MUĞNİ’L-MUHTAC

İÇKİ

 

İÇKİ İÇME SUÇU VE CEZASI

 

GİRİŞ

HAD CEZASINI GEREKTİREN VE GEREKTİRMEYEN DURUMLAR

NECİS MADDELERLE TEDAVİ OLMANIN HÜKMÜ

İÇKİ İÇME SUÇUNUN CEZASI

İÇKİ İÇME SUÇUNUN ISPATI

CEZANIN UYGULANMA ESASLARI

 

GİRİŞ

 

[Bu bölümün Arapça başlığında yer alan] "eşribe" ifadesi içilen şeyanlamına gelen "şerab" kelimesinin çoğuludur. "Şirrib" kelimesi "içmeye düşkün olan" anlamındadır. "Şerb" kelimesi, şarap içen topluluk anlamına gelir.

 

Şarap içmek büyük günahlardandır. Dahası şarap içmek, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın (r.anhüma) dediği gibi bütün büyük günahların anası mesabesindedir.

 

Şarap içmenin haramlığı konusunda ana delil şu ayetlerdir:

 

> Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

 

Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?

 

Allah'a itaat edin, Resule de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.

 

İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakın ıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever. [Maide, 90-93]

 

> De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. [A'raf, 33]

 

Alimlerin çoğımluğna göre bu ayettekr "günah" ifadesi şaraptır. Bu görüş için Şairin şu sözleri de delil olarak ileri sürilimüştür:

 

Günahı içtim aklım başımdan gitti.

 

Böyledir, günah akılları giderir.

 

Şarabın haramlığı ile ilgili birbirini' destekleyen çok sayıda hadis vardır.

 

Ebu Davud'ın rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şarabı, onu içeni, servis yapanı, satanı, alanı, parasını yiyeni, şarap yapmak üzere [üzümü] sıkanı, sıktıranı, taşıyam, kendisine taşınanı lanetlemiştir. (Ebu Davud, Eşribe, 3674)

 

Yine Resulullah (s.a.v.), şarap hakkında şöyle buyurmuştur:

 

> Dünyada şarap içip de tövbe etmeyen kimseye Allah ahirette onu' [cennet şarabını] haram kılar.(Buhari, Eşribe, 5575; Müslim, Eşribe, 5190)

 

Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Kişi zina ettiğinde mümin olarak zina etmiş değildir.

 

Şarap içtiğinde mümin olarak içmiş değildir.(Müslim, İman, 200)

 

Şarabın haram kılınmış olduğu konusunda icma bulunmaktadır. Şarabın mübah oldUğu yolunda bazı şeyler rivayet edenlerin sözlerine itibar edilmez.

 

Müslümanlar İslam'ın ilk yıllarında şarap içiyoriardı. Alimlerimiz bunun, cahiliye döneminden gelen hükmün ıstıshab yoluyla devam ettirilmesine dayanarak mı olduğu yoksa onun mübahlığına dair dinde bir delil bulunmasına dayanarak mı olduğu konusunda iki görüşe ayrılmışlardır. Maverdi ilk görüşü tercih etmiş, NevevI ise ikinci görüşü tercih etmiştir. Şarabın haram kılınması hicretin ikinci yılında Uhud savaşından sonra olmuştur. [Zayıf] bir görüşe göre mübah olan şey yalnızca şarabı içmek idi yoksa aklı giderecek derecede sarhoş olmak değildi. Zira bu, bütün dinlerde haram kılınmıştır. Bu görüşü İbnü'l-Kuşeyrı tefsirinde Kaffal eş-Şaşl'den nakletmiştir. NevevI, Müslim şerhinde "bu batıldır, aslı yoktur" demiştir.

 

"Hamr (şarap)" üzüm suyundan yapılan ve köpük atmasa bile sarhoş eden içecektir. Ebu Hanife, köpük atmayı şart koşmuştur. O zaman onun haramlığı konusunda icma edilmiştir.

 

Not:  Alimlerimiz, nebizler için "hamr [şarap]" sözcüğünün hakikat anlamıyla kullanılıp kullanılmayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Müzenı ve bir grup alim bunun söylenebileceğini belirtmişlerdir. Çünkü sıfatta ortak olmak isimde de ortak olmayı gerektirir. Bu, dilde kıyas olup alimlerin çoğunluğuna göre caizdir. Hadislerin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. Rafii, "[nebizlere şarap denilmesi] ancak mecaz yoluyla olur" görüşünü alimlerin çoğunluğuna nispet etmiştir. Haramlık ve had cezası açısından ise nebizler şarap gibidir. Şu var ki şarap içmeyi helal sayan kişi tekfir edildiği halde nebiz içmeyi helal sayan kimse tekfir edilmez. Çünkü şarabın haramlığı hakkında icma olduğu halde nebizin haramlığı hakkında icma yoktur, alimler nebizlerin haramlığı konusunda ihtilaf etmişlerdir.

 

Cüveyni "şarabı helal sayan tekfir edilebilir" ifadesini mutlak olarak kullanmayı hoş görmemiş ve şöyle demiştir: "İcmaın aslını reddeden kimseyi bile tekfir etmezken, icmaya aykın davrananı nasıl tekfir edebiliriz ki? En fazla onu bid'atçı kabul ederiz." Cüveyni, alimlerimizin "tekfir edilir" şeklindeki sözlerini şu şekilde tevil etmiştir:

"Kişi, icma edenlerin şarabın haramlığının şer'an sabit olduğu şeklindeki sözlerini tasdik ettikten sonra onu helal sayarsa dini reddetmiş olacağından tekfir edilir." Bunu, Rafii kendisinden aktardıktan sonra şöyle demiştir: "Bu durum, bir şeyin farziyeti veya haramlığı konusunda icma sabit olduğu halde bunu reddeden diğer kimseler hakkında da geçerli olmalıdır."

 

Zencanı buna şu şekilde cevap vermiştir: "Biz şarabı helal sayan kimseyi sırf icmaya aykın davrandığı için tekfir etmiyoruz. Bunun yanında Hz. Muhammed'in (s.a.v.) dininden olduğu zorunlu olarak bilinen bir şeye aykın davrandığı için tekfir ediyoruz. Bu konuda hem icma hem de nass bulunmaktadır."

 

 

HAD CEZASINI GEREKTİREN VE GEREKTİRMEYEN DURUMLAR

 

1. çoğu sarhoş eden her içeceğin azı da haramdır ve onu içene had cezası uygulanır.

2. Ancak çocuk, akıl hastası, harbı, zımmı ve bOğazından zorla sarhoş edici içecek damlatılan kişi hariçtir. Mezhepte esas alınan görüşe göre zorla kendisine şarap içirilen kişi de böyledir.

 

3. Kişi içtiği şeyin şarap olduğunu bilmese ona had cezası uygulanmaz.

 

4. Kişi yeni Müslüman olup "ben şarabın haram olduğunu bilmiyordum" dese kendisine had cezası uygulanmaz. "Ben, içen e had cezası uygulandığını bilmiyordum" derse kendisine had cezası uygulanır.

 

5. Kişi şarabın tortusunu içtiğinde kendisine had cezası uygulanır. Bir un şarap katılarak hamur yapılsa ve ekmek haline getirilse onu yiyene ve yine şarabın içine katıldığı hamurdan yiyene had cezası uygulanmaz.

 

6. Daha doğru görüşe göre kişi şarabı vücuduna makat bölgesinden [lağman yaparak] alsa veya burnundan çekse had cezası uygulanmaz.

 

7. Bir kimsenin boğazına lokma takılsa [ve o lokmayı yutmak için yanında] şaraptan başka bir şey bulamasa lokmayı [boğazından aşağıya] şarapla geçirir.

 

8. Daha doğru görüşe göre tedavi veya susuzluğu gidermek için şarap içmek haramdır.

 

1. çoğu sarhoş eden şeyin çoğu da azı da haramdır. Kuru hurma, kuru üzüm ve bunlar dışındakilerin suda bırakılmasıyla yapılan her türlü sarhoş edici haramdır. Bunun delili Buhari ve Müslim'in Hz. Aişe'den rivayet ettiği şu hadistir: Sarhoş eden her içecek haramdır. (Buhari, Eşribe, 5585)

 

Müslim şu şekilde rivayet etmiştir: Her sarhoş edici şaraptır ve her şarap haramdır.(Müslim, Eşribe, 5186)

 

Nesai sahih bir senetle Sa'd bin Ebi Vakkas aracılığıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şunu rivayet etmiştir: Size sarhoş edicinin azını da çoğunu da yasaklıyorum. (Nesai, Eşribe, 5623)

 

Tirmizi, şu hadisi sahih görerek rivayet etmiştir: Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.(Tirmizi, Eşribe, 1865)

 

Ebu HanIfe, kuru hurma, kuru üzüm gibi meyvelerin suda bekletilmesi ile elde edilen içeceğin sarhoş etmeyen miktarı konusunda bu hükme muhalefet etmiş, bu konuda hadis hafızlarının [zayıf olarak] bildiği bir takım hadislere dayanmıştır. Yine bunları haram kılan hadisler tarih bakımından daha sonra olduğundan onlarla amel etmek gerekli olmuştur.

 

2. Az miktarda şarap her ne kadar sarhoş etmese bile haram olup içen kişiye had cezası uygulanır. Bunun sebebi fesadın kökünü bütünüyle kazımaktır. Nitekim aynı gerekçeyledir ki yabancı olan bir kadını öpmek ve onunla başbaşa kalmak, haram olan cinsel ilişkiye yol açabileceği için haram kılınmıştır. Ayrıca Hakim şu hadisi rivayet etmiştir: "Şarap içene sopa vurun!". Nebiz içmek de buna kıyas edilmiştir. (Hakim, Müstedrek, 4, 472)

 

3. Şarabm sarhoş etmediği bir şahsın varlığını düşünsek bile bu kişiye şarap içmesi sarhoş edicilik sebebiyle değil necisliğinden dolayı haram olur, Demın ve başkalarının belirttiği üzere şarap içmenin önüne geçmek için kendisine had cezası uygulanır. Nitekim sarhoş edecek kadar değil ancak kendisini etkileyecek kadar şarap içen kimseye de [sarhoş olmamış olsa bile] had cezası uygulanır.

 

4. Bir kimseye had cezası uygulandıktan sonra henüz ilk sarhoşluğu devam ederken tekrar sarhoş edici bir şey içse ikinci defa had cezası uygulanır.

 

Not:  Burada "içen" derken kastedilen sarhoş edici şeyi her nasılolursa bünyesine alan kişidir. Bu ister içmek yoluyla ister başka yolla olsun, ister haramlığı üzerinde ittifak edilen ister ihtilaf edilen bir içecek olsun, ister katı ister sıvı, ister pişirilmiş ister çiğ olsun, ister haramlığına inanarak isterse mübahlığına inanarak içmiş olsun mezhepte esas alınan görüşe göre hepsi birdir. Çünkü mübahiık delili -geçtiği üzere- zayıftır.

 

"İçecek" ifadesi bitkiyi dışanda bırakmaktadır. Demıtı "düşük insanların yedikleri afyon böyledir" demiştir. Rafiı ve Nevevi, "yiyecekler" bölümünde Ruyanı'den "bunu yemek haramdır, ancak yiyene had cezası uygulanmaz" görüşünü nakletmişlerdir. Gazall, Kavaidü'l-akaid adlı eserinde şöyle demiştir: "Bunu yiyen kişiye tazir uygulanması ve men edilmesi gerekir, had uygulanmaz.

Üzerinde bunu taşıyanın namazı batıl olmaz."

 

İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Haşhaş / afyon ilk olarak hicrı altıncı asrın sonlarında Tatar [Moğol] devleti ile ortaya çıkmıştır. Bu, münkerlerin en büyüğünden ve bazı açılardan şaraptan da kötü bir şeydir. Çünkü bu ot, tıpkı şarap gibi kişide bir lezzet, keyiflenme hali ve neşe meydana getirmekte, bunu yiyenler şarap içenlerden daha zor ayılmaktadır. "

 

Afyon hakkında şu şiiri okuyan kişi hata etmiştir:

 

Akli ve nakli bir delil olmadığı halde onu haram kıldılar.

 

Oysa haram olmayan bir şeyi haram kılmak haramdır.

 

İçecekler dışında aklı gideren ve had cezasının söz konusu olmadığı ban otu vb. her şey de afyon / haşhaş gibidir. Çünkü bu tür maddeler lezzet vermez, kişiye keyif vermez, onun az miktarını kullanmak çoğunu kullanmaya yol açmaz. Bunu kullanana tazir cezası uygulanır.

 

Katı hale getirilmiş olan şarap ve eritilmiş afyon Nevevi'nin burada belirttiği hükme aykırılık teşkil etmez, onların asıllarına [şarabın Sivi haline ve afyonun katı haline] bakılır.

 

"Sarhoş edici" ifadesi böyle olmayanları dışarıda bırakmaktadır. Bununla birlikte sarhoş edici olmayan içecekler içinden "munassaf / yarılanmış" adı verilen ve kuru ve yaş hurmadan yapılan içeceği içmek mekruhtur. Yine hallt adı verilen hurma koruğu ile

yaş hurmadan yapılan içecek de mekruhtur. Çünkü bu tür içeceklerde karışım bulunduğundan değişim gerçekleşmeden önce çabucak sarhoş edici bir hale dönebilmekte, içen kimse sarhoş edici olmadığını zannerek sarhoş edici bir şeyi içebilmektedir.

 

5. Şarap içen e had cezası vurulabilmesi için içen kişinin mükellef olması, İslami hükümlere tabi olması, [baskı ve tehdit altında olmaksızın] kendi isteğiyle hareket ediyor olması, içtiği şeyin sarhoş edici olduğunu biliyor olması, bir zaruret içinde bulunmaması gerekir. Burada yer alan kayıtların dışarı çıkardığı hususlar Nevevi'nin aşağıdaki açıklamalarından anlaşılmaktadır.

 

6. Çocuk ve akıl hastası sarhoş edici içecek içtiğinde sorumlulukları bulunmadığı için had cezası uygulanmaz.

 

7. Harbi İslami hükümleri benimsemediği için sarhoş edici içecek içtiğinde kendisine had cezası uygulanmaz. Zımmiye de had cezası uygulanmaz; çünkü o zimmet anlaşması yapmakla kendi inanmadığı hükümleri üstlenmiş olmaz, yalnızca kullara ilişkin hükümleri benimsemiş olur.

 

8. Boğazından zorla sarhoş edici içecek damlatılan kişiye de ceza uygulanmaz.

9. İkrah [baskı ve tehdit] altında sarhoş edici içecek içen kişiye [had cezası uygulanır mı? Bu konuda farklı rivayetler söz konusudur:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre had cezası uygulanmaz.

Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur: Ümmetimden hata, unutma ve ikrah [baskı ve tehdit] altında yaptıkları şeylerin sorumluluğu kaldırılmıştır.(İbn Mace, Talak, 2045)

 

İkinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşün karşısındaki rivayete göre bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır.

 

Not:  Nevevi'nin "çocuk .... hariç" ifadesinin zahirinden bunların sarhoş edici içecek içmelerinin haram olmadığı ve kendilerine had cezası uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Ancak Alimlerimiz bunu yalnızca had cezasının olup olmaması konusunda zikretmişlerdir. Evet, ikrah açısından helalliğin söz konusu olup olmadığına temas etmişlerdir. Doğru olan görüşe göre ikrah altında olan kişinin sarhoş edici içeceği içmesi helaldir. Rafii "yaralamalar" bölümünde bunu tek görüş olarak belirtmiştir. İmam ŞafiI, Buveytı Muhtasarı adlı eserde bu şahsın içeceği kusması gerektiğini söylemiştir. Bir görüşe göre bunu yapması zorunlu, bir görüşe göre sünnettir. İlki daha uygundur.

 

10. Bir kimse içtiği şeyin şarap olduğunu bilmeyip sarhoş edici olmadığını zannederek içse özür söz konusu olduğu için had cezası uygulanmaz. Bu kişinin sarhoşluğu süresince kaçırdığı namazları -tıpkı baygın kişinin durumunda olduğu gibi- kaza etmesi gerekmez.

 

11. Sarhoş olan kişi ayıldıktan sonra "şarap içmeye zorlandım" dese veya "içtiğimin sarhoş edici olduğunu bilmiyordum" dese yeminle birlikte sözü kabul edilir. Bu, el-Bahr adlı eserin "talak" bölümünde yer almaktadır.

 

12. [Sarhoş edici içecek içen] kişi yeni Müslüman olmuş olsa ve "ben sarhoş edici içeceğin haram olduğunu bilmiyordum" dese kendisine had cezası uygulanmaz. Çünkü bu bilgi kendisine gizli kalmış olabilir. Had cezaları şüphe ile düşürülür.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Bu, İslam beldelerinde yetişmemiş olan kimse için böyledir. Ancak Müslüman beldelerde yetişmiş olan bir kimse açısından Müslümanlara şarabın haram olduğu bilgisi gizli kalmadığından bu sözü kabul edilmez."

 

Alimlerimizin ifadesinin zahirinden [bu konuda herhangi bir ayrım yapılmaksızın] mutlak olarak şahsın sözünün kabul edileceği anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur.

 

13. [Sarhoş edici içecek içen] kişi "onun haram olduğunu biliyordum ama içildiğinde had cezası uygulanması gerektiğini bilmiyordum" dese kendisine had cezası uygulanır. Çünkü haramlığını bildiğinde ondan kaçınması gerekirdi.

 

14. Şarabın tortusunu içme durumunda had cezası uygulamak gerekir. T ortu şarap kabının en alt kısmında kalan posasıdır. Bu cezayı gerektirir; çünkü bu da şaraptır.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden şarap dışındaki sarhoş edicilerin tortularının hükmünün şarap gibi olmadığı şeklinde bir mana anlaşılabilirse de bu kastedilmemiştir. Ezrai'nin belirttiği üzere zahir olan bu konuda sarhoş edicilerin tümü arasında fark yoktur.

 

Kişi şarabın tortusunun koyu halini yerse bundan dolayı kendisine had cezası uygulanır.

 

15. Bir ekmeğin unu şarapla yoğrulmuş olsa -ve Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'[-kebır'de Cüveyni'den nakledildiği ve Nevevi'nin "süt emzirme" bölümünde tek görüş olarak aktardığına göre- şarap onun içinde tüketilmiş hale gelse kişi bu ekmeği tükettiğinde doğru görüşe göre had cezası uygulanmaz; çünkü şarabın kendisini ateş yok etmiş, geriye necis haldeki ekmek kalmıştır. Yine şarapla yoğrulmuş olan hamuru tüketmekle de had cezası gerekmez; çünkü şarap o hamur içinde tüketilmiştir.

 

16. Kişi şarapla pişirilmiş bir eti ye se had cezası uygulanmaz. Ancak şarapla pişirilmiş et suyunu içtiğinde veya ona bir şey batırdığında onun seridini yediğinde kendisine had cezası uygulanır; çünkü bu durumda şarap, olduğu gibi durmaktadır.

 

17. Kişi şarabı vücuduna makat bölgesinden soksa veya burnundan çekse [kendisine had cezası uygulanır mı? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre had cezası uygulanmaz; çünkü had cezası caydırmak içindir. Burada caydırmaya gerek yoktur. Zira insan nefsi böyle bir şeye meyletmez.

 

İkinci görüş

 

Nasıl ki bu iki fiili yaptığında orucu bozuluyorsa aynı şekilde her iki durumda da kişiye had cezası uygulanır.

 

Üçüncü görüş

 

Bulkini'nin esas aldığı görüşe göre sarhoş edici içeceği burnundan çekme durumunda had cezası uygulanır, makattan vücuda verme durumunda uygulanmaz. Çünkü kişi makattan aldığında değil de burnundan aldığında bu kendisi için keyif verici olur.

 

18. Bir kimsenin boğazına lokma takılsa şayet yanında şaraptan başka bir şey yoksa o lokmayı şarap içerek boğazından aşağıya geçirir. Cüveyni'nin belirttiğine göre [canını kurtarmak için] bunu yapması farzdır. Bunu yapan kişi canını kurtarmak için yaptığından kendisine had cezası uygulanmaz. Tedaviden farklı olarak burada şarabı içme halinde kurtulmak kesindir. Bu, kullanılması zorunlu olan bir ruhsattır.

 

19 . [Tedavi olmak veya susuzluğu gidermek için şarap içilebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre mükellef olan bir kimsenin tedavi olmak veya susuzluğunu gidermek için şarap içmesi haramdır.

 

Tedavi amaçlı kullanmanın haram oluşunun sebebi şudur: Hz. Peygamber (s.a.v.)'e şarapla tedavi olma konusunda soru sorulduğunda şöyle cevap verdi:

 

> O, deva değil hastalıktır.(Müslim, Eşribe, 5112)

 

Bu hükmün aklı gerekçesi de şudur: Yüce Allah şarabı haram kıldığında ondaki her türlü menfaati kendisinden gidermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu sözü de bunu göstermektedir: Allah, ümmetimin şifasını haram kıldığı şeylerde kılmamıştır.(Beyhaki, Dehaya, 10, 5)

 

Bu hadiste kastedilen şey "şarap" olarak anlaşılır.

 

Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Allah şarabı haram kılınca ondaki menfaatleri de çekip almıştır.

 

Kur'an'daki ayetten şarapta bir takım menfaatler olduğu anlaşılıyorsa da bu, şarabın haram kılınmasından önce söz konusudur. Şarap haram kılındıktan sonra onda bir takım menfaatlerin var olduğu kabul edilse bile bu menfaatlerin haram olduğu kesindir. Şaraptan şifa elde edileceği ise zanna dayanmaktadır. Zanna dayalı bu bilgi, kesin olanı ortadan kaldıramaz.

 

Şarabın susuzluğu gidermede kullanılmasının haram olmasına gelince; şarap susuzluğu gidermez daha da arttırır. Çünkü tıpçıların belirttiğine göre şarabın sıcak ve kuru bir tabiatı vardır. Bu yüzden şarap içen kimseler soğuk su içmeye can atar.

 

Kadı Ebu't-Tayyib şöyle demiştir: "Bu konuyu bir uzmana sordum. Bana şöyle dedi: İlk başta susuzluğu giderir ama sonradan şiddetli susuzluk çektirir."

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Bu, fasık bir kimsenin verdiği haber olup kabul edilmez.

 

Buna şöyle cevap verilir: Bu kişi tövbe ettikten sonra bunu haber vermiştir.

 

İkinci görüş

 

Şarap dışındaki necasetlerle tedavi caiz olduğu gibi şarabın da sarhoş etmeyecek miktarıyla tedavi olmak caizdir. Yine boğazda kalan lokmayı yutmak için şarap içmek caizdir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre şarabı tedavi amaçlı olarak kullanmak caiz olmakla birlikte susuzluğu gidermek için içmek caiz değıidir. Bunun aksi de söylenmiştir.

 

Açlığı gidermek için şarap içmenin hükmü, susuzluğu gidermek için içmenin hükmü gibidir.

 

 

NECİS MADDELERLE TEDAVİ OLMANIN HÜKMÜ

 

Görüş aynlığı, şarabı tüketmek suretiyle tedavi olmak hakkındadır. Şarabın merhem veya macun içine katılarak tüketilmesi durumunda ise başka temiz maddeler tedavi konusunda onun yerini tutmuyorsa ve Müslüman ve güvenilir bir doktor bu ilacın iyi geleceğini haber vermişse yahut şahsın kendisi o ilaçla tedaviden anlıyorsa bu ilaçla tedavi olunabilir.

Nitekim yılan eti ve idrar gibi diğer necis maddeler de böyledir. Bu iş çabuk iyileşmek için başvurulan bir yöntem olsa bile hüküm böyledir.

 

Şarapla karıştırılmış hamur necis bir madde olduğu için satımı caiz değildir.

 

Rafii şöyle demiştir: Necis hale gelmiş bir elbisenin satımı nasıl caiz ise bunun satımının da caiz olması gerekir. Çünkü kişi bu hamuru suda bekletmek suretiyle necisliğini giderebilir.

Bunun dumanı, necis maddenin dumanı gibidir. Bunun Buharinın temas ettiği şeyin necis hale gelip gelmediği konusunda iki görüş bulunmaktadır. Bunun necasetin dumanına benzetilmesi Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de dediği gibi necis hale gelmesini gerektirir. Bununla birlikte onunla tütsü yapılması yasaklanmaz.

 

Bir organı kesmek amacıyla sarhoş edici içecekler dışında aklı gideren [narkoz vb.] maddeleri [uyuşturucu olarak] kullanmak caizdir. Sarhoş edici içeceklere gelince bu sebeple onları içmek caiz olmaz. Şayet başka bir madde bulamazsa veya başka maddeyi kullandığında kişiyi uyuşturmuyorsa bunları kullanmanın caiz olması gerekir. [Böyle bir şeye ihtiyaç duyulursa] nebiz, şaraptan önce kullanılır. Çünkü nebizin haram olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır.

 

Susuzluğu gidermek için şarap içmenin yasak oluşu, durum ölümcül hale gelmemişse söz konusu olur. Şayet durum bu hale gelmişse, açlıktan ölmek üzere olan kimsenin ölmüş hayvan etini yemesi caiz olduğu gibi bu kişinin de şarabı içmesi caiz olur. Cüveyni bu konuda alimlerimizin icmaının bulunduğunu söylemiştir.

 

Şarabı tedavide kullanmanın ve susuzluğu gidermek için içmenin caiz olduğu görüşü tercih edildiğinde bunu yapana had cezası uygulanmaz. Rafii ve Nevevi'nin tedavi konusunda Kadı Hüseyin ve İmam Gazali'den aktardığına göre şarabı tedavi için ve susuzluğu gidermek için kullanmanın haramlığı kabul edilmiş olsa bile bunu yapana had cezası uygulanmaz. Nevevi, Tashihü't-Tenbıh adlı eserinde bu görüşü tercih etmiş, Ezrai ve başkaları da bunu sahih kabul etmiştir. Çünkü ortada tedavi amacıyla kullanılma şüphesi söz konusudur. Susuzluk sebebiyle şarabı içmek de böyledir. Cüveyni'nin muteber imamlardan naklettiği "bu durumda had cezası uygulamak gerekir" şeklindeki görüşü Rafiı eş-Şerh u' s-sağır adlı eserinde zayıf kabul etmiş, el-İstiksa adlı eserin yazarı da "satım akdi" bölümünde şarabı hayvanlara vermenin ve onunla yangın söndürmenin caiz olduğunu söylemiştir.

 

 

İÇKİ İÇME SUÇUNUN CEZASI

 

Hür kişiye uygulanacak ceza kırk sapa, köleye uygulanacak ceza ise yirmi sopadır.

 

Ceza; kırbaçla, ellerle, sandaletlerle, elbise leri n uç taraflarıyla vurmak suretiyle uygulanır.

[Zayıf] bir görüşe göre kırbaçla uygulamak zorunludur.

 

Devlet başkanı bu cezayı seksen sopaya çıkarmayı uygun görürse daha doğru görüşe göre bunu yapması caizdir. Fazlalık kısım tazir cezası olur. [Zayıf] bir görüşe göre had cezası olur.

 

20. Hür kişiye verilecek içki içme cezası kırk sopaclır. Çünkü Müslim, Enes'ten şu hadisi rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (s.av.,l şarap içme cezası olarak sapa ve nalınlarla kırk defa vurduruyordu. "(Müslim, Hudud, 4431)

 

21. Kölenin -Ezrai'nin dediğine göre kısmen bile köle olsa- cezası yirmi sopadır. Çünkü bu, bölünebilecek bir had cezası olduğundan tıpkı zina haddinde olduğu gibi köleye yarısı uygulanır.

 

Not:  İçki içme suçu tekrarlansa Nevevi'nin belirttiği ceza yeterli olur.

 

İçki içen kişiyi dördüncü defa bu fiili yapması halinde öldürmeyi emreden hadisin neshedildiği konusunda icma vardır.

 

Rivayet edildiğine göre Ebu Mihcen es-Sekafı şu şiiri söylemiştir:

 

Öldüğümde beni üzüm asmalarının dibine gömün ki

Ölümümden sonra kemiklerim o asmaların damarlarından kana kana içsin.

 

Beni kıraç topraklara sakın gömmeyin,

 

Zira öldüğümde şarabı tadamamaktan korkarım.

 

Hz. Ömer bu şahsa birkaç defa sopa vurma cezası uygulamışhr. Bunun dörtten fazla olması zahirdir. Daha sonra bu şahıs güzel bir şekilde tövbe etmiştir. Söylendiğine göre Cürcan'da onun kabrinin bulunduğu yerde üç üzüm asmasının kökü büyüyerek kahrini bir çardak gibi sarmıştır.

 

22. Şarap içme cezası [ne ile uygulanır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu cezada aslolan kırbaçla, ellerle, nalınlarla [sandaletlerle] ve elbiselerin uç taraflanyla suçluya vurmaktır. Çünkü Buhari ve Müslim'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) içki içenlere sopa ve nalınlarla vurduruyordu. (Buhari, Hudud, 6773; Müslim, Hudud, 4439)

 

Buhari, Ebu Hureyre'den şu hadisi rivayet etmiştir:

 

> Sarhoş bir kişi Peygamberimizin (s.a.v.) huzuruna getirildi. 0, bu sarhoşa sopa vurulmasını emretti. İçimizden kimileri eliyle, kimileri sandaletiyle, kimileri de elbisesiyle vuruyordu. (Buhari Hudud, 6781)

 

Not:  "Elbisenin ucu" ifadesi elbisenin etek kısmının normal halini ifade etmez. Bununla elbisenin ucunun katlanarak sert hale getirilip o şekilde vurulması kastedilmektedir. Bunu Mehamill ve başkalan açık olarak belirtimşitr.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre sağlam ve güçlü olan bir kimseye ceza uygulanırken -tıpkı zina ve kazif haddi cezalarında olduğu gibi- kırbaçla uygulanması gerekir. İbnü's-Salah'ın belirttiği üzere bu kırbaç, bir araya getirilip dürülen sınmların derilerinden yapılır. [Arapça'da] kırbaca, eti kanla bulaştırdığı için ["bulaştıran" anlamına gelen] "sevt" denilmiştir.

ZerkeşI'nin belirttiği üzere bünyesi zayıf olan bir kimseye kırbaçla bu cezanın uygulanmayacağı konusu ittifakla kabul edilmiştir.

 

23. Devlet başkanı, hür kimseye uygulanacak olan içki içme cezasını seksen sapa olarak uygulamayı uygun görürse [bunu yapabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru olan -ve İmam ŞafiI tarafından da açık olarak belirtilen- görüşe göre devlet başkanının bunu yapması caizdir. Çünkü Hz. Ali (r.a.) şunu rivayet etmiştir:

 

Resulullah (s.a.v.) şarap içene kırk sopa vurdurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) kırk so pa vurdurdu.

Ömer (r.a.) seksen sopa vurdurdu.

 

Bunların hepsi de sünnettir. (Müslim, Hudud, 4432)

Bu [seksen so pa vurmak] benim daha çok hoşuma gidiyor. Çünkü kişi şarap içtiğinde sarhoş olur, sarhoş olduğunda abuk subuk konuşur. Abuk subuk konuştuğunda ise iftira atar. İftiranın cezası ise seksen sopadır.

 

Beyhakl'nin rivayet ettiğine göre Hz. Ömer'e, Ramazan ayında şarap içmiş olan bir ihtiyar getirildi. Hz. Ömer ona seksen sapa vurdurup Şam'a sürdürdü ve şöyle dedi: "Hem Ramazan ayında hem de delikanlılık taslamaya çalışan bir ihtiyar!" .

 

Yine Beyhaki'nin belirttiğine göre Hz. Ali'ye Ramazan ayında içki içerek sarhoş olmuş bir ihtiyar getirildi. Hz. Ali ona seksen sapa vurdurduktan sonra ertesi gün yirmi sapa daha vurdurdu ve şöyle dedi: "Sana, Allah'a karşı bu pervasız davranışın ve Ramazan orucunU yemen sebebiyle bu yirmi sopayu vurdurdum" .

 

İkinci görüş

 

İçki içene yirmi sopadan fazla vurulması caiz değildir. Çünkü Hz. Ali seksen sapa vurma görüşünden dönmüş olup kendi hilafetinde kırk sapa vurduruyordu. (Beyhaki, Eşribe ve'l-hadduha, 8, 321)

 

Not:  Bu görüş ayrılığı, köleye vurulacak sopa sayısının kırka çıkarılması konusunda da geçerlidir.

 

24. [Devlet başkanının fazladan sapa vurdurmasını caiz kabul ettiğimizde fazladan vurulan kırk sapa had cezası mı tazir cezası mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Hür kişiye kırk sopadan köleye yirmi sopadan fazla olarak vurulan kısım tazir cezalandır. Çünkü bu bir had cezası olsaydı bunu uygulamamak caiz olmazdı.

 

İkinci görüş

 

Bu had cezasıdır. Çünkü tazir cezası ancak kesin olan suçlarda söz konusu olur.

 

İlk görüşe şöyle itiraz edilmiştir: Tazir cezası had cezasından az olur. Hal böyle iken burada nasıl eşit olmuştur?

 

Buna şöyle cevap verilmiştir: Bu, içki içen kişiden kaynaklanan suç sebebiyle böyle olmuştur. Bu sebephle Nevevi'nin "tazir cezalan" ifadesi, el-Muharrer'deki "tazir cezası" ifadesine göre daha çok beğenilmiştir.

 

Rafii şöyle demiştir: Bu cevap yeterli değildir. Zira burada suç kesinleşmemiştir ki şahsa tazir cezası uygulansın. Şaraptan kaynaklanabilecek suçlar sınırlandınlamaz. Eğer öyle olsaydı seksen sopanın da ötesinde cezalar verilmesi gerekirdi ama alimler bunu kabul etmemiştir.

Sahabenin vurma cezasını seksene ulaştırmalarına ilişkin olayda anlatılan ifadeler bunların tümünün had cezası olduğunu hissettirmektedir. Eğer böyle kabul edilirse içki içme cezası diğer had cezalarından şu şekilde ayrılmış olur: Bu had cezasının bir kısmı kesin olarak uygulanırken bir kısmı ise devlet başkanının içtihadına bırakılmıştır.

 

İtimad edilmesi gereken görüş fazlalık kısmın tazir cezalan kapsamında olduğudur. Bunun da ötesinde bir ceza vermenin caiz olmama sebebi, konuyla ilgili geçmiş dönemden aktanlanla yetinmektir.

 

 

İÇKİ İÇME SUÇUNUN ISPATI

 

Nevevi daha sonra sarhoş edici içeceği n içildiği hususunun nasıl sabit olacağı meselesini ele almaya başlayarak şöyle demiştir:

 

Kişi içki içtiğini ikrar ettiğinde veya [buna dair] iki erkek şahitlik ettiğinde kendisine had cezası uygulanır.

 

Kendisinden şarap kokusunun gelmesi, sarhoş olması, kusması durumunda had cezası uygulanmaz.

 

İkrarda bulunurken "şarap içtim" demesi, şahitlik edilirken de "şarap içti" denilmesi yeterlidir. Bir görüşe göre ise "bilerek ve isteyerek" denilmesi gerekir.

 

25. Kişi "şarap içtim", "benden başkasının içip de sarhoş olduğu şeyden içtim" gibi bir ifade kullanarak irarda bulunduğunda veya iki :erkek bir kimse hakkında buna benzer bir şahitlikte bulunduğunda ona had cezası uygulanır .

 

26. Birerkek, iki kadın buna dair şahitlik etse had cezası uygulanmaz; çünkü delil eksiktir. Aslolan kişinin suçsuz olmasıdır.

 

27. Yine hırsızlıkta el kesme meselesinde geçtiği üzere [açılmış bir davada davalının yemin etmekten kaçınması üzerine] davacıya döndürülen yeminle de bu suç sabit olmaz.

 

28. Bir kimseden şarap kokusunun gelmesi, sarhoş olması veya şarap kusması gibi durumlarda ona içki içme cezası uygulanmaz. Çünkü yanlışlıkla veya ikrah altında iken içmiş olabilir. Had cezaları şüpheli durumlarda düşürülür.

 

29. "Hakim, Allah hakkı olan konularda [ortada şahit ve ikrar bulunmadığı sürece] sırf kendi bilgisine dayalı olarak hüküm veremez" şeklindeki hükme binaen doğru görüşe göre burada hakim, sırf kendi bilgisine dayalı olarak bir kimseye içki içme cezası uygulayamaz.

Ancak efendi, kendi mülkiyeti altındaki köleyi ıslah etme yetkisine sahip olduğundan kendi bilgisine dayalı olarak kölesine bu cezayı uygulayabilir.

 

30. İkrar ve şahitlik esnasında olayın ayrıntılarına girilmesi [gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Ayrıntılara girmek gerekmez. Kişi ikrarda bulunurken "şarap içtim" demesi yeterlidir. Yine sarhoş edici bir içeceğin içildiğine şahitlik ederken "falan kişi şarap içti" demek yeterli olup bunun dışında "kendi isteğiyle ve bilerek" demek şart değıidir. Çünkü aslolan ikrahın olmamasıdır. Yine yaygın duruma göre bir şey içen kişi içtiği şeyin ne olduğunu bilir. İkrar ve şahitlik de buna göre yapılmış olarak kabul edilir.

 

İkinci görüş

 

[Zayıf] bir görüşe göre ayrıntıları belirtmek gerekir. Bu da hem ikrar hem şahitlikte yukarıda belirtilen şeyleri zikrederek olur. Buna göre ikrarda bulunan kişi "içtiğimin sarhoş edici olduğunu bilerek ve kendi isteğimle içtim" der. Şahitlik eden kişi de "bu şahıs, içtiğinin sarhoş edici içecek olduğunu bilerek ve kendi isteğiyle içti" der. Çünkü tıpkı zina konusundaki şahitlikte olduğu gibi burada da şahıs, ancak kesin bilgiye dayalı olarak cezalandırılabilir. Ezrai ikinci görüşü tercih etmiştir.

 

İlk görüş sahipleri bununla zinayı şu şekilde ayırt etmişlerdir: Zina, haddi gerektirmeyen ilişkiler için de kullanılan bir kavramdır. Nitekim hadiste "gözler zina eder" demiştir. Sarhoş edici içecek sebebiyle sarhoş olmak ise böyle değildir. (Ahmed, Müsned, 2, 343)

 

Not:  Nevevi şarap içtiğini ikrar eden kişinin ikrarından dönmesinden söz etmemiştir.

Bunun hükmü, zina haddi konusunda geçtiği üzeredir. İnsan hakkı olmayan her türlü suçta ikrardan dönmek kabul edilir.

 

 

CEZANIN UYGULANMA ESASLARI

 

1. içki içen kişiye sarhoşken ceza uygulanmaz.

2. Had cezalarını uygularken kullanılacak kırbaç ufak dal ile büyük sapa arasında, yaş ile kuru arasında olur.

3. Cezayı uygulayacak kişi sopayı organlar arasında dağıtarak vurur. Ölümcül yerlere ve yüze vurulmaz. [Zayıf] bir görüşe göre başa da vurmaz.

 

4. Ceza uygulanacak kişinin elleri bağlanmaz, elbiseleri çıkarılmaz.

5. Cezayı uygulayacak olan kişi caydıracak ve acı verecek şekilde peşpeşe vurur.

 

31. İçki içen kişiye ceza o sarhoşken uygulanmaz. Çünkü cezanın amacı caydırmak, engellemek ve acı vermektir. Kişi sarhoşken bu amaç gerçekleşmez. İbnü'l-Verdl'nin Behce adlı eserinde belirtildiğine göre kişinin ayılıncaya kadar cezayı ertelemek farzdır, ta ki kişi bu suçtan caysın.

 

32. Kişi ayılmadan önce kendisine ceza uygulansa bu cezaya itibar edilip edilmeyeceği konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Bulkini ve Ezrai'nin "daha doğru" olarak belirttiği görüşe göre bu ceza dikkate alınır.

 

33. Had ve tazir cezalarında kırbaçlamada kullanılacak olan sapa ağaç dalı ile kalın sapa arasında mutedil kalınlıkta olmalı, yaş ve kuru arasında olmalıdır. Bir başka deyişle sapa hem kalınlık-incelik, hem yaşlık-kuruluk bakımından mutedil olmalıdır. Bunun gerekçesi konuyla ilgili sünnete uymaktır. Alimler bunun farz mı mendup mu olduğu konusundan bahsetmemişlerdir. ZerkeşI'nin belirttiğine göre onların sözlerinden bunun farz olduğu sonucu çıkmaktadır.

 

34. Nevevi kırbacın niteliğinden bahsettikten sonra vuruşların sayısının nasılolacağı meselesine temas ederek şöyle demiştir:

 

Sapa vuracak olan kişi vurduğu sapa sayısını organlara dağıtır, tek bir yere vurmaz. Bunun delili Beyhaki'nin Hz. Ali'den rivayet ettiği şu hadistir: Hz. Ali, sapa vurma cezasını uygulayan şahsa şöyle demiştir: "Her organa hakkını ver. Yüze ve cinsel organa vurma!"(Beyhaki, Eşribe ve'l-hadd minha, 8, 327)

 

Ezrai'nin belirttiğine göre vurma işlemini farklı organlara dağıtmak farzdır. Çünkü tek bir yere ardarda vurulduğunda acı şiddetli olur, bu durum ölüme bile yol açabilir. Ezrai "bu konuda alimlerimizin açık bir ifadesini görmedim" demiştir.

 

35. NevevI daha sonra vurulacak organlardan istisna yaparak şöyle demiştir: "Ölümcülorganlar hariç". Bunlar darbeye maruz kaldığında çabuk ölüme yol açabilecek olan kalp, göğüs boşluğu, cinselorgan gibi organlardır. Vurma cezası uygulayan kişinin bunlardan uzak durması gerekir. Nitekim yukarıda geçtiği üzere• Hz. Ali "yüze ve cinsel organlara vurmaktan kaçın!" demiştir.

 

Ezral'nin belirttiği üzere alimlerimizin ifadelerinin zahirinden bunun farz olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü cezanın amacı kişiyi suçtan caydırmaktır, öldürmek değil.

 

36. Cezayı uygulayan kişi suçlunun ölümcül bölgelerine vursa ve suçlu ölse onun diyetinin tazminin gerekip gerekmediği konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Darimı'nin sözlerinden onun, tazmin olmayacağı görüşünü tercih ettiği anlaşılmaktadır.

 

37. Cezayı uygulayan kişi yüze vurmaktan da kaçınır. Bundan kaçınması farzdır. Çünkü Müslim'de yer alan hadiste şöyle denilmiş-• tir: "Sizden biri vurduğu zaman yüze vurmaktan sakınsın! "(Müslim, Birr ve's-sıla, 113)

Ayrıca yüz, insanın güzelliklerinin toplandığı bölge olduğundan yüze vurulması halinde oluşacak çirkinlik büyük olur.

 

38. [Zayıf] bir görüşe göre tıpkı yüz gibi başa da vurmaktan kaçınılır, çünkü baş şereflidir.

Daha doğru görüşe göre ise -ki Rafii bunu alimlerin çoğunluğuna nispet etmiştir- başa vurmaktan kaçınılmaz.

 

Baş ile yüz arasında şu fark vardır: Baş, kemiklerle kaplı olduğu için başa vurulduğunda yüzdeki gibi bir çirkin görüntünün oluşması söz konusu olmaz. İbn Ebi Şeybe'nin Hz. Ebu Bekir'den (r.a.) rivayet ettiğine göre o, cellada şöyle demiştir: "Başa vur; çünkü şeytan baştadır. "(İbn Ebi Şeybe, Musannef, 6, 591)

 

Nevevi'nin "İmam Şafii'nİn bir görüşüne göre başa da vurulmaz" demesi gerekirdi. Çünkü Kadı Ebu't-Tayyib bunu Büveytı'nin muhtasanndan İmam Şafii'nin ifadesi olarak nakletmiş ve tercih etmiştir. Maverm, İbnü's-Sabbağ, et-Tenbıh yazarı ve başkaları bunu tek görüş olarak aktarmıştır. Rüyanı de et-Tecribe adlı eserinde "aksine görüş belirten hata etmiştir" demiştir.

 

Not:  Kırbaç vuran kişinin, koltuk altının beyazı görülecek şekilde kolunu kaldırması ve son derece aşağıda tutması caiz olmayıp kaldırma ile aşağıda tutma arasında orta yol tutar. Buna göre vururken kolunu kaldırır pazusunu kaldırmaz.

 

Kırbaçlanan kişinin derisinin ince olup hafif vurma ile derisinin kanaması dikkate alınmaz.

 

39. Kırbaçlanan kişinin eli bağlanmaz, salınmış bir vaziyette bırakılır, o kendini eliyle korur. O, elini bir yere koyarsa kırbaçlayan kişi başka yere vurur.

 

40. Kırbaçlanan kişi yüz üstü yatırılmaz, bağlanmaz, Beğavl'nin belirttiğine göre uzatılmaz. Erkek ayakta iken kadın ise otururken kırbaçlanır.

 

41. Vurmanın etkisini engellemeyecek derecede ince olan elbisesi çıkarılmaz. Ancak içinde dolgulu astarı bulunan cübbe ve kaban gibi şeyler üzerinden çıkarılır ki vurmanın amacına riayet edilmiş olsun.

 

42. Kadının üzerinde onu örtecek bir elbise bırakılır, elbisesi bağlanır. Bunu bir kadın veya mahremi yapar. Bu kişi kadına sapa vurulurken yanında durur ki kadının bir yeri açılırsa onu örtsün. Sapa vurma işini ise erkekler yapar; çünkü sapa vurma kadınların yapacağı bir iş değildir.

 

43. Zikredilen hükümler bakımından çift cinsiyetli şahıs da kadın gibidir. Ancak onun elbisesini kadın vb. kimseler bağlamaz. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere bu işi mahrem vb. kimselerin yapmasının tek ihtimalolarak kabul edilmesi uygundur.

 

44. Sapa vurulan kişi toplumda üst düzey şahıslardan ise Maverdi'nin belirtitğine göre kimsenin olmadığı yerde kendisine kırbaç vurulur. Şayet böyle şahıslardan değilse halk içinde vurulur.

 

45. Kırbaç vurma ve tazir cezası mescitte uygulanmaz. Çünkü Ebu Davud ve başkaarının rivayet ettiği hadiste şöyle denilmiştir:

 

> Had cezaları mescitlerde uygulanmaz. (Ebu Davud, Hudud, 4490)

 

Ayrıca kırbaçlama esnasında meydana gelecek bir yara sebebiyle mescidin kirlenme si mümkündür.

 

46. Herşeye rağmen had cezası mescitte uygulanmışsa yerine gelmiş sayılır. Bu tıpkı gasp edilen arazide kılınan namaz gibidir. Rafil ve Nevevi, kitaplarının bu bölümünde böyle söylemişlerdir. Bu ifade, böyle yapmanın haram olmasını gerektirir. BendenıCı bunu tek görüş olarak zikretmiştir. Ancak Rafil ve Nevevi, yargı bölümünde bunun haram olmayıp mekruh olduğunu söylemişlerdir. İmam Şafii de el-Ümm'de bunu açık olarak belirtmiş, İsnevi buna dikkat çekmiştir. Zahir olan da budur.

 

47. Cezayı uygulayacak olan kişi suçluya onu suçtan caydırıp acı verecek derecede peşpeşe vurur. Bu vurmayı farklı gün ve saatlere dağıtmak caiz değıidir; çünkü o durumda had cezasından amaçlanan "acı verme" gerçekleşmemiş olur.

 

Şu mesele bundan farklıdır: Bir kimse bir şahsa yüz kırbaç vuracağına dair yemin etse bu kırbaçları farklı günlere ve saatlere dağıtarak vurduğunda yeminini tutmuş olur; çünkü yeminlerde [üzerine yemin edilen] ismin gerçekleşmesi esas alınır. Burada ise amaç cezalandırmak ve caydırmak olup farklı zamanlarda vurmak bu amacı sağlamaz.

 

Zina cezası uygulanırken suçluya peşpeşe elli sapa vurulup ertesi gün de aynı şekilde vurulsa bu uygulama yeterli olur.

 

Not:  Vurmanın hangi şekilde dağıtılmasının caiz olup olmadığına ilişkin bir ölçü konulmamıştır. Cüveyni şöyle demiştir: "Her bir defada bir veya iki defa vurma örneğinde olduğu gibi bir defada suçlu açısından bir acı hissetme söz konusu olmazsa bu vuruş had olarak kabul edilmez. Şayet bir acı verme ve vurulduğu yerde iz bırakma gibi bir durum söz konusu olursa bakılır: Arada ilk acının ortadan kalkacağı kadar bir zaman bulunmuyorsa bu yeterli olur.

Araya bu miktarda zaman girerse daha doğru görüşe göre yeterli olmaz."

 

Nevevi, had cezasını gerektiren yedi suçu ele aldıktan sonra tazir cezası konusunu müstakil bir başlık altında ele almıştır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

TA'ZİR SUÇLARI VE CEZALARI