YASAKLANAN SATIMLAR |
SATIM AKDİNDE ŞARTLARA
İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER
A. SATIM AKDİNDEKİ ŞART KOŞMANIN HÜKMÜ
B. ŞARTIN AKDİ İFSAD ETMEDİĞİ İSTİSNAİ
DURUMLAR
C. HAMİLE HAYVAN VE KARNINDAKİ YAVRUNUN
SATILMASINA İLİŞKİN HÜKÜMLER
A. SATIM AKDİNDEKİ
ŞART KOŞMANIN HÜKMÜ
Kişi "satıcının
biçmesi şartıyla" ekin satın alsa veya "satıcının dikme si
şartıyla" kumaş satın alsa daha doğru görüşe göre satım akdi batıl olur.
Kişi "satıcının
biçmesi şartıyla" ekin satın alsa veya "satıcının dikme si
şartıyla" kumaş satın alsa [bu durumda satım akdinin hükmü ne olur? Bu
konuda üç rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Üç rivayetten en doğru
olanına göre satım akdi batıl olur; çünkü bu satım, müşterinin akit esnasında
sahip olmadığı bir şey üzerinde satıcının işlemde bulunması şartını
içermektedir. Zira satılan mal ancak şart ın koşulmasından sonra müşterinin
mülkiyetine intikal etmektedir. Bu satım akdi fasiddir.
[İkinci rivayet]
Satım akdi ve şart konusunda
"satım akdi ve kira akdinin birlikte yapılması" meselesinde geçerli
olan İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş burada da geçerlidir.
[Üçüncü rivayet]
Şart batıldır. Satım
akdi konusunda ise "akdin bölünmesi" meselesinde geçerli bir görüş
burada da söz konusudur.
Not:
el-Muharrer'de her iki
misalde de şart sözcüğü zikredilerek şöyle denilmiştir: "Yahut da
satıcının dikme si şartıyla elbise satın alsa".
İsnevi şöyle demiştir:
Nevevi, önemli bir nükteye işaret etmek için el-Muharrer'deki ifadeyi
bırakmıştır. O da şudur: "Kişinin şart sözcüğünü zikretmesiyle bunu haber
tarzında ifade etmesi arasında bir fark yoktur". Nitekim Nevevi bunu
el-Mühezzeb şerhinde [yani el-Mecmu'da] açık olarak ifade ederek şöyle
demiştir: "Kişi ister 'bunu biçmen şartıyla sana sattım' demiş olsun,
isterse "bunu sana bine sattım, onu biçersin" demiş olsun arada fark
yoktur."
Şeyh Ebu Hamid şöyle
demiştir: Birincisi kesinlikle sahih değildir. İkincisi konusunda ise iki
farklı rivayet vardır.
Ne Rafii kitaplarında ne
de Nevev! er-Ravda'da bu nükteye temas etmemiştir.
Kişi "bunu senden
on dirheme satın aldım ve seni ürünü biçmek için / veya elbiseyi dikmek için
bir dirhem ücretle tuttum" dese karşı taraf da "satım ve icareyi
kabul ettim" diyerek kabulde bulunsa kare akdi değil satım akdi sahih
olur; çünkü kişi işin yapılacağı mahalle sahip olmadan önce diğer şahsı ücretle
tutmuştur.
Kişi on dirhem
karşılığında hem malı satın alıp hem de satıcıyı da ücretle tutsa satım akdinde
akdin bölünmesi konusundaki görüşler burada da geçerli olur. Nevevi'nin
el-Mecmu'da belirttiğine göre kare akdi batıl olur.
Kişi "evine
götürülmesi şartıyla" hayvan sırtında bulunan odunları satın alırsa,
evinin yeri bilinse bile akit sahih olmaz; çünkü bu şartlı satımdır. Şayet akdi
mutlak olarak yaparsa sahih olur, bu durumda adet olsa bile odunun kişinin
evine götürülmesi gerekmez; satıcı odun u akit yapılan yerde teslim eder.
B. ŞARTIN AKDİ İFSAD
ETMEDİĞİ İSTİSNAİ DURUMLAR
Bu hükümden [şart
koşmanın akdi bozmasına dair hükümden] bazı durumlar istisna edilir:
> Örneğin muhayyer
olma şartıyla satım,
> Malın kusurdan
salim olması şartıyla satım,
> Satılan meyveyi
müşterinin derhal toplaması şartıyla satım,
> Zimmette bulunan satım
bedeli için belirli bir vade, belirli rehin ve belirli bir kefil getirme
şartıyla satım.
> Şahit tutma
şartıyla satım: Daha doğru görüşe göre şahitleri belirlemek şart değildir.
Kişi rehin vermediğinde
veya belirli bir şahıs kefil olmadığında satıcının seçim hakkı vardır.
> Kişi, azat edilmesi
şartıyla kölesini satsa, meşhur olan görüşe göre satım akdi de şart da sahih
olur.
Daha doğru görüşe göre
[bu durumda];
[a] - Satıcı müşteriden
köleyi azat etmesini talep edebilir.
[b] - Satıcı müşterinin
köleyi azat etmesiyle birlikte kölenin velasının da kendisine ait olmasını şart
koşsa veya kölenin müdebber yapılmasını şart koşsa, efendinin köleyle özgürlük
sözleşmesi yapmasını şart koşsa, akitten bir ay sonra köleyi azat etmesini şart
koşsa satım akdi sahih olmaz.
> Kişi rakit
esnasında] "malı teslim almak" ve "kusurlu çıktığında geri
vermek" gibi zaten akdin gereği olan bir şeyi şart koşsa veya
"yalnızca bunu yemek" vb. herhangi bir amacın bulunmadığı bir şart
koşsa akit sahih olur.
> Kişi, [malda
bulunması alıcının amaçlayabileceği türden] bir niteliği şart koşsa; örneğin
kölenin okuma-yazma bilmesini, hayvanın hamile olmasını veya süt veren bir
hayvan olmasını şart koşsa akit sahih olur. Şayet mal bundan farklı olursa
müşterinin muhayyerliği olur. [Zayıf] bir görüşe göre bu durumda yük hayvanı
üzerinde yapılan akit batıl olur.
1. Şartlı satımın
yasaklanmasıyla ilgili hükümden bazı durumlar istisna edilir; bu durumda akit
sahih olur.
Buna örnek olarak
"muhayyer olma şartıyla satım", "malın kusurdan salim olması
şartıyla satım" veya "ürünün toplanması şartıyla satım"
gösterilebilir. Bunlarla ilgili geniş bilgi her birine ait konuda gelecektir.
2. Yine faize tabi
malların satımında olduğu gibi peşinlik ve karşılıklı teslimin şart koşulmadığı
akitlerde akdin vadeli yapılması şartı da böyledir.
3. Zimmetteki satım
bedelini veya satılan malı belirli hale getiren rehin ve kefil de böyledir.
Vadeli satımın caiz
olduğunun delili: "Belirli bir vadeye kadar borçlandığınızda onu
yazın" [Bakara, 282] ayetidir. Ancak Zevaidü'rRavda'da belirtildiği üzere
"bin yıl" vb. gibi dünyanın o zamana kadar kalması uzak görülen bir
süreye kadar vadenin uzatılması durumunda bu fasid olur.
Rehin ve kefil şartıyla
satımın caiz olması bunlar olmadan satıma razı olmayan bir kimseyle alım-satım
yapmaya duyulan ihtiyaç sebebiyle caizdir.
Rehinin belirli olması,
rehnedilen malı görmekle veya selem akdinde olduğu şekliyle malın niteliklerini
belirlemekle mümkün olur.
4. Kefilin belirli olması
kefilin ismi ve nesebi ile olur. "Zengin", "güvenilir" vb.
niteliklerini zikretmekle olmaz. Rafii kişisel görüşü olarak bunun yeterli
olacağını söyleyerek "hali bilinmeyen kişinin görülmesinin yeterli
olmasından ise bu daha iyidir" demiştir. Buna "hür kimseler üzerinde
bir otorite kurulamayacağından onların zimmette üstlenilmesi mümkün değildir,
rehnedilen mal ise ondan farklıdır, çünkü bu zimmette sabit olan bir
maldır" denilmiştir.
Bu, yaygın durum dikkate
alınarak söylenmiştir; aksi takdirde kefil olan kişi köle de olabilir.
5. Rehnedilen malın
satılan maldan başka bir şeyolması gerekir; şayet iki taraf satılan malın
rehnedilmesini şart koşarsa akit sahih olmaz. Kişi malın ister teslimden önce
ister teslimden sonra rehnedilmesini şart koşmuş olsun hüküm aynıdır; çünkü mal
ancak şartın koşulmasından sonra müşterinin mülküne girmiştir. Kişi herhangi
bir şart olmaksızın malı teslim aldıktan sonra rehin olarak bırakırsa bu işlem
sahih olur.
Not: Nevevi "belirli olan" ifadesiyle üç
şeyin [vade, rehin, kefil] belirgin hale getirilmesine işaret etmiştir. Akıl
sahibi olan varlığı, yani kefil olan [insanı] diğerlerine galip kabul ederek
"muayyenın" demesi daha uygun olurdu.
Nevevi satın alınan malı
da kapsamak üzere "bir bedel karşılığı" demiş olsa benim yaptığım
açıklamalara gerek kalmayacaktı; çünkü satılan mal da şu durumda olduğu gibi
zimmette olabilir: "Kişi, satıcıya senden zimetinde olan şu nitelikte bir
sa' ürün aldım" der. Bu akitte vade, rehin ve kefil şart koşma sahih olur.
"Zimmette" kaydı
ile muayyen olan borç dışarıda bırakılmıştır. Örneğin kişi "sana, şu
vakitte teslim etmen şartıyla bu dirhemlere malı sattım" veya "bunu
rehin vermen şartıyla bu malı sattım" yahut "falan kişinin sana kefil
olmasıyla sattım" demesi durumunda bu şartla yapılan akit batılalur; çünkü
rehin ve kefalet, bir hakkın tahsil edilmesi için dinde konulmuş olan bir
hü-kümdür. Hakkın muayyen olması durumunda zaten o hak elde edilmiştir. Bu
durumda belirli bir alacak için bu üçünü [vade, rehin ve kefili] şart koşmak, hükmü,
meşru kılınmadığı durum-da gerçekleştirmektir.
Belirli bir bedele kefil
olunmasının sahihliği -ileride ilgili bölümde geleceği üzere- onun ve bedelinin
teslim alınmasına bağlıdır.
"Satılan malın
[satım bedeli ödeninceye kadar] rehin olması" veya "bir başka borcu
tazmin etmek üzere kefil olarak bırakılması" şart koşularak akit yapılırsa
akit sahih olmaz; çünkü bu, akdin gerektirmediği ve akdin maslahatlarından da
olmayan müstakil bir şarttır.
Nevevi'nin
"kefil" konusundaki genel ifadesinin kapsamından "kişinin iki
kişiye bir malı satıp o ikisinin birbirine kefil olmasını şart koşması"
istisna edilir. Kadı Hüseyin'in et-Ta'lfk adlı eseri ile [Gazzali'nin]
el-Vasıt'inde ve bu ikisi dışındaki eserlerde bu şekilde belirtilmiştir.
Alimler bunu "bu, müşterinin başkasına kefil olmasını şart koşmaktır"
şeklinde gerekçelendirmişlerdir. Bu şart, tam aksi şekilde olan şartlan farklı
olarak akdin masIahatı dışına çıktığından batıldır.
6. Satım bedeline ve
satılan şeye dair şahit tutma şartıyla satım da böyledir. Bunlar ister muayyen
olsun ister zimmette olsun fark etmez. Çünkü "alım-satım yaptığınızda
şahit tutun" [Bakara, 282] ayetinin ifadesi geneldir. Ayrıca buna ihtiyaç
duyulmaktadır.
7. ["Şahit
tutma"yı şart koşarak satım akdi yapılması halinde şahitlerin belirlenmesi
şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
şahitleri belirlemek şart değildir; çünkü şahit tutmanın amacı hakkı ispat
etmektir. Hak her tür güvenilir kimse ile ispat edilmektedir.
[İkinci görüş]
Rehin ve kefilde olduğu
gibi şahitlerin belirlenmesi şarttır.
İlk görüşe göre kişi
rakit esnasında] şahitleri [şunlar akde şahit olacaklar şeklinde] belirlese
bile onlar belirlenmiş olmaz. Şahit tutulan kimseler şahitlik etmekten
kaçındığında bu şartı kendi lehine koşan kimsenin muhayyerlik hakkı bulunmaz.
Bu şahitleri aynı özelliklerdeki veya daha üstün özelliklerdeki başka
şahitlerle değiştirmek caizdir.
8. [a] - Şahit tutması
istenilen kişi şahit tutmadığında, mesela bundan önce öldüğünde,
[b] - Rehin verilmesi
şart koşulan malı rehin vermediğinde, örneğin rehin verilen mal telef
olduğunda,
[c] - Rehin olan köleyi
efendisi azat ettiğinde, müdebber kıldığında yahut da teslimden önce kusurlu
olduğu ortaya çıktığında,
[d] - [Kefil olması şart
koşulan] belirli kişi kefil olmasa, örneğin kefil olmadan önce ölse,
[Tüm bu durumlarda]
satıcı [akdi devam ettirip ettirmeme konusunda] seçim hakkına sahip olur.
Şayet şahit tutma satıcı
veya müşteri lehine şart koşulmuşsa, şart koşulan şey satıcı tarafından ortadan
kalktığında şart kılınan şeyin ortadan kalkmış olması sebebiyle müşteri için de
muhayyerlik hakkı doğar. Bu hak [şayet kullanılacaksa] derhal yerine
getirilmesi gereken bir haktır; çünkü bu, [şarttaki] noksanlık sebebiyle
gerekli olan bir muhayyerliktir.
9. Akit esnasında bir
şartı yerine getirilmesi şart koşulan taraf, ileri sürülen şartı yerine
getirmeye zorlanamaz; çünkü karşı tarafın akdi feshetmek suretiyle zararı
ortadan kaldırma yetkisi vardır.
10. Akit esnasında
[kefil olması] belirlenen kişi [veya rehin olması belirlenen mal] telef
olduğunda başka bir kişi [veya mal] onun yerine geçemez.
[Rehin malın] teslim
alınmasından sonra bir kusurun meydana gelmesi halinde [teslim alan kişi için]
muhayyerlik hakkı yoktur. Ancak bu kusur, bilinmeyen ve daha önceden bulunan
bir sebebe dayanıyorsa örneğin teslim alınan kölede daha önceden meydana gelmiş
olan irtidat fiili veya hırsızlık fiiline dayanıyorsa bu durumda teslim alan
kişi için muhayyerlik hakkı dOğar. Ancak köle, daha önceki bir hastalığından
dolayı ölürse durum bundan farklıdır.
11. Kefil olan kimsenin
borcu üstlenmesinden önce fakir düşme veya başka bir sebeple durumu değişse
yahut da durumunun daha önceden değiştiği anlaşılsa -İsnevI'nin belirttiğine
göre- kıyasa uygun olan hüküm onun durumunun rehin alınan malla ilgili hüküm
gibi değerlendirilmesidir.
Rehin alan kişi rehin
aldığı malın telef olmasından sonra malın kusurlu olduğunu öğrenmiş olsa akdi
bozma konusunda muhayyerlik hakkı olmaz. Çünkü fesih hakkı, rehin alınan malı
aynen iade etme imkanı bulunduğu sürece geçerlidir. Şayet malın telef olması
değerinin ödenmesini gerektiriyorsa ve rehin alan da bu malı rehin olarak
teslim almış sa daha sonra malın kusurlu oldUğunu öğrendiğinde -Maverdi'nin tek
görüş olarak belirttiğine göre- muhayyerlik hakkına sahip olur.
12. Kişi bir köle ve
cariyeyi "mutlak olarak azat edilmesi" veya "müşteri adına azat
edilmesi" şartıyla satsa [bu satım akdi sahih olur mu? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'den farklı görüşler aktarılmıştır:]
[Birinci görüş]
Meşhur olan görüşe göre
satım akdi de şart da sahih olur. Çünkü Şari [hüküm koyucu olan Allah]
kölelerin azat olmasına özel bir önem vermiştir.
[*] - Ayrıca Buhari ve
Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Aişe (r.a.) Berire'yi satın almış ve
efendilerine onu azat etmeyi, vela hakkının da onlar lehine olmasını şart
koşmuştu. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu akitte sadece "vela hakkının cariyeyi
satan kişilere ait olması"na tepki göstererek şöyle buyurdu: Bazılarına ne
oluyor da Allah'ın kitabında bulunmayan şartları ileri sürüyorlar! Allah'ın
kitabında yer almayan her şart geçersizdir.(Buhari, el-Mükateb, 2563)
[İkinci görüş]
Bu durumda satım akdi de
şart da sahih olmaz. Bu, kölenin [müşteri tarafından] satılmasını veya hibe
edilmesini şart koşarak satmaya benzer.
[Üçüncü görüş]
Nikah akdinde olduğu
gibi [burada da] satım akdi sahih olur, şart batılolur.
13. Satıcı, [satılan
kölenin] satıcı adına veya [müşteri dışında] üçüncü bir şahıs adına azat
edilmesini şart koşsa satım akdi sahih olmaz. Çünkü bu, hadiste yer alan ile
aynı mahiyette bir durum değildir.
"Satılan kölenin
azat edilmesi" ifadesiyle "satılan köle dışında başka bir köleyi azat
etmeyi şart koşmak" dışarıda bırakılmıştır; çünkü bu şartın koşulması
halinde satım akdi sahih olmaz; çünkü bu şart akdin maslahatlarından değildir.
Yine söz konusu ifadeyle
"kölenin bir bölümünü azat etmeyi şart koşmak" dışarıda
bırakılmıştır. Bununla birlikte azat edilmesi şart koşulan miktar belirlenirse
-Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin
belirttiğine göre- bunun sahih olması uygun bir görüştür.
14. Kişi kölesinin bir
bölümünü, bu bölümün azat edilmesi şartıyla satsa el-Havi'de olduğu gibi
el-Behce adlı eserdeki ifadeden anlaşıldığına göre bu sahih olur.
15. [Kişi bir köleyi
satın aldığında o köle, azat etmeye gerek olmaksızın otomatik olarak azat
olacak derecede satın alana yakın bir kimse ise, bu durumda köleyi satan kişi
kölenin azat olmasını şart koştuğunda bu satım akdi sahih olur mu? Bu konuda
iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Nevevi'nin genel
ifadesinin kapsamından "kişinin satın alması halinde kendiliğinden
[otomatik olarak] azat olacak olan babası, oğlu gibi yakınlarını azat etmeyi
şart koşmak" istisna edilir; çünkü şarta riayet etmek imkansız olduğundan
satım akdi sahih olmaz. Zira bu durumda kişi satın aldığı köleyi azat etmeden
önce köle otomatik olarak azat olmuş olur. İtimad edilecek olan görüş budur.
[İkinci görüş]
Oysa Nevevi el-Mecmu'da
bunun itiraza açık olduğunu söylemiş ve bunun sahih olmasının muhtemelolduğunu,
bu şartı koşmanın manayı pekiştiren bir durum olduğunu belirtmiştir.
Ezrai şöyle demiştir:
Kişi, hür olduğunu itiraf ettiği bir kimseyi onu azat etme şartıyla satın
aldığında bunun hükmü [satın alması halinde otomatik olarak azat olacak olan]
bir yakınını satın alması gibidir. Aralarında bir ayrım yapmak da ihtimal
dahilindedir.
Yukarıda belirttiğimiz
gerekçeden dolayı ilk görüş daha güçlüdür.
16. [12. Maddede yer
alan meşhur görüş esas alındığında] satıcı, müşterinin köleyi azat etmesini
talep edebilir [mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
satıcı müşterinin köleyi az at etmesini isteyebilir. Azat olma konusunda
"hak satıcıya değil Allah'a aittir" görüşünü kabul etsek bile -ki
doğrusu budur- hüküm böyledir. Burada satıcının durumu, bir adakta bulunarak
bir şeyi üstlenen kimse gibidir; çünkü satıcı kölenin azat edilmesini şart
koşarak bunu bağlayıcı kılmıştır. Satıcı bu şartı koşmaktan dolayı sevap alır.
Satıcının bu şartı koşmada bir amacı bulunmaktadır.
Nitekim satıcı bu amacı
yerine gelsin diye satım bedeli konusunda tolerans da gösterebilir.
Ezrai şöyle demiştir:
Burada "diğer şahısların da !bu kölenin azat olmasında şahsı menfaatleri
bulunmasa bile] Allah rızası için bunu talep etme hakları niçin olmasın?
Özellikle de satıcının
ölmesi veya delirmesi durumunda [onun mirasçılarından köleyi azat etmelerini
isteme hakları niçin olmasın]?
[İkinci görüş]
Satıcı müşteriden bunu
talep edemez; çünkü [azat etme gibi] Allah hakkı olan bir konuda satıcının
müşteri üzerinde bir egemenliği yoktur.
Şayet "kölenin az
at olması satıcının hakkıdır" görüşünü kabul edersek bu durumda satıcının
talepte bulunabileceği tek görüş olarak kabul edilmiştir.
Satıcı hakkından feragat
ettiğinde mezhepte esas kabul edilen görüşe göre hakkı düşer.
Bu, satıcının rehin ve
kefil şartı koştuktan sonra hakkından feragat etmesi gibidir.
Müşteri köleyi az at
etmekten kaçınsa hakim onu buna zorlayabilir; çünkü bu konuda hak, Allah'a
aittir. Azat etmemekte direnirse -Kadı Hüseyin ve Mütevelli'nin belirttiği
üzere- hakim onun adına zorla azat eder. [Zayıf] bir görüşe göre köleyi azat
edinceye kadar müşteriyi hapseder.
Şayet "kölenin azat
olması satıcının hakkıdır" görüşünü kabul edersek bu durumda hakim
müşteriyi azada zorlayamaz; bu durumda müşteri için akdi bozma hakkı sabit
olur.
17. Müşteri köleyi azat
ettiğinde veya hakim müşteri adına köleyi azat ettiğinde kölenin velası
müşteriye ait olar.
18. "Bu konuda hak
satıcıya aittir" görüşünü kabul edersek kölenin azat olmasından önce
çalışması, kazancı ve şayet öldürülürse değeri müşteriye aittir. Müşteri, [azat
etmeden önce ölen kölesinin değerini aldığında] bunu başka bir köleyi az at
etmek için harcamaya zorlanamaz.
19. Şayet cariye satın
alınmışsa, daha doğru görüşe göre müşteri onunla ilişkide bulunabilir. Şayet
müşterinin cariyeden çocuğu olursa [cariyenin ümmü veled olmuş olması] yeterli
olmayıp efendinin onu azat etmesi gerekir. Müşteri bu cariyeyi "azat
edilme" şartını koşmak suretiyle bile olsa satamaz. Çünkü o cariyeyi azat
etme kendisinin yükümlülüğüdür. El-Mecmu'da daha doğru olarak belirtilen görüşe
göre bu cariyeyi başkası yanında ücretle de çalıştıramaz.
20. Müşterinin satın
aldığı köle, müşterinin onu azat etmesinden önce [diyeti gerektiren] bir suç
işlese -tıpkı ümmü veled için olduğu gibi- efendisinin onun fidyesini vermesi
gerekir.
21. Müşteri, [yerine
getirmesi gereken] bir keffaretin bedeli için bu köleyi azat etse, satıcı buna
izin vermiş olsa bile bu azat yeterli olmaz; çünkü bu köle, satım akdindeki
şart yönüyle azat olmayı hak etmiştir, bu azat başka bir yöne sarf edilemez.
Bu, azat edilmesi adanmış olan kölenin keffaret olarak azadının yeterli olmamasına
benzer.
Yaptığımız
açıklamalardan şu anlaşılmaktadır: Müşterinin köleyi derhal azat etmesi gerekli
değlidir. Hakim veya satıcı bunu kendisinden talep ettiğinde yahut da azat
etmediği takdirde kölenin telef olacağı kanaatine ulaştığında bunu yapması
gerekir.
Müşteri köleyi azat
etmeden önce ölse kıyasa göre mirasçısı onun yerini alır.
Bu hüküm, müşterinin üm
mü veled kılmadığı kimseler hakkında açıkça anlaşılabilecek bir hükümdür. Onun
ümmü veled kıldığı cariyeye gelince onun, efendinin ölümüyle birlikte azat
olması gerekir. Bu, alimlerin "ümmü veled kılmak yeterli olmaz"
görüşleriyle çelişmez; çünkü bu, azat değildir. Çünkü bunun anlamı "kişi
üzerinden azat edilmenin talep edilmesi düşmez" demek olup "cariye
efendinin ölümüyle azat olmaz" anlamına gelmez. Çünkü Şafi' [kanun koyucu
Allah] mümkün olduğu kadar kölelerin azat edilmesine özen göstermiştir. Daha
dOğru görüşe göre bu konuda hak Allah'a ait olup satıcıya ait değildir.
Bu yüzden efendinin
ölümüyle [ümmü veled kılınmış] cariyenin azat olması, bizim efendinin
mirasçılarına azadı emretmemizden daha evladır.
Satıcı, hamile olan
cariyenin azat edilmesini şart koşsa, cari~ ye daha sonra doğum yapsa, daha
sonra da efendi onu azat etse, el-Mecmu'da daha doğru olarak belirtilen görüşe
göre çocuk azat olmuş olmaz; çünkü doğumla birlikte çocuğun anaya tabi olma
durumu sona ermiş olur.
22. Satıcı köleyi
satarken;
[a] - Müşterinin köleyi
azat etmesi şartı ile birlikte kölenin vela-
sının da kendisine ait
olmasını şart koşsa,
[b] - veya müşterinin
köleyi müdebber yapmasını şart koşsa,
[c] - ya da köleyi azet
etmeyi bir niteliğe bağlamasını şart koşsa,
[d] - yahut köleyle
özgürlük sözleşmesi yapmasını şart koşsa,
[e] - Yahut da mesela
bir ay sonra köleyi azat etmesini şart koşsa [bu satım akdi sahih olur mu? Bu
konuda mezhep içinde farklı görüşler vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
satım akdi sahih olmaz.
Birincinin sahih olmama
sebebi dindeki "vela azat edene aittir" şeklindeki yerleşik kuraldır.
[Yukarıda geçen Hz. Aişe
hadisinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) ona] "velayı efendileri için şart
koş" buyurmuştur. İmam Şafii (r.a.) bunu "velayı onlar aleyhine şart
koş" şeklinde yorumlamıştır. Bu, "şayet bir kötülük yaparsanız bu da
aleyhinedir" ayetindeki gibidir. [İsra, 7].
Vela hakkının [satıcı
için değil de] üçüncü bir şahıs lehine koşulması durumunda akit evleviyetle
batıl olur.
Diğer durumların sahih
olmama sebebi kişinin bu durumlarda Şariin önem vermiş olduğu "derhal azat
etme" konusunda herhangi bir şey yapmamış olmasıdır.
[İkinci görüş]
Satım akdi sahih, şart
batıl olur.
Satılan malın
vakfedilmesini şart koşmak, kölenin müdebber vb. kılınmasını şart koşmak
gibidir.
Nevevi "azatla
birlikte" ifadesiyle "azat edersem velası bana aittir" demek
suretiyle "sadece velanın şart koşulması" durumunu dışarıda
bırakmıştır. Çünkü bu durumda satım akdi kesin olarak batıl olur. Zira vela
azat etmeye bağlıdır; oysa satıcı azat etmenin kendisini şart koşmamıştır.
Kişi "müşterinin
azat edilmeyi şart koşarak köleyi satması" şartıyla kölesini satsa satım
akdi sahih olmaz. Yine kişi "vakfetme" şartıyla bir ev satın alsa
veya "tasadduk etme" şartıyla bir elbise satın alsa bu satım akdi
sahih olmaz; çünkü bu, dinde geçen hükümlerle aynı mahiyette değildir.
23. Kişi;
[a] - "Malı teslim
almak" veya "kusurlu çıkarsa geri vermek" gibi zaten akit gereği
olan bir şeyi şart koşsa,
[b] - veya şart
koşmasında bir anlam bulunmayan "kölenin yalnızca şunu yemesi" mesela
yalnızca etli bulgur yemek veya "yalnızca şunu giymesi" mesela ipek
giymek gibi bir şart koşarak satım akdi yapsa,
Her iki durumda da satım
akdi sahih olur.
İlk durumda sahih
olmasının sebebi şudur: Kişinin ileri sürdüğü bu şart Şariin zaten kişiye
gerekli kıldığı şeyi pekiştirmekte ve ona bunu hatırlatmaktadır.
İkinci durumda akdin
sahih olmasının sebebi şudur: Kişinin bu şartı zikretmesi çoğunlukla taraflar
arasında bir anlaşmazlığa sebep olmaz, bunun zikredilmesi hiç zikredilmemesi
hükmündedir.
Bu, Nevevi'nin
el-Mecmu'da tek görüş olarak belirttiği ve [Rafii tarafından] Aslü'r-Ravda'da
İmam Cüveynı ve Gazzali'den aktarılan görüştür.
[Rafii] daha sonra şöyle
demiştir: Ancak et- Tetimme adlı eserde şöyle belirtilmiştir:
Kişi "müşterinin
nafile namaz kılması", "ramazan ayından başka bir ay oruç
tutması", "farz namazları ilk vaktinde kılması" gibi [dinen]
gerekli olmayan bir şeyi müşteriye gerekli kılarak satım akdi yaparsa aklt fas
id olur; çünkü bu, [dinen] gerekli olmayan bir şeyi kişiye gerekli kılmaktır.
[Rafii] bunun ardından
şöyle demiştir: Bu görüş esas alındığında kölenin etli bulgur yemesini veya
ipek giymesini şart koşarak yapılan satımın da fasid olması gerekir.
İsnevı şöyle demiştir:
Bu ifade, Rafii'nin bu akdin batıl olduğuna dair açık bir ifade bulamadığı nı
bu hükmü yalnızca et-Tetimme adlı eserin ifadesinden çıkardığı izlenimini
doğuruyor. Oysa bu garip bir görüştür; çünkü İmam Şafiı (r.a.) el-Ümm'de bunu
açık olarak şu şekilde belirtmiştir:
Kişi kölesini başkasına
satarken "köleyi falancaya satmayacaksın" veya "köleyi falancaya
satacaksın" yahut "köleyi kendi hizmetinde kullanmayacaksın"
veya "köleye nafak-a olarak şunu şunu vereceksin" diye şart koşarak
satarsa satım akdi fasid olur. Bundan anlaşıldığına göre "kişinin şart
koşmada kendisi lehine bir amacının bulunmadığı bir şart koşması" durumunda
İmam Şafiı (r.a.)'nin görüşü bu şartın akdi batıl kılacağıdır. Rafiı bu mesel
ed e yalnızca sonraki birkaç müellifin ifadelerine rastlamış, ancak
ashabü'l-vücuh'un ifadelerine rastlamamıştır.
İbnü's-Salah ve
İbnü'r-Rif'a "yalnızca etli bulgur yeme" ile ilgili şartı [satıcının
müşteriye karşı ileri sürdüğü bir şart gibi görüp] "yalnızca etli bulgur
yiyeceksin" şeklinde anlamışIardır ki bu durumda bu şartın koşulmasının
satıcı açısından hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Ancak satıcı "kölenin
yalnızca etli bulgur yiyeceği"ne dair bir şart koşarak satım yaptığında bu
akdin fasid olacağı ihtimali de akla gelmektedir; çünkü bu şart da -tıpkı azat
edilme gibi- köleye yarayan bir şarttır. İbnü's-Salah ve İbnü'r-Rif'a'nın bu
görüşleri sözün bağlamından uzak olmakla birlikte, açıkladığım üzere, hüküm
açısından doğrudur.
Zerkeşi buna şu şekilde
cevap vermiştir: Et-Tetimme'de yer alan hükmün ilgili olduğu konu "efendi
üzerine aslen gerekli olmayan" durumdur. Bizim meselemizdeki hükmün ilgili
olduğu konu ise "prensip olarak efendi üzerine gerekli olduğu"
durumdur. Çünkü kölenin nafakası "köle için yeterli olacak miktarla"
sınırlıdır. Satıcı da bu nafakanın ödenebileceği türlerden birini belirterek
köleye nafaka olarak bunun verilmesini şart koşmuştur. Bu yüzden bu akit
sahihtir. Müşterinin bu şarta uyması gerekmez; çünkü müşteri üzerine gerekli
olan şey nafaka olmaya elverişli şeylerden herhangi biridir. Bu yönüyle nafaka
keffaret konusuna benzemektedir ki keffarette de yapılacak fiil, seçeneklerden
biridir.
İmam Şafiı (r.a.)'nin
el-Ümm'deki "köleye şunu şunu nafaka vermek şartıyla" ifadesine
gelince; bunda köleye verilecek nafakayı belirli bir miktarla sınırlamaya ve bu
nafaka da iki tür katığa veya iki tür yiyeceğe işaret vardır. Bunu yapmak
efendi üzerine gerekli değildir. Satıcı bunu şart koştuğundan, müşteri üzerine
gerekli olmayan bir şeyi şart koşmuş olur. Bu, akdin gereğine aykırı olduğundan
bu şart, akdi batıl kılmıştır.
Bu meseleyi -şayet
satılan köle ergenlik çağına girmişse- "köleye ipek elbise giydirilmesi
şartıyla satılma" konusunu zikrederek örneklendirmek itiraza açıktır. Bu
durumda satım akdinin sahih olmaması gerekir. Bu, bir kılıcı "onunla yol
kesicilik yapmak şartıyla" satmaya benzer.
Hocam Remli buna [yani
ZerkeşI'nin son olarak zikrettiği hususa] şu şekilde cevap vermiştir:
ZerkeşI'nin örneklemek üzere zik~ rettiği [kılıç satımı] meselesinin aksine
[ergenlik çağına gelmiş bir ~ erkeğin] ipek giymesi [kaşıntı, savaş vb.
durumlarda] genel itibarıyla caizdir.
Beğavi şöyle demiştir:
Kişi "içine haram bir şey koymamak" şartıyla bir kap satsa veya
"yol kesicilik yapmamak" şartıyla kılıç satsa veya "caiz
olmayacak şekilde cezalandırmamak" şartıyla köle satsa satım akdi caiz
olur. Buna benzeyen konular da buna kıyas edilir.
Kişi "Sana evi
yarısı bin dirheme senin olması şartıyla sattım" dese tıpkı "sana evi
yarısı hariç bin dirheme sattım" demesi durumunda olduğu gibi sahih olur.
24. Satıcı, müşterinin
de onayını alarak "satılan malın, zimmetteki -veresiye değil- peşin satım bedeli
ödeninceye kadar hapsedilmesini" şart koşsa ve teslim sonrasında satım
bedelinin telef olmasından korksa, satım akdinde önce satıcının malı teslim
etmesinden bahsedilmemişse bu akit sahih olur. Çünkü satıcının bu durumda malı
alıkoyması akdin gereklerindendir. Ancak satım bedeli veresiye ise veya peşin
olmakla birlikte teslim sonrasında bedelin telef olmasından korkulmuyarsa bu
durumda malı alıkoyamaz; çünkü bu durumda ilk olarak satıcının malı teslim
etmesi gerekir.
25. Kişi [satın aldığı
malda bulunmasını] amaçlayacağı bir niteliği şart koşarak, örneğin satın aldığı
kölenin okur-yazar olmasını, satın aldığı hayvanın veya cariyenin hamile
olmasını, satın aldığı hayvanın sütlü olmasını şart koşarsa bu şartla birlikte
satım akdi sahih olur. Çünkü bu şart akdin maslahatına ilişkindir. Bu maslahat
da satın alma konusunda amaçların farklı olduğu nitelikleri bilmektir. Ayrıca
burada satıcı akit anında mevcut olan bir şeyi üstlenmiştir. Onun bunu
üstlenmesi, gelecekte meydana gelecek bir şeyi var kılmaya bağlı değildir, bu
sebeple her ne kadar buna mecazen şart denilse de bu durum hadiste yasaklanan
"şartlı satım" kapsamına girmez. Çünkü şart ancak gelecekteki bir
şeyde olur.
Şart koşulan niteliğin
"kendisine ait bir ismi bulunan nitelik" olması yeterli değildir.
Şayet kişi satın aldığı
köle / cariyenin güzel yazı yazmasını şart r;;;'\ koşmuşsa, şayet onun yazdığı
yazı o bölgedeki örfte güzelolarak değerlendirilmiyorsa müşterinin seçim hakkı
olur, aksi takdirde seçim hakkı olmaz. Bunu Mütevellı belirtmiştir.
Kişi satın aldığı
cariyenin mesela bir ay içinde doğum yapmasını şart koşsa veya satın aldığı
hayvanın her gün bir sa' miktarında süt vermesini şart koş sa akit sahih olmaz;
çünkü bu her ikisi de satıcının gücü dahilinde değildir. Ayrıca ikincisinin de
bir ölçüsü yoktur. Bu durumda bu şartlar "kölenin her gün on sayfa yazı
yazıyor olmasını şart koşmak" gibi değerlendirilir.
Not: EI-Minhac şarihlerinden bazıları şöyle
demiştir: Nevevi Arapça metindeki "hayvan" sözcüğü yerine
"canlı" sözcüğünü zikretseydi hüküm cariyeyi de kapsamış olacağından
ibare daha iyi olurdu. Çünkü cariyenin hükmü de böyledir.
Bu yüzden ben açıklamayı
ona göre yaptım.
Öyle anlaşılıyor ki bu
yorumu yapan şahıs "dabbe" sözcüğünü örfteki anlamına yormuştur.
Şayet bu sözcük sözlükteki anlamına yorulursa bunu zikretmek "canlı"
demek gibidir.
26. [Satım akdinde malda
bulunması şart koşulan şey malda bulunmadığında ne olur? Bu konuda iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Şart koşulan şey
bulunmazsa, şart yerine gelmemiş olduğundan müşterinin muhayyerliği
bulunmaktadır. Rafil'nin de belirttiği gibi bu muhayyerlik derhal
kullanılmalıdır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] Bir görüşe göre
ise hayvanla ilgili satım akdinde her iki durumda da akit -şartın
bulunmamasından dolayı değil- bizzat şart sebebiyle batılolur; çünkü kişi
hayvanla birlikte bilinmeyen bir şeyi şart koşmuştur. Bu, "sana hayvanı ve
karnındaki yavruyu sattım"
demek gibi birşeydir.
Ilk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Burada amaç satılan malı nitelemektir, niteliğin
satım akdine sokulması değildir. Çünkü zaten mal mutlak olarak zikredildiğinde
bu nitelik akde girmektedir.
27.
"Amaçlanan" ifadesi ile "amaçlanmayan", hatta kusur
türünden olan zina, hırsızlık gibi özellikler dışarıda bırakılmıştır; bunların
kölede / cariyede bulunmaması sebebiyle müşteri için muhayyerlik söz konusu
olmaz. Hatta bu nitelikler akit esnasında satıcı tarafından zikredilirse
satılan malın kusurunu açıklamak anlamına gelir. Şayet müşteri tarafından
zikredilirse onun kusura razı olması hükmündedir.
28. Satılan cariyenin
dulolması şart koşulduğu halde cariyenin bakire olduğu ortaya çıksa
-e!-Hdvi's-sağir'de belirtilen hükmün aksine- daha doğru görüşe göre müşteri
için muhayyerlik söz konusu olmaz.
29. Satılan kölenin
husyeleri alınmış [hadım edilmiş] olması şart koşulduğu halde böyle olmadığı
anlaşılsa müşteri için muhayyerlik hakkı söz konusu olur. Alimler bunun
gerekçesini şöyle açıklamışlardır: Çünkü erkeklik özelliğine sahip köle
kendisine haram olanların yanına giremez.
Öyle anlaşılıyor ki
"husyeleri alınmış" ifadesi ile doğuştan erkeklik organına sahip
olmayan kastedilmektedir. Aksi takdirde sonradan hadım edilmiş olan köle,
kadınların kendisine karşı örtünme yükümlülüğü açısından normal erkek gibidir.
C. HAMİLE HAYVAN VE
KARNINDAKİ YAVRUNUN SATILMASINA İLİŞKİN HÜKÜMLER
Satıcı müşteriye
"sana bu hayvanı / cariyeyi ve karnındaki yavrusunu sattım" dese daha
doğru görüşe göre satım akdi batıl olur.
Hayvanın / cariyenin
karnındaki yavrusunun tek başına satılması sahih değildir. Ana hayvanı /
cariyeyi karnındaki yavrudan ayrı olarak satmak ve hamile cariyeyi hür
karşılığında satmak da sahih değildir.
Kişi hamile hayvanı
mutlak olarak [herhangi bir kayıt kaymadan] sattığında satım akdine ana
karnındaki yavru da girer.
1. Kişi;
> "sana bu
hayvanı -ki cariye de böyledir- ve karnındaki yavrusunu sattım" dese,
> Veya "sana bu
hayvanı ve memesindeki sütü sattım" dese, Satım akdi [batılalur mu? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
satım akdi batılolur. Çünkü bu kişi, bilinmeyen yavruyu veya sütü bilinenle
birlikte "satılan mal" kapsamına dahil etmiştir. Hayvanı hamile
olması veya sütlü olması şartıyla satmak ise -biraz önce geçtiği üzere- bundan
farklıdır; çünkü bu durumda kişi bu özellikleri satılan malın yan özelliği
olarak satmıştır.
Kuşun yumurtası da
burada zikredilen hüküm açısından ana karnındaki yavru gibidir.
[İkinci görüş]
Bu satım akdi caizdir; çünkü
akitte herhangi bir kayıt zikredilmediğinde bunlar akde dahil olmaktadır, bu
sebeple açıkça belirtilmesinin akde bir zararı olmaz. Bu, "bu duvarı sana
temeliyle birlikte sattım" demek gibidir.
İlk görüşte olanlar
arada şu farkın olduğunu belirtirler: Duvarın temeli duvar isminin kapsamına
dahildir, dolayısıyla onu zikretmek ~ sözcüğün kapsamında olan bir şeyi
zikretmek yerine geçtiğinden açık olarak ifade edilmesinin bir zararı yoktur.
Ana karnındaki yavru ise hayvanın ismi kapsamına dahil değildir, yavru
zikredildiğinde bilinmeyen bir şey zikredilmiş olur ve bu, aynı akitte
bilinmeyen bir şeyle birlikte satılmış olur. Yavrunun anaya tabi olarak akde
girmesi annenin adı anıldığında yavrunun da onun ismin e dahil olmasını
gerektirmez.
2. Cübbeyi astarıyla
birlikte satmak sahihtir; çünkü astar "cübbe" sözcüğünün kapsamına
dahildir, bu sebeple ayrıca zikredilmesinin bir zararı yoktur. Çünkü bu
"duvarın temeli" meselesinde de belirtildiği üzere sözü pekiştirmek
için söylenmiştir.
EI-Mecmu'da örnekler verilirken
zikredildiği şekilde bu örneklerde, [yavru vb. şeylerin] "ve"
bağlacıyla yahut "ile" ve "birlikte" sözcükleriyle
zikretmek arasında fark yoktur. Subkı ise bu konuda "ve" bağlacıyla
"ile" arasında bir ayrım yapmış "ve" bağlacıyla
zikredilmesi halinde akdin batıl, "birlikte" sözcüğüyle zikredilmesi
halinde akdin sahih olacağını söylemiştir.
3. Ana karnındaki
yavrunun tek başına satımı sahih değildir.
Çünkü ana karnındaki
yavrunun satımı konusunda [sünnette] yasak bulunmaktadır.
Bu konu tekrar
zikredilmiştir; çünkü bu mesele bizzat daha önce zikredilen
"bey'u'l-melakıh" [ana karnındaki yavrunun satımı] konusunun
aynısıdır. Nevevi bunu bir sonraki meseleye giriş olarak zikretmiştir.
4. Hamile hayvanı,
karnındaki yavrudan ayrı olarak satmak da sahih değildir; çünkü onun tek başına
akde konu yapılması caiz değildir; bu sebeple nasıl ki hayvanın organlarını
istisna etmek caiz değilse bunlar da istisna edilemez.
5. Hamile cariyeyi hür
kişi karşılığında satmak da sahih değildir.
Burada dinı istisna,
duyularla algılanan istisna gibi değerlendirilmiştir.
6. Hamile cariyeyi anne
cariyeye sahip olan kişiden başkasının bir kölesi karşılığında satmak da sahih
değildir.
Ana karnındaki yavrunun
sahibi, ana hayvanın sahibini satıma vekil kılsa ve ana hayvanın sahibi de tek
bir akitle hem anayı hem yavruyu satsa akit sahih olmaz; çünkü bu kişi kendi
başına akit yapma yetkisine sahip olmadığından bu konuda başkasını vekil kılmak
da sahih olmaz.
[Soru] Şu ikisi birbiriyle çelişmektedir:
> Hamile cariyenin
hür bir kimse veya annenin sahibi dışında bir kimseye ait bir köle karşılığında
satmak sahih değildir.
> Kiraya verilen
evlerin menfaati akde dahil olmaksızın -sanki kişi bunları istisna etmiş gibi-
satımı sahihtir.
[Cevap] 1. Ana karnındaki yavrunun anayla ilişkisi,
menfaatin asıl malla ilişkisinden daha güçlüdür; nitekim yavru tek başına akde
konu olmadığı halde menfaat tek başına akde konu olmaktadır.
2. Satılan malın
menfaatinin istisna edilerek akde dahil edilmemesi şu hadiste geçmektedir:
[*] - Cabir (r.a.)
devesini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e satmış ve Medine'ye kadar deveye binmeyi
satım akdinden istisna etmiştir.
Bunun dışındaki
konularda ana kural geçerli olmaya devam eder.
7. Kişi hamile hayvanı /
cariyeyi kendisine ait olan yavrunun akde dahil olup olmadığına hiç temas
etmeksizin herhangi bir kayıt koymaksızın satsa ana karnındaki yavru ana
hayvana bağlı olarak satım akdine dahil olur. Bu konuda icma vardır.
Şayet ana karnındaki
yavru ana hayvanın sahibinden başkasına ait ise satım akdi -daha önce geçtiği
üzere- sahih olmaz.
8. Ana hayvan / cariye
bir çocuk doğurduktan sonra sahibi ana hayvanı satsa, ana hayvan müşterinin
elinde yeniden dOğum yapsa ve ilk yavru ile ikincisi arasında altı aydan az bir
zaman dilimi olsa en-NiMye adlı eserin sonlarında İmam Şafiı (r.a.)'nin kendi
ifadesi olarak aktarıldığına göre ikinci yavru da satıcının olur; çünkü bu,
aynı hamilelikten olmuştur.
Cüveyni şöyle demiştir:
"Yavru, ana hayvan müşterinin mülkiyetinde iken doğum yaptığından kıyasa
göre müşterinindir."
Rafii ve Nevevi
"kitabet akdi" bölümünde bunu tek görüş olarak zikretmişler ve
kitabet akdi konusunda benzer meseleleri de buna delil olarak getirmişlerdir.
Mütevelli
"ağaçların ve meyvelerin satımı" konusunda "mezhepte zahir olan
görüş budur. Bunu Nevevi'nin genel nitelikli ifadesinden istisna eden alimler
yanılmışlardır" demiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
2. RÜKÜN VE ŞARTIN
ZEDELENMESİ DIŞINDA BİR SEBEPLE YASAKLANMIŞ OLAN SATIMLAR