MUĞNİ’L-MUHTAC

ZIHAR

 

ZIHAR KEFARETİNİN YERİNE GETİRİLME ŞEKLİ

 

Keffaret üç şey ile yerine getirilir. Nevevi bunu açık olarak söyle-

miş olsaydı metinde geçen "hasletler" ifadesiyle birazdan özellikleri açıklanacak olan köle azadının kastedildiğine dair oluşabilecek yanlış anlama giderilmiş olurdu. Çünkü Nevevi daha sonra "ikinci haslet şudur, üçüncü haslet şudur" dememiş, yalnızca köle azadı ve bunun hükümlerini söylemiş, sonra da "köle azadını yapamayacak durumda olursa oruç tutar" demiş, orucun hükmünden bahsetmiş, sonra da "oruç tutamayacak durumda olursa yemek yedirerek keffareti yerine getirir" demiştir. Nevevi böyle yapmak yerine "keffaretin yerine getirilebileceği şeyler sıralıdır: Bunların birincisi köle azadıdır" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

A. Köle Azadı

 

Zıhar keffaretinin yerine getirileceği şeyler:

 

Çalışma ve kazanç elde etmeyi ihlal edecek derecede kusuru bulunmayan mümin bir köle azat etmektir.

 

Küçük, saçları olmayan, yürüyebilecek durumda olan topal, tek gözü kör, sağır, koku alma özelliğini yitirmiş, burnu, kulakları ve ayak parmakları olmayan köle azat etmek yeterli olur.

Müzmin hastalığı olan, bir ayağı olmayan, aynı elden serçe parmağı ve yüzük parmağı olmayan yahut bu ikisi dışında diğer parmaklardan iki boğumu bulunmayan köleyi azat etmek yeterli değildir.

 

Ben [Nevevi] derim ki: Baş parmağın boğumları bulunmayan da böyledir. Allah daha iyi bilir.

 

Çok yaşlı ve aciz olan, zamanının çoğunluğunu akıl hastası olarak geçiren, iyileşmesi ümit edilmeyecek derecede hasta olan kölenin azat edilmesi yeterli değildir. Şayet iyileşirse daha doğru görüşe göre azadın yeterli olduğu anlaşılmış olur.

 

Keffaret niyetiyle kişinin akrabası olan köleyi satın alması yeterli olmadığı gibi, ümmü veledini yahut sahih bir kitabet akdi yaptığı kölesini azat etmesi de yeterli değildir.

 

Müdebber köle ve azat edilmesi şarta bağlanmış köleyi azat etmek yeterlidir. Kişi şarta bağlanmış azat işlemini keffaret yapmak istese bu yeterli olmaz.

 

Kişi, keffaret sebebiyle azat etmesi gereken kölenin azadını bir şarta bağlayabilir. İki keffarete karşılık olarak iki kölesini, bu kölenin yarısı ve diğer kölenin yarısını bir keffaret için olmak üzere azat etmesi sahihtir.

 

Fakir bir kimse bir keffarete karşılık olarak iki kölesinden her birinin yarısını azat etse daha doğru görüşe göre kölelerin kalan kısımları hür ise bu yeterli olur.

 

Kişi bir bedel karşılığında azat etse, bu azat işlemi keffaret olarak yeterli olmaz.

 

Bir mal karşılığında azat, tıpkı mal karşılığında boşamak gibidir. Kişi bir şahsa hitaben "ümmüveledini bin dirheme azat et" dese o da bunu yapsa azat işlemi geçerli olur ve bedelin ödenmesi gerekir. Aynı şekilde kişi "köleni şunun karşılığında azat et!" dese o kişi de azat etse daha doğru görüşe göre hüküm yine böyledir.

 

Kişi "benim adıma köle ni şunun karşılığında azat et!" dese o muhatap da bunu yapsa, talepte bulunan kişi adına köle azat olmuş olur ve bedeli onun ödemesi gerekir. Daha doğru görüşe göre bu kişi azat sözcüğünün arkasından köleye sahip olur, sonra köle onun adına azat olmuş olur.

 

Kendisi ve bakımında olanların nafaka, giyecek, iskan ve ev eşyası bakımından zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek maldan daha fazlasına sahip olan [keffaret yükümlüsü] kimsenin köle azat etmesi gerekir.

 

Kişinin [azat edecek köleyi satın alabilmek için] kendisi için yeterli olacak şeylerden daha fazla gelir getirmeyen arazi ve sermayesini satması gerekmez. Yine daha doğru görüşe göre kişinin kendilerine alışmış olduğU değeri yüksek ev ve köleyi satması gerekmediği gibi, normalden yüksek fiyata satın alması da gerekmez.

 

[İmam ŞafiI'ye ait görüşler içinden] en güçlü görüşe göre kişinin keffareti yerine getireceği vakitteki zenginlik durumu dikkate alınır.

 

 

Kölede Bulunması Gereken Şartlar

 

a. Mümin Olması

 

3. Keffaret olarak azat edilecek kölenin yeterli olabilmesi için dört şart bulunmaktadır.

Bunların birincisi "mümin" ifadesinde belirtilmiştir. Mümin olmak isterse ana-babadan birinin veya esir alan kişinin Müslüman olmasıyla olsun yeterlidir. Bu şarta göre kafir kölenin azadı yeterli değildir. Allah, adam öldürme keffaretinde "mümin bir köle azat etmek gerekir" [Nisa, 92] buyurmuştur. Diğer keffaretler de ya kıyas yoluyla ya da mutlak olan zıhar ayetinin mukayyed olan adam öldürme ile ilgili ayete hamledilmesi yoluyla adam öldürme keffareti gibi değerlendirilmiştir. Bu şuna benzer: "Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun" [Bakara, 282] ayetinde mutlak olarak gelen şahit kelimesi "içinizden adalet sahibi dört kişiyi şahit tutun" [Talak, 2] ayetine hamledilir. Ayrıca zekatın kafir bir kimseye verilmesi caiz olmadığı gibi keffaret de böyledir.

 

Diğer keffaretlerde de kölenin mümin olması şarttır.

 

b. Kusursuz Olması

 

4. Kölede bulunması gereken ikinci şart çalışıp kazanmasını engelleyecek derecede kusurlu olmamasıdır. Çünkü köle azadının amacı onun hür kimselerin yaptığı şeyleri yapabilecek duruma getirilmek suretiyle noksanlığının gidererek kemale erdirilmesidir. Bu ise kendi hayatını kazanabilecek hale gelmesiyle mümkündür, aksi takdirde hem kendisine hem de başkasına yük olur.

 

Not: Nevevi: ''çalışmak ve kazanmak'' ifadelerini bir araya getirmiş yalnızca ''kazanmak'' ifadesiyle yetinmemiştir; çünkü müzmin hastalığı bulunan kölenin kazanç elde etmesi mümkün olduğu halde keffaret olarak azat edilmesi yeterli değildir. Nevevi yalnızca ''çalışmak'' sözüyle yetinse daha kısa bir ifade olurdu. Ancak o, ''kazanmak'' sözünü daha genel olanın daha özel olana atfedilmesi şeklinde uygulamıştır.

 

Alimleriniz şöyle demiştir: İmam Şafii'nin burada köledeki kusur konusunda ''çalışmaya zararı olan'' kusuru dikkate alması, kurban konusunda hayvanın etinin değerini azaltan kusuru esas alması gibidir; çünkü kurbanda amaç odur. Evlilikteki kusur ise cinsel ilişkiyi engelleyecek kusurdur. Satılan maldaki kusur malın değerini azaltacak kusurdur. Böylece her bir konuda kusur, o konuya uygun bir şekilde belirlenmiştir.

 

5. Nevevi daha sonra hangi kölenin keffaret olarak azat edilmesinin yeterli olup olmadığı konusunda ayrıntılı hükümleri ele almıştır.

 

Hangisinin yeterli olmayacı daha sonra gelecek olan ''müzmin hastalığı olan'' ifadesinde yer almaktadır. Hangisinin yeterli olacağını belirtmeye şu sözüyle başlamıştır:

 

6. Küçük kölenin -bir günlük olsa bile- azat edilmesi yeterli olur. Bu kölenin onu azat eden kimseye tabi olarak bile olsa Müslüman olduğuna hükmedilmiş olmalıdır. Bunun yeterli olduğunun delili ayetteki mutlak ifadedir. Ayrıca onun büyümesi beklenmekte olup durumu, iyileşmesi beklenen hasta köle gibidir.

 

Gurre'de durum farklı olup küçük köle azadı yeterli değildir. Çünkü gurre kul hakkıdır. Ayrıca "gurre" ifadesi bir şeyin en üstün olan kısmı için kullanılır.

 

Bununla birlikte [diğer mezheplere mensup] alimlerin farklı görüşleriyle çelişmeme adına mükellefiyet şartlarını taşıyan bir köle azat etmek sünnettir. Bunu Ruyanl söylemiştir.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre cenin, altı ay geçmeden önce doğarsa onu azat etmek yeterli olmaz. Bu doğrudur. Aynı şekilde Kaffal'in belirttiği üzere ana karnından bir kısmı ÇıkmıŞ olan kölenin azadı da yeterli değildir.

 

7. Başında saç bulunmayan kel kölenin ve çok şiddetli topallığı bulunmadığı için sürekli olarak yürüyebilecek durumda olan topal kölenin azat edilmesi keffaret olarak yeterli olur.

 

8. Tek gözü kör olan kölenin az at edilmesi yeterlidir. Ravdatü'ttalibın'de belirtildiğine göre bu körlük, sağlam olan gözün görme gücünü zayıflatmamış olmalıdır. Şayet zayıflatır ve çalışmasına açık bir şekilde zarar verirse onun azat edilmesi yeterli olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden [her iki gözü de] kör olan kölenin azat edilmesinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır ki -sonradan görür hale gelse bile- doğru olan budur; çünkü körlük durumunda kişinin görmesinden ümit kesilir. Sonradan görür hale gelmek yeni bir nimet olup bu durum hastanın iyileşmesinden farklıdır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu hüküm, alimlerin şu ifadesiyle çelişmektedir: Bir kimsenin vücut bütünlüğüne yönelik bir suç işlenmesi sonucu o kişi görme kabiliyetini yitirip diyet alsa, sonra gözleri görür hale gelse diyet kendisinden geri alınır; çünkü kesinleşmiş olan körlük ortadan kalkmaz. [Demek ki bu körlük kesinleşmiş değildi.] Buna şöyle cevap verilir: ilk hüküm aslı körlükle ilgili, ikincisi ise sonradan meydana gelen körlükle ilgilidir.

 

9. İşitme duyusunu yitirmiş sağır kölenin azat edilmesi yeterli olduğu gibi dilsiz kölenin azat edilmesi de yeterlidir. Et-Tenbih'te "yaptığı işaret anlaşılan" diye söylenmiştir. Ravdatü 't-talibin' de "işaretten anlayan" denilmiştir. Her ikisinin de dikkate alınması gerekir.

Et-Tenbih 'te şöyle denilmiştir: "Hem sağır hem dilsiz olan kölenin azadı yeterli değildir; çünkü bu iki özelliğin birleşmesi normalin üzerinde bir zararın meydana gelmesine yol açar." Nevevi'nin Rafil'ye tabi olarak Ravdatü't-talibin'de söylediği sözden ise onu azat etmenin yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Güçlü olan görüş de budur.

 

10. Koku alma özelliğini yitiren, burnu olmayan, kulakları olmayan, ayaklarının tüm parmakları olmayan kölenin azat edilmesi yeterlidir; çünkü bunları yitirmiş olmak kölenin çalışıp kazanmasına engelolmaz. Ancak ellerin parmakları kopuk ise o kölenin azat edilmesi yeterli olmaz.

 

11. Dişleri olmayan, cinselorganı kopuk olan, iktidarsız olan kölenin, cinselorganında kemik veya et bulunan cariyenin, abraş, cüzamlı, tutma özelliğinde zaaf bulunan, işini iyi yapamayan, ahmak olan yani yaptığı şeyin çirkinliğini bildiği halde bir işi yerli yerince yapmayan kölenin, veled-i zina ve fasığın azat edilmesi yeterlidir.

 

12. Müzmin hastalığı bulunan veya çok zayıf olup çalışamayacak durumda olan, ayağı bulunmayan veya aynı elden serçe parmağı ile yüzük parmağı olmayan kölenin veya diğer parmaklar olan başparmak, işaret parmağı ve orta parmaktan iki boğumu bulunmayan kölenin azat edilmesi yeterli olmaz; çünkü iki boğumun olmaması kölenin çalışmasına zarar verir. Nevevi'nin ifadesinden yalnızca serçe parmağının olmaması veya farklı ellerden bu iki parmağın olmamasının zararı olmadığı anlaşılmaktadır ki bu doğrudur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden aynı eldeki serçe ve yüzük parmaklarından iki boğumun olmamasının bir zararının olmadığı, bunların toptan yok olmasının zararı olduğu anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. EI-Muharrer'deki ifade "bir parmaktan iki boğumun olmaması o parmağın olmaması gibidir" şeklindedir.

 

13. [Nevevi şöyle demiştir:]

 

Ben [Nevevi] derim ki: "Baş parmağın bir boğumunun bulunmamasının zararı vardır. Allah daha iyi bilir."

 

Çünkü bu durumda başparmaktan elde edilen yarar otadan kalkmış olur, bu ise parmağın kopmasına benzer.

 

Not:  Geçenlerden anlaşıldığı üzere bir eli kopuk kölenin azat edilmesi yeterli olmaz. Kolu çolak olan da böyledir. Yine eldeki parmakları bulunmayan veya başparmak, işaret parmağı veya orta parmağı bulunmayan kölenin azat edilmesi de yeterli değildir. Bir elden serçe parmağı, diğer elden yüzük parmağı kopuk olsa veya baş parmak dışındaki bir parmaktan boğum kopmuş olsa bu yeterli olur. Dört parmağın üst boğumları kopuk olsa yeterli olur. Bu konuda Cüveyni'nin tereddüttü ifadesi yer almaktadır.

 

14. Çalışma ve kazanmaktan aciz olan yaşlı kölenin azadı yeterli olmaz; çünkü onu azat etmek, amacı zedeler. Yine zamanının çoğunu akıl hastası olarak geçiren köle de böyledir; çünkü azattan amaçlanan şey gerçekleşmez. Ancak zamanının çoğunluğunu aklı başında geçiren kölenin durumu bundan farklıdır, iki şık içinden fazla olan dikkate alınarak onun azadı yeterli görülür. Akıl hastalığı ile sağlamlık hali eşit olanın azadı yeterlidir. Ancak akıl sağlığının yerinde olduğu zamanlarda kişinin bir süre çalışmasına engelolacak derecede bir zaaf söz konusu ise bu zaman, akıl hastalığı zamanıyla birlikte değerlendirildiğinde şuurun yerinde olduğu zamandan daha fazla yapıyor ise onun azat edilmesi keffaret için yeterli olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinde akıl hastalığı zamana izafe edilmiştir. Aslolan "zamanının çoğunluğunda akıl hastası olan" şeklinde olmalıdır. Bu durumda Nevevi'nin ifadesi tıpkı "onun gündüzleri oruçludur" ifadesinde olduğu gibi aklı bir mecazdır.

 

15. Verem gibi iyileşme ümidi olmayan hasta kölenin azat edilmesi de yeterli değildir; çünkü o, müzmin hasta gibidir. Ancak iyileşme ümidi bulunan kölenin azadı yeterlidir. Bu köle azat edildikten sonra ölse bile azat edilme esnasında iyileşme ümidi bulunduğundan azat edilmesi yeterlidir. Onun ölmesi başka bir sebepten kaynaklanmış olabilir.

 

16. İyileşme ümidi olmayan hasta az at edildikten sonra iyileşse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre, daha önceki zannın yanlış olduğu ve azat etmenin yeterli olduğu anlaşılmış olur.

 

İkinci görüş

 

Onun azat edilmesi yeterli olmaz; çünkü azat etme esnasında niyet sakatlanmıştır. Bun şuna benzer: Felçli olmayan bir kimse adına başkası vekaleten hac yapsa, sonra adamın felçli olduğu anlaşılsa, daha doğru görüşe göre bu hac yeterli olmaz.

 

c. Köleliğin Tam Olması

 

17. Keffaret için yapılacak köle azadında köleliğin tam olarak mevcut olması gerekir. Nevevi bunu şu sözleriyle belirtmiştir:

"Keffaret niyetiyle kişinin bir yakınını satın alması yeterli değildir." Kişinin yakını onun üst veya alt soy hısımı olursa doğrudan satın almayla azat olur, bu yeterli değildir; çünkü burada onun azat olması akrabalık yönüyle hak edilmiş bir durum olup bu azat keffaret adına yapılmış kabul edilemez.

 

18. Müdebber kölenin, yani efendisi tarafından kendisine "ben ölünce hürsün" denilerek azat edilmesi efendinin ölümüne bağlanmış olan kölenin keffaret için azat edilmesi yeterlidir. Yine müdebber köle dışında azat edilmesi bir şarta bağlanan kölenin keffaret olarak azat edilmesi de yeterlidir. Çünkü efendinin bu ikisi üzerindeki mülkiyeti tamdır.

Nitekim onun bu köleler üzerindeki bütün tasarruflarının geçerli olması da bunu göstermektedir.

 

Bu hüküm, kişinin keffaret olarak bu köleleri şarta bağlamaksızın azat etmesi veya ilk şartlan önce bulunabilecek bir şarta bağlaması durumunda geçerlidir. Aksi takdirde bu kölelerin azadı yeterli olmaz. Nevevi bunu aşağıdaki sözleriyle ifade etmiştir.

 

19. Kişi, şarta bağlanmış olan azat işlemini şart gerçekleştiğinde keffarete saymak istese bu caiz olmaz. Örneğin kişi kölesine "sen eve girersen hürsün" dese sonra da ikinci olarak "sen eve girersen benim keffaretime karşılık olmak üzere hürsün" dese azat edilmesi şarta bağlanmış olan köle eve girdiğinde hür olur, bu azat, keffaret yerine geçmez. Çünkü bu köle, ilk olarak şarta bağlama sebebiyle hür olmayı hak etmiştir.

 

20. Keffaret olarak az at edilecek kölenin bir şart söz konusu olmaksızın doğrudan az at edilmesi şart değildir. Daha doğru görüşe göre kişi keffaret olarak az at edilecek kölenin azat edilmesini şarta bağlayabilir. Örneğin kölesine "eve girersen, keffaretime karşılık olmak üzere hürsün" dese ve köle de eve girse keffarete karşılık olmak üzere azat olmuş olur. Çünkü ayette kişiye köle azat etmesi emredilmiştir. Bu, daha önce şart koşulan köle ile yerine gelmektedir.

 

21. Keffarete karşılık olmak üzere azat olması bir şarta bağlanan kölenin, şarta bağlama esnasında keffaret olarak azat edilmesinin yeterli olması gerekir. Buna göre kişi geçerli bir özgürlük sözleşmesi yaptığı kölesine "taksitlerini ödeyemeyecek duruma gelirsen keffaretime karşılık olmak üzere hürsün" dese veya kafir kölesine "Müslüman olduğunda keffaretime karşılık olmak üzere hürsün" dese yahut "cenin sağ salim doğarsa benim keffaretime karşılık olmak üzere hürdür" dese daha sonra da şart gerçekleşse, köle azat olmuş olur ancak bu, keffarete karşılık olarak gerçekleşmiş olmaz.

 

22. Kişi, keffaret olarak azat edilebilecek durumda olan kölesinin azat olmasını bir şarta bağlasa sonra onunla özgürlük sözleşmesi yapsa, ardından şart gerçekleşse -Rafiı'nin sözünden anlaşıldığına göre- şartın gerçekleşmesi, şartı ileri süren kişinin iradesi dışında olmuşsa bu azat, keffaret yerine geçer.

 

23. Rehin verilen yahut [can veya vücut bütünlüğüne yönelik] suç işlemiş olan kölelere gelince; şayet azat eden kişi zengin olduğundan dolayı onların azat olması yürürlük kazanacak durumdaysa onların keffaret yerine azatları geçerli olur.

 

24. Kaçan kölenin ve gasp edilen kölenin azadı -kişi gasıptan kölesini geri alma gücüne sahip olmasa bile- yeterli olur; çünkü bu köle kendi beden gücü üzerinde hakim durumdadır. Bu hüküm, -velev ki azat işlemi sonrasında bile olsa- onların hayatta olduğu biliniyorsa geçerlidir. Çünkü bu ikisi, tam kölelik hükmüne sahiptir. Kölelerin kendilerinin azadı bilip bilmemeleri önemli değildir; çünkü onların azadı bilmesi azadın yürürlük kazanması için şart olmadığı gibi, keffaret için yeterli olma konusunda da böyledir.

 

Kölelerin hayatta olduğu bilinmiyorsa azat edilmeleri yeterli olmaz.

 

Bundan anlaşıldığına göre kendisinden haber alınamayan kölenin azadı yeterli olmaz; çünkü keffaretin gerekli olduğu kesin olarak bilindiği halde köle azadı yükümlülüğünün [bu köleyi azat etmek suretiyle] ortadan kalktığı konusunda şüphe vardır. Köle adına titre verilmesi hükmü bundan farklıdır, orada [kölenin hayatından şüphe edilse bile onun adına] titre ihtiyaten verilir.

 

25. Keffaret olarak hamile cariyenin azat edilmesi -karnındaki yavru istisna edilmiş olsa bile- yeterli olur. Bu durumda yavru anaya tabi olur, istisna geçersiz olur. İstisna yapılması cariyenin azat olmasını engellemediği gibi [köle azat edilmesi] farzı[nı]n düşmesini de engellemez.

 

26. Bir köleden elde edilecek bedensel yarar vasiyet yoluyla başkasına bırakılmış sa veya köle ücretle birisi tarafından çalıştırılıyorsa onların azat edilmesi yeterli olmaz; çünkü onların kendileri için bir şey kazanabilecek durumları yoktur. Ayrıca kendilerinin bedensel güçlerine malik olmaları [yapılan bu akitlerle] engellenmiştir. Bu mesele işte bu yönüyle iyileşmesi ümit edilen hasta köle ve küçük kölenin azat edilmesinden farklıdır.

 

27. Öldürülmesine kesin olarak hükmedilmiş olan kölenin azat edilmesi keffaret yerine geçer, ancak cezanın uygulanması için infaz yerine getirilmiş kölenin azadı yeterli değildir.

Arada şu fark vardır: İnfaz yerine getirilen kişi normal şartlarda öldürülür. Şayet öldürülmezse bu, iyileşmesi ümit edilmeyen hastanın iyileşmesi gibi kabul edilir. Öldürülmesine hükmedilmiş olan kölenin öldürülmesi ise gecikebilir, şahitler şahitliklerinden dönebilir.

 

28. Azadın hisselere bölünmesinin bir zararı yoktur. Buna göre ister aynı cinsten ister farklı cinsten iki keffaret borcu olan bir kimse, her bir keffareti için iki köleyi kölelikten kurtarmak amacıyla bir kölenin yarısını ve diğer kölenin yarısını azat etse bu azat yeterli olur.

 

Bu azat işlemi kişinin niyet ettiği üzere kısmı olarak gerçekleşip sonra diğer tarafa sirayet eder mi yoksa her bir köle bir keffaret için mi azat edilmiş olur. Bu konuda Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir' de mezhep içindeki iki görüş tercih yapılmadan verilmiştir. el-Minhac metnindeki ifadenin zahirinden ilk görüşün tercih edildiği anlaşılmaktadır. eş-Şamil adlı eserde bu görüş alimlerin çoğunluğuna nispet edilmiştir.

Görüş ayrılığının etkisi şurada görülür: Kölelerden birinin kusurlu olduğu veya başkasına ait olduğu anlaşılsa, kısmen azat görüşü kabul edildiğinde ikisinden hiçbiri keffaret olarak yeterli olmamış olur. İkinci görüşe göre ise bir keffaret borcu düşer, diğer keffaret borcu kalır.

 

Not: Keffareti yerine getiren kimse kölelerin kısmen azadı konusuna hiç temas etmeksizin iki keffareti için iki köle azat etse ve bunun dışında bir şey yapmasa, Cüveyni'nin tek görüş olarak belirttiğine göre bu sahih olur. İki görüş içinden tercihe şayan olanına göre bu durumda her bir köle bir keffaret yerine geçmek üzere azat olmuş olur.

 

29. Fakir bir kimse iki kölesinin her birinden yarım hisseyi bir keffaret yerine geçmek üzere azat etse [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kölelerin geriye kalan kısımları hürse bu azat işlemi yeterli olur; çünkü köle azat etmenin amacı olan "bağımsız hareket etme imkanı" bununla gerçekleşmektedir.

 

İkinci görüş

 

Kurbanda iki yarım nasıl ki tek bir payolarak geçerli sayılmıyorsa burada da mutlak olarak yeterli olmaz.

 

Üçüncü görüş

 

Her bir pay bir şahıs gibi düşünülerek mutlak olarak geçerli kabul edilir.

 

30. "Fakir" ifadesi zengini dışarıda bırakır. Buna göre zengin bir kimse kölenin yarısını azat ettiğinde, bu azat işlemi diğer yarıma da sirayet edeceğinden onun azadı mutlak olarak yeterli olur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden şu anlaşılmaktadır: "İki köleden yalnızca birinin geriye kalan kısmı hür olsa, bu azat işlemi keffaret yerine geçmez."

 

Zerkeşi şöyle demiştir: "Bu doğru değildir, zahir olan bunun yeterli olmasıdır, çünkü bu azat işleminden tam bir köle azadı çıkmaktadır. "

 

Bu doğrudur.

 

Zengin bir kimse ortak bir kölenin yarısını keffareti yerine geçmek üzere azat etse, kendi payını az at ederken ortağının payının da keffaret yerine sarfedilmesine niyet ederse bu yeterli olur. Aksi takdirde yalnızca kendi payı keffaret yerine geçer, bundan sonra kişi bir köleye yetecek kısmı kendisi tamamlar.

 

d. Azadın bedelli olmaması

 

31. Köle azadınm dördüncü şartı, Nevevi'nin şu ifadesinden anlaşılacağı üzere azat işleminin bedelli olma özelliğinin bulunmamasıdır: "Kişi keffareti yerine geçmek üzere kölesini ondan alacağı bir bedel karşılığında azat etse bu azat, keffaret yerine geçmez."

Çünkü sırf keffaret olarak yapılmamıştır.

 

Not:  Nevevi'nin "bedel" sözcüğünü kayıtsız olarak zikretmesinden anlaşıldığına göre;

 

Kişi "seni keffaretim yerine geçmek üzere bana bin dirhem vermen şartıyla azat ediyorum" şeklinde bedel ödemeyi köle üzerine gerekli kılsa,

 

Veya "bu kölemi senden alacağım bin dirheme karşılık keffaretim yerine geçmek üzere azat ediyorum" diye yabancı bir şahıs üzerine bedeli gerekli kılsa ve o kişi de bunu kabul etse,

 

Yahut yabancı bir şahıs ona "keffaretin yerine geçmek üzere köleni benden alacağın bin dirhem karşılığında azat et!" dese ve o da derhal bunu yapsa,

 

Bütün bu durumlarda köle azadı, keffaret yerine geçmez. Bu doğrudur. Bu azat keffaret olarak geçerli olmayınca, iki görüşten daha doğru olanına göre kişi, kölenin azat edilmesini talep eden kimseden kölenin bedelini talep eder. Bu durumda kölenin vela hakkı onu azat eden kimseye ait olur. Zira bu kişi köleyi, parayı veren adına azat etmemiş, kendisi de talepte bulunmamıştır.

 

32. Nevevi, keffaret yerine geçmek üzere bedelli olarak köle azadından bahsedince ek bilgi olarak keffaret dışında bedelli köle azadına ilişkin şu açıklamaları yapmıştır:

 

"Bir mal karşılığında köle azadı, mal karşılığında boşama gibi-

 

Buna göre bu işlem sonucunda malı elde eden kimse açısından bu, içinde şarta bağlama özelliği de bulunan bedelli bir akittir. Talepte bulunan açısından ise içinde ödül vaadi [cuale] bedelli akit gibidir. Bu konu daha önce hulu' bahsinde geçmişti.

 

Burada talepte bulunan kimseye derhal cevap verilmesi gerekir. Şayet cevap gecikirse azat, köle sahibi adına yapılmış olur.

 

Not:  EI-Muharrer'de bu konuya bir başlık açılarak "bu konu asıl konuya dahildir" denilmiştir. Bu sebeple ben, Şarih Celaleddin el-Mahalll'ye tabi olarak "Nevevi bunu ek bilgi olarak vermiştir" dedim.

 

33. Bir kimse, ümmü veled cariyenin efendisine "ümmü veledini bin dirheme azat et!" dese o kişi de derhal azat etse, azat işlemi yürürlük kazanır ve talepte bulunan kişinin belirtilen bedeli ödemesi gerekir; çünkü bu bedeli ödemeyi üstlenmiştir. Bu, talepte bulunan kimse açısından cariyenin özgürlük bedelinin ödenmesi gibi olup yabancı bir şahsın hulu' yapan kadın adına hul' bedelini ödemesine benzer.

 

Not:  Nevevi "o kişi de hemen azat etse" demek suretiyle azat etme işleminin söze bitişik olmasına işaret etmiştir. Uzun bir aradan sonra azat etse, bu azat köle sahibi adına geçerli olur, talepte bulunan kişinin herhangi bir şey ödemesi gerekmez.

 

Yine kişi "ümmü veledini benim adıma bin dirheme azat et" dediğinde ümmü veled sahibi "onu senin adına azat ettim" dese bu azat işlemi üm mü veled sahibi adına geçerli olur, "senin adına" ifadesi hükümsüzdür. Çünkü ümmüveledlik başkasına nakledilmeye elverişli değildir. Ancak kişi "karını benim adıma şu kadar bedel karşılığında boşa!" dediğinde kişi karısını boşasa, diğer şahsın bedeli ödemesi gerekir; çünkü boşamada talepte bulunan kişiye herhangi bir şeyin intikal etmesi düşünülemez. Ümmüveled ise bundan farklı olup onun diğer şahsa intikal etmesi düşünülebilir.

 

34. Bir kimse, bir kölenin efendisine "senin adına" veya "benim adıma" gibi bir söz söylemeyip mutlak olarak "köleni şu bedel -mesela bin dirhem- karşılığında azat et!" dese ve o kişi de kölesini derhal azat etse, azat işleminin geçerli olacağı konusunda ittifak vardır.

 

[Bu kişinin bedeli ödemesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre kişi bedel ödemeyi üstlendiğinden bununla yükümlü olur. Böylece bu, -yukarıda geçen ümmüveledin azat edilmesinde olduğu gibi- fidye ödeyerek köleyi hürriyetine kavuşturma işlemi olmuş olur.

 

İkinci görüş

 

Köle sahibi bedel almaya hak kazanamaz; çünkü burada -ümmüveled meselesinin aksine- köle üzerindeki mülkiyetin o şahsa nakledilmesi mümkün olduğundan fidye karşılığı hürriyete kavuşturma yoktur.

 

Not:  Nevevi'nin "şu bedel karşılığında" ifadesi, bedelin mal olmasının şart olmadığını hissettirmektedir. Buna göre kişi mesela "şarap karşılığında" veya "gasp edilen mal karşılığında" demiş olsa bu işlem yürürlük kazanır ve daha doğru görüşe göre bu durumda kölenin değerini ödemek gerekli olur.

 

Kölenin azat edilmesinden sonra onda bir kusurun olduğu ortaya çıksa, azat işlemi geçersiz olmaz, aksine azadı talep eden kimse noksanlığın kölenin değerinde meydana getirdiği azalmayı köle sahibinden geri alır. Şayet bu kusur, kölenin keffaret olarak verilmesine engel teşkil edecek bir noksanlık ise keffaret yükümlülüğü o kölenin azat edilmesiyle ortadan kalkmaz.

 

35. Bir kimse bir köle sahibine hitaben "köleni benim adıma -mesela- bin dirhem / bir küp şarap karşılığında azat et!" dese köle sahibi de derhal bunu yapsa, köle, azat isteğinde bulunan kişi açısından kendiliğinden azat olan [birinci dereceden] yakınlarından olmasa, talepte bulunan kişi adına azat olmuş olur. Çünkü [kısmi köle azadında] sirayet yoluyla köle sahibinin rızası olmaksızın başkası adına azat olma gerçekleşince köle sahibinin rızası ve azat etmesi ile evleviyetle başkası adına gerçekleşir.

 

Not: Nevevi'nin ifadesi, talepte bulunan kimsenin keffaret yükümlülüğü olup bu talepte bulunurken ona niyet etmesi durumunu da kapsamaktadır ki bu durumda İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre azat işlemi, keffaret yerine geçer.

 

36. [Yukarıdaki durumda talepte bulunan kişi] şayet bedelolarak [dince] malolan bir şey zikretmişse, üstlendiği şey dikkate alınır onu ödemesi gerekli olur. Şayet zikrettiği şey [dince] mal kabul edilmeyen bir şey ise o zaman kölenin değerini ödemesi gerekir. Bu -Rafii'nin kesin olarak belirttiği ve daha önce de işaret edildiği üzere- hulu' da olduğu gibidir.

 

37. Kişi, [köle sahibine hitaben "köleni benim adıma] "karşılıksız olarak azat et!" dese [diğer şahıs da köleyi azat etse] talepte bulunan kişi herhangi bir şeyle yükümlü olmaz.

 

38. Kişi herhangi bir bedel şart koşmadığı gibi bedeli nefyetme gibi bir ifade de kullanmaksızın "köleni benim keffaretim için azat et!" dese ve bedel zikretmese kölenin değerini ödemesi gerekli olur. Bu tıpkı "borcumu öde!" demesi gibidir.

 

39. Köle azat etmesi gerekli olmayan bir kişi [köle sahibine hitaben] "köleni benim adıma azat et!" dese İmam Şafii'nin el-Ümm'deki açık ifadesi ve alimlerin çoğunluğunun burada meseleyi ele alış biçimlerinden anlaşıldığına göre kölenin değerini ödemesi gerekmez, bu azat, teslim edilmiş bir hibe gibi kabul edilir.

 

Not:  Nevevi [Arapça'da takip bildiren] "fa" harfiyle "o da derhal yapsa" demekle, köle sahibinin taleb e derhal cevap vermesinin şart olduğuna işaret etmiştir. Aradan uzun zaman geçtikten sonra köle sahibi azat ederse bu, köle sahibi adına yapılmış bir azat olur, talepte bulunan kişi herhangi bir şeyle yükümlü olmaz.

 

Talepte bulunan kişi, köleyi elde ettiği anda kölenin kendiliğinden azat olacağı bir şahıs ise köle onun adına azat olmuş olmaz; çünkü yabancı bir şahıs olsaydı köleyi onun mülkiye-

tine girmiş kabul edecektik ve talebin yapıldığı şahsı da azat etme konusunda onun vekili gibi düşünecektik. Oysa bizim meselemizde talepte bulunan kimsenin köleye malik olması onun azat olmasını gerektirmektedir. Bundan sonra azat etme konusunda vekil kılmak sahih olmadığından burada kısır döngü oluşmaktadır. Bunu Kadı Hüseyin fetvalarında söylemiştir.

 

40. Kölenin azat edilmesini isteyen kimse [kölenin mülkiyetini ne zaman elde etmiş kabul edilir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre talepte bulunan kişi, azat edilmesi istenen köleye, kendisinin talebinden sonra söylenen azat etme sözcüğünün ardından sahip olur. Çünkü mülkiyete malik olan odur. Daha sonra köle onun adına azat olmuş olur. Zira azat işlemi mülkiyetin ardından gerçekleşir. Böylece kısa zaman aralığıyla mülkiyet ve azat birbirine bitişik olarak gerçekleşmiş olur.

 

Bu görüş, "şart, meşruta bağlıdır" kuralına dayalıdır.

 

İkinci görüş

 

Mülkiyet ve azat, sözün söylenmesinin ardından eş zamanlı olarak gerçekleşir. Bu, "şart ve şarta bağlanan şeyaynı anda gerçekleşir" görüşüne dayalıdır. Ravdatü't-talibin'de Nevevi "şartı şarta bağlama" konusunda bu görüşü doğru kabul etmiştir.

 

41. Kişi "yarın olduğunda köle ni benim adıma bin dirheme azat et!" dese, köle sahibi de onun adına azat etse bu azat sahih olur ve belirtilen bedelin ödenmesi gerekir; çünkü bu işlem satım akdini bünyesinde barındırır. Zira kölenin azat olması, öncelikle ona sahip olmaya bağlıdır. Bu sebeple [teklifte bulunan] kişi sanki "köleyi bana sat sonra da benim adıma azat et!" demiş ve diğer kişi de onun bu isteğine olumlu cevap vermiş gibi kabul edilir. Köle sahibi köleyi, talepte bulunan şahıs adına bedelsiz olarak veya bin dirhem dışında başka bir bedelle azat ederse bu azat işlemi, talepte bulunan kişi adına değil azat eden kişi adına gerçekleşmiş olur.

 

Not: Köle ücretle kiraya verilmiş veya gasp edilmiş olsa ve geri alınması mümkün olmasa bile bedel karşılığı yapılan azat işlemi geçerli olur; çünkü burada satım, [doğrudan değil] zımnen [dolaylı olarak] gerçekleştiğinden müstakil satım akdinde göz yumulmayan şeye burada göz yumulmaktadır.

 

Kişi başkasına hitaben "keffaretim için her birine bir müd buğdayolmak üzere altmış fakire yemek yedir!" dese ve kalbinden de buna niyet etse, muhatap da bunu gerçekleştirse daha doğru görüşe göre bu yedirme keffaret yerine geçer. Bunun hemen o mecliste yapılması gerekmez. Havarizml'nin belirttiğine göre [yemin keffaretinde] fakirleri giydirme de bu konuda yemek yedirme gibidir.

 

42. Nevevi, keffaretle, azat eden kişiye ilişkin şu genel ilkeye işaret etmiştir: "[Keffaretle yükümlü olan] bir kimse, kendisi ve şer'an bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafaka, giyecek, barınma, ev eşyası, hizmet gibi zorunlu ihtiyaçları için gerekli olan şeyler dışında, ihtiyaç duymadığı bir köleye sahip olsa veya köle satın alabilecek para veya mala sahip olsa köle az at etmesi gerekir."

 

43. "Köle azat etmesi gerekir" ifadesi şartın cevabıdır. Bundan anlaşıldığına göre buna sahip olmayan kimsenin köle az at etmesi gerekmez.

 

Bunun delili "temasta bulunmadan önce bir köle azat etmesi gerekir. Kim bulamazsa ... " [Mücadele, 3] ayetidir.

 

44. Hasta, yaşlı veya aşırı kilolu olduğundan kendi işini göremeyecek durumda olan kimse, elinde bulunan kölenin hizmetine muhtaç olursa veya makam-mevki sahibi olup kendi işini görmeyecek durumda olsa bu kişinin elinde bulunan köle yok hükmünde kabul edilir.

Ancak orta seviyeli bir kimse olursa köleyi az at etmesi gerekir. Çünkü köleyi keffaret için azat etmesi durumunda büyük bir sıkıntıyla karşılaşmaz, yalnızca rahatından olmuş olur.

 

45. Alimlerin bu meseledeki mutlak ifadesinin kapsamına girmekle birlikte el-Mühimmat adlı eserde keffaretin mal ile yerine getirilmesi hükmünden zengin bile olsa sefih istisna edilmiştir. Rafii "kısıtlama" konusunda onun fakir kimse gibi kabul edileceğini, yemin edip de yeminini bozduğunda oruç tutarak keffareti yerine getireceğini söylemiştir.

 

46. Nevevi nafaka ve giyeceği kayıtsız olarak zikretmiştir. Rafii şöyle demiştir: "Alimler nafaka ve diğer masrafların süresiyle ilgili bir açıklama yapmamıştır. Bunun ortalama ömür süresi veya bir sene şeklinde sınırlandırılması mümkündür." Ravdatü't-talibin'de Nevevi ikincisini doğru kabul etmiştir. Bundan anlaşıldığına göre bu konuyla ilgili olarak önceki alimlerden bir nakil yoktur. Oysa alimlerin çoğunluğu ilk görüşü nakletmiş olup "sadakaların taksimi" konusunda geçtiği üzere itimad edilmesi gereken görüş de budur.

Beğavı, zekat konusunda yaptığına kıyasla fetvalarında ilk görüşü tek görüş olarak zikretmiştir.

 

Ezrai ve başkalarının da belirttiği üzere "hac" ve "sadakaların taksimi" konusunda zikredilen "fakihin kitapları hac yapmak için satılmaz, zekat almasına engel teşkil etmez" hükmü ve iflas konusunda zikredilen "maaşlı askerin atı ona bırakılır" hükmünün burada da benzer bir şekilde uygulanması mümkün hatta önceliklidir.

 

47. Keffaret yükümlüsü olan kişinin gayr-i menkulünden elde ettiği gelir ile ticaret malından elde ettiği kar, masrafları için kendisine yeterli olacak miktarın dışında azat edilecek köle için yeterli olmuyorsa o kişi her iki durumda [köle azadı seçeneğini] terk edip oruç tutma seçeneğini uygular. Şayet gayrimenkul ve ticaret malından elde edilen gelir kendisi için yeterli olacak miktardan daha fazlaysa bunları kesin olarak satması gerekir.

 

48. Kişinin alışık olduğu evini ve kölesini [keffaret olarak köle azat edebilmek için satması gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bunları satması gerekmez; çünkü insanın alışık olduğu şeyden ayrılması zordur.

 

Ev ve kölenin değerli olması şöyle olur: Kişi evini sattığmda elde edeceği parayla oturacağı bir ev ve azat edeceği bir köle alabilecekse veya kölesini sattığmda kendisine hizmet edecek bir köle ve azat edecek bir köle bulabilecekse o ev ve köle değerlidir.

 

İkinci görüş

 

Kişinin azat edecek köleyi elde edebilmek için bunları satması gerekir, burada kişinin alışık olduğu şeyden ayrılması dikkate alınmaz.

 

Nevevi'nin "alışık olduğu" ifadesi, kişinin alışık olmadığı ev ve köleyi dışarıda bırakmaktadır, bu durumda kişinin o evi satması ve köleyi az at etmesi kesin olarak gerekli olur.

 

Not:  "Köle" yerine "hizmetçi" denilmesi daha uygun olurdu; çünkü cariye de aynı hükme tabidir. Özellikle kişi cariyeye ilişkide bulunmak için ihtiyaç duyabilir.

 

EI-İstizkar adlı eserde şöyle denilmiştir: Kişinin ilişkide bulunduğu bir cariyesi ve bir hizmetçisi olsa, cariyenin ona hizmet etmesi mümkün ise hizmet eden köleyi azat eder, aksi takdirde azat etmez.

 

Daha önce belirttiğimiz üzere burada "köle" derken cins kastedilmektedir. Şu halde burada da kastedilen de aynıdır.

 

Kişinin geniş bir evi varsa şayet kalan kısmında oturması mümkün ise fazlalık kısmını satması gerekir. Çünkü bunda bir zarar ve zorluk yoktur. Çoğunluğun ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla bu konuda alışık olunan ev ile olunmayan ev eşittir; çünkü burada kişi evinden ayrılmamaktadır.

 

Keffaret yükümlüsüne uymayan değerli elbise şayet giymeye ve keffaret borcunu yerine getirmeye elverişliyse, [keffareti yerine getirmek için] satılması gerekir. Ancak kölede geçtiği üzere kişinin alışık olduğu elbisesi ise alışık olunan bir şeyden ayrılmak zor olduğu için kişinin bu elbisenin bir bölümünü satması gerekmez, oruç tutması yeterli olur.

 

Hacca gidebilmek için kişinin alışık da olsa malını satması gerekir. Rafii şöyle demiştir:

"Muhtemelen aradaki fark, haccın bedeli olmadığı halde köle az adının bedelinin olmasıdır."

 

Bununla iflas konusunda geçen "iflas eden kimseye hizmetçi ve ev kalmaması" arasında şu fark vardır: Keffaretin bir bedeli vardır ve kul haklarının aksine Allah haklarında müsamaha esası geçerlidir.

 

Bir kimsenin, kendisine yetecek miktardan daha fazla ücreti olsa, köle azat etmek amacıyla fazladan ücret elde etmek için beklemesi gerekli olmayıp fazlalık olan ücreti üç gün veya buna yakın bir zamanda elde etmesi mümkün olsa bile oruç tutarak keffareti yerine getirebilir. Oruç tutmadan önce fazlalığı biriktirirse eda vakti dikkate alındığından köle azat etmesi gerekli olur.

 

49. [Kişi, keffaret olarak azat edeceği köleyi normal fiyatından daha pahalıya bulursa] fazlalık az miktarda olsa bile -tıpkı abdest suyunda olduğu gibi normal fiyatının üzerinde satın alması gerekmez. Örneğin kişi, sahibi tarafından normal fiyatından daha pahalıya satılan bir köle bulsa onu satın alması gerekmez. Bu durumda oruç tutma seçeneğini seçmez, normal fiyatına azat edebileceği bir köle satın alıncaya kadar bekler.

 

50. Aynı şekilde kişinin malı yanında değilse malı yanına gelinceye kadar bekler. Malın bulunduğu mesafe namazın kısaltılabileceği uzaklıkta olsa ve kişi zıhar keffaretini yerine getirecek olsa bile hüküm böyledir. Çünkü kişi ölseydi köle onun terikesinden alınacaktı. Ancak teyemmüm meselesinde benzer durumda hüküm farklıdır; çünkü ölen kişi adına namaz kaza edilmez.

 

51. Kişiye keffaret olarak azat etmesi gereken köle hibe edilse, minnet yükü altında kalma söz konusu olduğu için bunu kabul etmesi gerekmez, ama kabul etmesi sünnettir.

 

52. [Kişinin köle azadına güç yetirebilecek durumda olup olmadığını belirlemek için hangi zaman dilimi dikkate alınır? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

En güçlü görüşe göre köle azat etmeyi gerekli kılacak zenginliği belirlemede keffareti yerine getirme [yani eda] anı dikkate alınır. Çünkü keffaret, kendi cinsinden olmayan bedeli bulunan bir ibadet olduğundan tıpkı oruç, teyemmüm, namazdayken kıyam ve oturma gibi eda vakti dikkate alınmıştır.

 

İkinci görüş

 

Keffaretin kişiye gerekli olduğu vakit dikkate alınır. Et- Tenbih yazarı bunu esas almıştır. Ben, o eserin şerhinde bu görüşün zayıflığına dikkat çekmiştim.

 

Üçüncü görüş

 

Zenginlik keffaretin gerekli olduğu ve eda edileceği vakitlerden

hangi vakitte olursa o vakit dikkate alınır.

 

Not:  Yukarıda geçen hükümler hür kimse hakkındadır. Zıhar yapan köleye gelince, onun köle azat ederek ve yemek yedirerek keffareti yerine getirmesi mümkün olmadığından oruç tutar.

 

Efendi kölesinin oruç tutmasına izin vermezse onun adına keffareti yerine getirebilir.

 

B. Altmış Gün Oruç Tutmak

 

Nevevi daha sonra keffaretin yerine getirilebileceği ikinci durumu ele alarak şöyle demiştir:

 

Kişi köle azat edemeyecek durumdaysa iki ay peşpeşe hilali dikkate alarak, keffaret niyetiyle oruç tutar. Daha doğru görüşe göre orucun peşpeşe olmasına niyet etmesi şart değildir. Ayın ortasında başlarsa bundan sonraki ay hilale göre hesap edilir, ilk aydan tuttuğu günleri üçüncü aydan eklemek suretiyle otuza tamamlar.

 

Özürsüz olarak bir gün oruç kaçırma durumunda peşpeşe tutma özelliği yerine gelmemiş olur. İmam ŞafiI'nin yeni görüşüne göre hastalık da böyledir. Kadının adet görmesi böyle değildir. Mezhepte esas alınan rivayete göre akıl hastalığına yakalanmak da böyledir.

 

53. Zıhar yapan kimse hissen [gerçekten] veya şer'an [hukuken] köle azat edebilecek durumda değilse -ayetteki ifade sebebiyle- peşpeşe iki ay oruç tutar. Borç alarak veya başka yollarla köle azat ederse daha doğru görüşe göre yeterli olur; çünkü daha üst sıradaki bir şeyi yapmıştır.

 

Not:  Kişinin bir kölesi varken onu öldürse bu kişi oruç tutarak keffareti yerine getirebilir mi? "Eda vakti dikkate alınır" görüşünü kabul edersek Ruyanı'nin tercih ettiği üzere oruç tutabilir. Aksi takdirde tutamaz.

 

Fakir olan kişi oruç tutmaya başladıktan sonra zengin olsa köle azat etmesi gerekmez.

 

54. İki ay, [her biri otuz günden] eksik bile olsa hilallerle belirlenir. Bu iki ayda kişi -farz oruçta bilindiği şekliyle- her günün gecesinde keffarete niyet ederek oruç tutar. Konunun başında geçtiği üzere hangi keffaret olduğunu "zıhar", "adam öldürme" vb. diyerek belirtmesi gerekmez.

 

55. Kişinin üzerinde iki keffaret borcu olsa ve buna karşılık dört ay oruç tutsa yeterli olur.

 

EI-Matlab adlı eserde şu durum istisna edilmiştir: Kişi bir keffaret için bir ay, sonra başka bir keffaret için bir ay oruç tutsa, sonra ilk keffaret için bir ay, sonra da ikinci keffaret için diğer ay oruç tutsa bu oruçlar hiçbir keffaret için geçerli olmaz. Aynı durumda iken iki köle azat etme konusu bundan farklıdır; çünkü oruçta iki ayın peşpeşe olması şarttır.

 

56. Oruç yoluyla keffareti yerine getirirken [peşpeşe oruç tutmaya niyet etmek şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre [niyet ederken orucun] peşpeşe olmasına niyet etmek şart değildir, fiilen peşpeşe tutmak yeterlidir. Ayrıca namazdayken avret yerlerini örtme örneğinde olduğu gibi peşpeşe olmak ibadette şart olup buna niyet etmek şart değildir.

 

İkinci görüş

 

Her gece oruç tutmaya niyet etmek şarttır, böylece özelolarak o oruca temas etmiş olur.

 

Not:  Keffaret yükümlüsünün oruç tutması ancak köle azadının imkansız olması sebebiyle oruç tutmasının caiz olduğu kesin olarak bilindikten sonra geçerli olur. Azat edilecek köle konusunda bir araştırma yapmadan geceleyin oruç tutmaya niyet etse sonra köle hakkında araştırma yapıp bulamasa o niyet yeterli olmaz.

 

57. Kişi oruca ay esnasında başlasa örneğin Muharrem ayından yirmi gün geçtikten sonra başlasa sonraki ay -yani bizim örneğimizde Safer ayı- hilale göre hesap edilir. İlk ay olan Muharrem ayı ise üçüncü aydan eklenecek günlerle -bizim örneğimizde Rebiülevvel ayından eklenecek on gün ile- otuz güne tamamlanır. Çünkü orada hilali esas almak mümkün olmadığından sayı esas alınmıştır.

 

58. Orucun peşpeşe olma niteliği özürsüz yere birgün kaçırılması halinde ortadan kalkar.

Bu, son gün bile olsa böyledir. Bu, kişinin orucunun bozulması veya bazı gecelerde niyet etmeyi unutmakla olabilir. Emredilen şeyleri yerine getirme konusunda unutmak bir özür olarak kabul edilmez.

 

Bu durumda, daha önce tutulan oruçlar geçersiz mi olur yoksa nafile oruca mı dönüşür?

Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır. EI-Envar adlı eserin yazan ilk görüşü, İbnü'l-Mukrı ise ikinci görüşü tercih etmiştir. İlk görüş "özürsüz yere orucu bozma", ikinci görüş "özür sebebiyle bozma" şeklinde yorumlanır.

 

59. Kişi orucu bitirdikten sonra bir günün orucuna niyet edip etmediğinde şüphe etse isterse bu, niyetinde şüphe ettiği günün orucu olsun bunun zararı olmaz. Çünkü günü bitirdikten sonra meydana gelen şüphenin bir etkisi yoktur. Bu, benzer durumda namaza niyet konusundan ayrılır; çünkü namaz konusu oruca göre işin daha sıkı tutulduğu bir konudur.

 

Not: Nevevi'nin ibaresinin mefhum-ı muhalifinden şu durum istisna edilir: Kişi yolculuk sebebiyle oruç tutmasa veya hamile ya da süt emziren kadın çocuk sebebiyle oruç tutmasa veya kişi şiddetli açlık sebebiyle orucunu bozsa bu durumda özür bulunsa bile peşpeşe olma özelliği ortadan kalkmış olur.

 

60. Orucu bırakmayı mübah kılacak derecede olan hastalık sebebiyle orucu bırakmak [orucun peşpeşe olma özelilğini ortadan kaldırır mı? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre bu durumda orucun peşpeşe olma özelliği ortadan kalkmış olur; çünkü hasta olmak oruç tutmayla çelişen bir durum değildir. Burada kişi kendi isteğiyle orucu bırakmıştır. Onun durumu oruç tutarken çok zorlanıp orucunu bozan kişinin durumu gibidir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre bu durumda peşpeşe olma özelliği ortadan kalkmaz; çünkü peşpeşe tutma zorunluluğu, Ramazan orucunun aslen farz olmasından daha güçlü olamaz. Ramazan orucu hastalık durumunda düşmektedir.

 

61. Yukarıdaki açıklamalardan hastalıktan korkarak oruç bırakmanın, peşpeşe olma özelliğini evleviyetle ortadan kaldıracağı anlaşılmaktadır.

 

62. Orucun peşpeşe olması, kadının adet görmesiyle ortadan kalkmaz; çünkü adet görmek oruçla çelişen bir durumdur. Normal adet gören bir kadın bir ay içinde normal şartlarda adet görür. Bu durumda iki ay oruç tutmayı menopoz olma dönemine ertelemek büyük bir risktir.

 

63. Bu hüküm, kadının iki ay veya daha fazla süreyle hayızdan kesilme adeti olmadığında söz konusudur. Şayet böyle bir adeti var olup da araya hayızın gireceği bir sürede kadın oruca başlamışsa, Ravdatü't-talibin'de Mütevelli'den aktarılan ve onaylanan görüşe göre orucun peşpeşe olması kesintiye uğramış olur.

 

64. Aynı şekilde keffaretle yükümlü olan kişi Ramazan veya Kurban bayramı gibi orucu kesintiye uğratacak bir zaman diliminin araya gireceğini bile bile iki aylık oruca başlasa,

[bu vakitler araya girdiğinde oruç kesintiye uğrar]. Bu, el-Muharrer'de belirtildiği halde Nevevi bunu atlamıştır.

 

Not:  Doğru görüşe göre loğusalık da hayız gibi olup orucun peşpeşe olmasını zedelemez. Bir görüşe göre ise loğusalık [hayıza göre] nadir olduğundan peşpeşe olmayı kesintiye uğratır. İmam ŞaHl'nin ifadelerinden ilk anda anlaşılan da budur.

 

Araya hayız ve loğusalığın girmesi zıhar keffaretinde değil yalnızca adam öldürme keffaretinde düşünülebilir. Çünkü zıhar keffareti kadın üzerine gerekli değildir. Bu yüzden Nevevi'nin burada zıhar keffaretinden bahsederken hayızdan söz etmesine itiraz edilmiştir.

Bu itiraza şöyle cevap verilmiştir: Burada Nevevi mutlak olarak keffaretten bahsetmektedir.

Ayrıca İmam Şafii'nin eski olup tercih edilen görüşüne göre bir kadının, üzerinde zıhar keffareti borcu olup da ölen bir yakını adına onun keffaret orucunu tutması düşünülebilir.

 

65. Mezhepte esas alınan rivayete göre akıl hastalığına yakalanmak orucun peşpeşe olma özelliğini ortadan kaldırmaz; çünkü oruç tutmak tıpkı hayız gibi akıl hastalığıyla da çelişen bir durumdur. Daha önce Mütevelli'den aktardığımız görüş, ez-Zehair adlı eserde belirtildiğine göre gel-git şeklinde olan akıl hastalığı için de geçerlidir.

 

66. Uzun süreli baygınlık -Ravdatü 't-talibın' de belirtildiğine göre- akıl hastalığı gibidir. İtimad edilen görüş de budur. Bir başka görüşe göre ise bu, hastalık gibidir. Et-Tenkih 'teki ifadeden bunun tercihe şayan olduğu anlaşılmaktadır. Ezrai şöyle demiştir: "Mezhepte esas alınan ve İmam Şafii tarafından el-Ümm'de açık olarak belirtilen görüş budur."

 

67. Kişi Ramazan orucunu keffaret niyetiyle veya hem ramazan hem keffaret niyetiyle tutsa orucu batıl olur.

 

68. Kişinin daha sonra baştan tutmak için iki aylık orucu kesintiye uğratması günahtır. Çünkü iki aylık oruç, tek bir günlük oruç gibidir.

 

69. Kişi, iki aylık oruç tutma esnasında geceleyin eşiyle ilişkide bulunsa günaha girmiş olur, ancak oruca yeniden başlaması gerekmez.

 

c. Altmış Fakiri Doyurmak

 

Kişi yaşlılık veya hastalık sebebiyle oruç tutamayacak durumda olursa -alimlerin çoğunluğu "iyileşmesi ümit edilmeyen hastalık" demişlerdir- veya oruç tutması durumunda şiddetli bir zorlukla karşılaşıyor yahut hastalığının artmasından korkuyorsa titre olarak verilmeye elverişli altmış müd yiyecek ile; kafir, haşimı ve Muttalibı olmayan altmış miskin veya fakiri doyurması gerekir.

 

70. Zıhar yapan kimse yaşlılık veya hastalık sebebiyle oruç tutamayacak veya iki ay peşpeşe tutamayacak durumdaysa [oruç tutarak değil fakirleri doyurmak suretiyle keffareti yerine getirir.]

 

71. Alimlerin çoğunluğu hastalıkla ilgili "iyileşmesi ümit edilmeyen" kaydını eklemişlerdir.

Cüveyni ve Gazalı gibi azınlık ise "hastalığın ya kişinin benzer durumlarda düzenli adetine ilişkin zannı ya da doktorların sözüne bağlı olarak iki ay devam etmesi ile kayıtlanması gerekir" demişlerdir. Ravdatü't-talibin'de bu görüş sahih kabul edilmiştir. Nevevi bununla yetinmiş olsa bundan önceki de anlaşılacaktı. Alimlerin bir grubu ise hastalığa ilişkin iyileşmesi ümit edilen ve edilmeyen şeklinde bir kayıt koymamıştır.

 

Not:  Hastalığın, yaşlılığa atfedilmesi genelin özele atfedilmesidir. Çünkü hastalık arızıdir, yaşlılık ise tabii bir hastalıktır.

 

72. Kişi oruç tutmaktan aciz olmamakla birlikte oruç tuttuğunda şiddetli zorlukla karşılaşıyorsa [keffareti, fakirleri doyurarak yerine getirebilir. ]

 

73. Bazıları bu zorluğu "teyemmüm yapmayı mübah kılacak derecede zorluk" şeklinde sınırlamışlardır.

 

74. Alimlerin çoğunluğunun tercihine göre kişinin aşırı derecede cinsel şehvete sahip olması da zorluk kapsamına dahildir. Nevevi bunu "ramazanda ilişkide bulunma sebebiyle gerekli olan keffaret" konusunda açık olarak belirtmiştir.

 

Şiddetli şehvet durumunda Ramazan orucunu terk etmek ise caiz değildir; çünkü ramazan orucunun bedeli yoktur. Ayrıca kişinin ramazan orucunda geceleri ilişkide bulunması mümkündür. Oysa Zıhar keffaretinde -daha önce de işaret edildiği üzere- ilişkide bulunmanın haramlığı [iki aylık] oruç bitinceye kadar devam eder.

 

75. Kişi oruç tuttuğu taktirde hastalığının artmasından korkarsa [bu durumda ve yukarıda belirtilen durumlarda] ayette belirtildiği üzere altmış miskine yemek yedirmek suretiyle keffareti yerine getirir. Fakire de yedirebilir; çünkü fakirin durumu miskinden daha kötüdür.

Yedirmenin bir kısmını miskinlere bir kısmını fakirlere yapsa bu da yeterli olur.

 

Not:  Nevevi "yemek yedirmek suretiyle keffareti yerine getirir" derken Kur'an'ın lafzına uyarak bunu söylemiştir. Bununla kastedilen, yiyecek maddesinin temlik edilmesidir.

Hadiste "Hz. Peygamber (s.a.v.) nineye [torununun geriye bıraktığı terikeden] altıda bir yedirdi" ifadesi geçmektedir.(Beyhaki, Feraiz, VI, 226)

Bununla "temlik etti" anlamı kastedilmektedir. Buna göre fakirlere öğlen ve akşam yemek yedirmek yeterli değildir.

 

[Keffaret yükümlüsünün, yiyecek maddesini temlik ederken fakirlere ve miskinlere] bunu sözlü olarak belirtmesi gerekir mi yoksa fiilen vermesi yeterli midir? Ravd adlı eserdeki ifade bunun sözlü olarak söylenmesini gerektirmektedir. Çünkü o eserde "temlik" sözcüğü kullanılmıştır. Ezrai bunun hakkında "bu uzak bir görüştür, sözlü ifade şart değildir" demiştir. Zekatı vermede olduğu gibi burada da doğru olan budur.

 

Nasıl ki köle azat etmek için uzaktaki malın gelmesi bekle nmiyorsa aynı şekilde kişi oruç tutarak keffareti yerine getirsin diye iyileşme si ümit edilen hastalığın iyileşmesi beklenmez. Çünkü malı olmayan kimseye "azat edecek köleyi bulamadı" denilmez. Ancak hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimseye "oruç tutmaya güç yetiremiyor" denilir. Ayrıca malın elde edilmesi kişinin isteğine bağlı olduğu halde hastalığın iyileşmesi böyle değildir.

 

76. Fakir ve miskinin zekat almaya ehil kimselerden olması gerekir. Buna göre [keffaret olarak verilecek yiyeceği n] şunlara temlik edilmesi yeterli olmaz:

 

> Zımmı bile olsa kafire,

> Haşimoğulları ve Muttaliboğulları soyuna mensup kişiye,

> Kişinin karısı ve akrabası gibi nafakasını vermekle yükümlü olduğu kişiye,

> Akrabası veya kocası tarafından nafaka verilerek ihtiyacı karşılanan kişiye,

> [Normal] köle veya özgürlük sözleşmesi yapmış köle.

 

Çünkü keffaret, Allah hakkıdır. Dolayısıyla zekatta dikkate alınan hususlar keffarette de dikkate alınır.

 

77. Kişi keffaret olan yiyeceği efendisinin izniyle bir köleye verse ve efendisi de o yiyeceği almaya hak kazanan kimselerden olsa bu temlik caiz olur; çünkü köleye verilen bu yiyecek efendiye sarf edilir.

 

78. Kişi belirtilen nitelikteki altmış [fakir ya da miskin] kişiye, her birine bir müd olacak şekilde altmış müd verir. Bunları onların önüne koyar, her birine eşit şekilde temlik eder veya herhangi bir şey söylemeksizin verir. Onlar bunu kabul ettiğinde, doğru görüşe göre keffaret geçerli olmuş olur.

 

79. NevevI'nin sözünden, aksi bir şey anlaşılsa da kişi bu şahıslardan birine iki müd, birine bir buçuk müd vermek suretiyle eşitliğe riayet etmese keffaret geçerli olmaz. NevevI "altmış fakire birer müd verir" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

80. Kişi keffarete niyet ederek "bunu alın!" dese ve onlar da eşit olarak alsalar bu yeterli olur. Farklı miktarlarda alırlarsa, kimin başka bir müd daha aldığı belli olmadığı sürece sadece bir müd geçerli olur ve bu böylece devam eder.

 

81. Kişi altmış müddü yüz yirmi fakire eşit bir şekilde verse otuz müd vermiş sayılır. O zaman bu fakirler içinden altmış kişiye otuz müd yiyecek daha vermesi gerekir. Şayet bunun keffaret olduğunu onlara söylemişse diğer şahıslardan, kalanları geri alır.

 

82. Kişi otuz fakire altmış müd yiyecek verir ve her birine verilen miktar bir müddün altına düşmezse bu kişiler dışında başka otuz kişiye otuz müd yiyecek daha verir ve daha önce geçenleri geri alır.

 

83. Bir fakire iki keffaretten dolayı iki müd yiyecek verse bu caiz olur.

 

84. Bir kişiye bir müd verse ve bu müddü kendisinden satın alıp sonra başkasına verse ve bu şekilde altmış defa bunu yapsa, kerahetle birlikte caiz olur.

 

85. Kişi yiyecek maddesini devlet yetkilisine verse ve yiyecek onun elinde fakirlere dağıtılmadan önce telef olsa, zekatın aksine burada keffaret yerine gelmiş olmaz.

 

86. Nevevi, müdlerin cinsini şu şekilde açıklamıştır: "Fitre olarak verilmesi caiz olan hububat cinsinden."

 

Buna göre, keffaret yükümlüsünün bulunduğu bölgede var olan yaygın yiyecek dışarıda kalmış olmaktadır ki kişi un, kavut, ekmek vb. gibi kendi bölgesinde yaygın olan yiyecekten keffaret verse yeterli olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre, fitre olarak keş ve süt verilmesini caiz gördüğünden dolayı keffaret olarak da bunları vermenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Keş konusunda güçlü olan görüş budur. Süte gelince, Nevevi, Tashihü't-Tenbih adlı eserde sütün keffaret olarak verilemeyeceği görüşünün doğru olduğunu söylemiştir.

 

Son Hükümler

 

Keffaretle yükümlü olan kişi keffaret olarak yapılması gereken şeylerin hiçbirini yapamayacak durumda olursa, bunlardan birini yapabilecek hale gelinceye kadar keffaret onun borcu olarak kalır. Bu durumda zıhar yapan kimse keffareti yerine getirinceye kadar karısıyla ilişkide bulunamaz.

 

Keffaretin yerine getirilebileceği iki şey birleştirilerek yapılamaz.Örneğin kişi bir köledeki yarım hisseyi azat edip bir ay oruç tutmak veya bir ay oruç tutup otuz fakiri doyurmak gibi bir şey yapamaz. Azat etmek üzere yalnızca hisseli bir köle bulursa o zaman [köle azat etme basamağını geçip] oruç tutar. Çünkü köleyi bulamamış durumdadır. Kişi yiyecek maddesinin bir kısmını bulursa bu durumda bir müddün bir kısmı bile olsa bunu verir; çünkü bunun bedeli yoktur. Kolayolan bir şey, zor olan bir şey sebebiyle ortadan kalkmaz. Geriye kalan yiyecek maddesi, tercihe şayan olan görüşe göre zimmetinde borç olarak kalır. Çünkü amaç şudur: Keffaretin yerine getirilebileceği durumların tümünden aciz kalmak kişinin üzerinden keffaret borcunu düşürmez. Burada kişinin bir şeyler yapmış olmasına bakılmaz.

 

Kişi üzerinde iki keffaret borcu olmakla birlikte yalnızca bir köle azat edebilecek imkanı varsa bu keffaretlerden biri yerine geçmek üzere bir köle azat eder, gücü yetiryorsa diğer keffaret için oruç tutar, yetmiyorsa fakirlere yiyecek verir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

LİAN: GİRİŞ