MUĞNİ’L-MUHTAC

REHİN

 

REHİN KONUSUNDA ANLAŞMAZLIĞA DÜŞMEK

 

Bu bölümde rehin konusundaki anlaşmazlıklar ve buna ilişkin konular ele alınacaktır.

 

İki taraf rehnin aslında [yani ortada bir rehin sözleşmesi bulunup bulunmadığında] yahut da rehnin miktarında anlaşmazlığa düşseler [bakılır:]

 

[a] - Bu bir teberru rehni ise yeminle birlikte rehin verenin sözü kabul edilir.

[b] - Bu rehin, bir satım akdinde şart olarak ileri sürülmüşse iki taraf da yemin eder [ve satım akdini karşılıklı feshederler.]

 

1. Rehin veren ve alan kişi;

 

[a] - Bizzat ortada rehin sözleşmesi bulunup bulunmadığında anlaşmazlığa düşseler; örneğin taraflardan biri "bana şunu rehin verdin" dediği halde diğer şahıs bunu inkar etse,

 

[b] - Veya rehnin miktarında anlaşmazlığa düşseler; örneğin taraflardan biri "bana araziyi ağaçlarıyla birlikte rehin verdin" dediği halde diğeri "hayır yalnızca araziyi rehin verdim"

dese,

 

[c] - Rehin verilen malın ne olduğunda anlaşmazlığa düşseler; örneğin taraflardan biri kölenin diğeri ise başka bir cariyenin rehin verildiğini söylese,

 

[d] - Rehne konu olan borcun miktarında anlaşmazlığa düşseler; örneğin birisi borcun iki yüz dirhem olduğunu diğeri yüz dirhem olduğunu söylese,

 

Bu durumlarda yeminle birlikte rehin veren mal sahibinin sözü kabul edilir. Rehin verilen mal rehin alanın elinde olsa bile hüküm böyledir; çünkü aslolan rehin alan kişinin iddia ettiği şeyin gerçekleşmemiş olmasıdır.

 

Not:  Nevevi, benim yaptığım gibi "mal sahibi" demiş olsaydı daha iyi olurdu; çünkü rehin veren kişi verdiği rehni başkasından ödünç almış alabilir. Yine rehin veren kişi mal sahibi olmayabilir. Bununla birlikte Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir: Rehin verdiğini inkar eden kişiye "rehin veren" denmesi davacının iddiası dikkate alınarak söylenmiştir.

 

2. "Şayet bir teberru rehni ise" ifadesi "bir satım akdinde şart koşulmamışsa" anlamına gelir. Bu cümle "rehin veren kişinin sözü tasdik edilir" ifadesine konulmuş bir kayıttır.

 

3. Şayet yukarıda zikredilen meselelerde anlaşmazlığa konu olan rehin bir satım akdinde şart koşulmuşsa, iki tarafın satımın diğer konularında anlaşmazlığa düşmeleri durumunda olduğu gibi bu durumda da taraflar karşılıklı yemin ederler [ve satım akdini feshederler.]

 

Not:  Nevevl'nin ifadesi "bir satım akdinde rehin şartının bulunduğu aneak bu şarta riayet edilip edilmediği konusunda ihtilafın bulunduğu" durumu da kapsamaktadır. Örneğin rehin alan kişi "bana şart koşulan şeyi rehin verdin, o da şu maldır" der, rehin veren kişi ise bunu inkar eder. ifade her ne kadar bu durumu kapsıyor gibi görünse de bu durumda karşılıklı yeminleşme yoktur; çünkü karşılıklı yeminleşmeye konu olan satım akdinin keyfiyeti konusunda bir anlaşmazlık yoktur. Bu durumda yeminle birlikte rehin verenin sözü kabul edilir. Rehin alan kişiye başka rehin verilmediğinde akdi feshedebilir. Bu meselenin hükmü "alım-satım yapan iki kişinin satımın sahih olduğu konusunda anlaştığı halde satımın keyfiyeti konusunda anlaşamamaları" konusundaki ifadelerinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla burada yeniden zikredilmesine gerek yoktur.

 

Kişi, iki şahsın ortak kölelerini kendisine yüz dirhemlik borç karşılığında rehin bıraktığını iddia etse, iki kişiden birisi bunu tasdik etse, tasdik eden kişinin payı elli dirhemlik borç karşılığında rehindir. İkinci şahsın payı konusunda yeminle birlikte onun sözü kabul edilir.

Sözü tasdik eden kişinin onun aleyhine getireceği şahitlerin şahitliği kabul edilir.

 

1. Bir kimse iki şahsa yönelik olarak; onların kölelerini yüz dirhemlik borçlarına karşılık kendisine rehin olarak teslim ettiklerini iddia etse, iki kişiden birisi bunu tasdik etse, tasdik eden kişinin payı elli dirhemlik borç karşılığında rehin olmuş olur. Burada kişi ikrarından sorumlu tutulmuştur.

 

İkinci şahsın payının ne olduğu konusunda yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Şahsın iddiasını tasdik eden kişinin iddiayı yalanlayan bu ikinci şahıs aleyhine getireceği şahitler dinlenilir; çünkü bu şahitlik kişinin kendisine bir yarar sağlamamakta veya bir zararı uzaklaştırmamaktadır. Onunla birlikte bir başka şahit de şahitlik ederse veya davacı da onunla birlikte yemin ederse kölenin bütününün .rehin olduğu sabit olur.

Iki kişiden her biri kendi payını rehin bırakmadığını, ortağının ise kendi payını rehin bıraktığını ileri sürse veya ortağının payı konusunda bir şey söylememekle birlikte onun aleyhine şahitlik yapsa şahitliği kabul edilir. Çünkü ortağı unutmuş olabilir. Şayet kasten yalan söylemişse tek bir yalan kişinin fas ık olmasını gerektirmez. Bu sebeple iki kişi bir konuda davalaşsalar daha sonra bir olayda şahitlik etseler, davalaşma konusunda bunların birisi yalancı olsa bile onların şahitliği kabul edilir.

 

[Soru]  Yukarıda zikredilen "tek bir yalan, kişiyi fasık kılmaz" ifadesi, bu yalana mesela gerekli bir hakkı inkar etme gibi başka bir unsur eklenmediğinde geçerlidir. Bizim meselemizde kişinin bunu kasten yaptığını düşünmemiz halinde üzerine gerekli olmuş bir hakkı inkar etmesi söz konusu olur ki bu kişiyi fasık kılar.

 

[Cevap]  İnkarın kişiyi fasık kılmasının şartı bunun başkasına bir malı kaybettirmesidir. Burada yalnızca güvence altına alma hakkı kaybettirilmiştir.

 

[Soru]  Bu, davacı herhangi bir yorumda bulunmaksızın inkarda bulunmak suretiyle haksızlığını açıkça ortaya koymadığında geçerli olur. Aksi takdirde her ikisinin de şahitliği kabul edilmez; çünkü burada her ikisinin de fasık olmasını gerektiren bir durum ortaya çıkmıştır.

 

[Cevap]  Burada kişiden böyle bir durumun ortaya çıktığı kabul edilemez; çünkü yorumsuz bulunan her haksızlık kişiyi fasık kılmaz. Buna gıybeti delil gösterebiliriz.

 

2. İki kişi bir şahsın kendilerine kölesini rehin bıraktığını ve teslim ettiğini iddia etseler, söz konusu şahıs bunlardan birinin sözünü tasdik etse, sözü tasdik edilen kimsenin sözü yalanlanan kişi lehindeki şahitliği -şayet bu konuda ortak değillerse- kabul edilir. Bu konudaki ayrıntılı açıklamalar "şahitlikler" bölümünde gelecektir.

 

Rehin sözleşmesi yapan iki taraf rehnin teslim edilip edilmediği konusunda anlaşmazlığa düşseler [bakılır:]

 

[a] - Rehin, rehin verecek olan şahsın elinde ise,

[b] - veya rehin alacak şahsın elinde olup rehin verecek olan şahıs "onu gasp etti" dese,

 

[bu iki durumda] yeminle birlikte rehin verecek olan kişinin sözü kabul edilir. Aynı şekilde "onu başka bir sebeple teslim ettim" dese daha doğru görüşe göre onun sözü kabul edilir.

 

1. Rehin sözleşmesi yapan iki kişi rehnedilen malın teslimi konusunda anlaşmazlığa düşseler [bakılır:]

 

[a] - Mal rehin verecek olan kişinin elinde ise,

[b] - Veya rehin alacak olan şahsın elinde olup rehin verecek olan şahıs "malı benden gaspetti" dese,

 

Rehin veren kişinin sözü yeminle birlikte kabul edilir. Çünkü aslolan, rehnin bağlayıcı hale gelmemiş olması ve teslime izin verilmemiş olmasıdır.

 

[c] - Aynı şekilde rehin veren kişi "malı ona başka bir sebeple -mesela kiraya vermek, emanet bırakmak vb.- teslim ettim" dese [onun sözü kabul edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru olan ve bizzat İmam Şafii (r.a.) tarafından ifade edilen görüşe göre yeminle birlikte rehin verenin sözünü kabul edilir. Çünkü aslolan malın rehin olarak teslim alınmasına izin vermemiş olmasıdır.

 

[İkinci görüş]

 

Rehin alan kişinin sözü kabul edilir; çünkü her iki taraf ortada izin verilmiş bir teslim alma fiilinin bulunduğu konusunda anlaşmakta, rehin veren kişi bu teslimi başka bir sebebe bağlamayı istemektedir. Daha öncesinde teslimi gerektiren bir akit yapılmış olması sebebiyle bu istek görünürdeki duruma aykırıdır.

 

2. Her ikisi de teslime izin verildiği konusunda ittifak etmekle birlikte rehin alacak kişinin teslim alıp almadığı konusunda anlaşmazlığa düşseler, rehin verilecek mal kimin elindeyse onun sözü kabul edilir.

 

***

 

Rehin veren kişi karşı tarafın rehni teslim aldığını ikrar ettikten sonra "benim ikrarım gerçeğe dayanmıyordu" dese, karşı taraftan yemin etmesini isteyebilir. [Zayıf] bir görüşe göre ikrarı için "ben malın teslimine dair düzenlenen belge için şahit tuttum" gibi uygun bir yorum zikretmedikçe onun yemin ettirme hakkı yoktur.

 

Rehin veren kişi rehin alacak olan kişinin rehni teslim aldığım ikrar ettikten sonra "benim ikrarım hakikate dayanmıyordu" dese [bu durumda rehin alacak olan kişinin yemin etmesini isteyebilir mi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Rehin alacak olan kişinin malı teslim aldığına dair yemin etmesini isteyebilir.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise yemin etmesini isteyemez. Ancak ikran için uygun bir yorum ortaya koyarsa;

 

> Örneğin "ben teslimin hakikaten gerçekleşmesinden önce ikrar edilen borcun yazılı olduğu -güvence temin eden- senedin yazımına şahit tutmak [senedi yazılırken kayda girsin diye] böyle söyledim" derse,

 

> Veya "teslimin yalnızca sözle gerçekleşeceğini zannediyordum",

> "vekilimin dilinden bana onun malı teslim ettiğine dair bir mektup ulaştı ancak daha sonra bunun yalan olduğunu öğrendim"

 

Gibi bir ifade kullanırsa diğer taraftan yemin etmesini isteyebilir. Rehin verecek olan şahıs söylediği söze uygun bir yorum ortaya koymazsa söylediği sözünde ikrannı nakzetmeye çalışmış olmaktadır.

 

İlk görüşte olanlar buna şöyle cevap vermiştir: Biz, güvence amaçlı yazılan senetlere, o senedin içinde yazılanlar gerçekleşmeden önce şahit tutulduğunu biliyoruz. Şu halde kişinin bunu söylemesine ne ihtiyaç vardır?

 

Nevevi'nin "teslim ettiğini ikrar etmiş olsa bile" demesi daha uygun olurdu; çünkü rehin bununla bağlayıcı hale gelir.

 

Not:  Nevevl'nin sözünden "ikrarın davadan sonra mahkemede ol-

masıyla böyle olmaması arasında bir fark olmadığı" gibi bir anlam çıkmaktadır. Iraklı alimlerimizin ifadelerinden anlaşıldığına göre bu doğrudur. İbnü'l-Mukrı bunu tek görüş olarak belirtmiştir. Halbuki Kaffal şöyle demiştir: Rehin veren kişi mahkemede ikrar ederse karşı tarafa yemin ettiremez.

 

Rehin veren kişinin rehni teslim ettiğine dair ikrarı ancak mümkün olduğunda dikkate alınır. Örneğin rehin veren kişi Mekke'de olsa ve "ben bugün Şam'daki evimi rehin verip diğer şahsa teslim ettim" dese, her iki şahıs da Mekke'de olsa bu söz geçersiz olur. İmam

Şafii (r.a.) bunu açık olarak belirtmiştir.

 

Kadı Ebu't-Tayyib şöyle demiştir: Bu, velilerin mümkün olan kerametlerine göre hüküm verilemeyeceğini gösterir. Çünkü dinde bu tür işlere hüküm bağlanmaz .

 

Taraflardan birisi "rehin bırakılan köle suç işledi" dediği halde diğeri bunu inkar etse yeminle birlikte inkar edenin sözü kabul edilir.

 

Taraflardan birisi, yani rehin veren veya rehin alan kişi "teslimden sonra rehin verilen köle suç işledi" dese, diğer taraf ise bunu inkar etse, yeminle birlikte inkar edenin sözü kabul edilir; çünkü aslolan suçun işlenmemiş olması ve rehnin devam etmesidir.

 

Köle borç sebebiyle satıldığında ikrarda bulunan kişinin rehin veren şahıs üzerinde ikrarı sebebiyle bir alacağı bulunmaz, satım bedelinin rehin alan kişiye o ikrarda bulunduğundan dolayı teslim edilmesi de gerekmez.

 

Rehin veren kişi (rehin verdiğim köle) teslimöncesinde suç işlemiştir" dese, daha güçlü görüşe göre rehin alan kişi bunu inkar ettiğinde yeminle birlikte onun sözü kabul edilir.

 

Daha doğru görüşe göre; Rehin alan kişi yemin ettiğinde rehin alan kişi suça maruz kalan kişiye ödeme yapar.

 

Kölenin değeri ile suç için ödenecek diyetten hangisi daha az ise onu öder.

 

Rehin alan kişi yemin etmekten kaçınırsa rehin veren kişiye değil suça maruz olan kişiye yemin teklif edilir, yemin ederse köle suçuna karşılık olmak üzere satılır.

 

1. Rehin veren kişi rehnin tesliminden sonra "rehin verilen köle teslimden önce suç işledi" dese, ister "rehin sözleşmesinden sonra" ister "sözleşmeden önce" demiş olsun rehin alan kişi bunu inkar ederse [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre rehin alan kişi kölenin suç işlediğini inkar ettiğinde onun hakkını korumak amacıyla yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. O "suç işlediğini bilmiyorum" diye yemin eder; çünkü rehin veren kişi suç işlendiği iddiasında bulunan kişi ile rehni geçersiz kılmak amacıyla anlaşmış olabilir.

 

[İkinci görüş]

 

Rehin verenin sözü kabul edilir; çünkü o kendi mülkünde kendisine zarar verecek bir ikrarda bulunmaktadır.

 

Not:  İki görüş, suça maruz kalan kişi belirtildiğinde ve kendisi de bunu tasdik edip iddiada bulunduğunda geçerlidir. Aksi takdirde rehin kesin olarak bulunduğu hal üzere devam eder. Rehin veren kişinin mülkiyetinin kalktığına ilişkin iddiası kölenin suç

işlediğine dair iddiada bulunması gibidir.

 

2. Rehin aIan kişi [rehin aIdığl kölenin bir suç işlemediğine dair] yemin ettiğinde rehin veren kişi suça maruz kaIan kişiye tazminde buIunur [mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre tazminde buIunur; çünkü o, bu ikrarı ile hakkı ile arasına girmiştir. Bu öIdürmesi gibidir.

 

[İkinci görüş]

 

Tazminde buIunmaz; çünkü rehin alan kişi kabul edilmeyecek bir ikrarda buIunmuş oIduğundan bu ikrarı yok hükmündedir.

 

Not:  Nevevl'nin tıpkı eş-Şerh u' l-kebır, eş-Şerh u' s-sağır ve er-Ravda'da olduğu gibi "İmam

Şafii (r.a.)'ye ait iki görüşten daha güçlü olanına göre" demesi daha iyi olurdu; çünkü buradaki görüş ayrılığı İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş arasındadır. Bu ikisi, araya giren engel sebebiyle tazminatta bulunma konusundaki İmam Şafii (r.a.)'ye ait meşhur iki görüştür.

 

3. Rehin veren kişi; kölenin değeri ile suçun gerektirdiği diyet arasından hangisi daha az ise onu tazmin eder. Bu ümmü veledin işlediği suçta oIduğu gibidir; çünkü ümmü veledin satımı mümkün değildir.

 

Nevevı'nin metindeki ifadesi, görüş ayrıIığının mezhebe mensup alimler arasındaki iki görüş arasında oIduğu izlenimi vermekteyse de bu konuda iki farklı tarık [rivayet] vardır.

BunIarın daha doğru oIanına göre görüş ayrıIığının mezhep alimlerine ait oIduğuna dair tek bir görüş vardır. İkinci rivayete göre ise görüş ayrıIığl İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş atasındadır. Bu, suç işlemiş kölenin fidye ödenerek kurtarıImasl meselesinde oIduğu gibidir. BunIarın daha güçIüsüne göre kölenin değeri ile suçun gerektirdiği diyetten daha az oIanı ödenir. Diğer görüşe göre diyet hangi miktara uIaşırsa uIaşsın diyet ödenir. ~ Şu haIde Nevevı'nin bu meseledeki görüş ayrıIığınl "mezhepte esas ~ aIınan görüş" diye ifade etmesi gerekirdi.

 

4. Rehin alan kişi [kölenin suç işlemediğine dair] yemin etmekten kaçınırsa yemin etme yükümlülüğü [kime döner? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre suça maruz kalan kişiye döner, çünkü hak ona aittir. Yemin etme yükümlülüğü rehin verene dönmez; çünkü o kendisi için bir iddiada bulunmamaktadır.

 

Nevevi'nin ifadesi bu konuda da mezhep alimlerine ait iki görüş bulunduğunu göstermektedir. Oysa daha doğrusu bu konudaki görüş ayrılığı İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş arasındadır. Bu ikisi içinden daha doğru olanı yukarıda geçen görüştür.

 

[İkinci görüş]

 

Yemin etme yükümlülüğü rehin verene döner; çünkü o, kölenin sahibidir, dava da kendisi ile rehin alan kişi arasında geçmektedir.

 

5. Yeminin kendisine döndüğü kişi yemin ettiğinde kölenin işlediği suçun bedeli, kölenin değerinden daha fazla ise köle işlediği suç sebebiyle satılır. Aksi takdirde kölenin yalnızca suç için ödenecek miktarı satılır. Kalan kısım, diğer tarafın yeminiyle sabit olan suçtan rehin olmaz. Rehin alan kişinin, içinde rehnin şart koşulmuş olduğu satım akdini bu sebeple feshetme hakkı olmaz; çünkü yemin etmeyerek bunu kaçıran kendisidir.

 

Rehin alan kişi rehnin satılmasına izin verse ve rehin satılsa, rehin veren kişi verdiği izinden caysa ve "satım öncesinde izinden caymıştım" dese, rehin veren ise "satım sonrasında caydın" dese, daha doğru görüşe göre rehin alanın sözü kabul edilir.

 

1. Rehin alan kişi rehin malın satılmasına izin verse ve mal satılsa, daha sonra rehin alan kişi "verdiğim izinden caydım" dese, rehin veren kişi ise onun izinden caydınığı inkar etse, yeminle birlikte rehin verenin sözü kabul edilir; çünkü aslolan, izinden caymamaktır.

 

2. Rehin alan kişi izinden caymış olsa ve satım akdinden sonra "satımdan önce izinden caymıştım" dese, rehin veren ise "hayır satımdan sonra izinden caydın" dese [kimin sözü kabul edilir? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre yeminle birlikte rehin veren kişinin sözü kabul edilir; çünkü aslolan satımın olmaması ve her birinin izinden caymanın gerçekleştiğini idda ettiği vakitte caymanın gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu ikisi birbiriyle çeliştiğinden rehin devam eder.

 

[İkinci görüş]

 

Rehin verenin sözü kabul edilir; çünkü o, satımın vaktini daha iyi bilir, nitekim rehin alan kişi de satıma izin verdiğini kabul etmektedir.

 

[Üçüncü görüş]

 

Daha önceki tarihi ifade edenin sözü kabul edilir. Ric' at meselesinde ve vekil ile müvekkilin azlin satımdan önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiği konusundaki ihtilaflarında benzer hükümlerin de gösterdiği üzere doğru olan görüş budur.

 

İki bin dirhem borcu olan ve bunun bin dirhemlik kısmı için rehin vermiş olan bir kişi bin dirhemlik ödeme yaptıktan sonra "rehin verdiğim bin dirhem için ödeme yaptım" dese yeminle birlikte sözü O kabul edilir. Herhangi bir şeye niyet etmemişse bu bini dilediğine ~ yönlendirebilir. [Zayıf] bir görüşe göre bu bin iki borca bölünür.

 

1. İki bin dirhem borcu olup bunlardan bin dirhem için rehin veya kefil vermiş olan veya bin dirhemi satıcının bedelini tahsil edinceye kadar elinde hapsettiği bir mala karşılık, diğer bin dirhemi ise bundan farklı bir borcu bulunan bir kimse bin dirhemlik borcunu ödese ve "ben, karşılığında rehin verdiğim bin dirhemlik borcu ödedim" vb. bir ifade kullansa, yeminle birlikte sözü kabul edilir. Çünkü ödeme yaparken ne amaçladığını ve ödemeyi hangi keyfiyetI e yaptığını en iyi o bilir. İki taraf, ister söylenilen lafızda isterse bununla ne kastedildiği konusunda ihtilaf etsinler hüküm değişmez. Şu halde ödemenin hangi sebeple yapıldığı konusunda ödemeyi yapanın kastı dikkate alınır ki o borcunu ödeme kastıyla borçtan kurtulmuş olsun. Alacaklı bunu emanet zannetmiş olsa bile borçlu buna maliktir.

Burada onun niyetine bakıldığı gibi seçim hakkı da doğrudan kendisine aittir. Bunun istisnası mükatep kölenin yaptığı muamele sebebiyle söz konusu olan borcudur. Köle kitabet akdi sebebiyle olan borcunu ödemek istediği halde efendisi kölenin yaptığı ticarı muameleden kaynaklanan borcu kastetse "kitabet konusunda geleceği üzere" efendinin isteğine karşılık verilir. Kitabet akdi, zikredilen diğer hususlardan şu açıdan ayrılır: Kitabet borcu, diğerlerinin aksine düşme ihtimali bulunan bir borçtur. Mükatep kölenin kastı ancak başka bir sebebe temas edilmediğinde dikkate alınır, bu durumda efendi başlangıçta borcun ödenme sebebini belirlememekle ihmalkar davranmıştır.

 

2. Kişi ödeme yaparken herhangi bir şeye niyet etmemişse, yaptığı ödemeyi bu ikisinden dilediğine yönlendirebilir. Bu, mevcut ve uzakta olan iki malın zekatının ödenmesi meselesi gibidir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre yapılan ödeme iki borca taksim edilir, çünkü borçlardan birisi diğerine göre daha öncelikli değildir.

 

Bu taksim edilme işlemi bir görüşe göre borçların miktarına göredir. Cüveynı bunu tek görüş olarak belirtmiştir. Bir görüşe göre ise eşit bir şekilde bölünür. Bunu da el-Beyan yazarı ve başka alimler tek görüş olarak zikretmiştir ki sonraki bazı alimlerin, "iki borca karşılık bir ödeme yapıldığında ödeme her iki borca taksim edilir" diyerek tercihte bulundukları görüşe göre bu daha uygundur.

 

3. [Yapılan ödemenin hangi borç için olduğuna dair] bir belirleme olmadan borçlu kişi ölse,

Subki'nin belirttiği üzere, "iki borçtan birisi için kefil bulunması durumu"nda olduğu gibi mirasçısı onun yerini alır.

 

Subkı şöyle demiştir: Bu mümkün olmadığında yapılan ödeme iki borca yarı yarıya bölünür.

 

Kişi bir belirleme yaptığında rehnin o miktarı sözün söylenme anından itibaren mi yoksa belirlemenin yapıldığı andan itibaren mi rehin olmaktan kurtulur? Bunun müphem talak meselesi gibi kabul edilmesi uygun görülmektedir.

 

İki müşrik, bir dirheme karşılık iki dir hem i satsalar, fazladan bir dirhem ödemeyi üstlenen kişi bunu ödedikten sonra ikisi müslüman olsa, bir dirhem öderken daha önce üstlendiği fazlalığı kastederse borcundan kurtulmuş olur, üzerinde borç kalmaz. Her iki borcunu kastederse her ikisine dağıtılır ve asıl borcu ödemeyi kastetmemiş olsa bile kalan fazlalık kısım düşer. Herhangi bir şey kastetmemişse asıl borç ve fazlalıktan dilediğini belirleme hakkı vardır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ÖLENİN GERİDE BlRAKTIGI MALVARLIGINA BORCUN İLİşMESİ