MUĞNİ’L-MUHTAC

VASİYET

 

VASİ TAYİN ETMEK

 

EI-Muharrer ve er-Ravda'da vas! tayin etmeye "vesayet" denilmiştir. Nevevi el-Minhac'da bunun yerine "ısa" tabirini kullanmıştır. Çünkü fıkha yeni başlayan kimse vasiyet ile vesayet arasındaki farkı anlamayabilir. Oysa konunun en başında belirttiğimiz üzere fakihler her ikisini farklı bir anlamda kullanmaktadır.

 

Nevevi şöyle demiştir: Borcun ödenmesi, vasiyetlerin yerine getirilmesi, çocuklara ait işlerin idare edilmesi için vası tayin edilmesi sünnettir.

 

Vasıde bulunması gereken şartlar; mükellef, hür, adalet sahibi, vası tayin edildiği konuda tasarruf ta bulunabilecek bilgi sahibi olması ve Müslüman olmasıdır. Daha doğru görüşe göre zimmı bir kimsenin, zimmı bir kimseyi vası tayin etmesi caizdir. Daha doğru görüşe göre [vasınin] körlüğün[ün] bir zararı yoktur. Vasınin erkek olması şart değildir. Çocukların annesini vası tayin etmek başkalarını vası tayin etmekten daha iyidir.

 

Vasi, fasıkhk yaptığında vasilikten azlalur. Daha doğru görüşe göre hakim de fasıklık yaptığında hakimlikten azlalur ancak devlet başkanı azlalmaz.

 

Borçların ödenmesi ve vasiyetin yerine getirilmesi için hür ve mükellef olan herhangi bir kimseyi vası tayin etmek sahihtir. Çocuklar için vası tayin ederken bunlarla birlikte vasınin çocuklar üzerinde velayetinin olması gerekir.

 

Vasi, başkasını vası tayin etme yetkisine sahip değildir. Bu konuda kendisine izin verilmişse, [İmam ŞafiI'nin] daha güçlü görüşrün] e göre caiz olur.

 

Kişi "oğlum ergenlik yaşına erinceye kadar seni vası tayin ettim o geldiğinde vası odur" veya "Zeyd gelinceye kadar seni vası tayin ettim o geldiğinde vası odur" dese, bu şekildeki vası tayini caiz olur. Dede hayatta iken, velayet sıfatıyla bir vası tayin etmek caiz değildir.

Yine erkek veya kız çocuğunu evlendirmek için birini vası tayin etmek caiz değildir.

 

Vasi tayin etmede kullanılan sözlü ifade "seni vası tayin ettim", "şu işi sana bıraktım" gibi ifadelerdir. Vası tayin etme tasarrufunu vakitle sınırlama veya şarta bağlamak caizdir.

 

Vasi tayin ederken hangi konuda tayin yapıldığının açıklanması şarttır. Kişi yalnızca "seni vasıtayin ettim" derse bu dikkate alınmaz. [Vası tayin edilen şahsın] kabul[ü] de şarttır.

Daha doğru görüşe göre vası tayin eden kişi hayatta iken vaSınin kabulü sahih olmaz.

 

Bir kimse iki şahsı vası tayin etse, açıkça ifade edilmemişse bunlardan yalnızca birisi tasarruf ta bulunamaz.

 

Vası tayin eden kişi ve vası dilediği zaman vesayete son verebilir. Çocuk buluğa erip de vası ile, kendisine nafaka verilmediği konusunda anlaşmazlığa düşse vasınin sözü kabul edilir. Malın buluğdan sonra çocuğa verilip verilmediği konusunda anlaşmazlığa düşse, çocuğun sözü kabul edilir.

 

Vasi Tayin Etmenin Hükmü

 

353. Borçların ödenmesi, emanetlerin ve ödünç alınan malların fiirı\ sahiplerine geri verilmesi vb. hakların sahiplerine ulaştırılması için bir kimseyi vası tayin etmek sünnettir.

Yine kişi herhangi bir vasiyette bulunmuşsa vasiyetlerini yerine getirmesi için ve çocuklar, deliler ve sefih olarak buluğ çağına ulaşan kimselerin işlerini yürütmesi için birini vas! tayin etmesi sünnettir.

 

[Vasi tayin etmenin sünnet olduğu konusunda] icma bulunmaktadır. Ayrıca bu konuda selefe uyma söz konusudur. Kıyasa göre ise vas! tayin etmenin yasak olması gerekir; çünkü vas! tayin eden kimse öldüğünde onun ölümüyle birlikte yetki ve velayeti ortadan kalkmaktadır. Bununla birlikte vas! tayin etmenin caiz olduğuna dair delil bulunmaktadır.

 

[*] - Süfyan b. uyeyne, Hişam b. Urve'den şunu nakletmiştir: Sahabeden yedi kişi Zübeyr'i vas! tayin ettiler. Bunlar arasında Hz.Osman, Mikdad ve Abdurrahman b. Avf vardı. Zübeyr onların mallarını korur ve onların mallarından kendilerine infakta bulunurdu. Sahabeden herhangi bir kimsenin buna muhalefet ettiği bilinmemektedir. (Beyhaki, Vesaya, 6, 282)

 

[*] - Beyhakl'nin hasen bir senetle İbn Mesud'dan rivayet ettiğine göre o vas! tayin etmek üzere yazdığı yazıda şunları söylemiştir: Bu, benim Allah'ı, Zübeyr'i ve oğlu Abdullah'ı vas! tayin ettiğime dairdir. (Beyhaki, Vesaya, 6, 282)

 

Ezrai şöyle demiştir: Bana göre, çocukların velayete ehil bir dedeleri yoksa, çocukların babaları vas! tayin etmedikleri takdirde hakim vb. gibi haksızlık yapan kimselerin çocukların malına el koyacağı kanaatine sahip olurlarsa, çocukların işlerine bakmak için güvenilir, yeterli ve halk içinde itibar sahibi bir kimseyi bulmaları halinde vas! tayin etmesi vaciptir. Çünkü babanın, çocuğun malını zayi olmaktan koruması gerekir. .. Ruyani ve başka alimlerin açıklamalarından çıkan sonuca göre, anne karnındaki yavru için vas! tayin etmek caizdir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiği üzere burada kastedilen, vası tayin edildiği sırada mevcut olan cenindir.

 

354. Kişinin, zimmetini her türlü kul hakkından boşaltmak için, haksız olarak elde ettiği şeyleri geri vermek, şu an yerine getirmekten aciz olduğu ve şahitlerin de bulunmadığı hakları yerine getirmek üzere vası tayin etmesi zorunludur. Nitekim bu konu, vasiyete ilişkin bu kitabın baş kısımlarında fazlasıyla ele alınmıştı. Böyle bir durumda olan şahıs herhangi bir şahsı vası tayin etmez ise hakimden bu işleri yerine getirecek birini tayin etmesini talep eder. Daha önce "cenazeler" bölümünde "benim namazımı şu şahıs kıldırsın" veya "kabrimin başında şu şahıs Kur'an okusun" şeklindeki vasiyetlerin sahih olup olmadığı meselesi geçmişti.

 

Vasi Tayin Etme İşleminin Rükünleri

 

Vası tayin etmenin dört rüknü vardır: Vası, Vası tayin eden, Vesayete konu olan şey, sözlü ifade. Nevevi, konuya birinciye ilişkin şartlarla başlamıştır.

 

A. VASİ’YE İLİŞKİN ŞARTLAR

B. VESAYETE KONU OLAN ŞEYLERE İLİŞKİN ŞARTLAR

C. VESAYETİN KONUSU

D. VASİ TAYİN ETMEDE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER

 

A. VASİ’YE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

355. Vası tayin etmenin şartlarından biri, vasınin mükellef olması, yani ergin ve akıllı olmasıdır. Çünkü bu şartlara sahip olmayan bir kimse, velayet altında olan bir kimsedir. Kendisi velayet altında olan kişi başkasının işlerini nasıl yürütebilir?!

 

"Vası" sözcüğü, Sıhah adlı sözlükte belirtildiği üzere zıt anlamlara gelebilen bir kelime olup bir yandan vası tayin eden kişiyi, diğer yandan vası tayin edilen kişiyi göstermektedir. Bu bölümde bu ikinci anlam kastedilmektedir.

 

356. [Vasıde bulunması gereken] şartlardan biri de hürriyettir; çünkü köle, tıpkı akıl hastası gibi, kendi oğlunun malında bile tasarrufta bulunmaya ehliyetli olmadığından -efendisi ona izin verse bile- başkasına vası olamaz. Ayrıca vası olmak, insanın boş vakte sahip olmasını gerektirir. Oysa köle, efendisine hizmet etmekle meşguldür.

 

"Köle" ifadesi, normal köleyi, bir kısmı hür bir kısmı köle olan şahsı, mükatebi ve müdebberi kapsar.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Buradan, bir süreliğine ücretli bir işte çalışan ve vesayete ilişkin işlerde tasarruf ta bulunması mümkün olmayan kimsenin vas! tayin edilemeyceği anlaşılmaktadır.

 

Kişinin kendi müdebber kölesini ve ümmüveledini vası tayin edip etmeyeceği konusunda bir görüş ayrılığı söz konusudur. Bu görüş ayrılığı "vasınin niteliği ne zaman dikkate alınır?" meselesine dayalıdır. Daha doğru görüşe göre -ileride geleceği üzere- vası tayin eden kimsenin ölümü anında dikkate alınır. Bu durumda müdebber köle ve ümmüveledin vası tayin edilmesi sahih olur.

 

357. [Vası' de bulunması gereken şartlardan biri de] adalettir.

 

Bu şart gereğince, fasığın vası tayin edilmesinin caiz olmadığı konusunda icma vardır. Çünkü vesayet bir velayet ve güvencedir. Herevı'nin Edebü'f-kada adlı eserinde belirttiği üzere kişinin görünürde adalet sahibi olması yeterlidir.

 

358. [Vası'de bulunması gereken şartlardan biri de] vası tayin edildiği konuda tasarrufta bulunabilecek durumda olmasıdır. Buna göre sefihlik, hastalık, yaşlılık, gaflet vb. sebeplerle tasarruf ta bulunamayacak kişinin vası tayin edilmesi sahih değildir; çünkü bu durumda olan bir kimseye yetki vermekte bir yarar yoktur.

 

359. [Vası'de bulunması gereken şartlardan biri de] vasınin Müslüman olmasıdır. Buna göre Müslüman bir kimsenin, bir zımmıyi vası tayin etmesi sahih değildir; çünkü zımmınin Müslüman üzerinde velayet yetkisi yoktur. Ayrıca [zımmınin Müslüman hakkında hayırlı tasarruf ta bulunmayacağı konusunda] töhmet söz konusudur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

 

> "Allah, müminler üzerine kafirlere yol vermeyecektir." [Nisa, 141]

> "Ey İman edenler, kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. " [AI-i İmran, 118]

 

360. Daha doğru görüşe göre, kafirlerin çocuklarına ilişkin hususlarda bir zımmı, dini konusunda adalet sahibi olması şartıyla başka bir zımmıyi vası tayin edebilir. Nitekim zımmınin zımmıye velı olması da caizdir. Diğer görüşe göre ise [zımmınin zımmı hakkındaki] şahitliği kabul edilmediği gibi vesayeti de caiz olmaz.

 

Not:       a. Bir müslümanın, zımml aleyhine şahitliği nasıl sahih oluyorsa bir zımmınin bir müslümanı vası tayin etmesi de ittifakla sahihtir. Müslümanın, zımmı üzerine velayeti de sabit olabilir. Nitekim devlet başkanı, zımmı kadınları evlenme velayetini üstlenir.

 

b. Vasınin kendi isteği ile bunu kabul etmesi, vası tayin edildiği konuda bilgisiz olmaması, velayet altındaki kişiye karşı açık bir düşmanlığının bulunmaması şarttır.

 

İsnevi bundan şöyle bir sonuç çıkarmıştır: "Zımmı tarafından vası tayin edilen kişinin, vesayet altındaki kişi ile aynı dinden olması gerekir. Buna göre, aralarındaki düşmanlık sebebiyle bir Hristiyan'ın bir Yahudi'yi veya Mecusl'yi vası tayin etmesi sahih olmadığı gibi aksi de sahih değildir."

 

Ezrai bunu reddederek şöyle demiştir: "Bu sahih olsaydı, zımmınin müslümanı vaSı tayin etmesi de caiz olmamalıy-

 

Hocamız Zekeriya el-Ensan'nin belirttiği üzere her iki görüş de şu şekilde reddedilebilir: "Burada dikkate alınan şey, dinı açıdan düşmanlık değil dünyevl açıdan düşmanlıktır."

 

c. İsnevl şöyle demiştir: Bir zımmı bir müslümanı vası tayin etse ve ona başkasını vası tayin etme yetkisi verse, bu müslümanın bir zımmıyi vası tayin edebileceğini kabul etmek uygun olan görüştür.

 

Ezrai bunu uzak bir görüş olarak kabul etmiştir.

 

İbnü'l-İmad da şu şekilde itiraz etmiştir: "Vası'nin, baskın olan maslahat ne ise ona göre hareket etmesi gerekir. Müslümanın, işini zımmıye değil müslümana bırakması, din nazarında daha baskın bir maslahattır." Zahir olan görüş budur.

 

Sonrakilerden bazıları şöyle demiştir: "Bir müslümanın buluğ çağına ermiş sefih bir zımmı çocuğu olsa, baba bu çocuk için zımmı birini vası tayin edebilir."

 

Yukarıda geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere bu çıkarım kabul edilemez.

 

Yukarıda zikdedilen hükümler bakımından kendileriyle antlaşma yapılan veya kendilerine İslam ülkesine girmesi için eman verilen gayr-i Müslimler de zımmı gibidir.

 

d. İbnü's-Salah'a şu soru sorulmuştur: "Zimmet ehlinin yetimlerinin malları zimmet ehlinin ellerinde bulunsa, hakimin bu konuda tahkikat yapması gerekir mi?" O, bu soruya şöyle cevap vermiştir: Bizim mahkememize başvurmadıkları ve Müslüman bir kimsenin hakkı bu mala ilişmediği sürece bunu yapması gerekmez. Maverdı ve Ruyani bunu tek görüş olarak aktarmıştır.

 

e. Yukarıdaki şartların, vasi tayin eden kişinin ölümü esnasında vasıde bulunup bulunmadığına bakılır. Vası tayin etme ile ölüm arasında bu şartlara bakılmaz. Çünkü vesayeti kabul etmenin söz konusu olacağı an ölüm anıdır. Buna göre bir kimse çocuk, köle vb. gibi vasilik şartlarını taşımayan bir kimseyi vası tayin etse, daha sonra o şahsın ölümü esnasında bu kimseler vasilik şartlarına sahip olsalar, işlem sahih olur.

 

361. [Vası'nin kör olmasının bir sakıncası var mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre, vasınin kör olmasının bir sakıncası yoktur; çünkü o, doğrudan yapamayacağı tasarruflar için başkasını vekil kılabilir.

 

İkinci görüş

 

Bunun sakıncası vardır; çünkü kör olan vasınin, [vesayet altındaki şahsa ilişkin işleri] kendi başına yürütmesi imkansızdır.

 

Bu iki görüş, nikahtaki velayet konusundaki iki görüş gibidir.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Yaptığı işaretin ne anlama geldiği anlaşılıyor olsa bile [doğruya] daha yakın olan görüşe göre dilsiz kimsenin vası tayin edilmesi caiz değildir."

 

İbn Şehbe "bu, itiraza açıktır" demiştir. Güçlü olan da budur.

 

362. Vası'nin erkek olması şart değildir. İbnü'l-Münzir'in belirttiğine göre bu konuda icma bulunmaktadır. (199)

 

[*] - Nitekim, Hz. Ömer (r.a.) efendimiz, kızı Hz. Hafsa'yı (r.a) vası tayin etmiştir. (Ebu Davud, Vesaya, 2879; İbn Ebı Şeybe, Vesaya, 7, 288)

 

363. Yukarıdaki şartları taşıyan birden fazla kadının bulunması halinde çocukların annesini vası tayin etmek, başkasını vası tayin etmekten daha iyidir; çünkü onların şefkati daha çoktur. Ayrıca böyle yapmak suretiyle Istahrı'nin görüşüne aykırı davranmaktan da kurtulunmuş olunur. Zira o, baba ve dededen sonra annenin velI' olacağını kabul etmektedir.

 

364. Annede vası olabilecek yeterlilik, çocukların malını karlı olarak kullanma gibi özelliklerin bulunması halinde onun vası tayin edilmesi, erkeklerin tayin edilmesinden de daha iyidir. Şayet annede bu özellikler yoksa onun tayin edilmesi daha iyi olmaz.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Velayeti altındakileri seven ve şefkat gösteren nice kimse, onların karına ve tam olarak yararına olan şeyleri yapmayı beceremez."

 

365. Çocuklar için vası tayin edilmemişse, hakim, bir kadını, onlara bakmakla görevlendirebilir. Bu durumda kadın onların kayyimi olur. Şayet bu kadın, o çocukların anası ise bu daha da iyi olur. Bunu Gazali, el-Basıt adlı eserinde belirtmiştir.

 

366. Vası, hakim tarafından tayin edilen kayyim, velayet yetkisine sahip olduktan sonra baba ve dede gibi şahıslar, gerek mal konusunda haksız tasarrufta bulunmak gerekse başka yollarla fısk işlediklerinde azlolmuş olurlar; çünkü [kendilerinde bulunması gereken] şart ortadan kalkmıştır. Bunların görevden alınması için hakimin azline gerek yoktur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre, "vasınin vesayete yeterliliğinde bir zedelenme meydana gelse vası kendiliğinden azlalmaz." Bu doğrudur. Ancak bu durumda hakim onun yanına bir yardımcı daha verir.

 

Hatta Subkl şöyle fetva vermiştir: "Herhangi bir sakatlık söz konusu olmasa bile hakim yalnızca şüphelenmesi sebebiyle bile vasınin yanına birisini daha katabilir. Ben bunu nakledilmiş olarak görmedim. Alimlerimizin ifadesi hakimin bunu yapamayacağını göstermekte, [içinde bulunduğumuz] zamanın bozukluğu ise bunu gerektirmektedir. "Allah, kimin bozguncu kimin ıslah edici olduğunu bilir." [Bakara, 220]

 

Ezrai'nin şu görüşü bu konudaki en yerinde olan görüştür:

"Şayet bir takım açık karineler sebebiyle hakimde güçlü bir şüphe oluşmuşsa hakim vasınin yanına başkasını ilave eder, aksi takdirde bunu yapamaz."

 

Hakim tarafından tayin edilmiş olan kişi, [işi yürütmekte] zayıf kalırsa hakim onu azleder.

 

367. [Hakim ve devlet başkanı gibi kimseler, fısk işlese bulundukları görevden kendiliğinden azlolmuş olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha dOğru görüşe göre hakimin ehliyeti ortadan kalkacağı için azlolmuş olur.

 

İkinci görüş

 

Devlet başkanı kendiliğinden azlalmadığı gibi hakim de azlalmaz.

 

Bu meseleyi Nevevi "yargı (kaza)" bölümünde zikretmiş ve meseleyi, hakimin azlalması değil de verdiği hükmün işlerlik kazanmaması bağlamında zikretmiştir. Bu konuda geniş açıklama "yargı" bölümünde gelecektir.

 

Devlet başkanı fısk işlediğinde, görevinden azlolmuş olmaz; çünkü külli maslahatlar (tüm toplumu ilgilendiren kamu yararı) onun yetkisine sağlıdır.

 

Kadı Iyaz bu konuda icma bulunduğunu belirtmiştir.

 

[*] - Ayrıca bu konuda şu hadis de bulunmaktadır: O "İyi veya kötü herkesin arkasında namaz kılın. "(Ebu Davud, Salat, 594)

 

[Zayıf] bir görüşegöre devlet başkanı [da] bu durumda azlalur. EI-Matlab adlı eserde bu görüş doğru bulunmuştur. Eserdeki ifadeden, devlet başkanı bu durumda azlolmuş olmaz" görüşünü yalnızca Rafii'nin benimsediği anlaşılmaktadır.

 

Not:       a. Fısktan tövbe etmeleri halinde baba ve dedenin velayet hakkı geri döner, diğerlerininki dönmez; çünkü baba ve dedenin velayetleri din tarafından belirlendiği halde diğerlerinin velayetleri görevlendirmeye bağlıdır, bir kere kalkınca, yeniden görevlendirme olmadıkça geri dönmez.

 

b. Bayılma ve delirme de, vasınin kendiliğinden azlalması hükmü bakımından fısk gibidir. Asıl yetkili ve devlet başkanı dışındaki kişi ayılsa, velayet yetkisi geri dönmez; çünkü o, tıpkı vekil gibi başkasının görevlendirmesi sonucu yetkisini elde etmiştir. Asıl şahsa gelince o, kendiliğinden azlolmuş olsa bile velayeti geri döner; çünkü onun yetkisi başkası tarafından verilmiş değildir. Devlet başkanı da ayıldığında velayet yetkisine kavuşur; çünkü kamu maslahatı bunu gerektirmektedir. [Devlet başkanının bayılması veya delirmesi esnasında] başka bir kimse devlet başkanı tayin edildikten sonra [eski] devlet başkanı ayılsa, şayet bir fitne ihtimali söz konusu değilse ikinci devlet başkanının görevlendirilmesi geçerliliğini korur. Şayet bir fitne ihtimali varsa ikinci şahsın görevlendirilmesi geçerli olmaz, ilkinin yetkisi devam eder.

 

Cüveyni şöyle demiştir: "Devlet başkanı irtidat ettiğinde görevinden azlolacağı ve [yeniden Müslümanlığa dönse bile] devlet başkanlığı görevinin kendisine geri dönmeyeceği konusunda şüphe yoktur."

 

 

B. VESAYETE KONU OLAN ŞEYLERE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

368. Borcun ödenmesi için vası tayin etmek sahih olur. Vasiyet hür, mükellef ve kendi iradesiyle hareket eden herhangi bir şahıs tarafından yerine getirilir.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: [el-Minhac'ın Arapça] nüshalarının çoğunda, el-Muharrer, er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'de olduğu gibi metindeki kelime "tenfiz" şeklinde yazılmıştır. [el-Minhac'ın] Nevevi tarafından yazılan nüsha[sın]da ise "tüneffezü" şeklindedir. Bu durumda kelime "sahih olur" ifadesine atfedilmiş olup "hür ve mükellef" ifadesi de buna bağlı olur. O zaman Nevevi'nin ifadesi iki şeyi içermiş olur: Birincisi borcun ödenmesi için vasiyette bulunmanın sahih olması, ikincisi hür ve mükellef şahsın vasiyetinin yürürlük kazanması. İbn Şehbe'nin de ifade ettiği üzere ifadenin bu şekilde anlaşılmasında şu mahzurlar vardır: Birincisi, bu bir tekrardır. Çünkü borcun ödenmesini vasiyet etmenin sünnet olduğu konunun başında geçmişti. Burada tekrar bu vasiyetin sahih olduğunu belirtmenin bir anlamı yoktur. İkincisi ise, sözün ikinci kısmının alakasız olmasıdır. Çünkü burada, hür ve mükellef kişinin vasiyetinin hangi konuda yürürlük kazanacağı belirtilmemiştir. Üçüncüsü ise bu ifade, el-Minhac'ın aslını oluşturan el-Muharrer' e herhangi bir amaç söz konusu olmaksızın aykırıdır.

 

Not:  Nevevi'nin görüşüne göre onun sarhoş şahsı mükellef kimselerden istisna etmesi uygun olurdu. Zira Nevevi'ye göre sarhoş mükellef değildir. Oysa sarhoşu vas! tayin etmek sahihtir.

 

Nevevi'nin Rafi!'ye tabi olarak zikrettiği ifadeden şu anlaşılmaktadır: Sefih şahsın malında vasiyette bulunmasını sahih kabul edersek -ki daha doğru görüş bu şekildedir- onun bu vasiyeti uygulamak üzere birini tayin etme hakkı söz konusu olur.

 

Subkl şöyle demiştir: "Bu konuda, bu ifadenin gerektirdiği anlamdan başka bir açıklama görmedim. Bu hüküm muhtemel olduğu gibi bunun aksi de muhtemeldir, bu durumda vasiyetin yerine getirilmesi işini hakim veya sefihin velisi üstlenir."

 

İkinci ihtimali İbnü'r-Rif'a'nın şu sözü desteklemektedir: Hür ve mükellef olma şartına ilave olarak rüşdün de eklenmesi gerekirdi.

 

Ezral'nin sözünün zahirinden, fasığın, çocuğuna bıraktığı mal üzerindeki velayetinin sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü mezhepte esas kabul edilen görüşe göre fasığın velayeti yoktur.

 

369. Çocuklar, deliler ve aynı şekilde buluğ dönemine sefih olarak ulaşan kimselerin işlerini yürütmek üzere vas! tayin edilen kimselerde, yukarıda geçen hürriyet ve mükellefiyet şartlarına ilave olarak, başkası tarafından görevlendirmeyle değil bizzat din tarafından ilk olarak bu kimseler üzerinde velayet yetkisine sahip kılınma şartı da aranır.

 

Bu şart gereğince;

 

> Baba, dede ve yukarıya doğru üst soy hısımları vesayet hakkına sahiptir.

> Erkek kardeş, amca, vas! ve kayyim, bu ifadenin kapsamından çıkmaktadır.

> Yine, sonradan sefih hale gelen kimsenin malı üzerinde tasarrufta bulunmak üzere hakim tarafından görevlendirilen baba ve dede de bu ifadenin kapsamından çıkar; çünkü daha doğru görüşe göre bu kişinin velisi baba ve dede değil hakimdir.

 

> Mezhepte esas alınan görüşe göre anne de bu ifadenin kapsamından çıkar.

 

370. [Herhangi bir kayıt zikredilmeksizin] mutlak olarak yapılan, yani vasıye izin verilmemiş olan bir vesayet işleminde, vası olan şahıs başkasını vası tayin edemez. Çünkü veli, ikinci şahsın tasarrufta bulunmasına razı olmamıştır. Ayrıca bu, vekile kıyas edilir.

 

371. Vasi tayin edilen kişinin kendisi adına, vasi tayin eden adına veya mutlak olarak başkasını vasi tayin etmesine izin verilmişse [vasınin vası tayin etmesi caiz olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu caizdir. Ancak Kadı Ebu't-Tayyib, İbnü's-Sabbağ ve başka alimlerin ifadelerinden de anlaşılacağı üzere üçüncü durumda [yani vası tayin etme işinin mutlak olarak yapılması halinde] o, vası tayin eden şahıs adına vası tayin edebilir.

 

Buna göre kişi, "terikem konusunda falan şahsı veya dilediğin şahsı vası tayin et" demiş olsa, vası de bir başkasını tayin etse bu sahih olur; çünkü babanın bu iş için vası tayin etme yetkisi olduğu gibi vekaletler konusunda olduğu gibi vasiyetler konusunda da başkasının yerini alabilir.

 

Kişi terikeyi kendisine nispet etmeksizin "dilediğin şahsı vası tayin et" dese, o şahıs da bir kimseyi vası tayin etse, bu işlem sahih olmaz.

 

İkinci görüş

 

Daha güçlü görüşün karşısında yer alan görüşe göre kişinin ölümü ile birlikte, vası tayin etme konusundaki verdiği izin geçersiz hale geldiğinden, vasınin başkasını vası tayin etmesi caiz değildir.

 

Not:  Kişi, vası tayin ettiği şahsa "sen ölürsen, ben senin vası tayin edeceğin kişiyi vası tayin ettim" veya "öldüğünde senin vasın, benim de vasımdir" dese, bu şekilde yapılan vası tayin işlemi sahih olmaz; çünkü vası tayin edilen kişi belirsizdir.

 

Kişi, vasıyi belirledikten sonra vası tayin etmeden önce ölse, hakim -iki görüş içinden sonraki kimi alimlerin tercih ettiği görüşe göre- başkasını vası tayin edebilir.

 

372. Bir kimse, [bir şah sı vasi tayin ederken];

 

> "Oğlum falanca buluğ çağına erişinceye kadar seni vasi tayin ettim. Oğlum buluğ çağına erişince vasi o olacaktır." ,

> "Zeyd gelinceye kadar seni vasi tayin ettim. Zeyd geldiğinde vasi o olacaktır."

 

Dese, bu şekilde yapılan vasi tayin etme işlemi sahihtir. Bu işlemde, "oğlum buluğa erinceye kadar", "Zeyd gelinceye kadar" ifadelerinde yer alan süre sınırlamasına ve "Oğlum buluğa erince / Zeyd gelince" şeklinde şarta bağlamaya göz yumulmuştur.

 

Nevevi, bu meseleyi buradan çıkarıp "vasi tayin etme işleminde süre sınırlaması ve şarta bağlama caizdir" ifadesinin peşinden zikretse daha uygun olurdu; çünkü bu mesele, söz konusu hükmün bir örneğidir.

 

Ezrai şöyle demiştir:  Zeyd, vasıolmaya ehil olmaksızın gelmiş olsa, vası tayin edenin kastı "Zeyd ehil olarak gelirse" demektir şeklinde yorum yaparak vasınin yetkisi devam eder mi yoksa yetkisi sona erer ve vesayet yetkisi bununla sınırlandırılıp vasıden hakime intikal eder mi? Bu konuda herhangi bir açıklama görmedim. Bu konuda, "[Zeyd adlı] kişinin vesayete ehil olduğunu bilmeksizin vası tayin etmek" ile "bunu bilerek tayin etmek" arasında bir ayrım yapılması ihtimali de söz konusudur.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiğine göre bu, vası tayin eden kimsenin ileri sürdüğü zaman sının ile sınırlıdır.

 

373. Baba hayatta iken dededen başkasını veli sıfatıyla vası tayin edebilir. Bu durumda vası, dedeye göre [tasarruf konusunda] öncelik sahibi olur. Ancak çocuklara ait işler vb. konularda baba bunu yapamaz. Nitekim Nevevi şöyle demiştir:

 

Doğru görüşe göre baba, dede hayatta ve ortada mevcut iken çocuklar vb. kimseler üzerine onlar üzerinde velayet yetkisine olma sıfatıyla vası tayin edemez; çünkü dedenin velayet hakkı, tıpkı evlendirme velayetinde olduğu gibi din tarafından tanınmıştır. Baba, dededeki bu velayeti ondan alıp başkasına nakledemez.

 

Dede ortada olmadığında [ne olur? Bu konuda] Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Baba, dedenin gelme zamanına kadar çocuklar üzerinde tasarrufta bulunmak üzere birini vas! tayin etse, çocuğun buluğa ermesi zamanına kadar vasiyet yapmanın caiz olduğu konusundaki görüşe kıyasla bunun da caiz olması gerekir. Ancak bunun caiz olmama ihtimali de söz konusudur; çünkü ortada olmamak, velayet hakkına engel teşkil etmez.

 

Hocam Remli'nin de belirttiği üzere bu, güçlü görüştür.

 

Bulkini şöyle demiştir: Dede mevcut olduğu halde baba, yabancı bir kimseyi velayet sıfatı ile vas! tayin etse, daha sonra dede ölse veya babanın ölümü esnasında fasık yahut deli olsa, babanın yaptığı işlem sahih olur.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Baba, dede velayet niteliğine sahip olmadığı için başka bir şahsı vas! olarak tayin ettikten sonra babanın ölümü esnasında dede velayete ehil halde bulunsa, zahir olan, bu durumda vasinin kendiliğinden azlolmuş olarak kabul edilmesidir.

 

Bulkini ve Zerkeşi'nın ifadeleri yerindedir; çünkü daha önce geçtiği üzere,. velayet yetkisine sahip olup olmama konusunda babanın ölüm tarihi dikkate alınır.

 

Kadı Ebu'l-Ferec şöyle demiştir:

 

Çift cinsiyetli bir şahıs, başka bir kişiyi kendi nesebine katmak istemekle birlikte kendisinin o çocuğun babası mı anası mı olduğunu açıklamasa, çocuk onun nesebine bağlanır. O çocuğun çocukları olur da bu çocuk, kendisini nesebine katan baba mevcut olduğu halde yabancı bir şahsı vas! tayin ederse, bu işlemin sahih olduğu ittifakla kabul edilir.

 

Çünkü burada, çift cinsiyetli şahsın, diğerinin babası olduğu kesin sabit olmamıştır.

 

Not:  Baba herhangi bir vas! tayin etmediğinde, ölen şahsın borçlarını ödeme, çocukları ile ilgilenme vb. konularda dede, öncelikli hak sahibidir. Ancak vasiyetleri yerine getirme bunun dışında olup Beğavı'nin belirttiğine göre bu konuda hakim öncelikli hak sahibidir.

İbnü'l-Mukn de bunu esas almıştır.

 

 

C. VESAYETİN KONUSU

 

Nevevi daha sonra vas! tayin etme işleminin üçüncü rüknü olan "vesayet konusu"nu ele almaya başlamıştır.

 

374. Dede mevcut iken yahut dede ve diğer veliler mevcut değil iken, erkek veya kız çocuğu evlendirmek üzere bir kimseyi vas! tayin etmek caiz değildir.

 

[*] - Beyhaki buna delil olarak şu hadisi zikretmiştir: Devlet başkanı, velisi olmayanın velisidir.(Beyhakı, Nikah, 7, 106)

 

Ayrıca vasi, vesayeti altındaki kimsenin nesebine [evlilik sonucunda] düşük seviyede bir insanın katılmasından dolayı herhangi bir utanç hissetmez. Diğer taraftan, yetişkin kimseler hakkında vesayet söz konusu değildir. Küçük erkek ve kız çocuğunu baba ve dede dışında kimse evlendiremez. Ancak küçük erkek çocuk buluğa erdiğinde, kendisinde sefihlik özelliğinin devam etmesi sebebiyle vasınin gözetimi altında bulunmaya devam etse, -ileride geleceği üzere- nikah konusunda vasınin izni gerekir. Zerkeşi "bu durumda, vasıye o şahsı evlendirmesini vasiyet etmek uzak bir görüş değildir" demiştir.

 

375. İbadet edilmesi için kilise inşa edilmesi gibi günah olan bir konuda birini vası tayin etmek caiz değıidir; çünkü burada mübahlık yoktur. Bundan anlaşıldığına göre, vesayetin söz konusu olduğu tasarrufun mübah bir malı tasarruf olması gerekir.

 

 

D. VASİ TAYİN ETMEDE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELER

 

Nevevi, daha sonra vesayetin dördüncü rüknü olan sözlü ifadeler konusunu ele alarak şöyle demiştir:

 

376. Vası tayin etme işleminde kap, konuşabilir durumda olan kişi tarafından şu ifadelerle yapılır:

 

> "Seni vası tayin ettim",

> "Şu işi sana havale ettim",

> "Ölümümden sonra çocuklarımın işlerini yürütme konusunda seni kendi yerime koydum",

> "Seni vası kıldım" vb.

 

377. Vası tayin etme, "seni vası tayin ettim" ifadesinde olduğu şekilde, "velayet" ifadesinin geçtiği "seni ölümümden sonra veli tayin ettim" ifadesiyle de olur mu? Bu konuda eş-Şerhu'l-kebir ve er-Ravda'da herhangi bir tercih belirtilmeksizin iki görüş aktarılmıştır. Ezrai, bu şekilde vası tayin etmenin gerçekleşeceğini söylemiştir. Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre zahir olan, bu sözcüğün kinaye olarak kabul edilmesidir.

Çünkü bu ifade, kendi konusunda açık bir ifade olup, kendi konusuna özgü uygulama imkanı bulamamıştır.

 

378. Dilsiz bir kimsenin [vası tayin ederken] anlaşılabilir işarette bulunması ve bunu yazması yeterlidir.

 

379. Konuşabilir durumda olan bir kimsenin dili tutulsa ve konuşamaz hale gelmesi sebebiyle başıyla vası tayin etmeye ilişkin işarette bulunsa, yahut kendisine vasiyete ilişkin yazdırdığı metin okunduğunda "evet" dese, [bu şekilde yapılan vasiyet / vası tayin etme işlemi] dilsizin vası tayin etmesi gibi [geçerli]dir.

 

380. Vası tayin etme işleminde;

 

> "Seni bir yıl süreliğine vasıtayin ettim" veya "oğlum buluğ çağına erinceye kadar vası tayin ettim" şeklinde zaman sınırlaması yapmak,

 

> "Öldüğümde seni vası tayin ettim" ifadesinde olduğu gibi vasiyet işlemini şarta bağlamak caizdir.

 

Çünkü, vası tayin etme işleminde bilinmezliklere ve risklere göz yumulmaktadır. Zaman sınırlaması ve şarta bağlamak da böyledir. Ayrıca vası tayin etmek, yönetici tayin etmeye benzer. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir seriyye'de Zeyd'i emir olarak tayin ettiğinde şöyle buyurmuştur: (Buhari, Cenaiz, 1246)

 

> "Zeyd vurulursa komutan Cafer'dir. Cafer vurulursa Abdullah b. Revaha'dır. "(206)

 

381. [Vasıtayininin geçerli olabilmesi için], "falan kişi borçlarımı ödeme, vasiyetimi uygulama, çocuklarımın malında tasarufta bulunma konusunda benim vasımdir" şeklinde [bir ifade kullanarak] hangi konuda vası tayin edildiğinin belirtilmesi şarttır.

 

382. Kişi, vesayeti "koruma" vb. şeylerle sınırlandırır yahut [sınır koymaksızın] genel bir şekilde yaptığında onun ileri sürdüğü şarta riayet edilir.

 

383. Kişi yalnızca "seni çocuklarımın işlerini yürütme konusunda vas! tayin ettim", "çocuklarımın işlerini yürütme konusunda seni kendi yerime koydum" gibi bir ifade kullanmakla yetinerek tasarruftan bahsetmese [bile] ödün esas alınmasına bağlı olarak, vas!, malda tasarruf ta bulunma ve malı koruma hakkına sahip olur.

 

384. Kişi yalnızca "seni vas! tayin ettim" demekle yetinse, bu vas! tayin etme işlemi dikkate alınmaz. Bu "seni vekil tayin ettim" deyip de hangi konuda vekil tayin ettiğini açıklamamak gibidir. Ayrıca burada, sözün hangi anlama geldiğini belirleyecek bir örf de bulunmamaktadır.

 

385. Vas! tayininde kabul şarttır; çünkü bu bir tasarruf akdi olması sebebiyle vekalete benzemektedir. Daha doğru görüşe göre kabul geciktirilebilir. Maverd! "vasiyetlerin yerine getirilmesi zorunlu hale gelmedikçe bu böyledir" demiştir. Yine, vekalet konusunda benzeri geçtiği üzere, hakim vesayet kendi nezdinde sabit olup da bunu kişiye arz ettiğinde kişinin [derhal kabulde bulunması şarttır].

 

Not:

a. Nevevi'nin ifadesinden, kabulün sözlü olmasının şart olduğu anlaşılmaktaysa da er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeden tasarruf ta bulunmanın yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Bunun vekalete benzetilmesinden anlaşılacağı üzere itimad edilen görüş de budur.

 

b. Vasi tayini, vasınin "kabul etmiyorum" vb. bir ifadeyle bunu reddetmesiyle reddedilmiş olur.

 

c. Kendisinin güvenilir olduğunu düşünen kimsenin vası tayin edilmeyi kabul etmesi sünnettir. Şayet bundan emin olamıyorsa kabul etmemesi daha iyidir.

Rebı, İmam ŞafiI' den şunu nakletmiştir: "Vası olmayı ancak ahmak ve hırsız olan kabul eder. "

 

d. Kişi, kendisinin [vesayete konu olan tasarrufları gerçekleştirme konusunda] zayıf olduğunu biliyorsa, zahir olan, onun vası tayin edilmeyi kabul etmesinin haram olmasıdır.

 

[*] - Çünkü Müslim'in riayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebu Zer'e (r.a.) şöyle buyurmuştur: "Senin zayıf olduğunu görüyorum. Kendim için istediğimi senin için de isterim. İki kişiye bile idarecilik yapma, yetimin ma!ında veli olmayı kabul etme. "(Müslim, İmare, 4697)

 

386. Vası tayin eden kimse hayatta iken, vesayeti kabul veya reddetmek [geçerli olur mu?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

Bu, geçerli değildir; çünkü tıpkı mal vasiyet etmede olduğu gibi vası tayin etmede de tasarruf vakti girmemiştir. Buna göre, vası tayin edilen kişi, tayin eden şahıs hayatta iken bunu kabul edip ölümünden sonra reddetse vesayet geçersiz olur. Yahut onUn hayatında iken reddedip vefatından sonra kabul etse sahih olur.

 

İkinci görüş

 

Vekalette olduğu gibi burada da, vası tayin eden kimse hayatta iken diğer şahsın kabul ve reddi geçerli olur.

 

387. Bir kimse, iki kişiyi birden vas! tayin etse, bu şahıslara tek başlarına tasarrufta bulunma yetkisi vermeyip;

 

> Birlikte tasarrufta bulunmalarını şart koşsa,

> Veya herhangi bir şart ileri sürmeksizin "Zeyd ve Amr'ı vas! tayin ettim", "ikinizi vası tayin ettim" gibi bir ifade ile vası tayin etse,

 

ilk durumda şart sebebiyle, ikinci durumda ise ihtiyat gereğince bu şahısların hiçbiri tek başına tasarruf ta bulunamaz, bir arada tasarrufta bulunmaları şarttır. Ancak kişi "ikinizin her birini vası tayin ettim", "ikinizden her biri benim vasımdir", "ikiniz benim vasımsiniz" gibi ifadeler kullanarak ikisinin ayrı ayrı tasarrufta bulunabileceklerini açıkça ifade ederse o zaman her biri müstakil olarak tasarruf ta bulunabilir.

 

Ezrai "son ifadeye ilişkin hüküm tartışmaya açıktır" demiştir.

 

Onun bu görüşü şu şekilde reddedilmiştir: İkil ifade, tekrar hükmü bakımından tekil ifade gibidir. Bu durumda kişi sanki "ikinizden her biri benim vasımdir" demiş gibidir.

 

388. Bu iki şahıstan biri tasarruf yapamayacak bir duruma gelse, tıpkı ölme veya delirme durumunda olduğu gibi diğer şahıs tek başına tasarruf ta bulunabilir. Devlet başkanı, diğer vasıye yardım edecek bir kimse tayin edebilir.

 

389. "Tek başına tasarruf ta bulunamamak" ifadesi ile kastedilen, iki vasınin akdi birlikte telaffuz ederek yapması değildir. Burada dikkate alınacak olan, akdi vasılerden birisi veya onların talebiyle üçüncü bir şahıs yapmış olsa bile akdin, ikisinin görüşü ile meydana gelmiş olmasıdır.

 

Not:

a. İki şahsı birden vas! tayin eden kişi, bunların her birinin müstakil olarak tasarruf ta bulunabileceğini açık olarak belirtmemesi halinde, ikisinin birlikte tasarruf ta bulunmaları gereken konular; çocuklara ve onların mallarına ilişkin konular, gayr-i muayyen mallar üzerinde yapılan vasiyetleri dağıtmak, terike ile aynı cinsten olmayan borçların ödenmesidir. Gasp edilmiş malların ve emanetlerin geri verilmesi, muayyen mal vasiyetlerin sahiplerine ulaştırılması, terike ile aynı cinsten olan borcun ödenmesi gibi konularda ise her bir vas! tek başına hareket edebilir; çünkü hak sahibi, bu malları kendi başına tahsil etme hakkına sahip olduğundan vasilerden birinin bunu tek başına yapmasının bir sakıncası yoktur. Bu ifadeden, bunun mübah olduğu ve verilen malın yerine geçtiği anlaşılmaktadır ki uygun olan da budur. Oysa Rafii ve Nevevi buna teşebbüs etmenin caiz olup olmadığı konusunda tevakkuf etmişlerdir.

 

b. Nevevi'nin genel nitelikli ifadesi şu açıdan bir problem oluşturmaktadır: İki vas!, bölünebilir olan bir malın korunması konusunda anlaşmazlığa düşse, bu mal aralarında yarı yarıya bölünür. Hangi yarımı kimin koruyacağı konusunda anlaşmazlığa düşseler, er-Ravda'da "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre kur' a çekilir.

 

c. İki vasınin tasarruf konusunda bir arada hareket etmesinin gerekli olduğu bir durumda, vasilerden biri tek başına tasarrufu gerçekleştirse bu tasarruf geçerli olmaz, çocuklara veya başkalarına harcadığı parayı tazminle yükümlü olur.

 

d. Vasılerden biri ölürse, delirirse, fas ık olursa, ortalıktan kaybolursa veya vesayeti kabul etmezse hakimin, mevcut vası ile birlikte tasarruf ta bulunması için başka bir vası daha tayin etmesi gerekir. Diğer vasınin tek başına tasarruf ta bulunmasına müsaade edemez; çünkü vası tayin eden kişi tek başına onun görüşüne razı olmamıştır.

 

e. Vasılerin her ikisi de ölürse hakimin onlar yerine başka iki kişiyi vası olarak tayin etmesi gerekir.

 

f. İki kişiyi vası tayin eden kişi, bunları denetlemek üzere de üçüncü bir şahsı görevlendirse, iki vası bu şahsa danışmaksızın tasarruf ta bulunamaz. Ezrai "Bu, düşünüp taşınmayı gerektiren konulara özgü olup ekmek ve bakla satın almak gibi konular böyle değildir" demiştir. el-Kifaye'de ise şöyle denilmiştir: "Denetleyicinin tasarruf hakkı yoktur. Bu, el-Bahr adlı eserde belirtilmiştir."

 

390. Vesayet akdi her iki taraf açısından da [bağlayıcı olmayan, yani bozulması] caiz bir akittir. Buna göre gerek vas! tayin eden, gerekse vas! tayin edilen kişi -tıpkı vekalet akdinde olduğu gibi- dilediği zaman azle başvurabilir.

 

Bu hüküm, vas!, bu iş için tek kişi olarak taayyün etmediğinde ve hakim vb. zalim bir kimsenin malı telef edeceğine dair bir galip zanna sahip olmadığında geçerlidir. Aksi takdirde kişi azle başvuramaz, azledilse bile İzzeddin b. Abdisselam'ın şahsi olarak belirttiği görüşe göre bu azil yürürlük kazanmaz.

 

İsnevi şöyle demiştir: Buna göre, vası vesayeti kabul etmemiş olsa, kabul etmesi gerekli olur mu? Bu, ihtimale açıktır. Bunu kabul ederek zalimi uzaklaştırmaya gücünün yetmesi açısından kabul etmesi gerekli görülebileceği gibi aksi de düşünülebilir.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere şayet vesayeti kabul etmek, zalimi def etmek için tek yololarak kalmışsa ilk ihtimal daha doğrudur.

 

Ezrai şöyle demiştir: Vası tayin eden kişi, zalim bir şahsın musallat olması veya bölgede güvenilir bir hakimin bulunmaması sebebiyle vasıyi azletmenin, üzerindeki hakları veya çocuklarını zayi edeceğini zannederse bu durumda azletmesi caiz olmaz.

 

Bu, güzel bir görüştür.

 

Not:  Nevevi, vası tayin eden şahıs açısından "azletme" sözcüğünü kullanırken esnek davranmıştır; çünkü onun vasıyi azletmesi için yetki sahibi olması gerekir. Oysa vası tayin eden şahsın ölümünden önce yetki söz konusu değildir. Er-Ravda ve eşŞerhu'l-kebir'de olduğu gibi bunun yerine "vazgeçmek" ifadesini kullansa daha uygun olurdu.

 

391. Çocuk reşid olarak buluğa erip de aklı kemale erdiğinde, vası ve baba gibi kimseler çocuğa veya çocuğun nafaka vermekle yükümlü olduğu diğer şahıslara nafakanın verilip verilmediği konusunda anlaşmazlığa düşseler vası vb. kimselerin, çocuğun durumuna uygun nafakayı verdiği konusundaki sözü yeminle birlikte kabul edilir; çünkü o, güvenilir şahıs konumunda olup [doğru söylediğine dair] delil getirmesi zor olabilir.

 

Vası, çocuğun durumuna uygun olan nafakadan daha fazlasını verdiğini iddia etse, bu durumda kesin olarak çocuğun sözü kabul edilir.

 

392. Çocuğun ergin hale gelmesi, reşid olması ve aklının kemale ermesinden sonra çocuk ile vası, malın çocuğa teslim edilip edilmediği veya babanın ölüm tarihi konusunda anlaşmazlığa düşseler, sahih olan ve İmam Şafii tarafından zikredilen görüşe göre çocuğun sözü kabul edilir. Çünkü "onlar üzerine şahit tutun" [Nisa, 6] ayetinin mefhum-ı muhalifinden [zıt anlamından] anlaşılan budur. Ayrıca buna dair şahit tutmak zor bir şey değildir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu mesele daha önce vekalet bahsinde geçmişti, burada tekrar zikredilmiştir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Oradaki mesele hakim tarafından atanmış olan kayyim ile ilgili idi.

Zira oradaki ibare "yetimin kayyimi" şeklindedir. Buradaki ibare ise yetimin kayyimi değil vası hakkındadır. Ancak vasınin zikredilmesinden baba ve dedenin böyle olmadığı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmiş değildir. Aksine -yaptığımız açıklamadan da anlaşılacağı üzere- baba ve dede de vası gibidir.

 

Vesayete İlişkin Son Hükümler

 

a. Vası, tıpkı vekil gibi, örf ve adete göre vasınin kendisinin yapmayacağı bir konuda başkasını vekil kılabilir. Bir görüşe göre vası mutlak olarak vekil tayin edebilir. Ezrai gibi bazı son dönem alimleri bu görüşü tercih etmişlerdir.

 

b. [Vesayet altındaki] çocğun ancak un, et vb. gibi yiyecek maddeleri pişirmek amacıyla başka mallarla karıştırılabilir, yine koruma amacıyla onun malları başka malla karıştırılabilir. "Şayet karıştırırsanız" [Bakara, 220] ayeti de bu şekilde yorumlanır.

 

 

c. Vası, kendisi ile vesayet altındaki şahıs arasında ortak olan bir malı kendi başına taksim edemez; çünkü taksim işlemini bir satım gibi kabul edersek, bir kimse satım akdinin iki tarafını birden temsil edemez. Şayet teslim gibi kabul edersek, kişinin bir şeyi kendisinden kendisi için teslim alma yetkisi yoktur.

 

d. Vası, vesayet altındaki kişi adına peşin satım yaptığında, vadeli satımın aksine şahit tutması gerekmez.

 

e. Velinin yaptığı bir satım akdinde muhayyerlik süresi dolmadan veli fısk işlese, iki görüş içinden Ezral'nin tercih ettiği görüşe göre satım akdi batılolmaz.

 

f. Kişi, "Allah'ı ve Zeyd'i vasıtayin ettim" dese, burada Allah'ın adının teberrük için zikredildiği kabul edilir.

 

g. Vası, zalim bir kimsenin [vesayet altındaki] mala el koyacağından korkarsa bu malın bir kısmını vererek malı kurtarması caizdir. "Allah kimin bozguncu olduğunu kimin ıslah ettiğini bilir." [Bakara, 220]

 

Ezrai şöyle demiştir: "Bu durumlardan birisi de şudur: Vası, malın bir kısmını kötü [niyetli] hakime vermediğinde malı kurtaramayacağını, hakimin malı bazı yandaşlarına teslim edeceğini ve bunun da malı kökten yok edeceğini bilirse maldan hakime verebilir. Bu durumda zalimi razı edecek en az miktarı vermeye çalışır. Kısıtlı şahıs reşit hale geldikten sonra bu malın söz konusu yere harcanması konusunda kendisiyle anlaşmazlığa düşerse, karineler bunu göstermese bile vasınin sözü kabul edilir. İzzeddin b. Abdüsselam'ın şu sözü de buna yakındır: Hızır kıssasında da yer aldığı üzere yetim, sefih veya delinin malının gasp edilmesinden korkulursa bu malı korumak için malda kusur meydana getirmek caizdir."

 

Çocuğun işlerini yürüten kişi [çocuğa] yabancı ise, çocuğun malından, yaptığı işin ücreti miktarınca alabilir. Şayet bu kendisine yeterli olmuyorsa, tazmin yükünü üstlenmek kaydıyla kendisine yeterli olacak ücreti alabilir. çocuğun işlerini babası, dedesi veya vasiyet hükmü gereğince annesi yürütüyorsa ve bu kişi fakirse, nafakasını karşılamak çocuk üzerine [onun malında] gerekli olur. Bu kişi, örfe uygun bir şekilde kendisine harcama yapar, İbnü's-Salah'ın da belirttiği üzere Mkimin iznine gerek yoktur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

VEDİA: GİRİŞ, ANLAMI, MEŞRUİYYETİ VE...