MUĞNİ’L-MUHTAC

MUSAKAT AKDİ

 

MUSAKAT AKDİNİN RÜKÜNLERİ

 

Müsakat akdinin rükünleri beştir:

 

[1. Akdin tarafları,

2. Üzerinde işin uygulanacağı şey (ağaçlar),

3. Meyveler,

4. Yapılacak iş,

5. Akitte kullanılan sözlü ifadeler]

 

A. AKDİN TARAFLARI

B. ÜZERİNDE İŞİN UYGULANACAĞI ŞEY (AĞAÇLAR)

C. ELDE EDİLECEK MEYVE

D. İŞÇİLİK (AĞAÇ BAKIMI)

E. SIGA (AKİTTE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER)

 

A. AKDİN TARAFLARI

 

Müsakat akdinin rükünleri beştir. Nevevi bunların birincisinden başlayarak şöyle demiştir:

 

Müsakat akdi, tasarrufları geçerli bir kimse tarafından yapıldığında sahih olur. Çocuk ve deli adına da velayet yoluyla [velisi aracılığıyla] bu tasarruflar yapılabilir.

 

1. Müsakat akdi, kendisi adına tasarrufta bulunması caiz olan bir kimse tarafından yapıldığında sahih olur; çünkü bu da tıpkı mudarebe gibi mal üzerinde yapılan bir muameledir.

 

Not:  Nevevi "yalnızca tasarruf\arı geçerli bir kimse tarafından yapıldığında sahih olur" demiş olsa, ifade bir kısıtlamayı içereceğinden daha uygun olurdu.

 

2. Çocuk, deli ve sefih gibi kimseler adına -şayet maslahat gerektiriyorsa- velayet yoluyla [yani velileri aracılığıyla] bu tasarrufun yapılması sahih olur; çünkü buna ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Not:  Nevevi "kısıtlı şahıs" demiş olsa hem daha özet hem de daha kapsamlı olacak ve benim zikrettiğim şahısları da içerecekti. Bu şart, ağaçların bakımını yapacak kimsede de aranır. Vakfın nazırı da veli konumundadır. Yine devlet başkanı, devlet hazinesine ait ve sahibi bilinmeyen toprakların bakımı konusunda aynı durumdadır. Zerkeşı'nin belirttiğine göre ortada olmayan şahsın arazileri konusunda da böyledir. Zerkeşı şöyle demiştir:

"Maverdl'nin sözünden anlaşıldığına göre mudarebe akdinde işletme ci konumunda olan kişi, mudarebe malından olan bahçe için müsakat akdi yapamaz; çünkü müsakat akdindeki çalışanın aksine işletmecinin işi mal hakkında olup kendisi hakkında değildir. "

 

 

B. ÜZERİNDE İŞİN UYGULANACAĞI ŞEY (AĞAÇLAR)

 

Müsakat akdinin üzerinde uygulanacağı şeyler hurma ve üzüm ağaçlarıdır. Şafrı eski görüşünde diğer meyve veren ağaçlarda da bu akdin yapılmasını caiz görmüştür.

 

Muhabere caiz değildir. Bu, tohumlar işçiden olmak üzere araziden çıkacak ürünün bir kısmı karşılığında arazi üzerinde çalışmaktır.

 

Müzaraa da caiz değildir ki bu da muhaberede olduğu gibi olmakla birlikte burada tohumlar arazi sahibine aittir. Hurma ağaçları arasında beyaz arazi bulunursa hurma ağaçları üzerinde müsakat akdi yapıp beyaz arazi için de müzaraa akdi yapılması caiz olur ancak bunun şartı "işi yapacak kişinin aynı şahıs olması", "tek başına hurma ağaçlarını sulayıp tek başına beyaz araziyi imar etmenin zor olması" dır.

 

Daha doğru görüşe göre;

 

> Bunların arasının ayrılmaması,

> Müzaraanın daha önce yapılmaması şarttır.

> [Müzaraa akdinin sahih olması açısından] arazideki çok olan beyazlık az olan beyazlık gibidir.

 

> Elde edilecek meyve ve ekinde şart koşulan hissenin eşit olması şart değildir.

> Müsakat akdine tabi olarak muhabere akdi yapılamaz.

 

[Üzerinde müsakat akdi yapılan hurma ağaçlarının arasında yer alanı beyaz bir arazide müsakat akdinden bağımsız olarak müzaraa akdi yapılırsa elde edilen ürün arazi sahibine ait olur. Bu durumda o işçiye emeğinin, kullandığı hayvanların ve aletlerin emsal ücretini öder.

 

Herhangi bir ücret söz konusu olmaksızın elde edilen ürünün iki tarafa ait olması için izlenmesi gereken [ikil yol [vardır:]

 

[Birinci yol]: Tarla sahibinin, işçiyi tohumun yarısı karşılığında tohumun diğer yarısını ekmesi için ücretle tutması ve arazinin yarısını da kendisine ödünç olarak vermesidir.

 

[İkinci yol]: Tarla sahibinin, tohumun yarısı ve arazinin menfaatinin yarısı karşılığında tohumun diğer yarısını arazinin diğer yarısına ekmek üzere işçiyi ücretle tutmasıdır.

 

3. Üzerinde müsakat akdinin yapıldığı asıl şey -yukarıda rivayet edilen hadise dayalı olarak- hurma ağaçlarıdır. Nevevi'nin mutlak ifadesinde yer aldığı ve Haffaf'ın da açık olarak belirttiğine göre bu ağaçlar erkek bile olsa durum böyledir. Ağaçların dikili, belirli ve görünür durumda olması şarttır. Üzüm ağaçları da böyledir; çünkü "zekatın farz olması" ve "üzerindeki meyve miktarının tahminle belirlenmesinin mümkün olması" bakımından üzüm ağacı da hurma ağacı gibidir.

 

Not:  NeveVi üzüm ağaçlarını ifade ederken 'ineb sözcüğünü kullandığı halde Arapçadaki kerm sözcüğünü kullanmamıştır; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslim'in rivayet ettiği şu hadiste bunu yasaklamıştır:

 

Üzüm ağacına kerm demeyin; çünkü kerm Müslüman adama denir.

 

Denildiğine göre üzüme "kerem" sözcüğünden türetilerek "kerm" adı verilmiştir; çünkü üzümden yapılan şarap onun üzerinde taşınırdI. Hz. Peygamber (s.a.v.) üzüme bu ismin verilmesini uygun bulmayıp "kerem" sözcüğünden türetilmiş bir ismi mümine daha iayık gördü. Arapçada "raculün kermün" ifadesi "kerım (şerefli, cömert) kişi" anlamına gelir.

 

Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinin en faziletli meyvelerden ve bu ağaçların da en faziletli ağaçlardan olduğu konusunda ittifak vardır. Bu ikisinden hangisinin daha faziletli olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Tercihe şayan olan görüşe göre hurma ağacı daha faziletlidir.

 

> Çünkü rivayette şöyle yer almıştır: "Size yenilecek hurmalar sunan halamz [konumunda olan] hurma ağaçlarına önem verin; çünkü bunlar, Hz. Adem'in yaratıldığı topraktan yaratılmıştır. "

 

> Hurma ağacı, Kur'an'da zikredildiği bütün ayetlerde üzüm ağacından önce gelmektedir.

> Fıtır sadakası konusunda geçtiği üzere kuru hurma kuru üzümden daha üstündür.

> Hz. Peygamber (s.a.v.) mümini hurma ağacına benzetmiştir.

 

> Hurma ağacı suyu üst kısmı ile içer, üst kısmı kesildiğinde hurma ağacı ölür,

> Hurma ağacının her bölümünden yararlanılır.

> Hurma ağacı Kur'an'da "hoş ağaç" diye nitelendirilmiştir.

 

İşte bütün bu özellikleri sebebiyle hurma ağacı üzüm ağacından daha faziletlidir.

 

Ağaçlar arasında dişi ve erkeği bulunup da dişisinin erkeğine ihtiyaç duyduğu başka bir ağaç yoktur.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Deccal'in gözünü üzüm tanesine benzetmiştir; çünkü bütün kötülüklerin anası olan şarabın hammaddesi üzümdür.

 

4. İmam Şafii (r.a.), eski görüşünde; incir ve elma ağaçları gibi diğer meyveli ağaçlarda da -ihtiyaç sebebiyle- müsakat akdini caiz görmüştür. Nevevi de Tashihü't-Tenbih adlı eserinde bu görüşü tercih etmiştir. İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre ise diğer ağaçlarda müsakat olmaz; çünkü bu akde, [genel kurala aykırı olarak] ruhsat tanınmış olup bu ruhsat yalnızca nasslarda geldiği konu ile sınırlıdır. Ayrıca diğer ağaçların meyvelerinde zekat olmadığından o ağaçlar meyvesiz ağaca benzemiştir. Diğer yandan öbür ağaçların meyveleri, hurma ve üzüm gibi bakıma muhtaç olmaksızın yetişmektedir.

 

Bunun yasak olduğu görüşü kabul edildiğinde -er-Ravda'daki ifadelerden anlaşıldığına göre- bu diğer ağaçlar hurma veya üzüm ağaçlarının arasında yer alsa ve ağaç bakımını yapan kişi bunları da diğer ağaçlara tabi olarak sulasa -ağaçların sayısı çok olsa bile- bu caiz olur. Maverdı ise bunu "az sayıda ağaç" ile kısıtIamıştır. Nitekim müzaraa akdi de müsakat akdine tabi olarak caiz olur.

 

Not:

a. Nevevi "ağaçlar" ifadesini zikretmek suretiyle; karpuz, şeker kamışı gibi gövdesi bulunmayan şeyleri dışarıda bırakmıştır; çünkü "ağaç", gövdesi bulunan bitkidir.

 

b. Nevevi "meyveli" ifadesini zikretmek suretiyle erkek dut ağacı vb. ağaçları dışarıda bırakmıştır, yine meyvesi için yetiştirilmeyen çam ağacı gibi ağaçları dışarıda bırakmıştır. İmam Şafiı (r.a.)'nin her iki görüşüne göre de yukarıdaki ağaçlar üzerinde müsakat akdi yapılması caiz değildir. İmam Şafii (r.a.l'nin yeni görüşü esas alındığında, er-Ravda'da daha doğru olarak belirtildiğine göre palmiye ağaçlarında da müsakat akdi yapılmaz.

El-Mühimmat'ta ise "fetva, bunun caiz olduğu şeklindedir" denilmiştir.

 

[Soru]  Siz, gövdesi olmayan bitkilere, Arapça'da ... kelimesinin kullanılamayacağını söylüyorsunuz, oysa Kur'an'da .... "Biz onun üzerine geniş yapraklı (kabak) bitki bitirdik." [Saffat, 146] buyurmuştur.

 

[Cevap]  O, kabakgillerden olduğu halde Hz. Yunus ve diğer peygamberler için bir mucize eseri olarak normal duruma aykırı olarak bir ağaç şeklinde yetişmiş bir bitkiydi. Nitekim yine Hz. Yunus için sabah ve akşam sütünden içerek kuvvetlenmesi için bir dağ keçisi gelirdi.

 

5. Muhabere caiz değildir. Muhabere, bir kimsenin, tarladan Çıkacak ürünün yarısı vb. bir miktarı karşılığında tohum da kendisinden olmak üzere tarlada işçilik yapmasıdır.

 

Müzaraa akdi de caiz değildir. Müzaraa bu muhabere denilen akitle aynı olmakla birlikte farkı tohumun tarla sahibine ait olmasıdır.

 

Bunlardan ilkinin yasak olmasının sebebi Buhari ve Müslim'de bunu yasaklayan bir hadisin bulunmasıdır. İkincisi hakkında ise Müslim' de yasaklayıcı hadis bulunmaktadır.

 

Bunların yasaklanmasının aklı gerekçesi ise şudur: Araziden kiralama yoluyla yararlanmak mümkün olduğundan -tıpkı davar sürüsünü süt için kiralamanın dUz olmaması gibi- araziden çıkacak ürünün bir kısmı karşılığında araziyi kiralamak caiz görülmemiştir.

Ağaçlar üzerindeki işçilik ise bundan farklı olarak üzerinde kira akdinin yapılması mümkün olmayan bir işlem olduğundan ihtiyaç sebebiyle müsakat akdine cevaz verilmiştir.

 

Er-Ravda'da Nevevi -İbnü'l-Münzir ve Hattabl'ye tabi olarakmüzaraa ve muhabere akitlerine mutlak olarak cevaz vermiştir. Bu görüşte olanlar hadisleri "iki taraftan birisi arazinin belirli bir yerinden çıkan ürünleri diğeri de başka bir yerinden çıkan ürünleri almayı şart koştuğunda yasak olur" şeklinde yorumlamışlardır. Maverdı de bu yorumu tercih etmiştir.

 

Şam bölgesinde görülen münasaba adı da verilen müşarata akdi caiz değildir. Bu, bir kimsenin bir başka şahsa kendi ağaçlarını dikmesi ve ağaçlar üzerinde ortak olmak üzere tarlasını vermesidir. Kaffal'in fetvalarında yer aldığına göre bu durumda arazide oluşan ağaçlar işçiye ait olur. Arazinin sahibi de emsal ücret almaya hak kazanır.

 

6. Bir kimse, araziden elde edilecek ürünün bir kısmı karşılığında müzaraa akdi yapsa ve arazinin bir kısmına ekim yapmasa, Nevevl'nin fetvasına göre ekim yapmadığı kısmın ücretini vermesi gerekir. Şeyh Taceddin el-Fezarı ona muhalefet etmiş ve bunun gerekli olmadığını söylemiştir ki daha uygun olan da budur.

 

7. Hurma ağaçları arasında; üzerinde ekin ve ağaç bulunmayan boş alanlar bulunsa, hurma veya üzüm ağaçları ile birlikte bu boş alanlar üzerinde müzaraa akdi yapılırsa müsakat akdine tabi olarak caiz olur; çünkü bunları tek başına akde konu yapmak zordur. Konu~ nun başında Buhari ve Müslim'den rivayet edilen hadis de bu şekilde yorumlanmıştır.

