İKRAR |
NESEP İKRARINDA BULUNMAK
Bu bölümde nesep
ikrarında bulunma konusu ele alınmaktadır.
Neseb yakınlık demek
olup çoğulu "ensab"tır.
Nesep ikrarı iki kısma ayrılır:
1. Bir kimsenin nesebini kendisine bağlamak, 2. Bir kimsenin ne se bini
başkasına bağlamak. Nevevi bu konuları bu sırayla ele almıştır.
A. BİR KİMSENİN NESEBİNİ İKRAR YOLUYLA
KENDİNE BAĞLAMAK
B. BİR KİMSENİN NESEBİNİ İKRAR YOLUYLA
BAŞKASINA BAĞLAMAK
A. BİR KİMSENİN
NESEBİNİ İKRAR YOLUYLA KENDİNE BAĞLAMAK
1. Bir kimse nesep
ikrarında bulunduğunda; şayet lehine ikrarda bulunduğu kişiyi kendi nesebine
bağlıyorsa bu ikrarın sahih olması için;
a) Hissin kendisini
yalanlamaması,
b) çocuğun nesebinin
biliniyor olması durumunda olduğu gibi kişinin ikrarının dince yalanlanmamış
olması,
c) Nesebi bağlanan kişi,
bunu doğrulamaya ehil bir kimse ise onun doğrulaması şarttır. Şayet nesebi
bağlanan kişi büyük olur da nesep ikrarında bulunan şahsı yalanlarsa nesep -bir
delil / şahit olmadıkça- sabit olmaz. Kişi, küçük bir çocuğun nesebini
kendisine bağladığında nesep sabit olur. Çocuk büyüdükten sonra ikrar eden
şahsı yalanlasa daha doğru olan görüşe göre ikrar geçersiz hale gelmez.
2. Kişinin ölmüş olan
küçük bir çocuğu kendi nesebine bağlaması sahihtir. Daha doğru görüşe göre
büyük kimseyi nesebine bağlaması da böyledir. [Nesep ikrarında bulunan kişi]
ölen şahsa mirasçı olur.
3. İki şahıs, yetişkin
bir kimsenin nesebini kendisine bağlamak istediğinde yetişkin şahıs bunlardan
hangisinin sözünü doğrularsa nesep ona bağlanır. Küçük çocuğun durumu ise
"bulunan çocuk" bölümünde ele alınacaktır.
4. Bir kimse,
cariyesinin çocuğu hakkında "bu benim çocuğumdur" derse çocuğun
nesebi ona bağlanır, daha güçlü görüşe göre annesi ümmü veled olmaz. Aynı
şekilde "bu çocuk, bu cariyenin benim mülkümde iken doğurduğu
çocuğumdur" dediğinde de hüküm böyledir. Şayet "Bu benim çocuğumdur,
cariyembenim mülkümde iken ona hamile kalmıştır" demişse cariyenin ümmü
veledliği sabit olur. Şayet cariye ile cinsel ilişkide bulunma hakkı var idiyse
çocuk, nesebini ilhak etmeksizin cariye ile ilişkide bulunma hakkına dayalı
olarak o şahsın nesebine bağlanır. Şayet cariye başkası ile evli olduğundan
efendisinin o cariyeyle ilişkide bulunma hakkı yok idiyse çocuk cariyenin
kocasına ait olur, efendinin çocuğun nesebini kendisine bağlaması geçersizdir.
A. NESEP İKRARININ GEÇERLi OLMASININ
ŞARTLARI
B. ANNE VE BABA İKRARlNDA BULUNMAK
C. OĞUL İKRARlNOA BULUNMAYA İLİŞKİN
BAZI MESELELER
D. ÖLMÜŞ BİR KİMSENİN NESEBİNİ İKRAR
ETMEK
E. İKİ VEYA DAHA FAZLA KİŞİNİN BİR
KİMSENİN NESEBİNİ İDDİA ETMESİ
F. CARİYENİN DOĞURDUĞU ÇOCUĞUN NESEBİNi
İKRAR ETMEK
G. NESEP İKRARINI KİŞİNİN BEDENİNİN BİR
BÖLÜMÜNE İZAFE ETMEK
H. EFENDİNİN CARİYESİNİN ÇOCUĞUNU KENDİ
NESEBİNE BAĞLAMAK İSTEMESİ
A. NESEP İKRARININ
GEÇERLi OLMASININ ŞARTLARI
1. Yetişkin, aklı
başında bir erkek -köle, kafir ve sefih bile olsa- "bu benim
oğlumdur", "ben onun babasıyım" şeklinde bir ifade kullanmak suretiyle
bir başka şahsın nesebinin kendisine ait olduğunu iddia ederse, nesebin o şahsa
bağlanmasının sahih olması için şu şartların bulunması gerekir:
[a] - İkrarın duyu
organları tarafından yalanlanmaması:
Yani nesebi ikrar edilen
şahsın yaş bakımından ikrarda bulunan kimsenin çocuğu olmaya elverişli olması
gerekir. Şayet ikrarda bulunanın çocuğu olması düşünülemeyecek bir yaş söz
konusu ise yahut da ikrara konu olan şahsın ana karnına düşmesinden önce
ikrarda bulunan kişinin cinselorganı kesilmiş veya yumurtalıkları koparılmış
ise nesep sabit olmaz; çünkü duyu organları bu ikrarı yalanlamaktadır.
Bu hüküm nesebe
ilişkindir, köle azadına ilişkin boyutu ise daha sonra gelecektir.
[b]- İkrarın dince
yalanlanmaması:
İkrarın dince
yalanlanması şöyle olur: Nesebi ikrar edilen kişinin nesebinin bir başka kişiye
ait olduğu biliniyorsa veya kocanın karısı ile birleştiği bir evlilik birliği
içinde doğmuşsa o çocuğun nesebini başkasının ikrar etmesi dince yalanlanmış
olur. Çünkü bir kimse bir şahsın nesebine bağlı olunca bu nesep -ister söz
konusu şahısça doğrulansın ister doğrulanmasın- başkasına intikal ettirilemez.
[c]- Nesebi ikrar edilen
şahsın ikrarı doğrulaması:
Nesebi ikrar edilen şahıs,
mükellef olması hasebiyle tasdik ve tekzibe ehil ise onun nesep ikrarını
doğrulaması da şarttır; çünkü şahsın kendi nesebi üzerinde hakkı vardır. Şahsın
kendisi bunu başkasından daha iyi bilir.
Not: Nevevi şartlar arasında şunları
zikretmemiştir:
a. Kocanın karısıyla
birleştiği sahih bir evlilik birliği içinde çocuğun nesebinin [ikrarda bulunan
dışında] başkası tarafından lian yoluyla reddedilmemiş olması: Şayet
reddedilmiş olursa, reddeden dışında bir kimsenin çocuğun nesebini iddia etmesi
geçerli olmaz.
Fasid bir evlilikte
doğan çocuğun nesebi koca tarafından reddedilmişse, koca dışında birinin bu
çocuğun nesebini iddia etmesi geçerli olur; çünkü nesebin reddedilmesinden önce
bir kimse çocuğun nesebi konusunda koca ile ihtilaf etmiş olsa bu kişinin
açacağı dava dinlenir.
b. çocuğun zinadan
doğmamış olması,
c. Nesebi ikrar edilen
kişinin başkasına ait küçük veya deli bir köle yahut azat edilmiş köle
olmaması: Şayet böyle olursa, efendinin vela hakkını korumak amacıyla nesep
iddiası geçerli kabul edilmez, bunun delille ispat edilmesi gerekir.
Aklı başında olan büyük
köle, ikrarda bulunan şahsın sözlerini tasdik ederse bu ikrar kabul edilir. Bu
görüş İbnü'lMukrl'nin tercih ettiği görüştür, el-Envdr adlı eserin yazarı ise
buna muhalif olarak kabul edilmeyeceğini söylemiştir.
Kölenin nesebi sabit
olduğunda köleliği devam eder; çünkü nesep ile kölelik arasında bir zıtlık söz
konusu değildir. Nese bin sabit olması hür olmayı gerektirmez, hürriyetin söz
konusu olduğu ise sabit olmamıştır.
Köle ikrarda bulunan
şahsın kendi kölesi olup kendisinin zilyedliğinde bulunuyor ve nesep olarak o
kişiye bağlanması mümkün değilse, örneğin kölenin yaşı, nesep ikrarında bulunan
kişiden daha büyük ise bu ikrar hükümsüzdür. Şayet kölenin nesebinin o kişiye bağlanması
mümün ise küçük, deli ve [büyük olduğu halde ikrarda bulunan şahsı] doğrulayan
kölenin nesebi sabit olur, köleler azat olur. Nesebi başkasından sabit olan
veya ikrarda bulunan şahsı yalanlayan kölelerin nesebi o efendiye bağlanmaz
ancak efendi onların hür olduklarını itiraf etmiş olduğundan köleler azat olur.
Bu ikisi efendiye mirasçı olamayacağı gibi efendi de bu ikisine mirasçı olamaz.
B. ANNE VE BABA
İKRARlNDA BULUNMAK
2. Bir kimse anne
ikrarında bulunsa -er-Ravda'da İmranı aracılığıyla İbnü'l-Lebban'dan
nakledildiğine göre- kişinin anne ikrarı geçersizdir; çünkü kadının doğum
yaptığına dair şahit getirmek mümkündür. el-Kifaye adlı eserde de bu görüş
onaylanmıştır.
3.• Bir kimse baba
ikrarında bulunsa, baba olduğu ileri sürülen şahıs ise bunu yalanlasa veya
sessiz kalsa nesep sabit olmaz.
C. OĞUL İKRARlNOA
BULUNMAYA İLİŞKİN BAZI MESELELER
4. Bir kimse bir şahsın
kendisinin oğlu olduğunu ikrar etse [burada birkaç ihtimal söz konusu olur:]
[Birinci durum]
Çocuk ergin olup bu ikrarı
yalanlar veya "bilmiyorum" derse, diğer haklarda olduğu gibi [burada
da] çocuğun nesebi -bir delil, şahit olmadıkça- sabit olmaz.
Nevevi'nin ibaresi buna
uygun olmamakla birlikte nesep, bir tarafın yeminden kaçınması durumunda ikrar
edenin yemin etmesiyle de sabit olur.
Kişi ergin ve akıllı bir
şahsın nesebini kendisine bağlamak istediğinde, ilgili şahıs bunu tasdik etse
sonra her ikisi de bu ikrardan dönse nesep ortadan kalkmaz; çünkü sabit
olduğuna hükmedilen nesep -tıpkı cinsel ilişkide bulunma yoluyla sabit olan
nesepte olduğu gibi- karşılıklı ittifakla ortadan kalkmaz.
[İkinci durum]
Kişi, küçük veya deli
bir kimsenin nesebinin kendisine ait olduğunu ikrar etse, -karşı tarafın tasdik
etmesi şartı hariç- yukarıda geçen şartların bulunması halinde nesep sabit
olur; çünkü bu durumda nesebin sabit olduğuna dair delil getirmek zordur. Şari
(Hüküm koyucu olan Allah) ise nesep konusuna özel bir önem vermiş ve mümkün
olduğu durumda nesebi sabit kılmıştır. Bu yüzden, hakkında ikrar söz konusu olan
şahıs tasdike ehil olmadığında nesebi sabit kabul ederiz.
Küçük çocuk ergin hale
geldiğinde veya deli akıllandığında, [ehliyetleri] kamil hale geldikten sonra
karşı taraftan kendilerine yönelik nesep ikrarını yalanlasalar [nesepleri batıl
hale gelir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre nesepleri batıl hale gelmez. Çünkü nesep konusunda ihtiyat gösterilir.
Şahitlikle sabit olan durum nasıl sabit olduktan sonra ortadan kalkmıyorsa
nesep de sabit olduktan sonra ortadan kalkmaz.
Lehine ikrarda bulunulan
kişinin ikrar edene yemin ettirme hakkı yoktur; çünkü o kişi ikrarından
döndüğünde bu kabul edilmeyecektir.
[ikinci görüş]
Hem çocuğun hem de
delinin nesepleri geçersiz hale gelir; çünkü biz bu şahıslar henüz inkar etmeye
ehil değilken onların neseplerini sabit kabul ettik. Daha sonradan bu kimseler
ehil hale gelmişlerdir. Hükümler var olma ve yok olma bakımından illetleriyle
birlikte bulunur.
[İtiraz] Deli hakkında belirtilen hüküm şu hükümle
çelişmektedir: Bir kimse deli bir şahıs hakkında "bu benim babamdır"
dese, deli şahsın aklı başına gelip de bunu tasdik edinceye kadar bu ikrar
kabul edilmez. Ruyani "bu ikisi arasında ne fark var bilmiyorum. Olsa olsa
şu söylenebilir: Oğul, deli hale geldikten sonra daha önceki çocukluğuna dönmüş
olur, baba ise böyle değildir" .
[Cevap] Deli ile ilgili belirtilen görüş Maverdi'ye
aittir. Ona göre ergin olan delinin nesebinin birine bağlanması, o deli akıllanıp
da ikrarı tasdik etmediği sürece sahih olmaz. Bu hüküm, ölü bir şahsın nesebini
kendine bağlama ile çelişmez; çünkü ölen şahsın dirilmesi ihtimali kalmamıştır.
Bu, zayıf bir görüştür;
şu halde Hocam Remli'nin de belirttiği üzere "bu benim babamdır"
ifadesi ile "bu benim oğlumdur" ifadesi arasında bu açıdan bir fark
yoktur.
D. ÖLMÜŞ BİR KİMSENİN
NESEBİNİ İKRAR ETMEK
5. Ölmüş olan küçüğün
nesebini kendine bağlamak sahihtir. Nesep ikrarında bulunan kişi o küçüğü
öldürmüş olsa bile hüküm böyledir. Burada "mirasa konmak veya kısastan
kurtulmak için bu ikrarda bulunduğu" şeklindeki töhmet dikkate alınmaz;
çünkü nesep konusunda ihtiyat gösterilir. Bu yüzden kişi çocuk hayattayken veya
öldükten sonra onun nesebini reddetse, çocuğun ölümünün ardından nesebini iddia
etse nesebi ona katılır ve kendisine mirasçıolur.
Bir kimse ölmüş olan
büyüğün nesebini kendisine bağlamak istese [bu ikrar kabul edilir mi? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Daha doğru olan görüşe
göre büyüğün nesebini bağlamak da aynı şekilde sahihtir; çünkü ölmüş kimse,
nesep ikrarını tasdik etmeye ehil olmadığından tıpkı deli ve küçük çocuğun
nesebini kendine bağlamak sahih olduğu gibi o da sahihtir.
[İkinci görüş]
[Ergin bir kimsenin]
nesebin sübutu için şart olan tasdik bulunmadığından bu sahih değildir; çünkü
nesebi bağlamanın ölüm anına kadar ertelenmiş olması" ölen şahıs hayatta
olsaydı bunu inkar ederdi" düşüncesini akla getirmektedir.
Bu iki görüş, ölmemekle
birlikte akıllı bir şekilde ergin hale geldikten sonra deliren kimsenin
nesebini iddia etme durumunda da söz' konusudur. Çünkü bu kişinin tasdik
etmesinin dikkate alınacağı bir zaman dilimi geçmiştir. Şu an itibarıyla ise
tasdike ehil değildir.
İlk görüşe göre [ölmüş
kişinin nesebini kendisine bağlayan] kişi ölen kimseye mirasçı olur. Bu konuda
["mirasçı olmak için ölenin nesebini kendisine bağladı" şeklindeki]
töhmete bakılmaz; çünkü mirasçılık nesebin sabit olmasının bir uzantısıdır,
nesebi de sabit olmuştur.
Mirasçılık ile ilgili bu
mesele el-Muharrer ve er-Ravda'da bulunmayıp buraya eklenmiştir.
Not: İslam ülkesi vatandaşı bir gayri Müslim
[zimmı], küçük veya deli çocuğunun nesebinin kendisine ait olmadığını söylese,
daha sonra Müslüman olduğunda çocuğun Müslümanlığına hükmedilmez; çünkü
aralarında nesep ilişkisi bulunmadığına hükmettiğimizden çocuk Müslümanlık
konusunda o şahsa bağlanmaz. Bu çocuk ölüp de mirası kafir olan yakınlarına
verildiğinde nesebi reddeden kişi çocuğun nesebinin kendisine ait olduğunu
ikrar etse nesep ona bağlanır; ikrarda bulunan şahıs Müslüman olduğundan
çocuğun da ona bağlı olarak Müslüman olduğu anlaşılmış olur. Bu durumda kafir
yakınlara verilmiş olan miras onlardan geri alınıp nesebi ikrar eden şahsa
verilir.
E. İKİ VEYA DAHA FAZLA
KİŞİNİN BİR KİMSENİN NESEBİNİ İDDİA ETMESİ
6. İki veya daha fazla
kişi, ergin bir kişinin nesebinin kendilerine ait olduğunu iddia etseler, ergin
onlardan hangisinin sözünü tasdik ederse, ne se bin şartları yalnız kendisi
bakımından sağlandığından nesep ona bağlanır. Ergin, her ikisinin ikrarını da
doğrulasa veya ikisininkini de doğrulamasa "kölenin azat edilmesi"
konusunun hemen öncesinde belirtileceği üzere bu konuda nesep uzmanlarına
başvurulur.
İki veya daha fazla
kişinin, küçük bir çocuğun nesebini ikrar etmeleri konusu ise "bulunan
çocuk" bölümünde gelecektir. Yine o bölümde köle ve kadının neseplerini
ikrar etmenin hükmü de gelecektir.
F. CARİYENİN DOĞURDUĞU
ÇOCUĞUN NESEBİNi İKRAR ETMEK
7. Bir kimse, başkasıyla
evli olmayan ve kendisiyle cinsel ilişkide bulunma hakkının olduğu cariyesinin
çocuğu hakkında "bu benim çocuğumdur" dese [burada iki mesele söz
konusudur:]
[Birinci mesele]
Diğer şartların da
bulunması halinde çocuğun nesebi ikrarda bulunan şahsa bağlanır. Et-Tenbih 'te
belirtildiğine göre bu meselede kişinin mutlaka "bu benim ondan
çocuğumdur" demesi gerekir. ErRavda' da da hüküm böyledir.
[İkinci mesele]
[Bu durumda o çocuğun
annesi ümmü veled olur mu? İkrarda bulunurken cariye hakkında "ondan"
ifadesini söylemenin şart olup olmadığı konusundaki] bu görüş ayrılığı
sebebiyle olsa gerek Nevevi [bu meselede İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş
olduğunu belirterek] şöyle demiştir:
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
cariye hakkında' ümmüveledlik söz konusu olmaz. Şayet yukarıdaki meselede görüş
ayrılığı olmasaydı nesebin sabit olması sebebiyle böyle bir hükmün
zikredilmesine gerek olmazdı. Kadının ümmüveledliğinin sabit olmamasının sebebi
şahsın o cariye ile evli iken o çocuğa hamile bırakmış olması veya şüphe
yoluyla bir ilişki kurma sebebiyle cariyeyi hamile bırakmış olması mümkündür.
Rafil [bu ikinci ihtimali kastederek] "bu, ikrar konusundaki kesinliği
esas alma şeklindeki genel kurala daha uygundur." demiştir.
[İkinci görüş]
Bir grup alim tarafından
doğru kabul edilen diğer görüşe göre burada adamın o cariyeyi mülkiyetine
dayanarak hamile bıraktığı yorumu yapılır ve dıriyenin ümmüveled olduğuna
hükmedilir. Aslolan arada evliliğin olmamasıdır.
8. [Nesep ikrarında
bulunan] kişi, "bu benim çocuğumdur. Bu cariye çocuğu benim mülkiyetimde
iken doğurmuştur" dese, daha güçlü görüşe göre bu durumda da cariye
hakkında ümmüveledlik sabit olmaz; çünkü -yukarıda geçen ihtimallere binaen-
ikrarda bulunan kişi, cariyeyi kendi mülkiyetine geçirmeden önce hamile
bırakmış olup sonra hamile olarak satın almış ve cariye de onun
mülkiyetindeyken doğum yapmış olabilir.
9. Kişi [cariyenin
doğurduğu çocuk hakkında] "bu benim çocuğumdur, cariyem benim mülkiyetim
altındayken ona hamile kalmıştır", "bu benim çocuğumdur, bu çocuk sebebiyle
ben cariyemi kendi mülkiyetimde iken ümmüveled kıldım", "bu benim
ondan olan çocuğumdur, onun üzerindeki mülkiyetim on yıldır devam
etmektedir" vb. bir ifade kullansa çocuk da mesela bir yaşında olsa cariye
hakkında ümmüveledlik sabit olur; çünkü diğer ihtimaller ortadan kalkmıştır.
Bunu Ram belirtmiş, Nevevi de ona tabi olmuştur.
[İtiraz] Şu da ihtimal dahilindedir: Cariye başkasının
elinde rehin iken cariyeyi hamile bırakmış, ödeme güçlüğü içinde olduğu için
cariye borca karşılık satılmış, daha sonra cariyeyi satın almıştır. Bu durumda
iken cariyeyi ümmüveled kabul etmeyen görüşe göre cariye ümmüveled olmamış
olur.
[Cevap] Bu uzak bir ihtimalolup buna hüküm bina
edilmez.
10. Kişi ikrarda
bulunmadan önce mükatep akdi yapmış olsa, kitabet akdi esnasında cariyeyi
hamile bırakmış olma ihtimali ortadan kalkmadan cariyenin ümmüveledliği sabit
olmaz. Çünkü kitabın sonunda geleceği üzere mükatep kölenin cariyesini
ümmüveled kılması geçerli değildir.
G. NESEP İKRARINI
KİŞİNİN BEDENİNİN BİR BÖLÜMÜNE İZAFE ETMEK
11. Bir kimse
"falanın eli benim oğlumdur", "falanın eli benim
kardeşimdir", "bu dıriyenin eli benim ümmüveledimdir" dese
[şöyle bir durum söz konusu olur:]
[a] - Boşama konusunda
benzer ifade kullanıldığında bunun önce bedenin bir parçası hakkında geçerli
olup sonra bedenin bütününe yayıldığı görüşünü kabul edersek bu meselede nesep
de üm müveledlik de sabit olmaz. Tercihe şayan olan görüş de budur.
[b] - Zayıf görüşe göre
bunu bedenin bütünü hakkında geçerli kabul edersek bu mesel ed e nesep de
ümmüveledlik de sabit olur. Rafiı bu hükmü "boşama" bölümünde
et-Tetimme adlı eserden nakletmiştir.
H. EFENDİNİN
CARİYESİNİN ÇOCUĞUNU KENDİ NESEBİNE BAĞLAMAK İSTEMESİ
12. [Bir kimse,
cariyesinin çocuğunun kendisinden olduğunu ikrar ettiğinde bakılır:]
[a] - Cariye ile cinsel
ilişkide bulunma hakkına sahip ise, çocuk kişinin nesebi bağlama isteği
bulunmaksızın bu cinsel ilişki hakkına bağlı olarak, yani kişinin cariyesi ile
ilişkide bulunduğunu ikrar etmesiyle -şayet bu mümkün ise- bu kişinin nesebine
bağlanır.
[*] - Çünkü Hz.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: [Bir kadının doğurduğu] çocuk, [o kadın
ile meşru yoldan] cinsel ilişki hakkına sahip olan erkeğe aittir. Zina eden
kimse için ise [çocuğun nesebinden] mahrumiyet söz konusudur.
Bu durumda kadın
ümmüveled olur.
[b] - Cariye başkası ile
evli ise bu durumda cariyenin doğurduğu çocuk mümkün olduğu takdirde kocasının
nesebine bağlanır; çünkü cariye ile ilişkide bulunma hakkı ona aittir. Bu
durumda efendinin o çocuğun nesebini kendine bağlamak istemesi geçersidir;
'çünkü hukuken o çocuğun nesebi cariyenin kocasına aittir.
Not: Bir kimse "şu çocuklarımdan ve şu
karımdan başka bir mirasçım yoktur" şeklinde bir ikrarda bulunsa [ne
olur?]
İbnü's-Salah şöyle demiştir:
Kişinin kendi ikrarına bağlı olarak mirasçıları yalnızca onlarla sınırlanmış
olur. Kişinin ikrarına nasıl ki mirasın aslında itimad ediliyor ise
mirasçıların sayılarını sınırlama konu3unda da itibar edilir; çünkü bu, mirasın
bir niteliği gibidir.
Kadı Hüseyin'in
fetvalarında da bunu gösteren açıklamalar vardır.
B. BİR KİMSENİN
NESEBİNİ İKRAR YOLUYLA BAŞKASINA BAĞLAMAK
Bir kimse "bu benim
erkek kardeşimdir" veya "bu benim amcamdır" diye bir ikrarda
bulunarak bir şahsın nesebini başkasına bağlamak istese, yukarıda geçen şartlar
dahilinde o kişinin nesebi sabit olur. Nesebin kendisine bağlandığı şahsın
ölmüş olması şarttır.
O şahsın, bu kişinin
nesebini reddetmemiş olması şart koşulmaz. İkrarda bulunan kimsenin mirası
elinde bulundurun bir mirasçı olması şarttır.
Daha doğru olan görüşe
göre;
> Nesebi bağlanan
kişi mirasçı olamadığı gibi ikrarda bulunan şahsın payına da ortak olamaz,
> Mirasçılardan ergin
olanlar tek başına ikrarda bulunma yetkisine sahip değildir,
> Mirasçılardan biri
ikrarda bulunup diğerleri inkar etse, inkar eden mirasçı ölüp yalnızca ikrar
eden mirasçı kalsa nesep sabit olur,
> Babasının payında
miras hakkı bulunan bir oğul, nesebi bilinmeyen bir kişinin kendi erkek kardeşi
olduğunu ikrar ettiği halde nesebi bilinmeyen kişi ikrarda bulunan şahsın
nesebinin ölene ait olduğunu inkar etse bunun bir etkisi olmaz, nesep sabit
olur. Aynı şekilde nesebi bilinmeyen şahsın nesebi de sabit olur.
> Ölenin erkek
kardeşinin, bir çocuğun ölen abisinin çocuğu olduğunu ikrar etmesi durumunda
olduğu gibi nesebi bağlanan kişi ortadaki mirasçıyı hacbeden bir kişi ise nesep
sabit olmakla birlikte [lehine ikrarda bulunulan kişi için] mirasçılık söz
konusu olmaz.
1. Bir kimse, bir şahsın
nesebini sonuç olarak kendisine yansıyacak şekilde bir başkasına bağlasa;
Örneğin birisi hakkında "bu benim erkek kardeşimdir" dese, Veya
"bu benim amcamdır" dese, Şayet nesebin kendisine bağlandığı kişi
erkek ise lehine ikrarda bulunulan şahsın nesebi ona bağlanmış olur; çünkü mirasçılar
bir takım haklar konusunda kendilerine miras bırakan kimsenin yerini alırlar ki
nesep de bu haklar kapsamında yer alır.
Nevevi'nin yukarıdaki
iki örneği vermesi, "bu benim erkek kardeşimdir" örneğinde olduğu
gibi nesebin ikrarda bulunan kişiye baba gibi bir şahıs aracılığıyla bağlanması
ile "bu benim amcamdır" örneğinde olduğu gibi iki şahıs aracılığıyla
bağlanması arasında fark olmadığını belirtmek içindir. Nesep ikrarında bulunan
kişi ile lehine ikrarda bulunulan kişi arasındaki bağ, "bu benim amca oğlumdur"
şeklindeki ikrarda olduğu gibi üç kişi aracılığıyla da kuruluyor olabilir.
Not: Nesebin kendisine bağlandığı kişinin
"erkek" olmasını şart koştum; Çünkü NevevI' "bulunan çocuk"
konusunda şunu zikretmiştir: "Daha doğru görüşe göre kadının bir kimsenin
nesebini kendi üzerine alması kabul edilmez". Şu halde kadının mirasçısı
erkek bile olsa bir kimsenin ne se bini o kadına bağlamaya çalışması hiçbir
şekilde kabul edilmez; çünkü mirasçı miras bırakanın yerini alır.
İsnevi şöyle demiştir: Bu
açık bir hükümdür. İbnü'l-lebban da bunu tek görüş olarak belirtmiş, İmranı
Zevaid adlı eserinde bu görüşü ondan şöyle nakletmiştir: "Bir kadın
hakkında "bu benim annemdir" diye ikrarda bulunmak geçerli olmaz;
çünkü kadının bir kimsenin nesebini kendisine bağlamayı istemesi durumunda
olduğu gibi burada da o kadının çocuğu doğurup doğurmadığına dair şahit
getirmek mümkündür."
Bununla birlikte
alimlerimizin "evlilik ve vela yoluyla bile olsa bütün mirasçıların
muvafık olması şarttır" ifadesi karı-kocayı da kapsamaktadır. Nitekim
er-Ravda'daki şu açıklamalar da bunu göstermektedir: "Doğru olan görüşe
göre eşlerin muvafakatı da şarttır".
Bu, şu şekilde olur: Bir
kadın öldüğünde geride oğlu ve kocası kalsa, kadının oğlu, bir kimse hakkında
"bu benim erkek kardeşimdir" dese, kocanın da bunu onaylaması
şarttır. Bu, o kişinin nüfusunu kadına bağlamaktır. ZerkeşI'nin Hadim adlı
eserinde belirttiği üzere bu, İmranı ve İbn Lebban'ın "kişinin nesebinin
kadına bağlanması sahih değildir" şeklindeki görüşü reddetmektedir.
Hocam Remli
"kadının mirasçısının bir kimsenin ne se bini kadına bağlaması" ile
"kadının kendisinin bir kimsenin nesebini kendisine bağlamasının sahih
olmaması" hükümlerini şu bakımdan birbirinden ayırmıştır: Mirasçının
aksine kadına karşı şahit! delil getirmek kolaydır, özellikle de ne se bin
[ikrar edilmesi] geciktiğinde daha da kolaydır.
2. Nesebin bir başkasına
bağlanması, nesebin kişinin kendisine bağlanmasındaki şartlarla sabit olur.
Bunun dışında nesebin kendisine bağlandığı kişinin ölmüş olması şarttır. Deli
bile olsa bir kimsenin nesebi hayatta olan bir şahsa bağlanamaz; çünkü bir
kimse hayattayken başka bir kimsenin sözüyle birinin nesebinin ona bağlanması
mümkün değildir. Hayatta olan şahıs bu sözü tasdik ederse nesep onun tasdik
etmesi sebebiyle kendisine bağlanır. Bu durumda gerçekte nesep ikrarda bulunan
kişinin sözüyle değil, nesebin bağlanmak istendiği şahsın tasdikiyle sabit
olmuş olur.
3. "İkrarda bulunan
kişi" ile "lehine ikrar yapılan kişi" arasındaki aracıların
tasdiki gerekir mi? [Bu konuda farklı görüşler söz konusudur:]
[Birinci görüş]
el•Mühezzeb'te
belirtildiğine göre bu da şarttır. El-Havi'deki ifadeden anlaşılan da budur.
[İkinci görüş]
El-Beyan adlı eserde ise
buna karşı çıkılarak şöyle denilmiştir:
Nesep ikrarında bulunan
ile lehine ikrarda bulunulan kişi arasında iki şahıs varsa, örneğin bir kimse
bir şahıs hakkında "bu benim amcamdır" diye ikrarda bulunmuşsa,
alimlerimizin bir kısmının belirttiğine göre baba ve dedenin bu ikrarı tasdik
etmesi gerekir. Mezhebimizin genel kuralları ise yalnızca dedenin tasdikinin
yeterli olmasını gerektiririr; çünkü nesebin kendisiyle sabit olduğu asıl kişi
odur. Dede bunu itiraf etmekle birlikte oğlu yalanlasa bu yalanlamanın bir
etkisi olmaz. Şu halde onun tasdik etmesini şart koşmanın bir anlamı yoktur.
İsnevİ "bu görüşün
doğru olduğunda şüphe yoktur" demiştir. Güçlü olan da bu görüştür.
[İtiraz] Böyle bir olayı tasavvur etmek mümkün
değildir; çünkü şayet "ikrarda bulunan" ile "lehine ikrarda
bulunulan kişi" arasındaki şahıs şayet mirasçı ise o zaman ikrarda bulunan
kişi mirasçı durumunda olamayacağından onun ikran dikkate alınmaz. Şayet
aradaki kişi mirasçı değilse o takdirde de onun tasdik edip etmemesi dikkate
alınmaz.
[Cevap] Aradaki kişi mirasçı olmamakla birlikte onun
tasdiki dikkate alınır; çünkü onun tasdiki olmaksızın nesebi sabit kabul etmek
bir bakıma nesebi ona da bağlamaktır. Zira o, ikrarda bulunan kimsenin üst soy
hısımıdır. Alt soy hısımının sözü ile üst soy hısımının nesebinin ispat
edilmesi ihtimal verilmeyecek bir durumdur. Bundan farklı olarak kişi nesebi
kendisine bağladığında da aslında nesebin üst ve alt soy hısımlarına bağlanması
olmakla birlikte bu, nesebin kendisine bağlanmasının bir uzantısı olarak
gerçekleşmektedir. Alt soy hısımının üst soy hısımına bağlanmasında uzak bir
ihtimal söz konusu değildir.
