KEFALET |
IV. KEFALET
SÖZLEŞMELERİNE İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER
A. KEFALETİN ŞARTA BAĞLANMASI VE
SÜREYLE SINIRLANDIRILMASI
B. ASIL BORÇLU VE KEFİLİN HAK SAHİBİ
KARŞISINDAKİ DURUMLARI
C. KEFİL'İN, YAPTIĞI ÖDEMEYİ ASIL
BORÇLUDAN GERİ ALMASINA İLİŞKİN MESELELER
A. KEFALETİN ŞARTA
BAĞLANMASI VE SÜREYLE SINIRLANDIRILMASI
Daha doğru görüşe göre;
[a] - Borcu ödeme ve
şahsı getirmeye kefil olmanın bir şarta bağlanması dUz değildir. Bir şahsı
getirmeye kefil olmanın bir süreyle sınırlandırılması d'ıiz değildir.
Kişi, bir şahsı getirme
kefaletini [süre sınır koymaksızın] derhal yapmakla birlikte şahsın
getirilmesinin -mesela- bir ay gibi bir süre geciktirilmesini şart koşsa bu
caiz olur.
[b] - Peşin borca,
vadesi bilinen bir sürede vadeli olarak kefil olması sahihtir.
1. [Borcu ödemeye ve bir
şahsı getirmeye kefil olmanın bir şarta bağlanması c~Hz midir? Bu konuda mezhep
içinde üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
En doğru görüşe göre her
ikisinin de şarta bağlanması caiz değildir.
Örneğin "aybaşı
geldiğinde ben falancanın borcuna kefilim" veya "aybaşı geldiğinde
falancayı getirmeye kefilim" gibi bir şarta bağlanamaz; çünkü borç ve
şahsı getirme kefaleti, aynen satım akdi gibi şarta bağlanmaya elverişli
olmayan iki akittir.
[İkinci görüş]
Şarta bağlamak ca.izdir;
çünkü her ikisi de tıpkı boşama gibi [karşı tarafçal kabulün şart olmadığı
akitlerden olduğundan bunları şarta bağlamak caizdir.
[Üçüncü görüş]
Borç kefaleti şarta
bağlanamaz, bir kimseyi getirme kefaleti şarta bağlanabilir; çünkü bir kimseyi
getirmeye kefil olma, ihtiyaca bağlı olarak caiz görülmüştür.
2. [Bir şahsı getirmeye
kefil olmak bir zamanla sınırlandırılabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
"Zeyd'i bir ay içinde getirmeye kefilim, bir aydan sonra sorumluluğum
yoktur" vb. ifadeler kullanarak "bir şahsı getirmeye kefil
olmak" bir zamanla sınırlandırılamaz.
[İkinci görüş]
Bu caizdir; çünkü mala
kefil olmanın aksine burada kişinin belirtilen sürede o şahsı teslim etmeyi
istemesinin kendisi açısından haklı bir gerekçeSi bulunabilir. Malda ise amaç
borcun ödenmesidir; bu yüzden -NeveVi'nin sözünden de anlaşılacağı üzere- borç kefaletinin
bir süreyle sınırlandırılması kesinlikle caiz değildir.
3. Ne borç kefaletinde
ne de bir şahsı getirmeye kefil olma durumunda, kefil lehine muhayyerliği şart
koşmak ca.iz değildir; çünkü bu, hem kefaletin amacına aykırıdır, hem de buna
ihtiyaç yoktur; zira bunu üstlenen kişi zaten ortada bir belirsizlik olduğunu
kesin olarak bilmektedir.
Hak sahibi için
muhayyerliği şart koşmak ise sahihtir; çünkü ibra etmek de talepte bulunmak da
tamamen ona aittir.
Yabancı bir şahıs için
muhayyerlik şartını koşmak, kefil lehine şart koşmak gibidir.
4. Bir kimse, akdi
bozacak şekilde bir muhayyerlik şartı ile kefil olduğunu ikrar etse veya kefil
"benim kendisine kefil olduğum kişinin borcu yoktur" dese yahut kefil
"adına kefil olduğum kişi borçtan beridir" demiş olsa, yeminle
birlikte hak sahibinin sözü kabul edilir. Hak sahibi yemin etmekten kaçınırsa,
borca kefil olan kişi ve bir şahsı getirmeye kefil olan kişi yemin eder ve
borçtan kurtulurlar. Ancak kendisine kefil olunan kişi ve getirilmesi üstlenilen
kişi yükümlülükten kurtulamaz.
5. Kefilin,
"borçtan hesap edilmemek üzere alacaklıya ödeme yapması" şartıyla
kefalet yapıldığında kefalet geçersiz hale gelir.
Aşağıdaki ifadelerden
biri kullanıldığında, "bir şahsı getirmeye kefil olma" işlemi geçersiz
hale gelir:
> "Benim sende
şu kadar alacağım olması şartıyla Zeyd'i getirmeye kefiloldum",
> "Zeyd'i
getirmeye kefilim, şayet onu getiremezsem o za-
man Amr'ı getirmeye
kefilim",
> [Alacaklı:]
"Kefili ibra ediyorum",
> "Ben
getirilmesi istenen kişinin kefiliyim."
6. Kişi kefaleti süre
koymaksızın yapmakla birlikte, getirmeye kefil olduğu şahsın getirilmesinin
"bir ay" vb. gibi belirli bir süre sonra olmasını şart koşsa kefalet
caiz [olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre,
olur; çünkü kefalet bir teberrudur, bu şekilde süre sınırlamasına ihtiyaç
duyulabilir. Bu yüzden kişinin üstlendiği şeye uygun bir şekilde kefalet sahih
olur.
Daha doğru görüşe göre
borca kefil olan kimse hakkında da bu süre sabit olur, kefil olan şahıstan
ancak üstlendiği şekilde borç istenebilir.
Biz burada "peşin
olan borca vade konulmuştur" görüşünü ileri sürmüyoruz. Bizim söylediğmiz,
borcun baştan itibaren vadeli oluşudur; çünkü peşin olan bir borç ancak iki
şekilde vadeli hale gelebilir:
Birincisi: Bir kimse
[belirli bir şahıstaki] alacağının ancak bir ay sonra istenmesini vasiyet etse
bu durumda vasiyet sahih olur ve buna göre hareket edilir.
İkincisi: Bir kimse [bir
şahıstaki] alacağını bir sene boyunca istememe yi adamış olsa bu geçerli olur.
Bunu Mütevelli belirtmiştir.
[İkinci görüş]
Borca kefalet, borcun
asıl yapısına aykırılıktan dolayı sahih olmaz.
el-Muharrer'in bazı
nüshalarında her ikisinin de sahih olduğu yer almaktadır. Ed-Dekaik'te şöyle
denmiştir: Diğer nüshalardaki ve el-Minhac metnindeki daha doğrudur.
7. Bir kimse vadeli bir
borca ondan daha uzun bir vadede kefil olsa, peşine, vadeli kefil olmuş gibi
olur.
Not: Nevevi'nin "peşine kefil olmak"
ifadesi "bir kimseyi getirmeye kefil olup, o şahsı getirme için bir süre
şartı koyan" kimseyi de kapsamaktadır. Bu yüzden bu ifade,
el-Muharrer'deki "peşin borca kefil olmak" ifadesinden daha uygundur.
8. [Vadeli bir borca
peşin olarak kefil olmak sahih midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre vadeli borca peşin olarak kefil ~ olmak sahihtir; çünkü bu, borcu peşin
ödemeyi üstlenmek suretiyle bir tür teberruda bulunmak anlamına gelir. Bu
açıdan bizzat kefil olmanın kendisine benzemektedir.
[İkinci görüş]
Yukarıda belirtilen
gerekçe sebebiyle bu, sahih değildir.
9. [Önceki maddedeki]
ilk görüş esas alındığında kefilin borcu peşin ödemesi gerekir [mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha dOğru olan görüşe
göre kefilin borcu peşin ödemesi gerekmez. Nitekim asıl borçlu da borcu peşin
ödemeyi üstlenmemiştir.
[İkinci görüş]
Peşin ödemesi gerekir;
çünkü kefil olmak, bağlayıcı surette teberruda bulunmaktır; dolayısıyla
teberrunun niteliği de kendisini bağlar. Bu "mü'min bir köle az at etmeyi
adamak" gibidir.
10. [Yukarıdaki] ilk
görüşe göre kefil hakkında süre doğrudan mı sabit olur yoksa asıl borca benzer olması
yönüyle ona bağlı olarak mı sabit olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır. Bu iki görüşün etkisi, asıl borçlunun bu durumda iken ölmesi
halinde görülür. Şayet süreyi kefil hakkında tabi kabul edersek asıl borçlu
öldüğünde borç peşine dönüşür, aksi takdirde, lehine kefil olunan kimsenin
ölmesi durumunda olduğu gibi borç peşine dönüşmez. Et-Ta'ciz yazarının şerhinde
belirttiği üzere ikinci görüş tercihe şayan olan görüştür.
[İtiraz] Vadeli borca peşin olarak kefil olunmasını
sahih kabul edip bunun aksini sahih kabul etmemek şu hükümle çelişmektedir: Bir
kimse peşin borç karşılığında rehin verse ve rehnin vadeli olmasını şart koşsa
veya -Maverdı'nin açık olarak ifade ettiği üzere- bunun aksi olsa [rehin sahih
olur. Öyleyse kefaletin de sahih olması gerekir; çünkü] her ikisi de bir
güvence teşkil eder.
[Cevap] Rehin sözleşmesinde ileri sürülen şart rehin
veren kimsenin işine yarıyor ve rehin alan kimseye zarar veriyorsa, yahut da
aksi söz konusu oluyorsa rehin sözleşmesi geçerli olmaz. Bu zarar, rehin veren
açısından bakıldığında ya borcun vadesi gelinceye kadar rehin verilen malın
alıkonulmasıdır yahut da malın süre dolmadan önce satılmasıdır.
B. ASIL BORÇLU VE
KEFİLİN HAK SAHİBİ KARŞISINDAKİ DURUMLARI
Hak sahibi hakkını hem
kefilden hem de asıl borçludan isteye~ bilir.
Daha doğru görüşe göre
"asıl borçlunun borçtan berı olması şartıyla" kefalet yapılırsa sahih
olmaz.
Alacaklı, asıl borçluyu
ibra ettiğinde kefil de borçtan kurtulmuş olur, bunun aksi durumda ise asıl
borçlu borçtan kurtulamaz.
İkisinden birisi ölürse
[vadeli olan borç] ölen kimse açısından peşin hale dönüşür, diğeri açsından
değiL.
Hak sahibi, hakkını
kefilden istediğinde -şayet kefil, asıl borçlunun izniyle kefil olmuşsa- kefil
asıl borçludan borcu ödeyerek kendisini kurtarmasını isteyebilir. Daha doğru
görüşe göre, borç asıl borçludan istenmeden önce kefil asıl borçludan borcunu
ödemesini isteyemez.
1. Alacaklı veya onun
mirasçısı, alacağını kefil ve asıl borçludan;
> Aynı anda
isteyebilir.
> Her birinden ayrı
ayrı isteyebilir.
> Alacağın bir
kısmını birinden diğer bir kısmını diğerinden isteyebilir.
[*] - Alacaklının,
alacağını kefilden isteyebileceğinin delili şu hadistir:
O Kefil borcu
üstlenmiştir.(Ebu Davud, icare 3565; Tirmizi, buyu 1265; İbn Mace, sadakat
2397)
Alacaklının, alacağını
asıl borçludan isteyebileceği hükmünün gerekçesi ise borcun onun üzerinde
varlığını koruyor olmasıdır.
[İtiraz] Alacaklının alacağını her ikisinden de
isteyebileceğini söylediğimizde bundan şöyle bir sonuç çıkar: "Kişinin yüz
dirhemlik alacağı olsa her birinden yüz dirhemi istemek suretiyle iki yüz
dirhem isteyebilir". Oysa alacaklı bunu yapamaz.
[Cevap] Burada bunun yapılamaması alacağın
istenmesiyle ilgili değil bunun sonucunda alacağın alınmasıyla ilgilidir.
Alacaklı [her ikisinden de yüz dirhem istese bile] yalnızca birinden alabilir.
İşin aslım bakıldığında
kefilin üzerindeki borç asıl borçlunun borcunun aynısıdır, ondan farklı
değildir. İkisinin zimmeti de aynı borçla meşgul bulunmaktadır. Bu, bir borca
karşılık iki rehin verilmesine benzer.
Maverdi şöyle demiştir:
Kefil ve asıl borçlu iflas etseler, kefil hakime "önce asıl borçlunun
malını saf' dese, alacaklı ise "ikinizden dilediğimin malını
sattmrım" dese [hüküm ne olur?] İmam Şafii (r.a.) şöyle demiştir: Kefalet
izinle gerçekleşmişse kefilin isteği yerine getirilir.
İzinsiz gerçekleşmişse
alacaklının isteği yerine getirilir.
2. Bir kimse [borcuna
karşılık] bir rehin verse ve ayrıca da bir kefil gösterse, doğru olan görüşe
göre [borç ödenmediği takdirde] rehin bırakılan malı sattırmak yahut alacağı
kefilden istemek seçeneklerinden dilediğini seçebilir.
Not: Nevevl'nin sözünden şöyle bir anlam
çıkarılabilir:
İki kişi bir şahsa
"biz senin Zeyd'deki alacağına kefil olduk" deseler ve o kişinin de
Zeyd'de bin dirhem alacağı olsa, alacaklı şahıs bu iki kefilden bin dirhemin
bütününü isteyebilir.
Bu meselede iki görüş
vardır:
Birincisi yukarıda
belirttiğimizdir ki Mütevelli bunu sahih kabul etmiştir Bu, iki şahsın
alacaklıya "şu kölemizi sana falancada olan bin dirhemlik alacağına
karşılık rehin olarak verdik" demeleri gibidir. Bu durumda her birinin o
köledeki hissesi, bin dirhemlik borcun bütünü karşılığında rehin olur.
İkinci görüşe göre
alacaklı, her birinden yalnızca alacağının yarısını isteyebilir. Maverdı ve
BendenıCı bu görüşü sahih kabul etmişlerdir. Bu, iki kişinin "senin köleni
bin dirheme satın aldık" demesine benzer.
Subki ilk görüşü doğru
kabul etmiş ve şöyle demiştir: Çünkü kefalet de tıpkı rehin gibi bir
güvencedir.
Mütevelli şöyle
demiştir: Bu, alım-satımdan farklıdır; çünkü satım bedeli mülkün karşılığıdır
ve müşterinin elde ettiği mülkiyet oranında satım bedelini ödemesi gerekir.
Kefalet ise bundan farklı olup bedelli bir akit değildir.
Ezrai şöyle demiştir:
İnsanın kalbi ikinci görüşe daha çok meyletmektedir; çünkü kesin olarak bilinen
budur. Her birinin zimmetinin bunun üzerinde bir şeyle meşgulolması ise
şüphelidir.
Aynı şekilde
zamanımızdaki alimler de bu konuda fetva verirken ihtilaf etmişlerdir. Ben bu
konuda Ezrai'nin görüşünü benimsiyorum.
Nevevi'nin "hak
sahibi" ifadesi el-Muharrer ve er-Ravda'daki "lehine kefil olunan
kişi" ifadesinden daha geneldir; çünkü bu ifade, benim açıklama esnasında zikrettiğim
gibi mirasçıyı da kapsamaktadır. Ancak havale alacaklısı kefilden alacağı
isteme hakkına sahip olmadığı halde ifadenin kapsamına o da girebilir. Havale
alacaklısı isteyemez; çünkü asıl borçlunun zimmeti havale sonucunda borçtan
kurtulmuştur.
Kefil olan kişiye bir
başkası kefil olsa, ona da bir başkası kefil olsa ve bu böyle sürüp gitse, hak
sahibi bunların tümünden hakkını isteyebilir.
3. "Asıl borçlunun
borçtan kurtulması" şartıyla kefalet sözleşmesi yapılırsa sahih olur [mu?
Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
sahih olmaz. Çünkü bu şart, kefaletin gereğine aykırıdır.
Aynı şekilde daha önceki
kefilin borçtan kurtulması veya getirmeyi üstlendiği şahsı getirme yükünden
kurtulması şartıyla yapılırsa sahih olmaz.
[İkinci görüş]
Hem kefalet sözleşmesi
hem de şart geçerlidir.
[*] - Çünkü Ebu
Katade'nin, ölen şahsa kefil olması konusunda Cabir'in naklettiği olay
şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle diyordu:
> iki dirhem [bundan
böyle] senin üzerine borçtur ve senin malından ödenecektir; ölen kişi bundan
kurtulmuştUr.(Müstedrek, Buyu', 2, 58. Hakim, bu hadisin senedinin sahih
olduğunu söylemiştir. )
Ebu Katade
"tamam" dedi, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) o şahsın cenaze
namazını kıldırdı.
İlk görüşte olanlar buna
şöyle cevap vermişlerdir: Bu hadiste "kurtulmuştur" ifadesi ile
kastedilen "gelecekte kurtulacaktır" anlamındadır.
[Üçüncü görüş]
Yalnızca kefalet
sahihtir, şart batıldır. Bu, kişinin bir köleyi kendisine bir şey vermesi
şartıyla azat etmesine benzer.
4. Hak sahibi, asıl
borçluyu borcundan ibra etse, borç ortadan kalkmış olduğu için kefil de borçtan
kurtulur. Ancak bunun aksi geçerli değildir. Yani hak sahibi, kefili borçtan
ibra etse asıl borçlu borçtan kurtulmuş olmaz; çünkü bu, [alacağın] güvencesini
ortadan kaldırmaktır. Bu kaldırıldı diye alacağın kendisi ortadan kalkmaz. Bu,
rehin olarak verilen malı geri vermek gibidir. Kefilin borçtan kurtulması ile
birlikte borcu üstlenmiş diğer kimseler de borçtan kurtulur; çünkü bu hüküm de
kefilin borçtan kurtulmuş olmasının uzantısıdır. Ancak o kefilden önce kefil
olmuş kimseler borçtan kurtulmuş olmaz.
Not: "Borcun ödenmesi", "borca
karşılık başka bir bedel alınması", "borcun başkasına havale
edilmesi", "borca karşılık havale yapılması" da ibra ile aynı
sonuçları doğurur.
İbnü'l-Mulakkin'in
"Nevevi asıl borçlu borçtan kurtulursa kefil de borçtan kurtulmuş olur,
demiş olsaydı daha kapsamlı olurdu" ifadesi, Nevevl'nin "bunun aksi
geçerli değildir" ifadesi bakımından doğru değildir; çünkü kefil borcu
ödemek suretiyle borçtan beri olsa asıl borçlu da borçtan beri olur. Şu halde
"aksi geçerli değildir" ifadesinin doğru olabilmesi için
"ibra" sözcüğünün konulması zorunludur.
5. Asıl borçlu veya
kefilden birisi ölse ve borç vadeli olsa, ölen kişi açısından borç peşine
dönüşür; çünkü ölen kişinin zimmeti ortadan kalkmıştır. Aynı şekilde bu
ikisinden birisi köleleştirildiğinde de hüküm böyledir. Bu durumda borç, diğer
kişi açısından peşin hale gelmez; çünkü o, süreden yararlanır.
Şayet asıl borçlu
ölmüşse kefil, hak sahibi olan şahıstan, alacağını ölen şahsın geride bıraktığı
maldan almasını veya kendisini ibra etmesini isteyebilir; çünkü ölen şahsın
bıraktığı malın telef olması mümkün olduğundan, kefil borcu ödedikten sonra
alacağını ta,hsil edeceği bir mal bulamayabilir.
Ölen kişi kefil ise ve
hak sahibi alacağı onun geride bıraktığı maldan almışsa, mirasçılarının, borcun
vadesi dolmadan önce kefalete izin vermiş olan asıl borçludan bunu geri isteme
hakları yoktur.
Not: Nevevi'nin zikrettiği hüküm, kefalet zimmet
borcuna yönelik ise geçerlidir. Şayet muayyen bir mal borcuna kefil olunmuşsa
-örneğin bir kimse bir başkasına bir malı başkasına rehin verebilmesi için
ödünç olarak vermişse ve doğru olan görüş doğrultusunda bunun söz konusu mal
üzerinden borca kefil olmak anlamına geldiğini kabul edersek- ödünç veren kişi
öldüğünde İbnü's-Salah'ın fetvalarında ifade ettiği üzere borç peşin hale
dönüşmez. O şöyle demiştir: Peşin hale dönüşebilen borç zimmetteki borçtur,
böylece kişi bu borçtan kurtulmuş olur. Oysa burada somut mal üzerinde bir borç
söz konusu olduğundan ortada bir mahzur bulunmamaktadır.
6. Hak sahibi, alacağını
kefilden istediğinde, kefil de asıl borçludan borcu ödeyerek kendisini borçtan
kurtarmasını isteyebilir.
Bu, asıl borçludan izin
alarak kefil olmuşsa böyledir.
Kefil asıl borçludan
bunu isteyebilir; çünkü kendisinden borcun istenmesine sebep olan kişi asıl
borçludur. Nasıl ki kefil borcu ödediğinde asıl borçluya dönüyorsa kendisinden
alacak istendiğinde de o da asıl borçludan ödeme yapmasını isteyebilir.
Burada
"kurtarmak" ifadesi ile şu kastedilmiştir: Asıl borçlu, alaca klın ın
alacağını, kefili borçtan kurtarmak için yapar.
Şayet kefil, borçlunun
izni olmadan borca kefil olmuşsa, asıl borçludan borcu ödemesini isteyemez;
çünkü talebin kefil e yönelmesine asıl borçlu sebep olmamıştır.
EI-Matlab adlı eserde
şöyle denilmiştir:
Asıl borçlu, çocuk vb.
kısıtlı bir şahıs olsa, onun velisinin izniyle borca kefil olan kişiden borcu
ödenmesi istendiğinde kısıtlılık hali ortadan kalkmadığı sürece kefil de
kısıtlı şahsın velisinden kendisini borçtan kurtarmasını isteyebilir. Şayet
kısıtlılık hali ortadan kalkmışsa bu talep kısıtlı şahsın kendisine yönelir.
"Deli" ve
"sefihlik sebebiyle kısıtlanan şahıs" da bu konuda çol' cuk ile aynı
hükme tabidir. Kefil ister bu şahısların delirmesinden ve kısıtlanmasından önce
kendilerinden izin almış olsun isterse bu hale gelmelerinden sonra velilerinden
izin almış olsun fark etmez.
Not: Nevevi'nin "isteme" ifadesiyle
yetinmesinden şöyle bir anlam anlaşılabilir: "Kefil hapsedildiğinde asıl
borçlu hapsedilmez." Bu doğrudur; çünkü kefil herhangi bir şeyi alacaklıya
teslim etmediğinde asıl borçlu ona bir şey kaybettirmiş değildir. elMatiab'da
"Asıl borçlunun takip altına alınması da gerekmez" demiştir. Subkı
asıl borçlunun hapsedilmesinin caiz olduğu görüşünü doğru kabul etmiştir; çünkü
asıl borçlu kendisinin hapsedilmeyeceğini bildiğinde hiçbir şey ödemez. Bu
durumda borcun asıl borçludan istenmesinin bir anlamı kalmaz.
7. [Alacaklı olan şahıs
asıl borçludan alacağını talep etmeden önce, kefil asıl borçludan borcu
ödemesini talep edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre,
borç, asıl borçludan talep edilmeden önce kefil ondan borcu ödeyerek kendisini
borçtan kurtarmasını talep edemez. Nitekim kefil kendisi borcu ödemeden önce
asıl borçludan ödeyeceği parayı talep edemez.
[İkinci görüş]
Kefil, kendisinin
borçtan kurtarılmasını talep edebilir. Bu şuna benzer: Bir kimse, bir şahsa
onun başkasına rehin vermesi için malını ödünç verse, mal sahibi o malın
rehinden kurtarılmasını talep edebilir.
ilk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Rehin borca karşılık elde
tutulmaktadır, bunda mal sahibi açısından açık bir zarar söz konusudur. Kefil
ise böyle değildir.
8. [Yukarıdaki meselede]
ilk görüş esas alındığında, Bendenici'nin belirttiğine göre kefil, alacaklı
şahsa "ya beni hakkından ibra edersin yahut da alacağını benden istersin
ben de asıl borçludan isterim" deme hakkına sahiptir.
Görüş ayrılığı borcun
peşin olması durumunda söz konusudur. Aksi takdirde kefilin asıl borçludan
ödemeyi talep etme hakkı kesinlikle söz konusu değildir.
9. Asıl borçlunun
izniyle kefil olmuş olan kişi borcu kendisi ödemiş olmadıkça asıl borçludan
borcu isteyemez. Şayet asıl borçlu kendisinden talep te bulunulmadığı halde
borcu kefile verse ve biz kefilin bunu yapma yetkisinin olmadığı şeklindeki
daha doğru görüşü benimsemiş olsak kefilin bu malı asıl borçluya geri vermesi
gerekir. Şayet telef olmuşsa onu tazmin eder. Bu, fasid bir satım akdi ile
teslim alınmış mal hükmündedir.
10. Asıl borçlu, borcu
olan şeyi kefile vererek "bununla, adıma kefil olduğun borcu öde"
dese bu durumda kefil onun vekili olmuş olur, mal da onun elinde emanet
hükmündedir.
11. Kefil, asıl borçluyu
borçtan ibra etse veya ileride tazmin edeceği miktar konusunda asıl borçlu ile
anlaşma yapsa yahut asıl borçlu ona tazmin ettiği şey karşılığında bir şeyi
rehin verse veya kefil getirse bunlar[ın hiçbiri] sahih olmaz. Çünkü kefil
açısından yalnızca kefil olmakla bir hak sabit olmaz.
12. Kefil, kefaletin
başlangıcında asıl borçlunun kendisine bir şeyi rehin vermesi yahut bu borç
karşılığında bir kefil göstermesini şart koşsa, şart ın fasid olması sebebiyle
kefalet akdi de fasid olur.
C. KEFİL'İN, YAPTIĞI
ÖDEMEYİ ASIL BORÇLUDAN GERİ ALMASINA İLİŞKİN MESELELER
Kefil olma ve borcun
ödenmesi konusunda asıl borçlunun izni var ise kefil borcu ödediğinde bunu asıl
borçludan geri isteyebilir. Şayet kefil olma ve borcun ödenmesi konusunda asıl
borçlunun izni yok ise ödediğini asıl borçludan isteyemez. Asıl borçlu yalnızca
kefil olma konusunda izin vermişse daha doğru görüşe göre kefil ödediğini ondan
geri alabilir, daha doğru görüşe göre bunun aksi geçerli değildir.
Kefil, sağlam dirhemler
şeklindeki asıl borca karşılık kırık dirhemlerle ödeme yapsa veya yüz dirhemlik
borca karşılık değeri elli dirhem olan bir elbise verme üzerinde alacaklıyla
anlaşma yapsa daha doğru görüşe göre kefil yalnızca yaptığı ödemeyi asıl
borçludan isteyebilir.
Bir kimse başkasının
borcunu ona kefil olmaksızın ve izin almaksızın ödese, yaptığı ödemeyi ondan
geri alamaz. Şayet ödediğini geri alma şartıyla izin verirse ödediğini geri
alır. Daha doğru görüşe göre mutlak olarak izin verilmesi durumunda da
böyledir. Daha doğru görüşe göre, borcu ödemesine izin verilen kişinin borç
cinsi dışında bir şey üzerinde alacaklı ile anlaşma yapması, ödediğini asıl
borçludan geri almasına engel teşkil etmez.
Kefil ve borcu ödeyen
şahıs, ödeme yaparken iki erkeği veya bir erkek ve iki kadını şahit tutmuşsa
ancak bu durumda yaptığı ödemeyi geri alabilir. Daha doğru görüşe göre
kendisiyle birlikte yemin etmesi için bir erkeği şahit tutmuşsa hüküm yine
böyledir. Şayet şahit tutmamışsa, asıl borçlunun bulunmadığı bir ortamda ödeme
yapmış ve asıl borçlu da onun ödeme yaptığını yalanlıyor ise kefil yaptığı
ödemeyi geri alamaz. Daha doğru görüşe göre asıl borçlu onu doğrulasa bile
hüküm böyledir. Alacaklı şahıs onu doğrulasa veya kefil asıl borçlunun
huzurunda ödemeyi yapsa, mezhepte esas alınan görüşe göre yaptığı ödemeyi geri
alır.
1. [Bir kefil, asıl
borçlunun borcunu ödedikten sonra yaptığı ödemeyi ondan geri isteyebilir mi?
Burada altı durum söz konusudur:]
[Birinci durum]
Kişi asıl borçludan izin
alarak kefil olmuş ve izin alarak borcu ödemiş ise yaptığı ödemeyi asıl
borçludan geri isteyebilir; çünkü malını başkasının yararı için onun izniyle
ödemiştir.
Bu, borcu kendi malından
ödemişse geçerli olan bir hükümdür. Şayet kefil olan şahıs, zekattaki
"borçlular" fonundan zekat alıp bununla borcu ödemişse, Mütevelll'nin
görüşünün aksine, zekatların dağıtımı konusunda alimlerin belirttiğine göre
geri alamaz.
[İkinci durum]
Kişi, ne kefil olurken
ne de ödeme yaparken asıl borçludan izin almış ise o zaman yaptığı ödeme için
asıl borçludan bir şeyalamaz; çünkü karşılıksız bir bağışta bulunmuştur. Ayrıca
ödediğini geri almak söz konusu olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Katade'nin
borcu üstlenmesiyle ölen kişinin cenaze namazını kaldırmazdı.
[Üçüncü durum]
Asıl borçlu, şahsın
yalnızca kefil olmasına izin vermekle birlikte ödeme yapması konusunda bir
açıklama yapmamış olsa [kefil yaptığı ~ ödemeyi ondan geri alabilir mi? Bu
konuda iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
ödediğini geri alır; çünkü asıl borçlu, ödemenin sebebine izin vermiştir.
[İkinci görüş]
Geri alamaz; çünkü ödeme
konusunda izin verilmemiştir.
Nevevi'nin "kefil
ödediğini geri alır" şeklindeki genel nitelikli ifadesinden şunlar istisna
edilir.
> Kefil olduğunu
inkar eden bir kimsenin borca kefil olduğunun şahitler yoluyla sabit olması:
Örneğin bir kimse Zeyd'de ve kayıp olan bir şahısta bin dirhem alacağı olduğunu
ve her birinin diğerinin borcuna onun izniyle kefil olduğunu iddia etse, Zeyd
ise bunu inkar etse, davacı buna dair şahit getirse ve Zeyd de borcu ödese,
yaptığı ödemenin yarısını kayıp şahıstan alamaz; çünkü o, şahitleri
yalanlamaktadır. Kendi iddiasına göre ona haksızlık yapılmıştır, bu durumda o,
kendisine haksızlık yapan dışında birinden ödediğini geri alamaz.
> Bir kölenin,
efendisinin zimmetinde olan borca yabancı bir şahıs lehine kefil olması ve azat
edildikten sonra bu borcu ödemesi: Bu durumda daha doğru görüşe göre bu kişi
[eski] efendisinden geriye bir şeyalamaz.
> Borçlunun izniyle
kefil olan kişi "Falancanın borcunu ödeyip de ondan bir şey istememek
Allah için üzerime borç olsun" demiş ve ödeme yapmışsa, asıl borçludan
herhangi bir şeyalamaz.
[Dördüncü durum]
[Üçüncü durumun] aksi
durumda, yani asıl borçludan izin almaksızın kefil olup onun izniyle ödeme
yaptığında [ödediği miktarı asıl borçludan geri alabilir mi? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu durumda kefil yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri alamaz; çünkü ödemenin
gerekli olması kefalet sebebiyledir. Kefalete ise izin verilmemiştir.
[İkinci görüş]
Yaptığı ödemeyi geri
alabilir; çünkü bir izne dayanarak asıl borçlun un borcuna son vermiştir.
Nevevl'nin "geri
alamaz" şeklindeki genel ifadesinden şu durum istisna edilir: Kişi,
ödediğini geri alma şartıyla ödeme yapmışsa -kefil dışındaki bir kimsenin bu
şartla ödeme yapması durumunda olduğu gibi- yaptığı ödemeyi geri alabilir.
Geri alma hakkının sabit
olduğu durumda bunun hükmü "borç verme" gibidir. Buna göre kıyemı bir
mal ödemişse -Kadı Hüseyin'in belirttiği üzere- görünüşte onun benzeri olan bir
şeyi geri alır.
Kefil,
[a] - Sağlam dirhemler şeklinde
olan borca karşılık kırık dirhemler ödese,
[b] - Yüz dirhemlik
borca karşılık değeri elli dirhem olan bir elbise ödeme konusunda alacaklı ile
anlaşma yapsa,
[Bu iki durumda, asıl
borçludan asıl borç miktarını mı yoksa kendi ödediği miktarı mı geri
isteyecektir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
kefil sadece kendi yaptığı ödeme miktarını geri alabilir; çünkü harcadığı
miktar bu kadardır.
[İkinci görüş]
Bu durumda asıl
borçludan sağlam dirhemler ve yüz dirhem ~ alabilir; çünkü asıl borçlunun
zimmeti bu borçtan kurtulmuştur. Asıl borçtaki indirim, alacaklı şahsın kefile
müsamahakar tutumundan kaynaklanmıştır.
Kefil [alacaklıya olan
yüz dirhemlik borca karşılık] ona yüz dirhemlik elbise satsa ve karşılıklı
borçları takas etseler veya "sana elbiseyi, falancada olan alacağına
kefilolduğum borç karşılığında sattım" dese satım akdi geçerli olur ve
yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri alır.
Kefil, hak sahibi ile
borcun bir kısmını ödeme konusunda anlaşsa veya borcun bir kısmını ödedikten
sonra alacaklı şahıs geri kalan kısmı ibra etse, kefil yaptığı ödeme miktarını
asıl borçludan alır. Asıl borçlu anlaşma yapıldığı durumda borcun geri kalan
kısmından kurtulduğu halde, ibranın yapıldığı ikinci durumda borçtan beri
olmaz. Çünkü anlaşma asıl borç yerine geçer. Kefilin borçtan beri olması ise
yalnızca borcun güvencesi bakımındandır.
Not:
1. Hak sahibi, kefil
üzerine havale yaptıktan sonra havale alacaklısı kefili borçtan ibra etse,
kefil asıl borçludan borcu isteyebilir mi isteyemez mi?
Celal el-Bulkini birinci
ihtimali tercih etmiştir. Bununla birlikte itim ad edilmesi gereken,
ikincisidir. Çünkü alimlerimiz şöyle demişlerdir: "Kefil borcu ödediğinde
yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri alır." Burada ise kefil bir şey
ödememiştir.
Şu da bunun benzeridir:
Hak sahibi, alacağını kefile hibe etse bu durumda kefil alacak miktarını asıl
borçludan isteyemez. Ancak hak sahibi alacağını kefilden teslim aldıktan
sonra ona hibe etse,
kefil bu durumda alacak miktarını asıl borçludan isteyebilir. Bu şuna benzer:
Bir kadın mehrini kocasına hibe ettikten sonra kocası zifaf öncesinde karısını
boşasa bu durumda mehrin yarısını kadından isteyebilir. Ancak kadın mehrini
teslim almadan önce kocasını mehir borcundan ibra etse daha sonra da kocası
zifaf öncesinde onu boşasa koca, karısından geriye bir şey alamaz.
2. Bir kimse, kefilin
izniyle ona kefil olsa ve alacaklıya borcu ödese bu kişi yaptığı ödemeyi
kefilden geri alır ancak asıl borçludan alamaz. Daha sonra birinci kefil de
asıl borçludan bunu geri alır. Şayet ikinci şahıs birinci kefilin izni
olmaksızın kefil olur ve borcu öderse ilk kefilden herhangi bir şeyalamaz;
çünkü onun izni yoktur. ilk kefil de bu durumda asıl borçludan bir şeyalamaz;
çünkü herhangi bir şey ödememiştir.
[Beşinci durum]
Bir kimse başkasının
borcunu ona kefil olmaksızın ve ondan izin almaksızın öderse, yaptığı ödemeyi
ondan geri alamaz; çünkü teberruda bulunmuştur.
Bu durum şundan
farklıdır: Bir kimse, açlıktan ölme tehlikesi altında bulunan bir şahsa veya
baygın bir kimseye zorla yemek yedirse bu yiyeceğin bedelini o şahıstan [daha
sonra] tahsil edebilir; çünkü bu durumda karşılıksız bir şey vermemekte, o
kişiyi ölümden kurtarması zorunlu olduğu için bunu yapmaktüadır. Ayrıca bunda,
benzer durumlarda yine aynısını yapmaya bir teşvik vardır.
Nevevi'nin genel
ifadesinin kapsamından şu durum istisna edilir:
> Veli, kendi
velayeti altındaki kısıtlı şahsın borcunu, daha sonra ondan geri almak niyetiyle
ödese veya onun adına aynı niyetle kefil olsa -Kaffal ve başka alimlerin
belirttiğine göreyaptığı ödemeyi geri alabilir.
> Alacak, kefil olan
şahsa miras olarak intikal etse, bu durumda kefalet izinsiz olarak gerçekleşmiş
olsa bile kefil asıl borçludan bunu geri alır.
[Altıncı durum]
Asıl borçlu, bir kimseye
-daha sonra ödediğini kendisinden tahsil etmek şartıyla- borcu ödeme izni
verse, ödemeyi yapan kişi şart gereğince ödediğini geri alır.
Asıl borçlu kişinin
ödeme yapmasına mutlak olarak, yani daha sonra geri alma şartını koşmaksızın
izin verdiğinde de daha doğru görüşe göre hüküm böyledir. Buna göre kişi,
ödediğini daha sonra geri almak amacıyla ödeme yapsa örf gereği ödediğini geri
alır. Diğer görüşe göre ise ödediğini geri alamaz; çünkü izin vermek zorunlu
olarak ödeme yapan kişinin ödediğini geri almasını gerektirmez.
Bir malı alma konusunda
vekil kılmak da borcu ödemeye izin vermek gibidir. Vekil olan kişi satım
bedelini ödediğinde -tercihe şayan olan görüşe göre- satım bedelini müvekkilden
geri alır; çünkü ve kil kılmak, vekilin satım bedelini satıcıya vermesini de
içerir. Nitekim satıcının vekilden satım bedelini isteyebilmesi ve onu sorumlu
tutabilmesi de bunu göstermektedir.
Asıl borçlu, kendi
borcunun ödenmesi konusunda bir kimseye izin verse o kişi de borca kefil olsa
ve ödeme yapsa, yaptığı ödeme miktarını asıl borçludan geri alamaz; çünkü
kefalet yoluyla ödeme yapmıştır, oysa bu konuda kendisine izin verilmemiştir.
Bir kimse, asıl
borçlunun izniyle kefile kefil olsa, ikinci kefil ödeme yaparsa bunu asıl
borçludan geri alabilir. Nitekim asıl borçlu, bir başka kimseye "benim
borcumu öde" dese ve o kişi de bunu ödese o kişi daha sonra ödediğini geri
alır.
2. Ödeme yapmasına izin
verilen kişi, borcun cinsi dışındaki bir malla ödeme yapma konusunda alacaklı
ile anlaşma yapsa [ve ödeme yapsa] daha doğru görüşe göre bu durum, yaptığı
ödemeyi asıl borçludan geri almasına engel teşkil etmez; çünkü izin veren
kişinin amacı borçtan kurtulmaktır ve bu amaç da gerçekleşmiştir. Diğer görüşe
göre bu durum, yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri tahsil etmeye engel teşkil
eder; çünkü asıl borçlu, onun alacaklıyla anlaşma yapması konusunda değil
yalnızca borcu ödemesi konusunda izin vermiştir. Bu durumda anlaşma yaparak
ödeme yapan kişi kendiliğinden teberruda bulunmuş olur.
Not: Nevevi, anlaşma yapan kişinin ödeme yaptıktan
sonra asıl borçludan geriye ne alacağından bahsetmemiştir. O, "kefil
olunan borç" ve "ödediği şeyin değeri" içinden hangisi daha
düşük ise onu geri alır. Buna göre asıl borçlunun izniyle on dirhemlik borca
karşılık değeri beş dirhemlik bir elbise verme konusunda anlaşma yapsa veya beş
dirhemlik bir borç için değeri on dirhemlik bir elbise verme konusunda anlaşma
yapsa asıl borçludan sadece beş dirhem geri alabilir.
3. Kefil olan kişi ve
asıl borçlu adına onun izni ile kefil olmaksızın ödeme yapan kişi, yaptıkları
ödemeyi ancak ve ancak ödemeye dair iki erkeği veya bir erkek ve iki kadını
şahit tutmuşlarsa geri alabilirler; çünkü borç bu şahitlikle sabit olmaktadır.
Şahidin adil olması dikkate alınır. Durumu bilinmeyen iki kişiyi şahit tutsa ve
daha sonra bunların fasık olduğu ortaya çıksa, bir delille ödemeyi ispat ettiği
için daha doğru görüşe bu yeterli olur.
Ayrıca kişinin işin iç
yüzüne muttali olması imkansızdır, bu yüzden mazur görülmüştür.
Daha doğru görüşe göre
kişi kendisiyle birlikte yemin etsin diye bir kişiyi şahit tutarsa ödediğini
geri alabilir; çünkü [davacının] yeminli] ile birlikte bir şahit, delildir.
Diğer görüşe göre bu durumda
ödediğini geri alamaz; çünkü davacı ve bir şahit durumu, bir şahit ve davacının
yeminine dayanarak hüküm vermeyen Hanefi bir hakime götürebilirler. Bu açıdan
söz konusu şahitlik bir tür kusur kabul edilir.
Cüveynı bunu "hiç
kimse, alimlerin kabulünde ittifak edeceği kimselerin şahit kılınmasını şart
koşmamıştır" diyerek reddetmiştir.
Not: Nevevl'nin "kendisiyle birlikte yemin
etmesi için" ifadesi, şahit tutma esnasında yemin etmeye azmedilmesinin
şart olmasını gerektirir. Kişi bunu kastetmemişse hiç şahit tutmamış gibi kabul
edilir.
El-Havi bunu açık olarak
ifade etmemiştir. Zahir olan şudur: Bir kişi onunla birlikte yemin etmiş olsa,
bu kişi şahitlik esnasında bunu kastetmemiş olsa bile ödediğini geri alabilir.
Ezrai şöyle demiştir: Şu
ihtimal de devre dışı değildir: Beldenin hakimi, borcun verildiği ve şahit
tutulduğu esnada Hanefı ise o zaman kişi iki kişiyi şahit tutmakla kusurlu
davranmıştır. Bana göre alimlerimizin mutlak ifadelerinin aynen kabul
edilmesidir.
Yakında yola çıkacak
olan bir kimsenin şahit tutulması yeterli olmaz; çünkü bu, amacı
gerçekleştirmez.
4. Kefil, ödeme yaparken
kimseyi şahit tutmamış ise ve alacaklı da onun ödeme yaptığını inkar etmiş veya
sessiz kalmışsa bakılır:
[a] - Asıl borçlunun
bulunmadığı bir yerde ödeme yapmış ve asıl borçlu da onun ödeme yaptığı
konusunda kendisini yalanlamışsa ödeme yapan kişi bunu asıl borçludan geri
alamaz; çünkü aslolan ödemenin yapılmamış olmasıdır. Ödeme yapan kişi şahit
tutmamakla kusurlu davranmıştır.
[b] - Asıl borçlu, diğer
şahsın ödeme yaptığını kabul ediyorsa [ödeme yapan kişi bunu asıl borçludan
geri alabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
ödeme yapan kişi bu durumda da yaptığı ödemeyi geri alamaz; çünkü diğer şahıs
bu ödemenin yararını görmemekte, borcun kendisinden istenmesi devam etmektedir.
[İkinci görüş]
Asıl borçlu, ödeme yapan
kişinin, kendisinin izniyle zimmetini borçtan kurtardığını itiraf ettiğinden,
ödeme yapan kişi bu ödemeyi asıl borçludan geri alabilir.
Görüş ayrılığı, asıl
borçlunun şahit tutmayı veya tutmamayı istememesi halinde söz konusudur. Şayet
bunu istemişse [ve buna rağmen ödeyen kişi şahit tutmamışsa] ödeme yapan kişi
kesinlikle bu ödemeyi geri alamaz. Şayet şahit tutmamasını istemişse o zaman
ödemeyi yapan kişi kesin olarak ödediğini geri alır. Bunu Darimı belirtmiştir.
5. Kişi ödeme yaparken
şahit tutmasa, daha sonra ikinci defa ödeme yapsa ve şahit tutsa [iki ihtimal
söz konusu olur:]
[a] - İlk ödemeyi geri alabilir;
çünkü zimmeti borçtan kurtaran ödeme budur.
[b] - İkinci ödemeyi
geri alabilir; çünkü kefaleti sona erdiren budur.
Bu konuda [hangi
ihtimalin alınması gerektiğine dair] iki görüş vardır. Bu iki görüşün etkisi
şurada görülür: Ödeme ve borçtan birisi sağlam diğeri kırık paralar üzerinden
olsa, Nevevi er-Ravda'da "daha küçük olanını geri alabilmesi
gerekir." demiştir.
Şayet ilk durum kabul
edilirse o zaman kişi kendi iddiasına göre ikinci ödemeyi yaparken hakkı
yenmiştir. Şayet ikinci durum vaki ise, kişi bu ödemede şahit tuttuğu için
borçtan kurtaran odur. Aslolan, asıl borçlunun zimmetinin artan borçtan
kurtulmuş olmasıdır.
6. [Şu iki durumda kefil
yaptığı ödemeyi geri alabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
[a] - Alacaklı kefili
tasdik etmekle birlikte borçlu yalanlasa ve ortada şahit olmasa,
[b] - Alacaklı
yalanlamakla birlikte kefil asıl borçlunun yanında iken ödeme yapmış olsa,
[Birinci görüş]
Mezhepte esas olan
görüşe göre -yani iki meseledede iki görüş içinden tercih edilenine göre-
ödediğini geri alır; çünkü birinci meselede asıl borçlu üzerindeki talep
ortadan kalkmakta, ikincisinde ise asıl borçlu ödemenin yapıldığını kesin
olarak bilmektedir.
[İkinci görüş]
Birinci durumda,
alacaklının tasdik etmesi asıl borçlu üzerine bir delil teşkil etmez.
Alacaklının
"tasarrufları kısıtlanmamış olan mirasçılarının" tasdiki de
alacaklının tasdiki gibidir.
Alacak devlete ait
olduğunda devlet başkanının tasdik etmesi özel mirasçının tasdiki gibi midir
yoksa -alacaklının tasdik etmesinde olduğu gibi- müflis olarak ölmüş olan bir
kimsenin alacaklılarının tasdiki gibi midir?
Ezrai şöyle demiştir: Bu
konuda herhangi bir nakil görmedim. Bu mesele incelenmeye muhtaçtır.
İkinci durumda, kefil
ödeme yaparken şahit tutmadığı için asıl borçlu bu ödemeden
yararlanamamaktadır.
Birinci görüş sahipleri
buna şu şekilde cevap vermişlerdir: Şahit tutmanın terk edilmesinin amacı zaten
budur.
Şayet şahit tutma şart koşulmamışsa
zahir olan görüş budur. Şahit tutması şart koşulmuşsa, bana göre şarta
uymadığından yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri alamaz.
Kefil olmaksızın borcu
ödeyen kimsenin yukarıda zikredilen durumlar bakımından hükmü kefile
kıyaslanır.
Kefalete İlişkin Son
Hükümler:
1. Bir kimse "ben
ödeme yaparken şahit tuttum. Şahit tuttuğum kimseler öldüler / kayıp oldular /
fasık oldukları ortaya çıktı" dese [bakılır:]
[a] - Asıl borçlu o
kimseyi şahit tuttuğu iddiasında yalanlasa, yeminle birlikte asıl borçlunun
sözü kabul edilir; çünkü aslolan o kişinin zimmetinin borçtan kurtulmamış
olması ve şahit tutulmamış olmasıdır.
[b] - Şahitler o kişiyi
yalanlasa, hiç şahit tutmamış gibi olur.
[İtiraz] Bir kadın iki şahit huzurunda evli olduğunu
ikrar etse, bu iki şahit o kadını yalanlasalar bu yalanlamanın kadının ikrarına
bir zararı olmaz. Burada da öyle olmalıydı.
[Cevap] Nikah meselesinde kadın üzerinde bir borç
olduğunu ikrar etse, şahitlerin inkarı ile bu ikrar boşa çıkmaz. Burada ise
kişi kendisi lehine bir hak ispat etmeye çalışmaktadır.
[c] - Şahitler
"şahitlik edip etmediğimizi bilmiyoruz, unutmuş olabiliriz" deseler,
kefil ödediğini geri alamaz. Cüveynı bu görüşü tercih etmiş ve bu kişiyi
şahitlerinin öldüğünü iddia eden kişinin durumundan daha ötede görmüştür.
2. Bir kimse iki şahsa
bir şey satsa ve her iki şahsın da birbirine kefilolmasını şart koşsa satım
akdi geçersiz olur.
Subki şöyle demiştir:
İbnü'r-Rif'a'nın Hisbe acılı eserinde, köle tacirlerinin Müslüman köle
satmalarını yasak saydığını gördüm. Bu hükmün anlamı, müşteriyi satıcının
durumunu takip etmekle yükümlü tutmaktır.
İbnü'r-Rif'a muhtemelen
bu hükmü yukarıdaki meseleden almıştır. Bu, yalnızca kölelere özgü değildir.
Bu, durumu
bilinmediğinde böyledir. Şayet durumu biliniyorsa gerekmez.
Subkı bunu satım
bedelinin bir parçası gibi kabul etmiştir. İki müşteriden birinin diğerine
kefil olması meselesi ise bundan farklıdır; çünkü o meselede bu mümkün olmaz.
Ezrai şöyle demiştir: Ancak
burada kişi diğerine bir başka şeyi şart koşmuştur ki bu da şu kadar miktar
parayı şu şekilde ödemektir. Böyle bir şartın akdi mutlak olarak geçersiz
kılması gerekir.
Zahir olan görüş de
budur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN