SELEM / SELEF ŞARTLARI |
3. ŞART: MALIN TESLİM
YERİNİN BELİRTİLMESİ
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kişi teslime elverişli olmayan bir yerde veya elverişli olmakla
birlikte malın taşınma masrafının bulunduğu bir yerde selem akdi yapsa malın
teslim edileceği yerin belirtilmesi de şarttır. Şayet akit böyle bir yerde
yapılmamışsa bu, şart değildir.
1. [Selem akdinde
sipariş edilen malın teslim yerini belirtmek şart mıdır? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre;
[a] - Kişi "mal
teslimine elverişli olmayan bir yerde" veya "teslime elverişli
olmakla birlikte sipariş edilen malın taşıma masrafının bulunduğu bir
yerde" selem akdi yapmışsa sipariş edilen malın teslim edileceği yerin de
açıklanması gerekir; çünkü kişilerin malın farklı yerlerde teslim edilmesini
istemelerinde çeşitli amaçları olabilir.
[b] - Şayet akit yapılan
yer teslime elverişliyse ve malın taşıma masrafı da bulunmuyarsa malın teslim
yerini belirtmek şart değildir. Bu durumda örf gereği akdin yapıldığı yer
teslim yeri olarak belirlenmiş olur.
Teslim yerini
belirlemede "sipariş ettiğim mal bana şu şehirde teslim edilsin"
demesi yeterlidir. Ancak belirtilen şehir Bağdat ve ~ Basra gibi büyük bir
şehir ise yalnızca şehir adı yeterli değildir.
Malın şehrin girişine
getirilmesi yeterli olup sipariş verenin evine kadar getirilmesi şart değildir.
Kişi akit sırasında
"dilediğin yerde teslim edebilirsin" derse akit fasid olur.
Kişi "şu şehrin
dilediğin yerinde teslim edebilirsin" derse bakılır: Belirtilen şehir
büyük bir şehirse bu caiz olmaz, büyük değilse caiz olur.
Kişi "şu şehirde ve
şu şehirde teslim edebilirsin" derse akit fasid mi olur yoksa sahih olup
da malın yarısı bir şehirde diğer yarısı öbür şehirde teslim edilecek şeklinde
mi anlaşılır?
Bu konuda mezhep içinde
iki görüş vardır. Şaşl'nin de belirttiği üzere daha doğru olan görüş
birincisidir.
EI-Matlab adlı eserde
şöyle denilmiştir:
Malın "şu şehirde
teslim edilmesi" ile "şu ayda teslim edilmesi" şartı arasında şu
fark vardır: Malın teslim zamanının şu veya bu olmasında müşterinin amacı
açısından bir farklılık olmadığı halde teslim mekanının farklı olmasının müşteriye
göre sebepleri vardır.
[Diğer görüşler)
"Mezhepte esas
alınan görüş"ün karşısında altı rivayet bulunmaktadır. Rafii bunları
zikretmiş olup dileyen onun şerhine bakabilir.
2. Teslim yerini
belirtmenin şart olduğu görüşünü kabul ettiğimizde, akit esnasında bu belirleme
yapılmazsa akit geçersiz olur. Bunu şart olarak görmediğimizde şayet akitte bir
teslim yeri belirtilmişse orada teslim yapılması gerekli olur.
3. Teslim için bir yer
belirlendi ği halde burası daha sonradan harap [gayri meskOn] hale gelse ve
teslime elverişli olmaktan çıksa, er-Ravda'da zikredilen üç görüş içinden
"kıyasa en uygun" olduğu belirtilen görüşe göre, oraya en yakın
teslime elverişli yer teslim yeri olarak belirlenmiş olur.
Bu zikredilenler
"sipariş malın vadeli olduğu selem akdi" için geçerlidir.
4. Peşin selem akdinde
ise akit yapılan yer teslim yeri olarak belirlenmiş olur. Şayet burası teslime
elverişli değilse İbnü'r-Rif'a'nın da belirttiği üzere teslim yerinin
belirlenmesi gerekli olur. İki taraf teslim yeri olarak başka bir yeri belirlerse
orası teslim yeri olarak belirlenir.
Muayyen bir malın satımı
ise bundan farklıdır. Çünkü satım akdinin aksine selem akdi vadeli olmaya
evlerişli olduğundan teslimin geciktirilmesini içeren şartı kabul etmektedir.
5. "Akit yapılan
yer" ile kastedilen bizzat akit yapılan mekanın kendisi değil onun
bulunduğu mahalledir.
6. "Müşterinin borç
hanesinde bulunan satım bedeli" de "sipariş edilen mal" ile aynı
hükme tabidir. Belirlenmiş haldeki satım bedeli ise belirlenmiş olan mal ile
aynı hükme tabidir.
Er-Ravda'da şöyle
denilmiştir: Et-Tetimme'de şöyle denilmektedir: Kira ücreti, mehir, hulu'
bedeli gibi vadeli olmayan ve zimmette bulunan her borcun hükmü "peşin
selem"in hükmü gibidir; şayet teslim için bir yer belirlenmişse bu yer
teslim yeri olarak belirlenmiş olur. Bir yer belirlenmemişse akit yapılan yer
teslim yeri olarak belirlenir. Çünkü "sipariş edilen malda olduğu
gibi" zimmette ödenmesi yüklenmiş her borç vadeye elverişlidir; bu sebeple
teslimin ertelenmesini gerektiren şartı kabul eder.
SELEM AKDiNiN PEşiN VEYA
VERESİYE OLMASI
Peşin veya vadeli olarak
yapılan selem akdi sahihtir.
Şayet rakit esnasında
herhangi bir kayıt zikredilmeksizin] mutlak olarak akit yapılırsa akit peşin
yapılmış olur. [Zayıf] bir görüşe göre akit kurulmuş olmaz.
[Vadeli olarak yapılan
selem akdinde] vadenin bilinmesi şarttır.
Şayet [vadeyi
belirlerken] Araplar veya İranlılar yahut Rumlar tarafından bilinen ay isimleri
zikredilirse caiz olur. Herhangi biri zikredilmezse ay takviminin aylan anlaşılır.
[Akit yapıldığı esnada
ayın yansında olunduğundan] bir ay yanm olursa kalan aylar hilallere göre
hesaplanır ilk ay [yani akdin yapıldığı esnada yanm olan ay] otuz güne
tamamlanır.
Daha doğru görüşe göre
selem akdinde sürenin "bayramda", "Cumada [Cemaziyel]
ayında" şeklinde belirlenmesi halinde akit sahih olur. Bu durumda ilk
bayram ve Cemaziyelevvel ayı anlaşılır.
1. Selem akdinin, akit
esnasında "peşin" veya "vadeli" ifadeleri açıkça
kullanılarak peşin veya vadeli yapılması sahihtir.
Bu akdin vadeli
yapılması halinde sahih olması nassla ve icma ile sabittir.
Peşin selemin sahih
olmasına gelince bu da evleviyetle [evla kıyasla] sabittir; çünkü bu
belirsizlikten uzak bir akittir.
[Soru] Köleyle özgürlük sözleşmesi peşin olarak
yapıldığında sahih olmadığı halde vadeli yapıldığında sahih olmaktadır?
[Cevap] Özgürlük sözleşmesi, kölenin peşin ödeme gücü
bulunmadığından vadeli olarak yapılmıştır. Akdin peşin olması bununla çelişir.
[Soru] Hz. Peygamber (s.a.v.) selem akdiyle ilgili
olarak "belirli bir süreye kadar Selem yapın "(Buhari, Selem, 2239;
Müslim, Müsôkôt, 4094)
[Cevap] Bununla kastedilen vadenin bilinmesi olup
vadenin şart olduğunu belirtmek değildir. Nitekim aynı hadiste "ölçeği ve
tartısı belli olduğu halde" denilmekle birlikte bizatihi bu şart olmayıp
bunun bilinmesi şarttır. Nitekim [selemin yalnızca ölçülen ve tartılan şeylere
özgü olmayıp] uzunluk ölçüsü ile ölçülen şeylerde de caiz olması bunu
göstermektedir.
[Soru] Satım akdi yapmayıp da peşin seleme gidilmesinin
amacı nedir?
[Cevap] Bunun sebebi akit meclisinde satılan
malolmaksızın da akit yapmanın caiz olmasıdır. Çünkü satılan mal akit
meclisinde hazır ve görülebilir şekilde olmayabilir ki bu durumda satım akdi
sahih olmaz. Şayet malı getirinceye kadar satım akdini ertelese o zaman da
müşteri malı elde edemeyebilir. Oysa [selem yoluyla akit yapılıp da] malın
teslimi zimmet borcu olarak üstlenildiğinde satıcı akdi feshetme imkanını
bulamaz.
2. Şayet selem akdi
yapan taraflar akit esnasında [sipariş edilen malın] peşin mi vadeli olarak mı
teslim edileceğini belirtmeseler [akdin hükmü ne olur? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
[Böyle bir durumda
sipariş eden mala bakılır:]
[a] - Sipariş edilen mal
mevcut ise akit peşin olarak kurulmuş olur. Bu, herhangi bir kayıt koymaksızın
yapılan satım akdinde satım bedelinin ve kira akdinde ücretin peşin olmasına
benzer.
[b] - Sipariş edilen mal
mevcut değilse akit sahih olmaz.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
akit kurulmuş olmaz; çünkü selemde adet bunun vadeli olmasıdır, mutlak yapılan
akit de vadeliye hamledilir. Bu durumda akitte sanki bilinmeyen bir vade
zikredilmiş gibi kabul edilir.
İlk görüşe göre iki
taraf akit meclisinde iken akde süre ekleseler daha doğru görüşe göre bu süre
akde dahil olmuş olur. Bu, akit meclisinde anaparalanamalın belirgin hale
getirilmesinin caiz olmasına benzer.
İki taraf akitte bir
süre belirlemekle birlikte daha sonra meclis devam ederken süre şartını ortadan
kaldırsalar bu şart düşer ve akit peşine dönüşür.
İki taraf akit
meclisinde iken akdi bozan durumu ortadan kaldırsalar fasid akit sahih hale
dönüşmez.
3. Vadeli akitte vade
tarihinin akılda kalacak şekilde bilinmesi gerekir. Buna göre konunun başında
geçen hadis sebebiyle "hasat zamanı", "hacıların dönüş
zamanı", "ödeme imkanına kavuşulduğu zaman" gibi değişkenlik
gösteren bir sürenin vade olarak belirlenmesi caiz olmaz.
"Kışın",
"yazın", "devletten bağış alındığı zaman" gibi bir zamanın
süre olarak belirlenmesi sahih değildir; ancak akdi yapan iki kişi bu
[sonuncuyu] zikrederken devletin bağış verdiği belirli zamanı kastediyorlarsa o
zaman sahih olur.
4. Akdin iki tarafı akit
esnasında Arapların veya İranlıların yahut Rumiarın ay isimlerini zikrederlerse
bu ca.iz olur; çünkü bunlar bilinen ve akılda tutulabilen zaman dilimleridir.
Vadenin
"Nevruz" diye belirlenmesi de caizdir. Nevruz güneşin "terazi
burcuna" inmesi zamanıdır.
Yine vadenin
"Mihrican" diye belirlenmesi de caizdir ki bu, güneşin "koç burcuna"
inmesi zamanıdır.
Yine şayet müslümanlar
tarafından biliniyorsa kafirlerin bayramları da vade olarak belirlenebilir.
Örneğin Hristiyanların Paskalya bayramı, yahudilerin mayasız ekmek [pesah]
bayramı gibi zamanlar da belirlenebilir. Müslümanlardan iki adil kişi bile olsa
veya akdi yapan iki kişi bu bayramları bildiğinde bu sahih olur. Ancak bu
bayramların ne zaman olduğunu yalnızca kafirler biliyorsa o zaman vadeyi o
şekilde belirlemek sahih olmaz; çünkü onların sözlerine güvenilmez. Bununla
birlikte -İbnü's-Salah'ın da belirttiği üzere- yalan üzere birleşmeleri mümkün
olmayacak kadar çok iseler o zaman onların sözlerinin doğru olduğu ortaya
çıkmış olduğundan akit sahih olur.
[Soru] Burada akdi yapan iki kişinin veya iki adil
kişinin süreyi bilmesi yeterli görüldüğü halde niçin sipariş edilen malın
nitelikleri konusunda bu yeterli görülmemiştir?
[Cevap] Bu meselede bilinmezlik süreyle ilgili
diğerinde ise akit konusu malla ilgilidir. Dolayısyla diğer meselede
katlanılamayacak olan bilinmezlik bu meselede katlanılabilir haldedir.
5. Akit esnasında
"ay" sözcüğü herhangi bir kayıt belirtilmeksizin zikredilirse bundan
ay takviminin ayları anlaşılır; çünkü dinde bilinen ay budur. Bu da iki hilal
arasındaki zaman dilimidir. Bu, akdin O ayın başında yapılması durumundadır .
6. Şayet ay bölünmüş
olursa, yani akit ayın ortasında yapılmış ve vade olarak da birkaç aylık bir
zaman dilimi belirlenmişse yarım olan ilk ay dışındaki aylar hilallere göre
hesaplanır. İlk ay da takip eden en sondaki aydan gelen günlerle otuza
tamamlanır. Çünkü akdin yapıldığı ayda ay takvimini esas almak mümkün
olmadığından gün sayısını esas aldık. [Akdin ortasında yapıldığı] ay [bir ay
gibi kabul edilme konusunda] yeterli olmaz; ta ki sürenin başlaması akdin
yapıldığı tarihten sonraya sarkınasın. Ancak akit ayın son günü yapılmışsa
diğer aylarda tam olsun eksik olsun hilallerle yetinilir. Nevevi'nin sözünden
anlaşıldığına göre bu aylardan sonraki gün ayların sonu eksik kalırsa
tamamlanmaz. Çünkü o aylar tam arap ayları şeklinde geçmiştir.
7. Akit esnasında mutlak
olarak "sene" kelimesi kullanılmışsa yalnızca ay takvimine göre sene
anlaşılır; çünkü dindeki örf bu şekildedir. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: Sana hilalleri soruyorlar, De ki: Ayın farklı görünümleri,
insanlara vakit tayininde bulunma ve bilhassa hac mevsimini belirleme imkanı
sağlayan zaman ölçüleridir. [Bakara, 189]
Selem akdi ayın son günü
yapılmışsa -ki son gecesi de böyledirson ay eksik gelirse senenin bütünü
hilallere göre hesaplanır. Son ay tam olursa akdi yaptıkları son gün yarım olur
bu durumda yarım olmuş olan ay otuz gün olarak hesap edilerek tamamlanır; çünkü
-diğer aylarda değil- ancak bu ayda hilal takvimini esas almak imkanı
kalmamıştır.
İki taraf muharrem ayı
başladıktan kısa bir süre geçince akit yapsalar ve bir senelik vade koysalar
sadece muharrem ayı yarım kabul edilir, bu da ertesi yıl ile tamamlanır.
8. Şayet iki taraf bir
güneş yılı zaman dilimi belirlemişlerse bu zaman dilimi üç yüz altmış beş tam
bir çeyrek günden bir günün üçyüzde biri kadar eksik olur. Güneş takviminin
başlangıcı koç burcu iledir. Bunun başlangıcı bazen Nevruz [yirmi bir mart]
veya Rumı takvime göre [bir ocak] şeklinde de olabilir. Rumı takvim üç yüz
altmış beş tam bir çeyrek gündür [üç yüz altmış beş gün altı saattir]. İran
takvimi üç yüz altmış beş gündür, her ayı otuz gündür. Son aya beş gün eklenir.
İşte bu şekilde vadeyi
belirlerken güneş takvimi esas alınsa bu da bilindiği ve bir ölçüsünün
bulunduğu için sahih olur.
9. İki taraf "şu
güne kadar" veya "şu aya kadar" yahut "şu yıla kadar"
demişlerse belirtilen zaman diliminin başlangıcında vade gelir.
10. İki taraf "şu
gün" veya "şu ay" yahut "şu yıl" demişlerse daha doğru
görüşe göre bu sahih olmaz.
İki taraf "şu ayın
başına veya sonuna kadar" deseler bu sahih olur ve -Beğavl'nin ve diğer
alimlerin belirttiğine göre- o ayın ilk başı şeklinde anlaşılır.
11. Daha doğru olan
görüşe göre sipariş malın teslim tarihini "bayram" veya "cümada
[cemaziyel]" diye başlayan ay "rebml" diye başlayan ayve "hacıların
şeytan taşlamadan Mekke 'ye dönüşü " gibi [aynı isimden iki tane zaman
diliminin bulunduğu zamana] ertelemek sahihtir. Bu durumda belirtilen zamana
ilişkin isim ilk olanı ile yerine gelmiş olacağından vade ilki olarak
belirlenir.
Diğer görüşe göre ise bu
durumda vade birinci ile ikincisi arasında tereddütlü olduğundan akit sahih
olmaz, fasid olur.
Kişi ramazan bayramı
geçtikten sonra akdi yaparken vade tarihini "bayram" olarak belirlese
bundan kurban bayramı anlaşılır; çünkü akdi takip eden ilk bayram odur. Bunu
İbnü'r-Rif'a söylemiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
4. ŞART: SİPARİŞ
EDİLEN MALIN TESLİM EDİLMESİNİN MÜMKÜN OLMASI