MUĞNİ’L-MUHTAC

ZEKAT’I KİM ALIR?

 

6. BORÇLULAR

 

Nevevi daha sonra zekat verilebilecek sınıfların altıncısını ele almıştır ki bu da borcu bulunan kimselerdir.

 

31. [Kendisine borçlu grubundan zekat ödenebilecek olan] kişi üzerinde ödenmesi gereken borç üç türlüdür:

 

a. Kendi yararı için alınmış borç,

b. Bir kargaşayı [fitneyi] sonlandırmak için yani iki kişinin / [grubun] arasını düzeltmek için yüklenilen borç,

c. Bir kargaşayı önlemek için yüklenilmemiş olan borç.

 

Nevevi bu üçüncü türü atmıştır. Bununla birlikte bu onun "kendisi için borç almış" ifadesinin mefhum-i muhalifinden anlaşılmaktadır.

 

Nevevi konuya birincisi ile başlayarak şöyle demiştir:

 

1. Günah olmayan bir konuda kendisi için borç almış olan borçluya zekat verilir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Daha doğru görüşe göre [bu durumdaki] kişi tövbe ettiğinde ona zekat verilir.

 

Daha güçlü görüşe göre borcunun vadesinin gelmesi değil ihtiyacının olması şarttır.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Daha doğru görüşe göre borcun vadesinin gelmiş olması şarttır.

 

2. İki kişinin arasını düzeltmek amacıyla borçlanan kimseye -zengin olduğu halde- zekat verilir. [Zayıf] bir görüşe göre zenginliği elindeki altın-gümüşten kaynaklanıyorsa ona zekat verilmez.

 

32. Kişi, hac, cihad, evlenmek, yiyecek ve giyecek gibi günah olmayan bir konuda yani taat olan veya mübah olan bir konuda kendisi için borçlansa ona zekat verilir. Yine bir şeyin üzerine düşüp onu telef etme durumunda olduğu gibi kendi iradesi dışında borçlanan kimse de böyledir. Günah olan bir şey için borç alan kimseye ise zekat verilmez. Rafii, günah bir şey için borçlanmaya; içki borcunu ve nafakada israfa kaçma sebebiyle oluşan borcu örnek vermiştir.

 

Şu söylenebilir: ''Tasarrufların kısıtlanması" konusunda, daha doğru görüşe göre yiyecek vb. hususlarda israfın haram olmadığı hükmü geçmişti.

 

Buna şöyle cevap verilir: Burada kastedilen, ödeme ümidi olmadığı halde borç almak suretiyle nafakada israfa kaçmaktır. Diğer tarafta ise bu kastedilmemiştir.

 

Bunun bir benzeri de başkasının malını haksız yere telef etmek suretiyle borçlanan kişinin durumudur.

 

33. Nevevi şöyle demiştir: "Daha doğru görüşe göre [günah bir amacı gerçekleştirmek üzere borçlanan kişi] fakirse ve günahından tövbe etmişse kendisine zekattan verilir."

 

Çünkü tevbe etmek, önceki fiilin hükmünü ortadan kaldırır. Bundan sonra günahın mevcut olduğu zamana bakılır. Bu şuna benzer: Günah bir amaçla yolculuğa çıkmış olan kimse günahından tevbe etse [ve yolculukta muhtaç hale gelse] kendisine "yolda kalmış" kimselerin payından zekat verilir.

 

Rafii şöyle demiştir: Alimler burada kişinin durumunun anlaşılması için günahtan ne kadar süreyle uzak kalması gerektiğinden bahsetmemişlerdir. Ancak Ruyani "kişinin günahından tevbe ettiğine dair bir zann-ı galip oluştuğunda kendisine zekat verilir" demiştir. Alimlerin mutlak ifadelerini de bu şekilde yorumlamak mümkündür.

 

Nevevi, el-Mecmu'da şöyle demiştir: "Süre kısa olsa bile Ruyanl'nin dediği görüş zahirdir."

 

Bu meseledeki diğer görüşe göre [günah bir iş için borçlanan kimse tövbe etse bile kendisine] zekat verilmez; çünkü kişi bunu bir yalolarak benimseyip sonra da tövbesinden dönebilir.

 

Cüveyni şöyle demiştir: Kişi günah bir şey için borç alıp sonra bunu mübah bir yerde harcasa kendisine zekattan verilir. Aksi durumda da kişinin ilk önce mübah bir amaçla borç aldığı biliniyorsa kendisine zekattan verilir. Bununla birlikte kişinin bu konuda sözü kabul edilmez.

 

[Cüveyni'nin belirttiği] ilk mesele, Nevevi'ye bir itiraz noktası teşkil eder. "Günah olmayan bir şey için borç alırsa" ifadesinin mefhumu'ş-şartından [zıt anlamından] şu anlaşılmaktadır: "Günah bir şey için borç alan kimseye hiçbir şekilde zekattan verilmez."

Bu sebeple Nevevi "şayet tövbe ederse" diyerek bunu düzeltmiştir. Bu yüzden er-Ravda'da el-Muharrer'den "bu kişiye kesinlikle zekat verilmez" görüşünü nakletmiştir. Bununla kastettiği, mefhum-i muhalifin çağrıştırdığı genel anlamdır.

 

34. Daha güçlü görüşe göre borç alan kimsenin muhtaç olması, yani aldığı borcu ödeyemeyecek durumda olması şarttır. Çünkü kişi -tıpkı mükatep kölede olduğU gibi- ihtiyacı sebebiyle borç almaktadır. Kişinin borcunu ödeyebilecek durumu varsa kendisine zekat verilmez.

 

Rafii şöyle demiştir:

 

Önemli olan, ihtyacın ne anlama geldiğini araştırmaktır. Alimlerin çoğunun ifadesinden kişinin herhangi bir şeye sahip olmayacak şekilde fakir olması anlaşılmaktadır. Bunu açık olarak ifade ettikleri de vardır. Doğruya daha yakın olan, sonrakilerden birinin şu görüşüdür: "Borçlunun fakir ve miskin olması dikkate alınmaz. Kişi, ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli imkanı bulunmakla birlikte bununla borcunu ödediğinde fakir duruma düşecekse, kendisine yeterli olacak miktar elinde bırakılır. Kalan borcunu ödeyecek miktar kendisine zekat olarak verilebilir."

 

[Nevevi], er-Ravda ve el-Mecmu'da bu görüşe kendisi de katılmıştır.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden ilk anda akla şu iki anlam gelebilir:

 

a. "Kişi çalışıp kazanarak borcunu ödeyebilecek durumda olsa ona zekat ödenmez."

 

Oysa er-Ravda'da "daha doğru" olduğu belirtilen görüşe göre ona zekat verilebilir; çünkü bu durumdaki kişi borcunu ancak bir zaman sonra ödeyebilir. Oysa ihtiyaç an itibarıyla mevcuttur, zira borç onun zimmetinde sabittir. Bu durumda söz konusu kişinin muhtaç olduğu söylenebilir.

 

b. "Yukarıdaki görüş ayrılığı günah bir iş için borçlanıp sonradan tövbe eden kimseye zekat verilebileceği görüşüne bağlıdır."

 

Bu kastedilmemiştir. Bu meselede ihtiyacın olmasını şart koşmak kesindir. Görüş ayrılığı, günah olmayan bir şey için borç alma meselesi ile ilgilidir.

 

35. Nevevi'nin sözünden anlaşıldığı üzere daha güçlü görüşe göre [borç alan kişiye zekat verilebilmesi için], borcun vadesinin gelmesi şart koşulmaz.

 

Bununla birlikte Nevevi [kendi görüşü olarak] "bana göre borcun vadesinin gelmesi şart koşulur" demiştir. Nevevi'nin bu ifadesi, görüş ayrılığının mezhep içindeki iki görüş arasında olduğunu göstermektedir. Nitekim eş-Şerhu'l-Kebir, eş-Şerhu's-sağir ve er-Ravda'da böyledir.

 

Kişiye vade dolmadan önce zekat verilmemesinin sebebi, an itibarıyla kişinin buna ihtiyaç duymamasıdır. Bu durumdaki kişi ile mükatep köle arasındaki fark daha önce geçmişti.

 

36. Nevevi, daha sonra [kendisine zekat verilebilecek borçluların] ikinci türünü ele almaya başlayarak "veya iki kişinin -yani iki topluluğun- arasını düzeltmek için borç alırsa" demiştir. Örneğin öldürülmüş bir şahsın katili ortaya çıkmadığında iki şahıs veya kabile arasında bir fitne / kargaşa meydana gelmesinden korkan kişi bu fitneyi yatıştırmak üzere [kabilelerden birine diyet ödemek üzere] borç alır. Yine öldürme dışında organlara yönelik saldırılar vb. meseleler de böyledir. Nevevi'nin ifadesinin kapsamında yer aldığı üzere mal itlafı da adam öldürmek gibidir.

 

Bu durumda borç mevcut ise, kişi zengin bile olsa ona zekartan verilir. O, gayrimenkulü sayesinde zengin ise ona kesin olarak zekat verilir. Ticaret malı sebebiyle zengin ise mezhep içinde kabul gören görüşe göre zekat verilir. Altın ve gümüşü sebebiyle zengin ise, daha doğru görüşe göre zekat verilir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre bu kişi, altın ve gümüşü sebebiyle zengin ise kendisine zekartan verilmez; çünkü bu durumda kişinin altın ve gümüşünü borcuna vermesinde başka herhangi bir zorluk yoktur.

 

ilk görüşte olanlar ayetin genelolduğunu belirtmişler ayrıca şunu delil getirmişlerdir: Bu kişiye zekat verilebilmesi için onun fakir olması şart koşulursa, böyle güzel bir davranışa karşı insanların rağbeti azalır. Şayet borç kalmamışsa, örneğin kişi bunu kendi malından

ödemişse, o kişiye zekartan verilmez.

 

37. Kendisine zekat verilebilecek olmakla birlikte Nevevi"nin zikretmediği, üçüncü tür borçlu, bir fitneyi önleme amacı söz konusu olmaksızın belirli bir kimseye kefil olma sebebiyle yüklenilen borçtur.

 

[Burada kefil için iki durum söz konusudur:]

 

a. Kişi, karşılıksız olarak kefil olmamış olsa bile asıl borçlu ile birlikte o da ödeme darlığı içindeyse,

 

b. Kişi karşılıksız olarak kefil olmuş olmakla birlikte tek başına ödeme darlığı içine düşmüşse,

 

[Bu iki durumda] kefil e zekat verilir.

 

Çünkü [bu ikinci durumda] kişi borcu ödediğinde, yaptığı ödeme miktarını asıl borçludan geri alamaz. Asıl borçlunun izni ile kefil olması durumu bundan farklıdır.

 

Zekatı asıl borçluya vermek daha iyidir; çünkü kefil olan kişi onun uzantısı mahiyetindedir.

 

38. Asıl borçlu tek başına ödeme güçlüğü içinde olursa, zekat kefile değil asıl borçluya verilir. Asıl borçlu veya kefilin durumunun iyi olması hali bundan farklıdır; çünkü durumu iyi olan kişinin zekatta hakkı yoktur.

 

39. Kefile zekat verilip de o bu zekattan borcu ödediğinde, asıl borçlunun izniyle bile kefil olmuş olsa, ödediği bedeli ondan geri alamaz. Ancak ve ancak kendisi geri almayı şart koşarak kendiliğinden ödeme yaptığında geri alabilir.

 

40. Asıl borçlu ve kefilin her ikisi birden maddı açıdan iyi durumda iseler hiçbirine zekat verilmez.

 

41. Bir kimse; misafir ağırlamak, cami yapmak, köprü yapmak, esiri kurtarmak gibi kamu yararına ilişkin bir husus için borç almış olsa Serahsl'nin belirttiğine göre kendi yararı için borç almış kimse gibi kabul edilir. Ebu Abdillah el-Hicazı, Muhtasaru 'r-Ravda adlı eserde bunu esas almış, el-Envar'da da bu, tek görüş olarak aktarılmıştır.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Alimlerin çoğunluğunun ifadeleri de bunu gerektirmektedir. "

 

Hocam Remli de bu görüşe itimad etmiştir.

 

Burada şöyle bir görüş de ileri sürülmüştür: "Bu kişinin altıngümüş gibi nakit parası bulunmadığında kendisine zekat verilir, gayri menkul gibi bir şeyi ödemekten aciz ise zekat verilmez." Ruyani ve Maverdı bu görüşü esas almış, İbnü'l-Mukrı de Ravd adlı eserinde bunu tek görüş olarak kabul etmiştir. Nevevi, er-Ravda'da her iki görüşü, tercihte bulunmaksızın nakletmiştir.

 

Not: 

a. Nevevi'nin vadenin gelmesini yalnızca birinci tür borçta şart koşmasından, ikinci borçta bunun şart olmadığı sonucu çıkmaktadır. Bu şöyle gerekçelendirilmiştir: Bu durumdaki kişiye, zengin olduğu halde zekat verilebildiği gibi, borç vadeli olduğu halde de zekat verilebilir. Alimlerin ifadelerinin zahirinden ise birinci tür borçla ikincisi arasında bir fark olmadığı anlaşılmaktadır; çünkü borçludan an itibarıyla herhangi bir talep söz konusu değildir.

 

b. Mükatebin hak ettiği zekatı onun izniyle efendisine vermek veya borçlunun hak ettiği zekatı onun izniyle alacaklıya vermek hem ihtiyata daha uygun hem de daha faziletlidir.

Ancak mükatep veya borçlunun hak ettiği zekat, üzerindeki borçtan daha az ise ve o, bununla ticaret yapmak istiyorsa bu durumda zekatın belirttiğimiz kişilere [efendiye ve alacaklıya] verilmesi müstehap olmaz. Mükatebin ve borçlunun izni olmaksızın [efendiye ve alacaklıya] teslim edilen şey zekat yerine geçmez; çünkü burada hak sahibi olan mükatep ve borçludur. Ancak bu durumda, yapılan ödeme miktarınca mükatep ve borçlunun borcunda indirim yapılır. Çünkü bir kimsenin izni olmaksızın onun borcu ödendiğinde, zimmetindeki borç ortadan kalkmış olur.

 

c. Mükatep köle azat edilse veya borçlu ibra edilse yahut zengin hale gelseler, bu durumda ellerinde zekat malından kalmış olsa, bu zekat malı ve ona bitişik olan fazlalıklar [ziyade-i muttasıla] geri alınır. Şayet azat olmadan önce veya ibra edilmeden önce bunu telef etmişlerse, malı kendi mülkiyetlerinde olduğu esnada ve amaçları hasılalacak şekilde telef etmişlerdir. Azattan / ibradan sonra telef etmişlerse bu mal amacı gerçekleştirmediği için tazminle yükümlü olurlar.

 

d. Mükatep köle ve borçlu, kar elde etmek üzere kendilerine verilen zekatla ticaret yapabilirler.

 

e. Bu ikisinden biri, zekat olarak aldığı malı harcayıp, borcunu da kendi kazancından ödemek isterse borçluya değil mükatebin bunu yapmasına engelolunur.

 

f. Borçlu, borcunu başkasından borç alarak ödese, zekat olarak kendisine ödenmiş olan para geri alınmadan önce bu kişinin başka bir borcu daha meydana gelse bile zekat kendisinden geri alınır; çünkü o, henüz borç altına girmeden önce borç istemiş kimse gibidir. Mezhep içinde iki görüş içinden sonrakilerin tercih ettiği bir görüş böyledir. Bir başka görüşe göre ise ona zekat olarak verilen para geri alınamaz; çünkü o, an itibarıyla zekat vermenin caiz olduğu bir kimsedir.

 

g. Nisap malına sahip olan kimseden zekat alan kimsenin zenginlik vb. bir sebeple zekatta hakkı olmayan birisi olduğu ortaya çıksa bu verilen, zekat yerine geçmez. Kişi, karşı tarafta zekat vermeyi gerektirecek bir özellik bulunduğuna dair şahitlik eden kimselerin şahitliğine dayanarak zekatını vermiş olsa bile bu zekat, şart bulunmadığı için yerine gelmiş sayılmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

7. ALLAH YOLUNDA OLANLAR (Fİ SEBİLİLLAH)