi köleyi karz olarak verse ve köle karz olarak alan kişinin elinde müslüman olsa karz olarak veren kişinin onu geri alma hakkı vardır.

 

20. Bir kimse müslüman bir köleyi miras olarak alsa veya kafir bir köleyi miras olarak aldıktan sonra köle müslüman olsa daha sonra bu köleyi satsa, sonra da terekede bir borç ortaya çıksa ve bu borç ödenemese, satım akdi bozulur ve borca bağlı olarak köle, mirasçının mülkiyetine geri döner.

 

21. Kafir bir kimse kendisine kafir bir köle satın alması için kafir bir şahsı vekil kılsa, ve kil köleyi satın aldıktan sonra köle müslüman olsa ve kölenin kusurlu olduğu anlaşılsa, vekil köleyi geri vermeyi geciktirse köle vekilin olur.

 

22. Mudabere [kıraz] akdinde sermayeyi işleten kişi ortaklığa ait olmak üzere bir köle satın alsa, sermaye sahibi ve işleten kölenin müslüman olmasından sonra mudarebedeki kar ve sermayeyi bölüşseler,

 

23. Kişi köleyi kira akdinde ücret veya cuale akdinde cuale bedeli olarak tayin ettikten sonra durum gereği akit feshedilse,

 

24. Alıcı-satıcı anlaşamayarak karşılıklı yemin etmek suretiyle akdi feshetseler,

 

25. Kafir bir şahıs karısına kafir bir köleyi mehir olarak verdikten sonra köle müslüman olsa, daha sonra boşama veya nikah akdinin fesh i sebebiyle kölenin tümünün veya bir kısmının kocaya geri dönmesi,

 

26. Bir kimsenin -şartların gerçekleşmesi sebebiyle- kafirliğine hükmedilen bir çocuğu bulduktan sonra çocuğun müslüman olması, daha sonra bir kafirin o çocuğun kendisinin kölesi olduğunu ispat ederek teslim alması.

 

27. Bir kimsenin kafir bir şahsa kafir bir cariyeyi vakfettikten sonra cariyenin müslüman olması daha sonra cariyenin bir çocuk doğurması durumunda doğan çocuk müslüman olduğu halde kendisine vakıf yapılan kişi ona sahip olur.

 

28. Kişinin kafir bir şahsa "cariyenin kafir olan kocasından doğacak karnındaki cenini" vasiyet etmesi ve vasiyet alacaklısının da bunu kabul etmesi, daha sonra cariyenin müslüman olması ve çocuğunu doğurması,

 

29. Kafir bir şahıs karısıyla kafir bir köleyi ödeme karşılığında hulu yaptıktan sonra kölenin müslüman olması, sonradan bir kusur veya şartın bulunmaması sebebiyle hulu işleminin feshedilmesi,

 

30. Hristiyan veya Yahudi olan bir erkek yine kendisi gibi olan bir şahsa ait kafir bir cariyeyle evlendikten sonra cariyenin müslüman olması ve çocuk doğurması durumunda çocuk müslüman ve efendisinin mülkü olur.

 

31. Bir kafir müslüman bir cariyeyinin tümünü veya bir kısmını kendi çocuğunun ümmü veledi kılsa, cariye çocuğa intikal eder ve onun üm mü veledi olur.

 

32. Bir müslüman kendi cariye konumundaki eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu zannederek kafir bir cariyeyle cinsel ilişkide bulunsa ve cariye bu ilişkiden hamile kalıp çocuk doğursa, çocuk müslüman şahsın olur, cariyenin efendisi olan kafir şahsın da kölesi olur.

 

33. Kafir bir şah sa ait bir köle, kendisinin maddi değeri üzerinden diyetin ödenmesini gerektirmeyecek bir yaralama suçu işledğinde efendisi fidyeyi kendisi ödemeyi tercih etse ve daha sonra da köleyi satsa, fidyeyi de tahsil etme imkanı kalmasa veya fidye ödemesi iflas etmesinden, gaib olmasından, hapiste göz altında tutulmasından dolayı gecikse ve satım akdi feshedilse, köle efendinin mülkiyetine dönse ve daha sonra köle işlediği suç sebebiyle satılsa,

 

34. Kafir bir kimse müslüman olan kölesiyle kitabet akdi [bedelli özgürlük sözleşmesi] yapsa veya köle sözleşmeden sonra müslüman olsa sonra da sözleşmeli köle bir müslüman köle satın alsa veya müslüman cariyesi nikahtan veya zinadan bir çocuk doğursa, daha sonra sözleşmeli köle bedeli ödemeyecek hale düştüğünden sözleşme feshedilse bu durumda çocuk veya köle kafirin mülkiyetine girer.

 

35. Kafirler, devlet başkanının izniyle cihada katılsa, ganimette çocuklar, kadınlar ve köleler bulunsa, bu esirler ya kendi başlarına müslüman olsalar yahut başkalarına bağlı olarak müslüman kabul edilseler, sonra da ganimeti alanlar esirleri mülk edinmeyi terih etseler, devlet başkanı savaşa katılan kafirlere bu esirlerden verebilir; çünkü onların esirler üzerinde hak sahibi olma sebepleri, esirlerin müslüman olmasından önce gerçekleşmiştir.

 

36. İki kafir veya bir müslüman bir kafir ortaklaşa müslüman kölelere sahip olsalar veya sahip oldukları kölelerin bir bölümü müslüman olsa ve daha sonra efendiler köleleri paylaşsa,

 

37. Kafir olan kişi müslüman köledeki payını azat etse, kalan kısım onun mülkiyetine girer ve kölenin kalan kısmının değeri hesaplanarak efendisine ödenir. Nevevi bunu el-Mecmu'un satım bölümünde Beğavl' den aktarmış ve onaylamıştır.

 

38. Kişi kölesini alt soy hısımlarına [çocuklarına, torunlarına vb.] verse ve köle alanın elinde müslüman olsa, hibede bulunan kişi bundan dönebilir.

 

39. Daha önce de zikredildiği üzere kişi başkasının elinde bulunan müslüman bir kölenin aslında hür olduğunu ikrar ettikten sonra onu satın alsa köle onun mülkiyetine girer. Aslında bu bir tür kölelikten kurtarmadır.

 

40. Kafir kişinin üm mü veledinin müslüman olması daha sonra nikah veya zinadan bir çocuk dünyaya getirmesi durumunda bu çocuk müslüman kabul edilir ve efendinin kölesi olur, çocuk hakkında annesinin hükmü sabit olur.

 

Bütün bu kırk durumu şu üç sebep altında toplamak mümkündür:

 

1. Zorla [isteğe bağlı olmaksızın] gerçekleşen mülkiyet,

2. Feshi ifade eden durumlar,

3. Azat olma sonucunu doğuran işlemler.

 

Bu bilgiden istifade et! Çünkü bu önemli bir kuraldır.

 

 

3. SİLAH SATIN ALAN KİŞİNİN HARP ÜLKESi VATANDAŞI OLMAMASI

 

Harp ülkesi vatandaşı olan kişinin [harbınin]; kılıç, mızrak vb. gibi silahlarla savaşta kullanılan zırh ve kalkan gibi şeyleri satın alması sahih değildir. Çünkü o bu silahları bize karşı yapacağı silahta kullanacaktır. Bizim ülkemizin vatandaşı olan gayri müslimler ise hüküm açısından farklıdır; çünkü onlar bizim egemenliğimiz altındadır.

 

Demir gibi silah yapımında kullanılabilmesi mümkün olmakla birlikte savaş aletlerinden olmayan şeylerin harbılere satımı ise sahihtir; çünkü bunun silah yapımında kullanılacağı kesin değildir. Bununla birlikte alan kişinin bunu silah yapımında kullanacağı konusunda hakim bir kanaat [zann-ı galib] oluşursa bunu satmanın hükmü şarap imalatçısına üzüm satmanın hükmü gibi kabul edilir. İleride "yasaklanan satımlar" konusunda bu mesele gelecektir.

 

Harp ülkesinde bulunan "İslam ülkesi vatandaşı gayri müslim" ise silah satışı açısından harbı gibi değerlendirilir.

 

Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre İslam ülkesine izinle [pasaport[a] giren gayri müslimin hükmü de islam ülkesi vatandaşı gayri müslimle aynıdır. Oysa İsnevi'nin de belirttiği gibi onun harbi hükmünde kabul edilmesi daha uygundur.

 

Not:  Alimler "korku namazı" bölümünde kalkan ve zırhın silah olmadığını söylemişlerdir. Yine ölünün üzerinden çıkan şeylerden bahsederken "silah ve zırh gibi" ifadelerinden de zırhın silahtan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple ben de açıklamaların sırasında "silah ve silah dışındaki şeyler" dedim. Bununla birlikte Cüveynı'nin ifadesi zırhın silah kapsamında olmasını gerektirmektedir; çünkü o islam ülkesi vatandaşı gayri müslimlere silah ın satılması ve rehnetilmesinin caiz olduğuna Hz. Peygamber (s.a.v.)'in öldüğünde zırhının bir yahudinin yanında rehin olduğunu delil getirmiştir. Bu da zırha silah adının verileceğini göstermektedir. Cüveynı belki de harp ehli zırhı bize karşı yaptığı savaşta kullandığı için ona silah demiş olabilir.

 

İmam Şafii (r.a.)'nin kendi ifadelerinde ve başka alimlerin ifadelerinde yer aldığına göre harp ülkesi vatandaşına at satılması da sahih değildir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

3. AKDİN KONUSUNA İLİŞKİN ŞARTLAR