 

Not:  Nevevi burada ve er-Ravda'da yalnızca "hurma ağaçları"nı zikretmiştir. Benim yukarıda yaptığım gibi üzüm ağaçlarını da onunla birlikte zikretseydi daha iyi olurdu; çünkü Nevevi Tashihü't-Tenbih adlı eserinde bunun doğru görüş olduğunu belirtmiştir.

 

Bu belirtilen işlem ancak her ikisinde de [yani hem müsakat hem de müzaraa akdinde] çalışacak kişinin aynı olması şartıyla caiz olur. Kişinin bir şahısla müsakat akdi yapıp diğer bir şahısla müzaraa akdi yapması sahih olmaz; çünkü şahısların farklı olması, müzaraa akdinin müsakata tabi olması durumunu ortadan kaldırır. Burada bir olması ile kastedilen şey bir olmasının şart koşulması olmayıp kişinin müsakat akdi yaptığı şahsın müzaraa yaptığı şahıstan başka olmamasıdır. Buna göre tarla ve ağaçların sahibi bir grup insanla tek bir akitle müsakat ve müzaraa akdi yapsa bu sahih olur.

 

Bunun caiz olmasının bir başka şartı da tek başına hurma ağaçlarının sulanmasında ve yine tek başına boş alanların ekilmek suretiyle mamur hale getirilmesinde bir zorluğun bulunmasıdır; çünkü hurma ağaçları da arazinin sulanması ve toprağın sürülmesinden yararlanır.

 

Er-Ravda'da "imkansız olması" şeklinde ifade kullanılmış olmakla birlikte bununla kastedilen burada da belirtildiği gibi zorluktur. Şayet her birini tek başına yapmak mümkün olursa ortada bir ihtiyaç olmayacağı için bu işlem caiz olmaz.

 

Not:  Hurma ağaçlarının arasında, müsakat akdi ne tabi olarak müzaraa yapmayı caiz kılacak derecede bir arazi bulunsa ve arazide ekin ekilmiş olsa, "mevcut meyveler üzerine müsakat akdi yapmanın caiz olup olmadığına dair İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüşe binaen" bu meselede müsakatın ca.iz olup olmadığı konusunda mezhebimiz alimlerine ait iki görüş bulunmaktadır. Zerkeşi'nin de belirttiği üzere meselenin İmam Şafii (r.a.)'nin iki görüşe bina edilmesi, "henüz ortaya çıkmamış olan meyveler üzerinde müsakat akdi yapmanın caiz olması"nı gerektirir. Bu durumda "beyaz arazi" ifadesi üzerinde ekin bulunmayan araziye özgü olmamış olur.

 

Nevevi tek başına hurma ağaçlarını sulama veya tek başına beyaz araziyi ekip dikmenin zor olmasını bir arada zikretme konusunda er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'deki ifadeyi takip etmiştir. Alimlerin çoğunluğu ise tek başına hurma ağaçlarını sulama ve çalışmanın zorluğu konusundan bahsetmişlerdir. Gazalı ise kitaplarında tek başına aralarda yer alan beyaz araziyi ekip dikmenin zorluğundan bahsetmiştir. Nevevl'nin zikrettiği husus daha uygundur.

 

8. Daha doğru görüşe göre, müsakat ve müzaraa akdinde -müzaraanın müsakata tabi olabilmesi için- akdi yapan kişiler tarafından bu ikisinin birbirinden ayrılmaması, birbirine bitişik olarak zikredilmesi şarttır. Buna göre kişi mesela çıkacak meyvelerin yarı yarıya bölüşülmesi şartıyla müsakat akdi yapsa ve diğer taraf kabul etse daha sonra da ağaçların arasındaki arazide ekim dikim yapılması konusunda müzaraa akdi yapsa müzaraa akdi sahih olmaz; çünkü akdin birden fazla olması, müzaraanın müsakata tabi olmasını engeller.

 

Diğer görüşe göre ise her ikisi de tek bir şahıs için yapıldığından bunlar birbirinden ayrı zikredilebilir.

 

Not:  Dariml'nin belirttiğine göre yukarıdaki görüş ayrılığı müsakat akdinden müzaraanın yapılmasına imkan veren bir sürenin kalmış olması durumuna özgüdür. Aksi takdirde müzaraa akdi yapmak kesinlikle caiz değildir.

 

9. Daha doğru görüşe göre müzaraanın müsakat akdinden önce yapılmamış olması da şarttır; çünkü müzaraa akdi tabi konumundadır, tabi olan şey tabi olduğu şeyden önce gelemez.

 

Diğer görüşe göre ise müzaraanın müsakattan önce yapılması caizdir. Bu durumda müzaraa akdi mevkuf {askıda} kalır; şayet daha sonra müsakat akdi yapılırsa önceki müzaraanın sahih olduğu anlaşılmış olur, aksi takdirde sahih olmaz.

      

İlk görüşten anlaşıldığına göre yalnızca bir akde ait ifadelerin kullanılması diğeri açısından yeterli olmaz. Bununla birlikte kişi her ikisini de içeren "seninle hurma ağaçları ve beyaz arazi üzerinde her ikisinde de yarı yarıya olmak şartıyla muamelede bulunuyorum" gibi bir ifade kullanırsa bu yeterli olur. Hatta Cüveynı bu konuda ittifak bulunduğunu nakletmiştir.

 

Darimi şöyle demiştir: Arazinin bir şeyekmek için kiralanması meselesinin aksine bu meselede araziye ne ekileceğinin belirtilmesi de şarttır; çünkü kiralama meselesinde tarla sahibinin ürün üzerinde her hangi bir hakkı yoktur. Burada ise tarla sahibi ortak olduğundan oraya ne ekileceğini bilmesi şarttır. Diğer meselede ise tarla sahibinin ekin üzerinde bir hakkı yoktur.

 

10. Daha doğru görüşe göre, üzerinde müzaraa akdinin yapılmasının sahih olması bakımından ağaçların arasındaki beyaz arazinin çok olması ile az olması arasında bir fark yoktur; çünkü amaç tek başına ekim yapmanın zorluğudur. İhtiyaç da değişmektedir.

 

Diğer görüşe göre ise arazinin çok olması az olması gibi değildir; çünkü çok olan arazi başkasına tabi olmaz.

 

Not:  Er-Ravda'da adaha doğru" diye belirtilen görüşe göre çokluk açısından arazinin yüz ölçümüne ve ağaçların dikili olduğu yere bakılır, nemanın çokluğuna bakılmaz.

 

11. Daha doğru görüşe göre müsakat akdinde ağaçlardan elde edilecek meyveden ve müzaraa akdinde tarladan elde edilecek ekinden eşit payalmayı şart koşmak gerekli değildir. İşçi için mesela meyvenin yarısının ve ekinin de dörtte birinin şart koşulması sahihtir.

 

Diğer görüşe göre ise eşitlik şarttır; çünkü işçinin işçilik yapma dışında bir emeği yoktur. Nevevi Nüketü't-Tenbih adlı eserinde bu görüşü sahih kabul etmiştir.

 

12. Daha doğru görüşe göre kişi, müsakat akdine tabi olarak muhabere akdi yapamaz; çünkü bununla ilgili bir rivayet söz konusu değildir.

 

Diğer görüşe göre ise müzaraa akdinin müsakata tabi olarak yapılmasının caiz olması gibi muhabere de yapılabilir.

 

İlk görüşte olanlar buna şu şekilde cevap vermiştir: İşçinin çalışma dışında başka bir sorumluluğunun bulunmaması açısından müzaraa akdi de müsakat akdine benzemektedir.

Muhabere akdi ise bundan farklı olup burada kişi hem işçilik yapmakta hem de tohumu tedarik etmektedir.

 

13. Bir tarla veya hurma yahut üzüm ağaçları arasında kalan ekilmemiş bir arazi üzerinde tek başına muhabere akdi yapılsa, elde edilen ürün işçiye ait olur; çünkü ekin tohuma tabidir. Bu durumda işçi, tarla sahibine tarlasının emsal kira bedelini öder.

 

Şayet söz konusu arazide müzaraa akdi yapılırsa elde edilen ürün arazi sahibine ait olur; çünkü bu onun mülkünden elde edilen bir fazlalıktır. Bu durumda arazi sahibi işçiye emeğinin ve kullandığı hayvanlarının -örneğin öküz, inek vb.- şayet hayvanlar ona ait ise emsal ücretini öder. Ayrıca işe bağlı olarak kullandığı aletlerin emsal ücretini de öder. Bu ücret bakımından tarlada ürünün olması ile olmaması arasında fark yoktur. Bu, mudarebe akdindeki benzer duruma kıyasla verilmiş bir hükümdür. Gerekçesi şudur: İşçi, kendi emeğinin ancak tarladan elde edilecek ekinin bir kısmı karşılığında harcanmasına razı olmuştur. Bunu elde edemeyince ve işgücünün bütününü tarla sahibi için harcayınca ücreti hak etmiş olur.

 

[İtiraz]  Mütevelll' den fasid şirket konusunda "tarladaki ürün bir afet sebebiyle telef olduğunda işçi herhangi bir şeyalamaz; çünkü tarla sahibi herhangi bir şeyelde edememiştir" demiş, Nevevi de bunu sahih kabul etmiştir. Bizim meselemizde de hüküm böyle olmalıdır.

 

[Cevap]  Burada işçinin durumu şirket akdinden çok mudarebe akdindeki işletmecinin durumuna benzemektedir. Ustelik Rafii de Mütevelli'nin ifadeleri hakkında "bu görüşün, zahir kıyası bırakıp başka görüşe saptığı açıktır" demiştir.

 

14. Şayet tohum her iki taraftan olursa elde edilen ürün de ikisine ait olur. Bu durumda her birisi diğerinin payında, sarf ettiği menfaatlerin ücretini alır.

 

15. Nevevi daha sonra önceki meselede ücreti ortadan kaldırıp elde edilen üründe her iki tarafı ortak kılan bir çözümü şu şekilde belirtmistir:

 

a. Bir ücret ödemeksizin tarladan elde edilecek ürünün ikisine ait olması için izlenmesi gereken iki yoldan birincisi şudur: Tarla sahibi, tohumların yarısı karşılığında, arazinin şayi hisseli olarak yarısını ekmesİ için işçiyle anlaşır ve işçiye arazinin şayi hisseli diğer yarısını da ödünç olarak verir.

 

Buradan ücretin düşmesi sonucunu ifade eden şayi hisseli bir ödünç vermenin caiz olduğu da anlaşılmaktadır. Ancak tarla sahibi tarlasının yarısını ödünç vermez de işçiyi, tohumun yarısını ekmek için ücretle tutar ve işçi tohumun tümünü ekerse bu durumda işçi, tarlanın ücretinin yarısını vermekle yükümlü olur.

 

b. İzlenmesi gereken ikinci yol şudur: Tarla sahibi, tohumların şayi hisseli yarısı ve şayi hisseli olarak arazinin yarısından yararlanma karşılığında işçiyi tarlanın diğer yarısına tohumların diğer yarısını ekmesi konusunda ücretle tutmasıdır.

 

Bu [iki] durumda taraflar ekinde yarı yarıya ortak olurlar, herhangi birinin diğerine ücret ödemesi de gerekmez.

 

[Soru] Yukarıdaki iki yol arasındaki fark nedir?

 

[Cevap]

 

> İlk yönteme göre ücret somut bir mal iken ikinci yöntemde ücret bir mal ve menfaattir.

> ilk yöntemde işçi tarlayı ektikten sonra işçi tarlanın yarısı üzerinde akitten dönebilir, bu durumda ücret alır. İkinci durumda ise akitten dönmesi mümkün değildir.

> Süre devam ederken tarlaya ekilen tohumlar bozulsa ilk durumda işçinin bunun değerini ödemesi gerekirken ikinci durumda ödemesi gerekmez; çünkü ödünç verilen şey tazmine tabidir.

 

Not:  Nevevl'nin ibaresinden bu sonucun yalnızca bu iki yolla elde edilebileceği gibi bir anlam ortaya çıkıyorsa da bu kastedilmemiştir. Şu yöntemler de aynı sonucu doğurur:

 

a. Arazi sahibi tohumların yarısını işçiye borç olarak verir, işçiye, yapacağı işçiliğin yarısı, kullanacağı hayvanlar ve aletler karşılığında tarlanın yarısını ücretle verir.

 

b. Tohum her iki tarafa ait olup arazi sahibi arazisinin yarısını diğerine ödünç verir, daha sonra işçi arazi üerinde çalışır, elde edilen ürün her ikisine ait olur. Her iki taraf da diğerinden başka bir şeyalamaz; çünkü her ikisi de bir şeyini karşılıksız olarak diğer tarafa vermektedir. Ancak burada tohumun tümü arazi sahibine ait değildir.

 

c. Muhabere akdinde elde edilecek ürünü her ikisine ait kılıp ücreti devre dışı bırakmanın yolu şudur: İşçi arazinin yarısını tohumun yarısı ve yapacağı işçilik, hayvanları ve aletlerinden elde edilecek yararın yarısı karşılığında kiralar veya tohumun yarısı karşılığında kiralayarak işçilik ve diğer menfaatleri karşılıksız bağışlar.

 

Bu kiralamalarda, kira akdinde şart olan; kiralanan şeyi görme, süreyi belirleme vb. gibi diğer şartlara riayet edilmesi gerekir.

 

 

C. ELDE EDİLECEK MEYVE

 

Nevevi daha sonra müsakat akdinin üçüncü rüknü olan meyveler konusunu, "fası" şeklinde müstakil bir başlık altında ele almıştır.

 

[Müsakat akdinde] mudarebe akdinde olduğu gibi; meyvenin ikisine [yani tarla sahibi ve işçiye] ait kılınması, ikisinin meyvede ortak olması ve her birinin payının oran olarak bilinmesi şarttır.

 

Daha güçlü görüşe göre ürün ortaya çıktıktan sonra ancak henüz olgunlaşmamışken müsakat akdi yapmak sahihtir.

 

Kişi hurma fidanlarını dikmesi ve meydana gelecek ağaçların ortak olması şartıyla bir şahısla müsakat akdi yapsa bu caiz olmaz.

 

Hurma fidanları dikili olsa, [ağaçların sahibi,] yapılacak iş karşılığında meyvenin bir bölümünün işçiye ait olmasını şart koşsa, normal olarak meyvelerin yetişebileceği kadar bir süre tayin edilmişse akit sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz. [Zayıf] bir görüşe göre her iki ihtimal birbiriyle tearuz etse akit sahih olur.

 

Kişi, ağaçlarda ortak olduğu kimse ile normaldeki payından daha fazla almayı şart koşarak müsakat akdi yapabilir.

 

İşçiye, onun işi ile aynı cinsten olmayan bir şeyin yapılmasının

şart koşulmaması şarttır.

 

16. Müsakat akdinde şunlar şarttır:

 

a. Elde edilecek ürünün ağaç sahibi ile işçiye özgü kılınması:

Meyvenin herhangi bir kısmının üçüncü bir şahsa ait olması şart koşulamaz.

 

b. Ağaç sahibi ve işçinin meyve üzerinde ortak olması: Meyvenin, bütünüyle bir tarafa ait olması şart koşulamaz.

 

c. İki tarafın da paylarının -binde bir gibi az bir miktar bile olsaorantı şeklinde bilinmesi gerekir.

 

Müsakat akdi yukarıdaki şartlar bakımından mudarebe akdi gibidir. Daha önce mudarebe akdinde geçtiği üzere müsakat iki taraf "aramızda", "yarısının sana ait olması şartıyla" gibi ifadelerle yapılırsa sahih olur.

 

Nevevl'nin "oran olarak" ifadesi burada akdin fasid olacağı gibi bir anlamı çağrıştırsa da bu kast edilmemiştir.

 

17. Farklı türden ağaçları olan bir kimse bir ağaç türünde kişiyle yarı yarıya diğerinde üçte bir üçte iki şeklinde müsakat akdi yapsa her bir türde oran bilindiğinden her iki akit de sahih olur. Her bir türde oran bilinmezse ortadaki belirsizlik sebebiyle akitler sahih olmaz.

 

18. Yukarıda geçen "meyve" ifadesi "dal", "kütük" ve "lif" gibi şeyleri dışarıda bırakır.

Bunlar ağaç sahibi ile işçi arasında ortak olmayıp yalnızca ağaç sahibine aittir. EI-Matlab adlı eserde MaverdI ve başkalarına tabi olunarak bu hüküm tek görüş olarak belirtilmiş ve şöyle denmiştir: "Meyvede olduğu gibi bunlarda da ortak olmak şart koşulursa el-Havi'de belirtildiğine göre akdin sahih olup olmayacağına dair iki görüş bulunmaktadır." ZerkeşI' nin SaymerI' den naklettiğine göre bunun sahih olduğu görüşü güçlüdür. Bunların tamamen işçiye ait olması şart koşulursa akit kesinlikle batıl olur.

 

19. Müsakat akdinde bedel, meyveden başka bir şeyolamaz. Ağaç sahibi, işçi ile dirhemler vb. başka bir şey üzerinde müsakat akdi yapsa bu akit ne müsakat ne de kira akdi yerine geçer. Ancak yapılacak iş ayrıntılı olarak açıklanırsa ve bilinir hale gelirse o zaman bu, ücretle adam tutma olur.

 

20. Birden fazla türde ağaçlara sahip olan bir kişi bir kimseyle "şu ağaç türünde elde edilecek meyvenin üçte biri sana ait olmak şartıyla falan ağaç türünde seninle yarı yarıya müsakat akdi yaptım" diyerek akit yapsa, ilk akitte fasid şart bulunduğundan akit fasit olur.

İkinci akde gelince; bu akit birincinin fasid olduğunu bilmeksizin yapılmışsa bu da fasid olur, aksi takdirde fasid olmaz.

 

21. Meyve ortaya çıktıktan sonra müsakat akdi yapmak [sahih olur mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre sahihtir; çünkü meyvenin olacağı garanti olduğundan bu durum belirsizlikten daha uzaktır, dolayısıyla bunun caiz olması daha önceliklidir.

 

[İkinci görüş]

 

Yapılacak işin bir kısmını yapma imkanı ortadan kalktığından akit sahih olmaz.

 

Akdin sahih olması, meyvelerin olgunlaşmasından önceki döneme özgüdür. Bu durumda işçinin alacağı bedel mevcut meyveden olur. Bunun sahih olmasının sebebi, yapılacak işçiliğin büyük bölümünün hala varlığını koruyor olmasıdır. Meyvenin olgunlaşmasından sonra ise kesinlikle sahih olmaz.

 

Aynı şekilde kişi meyve veren hurma ağaçları ve o yıl meydana gelecek meyve üzerinde müsakat akdi yaptığında da hüküm böyledir.

 

Üzerinde müsakat akdi yapılan ağaçların dikili olması şarttır.

 

22. Kişi küçük hurma fidanlarını dikip ağaçların ikisine ait olması şartıyla müsakat akdi yapsa bu caiz olmaz; çünkü müsakat akdi yerde sabit bir ağaç üzerinde gerçekleşmemiştir. Müsakat akdi bir ruhsat olup yalnızca ruhsatın tanındığı duruma özgü kabul edilir, bunun dışına taşmaz. Ayrıca ağaç dikmek, müsakat akdi kapsamında yer alan bir iş değildir. Bu bakımdan bu, ticaret kapsamında olmayan bir işi mudarebe işi kapsamına sokmaya benzemiştir.

 

Not:  "Ağaç" sözcüğü ihtirazı bir kayıt değildir. Kişi "meyvenin yarısı senin olsun" demiş olsaydı yine akit sahih olmazdı.

 

Her iki durumda da işçi işi yaparsa [bakılır:] Şayet süre içinde meyvenin meydana gelmesi ümit ediliyorsa ağaç sahibinden emsal ücret almaya hak kazanır. Aksi takdirde daha doğru görüşe göre ücrete hak kazanamaz. Şayet arazinin bir ücreti söz konusu ise bunu almaya da hak kazanır.

 

Ağaçlar işçiye, arazi ise başkasına ait olsa işçi bir ücret alamadığı gibi arazinin kirasını da ödemesi gerekir.

 

23. Hurma fidanları bir tarlada dikili iken tarlanın ve fidanların sahibi olan kişi bir şahısla bu fidanları yetiştirmesi için müsakat akdi yapsa ve yapacağı işçilik karşılığında elde edilecek meyvenin bir bölümünü vermeyi şart koşsa bakılır:

 

[a] - "Beş yıl" vb. gibi normal şartlarda meyvenin yetişebileceği kadar bir süre verilmişse akit sahih olur. Sürenin çoğunluğunda meyvenin bulunmuyor olmasının akde bir zararı yoktur. Nitekim bir kimSe normal şartlarda beşinci yılında olgunlaşacak bir meyve üzerinde beş yıllığına müsakat akdi yapmış olsaydı bu da caiz olacaktı. Meyve veren bir hurma ağacı üzerinde müsakat akdi yapılıp da meyve elde edilemediğinde nasıl ki işçi herhangi bir şeyalmaya hak kazanamıyorsa burada da süre geçtiği halde ürün olmamış olursa işçi herhangi bir şeyalmaya hak kazanamaz.

 

[b] - Normal şartlarda meyve yetişmeyecek bir süre belirlenmişse, meyve vermeyen bir ağaç üzerinde müsakat akdi yapılması durumunda olduğu gibi burada da yapılan işçiliğe karşılık bir şey alınmadığı için akit sahih olmaz. Böyle olduğu halde işçi çalışırsa, belirlenen sürede meyvenin çıkmayacağını bilerek bunu yapmışsa ücret almaya hak kazanamaz. Şayet bunu bilmeyerek yapmışsa ücret almaya hak kazanır.

 

Darimi'nin sözünden anlaşıldığına göre bu süre zarfında fidanların meyve verip vermeyeceği konusunda o bölgede yaşayan ve o ağaçtan anlayan uzman kişilere danışılır.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ise fidanların meyve verip vermemesi konusunda iki ihtimal birbiriyle çelişir de biri diğerinden daha güçlü olmaz ise akit sahih olur; çünkü meyve elde etme ümidi söz konusudur. Nitekim mudarebe akdi de böyle olup onda da kar elde etme ümidi söz konusudur. Meyve elde edilirse işçi payalmaya hak kazanır, aksi takdirde herhangi bir şeyalamaz.

 

İlk görüşte olanlar buna şöyle cevap vermişlerdir: Bu, mevcut olmayan ve mevcut olma ihtimali de ağır basmayan bir bedel üzerinde yapılmış bir akit olduğundan çoğunlukla mevcut olmayan bir şey üzerinde selem akdi yapmaya benzer. Buna göre meyve elde edilmese de işçi ücret e hak kazanır; çünkü o, ücret elde etme ümidiyle işçilik yapmıştır.

 

24. Bir kimse, ortak olarak ağaçlara sahip olduğu kişiyle, onun ağaçlar üzerinde işçilik yapması .~e kardan da daha fazla payalması şartıyla müsakat akdi yapabilir. Orneğin ağaçlar üzerinde yarı yarıya ortak olan iki kişiden biri diğerinin ağaçlar üzerinde tek başına işçilik yapması ve meyvelerin üçte ikisinin de ona ait olması şartıyla yani işçiliği karşılığında toplam meyvenin altıda biri karşılığında müsakat akdi yapabilir.

 

Şayet, işçilik yapacak ortak için normalde alacağı pay veya daha düşüğü şart koşulursa bu sahih olmaz; çünkü bunu almaya zaten kendi mülkü sebebiyle hak kazandığı için yapacağı işçilik karşılıksız olmuş olmaktadır. Hatta alacağı payın normaldekinden daha az olması şart koşulduğunda normalde alacağının bir kısmını terk etmesi bile istenmiştir. Buna rağmen söz konusu ortak ağaçlar üzerinde işçilik yapsa ücret almaya hak kazanamaz; çünkü herhangi bir ücret alma hevesiyle bunu yapmamıştır.

 

Meyvenin tümünün işçilik yapacak kişiye ait olması şart koşulursa akit fasit olur. Ancak o ücret almaya hak kazanır; çünkü ücret almak ümidiyle işçilik yapmıştır. Gazali de tıpkı hocası Cüveyni gibi kendi fıkhi görüşü olarak bunu "fasid olduğunu bilmeksizin" diyerek kayıtlamıştır. Mudarebe akdinde de geçtiği üzere bunu kayıtlamamak daha uyundur.

 

Diğer ortak ağaçlar üzerinde tek başına işçilik yapmazsa, örneğin iki ortağın yardımlaşması şart koşulmuşsa akit fasid olur. Nitekim yabancı bir şahısla bu şartla anlaşma yapması durumunda da böyledir. Şayet anlaşmayı yapan ortak diğerine yardım eder de her ikisi eşit derecede çalışmış olursa hiçbiri diğerinden bir ücret alamaz. Aynı şekilde yardım eden ortak diğerinden daha fazla çalışmış olsa o da ücret alamaz. Ancak çalışması şart koşulan ortak daha fazla çalışmışsa yaptığı işin ücretini -yardım edenin işçiliği ile orantılı olarak- almaya hak kazanır; çünkü işi bedavaya yapmamaktadır.

 

Subki "işçinin, tamamen ücretle adam tutan şahsa ait bir mal üzerinde gerçekleşmesi gerekir" diyerek el-Minhac metninde yer alan hükmü problemli görmüş ve şöyle demiştir:

"Bundan kurtul(;:;\. mak için şunu söyleyebiliriz: Bu mesele, ortaklardan birinin diğerine  "ağaçlar içinden bana ait olan pay üzerinde [işçilik yapman için] seninle müsakat akdi yaptım" deme durumuna özgüdür. Bu durumda akde konu olan işçilik ortak bir mülk üzerinde gerçekleşmemiş olur. Ebu't-Tayyib de Müzenl'nin ifadelerinden anlaşılan hükme tabi olarak meseleyi bu şekilde tasavvur etmiştir.

Ancak bu iki alimin dışındakilerin ifadeleri arada bir fark olmadığını gösteriyor ki el-Minhac metninin zahirinden anlaşılan da budur.

 

Burada şunu söylemek uygundur: Ortaklardan biri diğerine "bütün ağaçlar üzerinde seninle müsakat yaptım" derse akit sahih olmaz. Şayet "kendi payım üzerinde müsakat yaptım" derse veya herhangi bir kayıt zikretmezse sahih olur.

 

25. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere ağaçlar üzerinde ortak olan iki kişiden biri yabancı bir şahısla kendi payı üzerinde ve diğer ortağın iznini almaksızın müsakat akdi yapabilir.

 

26. İki ortak üçüncü bir şahısla müsakat akdi yapsa, üçüncü şahsın alacağı oran konusunda her ikisi farklı bir miktar ileri sürmemişse her birinin payının bilinmesine ihtiyaç yoktur. Şayet farklı paylar ileri sürmüşlerse her birinin payının bilinmesi• gerekir.

 

27. Müsakat akdinin sahih olması için, ağaçların sahibi olan kişi işçilik yapacak olan kimseye, adete göre müsakat akdi bağlamında kabul edilen kuyu kazmak vb. işler dışında bir işi şart koşmaması gerekir. Şayet böyle bir şey şart koşarsa akit sahih olmaz; çünkü bu, bilinmeyen bir bedel karşılığında ücretle adam tutmak ve bir akit içinde başka bir akdi şart koşmak anlamına gelir.

 

Not:  Nevevi'nin bu meseleden önce müsakat akdi kapsamında yer alan işlerin ne olacağını belirtmesi uygun olurdu. Böylece bunların dışında bir şart ileri sürmenin akdi bozacağı bilinirdi. Nitekim Mudarebe akdinde böyle yaparak "işletmecinin görevi şudur ... " şeklinde belirtmiş daha sonra "sermaye sahibi, buğday satın almasını işletmeciye şart koşsa ... " diyerek konuyu devam ettirmiştir.

 

Rafii ve Nevevl'nin belirttiğine göre ağaç sahibine akitte işçinin yapması gereken bir şeyi yapmanın da şart koşulmaması erekir. Bundan anlaşıldığına göre ağaçları sahibinin sulaması şart koşulursa ait batıl olur ki bu doğrudur. EI-Bahr'da bu açık olarak ifade edilmiştir. İleride buna dikkat çekilecektir.

 

 

D. İŞÇİLİK (AĞAÇ BAKIMI)

 

Nevevi daha sonra müsakat akdinin dördüncü rüknü olan "işçilik" konusunu ele almaya başlayarak şunları söylemiştir:

 

Müsakat akdinde;

 

> İşçinin [ağaç bakımı] işini tek başına yapması,

> Bahçe üzerinde tek başına zilyedliğinin olması,

> Bir yıl veya daha fazlalık bir süre vermek suretiyle yapılacak işin süresinin bilinir hale getirilmesi de şarttır. "Meyvenin yetişmesi zamanına kadar" gibi [bilinmeyen] bir süre sınırlaması yapmak daha doğru görüşe göre caiz değildir.

 

28. [Müsakat akdinin sahih olabilmesi için] işçinin işi tek başına yapması şarttır. Ağaç sahibinin de birlikte çalışması şart koşulursa akit fasid olur. Ancak bahçenin zilyedliğini ve işin çekip çevrilmesinde ortak olmayı şart koşmaksızın bahçe sahibinin kölesinin de çalışmasını iki tarafın şart koşması durumunda mezhepte İmam Şafii (r.a.)'nin açık ifadesine akit sahih olur. Bu durumda çalışacak kölenin görülmek veya niteliklerinin belirtilmesi suretiyle bilinmesi gerekir. Onun nafaka masrafları, malik olması gerekçesiyle efendisine aittir.

 

29. Belirli bir miktar belirtmeksizin meyvenin bir bölümünün işçiye ait olması şart koşulursa bu akit sahih olmaz; çünkü geriye kalanm ne kadar olduğu bilinmemektedir. Kölenin masraflarının işçiye ait olması şart koşulur ve bunun miktarı belirtilirse akit sahih olur; çünkü işi yapmak onun yükümlülüğüdür.

Kendisiyle birlikte çalışacak kişinin masraflarını üstlenmesi de normaldir. Bu, işçi ile birlikte bir başkasının da ücretle çalışmasını şart koşmak gibidir. Şayet köleye verilecek meyve miktarı belirlenmezse akit yine sahih olur. Burada örf yeterlidir; çünkü muamelatta buna benzer konulara göz yumulur.

 

İşçi köleyi kendi ihtiyacı için çalıştırmayı şart koşsa veya işçinin meyveden belirli bir miktar veya ağaç sahibinin başka mallarından bir şey ödenmek üzere yardımcı bir şahıs tutması şart koşulursa akit sahih olmaz. İlkinin niçin sahih olmadığı açıktır. İkinciye gelince; müsakat akdinde esas olan yapılacak işlerin ve masrafların işçi tarafından üstlenilmesidir. Ücretin işçi tarafından ödenmesi şart koşulursa o zaman sahih olur.

 

30. Bahçe üzerindeki zilyedliğin de yalnızca işçiye ait olması şarttır. Böylece dilediği zaman çalışma imkanı bulur. Şayet bahçenin sahibi elinde bırakılması veya her ikisinin elinde bulunması şart koşulursa bu sahih olmaz.

 

31. Müsakat akdinin sahih olması için yapılacak [ağaç bakım] işinlin] detaylarıyla değil ana hatlarıyla bilinir olması şarttır. Nitekim bunu Nevevi'nin "bir yıl veya daha fazlası gibi bir süre belirtilerek" ifadesi de bunu göstermektedir. Süre, genellikle ağaçtan ürün elde edilebilecek zamana kadar uzatılır. Müsakat akdinin bir süre belirtilmeden veya ebedi olarak yapılması sahih olmaz; çünkü bu bağlayıcı bir akit olması bakımından kira akdine benzemektedir.

 

Not:

a. Nevevl'nin ifadesinden sanki bir yıldan az süreli müsakat akdinin caiz olmadığı gibi bir anlam anlaşılıyorsa da bu kastedilmiş değildir. Müsakat akdinin en az süresi meyvenin çıkıp da artık işçilik yapmayı gerektirmeyecek kadar olan süredir. "Bir yıl" ifadesi ise ittifak edilmiş olduğu için zikredilmiştir. Bir yılın üzerindeki kısımda ise görüş aynlığı bulunmaktadır. Kişi bir yıldan fazla süreyle müsakat akdi yapmış olsa, her yıl alınacak payı açıklamamış olsa bile akit sahih olur. Her sene alacağı payın farklı olmasının bir zararı yoktur. Er-Ravda'da bunun sahih olmadığı ifadesi yer almaktaysa da bu nüshadaki bir yazım yanlışından ibarettir.

 

b. Ağaçlar her yıl meyve verdiği halde işçi, belirli bir yılın meyvesini almayı şart koş sa akit sahih olmaz.

 

c. Kişi on yıllığına müsakat akdi yapsa ve meyvenin de ancak onuncu yıl meydana gelmesi beklense akit sahih olur. Bu durumda önceki yıllar bir senenin ayları gibi kabul edilir. Bu mesele bir öncekinden farklıdır; çünkü burada işçi için meyvelerin bütünü içinden bir pay şart koşulmuştur, diğer mesele ise öyle değildir. Şayet onuncu yıl öncesinde meyve çıkarsa işçi meyveden herhangi bir şeyalamaz; çünkü [onuncu yıldan önce] bir şeyalmayı ümit etmemiştir.

 

d. Vade belirtirken "sene" sözcüğü mutlak olarak kullanılırsa bundan arabı (ay takvimine göre) yıl anlaşılır. Şayet iki taraf Rumı veya bir başka takvime göre bir yıl şart koşsa ve her biri de bu yılı biliyor olsa akit sahih olur, aksi takdirde sahih lmaz.

 

e. Süre bittiğinde hurma ağaçlarında tomurcuk veya küçük hurmalar bulunsa işçinin bunlarda da payı vardır, ağaç sahibi meyveler toplanıncaya kadar bunların bakımını yapmakla yükümlü olur. el-Mürfud yazarı ise bakım işinin ikisine ait olduğunu çünkü meyvenin ortak olduğunu söylemiştir. İşçi, kendi hissesini olgunlaşma anına kadar ağaçta bekletmesi karşılığında herhangi bir ücret ödemez; çünkü o akit hükmü gereğince olgunlaşmış haldeki meyve üzerinde hak sahibi olmuştur. Şayet meyve, süre dolmadan olgunlaşırsa işçinin kalan meyveler için ücretsiz olarak iş yapması gerekir. Meyveler ancak süre dolduktan sonra meydana geliyorsa işçi herhangi bir şeyalamaz.

 

32. Müsakat akdinde süreyi "meyvenin yetişmesi anına kadar" şeklinde sınırlandırmak caiz [olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu caiz değildir; çünkü meyvenin yetişmesi bazen önce bazen sonra olduğundan süre bilinmemektedir.

 

[İkinci görüş]

 

Burada akdin amacının "ürünün yetişmesi" olması dikkate alınır.

 

"Yetişmek" ile kastedilen şey -Subkl'nin de belirttiği üzere- ürünün toplanmasıdır.

 

 

E. SIGA (AKİTTE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER)

 

Nevevi daha sonra müsakat akdinin beşinci rüknü olan s!ga konusunu şu şekilde ifade etmiştir:

 

Müsakat akdinin sözlü ifadesi şu şekilde olur:

 

"Seninle bu hurma ağaçları üzerinde şu miktarda meyve karşılığında müsakSt akdi (ağaç bakım sözleşmesi) yaptım."

 

"Bakımını yapman için bu ağaçları sana teslim ettim."

 

Yapılacak işler konusunda detaya girilmeksizin kabulde bulunmak şarttır.

 

Herhangi bir kayıt zikredilmeksizin kullanılan ifadeler her bir bölgedeki yaygın örf dikkate alınarak yorumlanır.

 

33. Müsakat akdinde kullanılacak sigalar şunlardan biri olabilir:

 

> "Seninle bu hurma ağaçları (veya üzüm ağaçları) üzerinde, meyvesinin şu kadarının (mesela yarısı) sana ait olması şartıyla müsakat akdi yaptım."

 

> "Sana bu ağaçları bakımını yapman için teslim ettim."

> "Benim hurma ağaçlarıma bakma konusunda çalış."

> "Şu kadar miktarda meyve karşılığında hurma ağaçlarımın bakımını yap."

 

Bunların tümü ile akit yapılabilir; çünkü bunlar, müsakat akdinin anlamını ifade eden sözcüklerdir.

 

[İlki dışında] son üç ifadenin müsakat akdi konusunda kinaye ifade olması da açık ifade olarak kabul edilmesi de mümkündür. Bunu Rafii eş-Şerhu'l-Kebir'de ve Nevevi

Er-Ravda'da söylemiştir.

 

Cüveyni, Maverdi, Şaşi ve başkalarının ifadelerinden anlaşıldığına göre bu ifadeler kinayedir. İbnü'r-Rif'a ise ikincisinin daha uygun olduğunu söylemiştir ki İbnü'l-Mukri ve başkalarının ifadelerinin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Güçlü olan da bu görüştür.

 

Not:

a. Nevevl'nin "şu kadar meyve karşılığında" ifadesinden anlaşıldığına göre müsakat akdinde bedelin zikredilmesi şarttır. Ağaç sahibi bunu zikretmezse akit sahih olmaz. Bu durumda işçinin ücrete hak kazanıp kazanamayacağı konusunda iki görüş bulunmaktadır. Daha doğru olanına göre hak kazanamaz.

 

b. Ağaçları bulunan bir kimse bir başka şahısla "ücret karşılığında" diyerek anlaşma yapsa eş-Şerhu'l-Kebir ve er-Ravda'da daha doğru olduğu belirtilen görüşe akit sahih olmaz. Rafii ve Nevevi şöyle demiştir: "Çünkü ücret ifadesi bir başka akitte [yani kira akdinde] kullanılan açık ifadedir." Şayet bu ifadeyi kendi yerinde uygulamak mümkün olursa orada geçerli olur, aksi takdirde bu fasid bir kira akdi olur.

 

İsnevı şöyle demiştir: "Bu durumda akdin kurulmayacağı görüşünü kabul etmek problemli olup konuyla ilgili genel kurallara aykırıdır; çünkü bir konuda sarih olan bir sözcüğün başka bir konuda kullanılması halinde onu bir konuda geçerli saymak mümkün olursa, sözcük kinaye kabul edilir. Kişi, karısını boşamaya niyet ederek ona "sen bana anamın sırtı gibisin" dese karısını boşamış olmaz, zıhar gerçekleşmiş olur. Ancak cariyesine "sen boşsun" dese bu ifade cariyeyi azat etme konusunda kinaye olarak kabul edilir; çünkü bu ifade kendi ilgili olduğu konuda herhangi bir uygulama alanı bulamamaktadır. Bizim meselemiz de bu şekilde bir meseledir."

 

Bu konudaki problem güçlü olduğundan ben Hocamız Zekeriya el-Ensarı'ye tabi olarak şöyle dedim: "Alimler şunu ifade etmişlerdir: Şayet şartlarına uygun bir şekilde bir kira akdi söz konusu olmuşsa, örneğin tarla sahibi olan kişi diğer şahsı tarlada mevcut olan ve olgunlaşmış ürünün ürünün yarısı veya bütünü karşılığında ücretle tutmuş olsa, yine olgunlaşma olmamış olsa bile ürünü toplama şartıyla ücretle tutmuş olsa, ürünün yarısı şayi hisseli olmasa, örneğin ürünün belirli bir yarısını şart koşmuş olsa akit sahih olur."

Kişi "senin için ücret olması şartıyla ürünün yarısı karşılığında seninle müsakat akdi yaptım" dese, burada müsakat sözcüğü kullanıldığı için bunun bir zararı olmaz.

 

34. Konuşabilen bir kimsenin müsakat akdinde sözlü ifade ile kabulde bulunması -bu akit tıpkı kira akdi gibi bağlayıcı olduğundanşarttır. Dilsizin anlaşılan işaretiyle bu akit kurulabildiği gibi yazısıyla da bu akit kurulabilir.

 

Akitte kabulde bulunurken yapılacak işlerin ayrıntılarına temas etmek şart değildir.

Kabulde kullanılan mutlak ifadeler her bir bölgede yaygın olan öde göre yorumlanır. Çünkü bu gibi konularda öde başvurulur. Bu, her iki taraf da örfü biliyorsa geçerlidir. Şayet her ikisi veya birisi örfü bilmiyorsa yahut da o bölgede bir örf yoksa akit esnasında ayrıntıları zikretmek gereklidir.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre belirtilen yorum, "müsakat" sözcüğü kullanılmaks~zın akit yapıldığında da yapılır ki bu doğrudur. İbn Yunus bunu açık olarak ifade etmiştir. ErRavda'daki ifadeden ise ancak "müsakat" sözcüğü kullanıldığında böyle bir yorum yapılabileceği gibi bir şeyanlaşılabilir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

MÜSAKAT AKDİNE İLİŞKİN BAZI HÜKÜMLER