4. Nesebi başkasına
bağlamada, ölen kimsenin [hayatta iken] söz konusu kişinin nesebini reddetmemiş
olması [şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu, şart değildir; reddetmiş olan kimse nasıl ki daha sonradan kişinin nesebini
kendisine bağlayabiliyorsa bu kişiye de nesep bağlanabilir.
[ikinci görüş]
Bu şarttır; çünkü bu
kişinin nesebini ölmüş şahsa bağlamak, ölen kimse adına utanılacak bir
durumdur. Mirasçı ancak kendisine miras bırakan kimsenin yararına olan şeyleri
yapabilir.
İbnü's-Salah bu ikinci
görüşü doğru bulmuş, Ezrai de "insanın gönlü bu görüşe daha çok
meylediyor" demiştir.
5. Bir şahsın nesebini
başka birine bağlamak üzere ikrarda bulunan kişinin, nesebi kendisine bağlamış
olduğu şahsın mirasını -ister tek başına ister başkalarıyla birlikte- hak eden
bir kimse olması şarttır.
Buna göre bir kimse ölüp
de geride bir oğul bıraksa, bu oğul bir başka erkek kardeşinin daha olduğunu
ikrar etse, o kişinin nesebi sabit olur ve mirasçı olur.
Bir kimse geride iki
oğul ve kızlar bırakarak ölse, mirasçıların tümünün ittifak etmesi gerekir.
Aynı şekilde daha önce geçtiği üzere ölenin eşi ve öleni azat eden kişinin de
bunu onaylaması gerekir; çünkü onlar da mirasçılar arasında yer alır.
Not: Nevevl'nin ifadesinden şu sonuç çıkmaktadır:
"Devlet başkanı, [ölünce geride mirasçı bırakmadığı için] mirası devlet
hazinesine kalan kişinin nesebini kendisine bağlayamaz; çünkü devlet başkanı
mirasçı değildir. Zira devlet başkanının [devlet adına] bu şahsın mirasını
alması İslam' ın bir gereğidir."
Eş-Şerhu'l-kebır'de
Iraklılardan nakledildiğine ve eş-Şerhu'ssağır' de belirtildiğine göre bu görüş
doğruya en yakın görüştür.
Er-Ravda'da ise şu görüş
doğru kabul edilmiştir: Devlet başkanı bu konuda mirasçı hükmündedir, buna göre
ölen o şahsın ne sebini kendisine bağlayabilir.
6. Nesebin sabit olması
için miras alamayan kişinin de bunu onaylaması şarttır. Nevevi'nin ifadesinin
kapsamına bir başkası aracılığıyla mirasa haiz olan kişi de girmektedir. Buna
göre babasının mirasını alma hakkına sahip olan, babası da dedesinden miras
hakkına sahip bulunan bir kimse bir şahsın amcasını ikrar etse [burada ikrarda
bulunan kişi, "amcam" dediği şahsın nesebini dedesine bağlamakta,
dedesinden ise babası vasıtasıyla mirasçı olmaktadır.] Babası dedesinden önce
ölmüş olursa arada bir aracı kalmamış olur. Eş-Şerhu'l-kebir'de bu, açık olarak
ifade edilmiştir.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: Bundan anlaşıldığına göre, ikrar eden kimse, mirası kendisine
bağladığı şahsın öldüğü varsayıldığında ona mirasçı olabiliyorsa, mirasa haiz
kabul edilir. Oysa alimlerin görüşleri bu yönde değildir. Zira onlar şöyle
demişlerdir: Bir Müslüman ölerek geride bir Müslüman ve bir kafir çocuk
bıraksa, daha sonra Müslüman çocuk ölüp geride bir Müslüman oğul bıraksa, bu
çocuğun kafir olan amcası sonradan Müslüman olsa, nesep ikrarı yoluyla dedenin
nesebine bir kimseyi bağlama hakkı ölen şahsın Müslüman oğlunun oğlu olup, sonradan
Müslüman olmuş olan oğlu değildir. Şayet yukarıda belirtildiği gibi olsaydı
durum tam tersi olurdu.
7. Müslüman bir kimsenin
bir kafiri Müslüman bir şahsın nesebine bağlaması caiz olduğu gibi, kafir bir
kimsenin Müslüman birini kafir bir kimsenin nesebine bağlaması da caizdir.
8. Nesebi başkasına
bağlanan kişi [mirasçı olur mu? Bu konuda el-Minhac metninde yer alan ibare
sorunludur. Zira metinde şöyle denilmiştir:]
Daha doğru görüşe göre
nesebi başkasına bağlanan kişi mirasçı olamaz.
Subki'nin belirttiğine
göre Nevevl'nin kendi el yazısı olan nüshada da ibare bu şekildedir.
Şeyh Burhaneddin şöyle
demiştir: Bu ifadeye bakarsak, ikrarda bulunan şahıs miras almaya hak kazandığı
halde nesebi bağlanan kişinin miras almaya hak kazanamayacağı sonucu çıkıyor.
Oysa mezhebimizde böyle bir hüküm bilinmemektedir. Dahası bu hüküm nakle de
akla da aykırıdır. Öyle anlaşılıyor ki ya Nevevi'nin kendi nüshasında ya da
ondan çoğaltılan nüshada tam burada yazılı olan bir ibare düşmüştür. Doğrusu
-bir takım nüshalardan da anlaşılacağı üzere- yukarıdaki ibare şu şekilde
olmalıdır: "İkrarda bulunan kişi mirasa haiz değilse daha doğru görüşe
göre nesebi bağlanan şahıs mirasçı olamaz."
Bazı nüshalarda şöyle
yer almaktadır:
Ölen şahsın iki oğlundan
biri bir şahsın nesebinin babasına ait olduğunu ikrar ettiği halde diğeri ikrar
etmese, daha doğru görüşe göre nesebi bağlanan kişi mirasçı olamaz.
Bu, doğru bir hükümdür.
Muhtemelen ilk nüshada anlatılmak istenen de budur.
Özetle söyleyecek
olursak, mirasta hak sahibi olan iki kişiden birisi bir şahsın nesebinin murise
ait olduğunu ikrar ettiği halde diğer mirasçı bunu inkar etse veya sessiz
kalsa, nesebi bağlanan şahıs mirasçı olamaz.
Veliyyü'l-Irakı'nin
belirttiği üzere Nevevl'nin aşağıdaki ifadeleri de bunu göstermektedir.
9. Lehine ikrarda
bulunulan kişi, -dünyevı hükümler bakımından- ikrarda bulunan şahsın miras
payına ortak [olabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
[Daha doğru görüşe göre]
olamaz; çünkü nesebi sabit olmamıştır.
"Miras payına"
ifadesi gösteriyor ki mesele "mirasçılardan bir kısmının ikrar
etmesi" ile ilgilidir. Çünkü ikrarda bulunan kişi mirası tek başına elinde
bulunduruyor olsaydı burada paydan değil mirasın bütününden bahsedilirdi.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre,
nesebi inkar edenin değil ikrar edenin payına ortak olur.
10. Uhrevı hükümler
bakımından, ikrarda bulunan kişi doğru söylüyorsa, lehine ikrarda bulunduğu kimseye
bir' şeyler vermesi gerekir mi? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır.
eş-Şerhu'l-kebir'de daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre vermesi gerekir.
Bu durumda, nesebi ikrar
edilen kişi, ikrar edenin payının yarısına mı ortak olur yoksa üçte birine mi
ortak olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Daha doğrusu üçte bire ortak
olmasıdır.
11. "Nesebi sabit
olmadığından bu kişi mirasçı olamaz" görüşünü kabul ettiğimizde her ne
kadar nesep sabit olmasa da ikrarda bulunan kimsenin, lehine ikrarda bulunduğu
şahsın kızıyla evlenmesi haram olur. Çünkü Rafii'nin belirttiğine göre burada
kişi kendi ikrarından sorumlu tutulur.
Kız ile aynı durumda
olan kişiler de kıza kıyas edilir.
12. Lehine ikrarda
bulunulan kişi, miras olarak kalan malvarhğına dahil bir köle olsa, ikrarda
bulunan kişinin hissesine düşen kısım azat olur mu? Örneğin ölen birinin iki
oğlundan biri, geriye miras olarak kalan bir köle hakkında "bu, bizim
babamızın oğludur" dese [ancak diğeri bunu inkar etse], ikrarda bulunan
kişinin payına düşen kısım azat olur mu? Daha doğru görüşe göre Şari (hüküm
koyucu olan Allah) köle azadına büyük önem gösterdiği için burada bu kişi azat
olur.
13. Mirasçılardan aklı
başında ve yetişkin olanlar tek başına ikrar yoluyla nesebi başkasına
[bağlayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
tek başına ikrarda bulunamaz; çünkü tek başına mirası elinde
bulundurmamaktadır.
[İkinci görüş]
Tek başına ikrarda
bulunabilir. Bu durumda nesep konusunda ihtiyata uygun hareket etme
gerekçesinden hareketle nesep derhal sabit olur.
ilk görüşe göre,
mirasçılar içinden küçük olanların büyümesi, deli olanların akıllanması
beklenir. Çocuk büyüdükten ve deli akıllandırkatn sonra aklı başında ve erişkin
olan mirasçının ikrarını onaylarlarsa nesep o zaman sabit olur. Ortada olmayan
mirasçının da bunu onaylaması şarttır.
[Buluğa er me veya aklın
başına gelmesi yoluyla] kamil hale gelmeden veya kayıplık hali sona ermeden
önce ölen kimsenin mirasçısının nesep ikrarını onaylaması da dikkate alınır.
14. Şayet zikredilenler
içinde ikrarda bulunan şahıs dışında kimse mirasçı değil ise Nevevl'nin şu
sözünden anlaşılacağı üzere "lehine ikrarda bulunulan kişinin" nesebi
sabit olur.
Daha doğru görüşe göre
mirası elinde bulunduran iki mirasçıdan biri, üçüncü bir kimsenin nesebini
ikrar etse, diğer şahıs bunu inkar etse, inkar eden kardeş öldüğünde onun tek
mirasçısı ikrar eden kişi olsa bu durumda ölüm sonrasında nesep ikrarı
yenilenmemiş olsa bile nesep sabit olur; çünkü mirasın tümü ikrar edenin
olmuştur.
[Soru] Belirtilen durumda, mirası elinde bulunduran
mirasçıdan bir ikrar meydana gelmediği halde nesep sabit olmuştur. Zira bu
kişi, mirasın bütününü ancak ikrardan sonra elde etmiştir.
[Cevap] Mirasın bütününü elinde bulundurmak ikrar
anında dikkate alınabileceği gibi sonrasında da dikkate alınabilir.
Diğer görüşe göre nesep
sabit olmaz; çünkü alt soy hısımının nesep ikrarından önce üst soy hısımı olan
muris nesebi inkar etmiştir.
Nevevl'nin "diğeri
inkar etse" sözü, diğer şahsın susması durumunu dışarıda bırakmıştır. Bu
durumda nesep kesin olarak sabit olur; çünkü bu durumda üst soy hısımının
nesebi yalanlaması söz konusu olmamıştır.
inkar eden veye sessiz
kalan kimse geride ikrar eden şahıs dışında mirasçılar bıraksalar, onların
onaylaması da dikkate alınır.
15. Nesebi meşhur olan
ve velanın da söz konusu olmadığı bir kişi, babasının mirasının bütününe sahip
olarak, nesebi bilinmeyen bir kimsenin kendisinin erkek kardeşi olduğunu ikrar
etse, nesebi bilinmeyen kimse ise ikrar edenin nesebini inkar etse, yani
"ben ölenin oğluyum, sen değilsin" dese [bunun nasıl bir etkisi olur?
Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:
[Birinci görüş]
[a] - Diğer şahsın
nesebi meşhur olduğu için onun inkar etmesinin bir etkisi olmaz. Ayrıca bunun
bir etkisi olsaydı, nesebi bilinmeyen kimsenin nesebi de batı i olurdu; çünkü
onun nesebi, ikrar eden şahsın ikrarıyla sabit olmuştur. Bu şekilde sabit
olması ise ikrar eden kimsenin mirası elinde bulundurması sebebiyle olmuştur.
[b] - Nesebi bilinmeyen
kişinin nesebi sabit olmuş olur; çünkü mirası elinde bulunduran kişi onun
nesebini kendisine bağlamıştır.
[İkinci görüş]
inkarın bir etkisi
vardır; bu durumda ikrarda bulunan kimse kendi nesebini şahitle ispat etmek
zorundadır.
[Üçüncü görüş]
Nesebi bilinmeyen
kişinin nesebi sabit olmaz; çünkü o, ikrarda bulunan kişinin mirasçı olmadığını
iddia etmektedir.
16. ilk görüşe göre,
mirası elinde bulunduran kişi ve nesebi bilinmeyen kişi üçüncü bir şahsın
nesebini ikrar etseler, üçüncü şahıs ~ ikinci şahsın nesebini inkar etse
ikincinin nesebi düşer; çünkü üçünÖ cünün nesebi sabit olmuştur. Bu sabit
olunca, ikincinin nesebinin sabit olması konusunda onun sözü dikkate alınır.
Bu, alimlerimizin
"sen beni dahil et ben seni çıkarayım" şeklindeki ifadeleri
kapsamında bir meseledir.
17. Kişi, nesebi
bilinmeyen iki erkeğin nesebini aynı anda ikrar etse [birkaç ihtimal söz konusu
olur:]
[Birinci ihtimal]: Her biri
diğerini yalanlasa veya tasdik etse, mirası elinde bulunduran kişinin ikrarı
mevcut olduğundan ikisinin nesebi de sabit olur.
[İkinci ihtimal]: Biri
diğerini doğruladığı halde öbürü bunu yalanlasa;
[a] - İkiz değillerse
yalanlanan kişinin nesebi düşer, doğrulayan kişinin nesebi sabit olur.
[b] - İkisi ikiz ise
diğerinin yalanlamasının bir etkisi olmaz. Ayrıca ikizlerden birinin nesebini
ikrar eden kimse diğerini de ikrar etmiş olur.
18. Yalanlayanlar iki
kişi ikrar eden bir kişi olsa, ikrar eden kişi bu ikisine yemin ettirebilir.
Bunlardan birisi yeminden kaçınırsa, ikrar edenden yemin etmesi istenmez; çünkü
bununla ne nesep sabit olur ne de mirasa hak kazanılır.
19. Mirasçılar, bir
kadının, kendilerine miras bırakan kişinin karısı olduğunu ikrar etseler, bir
şahsın nesebini ikrar etmeleri durumunda olduğu gibi burada da kadın mirasçı
olur. Aynı şekilde ölen bir kadının mirasçıları, bir adamın o kadının kocası
olduğunu ikrar ettiklerinde de hüküm böyledir.
Mirasçılardan bir kısmı
ikrar edip bir kısmı inkar etse -nesep konusundaki benzer durumda olduğu gibi-
dünyevt hükümler bakımından o kadın mirasçı olamaz. Uhrevı hükümler bakımından
ise onun durumu nesep konusunda geçen hükümlerde yer aldığı gibidir.
20. [Yukarıda 15.
Maddede yer alan] "velanın söz konusu olmadığı" kaydı, "velanın
söz konusu olduğu kişi"yi dışarıda bırakmaktadır. Zira böyle bir kimse,
bir şahsın kendisinin erkek kardeşi veya babası olduğunu ikrar etse, bu ikrar
efendiye zarar verdiği için kabul edilmez. Ancak oğul ikrarında bulunursa bu
kabul edilir; çünkü onun, oğlunu kendi nesebine bağlama ihtiyacı vardır. Oğulun
ne sebinin -bir delil olmadıkça- başkasına bağlanması düşünülemez. Baba ve
erkek kardeş ise böyle değildir; çünkü bunların nesebinin babaları tarafından
sabit olması düşünülebilir.
Ayrıca kişinin cariyeyi
üm müveled kılması mümkün olduğu gibi bunu ikrar etmesi de mümkündür.
21. Ortada olan
mirasçıyı, lehine ikrarda bulunduğu kimse mirasta hacbediyor olsa, örneğin
ölenin erkek kardeşi, bir kimsenin ölenin oğlu olduğunu ikrar etse [bunun
sonuçları nedir?]
[a] - Oğul hakkında
nesep sabit olur. Çünkü görünürde mirası elinde bulunduran kişi onun nesebini
kendisine bağlamıştır.
[b] - Oğul mirasçı
olamaz; çünkü burada hükmen bir devr [kısırdöngü] söz konusudur. Hükmen devr
"bir şeyin var sayılmasının onun yokluğunu gerektirmesi" şeklinde
tanımlanır. Burada da oğlun mirasçı kılınması onun mirasçı olmamasını
gerektirir; zira oğul mirasçı olduğunda ölenin erkek kardeşini mirastan
hacbeder. Ölenin erkek kardeşi mirasçı olmaktan çıkar. Mirasçılıktan çıkan bu
kişinin nesep ikrarı ise sahih olmaz.
22. Ölenin erkek kardeşi
ve karısı, bir şahsın ölenin oğlu olduğunu ikrar etse yukarıda belirttiğimiz
gerekçeyle o kişi bu iki şahısla birlikte mirasçı olamaz. Bu şuna benzer: Bir
kimse ölüm hastalığı esnasında köle olan babasını satın alsa köle doğrudan azat
olur, ölen şahsa mirasçı olamaz.
23. Bir kimse ölerek
geride bir kız bıraksa, bu kız, ölenin geride bıraktığı köleyi azat etse ve bir
erkek kardeşi bulunduğunu ikrar etse bu erkek kardeş mirasçı olur mu olmaz mı?
Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Daha doğru olanına göre mirasçı olur; çünkü
bu kişi kadını mirastan hacbetmemekte, yalnızca velanın onun lehine sabit
olmasını engellemektedir.
24. Bir kimse ölerek geride
bir kız ve kız kardeş bıraksa, bu ikisi, bir erkeğin ölenin oğlu olduğunu ikrar
etseler, oğlun payı kız verilir; çünkü o çocuk mirasçı olursa kız kardeşi
hacbeder.
25. Nesebi bilinmeyen
bir kimse, ölen şahsın erkek kardeşine karşı kendisinin ölenin oğlu olduğunu
iddia etse, ölenin erkek kardeşi bunu inkar etmekle birlikte bu konuda yemin
etmekten kaçınsa, davacı kendisinden yemin etmesi istendiğinde yemin etse
nesebi sabit olur, bununla birlikte -erkek kardeşin ikrar etmesi durumunda
geçen gerekçeye binaen- o
kişi mirasçı olamaz.
Son Hükümler
a. Ölenin geride
bıraktığı üç oğuldan ikisi, dördüncü bir şahıs hakkında "bu bizim erkek
kardeşimizdir" diye ikrarda bulunsalar ve üçüncünün inkar etmesi halinde
şahitler getirseler, şahitleri kabul edilir; çünkü bu kendileri için ne bir
yarar ne de bir zarar getirmektedir.
b. Bir kimse bir şahsın
kendisinin kardeşi olduğnuu ikrar etse, daha sonra ikrarından ayrı olarak
"bununla süt kardeşim demek istedim" dese bu sözü kabul edilmez;
çünkü bu, dışa yansıyana aykırıdır. Bu yüzden "İslam kardeşi" demeyi
kastettiğini söylese bu da kabul edilmez.
[İtiraz] Abbadı şöyle demiştir:
Bir kimse, bir şahsın
kendisinin erkek kardeşi olduğuna şahitlik etse bununla yetinilmez; çünkü
"kardeş" sözcüğü "İslam kardeşliği" için de
kullanılmaktadır.
Bizim meselemizde de
böyle olmalıydı.
[Cevap] İkrarda bulunan kişi, kendisine ilişkin
konularda ihtiyata riayet eder, hakikati olmayan bir şeyi ikrar etmez.
Kişi yukarıdaki sözü
ikrara bitişik olarak söyle se bu açıklaması kabul edilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN