İDDETLER |
İDDET BEKLEYEN KADININ
MESKEN KONUSUNDAKİ HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Bu bölümde, iddet
bekleyen kadının nerede barınacağı, evinde kalması ve evden ayrılması gibi
konular ele alınacaktır.
Boşanma -bain bile olsa-
sebebiyle iddet bekleyen kadın için -serkeşlik eden hariç- oturma hakkı vardır.
Daha güçlü görüşe göre
vefat iddeti bekleyen kadın da böyledir.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre nikahı feshedilen kadın da böyledir.
İddet bekleyen kadın,
ayrılma anında bulunduğu evde oturur. Koca veya başka birisi onu evden
çıkaramaz, kendisi de çıkamaz.
Ben [NevevI] derim ki:
Vefat iddetinde kadın dışarı çıkabilir. Yine bain talakla boşanmış olan kadın
da gündüz vakti yiyecek almak, yün eğirmek vb. sebeplerle dışarı çıkabilir.
Yine geceleri, kalmak için evine dönmek şartıyla yün eğirmek, konuşmak vb.
amaçlarla komşusunun evine gidebilir.
İddet bekleyen kadın
evin yıkılması, boğulma veya canına bir kötülüğün gelmesinden korktuğunda yahut
komşularını şiddetli bir şekilde rahatsız ettiğinde veya onlar tarafından
şiddetli bir biçimde rahatsız edildiğinde başka bir eve taşınabilir. Allah daha
iyi bilir.
Kadın, kocasının izniyle
başka bir eve taşındığında ve iddet oraya başlamadan önce gerekli olduğunda,
İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre o evde iddetini geçirir. İzinsiz olarak
taşınmışsa ilk evde iddetini geçirir. Yine izin verdiği halde evden çıkmadan
önce iddet gerekli olduğunda da böyledir.
Koca, karısının iddet esnasında
başka bir şehre taşınmasına izin verse bu, başka bir eve taşınması gibidir. Hac
veya ticaret yolculuğuna çıkmasına izin verdikten sonra yoldayken iddet
beklemesi gerekse kadın geri dönebileceği gibi yolculuğa devam da edebilir.
Yolculuğa devam ederse
ihtiyacını gidermek için ikamet eder sonra kalan sürede iddet beklemek için
evine dönmesi gerekir.
Kadın, alışık olunmayan
bir eve çıktıktan sonra kocası onu boşasa ve "ben çıkmasına izin
vermedim" dese, yeminle birlikte sözü kabul edilir. Kadın "sen beni
taşıdın" dediği halde kocası "ben bir ihtiyaç için izin verdim"
dese mezhepte esas alınan görüşe göre sözü kabul edilir.
Bedevı kadının oturduğu
ve kaldığı kıldan yapılma ev, şehirli kimsenin evi gibidir.
Ev kocaya ait olup kadın
açısından da uygun olsa kadının orada iddetini geçirmesi gerekir.
Bu evin satılması sahih
değildir. Ancak ay hesabıyla iddet bekleyen kadının evde bulunduğu durumda o
evi satmak, kiraya verilmiş evi satmak gibidir. Bir görüşe göre satım batıldır.
Ev ödünç verilmiş ise
kadının o evde kalması gerekir. Ödünç veren kişi kararından cayar ve ücret
karşılığında bile olsa razı olmazsa kadın başka yere nakledilir. Kira süresi
dolmuş olan kiralık ev de böyledir.
Ev kadına ait ise kadın
orada kalmaya devam eder ve kocasından ücret ister.
Evlilik esnasında
karı-kocanın oturduğu ev değerli ise koca [iddet bekleyen] karısını ona oygun
başka bir eve taşıyabilir. Ev değersizse kadın orada kalmak istemeyebilir.
Koca iddet bekleyen
karısı ile bir arada oturma ve onun yanına girme hakkına sahip değildir. Evde
kadının mümeyyiz, erkek bir yakını varsa veya kadının mümeyyiz, dişi bir yakını
varsa yahut kocanın başka bir karısı ya da cariyesi varsa bu caizdir.
Evde koca bir odada,
kadın bir odada oturuyorsa bakılır: Mutfak ve tuvaletleri birse o evde
[kadının] mahreminin bulunması şarttır, aksi takdirde şart değildir.
Karı-koca arasındaki
kapının kapalı olması, aralarında geçiş koridoru olmaması gerekir.
Üst kat ve alt kat, ev
ve oda gibidir.
140. Hamile olsun ya da
olmasın boşanmış olan kadın için -isterse bain olarak boşanmış olsun oturma
hakkının verilmesi gerekir. Kadının oturma hakkı iddeti bitinceye kadar devam
eder. Bunun delili ilgili ayette geçen "imkanınız ölçüsünde onları iskan
edin" [Talak, 6] ifadesidir. Yine "onları evlerinden
çıkarmayın." [et-Talak, 1] ayeti de böyledir. Bu ayetteki
"evlerinden" ifadesi "kocalarının evlerinden" demektir.
Kadınlar orada barındığı için ev de onlara izafe edilmiştir. Çünkü bu, mülkiyet
sebebiyle olan bir izafe olsaydı yalnızca boşanmış kadınlara özgü olmazdı.
141. Nevevi'nin
fetvalarında belirtildiğine göre kadın, ev masrafını kocasından düşürse bile bu
sorumluluk kocadan düşmez; çünkü bu masraf koca üzerine her gün yeniden gerekli
olduğundan henüz gerekli olmamış şeyi düşürmek sahih olmaz
Not: Nevevi'nin "boşama iddeti bekleyen"
ifadesi, fas id bir nikah akdinde bile olsa şüphe yoluyla ilişkide bulunan
kadın için ve bir de azat edilse bile ümmüveled için mesken hakkı bulunmadığını
göstermektedir. Bu doğrudur.
142. Nevevi daha sonra
"serkeşlik eden hariç" demek suretiyle [mesken hakkı olan] iddet
bekleyen kadında istisna yapmıştır. Serkeşlik ister -Kadı Hüseyin ve başkasının
belirttiği üzere- boşama öncesinde olsun isterse -Mütevelli'nin belirttiği gibi-
iddet esnasında olsun fark etmez. Böyle bir kadının iddet esnasında mesken
hakkı yoktur. Şayet kocasına itaat etmeye geri dönerse -Mütevelli'nin ilgili
meselede belirttiği üzere- kadının mesken hakkı da geri döner.
143. Boşanan kişi,
cinsel ilişkiye müsait olmayacak derecede küçük bir kız ise, daha doğru görüşe
göre, "bu kız evlilik esnasında nafaka elde etme hakkına sahip
değildir" görüşüne binaen mesken hakkına da sahip olmaz.
144. Kölenin nikahı
bölümünde geçtiği üzere cariye, -tıpkı kendisini yalnızca geceleyin veya gündüz
vakti teslim eden kadında olduğu gibi- nafaka hakkına sahip değildir.
145. Bir kadına iddet
onun kendi ifadesi sebebiyle gerekli oluyorsa örneğin kadın kocanın kendisiyle
ilişkide bulunduğunu iddia ettiği halde kocası bunu inkar etse bu kadın nafaka
ve mesken hakkına sahip olmadığı halde iddet beklemekle yükümlü olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Küçük kızı bu hükümden istisna etmenin bir delili yoktur.
Çünkü burada iddet bekleyen kadının mesken hakkı ele alınmaktadır. Küçük kız
iddet beklemekle yükümlü değildir.
Buna şöyle cevap
verilir: Uzak bir ihtimal bile olsa kocasının menisini kendi rahmine koyması
halinde küçük kızın da iddet beklemesi düşünülebilir.
146. [Vefat iddeti
bekleyen kadının mesken hakkı var mıdır? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
vefat iddeti bekleyen kadının da mesken hakkı vardır. Çünkü Ebu Said
el-Hudrl'nin kızkardeşi olan Furey'a binti Malik'in kocası öldürüldüğünde Hz.
Peygamber (s.a.v.) ona iddeti bitinceye kadar kocasının evinde kalmasını
emretti. Bunun üzerine orada dört ay on gün boyunca iddet bekledi. (Tirmizi,
Talak, 3, 502 [Ta'liken rivayet edilmiştir] )
Tirmizi ve başkaları bu
hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
İkinci görüş
Bu kadının nafaka hakkı
olmadığı gibi mesken hakkı da yoktur.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermiştir:
a) Mesken hakkı, kocanın
soyunu korumak içindir. Bu özellik koca hayatta iken söz konusu olduğU gibi
vefat ettikten sonra da mevcuttur. Nafaka verilmesi ise kocanın kadın
üzerindeki hakimiyeti sebebiyle gereklidir. Bu ise ölümle birlikte sona
ermektedir.
b) Ayrıca nafaka kadının
hakkı olup bu hak düşmüş, yerine miras gelmiştir. Mesken ise Allah hakkı olarak
gerekli olduğundan düşmesi söz konusu değildir.
Not: Görüş aynlığı, kocanın kansını vefat
öncesinde ric't olarak boşamadığı durumla ilgilidir. Aksi takdirde kadının
mesken hakkı kesinlikle düşmez. Çünkü kadın bu hakkı boşamayla elde etmiştir,
bu hak kocanın ölümüyle düşmez. Bu görüş, el-Matlab'da mezhebimiz alimlerinden
aktanımıştır. Ancak Cürcam bu konuda da İmam Şafii'nin iki görüşünün geçerli
olduğunu belirtmiştir. Nevevi'nin mutlak ifadesi de bu durumda uygun
olmaktadır.
147. Kusur, irtidat,
[kadının] Müslüman olması, süt emzirme vb. bir sebeple nikahı fesholan kadın
için de koca üzerine mesken hakkı yükümlülüğü [var mıdır? Bu konuda iki rivayet
bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bu kadın için de kocası üzerinde mesken hakkı vardır; çünkü bu
kadın hayatta iken gerçekleşen bir ayrılık sebebiyle sahih bir nikaha bağlı
olarak iddet beklediğinden, boşanmış kadın gibidir. Çünkü burada [kadından
doğabilecek kocaya ait] nesebi koruma söz konusudur.
İkinci rivayet
Vefat sebebiyle iddet
bekleyen kadının durumunda olduğu gibi burada da İmam Şafii' nin iki görüşü
geçerlidir.
Not: Nevevi, vefat iddeti veya fesih iddeti
beklerken serkeşlik eden kadının istisna edilmesinden bahsetmemiştir, oysa onun
hükmü, boşama iddetinde iken serkeşlik eden kadının hükmü gibidir. Bunu Kadı
Hüseyin ve Mütevelli'nin geride serkeş bir kadın bırakarak ölen kimse hakkında
açık olarak ifade etmişlerdir.
Nevevi "ancak
serkeşlik eden hariç" ifadesini buraya koymuş olsaydı, ifadesi
belirttiğimiz kadını da kapsayacaktı.
Nevevi'nin mutlak
ifadesi lian yapmış kadını da kapsamaktadır. Ravdatü't-talibin'de Beğavl'den
naklen onun kesin bir biçimde mesken hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
İddet bekleyen kadın
için mesken hakkı gerekli olmadığında koca, nesebini korumak için kadını bir
yerde iskan ettirebilir. [Koca ölmüşse] onun mirasçısı kocanın yerini alır. Bu
durumda kadının bu isteğe olumlu cevap vermesi gerekir.
Ölen kimse geride mal
bırakmamışsa bu kadını bir yerde iskan etmek gerekmez. Mirasçı kadının iskanını
kendisi karşılarsa kadının buna olumlu cevap vermesi gerekir. Çünkü mirasçının,
kendisine miras bırakanın nesebini koruma altına almasının bir amacı
bulunmaktadır. Ruyanl'nin Maverdi'ye tabi olarak belirttiği üzere mirasçı
olmayan kişi de bu durumda mirasçı gibidir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir:
a) Mirasçının aksine
yabancı bir şahıs, ölen ya da iflas eden bir kimsenin borcunu karşılıksız
ödemek istese borçlunun bunu kabul etmesi gerekmez. Burada da kadının bunu
kabul etmesinin gerekli olmaması gerekirdi.
b) Aynca burada kadının
bunu yapmasının gerekli olması yabancı şahsın bunu yüklenmesi anlamına gelir.
Oysa yabancı bir şahsın, ölen kişinin nesebini korumasının sahih bir amacı
yoktur.
Bu iki itiraza şöyle cevap
verilmiştir:
a) İddet bekleyen
kadının meskeninde kalması Allah hakkı olup bunun bedeli olmadığından kadının
bunu kabul etmesi gerekir, aksi takdirde mesken hakkının geçersiz olması söz
konusu olur.
Bir kimsenin borcunu
ödemenin aksine nesebini korumak dince talep edilen önemli işlerdendir.
b) İkinci itiraz ancak
bağış kadına yapıldığında söz konusu olur, oysa burada bağış ölen şahsa
yapılmıştır.
Kadına karşılıksız
olarak mesken temin eden bir kimse bulunmadığında devletin, masrafı hazineden ödenmek
üzere kadına mesken temin etmesi sünnettir. Özellikle de kadın bir şüpheden
dolayı töhmet altında ise böyledir.
Kadını herhangi bir
kimse bir yerde iskan etmezse kadın dilediği yerde oturabilir.
148. Kadına mesken hakkı
verilmesi gerekli olduğunda kadın, kocanın hak sahibi olduğu, kadına uygun
olan, kocanın ölümü veya başka bir sebeple ayrılığın gerçekleştiği sırada
kadının içinde bulunduğu evde iddetini beklemesi gerekir. Bunun delili
[yukarıda geçen] ayet ve Furey'a hadisidir.
149. Koca veya bir
başkası kadını [o evden] çıkaramaz, kadın da -kocası razı olsa bile- bir özür
olmadıkça o evden çıkamaz. Çünkü iddet beklemede Allah'ın da hakkı vardır.
Allah'a ait olan hak, karşılıklı rıza ile düşürülemez. Yüce Allah şöyle
buyurdu: "Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar" [Talak,
1]
Not: Nevevi'nin ifadesi -tıpkı el-Muharrer'de
olduğu gibi- ric'ı talakla boşanmış olan kadını da kapsamaktadır. Bu,
en-Nihaye'de açık olarak belirtilmiştir. Maverdl'nin el-Havi'l-kebir'inde,
el-Mühezzeb ve bunlar dışındaki Iraklılara ait eserlerde ise kocanın kadını
dilediği yerde oturtabileceği hükmü yer almaktadır. Çünkü [iddet bekleyen]
kadın, evli kadın hükmündedir.
Nevevi, Nüket adlı
eserinde bunu tek görüş olarak aktarmıştır. İlki, İbnü'r-Rif'a ve başkalarının
belirtitği üzere el-Ümm'de açık olarak belirtilmiştir. Subkl'nin dediğine göre
bu hüküm daha uygundur Ezrai şöyle demiştir: "Mezhepte esas alınan meşhur
görüş budur." Zerkeşi "doğru olan budur" demiştir. Ayrıca
kocanın bu durumdaki kadından yararlanmak bir yana onunla baş başa kalması bile
caiz olmadığından bu kadın, kişinin evli karısı gibi değildir.
150. [Nevevi şöyle
demiştir:]
"Vefat iddeti
bekleyen kadın [iddet beklediği meskenden] dışarı çıkabilir. "
Şüpheli ilişki ve fasid
nikah sebebiyle iddet bekleyen kadın, bain talakla boşanan kadın, nikahı
feshedilen kadın da böyledir.
Bu konuda genel kural
şudur: "Nafaka hakkı olmayan ve ihtiyacını giderecek bir kimsesi olmayan
kadın, iddet beklediği evden dışarı çıkabilir."
151. Bu kadın gündüz
vakti yemek, pamuk, keten gibi şeyler satın almak için ve eğirdiği yün vb.
şeyleri satmak için dışarı çıkabilir; çünkü bunu yapmasına ihtiyaç vardır.
Bunun delili Cabir'in şu hadisidir:
Teyzem, [kocası
tarafından] üç kere boşandI. O da kendisine ait hurma ağaçlarından hurma
toplamak için dışarı çıkıyordu. Bir adam bunu kendisine yasaklayınca kadın Hz.
Peygamber (s.a.v.)'e gelerek durumunu anlattı. Peygamberimiz ona "çık ve
hurmalarını topla. Ümit edilir ki topladığın bu hurmalardan sadaka verirsin
veya hayır yaparsın.
"(Müslim, Talak,
3705; Ebu Davud, Talak, 2297. Hadisin lafzı Ebu Davud'a aittir)
İmam Şafii şöyle
demiştir: Ensarın hurma bahçeleri evlerine yakındı. Hurma toplamak da
genellikle gündüz yapılırdı.
152. Ric'ı talakla boşanmış
kadın, istibra yapan kadın, bain talakla boşanmış kadın veya hamile kadın gibi
kendilerine nafaka verilmesi gereken kadına gelince bu kadın -tıpkı evli kadın
gibi- evden ancak izinle veya bir zorunluluk sebebiyle çıkabilir. Çünkü bu
kadınların ihtiyaçları kocanın vereceği nafakayla karşılanmaktadır.
153. İddet bekleyen
kadın bu işi gündüz yapamıyor ise geceleyin de çıkabilir.
154. Yine bu kadın, yün
eğirmek, sıkıntısını gidermek için konuşmak vb. bir amaçla, geceyi kendi evinde
geçirmek şartıyla komşusu olan kadının evine gidebilir. Çünkü İmam Şafii ve
Beyhaki'nin rivayet ettiğine göre bazı kimseler Uhud savaşında şehit olunca
onların eşleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'e şöyle dediler: "Ey Allah'ın
resulü! Evlerimizde canımız sıkılıyor.
Bizler birimizin evinde
kalalım." Hz. Peygamber (s.a.v.) onların konuşup sohbet etmek için birinin
evinde toplanmalarına izin verdi ama uyku vakti gelince herkesin kendi evine
gitmesini istedi. "(Beyhaki, İded, 7, 436)
Not: Ezrai ve başkalarının belirttiğine göre bu,
kadının dışarı çıkması durumunda güvende olması ve yanında sıkıntısını
giderecek bir kimsenin olmaması halindedir. Aksi takdirde çıkması caiz olmaz.
Hz. Aişe şöyle demiştir: "Nebi (s.a.v.) kadınların kendisinden sonra neler
yaptığını görseydi onların mescitlere gitmesini yasaklardı." Bu, Hz.
Aişe'nin zamanında idi [ya günümüzde nasılolur bir düşünmeli!]
Alimler kadının ne zaman
geri döneceğine dair bir ölçüden bahsetmemişlerdir. İbn Şühbe'nin belirttiğine
göre geri dönüş örf ve adete göre olur.
155. İddet bekleyen
kadın, ayrılığın gerçekleştiği evde iddet beklerken bir özür sebebiyle o evden
başka yere taşınabilir. Bu özür, evin yıkılmasından veya kadının malının veya
çocuğunun su altında kalmasından korkması olabileceği gibi kendisinin ölümden
veya namusuna saldırılmasından korkması olabilir. Bu durumda zorunluluk olduğu
için taşınabilir. Ayrıca Ebu Davud'ın Hz. Aişe'den rivayet etiğine göre o şöyle
demiştir:
Fatıma binti Kays,
ıssız, korkulu bir evde iddet bekliyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.v.)
onun o evden taşınmasına izin verdi (Ebu Davud, Talak, 2292)
156. Kadın komşularına
şiddetli bir şekilde rahatsızlık veriyorsa veya komşular ona şiddetli bir
şekilde rahatsızlık veriyorsa başka bir eve taşınabilir. Çünkü buna ihtiyaç
vardır.
İbn Abbas ve başkaları
"ancak kadın açık bir kötülük yaparsa o başka" [Nisa, 19] ayetini,
kadının kocasının erkek yakınlarına ve başkalarına kötü sözler söylemesi olarak
tefsir etmişlerdir.
Müslim'in bir
rivayetinde şöyle denilmektedir:
Fatıma binti Kays kocasının
yakınlarına kötü sözler söylüyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu
İbn Ümmi Mektum'un evine yolladı.(Müslim, Talak, 3686)
Rafii yanlışlıkla bu
ismi Fatıma binti Eb! Hubeyş diye ifade etmiş ve bu bir yazım hatası olarak
görülmüştür.
Not: Nevevi, bu zaruretler bulunduğunda kadının
evden taşınabileceği hükmünü herhangi bir kayıt koymaksızın belirtmiştir.
Bundan kadının dilediği yerde oturabileceği anlaşılıyorsa da bu
kastedilmemiştir.
Rafii şöyle demiştir:
"Alimlerin çoğunluğunun belirttiği görüş kadının o eve en yakın bir eve
taşınmasıdır."
Zerkeşi şöyle demiştir:
"el-Ümm'de İmam ŞafiI kocanın karısını onun razı olduğu yerde değil kendi
razı olacağı yerde koruma altında tutacağını açık olarak ifade etmiştir."
Nevevi'nin rahatsızlığı
"şiddetli" diye kayıtlaması, ufak tefek rahatsızlık verme durumunda
bunun dikkate alınmayacağı anlamına gelmektedir ki bu doğurudur. Çünkü hiç
kimse bundan hail kalamaz.
Kocanın akrabaları da
komşu kapsamında yer alır. Kadının bunlara verdiği rahatsızlık şiddetli olursa
veya bunun aksi durum söz konusu olursa, ev de dar ise koca kendi yakınlarını
evden başka bir yere taşır. Yine ev kadına ait ise başkasına dil uzatması veya
başka sebeplerle kadın evden taşınmaz, diğer şahıslar taşınır.
Aynı şekilde kadın
ana-babasının evinde olsa ve kocasının yakınlarına karşı diliyle kötü muamelede
bulunsa kadın değil de o kimseler evden taşınır. Çünkü kadın, ana-babasının
evinde kalmaya daha layıktır. Rafii ve Nevevi böyle söylemişlerdir.
Ezrai şöyle demiştir:
"Burada sanki şu kastedilmiştir: Kocanın akrabalarının o evden taşınması
kadının taşınmasından daha iyidir." Bu, güzel bir yorumdur.
"Komşular"
ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Kadın, ana-babasının evindeyken
boşanmış olsa ve onlara rahatsızlık verse veya onlar kadına rahatsızlık verse
kadın buradan taşınmaz. Çünkü aralarındaki geçimsizlik uzun süreli olmaz.
Kadının taşınması
yalnızca belirtilen durumlarla sınırlı değildir. Kadına had cezası uygulanması
gerekse veya bir davada yemin etmesi gerekse, şayet örtünmesi gerekmeyen bir
kadın ise bunun için dışarı çıkabilir. Şayet örtülü ise evine hakimin veya
vekilinin gelmesi suretiyle kendisine evinde had cezası uygulanır ve yemin
ettirilir.
Kadının harp ülkesinde
iddet beklemesi gerekse İslam ülkesine hicret eder. Ancak kendisi veya yukarıda
geçen şahıslar açısından güven söz konusu ise iddeti bitinceye kadar hicret
etmez.
İddet bekleyen kadın
bakire iken zina etse sürgün edilir, sürgün edilmesi, iddetinin bitmesine kadar
ertelenmez. Bu, sıcak ya da soğuğun şiddetli olması sebebiyle had cezasının
ertelenmesi meselesinden farklıdır; çünkü sıcak ve soğuk had cezasını etkiler,
kişinin ölümüne yol açabilir. İddet ise had cezasına etki etmez.
Kadın ticaret, ziyaret,
farz olan haccı bir an önce yerine getirmek vb. mühim olan ihtiyaçlardan değil
de fazlalık kabilinden görülen şeyler için evinden çıkma konusunda mazur
görülmez.
157. Kadın, kocasının
izniyle yaşadığı şehirdeki bir eve taşınırken; kocasının boşaması, nikahın fesholması
yahut kocanın ölmesi sebebiyle eve ulaşmadan önce yolda iddet beklemesi gerekse
[iddetini hangi evde bekler? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İmam Şafii'nin
el-Ümm'deki açık ifadesine göre kadın iddetini taşınacağı evde geçirir, ilk
evde geçirmez. Çünkü o evde kalması emredilmiş, ilk evde bulunması
yasaklanmıştır.
İkinci görüş
Kadın ilk evde iddetini
geçirir; çünkü ayrılık zamanında ikinci evde değildi.
Üçüncü görüş
Kadın her iki evle de
ilişkili olduğundan dilediği evde iddet bekler.
İddet, kadının ikinci
eve ulaşmasından sonra gerekli olursa o zaman iddeti kesinlikle o evde geçirir.
Not: Taşınmada kadının bedene n taşınması dikkate
alınır. Onun eşyası, hizmetçileri vb. şeyler ilk evden taşınmamış olsa bile
bunlar dikkate alınmaz. Kadın eşyalarını ve hizmetçilerini nakletmek üzere ilk
eve dönse ve kocası onu ilk evde boşasa, kadın iddetini ikinci evde bekler.
158. Kadın ilk evden
kocasının izni olmaksızın ayrılmış ve -ikinci eve vardıktan sonra bile olsa-
iddet beklemesi gerekli olmuş olsa, kocası ikinci evde kalmasına izin
vermemişse, iddetini ilk evde bekler; çünkü ikinci eve taşınmakla kocasına
isyan etmiştir. Kadının ikinci eve ulaşmasından sonra koca onun orada kalmasına
izin vermiş olsa, taşınmasına izin vermiş gibi kabul edilir.
159. Aynı şekilde koca,
kadının ilk evden ayrılmasına izin verdikten sonra henüz dışarı çıkmamışken
kadının iddet beklemesi gerekse, eşyalarını ve hizmetçilerini ikinci eve
göndermiş olsa bile iddetini ilk evde bekler; çünkü iddetin kendisine gerekli
olduğu ev ilk evdir.
160. Koca, karısının
başka bir şehre taşınmasına izin verse bunun hükmü -yukarıda zikredilen
hususlar bakımından- başka bir eve taşınmak gibidir.
161. Koca, karısının
hac, umre, ticaret, kaçan bir köleyi geri verme örneğinde olduğu gibi gibi bir
haksızlığı helal ettirme vb. ihtiyacı sebebiyle yolculuk yapmasına izin
verdikten sonra kadının yoldayken iddet beklemesi gerekse, kadın ilk şehre geri
dönebileceği gibi yolculuğa devam da edebilir. Çünkü yolculuğu yarıda kesmesi
-hele de ilk şehirden uzaklaşmışsa ve yol arkadaşlarından geride kalma korkusu
varsa- zorluğa sebep olacaktır.
Bununla birlikte Rafii
ve Nevevi'nin Ebu Hamid'den nakledip onayladıklarına göre kadının geriye
dönmesi daha faziletlidir. Yolculuk esnasında iddettedir.
162. "Yol"
ifadesi kadının evden çıkmadan önce iddet beklemesinin gerekmesi durumunu
dışarıda bırakmaktadır, bu durumda kadın kesinlikle evden çıkamaz.
163. Kadın evden çıkmış olmakla
birlikte şehirdeki yerleşim birimlerinin dışına çıkmamışsa -eş-Şerhu'l-kebir'de
belirtildiğine görealimlerin çoğunluğu tarafından kabul edilen daha doğru
görüşe göre geri dönmesi gerekir; çünkü yolculuğa başlamamıştır.
164. Kadın, yolculuğa
devam etme veya geri dönmeyi seçme hakkına sahip olduğu durumda kendi amacına
ulaşmak için yolculuğa devam etse veya gideceği yere ulaşsa, ihtiyaç durumu
dikkate alınarak ihtiyacını gidermek amacıyla orada kalır, daha fazla kalmaz.
Kadının bu kalması, yolculuk süresinden daha fazla olsa bile böyledir. Nitekim
Nevevi'nin ifadesi bunu da kapsamaktadır.
Yine Nevevi'nin
ifadesinden anlaşıldığına göre kadının ihtiyacı üç gün dolmadan karşılanıyorsa
kadının iddetini orada tamamlaması caiz olmaz. Ravdatü't-talibin ve
el-Muharrer'de belirtildiği üzere daha doğru olan görüş budur. Oysa Rafii ve
Nevevi'nin ifadelerinden sanki kadının bunu tamamlayabileceği sonucu
çıkmaktadır.
165. Kadın işini görünce
iddetin kalan kısmını ayrıldığı evinde geçirmek üzere derhal dönmesi gerekir;
çünkü aslolan odur. Şayet kadının işi bitmezse iddetinin kalan kısmını evinde
geçirir.
Not: "İddetinin kalan kısmını evinde geçirmek
üzere" ifadesinden şöyle bir sonuç çıkmaktadır: "Kadın, iddeti
bitmeden önce eve yetişmeyi ümit etmiyor ve iddeti bu esnada yolda doluyorsa o
zaman eve dönmesi gerekmez." Konuyla ilgili mezhep içindeki görüşlerden
biri budur. Eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü'ttalibın'de "daha doğru"
olarak belirtilen görüşe göre ise kadının dönmesi gerekir; çünkü kadının
gittiği yerde ikamet etmesine izin verilmediği halde dönmesine koca tarafından
izin verilmiştir.
Kadın gezmek veya
ziyarette bulunmak amacıyla yolculuğa çıkmış olsa yahut kocası onu kendi
ihtiyacı için yanında götürmüş olsa, yolcuların ikamet süresinden daha fazla
orada kalamaz, daha sonra geri döner.
Kadının taşınması,
ihtiyaç için yolculuk yapması veya itikaf vb. için bir süre belirlenmişse kadın
bu süreyi orada geçirir, sonra -iddeti yolda tamamlanacak olsa bile- iddetini
tamam-
lamak için geri döner.
Yolda korku durumunun olması, yol arkadaşının olmaması vb. bir özür
bulunmadıkça geri dönmeyi ertelemesi günahtır.
Koca kadının yolculuk
durumunun ne için olduğunu bilmese mesela kadına yolculuk için izin verdiği
halde "bir ihtiyaç için", "gezmek için" gibi bir şey zikretmediği
gibi "orada kal" veya "dön" gibi bir şey de söylemese
Ruyanı ve başkalarının belirttiğine göre bu izin, taşınma izni olarak kabul
edilir.
Kadın yalnızca hac için
veya kıran haccı için kocasının izniyle veya izinsiz olarak ihrama girdikten sonra
kocası onu boşasa veya ölse bakılır: Vaktin dar olması gibi bir sebeple haccın
kaçmasından korkarsa ihrama daha önce girmiş olduğu için iddetli de olsa hac
yolculuğuna çıkar. Vakit geniş olup da haccın kaçmasından korkmazsa, o süreye
kadar ihramdan çıkması caiz olur. Çünkü kadının ihramlı olarak beklemesini ona
gerekli kılmak büyük bir zorluk doğurur. Kadın kocası kendisini boşadıktan veya
öldükten sonra daha önce onun verdiği izinle veya izinsiz olarak hac veya umre
yahut her ikisi için ihra ma girmiş olsa, ister haccın kaçmasından korksun
ister korkmasın yolculuğa çıkamaz; çünkü ilk durumda ihrama girmeden önce
boşama veya ölüm gerçekleştiğinden izin geçersiz olmuştur. İkinci durumda ise
izin söz konusu değildir. İddet süresi geçtiğinde şayet vakit kalmışsa kadın
umresini veya haccını tamamlar. Süre kalmamışsa umre fiillerini yaparak
ihramdan çıkar, haccını kaza etmesi ve haccı kaçırmış olması sebebiyle de
kurban kesmesi gerekir.
166. Kadın, normalde
içinde oturmadığı bir eve çıktığında kocası onu boşasa ve "senin çıkmana
izin vermedim" dese, kadın ise "izin verdin" dese yeminle
birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan izin vermemiş olmaktır. Bu
durumda kadının derhaloturduğu bilinen evine dönmesi gerekir. Koca izin verdiği
konusunda kadınla uzlaşırsa kadının derhal dönmesi gerekmez.
Kadının yaşadığı bilinen
bir yerden başka yerde bulunmasına kocanın izin verip vermediği konusundaki
görüş ayrılığı, ev konusundaki görüş ayrılığı gibidir.
167. Kadın "sen
benim şuraya taşınmama izin verdin, dolayısıyla iddetimi burada geçirmem
gerekir" dediği halde kocası "ben senin oraya bir ihtiyaç için
gitmene izin verdim, sen dön ve iddetini evinde geçir!" dese mezhepte esas
alınan görüşe göre yeminle birlikte kocanın sözü kabul edilir; çünkü neyi
kastetliğini en iyi kendisi bilir. Ayrıca iznin kendisi konusunda kocanın sözü
dikkate alındığına göre iznin keyfiyeti konusunda da onun sözü dikkate alınır.
Not: Kadın ile [ölen kocanın] mirasçı[sı] arasında
görüş ayrı!ığı oluşsa yeminle birlikte kadının sözü kabul edilir; çünkü onun
ikinci evde bulunuyor olması doğru söylediğine şahitlik etmektedir. Kadının
tarafı mirasçının tarafına tercih edilir ama kocaya karşı tercih edilmez; çünkü
hak karı-kocaya aittir, mirasçı ise [bu konuda] ikisine yabancıdır. Ayrıca kadın
[izin verme konusunda] olup biteni mirasçıdan daha iyi bilir, ancak kocasından
daha iyi bilmez.
168. BedevI kadının
yünden yapılma evi, iddet esnasında kalmanın gerekliliği bakımından şehirlinin
evi gibidir. İddet esnasında bütün kabile göç ederse kadın da zorunluluk
sebebiyle onlarla birlikte göç eder. Kabilenin bir kısmı göç ederse bakılır:
Kadının ailesi göç etmeyenlerden olup geriye kalanlarda da [saldırıya karşı
kendilerini savunabilecek] güç ve sayı varsa kadın göç edemez. Kadının ailesi
göç edenlerden ise ve geriye kalanlarda güç ve sayı varsa, daha doğru görüşe
göre kadın kalmak ve göç etmek seçeneklerinden dilediğini seçer; çünkü kişinin
ailesinden ayrı kalması zor ve sıkıcıdır. Bu, bedevI kadının şehirli kadından
ayrıldığı bir hususdur. Zira şehirli kadının ailesi o şehirden göç etse bile
-yukarıdaki gerekçe bu konuda şehirliyle bedevı arasında fark olmamasını
gerektirdiği halde- kadın onlarla birlikte göç edemez.
Bulkini şöyle demiştir: Kadının
seçim hakkına sahip olacağı durum vefat veya bain talak iddetidir. Ric'ı talak
iddetinde ise şayet koca geride kalanlar arasında olup kadının da ikamet
etmesini isterse bunu yapabilir. İmam Şafii'nin el-Ümm'deki ifadesinin
zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Ancak burada farkiı görüş belirtmek de
mümkündür; çünkü koca, karısına dönmeyi terk etmek suretiyle kusurlu
davranmıştır.
Bu, daha önce geçen şu
görüş ayrılığına dayalıdır: "Ric'ı talakla karısını boşayan koca kadını
dilediği zaman iskan edebilir mi edemez mi?" Orada belirtildiği üzere bu
konuda meşhur görüşe göre bu kadın diğerleri gibidir. Buna göre koca kadının
göç etmesini engelleyemez. Kadın onlarla birlikte göç ettiğinde yol esnasında
onların gerisinde bir köy vb. bir yerde iddet beklemek üzere ikamet edebilir.
Çünkü iddet bekleyen kadın açısından böyle yapmak, yolculuğa devam etmekten
daha uygundur. Kadının ailesi düşman korkusundan kaçmakla birlikte kadın
güvende olursa onlarla birlikte kaçması caiz olmaz; çünkü onlar güvene
kavuşunca geri dönerler.
Not: Bedevı kadının şehirli gibi olduğunu
söylemek, şehirli hakkında daha önce geçen şu hükmün onun hakkında da geçerli
olmasını gerektirir:
a) Koca karısının o
bölgedeki evinden başka bir eve taşınmasına izin verse ve kadın da evden çıksa diğerine
varmadan önce iddet beklemesi gerekli olsa kadının diğer eve gitmek için
yolculuğuna devam mı etmesi geri mi dönmesi gerekir?
b) Koca karısının bir
mahalleden başka bir mahalleye taşınmasına izin verdikten sonra iddeti
gerektiren boşama veya ölüm olayı iki bölge arasındayken yahut kadının evden
çıkıp da henüz mahalleyi terk etmesinden önce gerçekleşse kadın yolculuğuna
devam mı eder yoksa geri dönmesi mi gerekir?
Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de bu soruların hiçbiri hakkında herhangi bir şey
söylenmemiştir.
Bir gemi kaptanı
karısını boşasa veya ölse, kadının meskeni de gemi olsa bakılır:
Boşamanın söz konusu
olduğu ilk durumda gemi büyük olup her birinin [tuvalet, mutfak vb. gibi]
ihtiyaçlarını ayrı giderebileceği müstakil odalar bulunuyorsa kadın gemideki
meskeninde iddetini geçirir. Çünkü gemideki ayrı odalar [karnaralar] bir
binadaki ayrı daireler gibidir. Şayet kamaralar bu konuda müstakil değilse
bakılır: Kadının yanında mahrem bir erkek var ve gemiyi hareket ettirmeyi
biliyorsa koca da kadınla birlikte
yolculuğa çıkar ve kadın gemideki kamarasında iddetini geçirir. Kadının
belirtilen şekilde mahremi yoksa kıyıya en yakın yerleşim birimine çıkar ve
iddetini orada geçirir. Buraya çıkması mümkün değilse kadın imkan ölçüsünde
kocasına karşı örtünür ve uzak durur.
169. Ev kocanın mülkü
olup kadına layık ise yani bu kadınla aynı durumda olan birinin oturmasına
uygun olursa kadının orada oturmaya devam etmesi zorunludur, hiç kimse yukarıda
belirtilen özür durumları bulunmaksızın kadını oradan çıkaramaz.
Not: Koca, [boşama veya ölüm öncesinde] borcuna
karşılık evi rehin vermiş ve boşama öncesinde borcun vadesi geldiği halde
borcunu başka türlü ödemesi mümkün olmamışsa borcuna karşılık evi satması caiz
olur. Bu durumda Ezrai'nin kendi görüşü olarak belirttiğine göre müşteri
kadının emsal ücret karşılığında orada iddet beklemesine razı olmazsa kadının
başka eve taşınması gerekir.
Nevevi'nin "kadına
uygun olan bir ev" ifadesinin zahirinden evde kocanın değil kadının
durumuna bakılacağı anlaşılmaktadır ki evlilik birliği devam ederken böyle
olduğu gibi burada da doğru olan budur. Maverdi'nin "evlilik birliği devam
ederken kocanın durumu dikkate alınır" ifadesi buna aykırıdır. Ezrai
"ben bu konuda ayrım yapan başka bir kimse görmedim" demiştir.
170. Kadının iddet
beklemekte olduğu evi iddet süresi sona ermeden satmak sahih değildir.
Ancak ay hesabıyla iddet
bekleyen kadının evini satmak, kiraya verilen evi satmak gibidir. Daha önce
kira bölümünde daha güçlü görüşe göre bu satımın sahih olduğu hükmü geçmişti.
Şu halde iddet bekleyen kadının evini satmak da böyledir.
Nevevi, el-Muharrer'deki
ifadeye şu sözleri de eklemiştir: "Kadının iddet beklediği evi satmanın
batıl olduğu da -tek görüş olaraksöylenmiştir. "
İkisi arasında şöyle bir
fark olduğu belirtilmiştir: Bir evi kiralayan kişi o evin menfaatine malik
olur. İddet bekleyen kadın ise evin menfaatine malik değildir. Bu durumda
boşayan kişi sanki evi satmış da menfaatini bir süreliğine kendisi lehine
istisna etmiş gibidir, bu ise batıldır.
Not: İbn Şühbe'nin belirttiği üzere görüş
ayrılığı, müşteri şayet iddet bekleyen kadın değil ise geçerlidir. Şayet
müşteri o kadın ise evin ona satılması kesin olarak sahih olur. Hamilelik
iddeti ile temizlik hesabına göre olan iddete gelince bu durumda evin satılması
-sürenin bilinmezliği sebebiyle- sahih olmaz.
171. Ev ödünç alınmışsa
kadının iddetini orada geçrimesi gerekir; çünkü mülkiyetine sahip olunan evde
mesken hakkı sabit olduğu gibi ödünç alınan evde de bu hak sabit olduğundan ayetteki
["evlerinden çıkmasınlar" ifadesi] bu kadını da kapsamaktadır. Koca,
kadını o evden başka yere nakledemez; çünkü buna Allah hakkı ilişmiştir.
172. Ödünç veren kişi
ödünç verme işinden vazgeçer ve evinin emsal ücretini almaya razı olmaz da daha
fazla isterse yahut evini kiraya vermeye razı olmazsa kadın, bulunabilen en
yakın eve nakledilir.
Not: Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre ev
sahibi emsal ücrete razı olduğunda kadın o evden başka yere nakledilemez,
kocanın bu ücreti ödemesi gerekir. Rafii ve Nevevi, Mütevellı' den bu görüşü
nakledip onaylamışlardır. Ezrai ise ödünç, vasiyet
vb. bir yolla bedelsiz
olarak bir ev bulma imkanı olması halinde kocanın diğer eve ücret ödeme
yükümlülüğü konusunda tevakkuf etmiştir.
Ödünç veren kişinin akıl
hastalığı, sefihlik, kira olarak tuttuğu evin kira süresinin dolması veya
ölmesi gibi durumlarda teberru ehliyetini kaybetme si de ödünçten cayması
gibidir.
EI-Matlab adlı eserde
şöyle denilmiştir: Alimler ödünç verme işinin iddetin gerekli olmasından önce
ya da sonra olması arasında bir ayrım yapmamışlardır. Şayet bu daha sonra olmuş
ve durum da biliniyorsa, ödünç akdi bağlayıcı olur. Çünkü bundan caymak kadının
evde kalması konusundaki Allah hakkını iptal etmek anlamına gelir. Bu tıpkı ölü
gömülmesi için ödünç verilmiş arazide ödünç verme işinin bağlayıcı olması
gibidir. Dahası alimler bunu ödünç verme konusunda açık olarak ifade
etmişlerdir.
173. Kira süresi dolmuş
olan kiralık evde de evin sahibi emsal ücret karşılığında kira akdini yenilemek
istemiyorsa kadın oradan başka yere nakledilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
> Bir müslümanın malı
ancak kendi gönül rızasıyla helal olur. (Sahih-i İbn Hibban, Cinayat, 5978)
Ancak ev sahibi buna
razı olursa kadın başka yere nakledilmez.
174. Bir süreliğine
oturma hakkı vasiyet yoluyla birine bırakılan ve sürenin dolduğu ev de bu
konuda kiralık ev gibidir.
175. Ödünç veren kişi
veya evini kiraya veren kişi, kadının başka eve nakledilmesinden sonra emsal
ücrete razı olsalar bakılır: Eğer kadının nakledildiği ev ödünç verilmiş ise
kadın ilk eve geri döndürülür; çünkü ödünç veren kişi bundan cayabilir. İkinci
ev kiralanmışsa kadın -iki görüş içinden tercihe şayan olanına göre- ilk eve
nakledilmez. Ezra! bunun doğruya daha yakın görüş olduğunu söylemiştir; çünkü
kadını ilk eve geri döndürmek [boş yere masraf yaparak] mal kaybetmektir.
Karı-koca ödünç eve dönme konusunda anlaşırsa kadın dönmez; çünkü ödünç veren
kişinin bundan caymayacağının garantisi yoktur.
176. [Kadının iddet
beklediği] ev kadının mülkü ise orada kalmaya devam etmesi caizdir.
Bu durumda kendisini
boşayan kişiden evin ücretini talep eder; çünkü kadını bir meskende banndırma
yükümlülüğü kocaya ait olduğundan ücreti de onun vermesi gerekir. Bu durumda,
İmam Şafii'nin el-Ümm'de belirttiğine göre kadın için yeterli olabilecek en
düşük ev ücreti ödenir.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden kadının
kendisine ait olan o evde kalmaya devam etmesinin gerekli olduğu
anlaşılmaktadır. el-Mühezzeb ve et- Tehzib yazarları bunu tek görüş olarak
belirtmişlerdir. Ravdatü't-talibin'de belirtilen daha doğru görüşe göre ise
kadın orada kira veya ödünç olarak kalmaya razı olursa caizdir ve evla olan da
budur. Kadın buradan taşınmak isterse bunu da yapabilir; çünkü kadının evini
ücret karşılığı veya ödünç olarak vermesi gerekli değildir. Ücret de ancak onun
talebiyle gerekli olur. Kadın ücret talep etmez de iddet süresi geçerse, daha
doğru görüşe göre ücret kesin olarak düşer, nafaka ise böyle değildir; çünkü
nafaka kadının kendisini kocasına teslim etmesinden kaynaklanır bu ise
mevcuttur. Kadının nafakayı talep etmemesi durumunda düşmez. Ayrıca nafaka,
zimmette sabit olsa bile sahip olunan bir maldır. Mesken ise kadının sahip
olduğu şeyolmayıp yalnızca belirli bir süre orada oturma hakkına sahiptir, bu
ise geçmiştir.
Kadın, evlilik birliği
devam ederken kocası ile birlikte kendi evinde otursa, şayet kocasının burada
oturmasına izin vermişse İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre kocasından kira
almaya hak kazanamaz. Çünkü herhangi bir karşılık zikredilmeksizin mutlak
olarak izin vermek İbnü's-Salah'ın fetvalarında belirttiğine göre ödünç verme
veya serbest bırakma anlamına gelir. Bu, açıkça anlaşılacağı üzere kadının
tasarruf yetkisi kısıtlı olmadığında söz konusu olur.
177. Evlilik esnasında oturulan
ev değerli ise koca imkan ölçüsünde evlilik esnasında oturulan eve en yakın
olan ve kadına uygun olan bir başka eve kadını nakledebilir; çünkü kadını
değerli bir evde oturtmak koca üzerine gerekli değildir. Bu, yalnızca evlilik
devam ederken birlikteliğin devamı hatırına müsamaha ile karşılanan bir şeydir.
Boşama ile birlikte bu durum ortadan kalkmıştır.
178. En yakında olan
evde iskan etmek zorunlu mu yoksa müste hap mıdır? Bu konuda tereddütlü
ifadeler vardır. Alimlerin ifadelerinin zahirinden bunun zorunlu olduğu
anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur. Bu, zekat verilecek sınıflar bir
şehirde bulunmadığında onun başka yere nakledilmesini caiz görmemiz halinde en
yakın yere nakledilmesine benzer. Koca, kadının değerli olan evde [iddet
esnasında] kalmasına razı olmuşsa o zaman bu gerekli olur.
179. [Boşanma esnasında
kadının oturduğu] ev değersiz olup kadına uygun değilse o evde kalmaktan
kaçınıp başka bir yere nakledilmeyi talep edebilir. Çünkü kadının hakkı bu
değildir. Kadın [evlilik esnasında] bu evde kalmaya, sırf kocasıyla bir arada
bulunduğu için göz yummuştu. Boşanmayla birlikte artık bu durum ortadan
kalkmıştır.
180. Kocanın, iddet
bekleyen karısı ile bir arada oturması, onun yanına girip çıkması haramdır;
çünkü bu durum, kadınla baş başa kalmaya' götürür, bu ise haramdır. Ayrıca bu,
kadına zarar vermektir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onları sıkıştırmak
amacıyla onlara zarar vermeye kalkışmayın." [Talak, 6]. Burada
"evlerde sıkıştırmak" kastedilmiştir.
Boşama bain olsun ric'İ
olsun fark etmez.
181. Aşağıdaki
durumlarda yukarıda bahsedilen hususlar -yani kocanın karısının yanında
oturması, girip çıkması- caiz olur:
Rafii'nin, mezhebimiz
alimlerinden aktardığına göre kişinin, iki tane güvenilir kadınla baş başa
kalması caizdir. Ravdatü 'ttalibın ve eş-Şerhu'l-kebır'de cemaatle namaz
bölümünde kadınlarla ancak mahremlerinin baş başa kalacağı konusundaki ifade
"güvenilir olmayan kadınlar" şeklinde yorumlanır, böylece o ifade
burada zikredilene uymuş olur, çünkü itimad edilmesi gereken görüş budur.
> Kadına iddet
esnasında normalde verilmesi gerekenden daha geniş bir ev verilmiş ve kadının
-isterse süt veya sı hriyet yoluyla olsun- kendisinden utanılacak çağa gelmiş
mümeyyiz bir mahremi varsa, İmam Şafii' den nakledilen buluğ şartı ve Şeyh Ebu
Hamid'den nakledilen buluğa yaklaşma şartı da temyiz olarak yorumlanır.
Metinde geçen
"erkek" ifadesi ihtirazı bir kayıt değildir. Kadının kız kardeşi,
teyzesi ve halası gibi bayanlar da -şayet güvenilir ise- aynıdır.
Ravdatü't-talibin'de "güvenilir yabancı bir kadının bulunması
yeterlidir" denilmiştir. Mahremin bulunması ise daha iyidir.
> Kocanın mahrem
akrabasından mümeyyiz bir bayan veya kocanın başka karısı ya da cariyesi yahut
da yabancı bir kadın varsa.
[Yukarıdaki iki durumda]
belirtilen mahzurlar ortadan kalkmış olacağı için kocanın, iddet bekleyen
kadınla aynı evde oturması onun yanına girip çıkması caiz olur. Bununla
birlikte kadını görme ihtimali sebebiyle bunu yapması mekruhtur.
182. Akıl hastası ve
mümeyyiz olmayan küçük dikkate alınmaz.
Kadın ve cariyenin
güvenilir olması dikkate alınır.
Bir görüşe göre kocanın
diğer karısında kıskançlık olacağı için güvenilir olma şartı dikkate alınmaz.
Mahremin -ZerkeşI'nin
belirttiğine göre- gözleri gören bir kimse olması şart olup kör olması yeterli
değildir. Nitekim yolculukta kadının mahremi olarak kör bir kimsenin gitmesi de
yeterli değildir.
Not: Rafii'nin,
mezhebimiz alimlerinden aktardığına göre kişi'nin iki tane güvenilir kadınla başbaşa
kalması caizdir. Ravdatü't-talibin ve eş-Şehru'l-kebir de cemaatle namaz
bölümünde kadınlarla ancak mahremlerinin başbaşa kalacağı konusundaki ifade
''güvenilir olmayan kadınlar'' şeklinde yorumlanır, böylece o ifade burada
zikredilene uymuş olur, çünkü itimad edilmesi gereken görüş budur.
el-Mecmu'da
belirtildiğine göre iki veya daha fazla erkeğin, fuhşiyattan olan işleri
yapmaları uzak bir ihtimalolsa bile bir kadınla baş başa kalmaları haramdır;
çünkü kadının kadından utanması, erkeğin erkekten utanmasından daha fazladır.
183. Evin içinde farklı
odalar bulunsa, kişinin eşlerinden biri bu odalardan birinde diğeri ise farklı
odada otursa bakılır: Evin mutfak, tuvalet, atık su boşaltma yeri, çatıya
tırmanma yeri vb. irtifakları bir ise halvetten kaçınmak amacıyla kadının bir
mahreminin de bulunması gerekir. İrtifaklar bir olmayıp her bir odanınki farklı
ise mahremin bulunması gerekmez.
Kocanın mahrem
bulunmaksızın o kadınla aynı evde oturması caiz olur; çünkü bu durumda
> iki oda birbirine
komşu iki ev gibi olur. Ancak irtifaklar evin içinde odanın dışında ise bu caiz
olmaz; çünkü bu durumda baş başa kalmak imkansız değildir. Bunu Zerkeşi
söylemiştir.
184. İki oda arasının
bir kapıyla örtülmesinin şart koşulması daha uygundur. Yine iki odanın geçiş
yerlerinin aynı olmaması, yani evde bir odaya giderken diğer odanın yanından
geçilmemesinin şart koşulmaması daha uygundur. Nitekim et-Tehzib ve et-Tetimme
yazarları ve başkaları, baş başa kalma durumuna düşmemek için bunu şart
koşmuşlardır.
185. Alt ve üst katın
hükmü de belitilen hususlar açısından ev ve odanın hükmü gibidir.
et-Tecrid'de şöyle
denilmiştir: Kadına muttali olmamak için onu üst katta oturtması daha iyidir.
İddete İlişkin Son
Hükümler
Karısını boşamış olan ve
bir meskene sahip olmayan kişinin iddet bekleyecek karısı için hakim -şayet
karşılıksız olarak ev verecek kimse bulunmazsa- ev kiralar. Bu kişinin malı
yoksa hakim onun adına borç yapar. Hakim kadına kocası adına borç yapmaya veya
kadının malından ev kiralamasına izin verirse bu caiz olur, bu durumda kadın,
yaptığı ödemeyi kocadan geri alır. Kadın hakimin izni olmaksızın geri alma
kastıyla bu ödemeyi yaparsa bakılır: Kadının hakimden izin alması mümkün idiyse
yahut bu mümkün olmadığı durumda başkasını şahit tutmamışsa yaptığı ödemeyi
geri alamaz. Kadın, hakimden izin istemesi mümkün olmakla birlikte [ondan izin
almayıp] başkalarını şahit tutarak bunu yapsa, yaptığı ödemeyi geri alır.
İddet bekleyen kadının
kocası ölünce karısı "benim iddetim o hayattayken bitmişti" dese iddet
onun üzerinden düşmez ve ikrarı sebebiyle mirasçı olamaz. Ezrai şöyle demiştir:
"Kaffal bunu ric'ı
talakla boşanmış kadın diye kayıtlamıştır. Şayet bain talakla boşanmışsa bu
konudaki kayıttan anlaşıldığına göre kadının iddet yükümlülüğü bununla düşmüş olur."
Ezrai devamla şöyle
demiştir: "Boşamanın ric'ı mi bain mi olduğu bilinemese ve kadın ric'ı
olduğunu, kendisinin mirasçı olduğunu iddia etse, daha uygun görüşe göre bu
kabul edilir; çünkü evlilik hükmünün devam etmesi asıldır."
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN