MUĞNİ’L-MUHTAC

NİKAH

 

KÖLE VE CARiYELERİN EVLİLİĞİ

 

İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre, efendi kölesine evlenme izni verdiğinde ne mehri ne de nafakayı tazmin etmeyi üstlenmiş olur. Nikahtan sonra bu ikisi kölenin mutad ve nadir kazancından karşılanır.

 

Köleye ticaret konusunda izin verilmişse bunlar elinde bulunan kardan alınır. Daha doğru görüşe göre sermayeden de alınır.

 

Köle çalışıp kazanamayan ve ticaret yapmasına da izin verilmeyen bir kimse ise mehir ve nafaka onun zimmetinde borç olur. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre ise efendinin bunu vermesi gerekir.

 

Efendi [evli olan kölesini] yanında yolculuğa götürebilir, karısı ile cinsel ilişkide bulunma hakkını kaybettirebilir.

 

Yolculuğa götürmediğinde, geceleri eşiyle olabilmesi için izin vermesi gerekir. Mehir ve nafakaya kefil olmuşsa onu gündüzleri hizmetinde kullanır, aksi takdirde bunları kazanması için serbest bırakır. Kefil olmaksızın hizmetinde çalıştırırsa; emsal ücret ile mehir ve nafakanın bütünü için ödenecek paradan hangisi daha az ise onu ödemesi gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre mehir ve nafakayı vermesi gerekir.

 

Köle fas id bir nikahla evlenir de zifafa girerse emsal mehri kendi zimmetinde borçlanmış olur. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre ise rakabesinde borçlanmış olur.

 

Kişi cariyesini evlendirdiğinde onu gündüz vakti hizmetinde kullanır, geceleri eşine teslim eder, daha doğru görüşe göre bu durumda kocanın nafaka vermesi gerekmez. Efendi kendi evinde bir oda ayırarak, cariyenin kocasına "onunla burada baş başa kalabilirsin" derse, daha doğru görüşe göre nafaka vermesi gerekmez.

 

Efendi, evlendirdiği cariyesini yolculukta yanında götürebilir, kocası da cariyenin yanında olabilir.

 

Mezhepte esas alınan rivayete göre;

 

a. Zifaf öncesinde efendi cariyesini öldürse veya cariye intihar etse cariyenin mehri düşer.

b. Hür kadın intihar ederse veya cariyeyi yabancı bir şahıs öldürürse ya da cariye kendiliğinden ölürse, hür veya cariyenin zifaf sonrası ölmesi durumunda olduğu gibi burada da mehir düşmez.

 

Kişi evli olan cariyesini satarsa mehir satıcıya ait olur. Zifaf öncesinde cariye boşanırsa mehrin yarısı satıcıya ait olur.

 

Kişi cariyesini kölesiyle evlendirse mehir gerekli olmaz.

 

733. Kişi, kölesine evlenme izni verdiğinde, [kölenin karısına verilecek] mehir ve nafakayı ödemeyi üstlenmiş [olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre üstlenmiş olmaz; çünkü böyle bir yükün altına girmemiştir. Kişi kölesine mehir ve nafakayı üstlenme şartıyla evlenme izni vermiş olsa bile bunu yapması gerekmez; çünkü bu, tazmini gerekli olmayan bir şeyin tazminini üstlenmektir.

 

Efendi, kölenin evliliği sonrasında mehri üstlenirse, bilinir durumda olan mehir için bu sahih olur, nafaka için sahih olmaz.

 

İkinci görüş

 

İmam ŞafiI'nin eski görüşüne göre efendi mehir ve nafakayı üstlenir; çünkü izin vermesi, bunu üstlenmesini gerektirir.

 

Not:  Kişi kölesini cariyesiyle evlendirse, her ikisinin de maliki olması itibarıyla onlara nafaka verir. Kölenin bu cariyeden çocukları olursa bakılır:

 

Efendi cariyeyi ve çocuklarını azat ederse kadının nafakası kölenin kazancından ödenir, çocukların nafakası ise kadının sorumluluğunda olur. Kadın fakirse nafakayı devlet hazinesi öder.

 

Efendi köleyi azat edip cariyeyi azat etmeden bırakırsa cariyenin nafakası -tıpkı hür bir kimsenin cariye ile evlenmesi durumunda olduğu gibi- azat edilen kişiye ait olur.

Çocukların nafakası ise efendiye aittir; çünkü çocuklar onun mülküdür.

 

Subki şöyle demiştir: "Kölesinin evlenmesine izin verdiğinde tazminle yükümlü olmaz" demiş olsa daha iyi olurdu, böylece tazminin olmaması izinle ilişkilendirilmiş olurdu. Bu, evliliğe izin vermenin tazmin sebebi olamayacağını belirtmektir, kastedilen anlam da budur. Nevevi'nin ifadesi bu anlama muhtemel olduğu gibi iznin tazminin olmama sebebi olmasına da muhtemeldir. Oysa bu anlam kastedilmemiştir. Bu tıpkı "bana bağışladığın nimetlere karşılık olarak bundan böyle asla suçluiara arka çıkmayacağım" [Kasas, 17] ayetinde olduğu gibidir.

 

734. Mehir ve nafaka kölenin kendi kazancından ödenir; çünkü bir şeyi emretmek, ondan ayrı düşünülemeyecek şeyleri de emretmek anlamına gelir. Kölenin kazancı, mehir ve nafaka için harcanmaya en yakın olan şeydir.

 

735. Kölenin bunları ödemesi nikah akdinden ve mehir ile nafakayı ödemenin gerekli olmasından sonra gerekli olur. Mehir ve nafakayı ödemek, mehir belirlemeden evlenen kadın açısından zifafla veya sahih bir belirlemeyle gerekli olur. Diğer kadınlar açısından ise vadeli mehir vadenin dolmasıyla, peşin mehir evlilik akdiyle gerekli olur. Nafaka, giyecek vb. nikaha ilişkin diğer masraflar ise cinsel ilişkiye müsaade etmekle gerekli olur.

 

736. [Mehir ve nafaka kölenin kazancından ödenirken] kazancın "odun toplamak", "avcılık yapmak" ve "meslek icra etmek" gibi mutad bir yolla elde edilmiş olmasıyla "mal bulmak", "hibe elde etmek" gibi nadir bir yolla elde edilmiş olması arasında fark yoktur.

 

737. Kölenin mehir ve nafaka vermesinin gerekli olmasından önce elde edilen kazanç ise sadece efendiye aittir; çünkü bunu kadına ödemeyi gerektiren bir durum bulunmadığı gibi efendinin kölesine evlenme izni vermesi bunu kapsamamaktadır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: İzin verilen şey yani tazmin gerçekleşmemiş olsa bile alimler tazminde, izin sonrasında elde edilen kazancı dikkate almışlardır. Burada da böyle olmalıydı.

 

Buna şöyle cevap verilir: Orada tazmin buradakinin aksine izin esnasında sabittir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden mehir ve nafakanın kölenin kazancı yanında onun zimmetine bağlanmayacağı anlaşılmaktadır. Konu ile ilgili bir görüş böyle olmakla birlikte daha doğru görüşe göre bağlanır.

 

Yine Hadenin zahirinden mehir ve nafakanın eşit olduğu anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Köle kazancının tümünü nafaka için harcar, geriye bir şey kalırsa bunu da mehir için öder. Geriye bir şeyartarsa bu da efendisinin olur, artan kazanç gelecekte ödenecek nafaka için biriktirilemez.

 

738. [Evlenmesine izin verilen] köle, ticaret yapmasına izin verilen bir köle ise, [karısına vermesi gereken mehir ve nafaka] yine onun kazanarak elde ettiği kardan ödenir. Bu kar, [ticarete izin verilmemiş kölenin] kazancının aksine daha doğru görüşe göre ister nikah akdinden önce ister sonra olsun fark etmez. Arada şu fark vardır: Kölenin kar üzerindeki zilyedliği, ana mal üzerindeki mala tabi olarak devam ettiğinden bu da ana mal gibi olup onun peşinden gelir. Kölenin evlilik öncesindeki kazancı ise böyle değildir.

 

739. Ticaret yapmasına izin verilen kölenin elinde bulunan ana para da daha dOğru görüşe göre böyledir. Çünkü bu, izin verilen bir akit sebebiyle ödenmesi gerekli olan bir borç olduğundan ticaret borcu gibidir. Diğer görüşe göre ise efendinin diğer mallarında olduğu gibi köle bu maldan da veremez.

 

Not:  Ticaret yapmasına izin verilen köle, çalışıp kazanabilir durumda ise Nevevi ve el-Muharrer'in mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre mehir ve nafaka kölenin kazancına da ilişir. Subkl'nin de kabul ettiği görüş budur; çünkü ticaret malı ve karı bunun için yeterli olmayabilir ve bu durumda kazancından tamamlamak için buna ihtiyaç duyabilir. Rafii ve Nevevi, Eş-Şerhu'l-kebir, eşŞerhu's-sağır ve er-Ravda'da buna temas etmemişlerdir.

 

740. Yukarıdaki hükümleri n tümü, kölenin efendisinin verdiği izinle sınırlı kaldığında geçerlidir. Şayet köle bunun ötesine geçerse o zaman borç yalnızca onun zimmetine ilişir.

 

741. Köle; gücü olmadığından veya mahrum durumda bir meslek sahibi olduğundan dolayı çalışıp kazanma imkanına sahip değilse, kendisine ticaret yapma konusunda izin de verilmemişse mehir ve nafakayı yalnızca kendi zimmetinden öder. Kadın bu köle ile birlikte kalmaya razı olursa bu borç kendisinin azat edilmesinden sonra ondan talep edilir; çünkü bu, hak sahibinin rızası ile ödenmesi gerekli olmuş bir borç olup tıpkı karz bedeli gibi kölenin zimmetine ilişir, rakabesine ilişmez; çünkü köle herhangi bir suç işlememiştir.

Konunun başında belirttiğimiz gerekçe sebebiyle efendinin zimmetine de ilişmez.

 

İmam Şafii'nin bir görüşüne göre mehir ve nafaka efendi üzerine borç olur; çünkü bu durumdaki bir kişiye evlenme izni vermek masrafları üstlenmeyi gerektirir.

 

Bir başka görüşe göre ise tıpkı suç işleme sebebiyle gerekli olan diyet gibi kölenin rakabesine ilişir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesi şu durumu da kapsar: Köle nikah akdi esnasında çalışıp

kazanabilecek durumda olduğu halde sonradan bunu engelleyen bir durum ortaya çıksa,

Cüveyni'nin belirttiğine göre yukarıdaki iki görüş bu durumda da geçerli olur.

 

742. Efendi, evlenmesine izin verdiği kölesini -m ehir ve nafakayı üstlenmemiş olsa bile- yanında yolculuğa götürebilir. Bu durumda "yolculuk süresince ödenecek emsal ücret" ile "mehir artı nafaka"dan hangisi daha az ise onu ödemesi gerekli olur. Bu durumda köle gece ve gündüz eşiyle ilişkide bulunma hakkını yitirmiş olur; çünkü efendi kölenin rakabesine sahip olduğundan onun hakkına öncelik verilir. Nitekim efendi cariyesini de yolculukta yanında götürebilir.

 

Not:  Nevevi'nin "ilişkide bulunma hakkını yitirmiş olur" ifadesinden, kölenin karısını yanında götüremeyeceği anlaşılmakta ise de bu kastedilmemiştir. Bu yüzden el-Muharrer'deki ifade "ilişkide bulunma ortadan kalkarsa" şeklindedir ve Nevevi'nin ifadesinden daha iyidir; çünkü kölenin efendisiyle birlikte yolculuk etmesi, ilişkide bulunma imkanının ortadan kalkmasını gerektirmez; çünkü daha önce geçtiği üzere köle, yolculukta karısını yanında götürebilir. Bu durumda [karısının bindiği hayvan için ödenecek] kira bedeli onun kazancından verilir.

 

Maverdi şöyle demiştir: "Bu durumda, tıpkı hazarda olduğu gibi efendinin kölesine eşiyle baş başa kalması için izin vermesi gerekir. "

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Geceleyin izin vermesi gerekmez. Bununla kastedilen, yolculuğun gereğine göre gece veya gündüz istirahat vakitleridir. "

 

Kölenin karısı onunla birlikte çıkmazsa veya bir cariye olur da efendisi izin vermezse nafaka düşer. Koca onun çıkmasını istemezse nafaka hakkı devam eder.

 

743. Efendi yolculukta kölesini yanında götürmemişse, geceleri eşi ile birlikte olabilmesi için onları baş başa bırakması gerekir. Çünkü gece, dinlenme vaktidir. Efendinin kölesini bütün vakitlerde hizmetinde kullanması caiz değildir.

 

Şeyh Ebu Hamid ve bağlıları, bunun gerekliliğini "kadın, efendinin evinde değilse" diye kayıtlamışlardır. Şayet kadın, efendinin evindeyse efendinin onları baş başa bırakması gerekmez; çünkü bu durumda köle, o evde karısından yararlanma imkanına sahiptir.

 

Ezrai'nin belirttiğine göre bu, köle efendisine onun evinde gündüz vakti hizmet ediyor ve dilediği vakit karısının yanına girebiliyorsa geçerlidir. Köle efendisinin tarlasında veya dükkanında çalışıyorsa yahut onun hayvanlarına çobanlık yapıyorsa, karısının efendinin evinde olup olmaması arasında fark yoktur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden şöyle bir sonuç anlaşılmaktadır: "Efendi, güneş battıktan itibaren bütün gece boyunca kölesini karısıyla baş başa bırakmahdır." Bu kastedilmemiştir.

Aksine -cariye konusunda geleceği üzere- adet olduğu üzere gecenin baş kısmında hizmetin bitmesinden sonra baş başa bırakmahdır.

 

744. Efendi, maddi durumu iyi olup mehir ve nafakaya kefil 0Imuşsa köleyi gündüz vakti kendi hizmetinde kullanabilir. Aksi takdirde köleyi, kendisi ve karısı için kazanç elde etmek üzere serbest bırakması gerekir; çünkü o, evlilik haklarını kölenin kazancına bağlamıştır. Efendi bunu ortadan kaldırdığında bu, diğer mallarından talep edilir.

 

Not:  Maverdi bunu, efendinin köleyi gündüzleri çalıştırmasına özgü kabul etmiştir. Köle bekçilik gibi gece çalışıyorsa efendi onu gece çalıştım, gündüz ise eşiyle birlikte olabilmesi için serbest bırakır. Bu, alimlerin "kasm" konusunda belirttikleri görüşün benzeridir.

 

Ödeme gücü olmayan efendinin kefaletine gelince, Ezral'nin belirttiğine göre bu konuda uygun olan görüş şudur: "O, kadının hakkını kaybettirdiğinden bunu üstlenmesinin bir yararı yoktur."

 

745. Efendi, [evlenmesine izin verdiği kölesinin ödeyeceği] nafaka ve mehre kefil olmaksızın kölesini gündüzleri çalıştırıyor veya Maverdi'nin belirttiği üzere hapsediyorsa, "o süre zarfında köle için ödenecek emsal ücret" ile "mehir ve o süre için ödenecek nafakanın bütünü" içinden hangisi daha az ise efendinin onu ödemesi gerekir. Bu, suç işleyen köle için onun değeri ile suç için ödenecek diyet içinden daha azının ödenmesine benzer. Ayrıca kölenin ücreti daha fazla ise efendinin fazlalığı alma hakkı vardır. Ücret az ise nafakayı tamamlaması gerekmez.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: "Yabancı bir şahıs köleyi çalıştırsa veya hapsetse bu kişinin yalnızca kölenin emsal ücretini ödemesi gerekir. Burada da efendinin bunu ödemesi gerekirdi."

 

Buna şöyle cevap verilir: Yabancı bir şahıs yalnızca kölenin emeğini / işgücünü yok etmiştir. Efendi ise kölesine evlenme izni vermekle onun kazancından ödenmesi gereken şeyi ödemeyi üstlenmiştir.

 

Nevevi'nin ifadesini kayıtlayan "gündüz" kelimesi ile efendinin kölesini yalnızca geceleyin kullanması dışarıda bırakılmıştır ki bu durumda efendinin bir şey ödemesi gerekmez; çünkü kölenin geceleyin karısı ile birlikte olma hakkının bir bedeli yoktur.

 

746. Efendi kölesini gece ve gündüz çalıştırsa, Maverdi'nin belirttiğine göre yalnızca gündüz vakti olan çalışmasını tazminle yükümlü olur.

 

747. [İmam Şa.fil'nin] bir görüşüne göre ise emsal ücretten fazla bile olsa efendinin mehir ve nafakayı ödemesi gerekir; çünkü köle, [efendisinin kendisini çalıştırdığı] o günde [şayet efendi için çalışmayıp kendisi için çalışsa] belki de her ikisine [hem mehir hem de nafakaya] yetecek bir kazanç elde edebilir.

 

Not: Bir alim şöyle bir şahsı görüş ortaya koymuştur:

 

"Yukarıda geçen hükümlerin tümü kazanç elde edebilen köleye ilişkindir. Kazanç elde edemeyecek durumda olan köleye gelince zahir olan şudur: Efendi [mehir ya da nafakadan] herhangi bir şeyi ödemeyi üstlenmeksizin onu yolculukta yanında götürebilir, hazarda iken de çalıştırabilir."

 

Bu şahsı görüş, kabul edilemeyecek bir görüştür; çünkü efendinin [evlenme izni verdiği kölesini] çalıştırması, bir ücret karşılığındadır. Bu, alimlerimizin "emsal ücret ile mehir ve nafakadan hangisi düşükse efendinin onu ödemesi gerekir" ifadesinin kapsamına dahildir.

 

748. Efendisinden izin almaması sebebiyle veya efendisinin iznine aykırı davranması sebebiyle yaptığı evlilik fasid olan bir köle bu evlilikte karısıyla ilişkide bulunsa [emsal mehir hangi maldan ödenir? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Kölenin, [karısına] emsal mehri yalnızca kendi zimmetinden ödemesi gerekli olur; çünkü hak sahibinin [yani kadının] rızası ile bunu köle üstlenmiştir. Bu tıpkı kölenin, borç aldığı şeyi telef etmesi gibidir.

 

Efendi kölesine fasid nikah akdiyle evlenme konusunda izin verirse veya nikah değil de mehir fasid olursa o zaman [mehir ve nafaka] borcu kölenin kazancına ve ticaret malına ilişir; çünkü efendi izin vermiştir.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Efendi kölesine mehir olarak vereceği şeyi belirlediğinde o zaman kölenin kazancına ilişen şeYi emsal mehir ile akitte belirlenen mehir içinden hangisi daha düşük ise odur."

 

Bu, şundan farklıdır: Efendi kölesine mutlak olarak evlenme izni verdiği halde köle fasid evlilik yap sa o zaman daha doğru görüşe göre mehir kölenin zimmetine ilişir; çünkü evlilik izni, yalnızca sahih evliliği kapsar.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne veya İmam Şafii'nin görüşüne dayalı olarak çıkarılmış [tahric edilmiş] bir görüşe göre emsal mehrin kölenin rakabesinden ödenmesi gerekli olur. Bu, cinsel ilişki dışında kölenin bir şey telef etmesi durumu gibidir.

 

[Köle fasid bir akitle evlendiğinde] köle ile karısı [hakim tarafından] ayrılmadan önce ilişkide bulunsa, [ortada nikah] şüphe[si bulunması] sebebiyle had cezası uygulanmaz.

 

Not:

a. Görüş ayrılığı; yetişkin, aklı başında, hür ve cinsel ilişkiye kendiliğinden müsaade eden kadınla ilgilidir.

 

[Bunun dışındaki kadınların hükümlerini şu şekilde belirtebiliriz:]

 

1. Kadın küçük hür bir kız veya akıl hastası bir kadın olsa yahut zorla ya da uykuda iken ilişkiye girilmiş olsa Ezral'nin belirttiği üzere o zaman [mehir ve nafakanın] kölenin rakabesine ilişmesi uygun olur; çünkü bu tam anlamıyla bir suçtur. Bu yüzdendir ki bu fiilleri yapan sefih in mehri ödemesi gerekir.

 

2. Kadın cariye olup efendisi onu teslim etmişse, kölenin borcu onun zimmetine ilişir.

 

3. Cariye efendisinden izin almaksızın evlenmiş ve köle olan kocası da onunla ilişkide bulunmuşsa iki ihtimal söz konusudur:

 

Birinci ihtimal: Kölenin ister cariye ister hür olan kadını zinaya zorlaması durumunda olduğu gibi mehir kocanın rakabesine ilişir.

 

İkinci ihtimal: Kölenin zimmetine ilişir.

 

Birinci ihtimal daha uygundur. İbnü'l-Mukrı, Cüveyni'ye tabi olarak bunu tercih etmiş, bu görüş el-Envar'da da tek görüş olarak zikredilmiştir. Bulkini ise ikinci görüşü tercih etmiştir.

 

b. Efendi kölesine evlenme izni verdiğini inkar ettiği halde kölenin karısı, efendiye karşı "kölenin kazancı benim mehir ve nafaka hakkımdır" diye iddiada bulunsa bu dava dinlenir. Köle de -İbnü'r-Rif'a'nın belirttiğine göre- efendisine karşı "efendimin mehir ve nafakayı kazanmak üzere beni serbest bırakması gerekir" talebiyle dava açabilir.

 

c. Köle, karısını efendisi için veya yabancı bir şahıs için -hatta onun izniyle- satın almış olsa nikahı fesholmuş olmaz. Nitekim kişinin kölesini cariyesiyle evlendirmesi caizdir.

 

d. Kısmen köle olan bir kadın veya erkek eşini tamamen kendisine ait olan yahut efendisiyle arasında ortak olan mülk ile satın almış olsa, bu satım efendinin izniyle gerçekleşmemiş olsa bile nikah fesholur; çünkü ilk durumda eşine sahip olmuş, diğer durumda ise eşinin bir bölümüne sahip olmuştur. Bu durumda efendisi izin vermiş olsa bile eşiyle ilişkide bulunamaz; çünkü onun [nikah akdi dışında] cariye edinme yoluyla ilişkide bulunması caiz değildir.

 

749. Efendi, mükatep olmayan ve kısmen hür durumda olmayan cariyesini evlendirse, gündüzleri onu gerek kendisi gerekse başkasının hizmetinde çalıştırabilir, geceleri ise kocasına teslim eder; çünkü gece, ilişkide bulunma vaktidir.

 

Efendi, cariyesi üzerinde iki tür menfaate sahiptir:

 

a. Cinsel ilişkide bulunma,

b. Hizmet ettirme.

 

Efendi diriyesini evlendirmekle ilk menfaati onun kocasına devretmiş, geriye belirtilen vakitler dışında elde edebileceği diğer menfaat kalmıştır.

 

Bu, efendinin diriye ile [kimsenin bulunmadığı bir ortamda] baş başa kalmasının haramlığıyla çelişmez; çünkü bu onu gerektirmez. Yine bu, efendinin cariyeye bakmasının haramlığıyla da çelişmez; çünkü nikah konusunda geçtiği üzere haramlık göbek ile diz kapağı arasına bakmada söz konusudur.

 

750. Cariye, bir mesleği icra edebilen bir kimse olsa ve kocası efendiye "mesleğini efendi için benim yanımda yapsın!" dese, efendinin bu isteği olumlu cevaplaması gerekmez; çünkü efendi cariyenin icra edeceği meslekten ve onu hizmet ettirmekten vazgeçebilir.

 

Mükatep köleye gelince efendi onu hizmetinde kullanamaz; çünkü o kendi işi üzerinde söz sahibidir.

 

Kendisinde kısmen kölelik bulunan cariyeye gelince, Ezral'nin belirttiğine göre kıyasa uygun olan şudur: Ortada bir mühayee varsa bu cariye kendi nöbeti esnasında hür, efendisinin nöbeti esnasında köle gibi kabul edilir. Mühayee yoksa bu cariye normal köle gibidir.

 

Nevevi'nin belirttiği hüküm, hizmet için kiralanan cariyenin aksidir. Zira bu durumda efendinin cariyeyi hizmet sözleşmesi sona erinceye kadar gece ve gündüz adete uygun bir şekilde hizmet etmesi için teslim etmesi gerekir ki diğer şahıs cariyenin menfaatinden yararlanabilsin.

 

Süt emzirmesi için ücretle tutulan cariyenin gece ve gündüz teslim edilmesi gerekir.

 

Not: Nevevi'nin ifadesinden iki sonuç çıkar:

 

a. Efendi cariyeyi gece teslim etmek yerine gündüz teslim etmek istese, koca bunu reddedemez. Nitekim Nevevi, [Rafiı'nin] Eş-Şerhu'l-kebir'de[ki ifadelerinde] olduğu gibi [kendisi de] erRavda'da bunu açık olarak ifade etmiştir. ifadenin zahirinden anlaşıldığına göre kocanın mesleğinin gündüz veya gece olması arasında fark yoktur. Ezrai şöyle demiştir: "İkinci durumda efendinin kocanın ["karımı bana gündüzleri ver!" şeklindeki] isteğine icabet etmesi gerektiği söylenebilir; çünkü [geceleri çalışan kişinin] gündüzü, başkasının gecesi gibidir. Efendinin bundan kaçınması bir inattır.

 

b. Efendi cariyesini [gece teslim edeceğinde] güneşin batımı anından itibaren teslim eder. İbnü'r-Rif'a, Buveytl'nin muhtasarında İmam Şafii'nin açık ifadesine göre bunun gecenin ilk üçte biri olduğunu söylemiştir. Kadı Hüseyin, nafakalar konusunda İbnü'sSabbağ ise bu bölümde [yani nikah konusunda] "adet hükmü uyarınca hizmeti bittiğinde teslim eder" demiştir. Subkl'nin belirttiği üzere bu güzel bir görüş olup herhangi bir kayıt koymayanların görüşü de bu şekilde yorumlanır.

 

751. [Efendi dıriyesini yalnızca geceleri kocasına teslim ediyorsa koca cariyeye nafaka ödemekle yükümlü olur mu? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre ilişkiye tam olarak müsaade etme durumu söz konusu olmadığından koca nafaka ödemekle yükümlü değildir.

 

İkinci görüş

 

Gerekli olan teslim yerine geldiğinden nafaka ödenmesi gerekir.

 

Üçüncü görüş

 

Nafakayı zamana dağıtma esas alınarak burada koca üzerine nafakanın yarısı gerekli olur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden iki şeyanlaşılmaktadır:

a. Efendi müsamahakar davranıp cariyeyi gece ve gündüz teslim etse kocanın nafakanın tümünü vermesi gerekli olur, ki bu doğrudur.

 

b. Efendi cariyeyi yalnızca geceleri teslim ediyorsa kocanın nafakayı teslim etmesi gerekir. er-Ravda'da bu, "daha doğru görüş" olarak belirtilmiştir; çünkü kocanın ilişkide bulunabileceği teslim gerçekleşmiştir.

 

752. Cariyenin efendisi kendi evinde bir odayı ayırtıp cariyenin kocasına "onunla burada baş başa kalabilirsin! Ben onu evimden çıkarmam" demişse [kocanın bunu kabul etmesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kocanın bunu kabul etmesi zorunlu değildir; çünkü utanma duygusu ve kişilik sahibi olma özelliği böyle bir ortamda kişinin karısıyla ilişkide bulunmasını engeller. Şayet koca bunu kabul ederse nafaka ödemesinin gerekli olduğu konusunda bir görüş ayrılığı yoktur.

 

İkinci görüş

 

Her iki hakkı da birleştirmek yani bir yandan efendinin cariye üzerindeki zilyedliğini devam ettirmek diğer yandan kocanın karısıyla ilişkide bulunmasına imkan sağlamak için efendinin bu isteğine uyulması gerekir.

 

753. Efendi, [evlendirdiği] cariyesini yolculukta, yalnız başlarına kalmayacak şekilde yanında götürebilir. Yolculuk, kocanın karısıyla ilişkide bulunmasına engelolacak olsa bile böyledir; çünkü efendi cariyenin hem rakabesine [kuru mülkiyetine] hem de menfaatine sahip olduğundan onun hakkı [kocaya göre] daha öne alınır. Ancak cariye kiraya verilmiş, rehin bırakılmış veya sahih bir kitabet akdi yapılmış ise kiracının, rehin alanın ve kitabet akdi yapan cariyenin izni olmadıkça efendi onu yolculukta yanında götüremez.

 

Ezrai'nin belirttiğine göre rakabesine borç ilişen suç işlemiş cariye de rehin verilmiş gibidir, ancak efendisi fidye vererek onu kurtarmayı seçerse o başka.

 

Not:  Nevevi'nin sözünden efendinin izni olmadıkça kocanın cariyeyi tek başına yolculuğa götüremeyeceği anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur; çünkü burada efendi ile dıriye arasına güçlü bir engel girmiş olmaktadır.

 

754. [Efendi cariyesini yolculuğa götürdüğünde] koca, karısı ile ilişkide bulunabileceği vakitte ondan istifade edebilmek amacıyla onun yanında [yolculuğa] çıkabilir. Efendi, cariyenin kocasının yolculuğa çıkmasına ve cariye ile bir arada bulunmasına engel olamayacağı gibi bunu kocaya zorunlu da kılamaz.

 

755. Koca yolculukta karısının yanında bulunmazsa nafaka ile kesin olarak yükümlü olmaz.

Mehre gelince; [yolculuk] zifaf sonrasında ise mehir kesinleşmiş olur ve kocanın bunu teslim etmesi gerekir, aksi takdirde bunu yapması gerekmez. Koca [zifaf öncesinde] mehri teslim etmişse [zifafa girmeden önce cariyenin yolculuğa çıkarılması durumunda] mehri geri isteyebilir. Sonrakilerden birinin belirttiğine göre bu, kocanın mehrin teslim edilmesini gerekli sandığı durumda geçerlidir. Şayet [durumu bile bile] kendiliğinden mehri teslim etmişse, benzeri meselelerde olduğu gibi burada da mehri geri alamaz.

 

756. Mezhepte esas alınan görüşe göre;

 

> Efendi cariyesini yanlışlıkla bile olsa öldürse,

> Beğavı'nin belirttiğine göre çocuğuyla evlendirdikten sonra zifaf öncesinde öldürse,

> Cariye zifaf öncesinde intihar etse veya irtidat etse yahut kocasını öldürse

 

İmam Şafii'nin açık ifadesinde belirtildiğine göre cariyenin hakkı olan mehir düşer; çünkü teslim öncesinde mahal ortadan kalkmıştır. Cariyenin bunu ortadan kaldırması, efendinin ortadan kaldırması gibidir.

 

757. Yine mezhepte esas olan ve İmam Şafii tarafından açıkça ifade edilen görüşe göre hür bir kadın zifaf öncesinde intihar etse veya ölse mehri düşmez.

 

758. Cariyeyi zifaf öncesinde yabancı bir şahıs öldürse veya kendiliğinden ölse mehri düşmez.

 

Nevevi, zikrettiği hususu "hür bir kadının veya dıriyenin zifaf sonrasında ölmesinde olduğu gibi" diyerek bu ikisine kıyaslamıştır. el-Muharrer'de belirtildiğine göre bu durumda mehir kesinlikle düşmez. Nevevi bunu açık olarak ifade etmeye gerek duymamıştır; çünkü kendisine kıyaslanan şey genellikle kesin kabul edilen şeyolur.

 

Hür bir kadının öldürülmesi konusunda Nevevi'nin belirttiği hüküm, İmam Şafii tarafından açıkça belirtilmiş olup bu daha önce efendinin cariyesini öldürmesi konusunda geçen İmam ŞafiI'ye ait açık ifadenin aksidir. Arada şu farkların olduğu belirtilmiştir:

 

> Hür bir kadın akÜ yapıldığı anda kocasına teslim edilmiş gibidir; çünkü cariyenin aksine koca burada karısının yolculuk yapmasına engelolabilir.

 

> Ayrıca cariyenin aksine hür kadın intihar ettiğinde kocası onun mirasından yararlandığından onun mehir borcunu üstlenme si de caiz olmuştur.

 

> Hür bir kadınla evlenmenin amacı [yalnızca] cinsel ilişki olmayıp arada sevgi bağı kurmak ve birlikte yaşamaktır. Bu iki durum ise akitle elde edilmektedir. Cariye ile evlenmenin amacı ise [genellikle] cinsel ilişkidir. Bu yüzdendir ki cariye ile evlenmenin caiz olabilmesi için "zinaya düşme korkusunun bulunması" şart koşulur. Bu ise zifaf öncesinde söz konusu değildir.

 

759. Alimlerimizin bu meseleye ilişkin iki farklı rivayeti söz konusudur.

 

Birinci rivayet

 

Daha meşhur olan rivayete göre her birinde gerek İmam Şafii' den nakledilen gerekse tahric yoluyla çıkarılan iki görüş bulunmaktadır. Her iki durumda da tercihe şayan olan, bizzat İmam Şafii tarafından belirtilmiş olan görüştür.

 

İkinci rivayet

 

Her iki meselede de İmam Şafii tarafından belirtilmiş olan tek görüş vardır.

 

Zayıf bir görüşe göre cariye intihar ederse mehir düşmez; çünkü bu evlilikte mehir üzerinde hak sahibi olan, cariye değildir.

 

Bir başka [zayıf] görüşe göre yabancı bir kimsenin öldürmesi veya cariyenin kendiliğinden ölmesi durumunda, tıpkı satılan malın teslim öncesinde telef olması durumunda olduğu gibi mehir düşer. Bu, "efendi cariyesini [velayete hakkına dayanarak değil] onun üzerindeki mülkiyet hakkı ile evlendirir" görüşüne dayalıdır.

 

Koca veya yabancı bir şahıs hür kadını öldürdüğünde mehir kesinlikle düşmez.

 

Not:  Hür bir kadın zifaf öncesinde kocasını öldürse mehir ödeme kesinleşir mi yoksa mehir düşer mi? Muhtasaru'l-Müzenl'yi şerhedenlerin bir kısmından mehrin düşeceği görüşü nakledilmiş, el-Envar'da bu, tek görüş olarak belirtilmiş, Hocam Remli de bunu esas almıştır. Bu görüşün delili muhtemelen cariyenin öldürülmesi ve hür kadının kocasındaki bir kusur sebebiyle zifaf öncesinde akdi feshetmesine ilişkin hükmün gerekçesinden elde edilmiş olmalıdır. Buna göre, bu mesele Nevevi'nin gelecek konuda zikredeceği "karı-kocadan birinin ölümü ile mehir kesinleşir" hükmünden istisna edilmiştir. Nitekim cariyenin öldürülmesi de bundan istisna edilmiştir.

 

760. Efendi, evlendirmiş olduğu kölesini zifaf öncesinde veya sonrasında satsa;

 

> [Akit sahih ise] akitte kararlaştırılan mehir,

> Akit fasid ise zifaf sonrasında bu mehrin bedeli olan şey,

 

Satıcıya ait olur; çünkü mehir, onun mülkiyetinde gerçekleşen bir akit sebebiyle gerekli olmuştur.

 

761. Mehir müşterinin mülkiyetinde gerçekleşen akit sebebiyle gerekli olsa o zaman ona ait olur. Bu da şu yollardan biriyle olur:

 

> Nikah akdi sırasında mehir belirlenmemesi,

> Belirlenen mehrin fasid olması ve ilişkinin bu durumda gerçekleşmesi,

> İlk durumda [yani mehrin belirlenmediği durumda] mehrin satım sonrasında belirlenmesi veya ölümün gerçekleşmesiyle olur.

 

762. Ayrılma sebebiyle ödenmesi gereken müt'a müşteriye aittir; çünkü onun mülkünde iken ödenmesi gerekli olmuştur.

 

763. Mehir belirlememiş olan kadın dışındaki bir kadın satıldıktan sonra henüz zifaf gerçekleşmeden eşi tarafından boşansa, mehrin yarısı -yukarıda belirtilen sebeple- satıcıya ait olur. Bu mesele bir öncekinden anlaşılmaktadır.

 

764. Efendi cariyesini köleSiyle evlense; bu köle mükatep veya kısmı hür durumda değilse mehir ödenmesi gerekmediği gibi Maverdl'nin belirttiğine göre mehrin yarısının ödenmesi de gerekmez. Çünkü efendinin köle üzerinde alacağı olamaz. Nitekim köle efendisinin malını telef etse ne şimdi ne de azat edildikten sonra bunu tazmin etmesi gerekir.

 

765. Burada mehir başlangıçta gerekli olup sonradan mı düşmüştür, yoksa hiç mi gerekli olmamıştır? Nevevi'nin ifadesinin zahirinden ikincisi anlaşılmaktadır. el-Matlab adlı eserde de bu esas alınmıştır. Bu görüş ayrılığının etkisi şurada görülür:

 

Kişi kölesini cariyesiyle evlendirip cariyesinin cinselliğini kölesine devretse, köle azat olduktan sonra cariyeyle ilişkide bulunsa;

 

> "Mehir gerekli olup sonradan düşmüştür" görüşünü benimser isek burada efendi, azat olan şahıstan emsal mehir almaya hak kazanır; çünkü burada mehir, kişi hür iken yaptığı cinsel ilişki sebebiyle gerekli olmuştur.

 

766. Kişi cariyesini başkasının kölesiyle evlendirtikten sonra henüz ondan mehir tahsil etmeden köleyi satın alsa [ne olur?] Maverdi şöyle demiştir:

 

Evlenme akdi sonrasında kölenin elinde, kazancından herhangi bir şey bulunuyorsa bu müşteriye ait olup müşteri bunu mehir kapsamında alır. Satıcının bunda herhangi bir hakkı yoktur. Kölenin elinde herhangi bir şey yoksa müşteri herhangi bir şey isteyemez; çünkü köle onun kölesi olmuştur.

 

Bu satın alma mehri düşürmüş müdür yoksa mehir kalmakla birlikte talep hakkını mı engellemiştir? Bu konuda iki görüş ihtimali söz konusu olup ikincisi daha uygundur. Görüş ayrılığının etkisi şurada görülür: Kişi köleyi azat etse veya satsa mehir kendisinden talep edilir mi yoksa edilmez mi?

 

Mükatep köle ise yabancı bir şahıs konumundadır.

 

Kısmen hür olan köleye gelince ZerkeşI'nin Ezral'ye tabi olarak belirttiği üzere zahir olan köle üzerine, hürriyeti oranında mehrin gerekli olmasıdır.

 

Not:  Nevevi'nin ..."bi abdihi" ifadesi Temim lehçesiyle ifade edilmiştir. Fasih olan kullanım ise ...."zevvece emetehu abdehu" şeklinde "ba" harfi ceri kullanmaksızın söylenen ifadedir. Nevevi, Tahrıru't-Tenbıh adlı eserinde buna dikkat çekmiştir.

 

Son Hükümler

 

Nikah akdi başka bazı durumlarda da mehirsiz olabilir. Bunları şu şekilde belirtebiliriz:

 

a. Sefih bir kimse fasid bir akitle evlenip zifaf yaptığında,

b. Akitte mehir belirlemeyen kadın kafir iken kocasıyla ilişkide bulunur ve bu durum onların inancına göre mehri gerektirmez ve sonradan bu kişiler Müslüman olursa,

 

c. Köle efendisiyle ilişkide bulunduğunda,

d. Köle efendisinin cariyesiyle şüphe yollu ilişkide bulunduğunda,

e. Cariyeyi rehin alan kişi rehin verenin izniyle haramlığı bilmeksizin ilişkide bulunsa ve kadın da kendi isteğiyle buna müsaade etse,

 

Buna kıyasla mudarebe akdinde işletmeci ve kira akdinde kiracı vb. kimseler için de aynı durum söz konusu olur.

 

f. Harbıolan bir kadınla şüphe yollu ilişkide bulunulduğunda, onun malına verilen zarar tazmin edilmediği gibi bu da tazmin edilmez.

 

g. Mürted bir kadınla şüphe yollu ilişkide bulunulduğunda ve kadın mürted olarak öldüğünde,

h. Efendi mükatep olmayan cariyesiyle ilişkide bulunduğunda veya koca ilk ilişki sonrasında karısıyla ilişkide bulunduğunda; çünkü daha doğru görüşe göre ilk ilişki mehri gerektirir.

 

ı. Kişi şüphe yoluyla ölmüş bir kadınla ilişkide bulunduğunda,

 

i. Kafir bir kimse hür ve Müslüman bir erkeği köle edinip onu karısına mehir olarak verse, kadın da onu teslim alsa daha sonra karı-koca Müslüman olsa,

 

j. Ölüm hastalığında olan bir kişi cariyesini azat etse ve bu cariye o kişinin malının üçte birine denk gelse, daha sonra bir mehir belirleyerek bu kadınla evlense, zifaf olmamışsa nikah akdi mehirsiz olmuş olur; çünkü mehrin gerekli olması ölen şahıs üzerine borç olarak gerçekleşmekte, bu borç, ölen şahsın malının üçte birinden çıkmadığından kadının bir kısmı köle olarak kalmakta ve böylece nikah akdi de mehir de batıl olmaktadır. Mehri var kabul etmek mehrin sakıt olmasına yol açtığından mehir sakıt olmaktadır. Ancak koca ilişkide bulunursa bakılır: Kadın mehri affederse mehir düşer. Mehri affetmezse kadının bir kısmı üzerinde azat işlemi geçersiz olur ve nikahın da batıl olduğu anlaşılmış olur, bu durumda kadın, azat olan kısmı oranında mehir almaya hak kazanır, bu kısım denklem kurma yoluyla çözülür. Şöyle ki: [Kişi ölünce geriye 300 dirhem bırakmış olsun. Bunun üçte birine denk düşen] kadının değeri 100 dirhem, mehri 50 dirhem olsun.

 

Kadının azat olan kısmı x'tir. Kadına verilen mehir sebebiyle x/2 kısmı da azat olur. Çünkü mehir, kadının değerinin yarısıdır.

 

Geriye mirasçılar için 300- (x+x/2) kalır. (x+x/2)=2x olur. Bu 2x, azat sebebiyle ortadan kalkanın iki katıdır. Denklem sonucunda 300 dirhem = 3 tam 1jz x olur. Sadeleştirme sonucunda 100 dirhem=l tam 116 x (yani 7/6x) olur. İçler dışlar çarpımı yapıldıktan sonra geriye 600/7 = x sonucu çıkar. Buradan x'in, cariyenin 6 / 7 lik kısmına denk geldiği anlaşılır. Bu, Eş-Şerhu'lkeblr'in vasiyet bölümünde zikredilmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

I. MEHRE İLİŞKİN GENEL KONULAR