İLA |
İLA'NIN HÜKÜMLERİ
Bu bölümde "kocaya
süre verilmesi" vb. ila'nın hükümlerine ilişkin konular ele alınacaktır.
Kocaya ila tarihinden itibaren
mahkeme hükmüne gerek olmaksızın dört aylık sure tanınır. Ric'i talakla
boşanmış kocaya ise ric'at tarihinden itibaren süre tanınır.
Eşlerden biri süre
başladıktan sonra irtidat etse süre kesintiye uğrar. Koca müslüman olsa süre
baştan başlar.
Oruç, ihram, hastalık,
akıl hastalığı vb. gibi evlenmeyi ihlal etmemekle birlikte cinsel ilişkiye
engel bir durumun kocada meydana gelmesi süreyi kesintiye uğratmaz.
Kadında cinsel ilişkiyi
engelleyen durumlara gelince;
Küçüklük ve hastalık
gibi hissı bir durum süreyi engeller. Süre içinde bunlar meydana gelirse süreyi
kesintiye uğratır. Engelortadan kalktığında süre baştan başlar, bir görüşe göre
ise kadın kalan süreyi tamamlar.
Hayız ve nafile oruç
gibi cinsel ilişkide bulunmayı şer'an engelleyen bir durumun bulunması süreyi
engellemez. Daha doğru görüşe göre farz oruç engeller.
Koca süre içinde
ilişkide bulunursa [ıla sona ermiş olur]. Aksi takdirde kadın kocasının nikaha
dönmesi veya boşamasını isteme hakkına sahip olur.
Kadın hakkını terk etse
daha sonradan isteme hakkı vardır.
Kocanın dönüş yapması
karısının cinselorganına kendi cinsel organının sünnet miktarını sokmasıyla
gerçekleşir.
Kadında hayız ve
hastalık gibi ilişkiye engel bir durum varsa kadın kocasından talepte
bulunamaz. Kocada hastalık gibi tabii bir engel varsa kocadan şöyle demesi
talep edilir: "ilişkide bulunmaya güç yetirirsem dönüş yaparım".
Kocada ihram gibi şer'ı bir engel bulunuyorsa mezhepte esas alınan görüşe göre
kocadan karısını boşaması talep edilir.
Koca bu durumda [günah
olduğu halde] ilişkide bulunarak günaha girse kendisinden talepte bulunulma
durumu sona ermiş olur.
Koca karısına dönmek
veya boşamak seçeneklerinden birini seçmemekte diretse daha güçlü görüşe göre
hakim onun adına zorla karısını bir talakla boşar. Bunun için kocaya üç gün
süre vermek yoktur. Kocadan talepte bulunulduktan sonra koca ilişkide bulunursa
yemin keffaretini yerine getirmesi gerekir.
87. İla yapan kimseye
dört aylık süre verilmesi zorunludur.
EI-Muharrer'de belirtildiğine
göre koca veya karısının hür ya da köle olması durumu eşittir.
Çünkü süre, kadının
fıtrı yapısı göz önünde bulundurularak konulmuştur ki bu da kadının kocasıyla
ilişkide bulunmaksızın durmaya sabretme yeteneğinin az olmasıdır. Fıtrat ve tabiata
ilişkin şeyler, tıpkı iktidarsızlık durumunda kocaya bir yıl verilmesi
meselesinde olduğu gibi kölelik ve hür olmaya bağlı olarak değişmez.
imam Şafii şöyle
demiştir: "Vadeli borçta süre nasıl ki borçlunun hakkıysa bu süre de
kocanın hakkıdır."
88. Süre, -ileride
gelecek istisna hariç- ila zamanından başlar, mahkemeye müracaat anından
başlamaz. Çünkü kişi yemin ettiği andan itibaren ila yapmıştır. Kocaya süre
tanınması ayetle sabit olduğundan bu konuda hakim hükmüne ihtiyaç yoktur.
iktidarsız kişiye süre tanınması ise bundan farklı olup ictihadı bir konudur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şu durum istisna
edilir:
Kişi karısına
"seninle ilişkide bulunursam, ilişkiden bir ay önce kölem hürdür"
dese süre ila anından itibaren başlamaz. Bir ay geçtiği halde koca ilişkide
bulunmamışsa kocaya süre verilir ve daha doğru görüşe göre yeminin üzerinden
altı ay geçtikten sonra kocadan seçim yapması istenir. Bunun böyle olmasının
sebebi şudur: Koca bir ay geçmeden önce ilişkide bulunsa köle azat olmayacaktır.
89. Koca rk'ı talakla
boşadığı karısına ila yaparsa süre ila anından değil rk'at anından itibaren
başlar; çünkü süre, cinsel ilişkinin helal olduğu bir vakitte zaman tanımak
için konulmuştur. iddet esnasında ise ilişki helal değildir. Kişi karısına ila
yaptıktan sonra onu ric'i olarak boşadığında da aynı şekilde süre kesintiye
uğrar, çünkü bu iddet ayrılığa doğru ilerlemektedir. Koca iddet esnasında
karısını yeniden nikahına alırsa süre, rk'atten hesap edilir; çünkü kadına
zarar verme normal bir nikahta sürekli olarak ilişkiden uzak durmakla olur.
Yemin, rk'ı talakla ortadan kalkmış olmaz.
90. Eşler veya bunların
birisi zifaftan sonra ve süre tanındıktan sonra irtidat etse süre geçersiz
olur. Süre içinde yani dört aylık zaman içinde irtidat etse süre kesintiye
uğrar. İrtidat zamanı hesaba katılmaz; çünkü nikah irtidat ile kesintiye
uğramaktadır. Her iki durumda da irtidat eden kişi yeniden müslüman olsa süre
baştan başlar; çünkü sürenin peşpeşe geçmesi şarttır. Zira kadınla ilişkide
bulunmak, peşpeşe dört ay boyunca kadının zararla karşı karşıya olmasına
dayalıdır, burada ise bu durum söz konusu olmamıştır.
Not: Sürenin baştan başlaması kocanın mutlak
olarak ilişkide bulunmamaya yemin etmesi veya yemin süresinden dört aydan fazla
kalması halinde söz konusu olur. Şayet bundan daha az bir zaman kalmışsa
sürenin yeniden başlamasının bir anlamı yoktur.
Nevevi "zifaftan
sonra" ifadesiyle -ki buna kocanın fıkhen koruma altında sayılan men isi ni
rahmine sokması da dahildir- bunun öncesini dışarıda bırakmaktadır. Zira bu
durumda nikah herhalükarda kesintiye uğramaktadır.
Beğavi şüphe yoluyla
olan ilişkiden dolayı beklenmesi gereken iddeti de ric'! talak sebebiyle iddet
gibi değerlendirmiş, bu durumda sürenin hesap edilmeyeceğini, bu durum sona
erince sürenin baştan başlatılması gerektiğini söylemiştir.
91. Cinsel ilişkiye
engelolduğu halde nikah yapmakla çelişmeyen he hangi bir durumun kocada
bulunması süreyi engellemez, yani ila süresi bununla kesintiye uğramaz. Buna
örnek olarak ister farz ister nafile oruç, ihram ve itikaf; hastalık, akıl
hastalığı ve hapis gibi durumlar verilebilir. Bunların her birinde geçen süre
hesaba katılır. Bu durumlar ister sürenin başlangıcında mevcut olsun isterse
-elMuharrer'de açık olarak ifade edlidiği üzere- süre başladıktan sonra
gerçekleşsin fark etmez. Çünkü burada kadın, ilişkiye imkan tanımakta, ilişkiye
engel durum ise kocadan kaynaklanmaktadır. Bu yüzdendir ki kadın nafakayı hak
eder. Ila'da asıl amaç koca[nın ilişkide bulunması] olup kocanın kastı kadına
zarar vermektir.
Not: Nevevi yukarıda geçen örneklerle şuna işaret
etmiştir: İlişkiye dair şer'! veya hissı bir engelin olması arasında fark
yoktur.
"Nikah[ın amacıyla]
çelişmeyen" ifadesiyle irtidat ve ric'! boşama dışarıda bırakılmıştır ki
bunların hükmü daha önce geçti.
92. Cinsel ilişkiye
engelolan durum kadında bulunmaktaysa bakılır:
> Bu engel kadının
ilişkiye engelolacak şekilde küçük veya hasta olması gibi hissı bir engel ise
sürenin başlamasına engelolur. Engelortadan kalktığında süre baştan başlar.
> Budurum süre devam
ederken oluştuysa -tıpkı kadının
süre esnasında kocasına
serkeşlik etmesi durumunda olduğu gibi- süreyi kesintiye uğratır; çünkü bu
engel ile birlikte ilişkide bulunmak imkansızdır.
93. Engelortadan
kalktığında süre baştan başlar. Çünkü kocadan talepte bulunulabilmesi için dört
aylık sürenin peşpeşe kadına zarar verecek şekilde [kadından ayrı geçirilmesi]
şarttır. Oysa böyle bir şey mevcut olmamıştır.
[Zayıf] bir görüşe göre
kadın [engel kalktıktan sonra] daha önceki sürenin üzerine ek yapar. Cüveyni ve
Gazzal1 bu görüşü tercih etmiştir.
94. Hayız ve nafile oruç
gibi kadında ilişkiye engelolan şer'ı bir durum varsa burada hayız kesinlikle
sürenin işlemesine engelolmaz. Doğru görüşe göre nafile oruç da böyledir.
Bunlar süre devam
ederken meydana gelirse süreyi kesintiye uğratmaz; çünkü bir ay içinde mutlaka
hayız bulunur. Bu durum süreyi kesintiye uğratacak olsa normalolarak süre
vermek imkansız hale gelir. Nafile oruca gelince, koca bu esnada karısıyla
ilişkide bulunma ve karısına orucu bıraktırma imkanına sahiptir.
Not: Nevevi'nin yalnızca
hayızdan bahsetmesinden loğusalığın sürenin geçmesini engelleyeceği
anlaşılabilir. Nitekim Ebu İshak eşŞirazi et-Tenbih adlı eserinde ayrıca
Maverdi, Ruyani ve başkaları da [kendi eserlerinde] bunu tercih etmiştir. Ancak
Nevevi, Tashihü't-Tenbih adlı eserinde ve ayrıca [Rafii] eş-Şerhu'l-kebir' de
ve eş-Şerhu's-sağir' de loğusalığın da hayız gibi olduğunu nakletmişlerdir.
Rafii eş-Şerhu'l-kebir'de Beğavi'den bunun sahih olduğunu da aktarmıştır. Her
ne kadar ilk görüşün de bir dayanağı bulunmaktaysa da itimad edilmesi gereken
de bu görüştür. Zira loğusalık hükümlerinin çoğunluğunda hayız gibi
değerlendirilir.
95. Daha doğru görüşe
göre gerek adak olsun gerekse Ramazan, kaza gibi olsun farz oruç ila süresinin
geçmesini engeller; çünkü kişi bu esnada ilişkide bulunabilecek durumda
değildir. Diğer görüşe göre ise kişi geceleri ilişkide bulunabileceğinden bu
durum bir engel değildir.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden farz olan
orucun derhal tutulması gereken oruç olmasıyla olmaması arasında bir fark
olmadığı anlaşılmaktadır. Doğrusu da budur. Oysa Zerkeşi şöyle demiştir: "Bana
göre nafile oruç, vacip itikM ve nafile bile olsa ihram tıpkı farz olan oruç
gibidir. Nitekim el-Kifaye'de bu görüş alimlerden aktarılmıştır. Cürcanı ise
ihramı yalnızca farz olarak sınırlamıştır."
96. İla yapan kişi süre
içinde karısıyla ilişkide bulunursa ila sona ermiş olur, Allah adına yemin
etmiş olması halinde yemin kefaretini yerine getirmekle yükümlü olur. Bundan
sonra kendisinden bir şey talep edilmez.
97. Kişi süre içinde
karısıyla ilişkide bulunmamış sa ayetin zahir ifadesi sebebiyle kadın süre
dolduktan sonra kocasından ila sebebiyle kaçındığı ilişkiye geri dönmek
suretiyle ila'sını geri almasını veya şayet geri dönmeyecekse boşanmasını talep
etme hakkına sahip olur.
Kocanın karısıyla
ilişkide bulunmasına dönmek anlamına gelen fey'e denilmiştir. Çünkü koca
ilişkiden kaçınmış, sonra bundan dönmüştür.
Not: Nevevi'nin ifadesinden kadının talebini
dönmek veya boşamak şeklinde tereddütlü bir şekilde dile getireceği
anlaşılmaktadır. Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de bir yerde böyle yer
almıştır. Zerkeşi ve başkaları ise İmam ŞMil'nin ifadesinin zahirini
esas alan Rafii'nin şu
sözünü doğru kabul etmişlerdir: Kadın kocasından kendisine dönmesini talep
eder. Kocası dönmezse o zaman boşanmasını talep eder. Bu daha uygundur. Hocamız
Zekeriya el-Ensarı de Menhecü't-tullab adlı eserinde bunu esas almıştır.
98. Kadın sessiz kalarak
veya ıskat etmek suretiyle kocadaki hakkını terk etse bu terkten sonra yemin
süresi dolmadıkça hakkını talep edebilir. Çünkü karşılaştığı zarar sürekli
yenilenmektedir. Bu, kocanın nafakayı ödeyememesine kadının razı olması
gibidir. İktidarsızlık ve kusuruna razı olmak ise bundan farklıdır. Zira
bunların zararı tek bir özellikle ilgili olup kadının, kocası tarafından mehrin
ödenememe sine razı olması gibidir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden süre dolduktan sonra
talepte bulunma hakkının yalnızca kadına özgü olduğu anlaşılmaktadır ki doğru
olan budur. Ciriyenin efendisinin kocadan bunu talep etme hakkı yoktur; çünkü
kocanın kendisinden uzak durmasında kadının hakkı söz konusudur.
Buluğa yaklaşmış olan
kızın buluğa ermesine ve akıl hastasının iyileşmesine kadar beklenir. Bunların
velisinin talepte bulunma hakkı yoktur. Bu durumda kocayı Allah korkusuyla
uyarmak uygun olur.
99. Kocanın karısına
dönüş yapması cinselorganının yalnızca sünnet mahallini veya burası kopuksa o
kadarlık miktarını kadının ön cinselorganına sokmasıyla gerçekleşir.
"Ön" ifadesi
el-Muharrer'de bulunmayan bir fazlalıktır.
Buna göre sünnet
mahallinden daha küçük olan kısmı cinsel organa sokmakla veya kadının makadına
sokmakla dönüş gerçekleşmiş olmaz. Çünkü ikincinin haram olmasının yanında bu
fiille amaç gerçekleşmiş olmaz. Ancak kişi ila yaparken "ön"
ifadesini açıkça zikretmemişse ve buna niyet de etmeyip mutlak bırakmışsa arkadan
ilişkide bulunduğunda yemini sona ermiş olur.
100. Bakire kıza dönüş
yapmış olmak için İmam Şafii'nin ve bazı alimlerimizin açık ifadesine göre
bekaretini -bekaret zarı derinde olsa bile- bozmuş olmak şarttır.
Not: Kadın, kocasının
cinselorganının sünnet mahallini kendi cinselorganına soksa veya koca unutarak,
baskı altında veya akıl hastalığına yakalanmış bir durumdayken cinselorganını
kadının cinsel organına soksa yemini bozulmuş olmaz, kefaret gerekmez, dönüş
gerçekleşmiş olsa bile yemin ortadan kalkmaz, ila sona erer.
Cinselorganı kadının
sokması ve diğer örneklerde erkeğin bilincinin zedelendiği durumda sokması
halinde yeminin bozulmama ve ortadan kalkmama sebebi yeminin bozulmamış
olmasındandır.
İla'nın ortadan kalkma sebebi
ise kadının hakkına ulaşması ve zararının ortadan kalkmasıdır. Bu, akıl hastası
olan kişinin emanet malı sahibine vermesi gibidir. Ayrıca akıl hastasının
ilişkide bulunması; mehrin pekişmesi, kadını onu daha önce boşayan ilk kocasına
helal kılma, üvey kızı haram kılma gibi insanlara ait haklar konusunda akıllı
insanın ilişkide bulunması gibidir. Nitekim Müslüman bir erkek açısından zımmı
karısının gusletmesi sahihtir. Ancak zımmınin gusletmesi ibadet olarak geçerli
olmaz; çünkü kendisinin sahih bir niyeti yoktur. Yukarıdaki meselede yemin
devam etmekte olduğundan kocaya ikinci defa süre verilir. Bu, süre dolduktan
sonra ila yapan kimsenin karısını boşayıp sonra tekrar nikahına alması gibidir
ki bu durumda yemin devam etmekte olduğundan kendisine ikinci defa süre
tanınır. Koca bundan sonra süre içinde bilerek, kasten, aklı başında iken,
kendi isteğiyle ilişkide bulunursa yeminini bozmuş olur, kefareti yerine
getirmekle yükümlü olur, yemin sona erer.
101. Kadında cinsel
ilişkiye engelolan hayız, loğusalık, ihram ve hastalık gibi şer'! veya hisSı
bir engel varsa kocadan kadına sözlü veya fiill olarak dönüş yapması istenemez;
çünkü böyle bir durumda kocanın ilişkide bulunması mümkün değildir. Zira ilişki
kadında bulunan bir şeyden dolayı imkansızdır. Hal böyle iken kadın nasılolur
da kocasından fiilen dönmesini veya onun yerine geçen boşamayı talep edebilir.
Ayrıca talep etmek hak edilmiş bir şeyde olur. Kadın bu durumda cinsel ilişkiyi
hak etmiş değildir.
El-Basit'te şöyle
denilmiştir: "Hayızın kocadan dönüş veya boşama talep edilmesini
engellediği halde süreyi engellememesi gariptir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
Alimlerin "ıla
yapan kişinin hayızlı olan karısını boşaması bid'ı talak değildir" ifadesi
onların bu konudaki "hayız döneminde kadın kocadan kendisine dönmesini
veya boşamasını talep edemez" ifadeleriyle çelişmektir.
Buna şöyle cevap
veririz:
Burada zikredilen hüküm
hayızdan önce temizlik döneminde iken kocaya talebin iletildiği ancak koca
imkanı bulunduğu halde dönüş yapmadığı ve daha sonra da kadının hayız gördüğü
duruma yorulur. Bu durumda kocadan boşama talep edilmesi uzak bir ihtimal
değildir.
102. Kocada ilişkiye
engel hastalık gibi tabii bir durum varsa veya ilişki durumunda hastalığın
artmasından ya da iyileşmenin gecikmesinden korkulursa kocadan sözlü ifadeyle
dönüş yapması veya dönüş yapmayacaksa karısını boşaması talep edilir.
Kocadan "dönüş
yapmaya gücüm yeterse yapacağım" demek suretiyle veya "boşadım"
demek suretiyle talepte bulunulur. Çünkü kocanın sözlü ifadesiyle kadının karşı
karşıya bulunduğu sıkıntı hali bu ifadenin söylenmesiyle son bulur.
Cüveyni şöyle
söylemiştir: Cinselorganın kopukuğu vb. gibi kocanın özrünün ortadan kalkma
ümidinin olmadığı durumda kocadan şunu söylemesi istenir: "Dönebilseydim
dönerdim". Burada "dönebileceğim zaman" ifadesi söylenmez.
Mehamili buna
"yaptığıma pişman oldum" ifadesinin de ekleneceğini söylemiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bana göre bunun amacı sözü pekiştirmektir ve bunun söylenmesi müstehaptır.
Nitekim Kadı Ebu't-Tayyib bunu açık olarak söylemiştir. Bu yüzden İmam Şafii
yalnızca dönme vaadini zikretmekle yetinmiştir.
103. Kocada ilişkide
bulunmayı engelleyen; ihram, kefareti yerine getirilmemiş zıhar ve farz oruç
gibi şer'i bir durum varsa [hüküm ne olur? Bu konuda iki rivayet vardır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kocadan karısını boşaması istenir; çünkü kocanın yapabileceği şey
budur. Kocanın karısıyla ilişkide bulunması haram olduğu için karısına dönüş
yapması istenmez. Kadının da kocasına ilişki için izin vermesi haramdır.
İkinci rivayet
Kocadan özelolarak
karısını boşaması istenmez. Ona "karına dönersen günaha girmiş olur ve
ibadetini bozmuş olursun. Karını boşarsan karın senin elinden çıkmış olur. Karını
boşamazsan senin adına biz boşarız." Bu tıpkı şuna benzer: Bir kimse bir
tavuk ve inci gasp etse, tavuk inciyi yutsa ona "tavuğu kesersen tazminle
yükümlü olursun, aksi takdirde inciyi tazmin edersin."
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kocanın dille döndüğünü söylemesinin ardından zarar ortadan kalksa
kocadan ilişkide bulunması istenir.
Not: Görüş ayrılığı koca tamamen kaçındığında söz
konusudur. Rafii'nin bu konudan hemen sonra belirttiğine göre şayet koca geceye
kadar süre isterse veya ihramdan yakında çıkacaksa kendisine süre tanır ...•..
<
Zıhar söz konusu
olduğunda koca "bana süre tanıyın da kefareti yerine getireyim" dese
oruçla kefareti yerine getirecekse bu uzun zaman tutacağı için süre tanınmaz.
Köle azadı veya fakirlere yemek yedirerek kefareti yerine getirecekse kendisine
-Ebu İshak'ın belirttiğine göre- üç gün süre verilir. Et-Tehzib'te belirtildiği
üzere bir görüşe göre kendisinebir buçuk gün süre verilir.
104. Koca, günah bir
şekilde kadının ön tarafından ilişkide bulunursa ve aynı şekilde ila'yı ön veya
arka taraftan ilişki yapmakla sınırlamadıysa arka tarafından ilişkide
bulunursa, kadının amacı yerine gelmiş olacağından kocadan talepte bulunma
ortadan kalkar, yemin sona erer.
Not: Nevevi'nin
"günaha girme" şeklindeki açık ifadesinden kadının ilişkiye müsaade
etmesinin yasak olduğu anlaşılmaktadır ki doğrusu da budur. Bu durumda
Nevevi'nin sahih kabul ettiği görüşe göre kocadan yalnızca karısını boşaması
talep edilir, başka bir şey talep edilmez.
105. Koca karısına dönüş
yapmaktan ve onu boşamaktan kaçınırsa [ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'ye ait olan
daha güçlü ve yeni görüşe göre kadın durumu mahkemeye intikal ettirdiğinde
hakim kocaya vekaleten kadını bir kere boşar. Çünkü kocanın kadına zarar
vermesini sürdürmek mümkün olmadığı gibi kocayı karısına zorla döndürmek de
mümkün değildir. Zira kadın zorlama altına giremez. Boşama ise vekaleti kabul
ettiğinden koca boşamaktan kaçındığında hakim onun yerini almaktadır. Nitekim
velayeti altındaki kızı evlendirmemekte direten kimse yerine hakim kızı
evlendirir, borcunu ödememekte direten kimsenin malını hakim satar.
Hakim boşamayı
gerçekleştirirken ya el-İmla'da aktarıldığı gibi "falan kadını filan
kocası adına boşadım" veya "filan kişi hakkında karısını boşadığına
hükmettim" der. Şayet hakim kadına "sen boşsun" der ama
"falan adına" demezse boşama gerçekleşmez. Bunu Darimı el-İstizkar
adlı eserde söylemiş, Rafil ve Nevevi ise buna temas etmemiştir.
Not: Nevevi'nin
"bir talak" ifadesinden anlaşıldığına göre hakim birden fazla boşama
yapsa fazlalık gerçekleşmez. Bu doğrudur. Çünkü hakimin yapması gereken bir
boşamadır.
Nevevi, ifadenin hakimin
Ric'i olarak gerçekleştiremeyeceği talakı da kapsaması için "Ric'i"
diye kayıt koymamıştır. Örneğin bu durum zifaftan önce olmuşsa veya koca
bununla üç talak sayısını dolduruyorsa boşama bain olur.
Koca iki eşinden birine
ila yapıp ona dönmek veya boşamak seçeneklerinden birini tercih etmekten
kaçınsa hakim mübhem birini başar sonra koca bir belirleme yapmışsa bunu beyan
eder. Şayet müphem bırakmışsa tayin eder.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre hakim, koca adına boşama yapamaz. Çünkü ayette boşama yalnızca kocaya
izafe edilmektedir. Bu durumda hakim kocayı ya karısına dönmesi veya onu
boşaması amacıyla hapse atmak vb. şekillerde cezalandırır. Çünkü hadiste şöyle
buyrulmuştur:
> Boşama hakkı
yalnızca kadının bacağını tutan [onunla ilişkiye girme hakkına sahip olan]
kişiye aittir.(İbn Hacer, Telhisu'l-habir, 3, 219)
106. Kocanın, üzerine
düşen şeyi yapmaktan kaçmdığı sabit olsun diye boşama esnasında mahkemede hazır
bulunması gerekir. Nitekim velinin nikaha engelolması durumunda da böyledir.
Ancak bir mazereti varsa o zaman gelmeyebilir. Onun adına yapılan boşamanın
geçerli olabilmesi için onun mutlaka hazır bulunması şart değildir.
107. Hakim kocaya -biraz
sonra beyan edileceği üzere- süre verdiğinde bu süre zarfında koca adına
yapacağı boşama geçerli olmaz. Yine kocanın karısıyla ilişkide bulunması veya
onu boşamasından sonra hakimin boşaması geçerli olmaz. Hakim ve koca birlikte
boşasalar iki boşama meydana gelir. Hakim kocanın karısına dönüş yapmasıyla eş
zamanlı olarak kadını boşasa -sonrakilerden birinin belirttiği üzere- boşama
meydana gelmez.
Çünkü amaçlanan şey
budur.
108. Koca hakimin
boşamasından sonra kadını boşasa bakılır: Hakimin boşaması Ric'i ise kocanın
boşaması gerçekleşmiş olur.
109. Dava şu şekilde
olur: Kocanın ila yaptığı, ila süresinin koca ilişkide bulunmadan geçtiği ileri
sürülür ve kocadan ya karısına dönmek veya onu boşamak suretiyle zararı
gidermesi istenir.
110. Daha güçlü görüşe
göre kocanın bir özrü söz konusu değilse karısına dönmesi veya boşaması için
kendisine üç günlük süre tanınmaz; çünkü bu, Allah'ın verdiği süreden daha
fazla süre vermek anlamına gelir. Hakkın ödenme vakti geldiğinde ikinci defa
ertelenmez. Diğer görüşe göre ise kısa olduğu için üç günlük süre tanınır. Koca
bu sürede ilişkide bulunmak için güç kazanabilir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre üç
günün üzerine kesinlikle çıkılmaz. Bu doğrudur. Yine ifadeden, üç günden az
süre vermenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu mutlak olmayıp koca bir
meşguliyetinden dolayı süre istediğinde bu meşguliyeti atlatabileceği kadar
kendisine süre tanınır. Buna göre koca oruçluysa iftar edeceği vakte kadar, aç
ise doyuncaya, tok ise yediğini eritinceye, uykusuzsa uykusuzluğu gidinceye
kadar süre tanır. Rafii ve Nevevi şöyle demiştir: Böyle durumlarda ilişkiye
hazırlanmak bir gün veya daha az vakit alır. İla yapan kişi hakimin kadını
boşamasından sonra kadını yeniden nikahına alsa, geriye ila süresi kalmış olsa
kendisine tekrar süre verilir. Kadın bain olarak aynıdıktan sonra koca onunla
tekrar nikah yapsa ila geri dönmez, dolayısıyla kocadan talepte bulunulmaz.
111. Daha güçlü görüşe
göre koca ila süresi içinde kendisinden karısına dönmesi talep edildikten sonra
kadınla ilişkide bulunsa bakılır:
Birinci durum
Şayet [karısına
yaklaşmayacağına dair] Allah ve sıfatları üzerine yemin etmişse yeminini bozmuş
olduğundan dolayı yemin kefaretini yerine getirmekle yükümlü olur.
Diğer görüşe göre kocaya
yemin kefareti gerekmez; çünkü ayette "şayet yeminlerinden dönerlerse
Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." [Bakara, 226] buyrulmuştur.
Yani yemini bozmuş olmayı bağışlar, bunun kefaretiyle kocayı yükümlü tutmaz,
çünkü kadın üzerindeki zarar ortadan kalkmıştır.
İlk görüş buna şu
şekilde cevap vermiştir: Bağışlama ve affetme yalnızca günah nasıl işlendiyse
ona dönüktür. Keffareti gerektiren dönüş ise Allah tarafından teşvik
edilmiştir. Kişinin kendisinden talepte bulunulduktan sonra ilişkiye girmesi
sebebiyle keffereti yerine getirmesi gerekli olunca bundan önce ilişkide
bulunması durumunda evleviyetle gerekli olur.
İkinci durum
Koca Allah ve
sıfatlarından başka bir şeyadına yemin etmişse bakılır:
> Yapması gereken bir
şeyi üstlenmek için yemin etmişse şayet bu bir ibadetse üstlendiği şeyi yapması
veya yemin kefareti gerekli olur.
> Boşama veya köle
azadı gibi bir şey buna bağlanmışsa belirtilen şart yerine gelince boşama ve
köle azadı gerçekleşir.
Son Hükümler:
Karı koca ila veya
sürenin bitmesi konusunda anlaşmazlığa düşse; kadın bunu iddia ettiği halde
koca inkar etse yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan bunun
olmamasıdır.
Kadın süre sonrasında
kocasının kendisiyle ilişkide bulunduğunu itiraf ettiği halde koca inkar etse
kadının itirafı onun hakkında geçerli kılınarak kendisinin talep hakkı düşer.
Kadının bundan rücu etmesi kabul edilmez; çünkü hakkının kendisine ulaştığını
itiraf etmiştir.
Kişi ila yeminini iki
kere veya daha fazla tekrarlasa ve ilk yemini dışındakilerle ilkini
pekiştirmeyi amaçlarsa, bu tekrarlamayı farklı meclislerle ve araya zaman girerek
yapmış olsa bile yeminle birlikte sözü kabul edilir. Nitekim boşamayı şarta
bağlama konusundaki benzer meselede de durum böyledir. Bu ikisi ile boşamayı
şartsız yapmak arasında şu fark olduğu söylenmiştir: Bir şeyi şartsız yapmak
ilk olarak meydana getirmektir. İla ve şarta bağlamak ise gelecekte olacak bir
şeye bağlıdır. Bunların pekiştirilmesi daha uygundur.
Koca diğer yeminlerle
müstakil söz söylemeyi kastetmişse yeminler birden fazla olmuş olur.
Mutlak yemin etmişse
yani ne tekid ne de müstakil yemini kastetmiş olsa aynı mecliste söylenmişse
tek yemin olarak kabul edilir, çünkü bu yeminler pekiştirme olarak yorumlanır.
Tek mecliste etmemişse artık pekiştirme yapma ihtimali uzak olduğundan birden
fazla yemin kabul edilir. Bunun benzeri talakın şarta bağlanması konusunda da
geçerlidir.
Kişi önce bir yıllığına
sonra iki yıllığına yemin ettiğinde de hüküm böyledir.
Yeminin birden fazla
olduğuna hükmedildiği durumda bu yeminlerin sona ermiş sayılması için bir kere
ilişkide bulunmak yeterlidir. Kişi karısını boşadığında bütün yeminlerden
kurtulmuş olur. Geçen açıklamalardan anlaşıldığı üzere bir yemin kefareti
yeterli olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN