ARİYET |
ÖDÜNÇ VERME İŞLEMİNDE
MEYDANA GELEN ANLAŞMAZLIKLAR
Nevevi daha sonra ödünç
verme işleminde mal sahibi ile malı elinde bulunduran kişi arasında meydana
gelebilecek anlaşmazlıklar konusunu ele almaya başlamıştır .
Bir kimse bir ata
bindikten sonra at sahibine "sen bu atı bana ödünç vermiştin" dese,
at sahibi ise "hayır sana kiralamıştım" dese yahut da tarla sahibi
ile o tarlayı eken kişi aynı şekilde anlaşmazlığa düşse, mezhepte esas alınan
görüşe göre mal sahibinin sözü kabul edilir.
Malı elinde bulunduran
kişi mal sahibine "bunu bana ödünç vermiştin" dediği halde mal sahibi
"hayır sen onu benden gasp ettin" dediğinde de hüküm böyledir. Mal
telef olursa her ikisi de tazmin konusunda ittifak etmekle birlikte daha doğru
görüşe göre ödünç verilen mal, telef olduğu andaki değeri üzerinden tazmin
edilir, değerinin en üst noktaya ulaştığı zamandaki değeri üzerinden yahut da
teslim alındığı gündeki değeri üzerinden değiL. Mal sahibinin iddia ettiği şey
daha fazla ise bu fazlalık için yemin eder.
1. Bir kimse başka bir
şahsın atına binse ve sahibine "sen bana bunu ödünç verdin" dese, at
sahibi ise "aksine ben şu kadar süreliğine şu kadar ücret karşılığında
sana kiraladım" dese, yahut da arazi sahibi ile araziye bir şeyeken kişi
aynı şekilde anlaşmazlığa düşseler [bu durumda kimin sözü kabul edilir? Bu
konuda mezhep içinde üç rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre; benzeri durumda kira öden ebilecek kadar bir süre geçtikten sonra
anlaşmazlığa düşmüşler ve at da [telef olmaksızın] mevcut bulunuyorsa at
sahibinin sözü kabul edilir; çünkü menfaatler de tıpkı mallar gibi bedelli
akitlere konu olabilir.
Malın telef olmasından
sonra anlaşmazlığa düşseler, örneğin bir kimse başkasının yemeğini yedikten
sonra yiyen kişi "bu yemeği yeme mi serbest bırakmıştın" dese, yemek
sahibi ise bunu inkar etse, yeminle birlikte yemek sahibinin sözü kabul edilir.
Burada da böyledir. Mal sahibi karşı tarafın sözünü reddedip kendi sözünü ispat
etmek üzere yemin eder. Bunu yaptıktan sonra, İmam Şafii (r.a.)'nin kendi
ifadelerinde de yer alan daha sahih görüşe göre emsal ücrete hak kazanır.
[Zayıf] bir görüşe göre ise akitte zikredilen ücreti almaya hak kazanır. Bir
başka [zayıf] görüşe göre ise bu ikisi içinden daha az olanına hak kazanır.
Burada "mal
sahibinin sözü kabul edilir" derken kastedilen onun ücret e hak kazanması
konusudur. Yoksa "kira akdinin yapılması konusunda" onun sözü kabul
edilmez ki sürenin başında veya ortasında bulunuluyorsa diğer taraf maldan
yararlanma hakkını elde etmiş olsun!
Mal sahibi yemin
etmekten kaçınırsa, ata binen veya tarlayı eken kimseye yemin ettirilmez; çünkü
onlar ödünç verme işleminin bulunduğunu iddia etmektedirler, oysa bu işlem
bağlayıcı değildir. [Zayıf] bir görüşe göre ata binen veya tarlayı eken kimseye
de yemin ettirilir. Bu görüş Kadı Hüseyin'e nispet edilmiş olup gerekçesi de
tazminattan kurtulmaktır.
[İkinci rivayet]
Bu durumda ata binen ve
tarlayı eken kimselerin sözü kabul edilir; çünkü mal sahibi maldan yararlanmayı
onlara serbest bıraktığı konusunda onlarla ittifak etmektedir. Temel kural, bu
şahısların zimmetinde mal sahibinin iddia ettiği ücret ödeme borcunun
bulunmamasıdır.
[Üçüncü rivayet]
Arazi konusunda mal
sahibinin sözü kabul edilir, at konusunda ise kabul edilmez; çünkü arazinin
ödünç verilmesinin aksine atların ödünç verilmesi çokça görülen bir durumdur.
2. Şayet anlaşmazlık
meydana geldiğinde karşı tarafın maldan yararlanmasının üzerinden, benzeri
durumda kira ödenecek kadar bir süre geçmemişse ata binen ve tarlayı eken
kişinin sözü kabul edilir. Bu şahıslar "sen bunları bana kiralamadın"
diye yemin ederler; zira bu kişiler herhangi bir şey telef etmemiştir ki onları
"telef edilen şeyin bedelinin sakıt olduğunu iddia eden kimseler"
olarak kabul edelim!
3. Şayet bu anlaşmazlık
hayvanın telef olmasından sonra meydana gelmişse at, karşı tarafın teslim
almasından sonra telef olmuşsa, ata binen kişi atın değerini, ödünç verdiğini
inkar eden şahıs lehine ikrarda bulunduğundan onun reddetmesiyle değerini ödeme
borcu düşer.
At, benzeri durumda
ücret ödenecek kadar bir süre geçtikten sonra telef olmuşsa, ata binen kişi,
ödünç verdiğini inkar eden kişi lehine atın değerini ikrar ediyor, at sahibi
ise ücret alacağı olduğunu iddia ediyor olduğundan atın değeri içinden ücret
kadarı, bir yemin söz konusu olmaksızın verilir. Atın değeri ücretten daha
fazla ise artan kısım için kişi yemin eder.
4. Ata binen veya
tarlayı eken kişi "sen bunu bana ödünç verdin" dediği halde mal
sahibi "aksine sen benden gaspettin" demiş olsa [kimin sözü kabul
edilir? Bu konuda da iki rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre, benzer durumda ücret ödenecek kadar bir süre geçmiş ve mal da
mevcut ise mal sahibinin sözü kabul edilir; çünkü mal sahibinin izin vermemiş
olması asıldır. Bu durumda mal sahibi yemin ederek emsal ücrete hak kazanır.
[İkinci görüş]
Bu durumda ödünç alan kişinin
sözü kabul edilir; çünkü dış görünüş bakımından onun mal üzerindeki tasarrufu
bir hakka dayanmaktadır.
5. Mal geri verilmeden
önce, ödünç işleminde tazmini gerektirecek olan bir sebepten ötürü telef olmuş
olsa her iki taraf da malın tazmin edilmesi gerektiği konusunda anlaşmış
olurlar; çünkü hem gasp edilmiş olan mal hem de ödünç alınmış olan mal tazmine
tabidir. Daha doğru görüşe göre ödünç mal, telef olduğu günkü değeri üzerinden
tazmine tabi olur; değerinin en yüksek seviyeye çıktığı esnadaki değer
üzerinden veya teslim alındığı zamandaki değeri üzerinden tazmine tabi olmaz.
Bu son ikisi, en doğru görüşün mukabili olan görüşlerdir.
Mal sahibinin gasp
sebebiyle iddia ettiği miktar, malın telef olduğu zaman dilimindeki değerinden
daha fazla ise, mal sahibi fazlalık için de yemin eder; çünkü alacaklı olduğu
şahıs bunu inkar etmektedir. Üzerinde ittifak edilen kısmı ise yeminsiz olarak
alır; çünkü borçlu olan şahıs onun bu miktarı hak ettiği konusunda kendisiyle
uzlaşmaktadır. Nevevl'nin "fazlalık olan kısım için yemin eder"
ifadesi buna işaret etmektedir. Bu fazlalığın hangi sebeple olduğu önemli
değildir.
Not:
a. Rafiı ve Nevevi'nin
kitaplarındaki ifadeleri "değerini ödeyerek tazmin etme bakımından kıyemı
bir mal ile mislı mal arasında fark olmadığı" anlamını çağrıştırmaktadır.
İsnevi "bu
doğrudur" demiştir.
El-HeM, el-Mühezzeb ve
el-Bahr'de belirtildiğine göre "biz, bu kişiye kıyemı olan malı en üst
değer üzerinden tazmin ettirme görüşünü tercih edersek, misli malı misli ile
tazmin eder. Şayet bu kişiye telef olduğu esnada ki değeri üzerinden tazmin
ettirirsek -ki daha doğru olan görüş budur- o zaman mislı malın da değerini
öder."
Rafii ve Nevevl'nin
eserindeki ifadeler, doğru olan görüşü esas alarak söylenmiş olup el-Envar'da
bu, tek görüş olarak belirtilmiş, bir grup alimin ifadesinden de bu sonuç
çıkmaktadır. O halde bu, "mislf mallar misliyle tazmin edilir"
şeklindeki genel kuralın bir istisnası olmaktadır.
İbn Ebı Asrun
"mislı mal misliyle tazmin edilir" demiş, Subkı de bu görüşü esas
almıştır. Hocamız Zekeriya el-Ensarı "bu görüş daha uygundur"
demiştir.
Nevevl'nin "ancak
daha doğru olan görüşe ... " cümlesi öncekinden bağımsız bir meseledir ki
bu mesele de şudur: Ödünç verilen mal, izin verilen kullanım dışında bir
sebeple telef olduğunda "telef olduğu andaki değeri üzerinden" mi
"ulaştığı en üst değer üzerinden" mi yoksa "teslim alındığı
zamandaki değeri üzerinden" mi tazmin edilir? Bu konuda farklı görüşler
söz konusu olup bunların en doğrusu "telef olduğu zamandaki değeri üzerinden
tazmin edilmesi" görüşüdür. Şu halde Nevevi'nin bu ifadeyi "ancak
daha doğru görüşe ... " diye "ancak / lakin" sözcüğüyle
başlatmasına gerek yoktur.
b. Atın sahibi, atını
elinde bulunduran kimseye "sen o malı benden gasp ettin" dese, ata
binen kişi "sen bunu bana kiraladın" dese, yeminle birlikte at
sahibinin sözü kabul edilir; çünkü aslolan malın yararının mal sahibinin hakkı
olarak kalmasıdır. Bu durumda at mevcutsa sahibi atını geri alır.
Benzer durumda kira
ödenecek kadar bir süre geçmişse, yemin söz konusu olmaksızın akitte
konuşulduğu ileri sürülen ücreti alır; çünkü ata binen kişi, mal sahibinin bu
ücreti hak ettiğini ikrar etmektedir. Ata binen kişi, kira olarak belrittiği
miktarın daha fazla olmadığı konusunda yemin eder. Şayet at telef olmuşsa, ata
binen kişi atın değerini öder.
c. Mal sahibi "malı
benden gasp ettin" dese, malı elinde bulunduran kişi "sen bunu bana
emanet bıraktın" dese yeminle birlikte mal sahibinin sözü kabul edilir.
Mal telef olmuşsa malın değerini alır, mal duruyorsa ve malın teslim edilmesinin
üzerinden, benzer durumda kira ödenecek kadar bir süre geçmişse emsal kira
bedelini alır.
d. Mal sahibi malını
kiraya verdiğini iddia ettiği halde malı elinde bulunduran kişi malı gasp
ettiğini söylese, mal telef olmamışsa ve malın alınmasından itibaren kiraya
konu olacak kadar bir süre geçmemişse, yeminle birlikte malı elinde bulunduran
kişinin sözü kabul edilir. Şayet bu kadar bir süre geçmişse mal sahibi akitte
belirlenen kiranın ödenmesi gerektiğini iddia etmekte, malı elinde bulunduran
ise emsal kirayı ikrar etmektedir. Akitte belirlendi ği söylenen kira, emsal
kiradan daha fazla değilse mal sahibi yemin etmesi söz konusu olmaksızın bunu
alır. Aksi takdirde fazlalık kısım hakkında yemin eder.
e. Mal sahibi malı ödünç
verdiğini, malı elinde bulunduran kimse ise gasp ettiğini iddia etse, mal
mevcut ise ve kiraya konu olacak kadar bir süre geçmemişse bu anlaşmazlığın bir
etkisi yoktur. Şayet bu kadar süre geçmişse, malı elinde bulunduran kişi kira
alacağını inkar eden bir kimse lehine kira alacağı ikrar etmektedir. Mal,
benzeri durumda kira ödenecek kadar bir süre geçmeden önce telef olsa, malın
ulaştığı en üst değer, telef zamanındaki değerden daha fazla değilse mal sahibi
bunu yemin etmeksizin alır. Aksi takdirde mal sahibi, malı elinde bulunduran
kişi fazlalığın ait olduğunu ikrar ettiği halde mal sahibi bunu inkar
etmektedir. Şayet kiraya konu olabilecek kadar bir süre geçmişse, malı elinde
bulunduran kişi kiranın mal sahibine ait olduğunu ikrar ettiği halde mal sahibi
bunu inkar etmektedir.
Son Hükümler
a. Ödünç veren kişi ve
ödünç alan kişi, ödünç malın geri verilip verilmediği konusunda anlaşmazlığa
düşseler, yeminle birlikte ödünç veren kişinin sözü kabul edilir; çünkü malın
geri verilmemiş olması asıldır. Üstelik ödünç alan kişi malı tamamen kendi
yararı için almıştır.
b. Ödünç alan kişi,
ödünç verenin bu işlemden caydığını bilmeksizin malı başkasına ödünç verse,
kira ödenmesi gerekmez.
Şu sorulabilir: Tazminat
bakımından bilip bilmemek arasında bir fark yoktur.
Buna şöyle cevap
verilir:
1) Bu, mal sahibinin
malı başkasına vermediği durumdadır. Burada ise aksi durum söz konusudur.
Aslolan mal sahibinin mal üzerinde başkasını yetkili kılması durumunun devam
ediyor olmasıdır.
2) Ayrıca mal sahibi
ödünç verme işleminden caydığını duyurmamakla kendisi kusur işlemiştir.
Şu sorulabilir: İkinci
cevap şununla çelişmektedir: "Bir kısas işleminde, vekil, hak sahibi olan
şahsın kendisini azlettiğini bilmeden kısas uygulasa, diyeti ödemek vekilin
görevidir."
Buna şöyle cevap
verilir: Vekil, kısa s konusunda başkasına vekil olmakla ihmalkar davranmıştır;
çünkü vekil hak sahibi değildir. Kısas konusunda hak sahibinin bunu affetmesi
dince istenen bir şeydir. Bu yüzden vekil, böyle bir konuda bir daha vekaleti
kabul etmesin diye caydırmak amacıyla kendisine tazmin yaptınImıştır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN