ARAZİ, AĞAÇ, ÜRÜN, EV V.S. |
7. MEYVE VE DİĞER ZİRAİ
ÜRÜNLERİN SATIMI
Nevevi daha sonra
alışverişte kullanılan sözcüklerin yedincisi olan "meyve" satımı
konusunu ele almıştır. Meyve sözcüğü meyvenin çekirdeği ve çanağını da
içermektedir.
Nevevi bu bölüm için
"fası" şeklinde bir başlık atmış ve burada meyve, zirai ürün satımı
ve bunların ortaya çıkması meselesinden bahsetmiştir.
Meyvenin olgunlaştığı
görüldükten sonra [yani meyvenin var olacağı anlaşılıp da kendini olası bir
afetten kurtardığında] mutlak olarak satılması caiz olduğu gibi, kesilmesi veya
dalında bırakılması şartıyla satılması da caizdir.
Meyvenin olgunlaştığı
görülmeden önce meyve ağaçtan ayrı olarak satılırsa bu satım akdi ancak
meyvenin koparılması ve kopaV rılanın da yararlanılabilecek durumda olması,
armut gibi olmaması şartıyla sahih olur. [Zayı~ bir görüşe göre ağaç müşteriye
ait ise şartsız olarak [satım yapılması halinde bu satım] caiz olur.
Ben [Nevevt] derim ki:
Ağaç müşteriye ait ise ve biz meyvenin koparılmasını şart koşarsak bu şarta
uymak gerekmez. Allah daha iyi bilir.
Meyve ağaçla birlikte
satılırsa şartsız olarak satım akdi dUz olur.
Meyvenin toplanması
şartıyla satılması caiz olmaz.
1. Meyve, olgunlaştığı
görüldükten sonra -ki bunun ne anlama geldiği daha sonra gelecektir- mutlak
olarak, yani koparma veya ağaçta bırakmayı şart koşmaksızın satım akdi sahih
olur.
Yine meyveyi toplamak
veya ağaçta bırakmak şartıyla akit yapıldığında da bu satım caiz olur. Ağacın
kökleri taraflardan birine ait olsun yahut başkasına ait olsun fark etmez.
[*] - Çünkü Hz.
Peygamber (s.a.v.) meyvenin olgunlaştığı görülmeden önce satılmasını
yasaklamıştır. (Buhari, Buyu', 2194; Müslim, Buyu', 3840)
Bu hadise göre meyvenin
olgunlaştığı anlaşıldıktan sonra satılması caizdir. Bu, her üç duruma da uyan
bir hükümdür.
Meyvenin olgunlaştığının
görülmesi ile görülmemesini birbirinden ayıran durum, meyvenin olgunlaşmasından
sonra sertleşmesi ve çekirdeğinin büyümesi sebebiyle çoğunlukla afetten kendini
kurtarmasıdır. Bunun öncesinde meyve zayıf olduğundan afet meyveyi çabuk
vurabilir ve meyvenin telef olmasıyla satım bedeli de boşa gitmiş olur.
[*] - Nitekim Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in şu ifadeleri de bu gerekçeyi akla getirmektedir: Söyler misin Allah
meyve vermezse biriniz kardeşinin malını hangi hakla elinde tutacak? (Buhari,
Buyu', 2198; Müslim, Müsakat, 3954)
2. Meyve olgunlaşmadan
önce ağaçtan ayrı olarak satılırsa satım akdi sahih olmaz, yukarıdaki hadis
sebebiyle haram olur. Ancak meyvenin derhal toplanması şart koşulursa ve
koparılan meyve de; badem, üzüm koruğu, ham hurma gibi kendisinden
yararlanılabilecek bir meyve olursa -yukarıdaki hadisteki genel ifadeyi tahsis
eden konuyla ilgili icma sebebiyle bu satım akdi caiz olur.
[Yukarıda
"ancak" ifadesiyle] istisnanın yapıldığı ana grubun içine [yani satım
akdinin caiz olmadığı hükmünün kapsamına] "kendisinden faydalanılıp
kesilme şart koşulmaksızın satılan meyveler" veya "kendisinden
faydalanılıp kesilme şartına bağlanarak [fakat kesilmenin derhal yapılması
zikredilmeksizin] satılan meyveler" de girmektedir.
İkinci durumda satırnın
yasak olmasının gerekçesi kesme şartını muallakta bırakmanın "meyveyi
dalında bırakma"yı zımnen içermesi sebebiyledir.
3. Armut gibi
[olgunlaşmadan önce koparılması halinde] kendisinden yararlanılamayan
meyvelerin satılması ise sahih değildir.
Bu şartın zikredilmesi
satım akdinin şartları arasında zaten bilinmektedir. Şarih Celaleddin
el-Mahalli "bu şartın zikredilmesi dikkati çekmek içindir" demiştir.
Not: Kişi kesilmiş olan bir ağacın dallarındaki
meyveleri satsa bu meyvelerin toplanmasını şart koşmak gerekmez; çünkü bu
meyveler ağaç üzerinde kalıcı olmadığından satıcı adeta meyvelerin toplanmasını
şart koşmuş gibidir, zira kesilmiş olan ağaçtaki meyveler gelişmez.
Konuyla ilgili hadis
bulunması sebebiyle, meyvenin kesilmesi yönünde bir örf ve adetin olması
yeterli olmayıp bunu ayrıca şart koşmak gerekir.
Kişi meyvenin toplanması
şartıyla satım yapsa ve satıcı meyvenin kalmasına razı olsa akit caiz olur.
Müşteri meyveleri bir süre ağaçta bıraktıktan sonra kesse, satıcının istemesi
halinde müşterinin ücret ödemesi gerekir. Satıcı istemezse müşterinin ödemesi
gerekmez.
Bunu Harezmı
söylemiştir.
Ağaç olmadan meyveleri
müşteriye teslim etmek mümkün olamayacağından [meyveleri toplama sırasında]
ağaç müşterinin elinde emanet hükmündedir. Ancak kişi yağ satın alıp bunu
satıcının kabı içinde teslim alsa, müşterinin yağı başka kapla teslim alma
imkanı da bulunduğundan kap onun elinde [telef olursa] tazmine tabi olur.
4. [Zayıf] bir görüşe
göre ağaç müşteriye meyve satıcıya ait ise, örneğin kişi ağacın meyvelerini
birine hibe etse veya meyveyi toplama şartıyla sattıktan sonra ondan satın alsa
yahut ağacın meyvelerinin birine ait olmasını vasiyet etse vasiyet ettiği şahıs
da meyveleri ağacın sahibine satsa bu durumda herhangi bir şart koşmaksızın
meyvelerin satımı caiz olur; çünkü burada ağaç ve meyve aynı şahsın
mülkiyetinde bir araya gelmiştir; bu, kişinin ikisini birlikte satın almasına
benzer. Nevevi er-Ravda'nın "müsakat" bölümünde bu görüşü doğru kabul
etmiştir. Rafil' nin bu meselede açık bir tercih ifadesi yoktur. Rafii ve
Nevevi alimlerin çoğunluğundan birinci görüşün sahih olduğunu nakletmişlerdir;
çünkü konuyla ilgili yasak geneldir. İsnevi "bilinen görüş budur, fetva da
buna göre olmalıdır" demiştir.
Nevevi şöyle demiştir:
Ağaç müşteriye ait ise ve biz de -daha doğru görüşte yer aldığı üzere- meyvenin
toplanmasını şart koşarsak bu şarta uymak gerekmez. Doğrusunu Allah bilir.
Bunun gerekçesi şudur:
Kişiyi kendi ağacının meyvesini koparmakla yükümlü tutmak anlamsızdır.
5. Yabancı bir şahısta
olduğu gibi ortaklık durumunda da ortaklardan birinin, meyveler olgunlaşmadan
önce diğer ortağın meyvedeki payını kendisinin ağaçtaki payı karşılığında satın
alması caiz değildir. Bu durumda meyvelerin tümü kendisine ağacın tümü de diğer
şah sa ait olur. Bu durumda müşterinin meyvelerin tümünü toplaması gerekir;
çünkü o bu akitle satın aldığı meyveyi toplamayı üstlenmiştir. Ağacı da diğer
şahsa verir.
Kişi ortağının
meyvelerdeki payını ağaçtaki payı dışındaki bir şey karşılığında satın alsa
-meyvelerin toplanmasını şart koşmuş olsa bile- bu akit sahi}-ı olmaz; çünkü bu
durumda o müşteriyi daha meyve üzerindeki mülkiyeti kesin leş med en önce
mülkünü toplamakla yükümlü kılmış olmaktadır.
6. Meyve ağaç la
birlikte satıldığında [bakılır:}
[a] - Her birinin satım
bedeli ayrı ayrı açıklanmazsa [bakılır:]
Meyvenin toplanmasını
şart koşmaksızın satılması caiz olur; çünkü burada meyve asılolan ağaca
tabidir; ağaç ise Mete maruz kalmamaktadır. Mesele bu gerekçeden dolayı
"meyvenin ağaç sahibine satılması" konusundan ayrılmaktadır.
Meyvenin toplanması şart
koşularak bu akit yapılırsa caiz olmaz; çünkü burada müşteriye kendi mülkü
konusunda kısıtlama getirme söz konusudur.
[b] - Her birinin satım
bedeli ayrı ayrı açıklanırsa; örneğin "sana ağacı bir dinara meyveyi yarım
dinara sattım" denilirse bu durumda meyveyi toplamayı şart koşmak
zorunludur; çünkü burada meyvenin ağaca tabi olması söz konusu değildir.
7. Satıcı
"aşılanmamış meyveleri" istisna etse bu durumda akit esnasında
meyveleri toplamayı şart koşmak gerekmez; çünkü bu, hakikatte mülkiyeti devam
ettirmektir, kişi bu mülkiyetini meyvenin ~ toplanma anına kadar devam
ettirebilir.
8. Kişi meyvenin ağaçta
bırakılması şartını açık olarak zikretse er-Ravda'da belirtildiğine göre akit
caiz olur. Bulkini'nin ifade ettiğine göre Şafii'nin (r.a.) konuyla ilgili iki
ifadesinden biri bu şekildedir. Bazıları Şafil'nin bu ifadesini görmemiş ve
onun ifadesinin bunun zıddı olduğunu iddia etmiştir.
9. Kişi olgunlaşmamış
olan meyve ağaç üzerindeyken bunun yarısını şayi hisseli olarak ağacın sahibine
veya başkasına kesme şartıyla satsa [bunun hükmü konusunda iki ihtimal söz
konusudur:]
[Birinci ihtimal]
"Taksim işleminde
mülkleri birbirinden ayrıştırma söz konusudur" görüşünü kabul etmemiz
halinde -ki daha doğru görüş budurbu satım akdi sahih olur. Çünkü taksim
işleminden sonra meyvenin yarısını toplamak mümkündür.
[İkinci ihtimal]
Şayet "taksim
işlemi satım hükmündedir" görüşünü kabul edersek bu işlem sahih olmaz;
çünkü meyveyi toplamayı şart koşmak bundan ayrılmamaktadır. Meyvenin yarısı
ancak meyvenin bütününün toplanmasından sonra mümkün olabilir. Bu durumda
satıcı satmadığı meyvenin koparılmasından dolayı zarar görür. Bu, kılıçtan
belirli bir yarının satılmasına benzer.
Kişi meyvenin
olgunlaşmasından sonra satım yaparsa "meyveyi toplama" şart
koşulmazsa akit sahih olur. Şayet bu şart koşulursa bu durumda yukarıda
yaptığımız açıklamalar aynen geçerlidir.
Meyvenin yarısının
ağacın bütünü veya bir kısmıyla birlikte satılması sahihtir; bu durumda meyve
ağaca tabi olur .
Arazi ü~erind;ki yeşil
ekini [ürünleri] sat~ak haramdır~ Ancak toplanması şart koşulursa o durumda
satım haram olmaz. Şayet ürün arazi ile birlikte veya ekinin kuvvetlenmesinden
sonra satılırsa toplanma şartı olmaksızın satım caiz olur.
1. Arazi üzerindeki
yeşil ürünleri olgunlaşmadığında satmak haramdır, sahih değildir. Yeşil ürün
ile kastedilen ağaç dışındaki şeylerdir. Bu ürün bakliyat cinsinden olsa bile
ve bakliyat birkaç defa toplanıyor olsa bile hüküm böyledir.
Ancak -el-Muharrer'de
belirtildiğine göre- tıpkı olgunlaşmadan önce meyvenin satılması meselesinde
olduğu gibi kişi meyvenin toplanmasını veya sökülmesini şart koşarsa o zaman bu
satım haram olmaz.
2. Kişi bu ekini şart
koşmaksızın veya bırakılması şartıyla satarsa satım akdi sahih olmaz.
3. Bahsi geçen ürünler
arazi ile birlikte satılırsa veya araziden ayrı olsa bile ekinin / ürünün
güçlenmesinden yahut baklanın olgunlaşmasından sonra satılırsa şart
koşulmaksızın satılması durumunda akit caiz olur. Çünkü birincisi meyvenin
ağaçla birlikte satılması gibidir. İkincisi ise ürünün olgunlaşmasından sonra
ürünün satılması gibidir.
Not:
1. Alimlerin ifadesinden
"ekinin bütününün güçlenmesinin dikkate alınacağı" gibi bir anlam
anlaşılabilir. Ancak kastedilen şey bu değildir. Mütevelli ve başka alimler
"başakların bir kısmı güçlendiğinde bu durum meyvelerin bir kısmının
olgunlaşması gibi kabul edilir" demiştir. Alimler aşılama konusunda bir
hurma tomurcuğu ile meyvenin olgunlaşmasında bir tanenin olgunlaşmasıyla
yetinmişlerdir. Söz konusu hükümler bu meseleye kıyasla uygulanırsa bir tek
başağın olgunlaşması ile yetinileceği sonucu çıkar.
Ezrai "ekinlerin
bütününün güçlenmesinin dikkate alınması gerektiğine dair insanın içinde hala
bir kuşku kalmaktadır" demiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Bunların tümü problemli görüşler-
2. Karpuz, patlıcan vb.
ürünlerin olgunlaşmadan önce satımı -bu ürünler köklere sahip olan kişiye
satılsa bile- ancak toplanması şartıyla sahih olur. Kişi bu ürünleri kökleriyle
birlikte satarsa bu satım meyvelerin ağaçla birlikte satılması gibi olur.
Rafii, Cüveyni ve Gazali'den "kesmeyi şart koşmanın gerekli olduğu"
görüşünü naklettikten sonra bunu kendi görüşü olarak ileri sürmüştür. Bunun
gerekçesi meyve kökünün afete maruz kalmasıdır. Ancak kişi meyveyi veya ürünü
arazi ile birlikte sattığında durum bundan farklıdır; çünkü bu, ağaç gibi olup
toplamayı şart koşmaya gerek yoktur.
3. Rafifnin bir
ihtimalolarak belirttiği bu görüş el-Havi'de tek görüş olarak aktarılmış,
Subkı, İsnevı ve başka alimler de bunu doğru görüş olarak kabul etmişlerdir ki
itimad edilecek olan görüş de budur. İbnü'r-Rif'a "nakledilen görüş bu
olduğu gibi Cüveynı'nin kendi fıkhı çıkarımı olarak ifade ettiği görüş de
budur" demiştir.
4. Kişi bir kısmı
olgunlaşmış olduktan sonra bile olsa bunları köklerinden ayrı olarak satsa veya
kökleri satıp ürünleri satmasa, sonradan ortaya çıkanın satım anında mevcut
olanla birbirine karışması çokça gerçekleşse bu satım akdi "koparmayı şart
koşma" olmadıkça sahih olmaz. Çünkü kişinin bunu şart koşmaksızın satması
akdin yürütülmesinin imkansız olması sonucunu doğurur. Eski ve yeni ürünlerin
birbirine karışmasından emin olunursa şart koşmaksızın satmak da caiz olur. Bu,
karışmanın nadir olması veya her iki durumun da birbirine eşit olması yahut
ürünün karışıp karışmadığının bilinmemesi gibi sebeplerle çoğunlukla birbirine
karışmayan ürünlerin bu şekilde satımının caiz olması gibidir.
Ürünün ve meyvenin
olgunlaştıktan sonra satımının sahih olması için o üründen elde edilmek
istenen; incir ve üzüm gibi meyvesinin veya arpa gibi tanelerinin ortaya çıkmış
olması şarttır. Başağındaki arpa ve mercimek gibi tanesi görünmeyen şeylerin
başağı olmaksızın satımı caiz değildir. Şafii'nin (r.a.) yeni görüşüne göre
başağıyla birlikte satımı da sahih değildir.
1. Ürünün ve meyvenin
olgunlaştıktan sonra satımının sahih olması için o üründen elde edilmek
istenen; incir, üzüm ve arpa gibi tane, meyve gibi şeyin ortaya çıkmış olması
şarttır. Böylece ortada olmayan bir şey satılmamış olur.
İncir ve üzüm, tomurcuğu
bulunmayan meyvelerden olduğundan, arpa da başağında ortaya çıktığından onlar
zikredilmiştir.
2. Arpa, mercimek, susam
gibi başağında olup görülmeyen ürünlere gelince bunlar örtülü halde
bulunduğundan başağı olmaksızın satılması sahih değildir.
Şafii'nin yeni görüşüne
göre başağıyla satılması da sahih değildir; çünkü bu ürünler, kendisinin
yararına olmayan bir şeyle örtülü bulunmaktadır. Bu, ekinin sürülmesinden sonra
buğdayın samanıylasapıyla birlikte satılması gibi olup bu satım kesinlikle caiz
değildir.
Şafii'nin eski görüşüne
göre ise bu caizdir; çünkü arpa ve mercimek gibi ürünlerin başağında kalması
onların yararı içindir.
[*] - Ayrıca bu konuda
Müslim'de yer aldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v.) başağı beyazlayıncaya dek
-yani kuvvetleninceye dek- satmayı yasaklamıştır. (Buhari, Buyu', 2194; Müslim,
Buyu', 3840)
Buna göre bu durumda
iken satılması caizdir.
Hz. Peygamber bu konuda
ekinler arasında bir ayrım yapmamıştır.
Birbiriyle çatışır gibi
görünen iki delili uzlaştırmak amacıyla bu hadiste geçen başak kelimesiyle
arpanın kastedildiği yorumu yapılmıştır.
Pirinç arpa ile aynı
hükme tabidir. Bir görüşe göre ise buğday ile aynı hükme tabidir.
Mısır ise iki türlüdür;
birisi taneleri tıpkı arpa gibi görülen, bir tanesi de buğday gibi koçanında
olan mısır.
Havuç, turp, soğan,
sarımsak gibi yerin altında bulunan şeyler, satımı amaçlanan şeyin örtülü
olması sebebiyle bu şekilde satılamaz. Er-Ravda'da selk adı verilen arpa da
bunlar arasında sayılmıştır, bununla o ürünün iki türünden yerin altında kalanı
kastedilmiştir.
Selk adı verilen buğday
türünün asıl kısmı toprağın üzerinde ise -ki Mısır ve Şam gibi bölgelerin çoğunluğunda
bilinen durum budurbunların bakliyat gibi satılması caizdir. Yine bakliyat gibi
bunların da koparılması şartıyla yapraklarının satılması sahihtir.
Ürünü ancak yeme
esnasında soyulan kabı ile birlikte satmanın bir sakıncası yoktur. Ceviz, badem
ve bakla gibi iki kabuğu bulunan ürünler alttaki kabuğu ile satılabilir. Üstte
ki kabuğu ile birlikte satılması sahih değildir. [Zayıf] bir görüşe göre ise
şayet yaş ise üst kabuğu ile satılabilir.
1. Nar, ales, muz,
karpuz, patlıcan, başağındaki pirinç gibi, kabukları yeme esnasında soyulan bir
ürünün kabuklu olarak satılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bu ürünlerin bu
kabuklarında kalması ürünün maslahatı içindir.
Bu zikredilen hüküm,
ales buğdayı ve pirinç hakkında ifade edilen "bunlarda selem akdinin sahih
olmadığı" hükmüyle çelişmez. Bu konu ileride gelecektir. Bunun sebebi
şudur: Satım akdi selem akdini n aksine malın görülmesine bağlıdır. Selem akdi
ise malın niteliklerinin zikredilmesine bağlıdır. Selem akdinde ürünü bu
durumda iken nitelemenin bir yararı yoktur; çünkü kabuk hafiflik ve ağırlık
bakımından farklı farklıdır. Ayrıca selem akdi bilinmezliğin söz konusu olduğu
bir akittir, ihtiyaç yokken bir bilinmezliğe başka bir bilinmezlik eklenemez.
Nevevi'nin fetvalarında yer alan "daha dOğru görüşe göre pirinçte selem
akdi yapmak caizdir" şeklindeki görüş "kabuklu pirinç" şeklinde
yorumlanır.
2. Ceviz, badem ve bakla
gibi iki kabuğu bulunan bitkiler alttaki kabuğu ile satılabilir; çünkü alt
kabuğun kalması malın maslahatı sebebiyledir.
Bunların üst kabuğu ile
birlikte satılması ne ağaçta iken ne de toprakta iken sahih olur.
Çünkü bu durumda iken
ürün, maslahatı için olmayan bir şeyle örtülüdür.
El-İstiksa adlı eserde
belirtildiğine göre şeker kamışını üst kabuğu ile birlikte satmak sahihtir.
El-Matlab adlı eserde bu görüş Maverdi'den nakledilmiştir. Bu görüş şöyle
delillendirilmiştir: "Şeker kamışının alttaki kabuğu içi gibidir; çünkü bu
kabuk da kamışla birlikte emilir; bu sebeple şeker kamışı tıpkı nar gibi tek
kabuklu bir ürün gibi kabul edilir.
Ayrıca şeker kamışının
üstteki kabuğu kamışın tümünü örtmez."
İmam Şafii (r.a.)'nin
Bağdat'ta Rebl'e kendisine yaş bakla almasını emrettiği şeklindeki söylenti şu
sebeple reddedilmiştir:
[a] - Bu, İmam Şafiı
(r.a.)'nin eski görüşüdür. Onun yeni görüşü bundan farklıdır.
[b] - Bu rivayetin
sıhhati araştırılmaya muhtaçtır; çünkü Rebı b. Süleyman'ın İmam Şafii (r.a.)
ile birlikteliği Bağdat'ta değil Mısır' da gerçekleşmiştir. Bununla birlikte
çoğu alim bu rivayetin sahih olduğunu kabul etmiştir.
3. [Zayıf] bir görüşe
göre çift kabuklu yiyecekler yaş ise üst kabuğu ile birlikte satılır; çünkü
ürünün korunması buna bağlıdır. Zira dış kabuk alttaki kabuğu korur, yiyeceğin
yaşlığını muhafaza eder.
Darimi ve başkalarının
belirttiğine göre fasulye de bakla gibidir. Nevevi'nin, görüş ayrılığını
"yaşlık" ile sınırlamasından anlaşıldığına göre kurumuş olan
yiyeceklerin üst kabukla satılması kesin olarak yasaktır. Nevevi er-Ravdo'da
"gaip olan şeyin satımını caiz görmediğimizde" bunun satımının da yasak
olduğunu açık olarak belirtmiştir.
4. Er-Ravdo ve
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre bademin alt kabuğu oluşmadan üst kabuğu
ile satılması caizdir; çünkü badem de elma gibi bütünüyle yenilen bir
yiyecektir.
Nevevi el-Mecmu'da bunu
alimlerimizden nakletmiştir. Bazıları aynı nitelikteki şeyleri de buna kıyas
etmişlerdir.
Not: Nevevi'nin "iki kabuk" ifadesi
[Arapça ifade açısından] itiraza maruz kalmıştır; çünkü Cevherl'nin belirttiği ve
Nevevi'nin et-Tahrir adlı eserinde de esas aldığına göre ..... kelimesi .... ve
.... kelimelerinin çoğuludur. Nevevi'nin bunun yerine ........ kelimelerini
söylemesi daha iyi olurdu. ÇünküNevevi'nin kastı İsnevI'nin de belirttiği üzere
iki tane kabuktur.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: "Ketenin olgunlaştığı görüldükten sonra satılmasının caiz olması
gerekir; çünkü ketenin dokunan kısmı görünen kısmıdır. Ketenin özü ise iç
kısımda hurmanın içindeki çekirdek hükmündedir. Şu var ki hurma ve
çekirdektekinin aksine ketenin özü gözle ayırt edilemez. "
Bana göre bu, keten
olgunlaştıktan sonra tohumu ile satıldığında söz konusudur. Aksi takdirde
başağındaki buğdayın satımı nasıl sahih değilse bu da sahih olmaz.
Meyvenin olgunlaştığının
görülmesi, renklenmeyen ürünlerde
olgunluğun ve tatlılığın
ilk başladığı andır. Bunun dışındaki ürünlerde ise ürünün kızarmaya veya
kararmaya başlaması iledir. Olgunlaşma az bile olsa bir kısmında görülmesi
yeterlidir.
1. Ürünün
olgunlaştığının görülmesi, genellikle o üründe bulunması istenen niteliğe
dönüşmesi ile olur. Buna göre renklenmeyen -yani el-Muharrer'de belirtildiğine
göre sulanan ve yumuşayan meyvede olgunlaşma meyvenin kızarmaya ve tatlanmaya
başlamasıdır. Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir: "Nevevi önceki ifadeleri
zikretmiş olması sebebiyle el-Muharrer'de yer alan bu ifadeleri zikretmeye
gerek duymamıştır. "
Sağani'nin
Tekmiletü's-Sıhah adlı eserinde yer aldığına göre hurma ve üzüm meyvelerinin
sulanması içlerinin suyla dolup da olgunlaşmaya hazır hale gelmeSiyle olur.
Nevevi'nin
"renklenmeyen" diyerek devam eden ifadesi "olgunlaşmanın
belirmesi ve başlaması" kısmına bağlıdır.
2. Renklenmeyen
dışındaki ürünlerde yani renklenen ürünlerde olgunlaşma, ürünÜn kızarmaya,
kararmaya veya sararmaya başlaması ile olur. Buna örnek olarak hurma, hünnap,
kayısı, armut gibi ürünleri zikredebiliriz. Salatalık gibi ürünlerde ise
benzerlerinin yenmek için toplanması vakti genellikle olgunlaşma vaktidir.
Hububatın olgunlaşma vakti güçlendiği andır. Dut yaprağı gibi ürünlerin olgunt
laşma anı SOn anlarıdır. Gülün olgunlaşma anı açıldığı andır.
Not: Maverdı ürünün olgunlaşmasını sekiz kısma
ayırmıştır:
1. Kaysının sararması,
hünnabın kızarması, armutun kararması, elmanın ağarması vb. gibi durumlarda
olduğu gibi renk,
2. Şeker kamışının
tatlanması, narın ekşiliği geçtikten sonraki mayhoşluğu vb. gibi durumlarda
olduğu gibi tat,
3. İncir, karpuz vb.
meyvelerde olduğu gibi olgunlaşma ki bu
da sertliğinin
yumuşaması ile olur.
4. Buğday ve arpada
olduğu gibi [sapının] güçlenmesi,
5. Yulaf ve
baklagillerde olduğu gibi uzaması ve dolmasıyla,
6. Salatalıkta olduğu
gibi büyümesiyle,
7. Pamuk ve cevizde
olduğu gibi kabuğunun yarılmasıyla,
8. Gül ve dut yaprağında
olduğu gibi açılmasıyla.
Az da olsa ürünün bir kısmının
olgunlaştığının görülmesi yeterlidir.
Gerek bir ağaçtan
gerekse aynı cins birden fazla ağaçtan olan ürünlerin az da olsa -hatta üzüm ve
ham hurma vb. ürünlerin bir tanesi bile olsa- bir kısmının olgunlaştığının
görülmesi, bütünün satımının sahih olması için yeterlidir. Çünkü Yüce Allah
(c.c.) bize lütufta bulunmuş, meyveden uzun zaman faydalanabilmemiz için
meyveyi bir anda yenilecek hale getirmemiştir. Meyvenin satımının sahih olması
için bütününün tadının güzelolması şart koşulursa bu durum hiçbir meyvenin
satılmaması sonucuna götürür; çünkü önce yetişen meyve telef olabilir. Yahut da
bu durumda meyveleri tane tane satmak gerekecektir. Oysa her iki durumda da
zorluk bulunmaktadır.
Hurma ve üzümün tek bir
akitle satılması durumunda olduğu gibi satılan meyveler farklı cinsten ise ve
bunlardan yalnızca birinin olgunlaştığı görülmüşse diğerinin toplanmasını şart
koşmak gerekir.
Rafii'nin sözünden
anlaşıldığına göre berni ve sayhanı türünden hurmaların tek bir akitle
satılması durumunda olduğu gibi [aynı cins içindeki] türlerin farklı olmasının
bir zararı yoktur. Bu, aşılama konusunda meyve türlerinin farklı olmasına
benzer. [Rafii böyle demiş olmakla birlikte] Kadı Ebu't-Tayyib'in ifadelerinde
bunun akde zarar verdiğini gösteren açıklamalar yer almaktadır.
Kişi bir veya iki
bahçenin, bir kısmı olgunlaşmış olan ürünlerini satsa bunun hükmü daha önce
aşılama konusunda geçtiği gibidir.
Kişi bir veya iki
bahçenin, bir kısmı olgunlaşmış ve aynı cinsten olan ürünlerini satsa, daha
önce aşılama konusunda geçen hüküm burada da geçerli olur. Buna göre türleri
farklı olsa bile bir bostan veya her iki bostandaki olgunlaşmamış olan ürün
olgunlaşmış ürüne tabi olur. Ancak ürünlerin cinsleri farklı olursa bir cins
diğerine tabi olmaz.
İki bostanın ürünlerinden
bir kısmı olgunlaşıp diğeri olgunlaşmasa daha doğru görüşe göre olgunlaşmayan
diğerine tabi olmaz; [akdin geçerli olabilmesi için] diğerinin ürününün
toplanmasını şart koşmak zorunludur.
Bir kimse olgunlaşan
ürününü satsa, ürünü tahliye etmeden önce ve ettikten sonra onu sulaması
gerekir. Müşteri ürünün kendisi için tahliye edilmesinden sonra ürün üzerinde
tasarrufta bulunur.
Bir kimse; meyve ve ekin
cinsinden olgunlaşmış olan bir ürünü satsa ve tarlasında / ağacında kalmasına
izin verse, şayet bu ürün sulanan bir ürün ise gerek ürünü tahliye etmeden önce
gerekse tahliye ettikten sonra ürünü gelişip teleften ve fesaddan korunacağı
şekilde sulaması gerekir; çünkü ölçekle satılan ürünün ölçeğe vurulması,
tartıyla satılan ürünün
tartılması gibi bu işlem de kişinin üstlenmiş O olduğu teslim yükümlülüğü
kapsamındadır .
Kişi sulamayı müşterinin
yapmasını şart koşsa satım akdi batı i olur; çünkü bu şart akdin gereğine
aykırıdır.
Kişi ürünü toplanması
şartıyla satarsa tahliye işlemi sonrasında ürünü sulaması gerekmez.
Kişi meyveyi ağaç
sahibine satarsa -alimlerin sözünün zahirinden anlaşıldığına göre- satıcının
sulama yapması gerekmez; çünkü ikisi arasındaki ilişki kopmuş olmaktadır.
Ezrai her ne kadar
itiraza açık görse de alimlerin sözünden anlaşıldığına göre meyve büyüse ve
kesilmesi ancak sulamaya ihtiyaç duyacağı uzun bir zaman içinde
gerçekleşebilecek durumda olsa satıcıyı ürünü sulamakla yükümlü tutarız. Bu
yükümlülük ürünün toplanması anına kadar devam eder.
Meyveyi satın alan kişi ürünün
satıcı tarafından tahliyesinden sonra onun üzerinde her türlü tasarrufta
bulunabilir. Bu, ürünü toplama vaktinden önce satın alması durumunda söz
konusudur. Şayet toplama vaktinden sonra satın almışsa "malın teslim
alınması" meselesinde daha önce geçtiğine göre Rafii'nin o meseledeki
ifadelerinden ürünün teslim alınmasının ürünün nakline bağlı olduğu sonucu
çıkmaktadır .
[Tahliye işleminden
sonra] don vurması vb. gibi ürünü telef eden bir durum meydana gelirse İmam
Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre bu telef müşterinin hesabından olmuş olur.
Satılan tarım ürününün
satıcı tarafından tahliye edilmesinden [müşterinin teslim almasına imkan
verilmesinden] sonra; don vurması, sıcak vurması [ürünün kavrulması], çekirge
sürüsü tarafından istila edilmesi ve yanması gibi ürünü telef eden semavı bir
afet meydana gelirse [ürün kimin hesabından telef olmuş olur? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
yeni görüşüne göre bu ürün müşterinin sorumluluğundadır [telef olduğunda da
onun cebinden gitmiş olur]. Çünkü ürün üzerinde tasarruf ta bulunmak için
ürünün tahliye edilmiş olması yeterlidir. Gayri menkule kıyasla bu tahliye
ürünün sorumluluğunu müşteriye nakletme konusunda da yeterlidir.
[İkinci görüş]
İmam Şafii (r.a.)'nin
eski görüşüne göre bu ürün satıcının sorumluluğundadır [telef olduğunda da onun
cebinden gitmiş olur].
[*] - Bunun delili
Müslim'de yer alan "Hz. Peygamber (s.a.v.) afet sebebiyle satım bedelinde
indirim yapılmasını emretti" hadisidir.(Müslim, musakat 3957)
Not: Nevevi'nin örnek olarak "ürünü don
vurması" durumunu zikretmesinden anlaşıldığına göre İmam Şafii (r.a.)'ye
ait bu iki görüş "telefin semavı bir afetle olması" durumunda
geçerlidir ki bu doğrudur. Nitekim ben de bu şekilde açıklama yaptım.
Ürün çalınır veya gasp
edilirse bunun sorumluluğu kesin olarak müşteriye aittir; çünkü bundan korunmak
mümkündür. Ayrıca bu fiilleri yapanlara tazminat ödetmek de mümkündür. Bir
görüşe göre bu gibi durumlarda da yukarıdaki iki görüş geçerlidir.
Yine İmam Şafii
(r.a.)'nin yukarıdaki iki görüşü "ürünün telef olmasının, satıcının
sulamayı terk etmesinden kaynakIanmaması" haline özgüdür. Aksi takdirde bu
durumda ürünün telef olmasının kesin olarak satıcının sorumluluğunda olduğu
mezhep içinde tek görüş olarak benimsenmiştir.
Yine yukarıdaki iki
görüş, ağacın satılmayıp yalnızca meyvenin satıldığı duruma özgüdür.
Aksi takdirde [yani
meyve ağaçla birlikte satılmışsa] sorumluluk kesin olarak müşteriye aittir.
Yukarıdaki iki görüş
"meyvenin ağaç sahibinden başka bir kimseye satılması" durumuna
özgüdür. Aksi takdirde sorumluluğun müşteriye ait olduğu ittifakla kabul
edilmiştir; çünkü bu durumda satıcı ile aralarındaki bütün bağlantılar
kopmuştur.
Ürünün toplanması mümkün
hale geldikten sonra ürünün telef olmasına sebep olan bir durum meydana gelse
Rafiı tarafından daha mantıklı bulunan görüşe göre sorumluluk yine müşteriye
aittir.
Ürün, afet sebebiyle
kusurlu hale gelirse İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre müşterinin akdi bozma
seçeneği yoktur.
Ürünün tahliye
edilmesinden önce müşteri üründe tasarruf ta bulunamaz, bu durumda -benzer
meselelerde olduğu gibi- ürünün sorumluluğu satıcıya aittir.
[Satılan tarımsal ürün]
satıcının sulamayı terk etmesi sebebiyle kusurlanırsa müşteri akdi bozma
haliliına sahiptir.
-İmam Şafii (r.a.)'nin
her iki görüşüne göre de- meyve ağaçtan ayrı olarak, ağaç sahibi dışında birine
satıldığında bu meyve satıcının sulamayı terk etmesi sebebiyle kusurlanırsa
müşteri akdi bozma hakkına sahiptir. Çünkü din, satıcıyı meyveyi sulayarak
geliştirmekle yükümlü tutmuştur. Bunu terk etmek suretiyle meyvenin kusurlu
hale getirilmesi, satılan malın müşteriye tesliminden önce kusurlu hale
getirilmesi gibidir. Bu sebeple ürün telef olmuş olsa akit kendiliğinden
fesholur.
Yukarıdaki hüküm, ürünü
sulamak imkansız hale gelmemişse geçerlidir. Şayet böyle bir imkan yoksa,
örneğin ürünün sulandığı kaynağın suyu tükenmiş, nehir kurumuş olursa -Ebu Ali
et-Taberi'nin açık olarak ifade ettiğine göre- müşterinin akdi bozma hakkı
yoktur. El-Ümm'deki ifadeden ve Cüveynl'nin es-Silsile adlı eserdeki
ifadesinden anlaşıldığına göre bu durumda satıcının başka bir su bularak ürünü
sulamakla yükümlü tutulması söz konusu olmaz.
Ürünün kusurlanması
telefle sonuçlansa ve müşteri de bu durumu bildiği halde akdi feshetmemiş olsa,
mezhep içindeki iki görüşten sonraki alimlerden birinin tercih ettiği görüşe
göre bu durumda satıcı tazminle yükümlü olmaz.
Meyve
"toplanması" şartıyla olgunlaşmadan önce satılsa ve telef oluncaya kadar
toplanmasa, bu teletin müşterinin sorumluluğunda olması daha evladır.
Meyve olgunlaşmadan önce
"toplanması şartıyla" satılsa ve afetle telef oluncaya dek toplanmasa
bu telefin müşterinin sorumluluğunda olması daha evladır. Müşteri "ürünün
olgunlaşmasından sonra toplanmasını" şart koşmamışsa sorumluluk müşteriye
aittir; çünkü akitte şart koşulan toplama işlemini telef anına kadar
geciktirmekle kusurlu davranmıştır.
Bu mesele
eş-Şerhu'l-kebir'de zikredilmiş olmakla birlikte erRavda'da yer almamış bir fazlalıktır.
Not: Nevevi, el-Muharrer'e tabi olarak yukarıdaki
meseleyi ürünün olgunlaşmasından önceki durum için tasavvur etmiştir.
Eş-Şerhu'l-kebir ve eş-Şerhu's-sağir'de de bu şekildedir. ErRavda'da ise bu
mesele ürünün olgunlaşmasından sonraki durum için tasawur edilmiştir. Ürünün
toplanmasının şart koşulması halinde her iki durumun hükmü birdir. Şu halde
"ürünün olgunlaşmasından önce" şeklindeki kaydın zikredilmemesi daha
uygundur. Bu sebeple Beğavi ve Harezmı, her iki durumu da kapsaması için görüş
ayrılığını "toplama şartıyla satım" konusunda mutlak olarak
zikretmişlerdir .
İncir ve salatalık gibi
çOğunlukla peşpeşe çıkan ve yeni çıkan ile mevcut olanın birbirine karıştığı
bir ürün satıldığında "müşterinin ürünü toplaması" şart koşulmadıkça
satım akdi sahih olmaz.
Birbirine karışması
nadir olan bir üründe karışma meydana gelse daha güçlü görüşe göre satım akdi
kendiliğinden fesholmaz; müşteri muhayyerlik hakkına sahip olur. Satıcı
sonradan çıkan ürün konusunda hakkından feragat edip bunu müşteriye bağışlasa
daha doğru olan görüşe göre müşterinin muhayyerlik hakkı ortadan kalkar.
1. Bir kısmında bile
olsa bir olgunlaşma görüldükten sonra meyve veya zirai bir ürün satılsa, bu
ürün çoğunlukla [bir anda değil] peşpeşe çıkan ve sonradan çıkanın önceki ile
karşıtığı; incir, karpuz ve salatalık gibi bir ürün olsa, satıcının bu ürünü
teslim etme gücü bulunmadığından akit sahih olmaz. Ancak satıcı, malın
teslimine engel olan karışma durumundan kurtulmak için müşteriye meyveyi veya
zirai ürünü derhal toplamasını şart koşsa, mahzurlu durum ortadan kalkmış
olacağından satım akdi sahih olur.
Nevevi
"çoğunlukla" ifadesini zikrederek nadiren birbirine karışan ürünleri
dışarıda bırakmıştır. Bu durumda gerek mutlak olarak gerek "toplama
şartıyla" gerekse de "tarlada / ağaçta bırakma şartıyla" yapılan
satım sahih olur. İster karışmanın olmadığı bilinsin isterse durumun
nasılolduğu bilinmesin hüküm aynıdır.
2. Karışma ve karışmama
bakımından eşit bir durum varsa, sonraki bir alimin de dediği üzere bu durum
"nadiren karışmanın meydana gelmesi" gibi değerlendirilir.
3. Çoğunlukla veya
nadiren peşpeşe çıkan ve birbirine karışan ürünlerde, satıcının ürünü müşteri
için tahliye etmesinden önce karışma meydana gelse [bunun hükmü ~edir? Bu
konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
(Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre; satılan malın kendisinin kalması ve -birazdan gelecek yolla- tesliminin
mümkün olması sebebiyle satım akdi kendiliğinden fesholmaz; ancak müşteri akdi
feshetme veya onaylama şıklarından dilediğini seçer. Çünkü karışma işlemi
teslimden önce meydana gelmiş bir kusurdur.
[İkinci görüş]
Satılan malın tesliminin
imkansız hale gelmesi sebebiyle satım akdi kendiliğinden fesholur. Bunu
alimlerin çoğunluğunun dOğru görüş kabul ettiği nakledilmiştir.
4. Yukarıdaki ilk görüş
esas alındığında satıcı sonradan meydana gelen ürünler konusunda hakkından
feragat edip bunu müşteriye bıraksa [müşterinin muhayyerliği ortadan kalkar mı?
Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
(Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre mahzur ortadan kalktığı için müşterinin muhayyerliği ortadan kalkar.
İbnü'l-Mukri'nin belirttiğine göre başaklarda olduğu gibi burada da satıcının
sonradan çıkan ürünle ilgilenmemesi ile birlikte müşteri bunlara sahip olur.
Şu sorulabilir. Daha
önce "satıcı satılan hayvanın ayağındaki nalla ilgilenmese bile müşteri o
nala sahip olamaz" hükmü geçmişti. Buradaki hüküm niçin öyle olmuyor?
Buna şu şekilde cevap
verilir: Nalın müşteriye dönmesi beklenen birşeydir. Burada ise satıcının
hakkının müşterininkinden ayrıştırılmasına yol bulunmamaktadır.
[İkinci görüş)
Müşterinin muhayyerlik
hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü satıcının fedakarlığını kabul etmek müşteriyi
minnet yükü altında bırakır.
5. Nevevi ve Rafil'nin
Cüveynı ve Gazall'ye tabi olarak zikrettik-
leri ifadelerden şu
sonuç çıkmaktadır:
Önce müşteri lehine
muhayyerlik sabit olur, böylece onun akdi derhal feshetmesi caiz olur. Şayet
satıcı önce davranıp da sonradan çıkan üründeki hakkından feragat ederse
müşterinin muhayyerliği ortadan kalkar.
Bu anlaşılan anlam
doğrudur. Oysa el-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir:
Bu, İmam Şafil
(r.a.)'nin ve mezhebimizdeki alimlerin açık ifadelerine aykırıdır; çünkü onlar
önce satıcıya muhayyerlik hakkı tanımışlardır. Şayet o, hakkından feragat
ederse akit devam eder, aksi takdirde akit fesholur.
6. Rafi!'nin
açıklamaları ve gerekçelendirmesinden anlaşıldığına göre "bu bir kusur
muhayyerliği olup yalnızca müşteriye aittir". Bu anlam doğrudur. El-Kifaye
adlı eserde ise Maverdl'den "akdi feshedecek kişi hakimdir" şeklinde
görüş nakledilmiştir.
7. Benim açıklama
esnasında zikrettiğim "tahliye öncesinde" ifadesi, "karışmanın
tahliye sonrasında meydana gelmesi" durumunu dışarıda bırakmaktadır; çünkü
bu durumda müşteri muhayyerlik hakkına sahip değildir. Bu durumda karışmanın
miktarı konusunda iki taraf anlaşırsa sorun yoktur. Şayet anlaşamazsa diğer
tarafın hakkının ne kadar olduğu konusunda yeminle birlikte zilyedin sözü kabul
edilir.
8. Ürünün tahliyeSinden
sonra zilyedlik satıcıya mı müşteriye mi yoksa her ikisine mi aittir? Bu konuda
farklı görüşler söz konusudur.
Rafi!'nin ifadesinden
çıkan sonuca göre zilyedlik müşteriye aittir.
9. Kişi, üzerinde
satıcıya ait olan ve çoğunlukla peşpeşe çıkan meyvelerin bulunduğu bir ağaç
satın alsa "satıcının meyvelerini toplaması" şart koşulmaksızın bu
satım akdi sahih olmaz. Şayet bu şart koşulduğu halde satıcı meyveyi toplamamış
olsa veya meyveler nadiren peşpeşe çıkan meyvelerden olup -daha önce müşterinin
meyveleri konusunda geçtiği üzere- karışma meydana gelse akit kendiliğinden
fesholmaz. Bu durumda kim hakkından feragat ederse diğeri bunu kabule zorlanır.
Şayet iki taraf anlaşamazsa akit feshedilir.
10. Kişi kuru yoncanın
bir kesimlik kısmını "derhal kesilmesi" şartıyla satsa, müşteri de
uzun süre geçinceye dek yoncayı kesmese ve sonradan meydana gelen yonca ile
öncekini ayrıştırmak imkansız hale gelse [bu durumda ne yapılacağı konusunda
yukarıda zikredilen İmam Şafii (r.a.)'ye ait] iki görüş geçerli olur.
11. Bir buğday
satıldıktan sonra henüz teslim alınmadan önce üzerine aynı şekilde buğday
eklense veya sıvı bir şey satımında benzer bir durum meydana gelse İmam Şafii
(r.a.)'ye ait yukarıda zikredilen iki görüş bu meselelerde de geçerli olur.
12. Bir satım akdinde
satılan kumaş veya koyunlar benzerleriyle karışsa, doğru olan görüşe göre satım
akdi kendiliğinden fesholur; çünkü bu durum bir karışıklıklbelirsizlik meydana
getirir. Bu ise başlangıçta olmuş olsaydı akdin sıhhatine engelolurdu.
Buğday vb. ürünlerde ise
böyle bir karışım durumunda, olsa olsa şayi ortaklık söz konusu olur ki bu
akdin sahih olmasını engellemez .
Başağındaki buğdayı
ayrıştırılmış buğday karşılığında satmak sahih değildir. Bu işleme muhakale
denir.
Ağaçtaki yaş hurmayı
kuru hurma karşılığında satmak da sahih değildir. Bu işleme de müzabene denir.
Araya satımına ruhsat
verilmiştir. Bu, ağaçtaki hurmanın yerdeki kuru hurma karşılığında veya
ağaçtaki yaş üzümün yerdeki kuru üzüm karşılığında beş vesk miktarının altında
olan satımdır. İki akitte beş veskten fazla satım yapılırsa bu caiz olur.
Araya satımının sahih
olması için kuru hurmanın ölçekle ölçülerek mecliste teslim edilmesi ve yaş
hurmanın da tahliye edilmesi suretiyle karşılıklı teslim şart koşulur.
Daha güçlü görüşe göre
araya satımı [hurma ve üzüm dışındaki] diğer ürünlerde caiz değildir, bu
satımın sahihliği yalnızca fakirlere özgü değildir.
1. Başağındaki buğdayı
sapından / başağından arındırılmış saf buğday karşılığında satmak sahih değildir.
Bu satım işlemine muhakale denir.
Ağaçtaki yaş hurmayı
kuru hurma karşılığında satmak da sahih değildir. Bu satım işlemine de müzabene
denir.
[*] - Bu yasağın
gerekçesi Buhari ve Müslim'de yer alan ve bunu yasaklayan rivayettir. (Buhari,
Buyu', 2173; Müslim, Buyu', 3855)
[*] - İmam Şafii
(r.a.)'den nakledilen bir rivayete göre muhakale kişinin ekini -mesela- yüz
farak buğday karşılığında satmasıdır. Müzabene de ağaçtaki hurmayı -mesela- yüz
farak kuru hurma karşılığında satmasıdır.
Rafil şöyle demiştir:
Şayet bu yorum merfu [yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'den gelen] bir rivayet ise
buna diyecek bir şey yoktur. Ancak şayet hadisi rivayet eden kişinin şahsı
yorumu ise o, rivayet ettiği şeyin yorumunu en iyi bilecek olan kişidir.
Bu iki satımın yasak
olmasının bir başka gerekçesi de her iki satımda da satılan aynı cins şeyler
arasında eşitliğin bulunmamasıdır.
Ayrıca muhakalede
satımın amacı olan ürün onun maslahatına olmayan bir şey tarafından
örtülmüştür.
'Yine bu satım buğday ve
samanın buğday karşılığında satımıdır ki acve hurmasının bir müddü konusundaki
hüküm gereği bu satım batıldır.
2. Kişi başağındaki
arpayı buğday karşılığında satsa ve her iki taraf da akit meclisinde malları
karşılıklı olarak teslim alsalar satım akdi caiz olur; çünkü satılan mal gözle
görülmektedir, malların cinsleri farklı olduğundan bunların birbirine eşit
olması da şart değildir.
3. Kişi taneleri
çıkmadan önce ekini, tane karşılığında satsa bu satım sahih olur; çünkü ot
faize tabi mallardan değildir.
Bundan anlaşıldığına
göre şayet ot, çemen otu gibi yenilmesi adet edinilen ve faize tabi olan bir
malolursa bunun kendi cinsi karşılığında bu şekilde satılması yasak olur.
Zerkeşı bunu tek görüş olarak belirtmiştir.
4. "Muhakale"
sözcüğü "hakl" ifadesinden alınmış olup o kelime de "hakle"
kelimesinin çoğuludur. Hakle içinde bina ve ağaç olmayan güzel alan / arazi
için kullanılan bir kelimedir. Söz konusu satım akdine "muhakale"
denilmesi, tarlada bulunan ekinle ilişkisi sebebiyledir.
''Müzabene"
kelimesi "zebn" sözcüğünden alınmıştır ki bu da çokça aldanma
sebebiyle def etmek demektir. Burada aldanan kişi bu satımı def etmeye, aldatan
kişi ise geçerli kılmaya çalışmakta bu sebeple ikisi arasında karşılıklı bir
çekişme meydana gelmektedir.
Not: Bu iki hükmün zikredilmesinin amacı bunların
niçin belirtilen şekilde isimlendirildiğini belirtmek içindir. Aksi takdirde bu
iki hüküm zaten geçen açıklamalardan anlaşılmaktadır.
5. Araya satımına ruhsat
/ izin verilmiştir. Bu kelime ariyye kelimesinin çoğulu olup "sahibinin
yemek üzere ayırdığı şey" anlamına gelir. Bu işleme bu ismin verilmesinin
sebebi bu satım işleminin hükmünün bostanın bütününün satımı işlemine ait
hükümden arı olmasıdır.
Araya satımı hurma
ağacındaki yaş hurmanın tahmin yoluyla miktarının belirlenip yerde olan ve
ölçeği bilinen hurma karşılığında satılmasıdır. Yahut da ağaçtaki üzümün
miktarının tahmin yoluyla belirlenip yerde olan ve ölçeği bilinen kuru üzüm
karşılığında satılmasıdır.
Bu satım türü
"müzabene" satımına ilişkin yasak kapsamından istisna edilmiştir.
[*] - Çünkü Buharı ve
Müslim'de Se hı b. Ebu Hasme'den şu
rivayet edilmiştir:
Resulullah (s.a.v.) yaş hurmanın kuru hurma karşılığında satılmasını yasakladı.
Ancak ariyye satışına yani yaş hurmanın kuru hurma karşılığında miktannı tahmin
ile belirlemek suretiyle satımına, kuru hurma sahipleri yaş hurma yiyebilsin
diye izin verdi. (Buhari, Buyu', 2191; Müslim, Buyu', 3864)
Gerek hurma gerekse üzüm
zekata tabi mallardan olup, miktarlarının tahmin yoluyla belirlenmesinin mümkün
olması ve kuru iken saklanabilmeleri gibi yönleri bakımından ortak olduğundan
üzüm hurmaya kıyas edilmiştir.
6. Nevevi'nin
ifadesinden anlaşıldığına göre "hurma ve üzüm birlikte ağaçta olsalar veya
[ağaçtan koparılmış olarak] yerde olsalar bu ariyye satımı sahih olmaz".
Sonraki bazılarının görüşünün aksine bu anlam doğrudur; çünkü ruhsat hangi
konuda gelmişse onunla yetinilir; Ayrıca yaş üzüm konusundaki ihtiyaç yaş hurma
konusundaki ihtiyaç gibidir. Bunu Maverdı ve Ruyani zikretmiştir.
7. Zayıf bir görüşe göre
üzüm koruğu da bu hükme tabidir.
Bu görüş "üzüm
koruğunda yaş üzümdeki gibi olgunlaşmanın görülmediği" ve "koruğun
miktarının tahmin yoluyla belirlenemeyeceği" gerekçesiyle reddedilmiştir.
Çünkü yaş hurma ve üzümde olanın aksine korukta olgunlaşma işlemi sona
ermemiştir.
Not: Araya satışının caiz oIması, yaş meyve
üzerine zekatın farz oImaması durumunda söz konusu oIabilir. Yaş meyve üzerine
zekatın farz oImaması ise şu durumIarda söz konusu oIur:
[a] - Miktarının tahmin
yoIuyIa belirlenip de zekat düşen kısmın sahibine tazmin ettirilmesi,
[b] - Yahut da bizim
"tahmin yoIuyIa belirlemenin kendisi tazmin ettirme anIamına gelir"
görüşünü kabuI etmemiz,
[c] - Ürünün nisap
miktarından az oIması,
[d] - Ürün sahibinin
kafir oIması.
8. Araya satışına izin
verilmesi, yaş hurma / üzümün kuruduğunda beş vesk geleceği tahmin edilen
miktarının altında olarak aynı miktardaki kuru hurma / üzümle değiştirilmesi
durumuna özgüdür.
[*] - Çünkü Buhari ve
Müslim şunu rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) beş vesk miktarının
aItındaki kısımda -veya beş vesklik kısımda- yaş ürünün kuruyunca geleceği
miktar tahmin edilerek aynı miktar kuru ürünle karşılıklı değişimine izin
vermiştir. (Buhari, Buyu', 2190; Müslim, Buyu', 3869)
Burada "veya" diye
iki ihtimalli belirtilmesi hadisin ravılerinden olan Davud b. Husayn'ın
tereddüdünden kaynaklanmıştır. İmam Şafii (r.a.) iki görüşünden birine göre beş
veskten daha az olan miktarı esas almıştır. Diğer görüşüne göre ise beş vesklik
miktarda da bu işlem caizdir. Beş veski aşan kısımda bu işlem kesin olarak caiz
değildir.
Araya işlemi beş veskten
fazla olduğunda meşhur olan görüşe göre bütünü üzerindeki işlem batıl olur.
Daha önce ilgili bölümde işaret edildiği üzere bu "akdin bölünmesi"
kuralının dışına çıkmaz; çünkü beş veskin üzerine çıktığında bu işlem faize
dönüşmüş olduğundan işlemin tümü geçersiz olmuştur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre
"beş veskten az olma"nın söz konusu olması için adına
"üzümlhurma" denilebilecek bir miktardaki azlık yeterlidir. Hatta
Maverdi'nin belirttiğine
göre beş veskten çeyrek müd eksik olsa bu bile yeterlidir. Sonraki alimlerden
birinin de belirttiği isabetli görüşe göre bu kadarlık eksiklik yeterli olmayıp
iki ölçü arasında farklılığın gerçekleşeceği kadar bir fazlalığın olması
gerekir. Çeyrek müd ile bir müd arasında çoğunlukla iki ölçek arasında gerçekle
şe bilecek miktarda bir fark vardır; özellikle de beş veskte bu böyledir.
Beş vesk veya daha azı
ile kastedilen, yaş olan ürün o anda daha çok olsa bile kuruduğunda gelecek
olan miktardır. Şayet yaş hurma ve yaş üzüm telef olursa bunun bir zararı
yoktur. Şayet kurur da yaş ile kuru arasında bir farklılığın oldUğU ortaya
çıkarsa, bu fark iki ölçek arasında oluşabilecek kadarlık bir fark ise bunun bir
zararı olmaz. Bundan daha fazla bir fark ise akdin geçersiz olduğu anlaşılmış
olur.
9. Araya işlemi iki
farklı akitte beş veskten daha fazla miktar üzerinde yapılmakla birlikte her
bir akit beş veskten daha az olsa, birinci akdin caiz olmasına kıyasla ikincisi
de caiz olur.
Akdin ve müşterinin
birden fazla olmasıyla yapılan işlemin de birden fazla olacağı kesindir.
Daha doğru görüşe göre
satıcının birden fazla olması durumunda da akit birden fazla olmuş olur.
Alimler burada müşteri
tarafını daha çok dikkate almışlardır. Nitekim onlar "bir malın kusur
sebebiyle geri verilmesi" meselesinin aksine burada satıcının değil
müşterinin birden fazla olması durumunda akdin kesin olarak birden fazla
olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü araya işleminde asıl amaç yaş ürün olup kuru
hurma akde dolaylı olarak girmektedir.
10. Iki kişi iki adama
tek bir akitle araya satımı yapsalar yirmi veskten daha az olması halinde akit caiz
olur, bunun üzerindeki kısımda caiz olmaz.
Er-Ravda'da
belirtildiğine göre on veskten aşağısında caiz olur. Zerkeşı ve başka alimler
"bu yanlışlıkla yazılmış bir ifadedir" demişlerse de durum böyle
değildir. Bu görüş, mezhep içindeki zayıf bir görüş dikkate alınarak
çıkarılmıştır ki o zayıf görüş de "satıcının birden fazla olması durumunda
akdin birden fazla olmayacağı" şeklindeki görüştür.
11. Araya satımının
sahih olması için kuru hurma veya kuru üzümün ölçekle ölçülerek, yaş hurma veya
yaş üzümün de tahliye edilerek mecliste karşılıklı teslimin gerçekleşmesi
gerekir; çünkü bu işlem "bir yiyecek maddesinin bir yiyecek maddesi
karşılığında satımı" dır.
12. [Araya satımı hurma
ve üzüm dışındaki yiyeceklerde caiz midir? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait
iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
araya satımı erik, kayısı, badem gibi kurusu saklanabilen diğer yiyeceklerde
caiz değildir; çünkü bu ürünler [üzüm ve hurma gibi salkımlar halinde bir arada
bulunmayıp] dağınıktır ve yapraklarla örtülü olduğundan miktarını tahmin
yoluyla belirlemek mümkün olmamaktadır.
[İkinci görüş]
Yaş üzümde araya satımı
nasıl hurmaya kıyasla caiz görülüyorsa diğer meyvelerde de kıyas yoluyla caiz
olur.
Yine daha güçlü görüşe
göre araya satımı yalnızca fakirlere özgü değildir; konuyla ilgili rivayetlerde
genel ifade kullanılmış olması sebebiyle bu hüküm zenginler hakkında da
geçerlidir.
İmam Şafii (r.a.)'nin
diğer görüşüne göre araya satımı yalnızca fakirlere özgüdür.
[*] - Çünkü İmam Şafii
(r.a.) Zeyd b. Sabinen şunu rivayet etmiştir: Ensardan muhtaç durumda bulunan
bazı kimseler, pazara yaş hurma getirildiğini ancak ellerinde bunları satın
alacak paraları olmadığından insanların yaptığı gibi yaş hurma yiyemediklerini,
ellerinde ise kendilerinin azık olarak kullandığından daha fazla kuru hurma
bulunduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) yaş hurmanın
miktarının tahmin yoluyla belirlenmesi suretiyle aynı miktar kuru hurma
karşılığında satılmasına izin verdi. (Beyhaki, Buyu', V, 308)
İlk görüşte olanlar bu
hadisin zayıf olduğunu söyleyerek ikinci görüşe cevap vermişlerdir. Bu hadisin
sahih oldUğU kabul edilse bile söz konusu edilen şey hükmün meşru kılınmasının
hikmetidir. [Hikmet böyle olmakla birlikte] Hacda remel yapmak ve tavafta
ıztıba yapmak fiillerinde oldUğU gibi hüküm umumi olabilir.
Not: Görüş ayrılığı "müşterinin ihtiyacının
göz önünde bulundurulması" konusundadır.
Satıcının ihtiyacı ise
kesin olarak göz önünde bulundurulmaz. İmam Malik ise burada satıcının
ihtiyacının göz önünde bulundurulacağını söylemiştir.
Cürcanı ve Mütevelli
şöyle demiştir: "Bu konuda zengin olmanın ölçütü elinde altın-gümüş para
bulunmasıdır. Elinde parası bulunmayan kişinin pekçok malı bulunsa da o kişi
[bu açıdan] fakir sayılır.
Araya işlemini yapması
caiz olan bir kimse bu yolla yaş hurma satın aldıktan sonra bunu bekletse ve
hurmalar kurusa; Ahmed b. Hanbel "akit batıl olur" demiştir. Çünkü
ona göre akdin sahih olmasının şartı kişinin yaş ürünün tümünü ailesine yemek
için almış olmasıdır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ALICI İLE
SATICININ VEYA ONLARIN YERİNE GEÇEN KİŞİLERİN AKDİN KEYFİYETİ KONUSUNDA İHTİLAF
ETMELERİ