ZİNA CEZASI |
ZİNA SUÇU VE CAZASI
"Zina"
sözcüğünün (zina) şeklinde kısaltılarak okunması Hicazhların, (zinae) şeklinde
hemze ile uzatılarak okunması ise Temimlilerin telaffuzudur.
Dinler, zinanın haram
olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Zina, büyük günahların en çirkinlerinden
birisidir. Herhangi bir dinde zinanın helal görülmesi söz konusu değildir. Bu
sebeple zina haddi, had cezalarının en ağındır. Ayrıca zina, ırz ve neseplere
yönelik işlenen bir suçtur.
Zina suçu ve cezası
konusunda temel delil şu ayettir:
> "Zina eden
kadın ve erkeğin her birine yüz sopa vurun." [Nur, 2]
Bir başka delil ise,
lafzı neshedilmiş olmakla birlikte hükmü baki kalan şu ifadedir: "Evlilik
yapmış erkek ve kadın zina ettiklerinde onları recmedin".
Resulullah (s.a.v.) Maiz
ve Gamidiyye'yi recmetmiştir.
Zina suçunun kendisine
has iki hükmü bulunmaktadır:
a) Dört şahidin şart
koşulması,
b) 100 sopa vurmanın
gerekli kılınması.
Haddi Gerektiren Zinanın
Mahiyeti
1. Zina, erkeklik
organını, zatı itibarıyla haram olan, şüpheden hali olan ve şehvet duyulan bir
kadının cinsel organı na haddi gerektirecek şekilde sokmaktır.
2. Erkek ve dişinin
makadı, mezhepte esas alınan görüşe göre tıpkı dişinin ön tarafı gibidir.
3. Bir erkeğin kadını
kucağına oturtması, karısıyla veya cariyesiyle hayızlı iken, oruçlu iken veya
ihramlı iken ilişkide bulunması durumunda had cezası uygulanmaz.
4. Yine evlendirdiği
cariyesiyle veya iddet bekleyen cariyesiyle ilişkisi de böyledir. Yine mahrem
olan cariyesi ile ilişkisinde de had cezası yoktur.
5. Doğru görüşe göre,
şahitler olmaksızın yapılan nikah akdinde olduğu gibi herhangi bir [müdehid]
imam tarafından mübah görülen her türlü ilişkide böyledir [yani had cezasını
gerektirmez.]
6. Kişi, ücretle tuttuğu
bir kadınla, [ücret istemeksizin kendisiyle ilişkide bulunulmasına} izin veren
bir kadınla ilişkide buhur duğunda kendisine had cezası uygulanır.
7. Yine kendisiyle
evlenmiş olsa bile mahremi olan kadınla ilişkide bulunduğunda had cezası
uygulanır.
1. Zinanın, had cezasını
gerektiren mahiyeti, erkeğin cinsel organınının sünnet mahallini veya [şayet
sünnet mahalli kopuksa] o miktardaki kısmını [kendisine haram olan bir kadının
cinselorganına sokmasıdır.]
2. Cinselorganın, kişiye
aslen bitişik olması gerekir. Cinsel organ felçli olsa, kalkık durumda olmasa
veya bez gibi bir şeye sanlı olsa bile hüküm böyledir. Bu, et-Tahkık adlı
eserin gusül bölümünde tek görüş olarak aktarılan ifadeden çıkan sonuçtur.
Darimı, DeylemI'nin görüşüne aykırı olarak bunu açık olarak ifade etmiştir.
3. [Zinadan söz
edebilmek için erkeğin cinselorganının] bir dişinin ön tarafındaki cinsel
organa girmesi gerekir. ZerkeşI'nin belirttiğine göre erkek organı kadının öndeki
boşluğuna girse de böyledir. O, bu konuda bunu yeterli gördüğü halde, üç kere
boşanmış olan kadının eski eşine helalolması konusunda bunu yeterli
saymamıştır; çünkü kadının eski kocasına helalolması, lezzetin tam olarak
gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
4. Zinadan söz edebilmek
için ilişkinin, zatı itibarıyla haram olması, haddi düşürecek şüpheden uzak
olması, dişiye ilişkin cinsel organın tabiatı itibarıyla şehvet duyulacak
şekilde yani hayatta olan bir insana ait olması gerekir.
5. Nevevi'nin "haddi
gerektirecek şekilde" ifadesi, cinsel organı sokma ifadesinin haberidir.
Zina haddi, muhsan
olmayan kişi için [yüz] sapa vurmak ve sürgün etmektir. Muhsan olan için ise
recmetmek [yani taşlayarak öldürmekıtir. Bunun böyle olduğu konusunda nass ve icma
bulunmaktadır.
6. Nevevi'nin
"[zinadan söz edebilmek için] erkeklik organının kişiye bitişik olması
gerekir" kaydı, kopuk olan cinselorganı dışarıda bırakmaktadır. Kopuk
organı [kadının cinselorganına sokmak durumunda] had cezası söz konusu olmaz.
7. Nevevi'nin
"[erkeklik organının] asli organ olması gerekir" ifadesi fazlalık
organı dışarıda bırakmaktadır.
8. "İnsan" ve
"cinsiyeti belli" ifadeleri şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Bir
kadın, bir hayvanın veya cinsiyeti belirsiz bir şahsın organını kendi organına
soksa kadına had cezası uygulanmaz.
9. "Zatı itibarıyla
haram olması" ifadesi kişinin karısı zannederek yabancı bir kadınla
ilişkide bulunmasını dışarıda bırakır. Bu durumda had cezası gerekmez.
Zina tanımında yer alan
kayıtların başka hangi hususları zina kapsamından çıkardığı konusu el-Minhac
metninde gelecektir.
10. Yukarıda yapılan
açıklamalardan tanımda bir zorlamanın bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim İbn
Şühbe şöyle demiştir:
Tanımda, gerekli olmayan
bir fazlalık vardır ki bu da "şüpheden hali olan" ifadesidir. Çünkü
"haram olma" kaydı zaten şüpheyi dışarıda bırakmaktadır. Zira şüphe
yoluyla gerçekleşen ilişki, daha doğru görüşe göre helal veya haram olmakla
nitelenemez.
Bununla birlikte şüphe
üç kısımdır:
a) Failde şüphe: Bu,
kişinin bilmeksizin fiili işlemesidir.
b) Mahalde şüphe: Bu,
kişinin kendi kansı zannettiği bir kadınla ilişkide bulunmasıdır.
c) Cihette şüphe: Bunun
örneği, velisiz nikah yoluyla ilişkide bulunmaktır.
Helallik ve haramlıkla
nitelenemeyen şüphe ilk kısımdaki şüphedir.
Not: Bir erkek, cinselorganını katlayıp onun
sünnet miktarı olan kısmını kadının cinsel organına soksa, zinaya ilişkin
hükümlerin buna bağlanması konusunda tevakkuf edilir. Aksi taktirde mümkün ise
bu hükümlerin bağlanması yolu tercih edilir.
Alimlerin sünnet
mahalline ilişkin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre sünnet mahalli var
olan bir kimse, cinselorganının başka bir yerini soktuğunda bu dikkate alınmaz.
Zira onlar şöyle demişlerdir: "Cinselorganı kopuk olan bir kimse, sünnet
mahalli miktarında bir yer sokarsa ... "
Zahir olan da budur.
Livatanın [Homoseksüel
ilişki] Cezası
11. [Zina fiilinin
gerçekleşmesi açısından] bir erkeğin veya yabancı bir kadının makad[ından ilişkide
bulunmak] tıpkı dişinin ön organı[ndan ilişkide bulunmak] gibidir.
[Livata yapana ne ceza
verilir? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Mezhepte esas alınan
görüşe göre makattan kurulan ve "livata" adı verilen bu ilişki
sebebiyle had cezası uygulanması gerekir. Yani muhsan olan kimsenin
recmedilmesi, muhsan olmayan kimseye ise sapa vurup sürgün edilmesi gerekir.
Zira livata, zinadır. Nitekim ayette Yüce Allah "zinaya yaklaşmayın, o çok
çirkin bir fiildir" [İsra, 32] ve "Siz bu çirkin fiili mi
işliyorsunuz" [el-A'raf, 80] buyurarak [hem zina hem de Lut kavminin
işlediği livatayı "fahişe / çirkin fiil" olarak nitelemiştir.]
Beyhakl, Ebu Musa
aracılığıyla Peygamberimizin şu hadisini rivayet etmiştir:
> Erkek, erkekle
ilişkide bulunduğunda her ikisi de zinakardır. (Beyhaki, Hudud, 8, 233)
İkinci görüş
İmam Şafii'ye ait bir
görüşe göre bunu yapan kişi muhsan olsun ya da olmasın öldürülür.
Bunun delili, Ebu Davud,
Tirmizi ve İbn Mace'nin rivayet ettiği, Hakim'in de senedini sahih kabul ettiği
şu hadistir:
> Lut kavminin
yaptığını yapanları gördüğünüzde bunu yapanı da kendisine yapılanı da öldürün.
(Ebu Davud, Hudud, 4462; Tirmizi, Hudud, 1456; İbn Mace, Hudud, 2561, Hakim,
Müstedrek, 4, 355)
Bu görüşe göre bu fiili
yapanlar, tıpkı mürtedlerin öldürüldüğü gibi kılıçla öldürülür.
Üçüncü görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
livata yapan kişilere, tıpkı hayvanla ilişkide bulunan kişinin durumunda olduğu
gibi yalnızca tazir cezası uygulanması gerekir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesi, kişinin kendi
kölesinin makadından ilişkide bulunmasını da kapsar.
Yukarıdaki hüküm
livatada fail olan kişinin hükmüdür. Kendisine bu iş yapılan erkeğe gelince
bakılır:
a) Küçük, akıl hastası
veya zorlanmış ise kendisine had cezası uygulanmaz, [kadına tecavüz edilmesi
durumunda olduğunun aksine] mehir gibi herhangi bir bedel ödenmez.
Çünkü erkekle arkadan
ilişkide bulunmanın herhangi bir bedeli söz konusu değildir.
b) Kendisine bu fiil
yapılan kişi mükellef olup kendi isteğiyle bunu yapmışsa, muhsan olsun ya da
olmasın, erkek olsun, kadın olsun kendisine sopa vurulup bir yıl sürgün edilir.
Çünkü makat açısından muhsan olmak düşünülemez. [Zayıf] bir görüşe göre muhsan
olan kadın recmedilir.
Kişi kendi karısı veya
cariyesiyle makadından ilişkide bulunursa, mezhepte esas alınan görüşe göre
şayet bu fiili tekrarlayarak yapmışsa kendisine tazir cezası uygulanması
gerekir. Tekrarlanmamışsa Beğavı ve Ruyani'nin belirttiğine göre taziz
uygulanmaz. Kadın ve cariye de tazir konusunda koca ve efendi gibidir.
12. Nevevi
"cinselorganı sokmak" ifadesi ile şu hususları dışarıda bırakmıştır:
> Kişi,
[cinselorganını sokmaksızın] kucağına oturttuğunda,
> Cinselorganın
sünnet mahallinin bir kısmını soktuğunda,
> Cinselorganını
göbek deliği vb. cinselorgan olmayan yere soktuğunda,
> Cinsel ilişki
öncesinde yapılan [sevişme vb.] fiilleri yaptığında,
> Kadın kadınla
seviştiğinde.
[Yukarıdaki] durumlarda
cinselorganı sokma söz konusu olmadığı için zina haddi uygulanmaz, bunu yapan
her iki kişiye de tazir cezası uygulanır.
13. Kişi eliyle
[mastürbasyon yaparak] boşaldığında da had cezası uygulanmaz, tazir cezası
uygulanır.
14. Cinselolarak
kendisinden yararlanması helal olan bir kadının eliyle mastürbasyon yaparak
boşalması ise mekruhtur; çünkü bu, bir tür azı [meniyi rahim dışına boşaltarak
ziyan etmek] sayılır.
15. Nevevi'nin
ifadesinde yer alan "zatı itibarıyla haram" ifadesi şu durumları
dışarıda bırakmıştır ki bu durumlarda had cezası uygulanmaz.
> Kişi, karısı veya
cariyesi adetli veya loğusa iken,
> Oruçlu veya ihramlı
iken,
> [Cariyesi] istibra
yaparken.
Bu durumlarda had cezası
uygulanmaz; çünkü burada ilişkinin haramlığı zMi haramlık olmayıp arızı
sebeplerden kaynaklanmıştır.
Not: "Haram" ifadesi şu durumu da dışarıda
bırakabilir: Bir kimse üstünlük kurmak ve istilayı kastederek harbıolan bir
kadınla ilişkide bulunsa bu fiili ile o kadına sahip olmuş olur, kendisine de
had cezası uygulanmaz. Şayet ilişkide bulunurken bunu kastetmemişse o zaman had
cezası uygulanması gerekir. Bunu Cüveyni, hırsızlık bölümünde "mal
çalma" konusunda Kaffa!'den nakletmiştir. Rafii ise onu burada Kaffa!' e
nispet etmeksizin zikretmiştir.
16. "Şüpheden
hali" ifadesi şüphenin söz konusu olduğu mahalli dışarıda bırakmıştır.
Nitekim bu, NevevI'nin şu ifadesinde yer almaktadır: Kişi, başkasıyla
evlendirdiği, yahut ortak olarak sahip olduğu yahut da başkasından iddet
bekleyen cariyesiyle ilişkide bulunduğunda had cezası uygulanmaz. Yine kadın
Mecusi, putperest veya Müslüman olsa erkek zimmı olsa bu durumda erkeğe had
cezası uygulanmayacağı konusunda ittifak vardır. Bunun [ittifaklı değil de]
daha güçlü görüşe göre olduğu da söylenmiştir.
17. Kişi, nesep veya süt
yoluyla kendisine haram olan cariyesiyle -mesela nesepten veya sütten kız kardeşi
olan cariyesiyle- ilişkide bulunsa veya sıhriyet yoluyla kendisine haram olan
-örneğin babasının ya da oğlunun ilişkide bulunduğu cariyeyle- ilişkide bulunsa
-ileride geleceği üzere- burada [ilişkide bulunduğu kadın üzerinde kendisinin]
mülkiyetlinin bulunması] şüphesi bulunduğu için had cezası uygulanmaz.
Bu hüküm, kişinin kız
kardeşinde olduğu gibi cariye üzerinde mülkiyetin yerleşik olarak
kurulabileceği duruma özgüdür. Kişinin annesi ve ninesi gibi üzerinde kalıcı
mülkiyeti olmayan kimselerle ilişkide bulunması halinde Maverdi ve başkalarının
belirttiği üzere kişi kesin olarak zina etmiş kabul edilir.
18. Faildeki şüphe
ifadesi, NevevI'nin "zorla ilişkide bulunan" ifadesini dışarıda
bırakmaktadır ki bu kişiye had cezası uygulanmaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
> "Benim
ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeylerin sorumluluğu kaldırılmıştır.
"(İbn Mace, Talak, 2035)
19. NevevI'nin
"daha güçlü görüş" ifadesi yukarıdaki iki meseleye dönmektedir. Ancak
Nevevi, tıpkı Rafii'nin eş-Şerhu'l-kebir'de yaptığı gibi Ravdatü't-talibin'de
"zorla ilişkide bulunan" kimse ile ilgili hükmü "daha doğru
görüş" diye nitelemiştir. Rafii, el-Muharrer'de faile ilişkin şüpheyi
kişinin, yatağında yatan kadını kendi karısı veya cariyesi zannederek onunla
ilişkide bulunması ile açıklamıştır.
Diğer görüşe göre
yukarıdaki her iki durumda da kişiye had cezası uygulanır.
ilk durumda had cezası
uygulanmasının sebebi şudur: Kişi, hiçbir şekilde mübah olmayan bir ilişkide
bulunduğundan bir anlamda bu livataya benzemektedir. Alimlerin ilk duruma
ilişkin ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına göre kişinin, ilişkide bulunması
haram olan cariyesiyle makattan ilişkide bulunması halinde had cezası gerekmez.
Bu doğrudur, çünkü mülkiyet şüphesi bulunmaktadır. İbnü'r-Rif'a,
el-Bahru'l-Muhit adlı eserden bu ilişkinin had cezasını gerektireceğini
nakletmişse de durum böyledir.
İkinci durumda had
cezası uygulanmasının sebebi şudur: Kişinin erkeklik organının sertleşmesi
ancak şehvet ve kendi isteğiyle olur.
Bu konudaki görüş
ayrılığının dayanağı, zina konusunda ikrahın düşünülüp düşünülemeyeceği
meselesiyle ilgilidir. Doğru görüşe göre bu düşünülebilir; çünkü cinselorganın
sertleşmesi, ilişkiye dair durumlar söz konusu olduğunda tabiat icabı
gerçekleşir.
Not: 1.
Görüş aynlığı erkeğe ilişkindir. Kadına had cezasının uygulanmayacağı konusunda
ihtilaf yoktur. Bu, el-Vasit adlı eserde belirtilmiştir.
2. Beyhakl'nin süneninde
şöyle bir rivayet yer almaktadır: Hz. Ömer döneminde bir kadın aşın derecede
susuz kalmıştı. Bir çobanla karşılaşıp kendisinden su istedi. Çoban, kadın
kendisiyle ilişkide bulunmadıkça ona su vermeyeceğini belirtince kadın da bunu
yaptı. Hz. Ömer, o kadını recmetme konusunu istişare etti. Hz. Ali "bu
kadın zorda kalmış, bana göre serbest bırakılması gerekir" dedi, Hz. Ömer
de öyle yaptı.
3. Nevevi'nin
"mükreh" ifadesini "haddin şartı kişinin mükellef
olmasıdır" ifadesine kadar bekleterek "ve kendi isteğiyle
yapmasıdır" demesi uygun olurdu.
4. Nevevi'nin ifadesi şöyle
bir düşünceyi akla getirmektedir: "Kişinin başkasıyla evli olan veya
başkasından iddet bekleyen diriyesi ile ilişkisinin had cezasını gerektirmediği
konusunda görüş ayrılığı yoktur." Oysa bu kastedilmemiş olup mahrem ile
ilişkide bulunma konusundaki görüş aynlığı bu konuda da bulunmaktadır.
5. Kişi, bir kadını
kendisinin ortak olarak sahip olduğu diriyesi zannederek ilişkide bulunduktan
sonra kadının yabancı biri olduğu anlaşılsa, erkeğe had cezası uygulanır.
Nevevi,
Ravdatü't-talibzn adlı eserde, Rafil'nin bazı nüshalarına tabi olarak
Cüveyni'den naklettiği iki ihtimal içinden bu görüşü tercih etmiştir. Bunun
gerekçesi şudur: Kişi, haram olduğunu bilerek böyle bir ilişkiye teşebbüs
etmiştir. Böyle bir ilişkiden kaçınması gerekirdi. [Zayıf] bir başka görüşe
göre ise bu durumda erkeğe had cezası uygulanmaz.
İzzeddin bin Abdüsselam
şöyle demiştir: "İki ihtimal içinden daha güçlü olanı budur; çünkü kişinin
zannı doğru çıksaydı kendisine had cezası uygulanmayacaktı."
20. Nevevi, ilişkinin
yolu konusundaki şüpheyi şu sözleri ile devre dışı bırakmıştır:
Herhangi bir aHmin,
ilişkiyi mübah gördüğü bir yolla gerçekleşen ilişkiden dolayı da had cezası
gerekmez. Buna örnek olarak İmam Malik'in dediği gibi şahitler olmaksızın veya
Ebu Hanife'nin dediği gibi veli olmaksızın nikah akdi yapmak yahut İbn Abbas'ın
(r.a.) dediği gibi veli ve şahitler bulunduğu halde süreli nikah akdi -yani
mut'a nikahı- yapmak zikredilebilir.
[Bu durumda ilişki
gerçekleşirse ne olur? Bu konuda üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Doğru görüşe göre bu
durumda ilişki gerçekleşirse, [ilişkide bulunan] kişi bunun haram olduğuna
inanıyor olsa bile görüş ayrılığından doğan şüphe bulunduğundan had cezası
uygulanmaz.
İkinci görüş
Bunu mübah kabul eden
kimse bile ilişkide bulunsa kendisine had cezası uygulanması gerekir. Bu,
Hanefl mezhebinden olup nebiz içen kimseye had cezası uygulanmasına
benzer.
Üçüncü görüş
İmam ŞafiI'ye ait bir
görüşe göre mut'a nikahı yaparak ilişkide bulunan kişiye had cezası uygulanır;
çünkü bu nikahın caizliğinin neshedildiği sabittir. İbn Abbas da Beyhakl'nin
rivayet ettiği üzere bu görüşünden dönmüştür. (Beyhaki, Hudud, 8, 236)
Not: Maverdi'nin belirttiğine göre belirtilen
nikah hakkındaki görüş aynlığı, bu nikaha mahkemenin hükmü ilişmediğinde söz
konuudur. Şayet Şafii bir hakim bu nikahın batılolduğuna hükmetmişse o zaman bu
nikahı yaparak ilişkide bulunan kişiye kesinlikle had cezası uygulanır. Şayet
Hanefı ve Malik! bir hakim, böyle bir nikahın sahih olduğuna hükmetmişse, bu
nikahı yaparak ilişkide bulunan kişiye kesinlikle had cezası uygulanmaz. Rafii
ve Nevevi şunu belirtmiştir: Ruyani ve başkalarının açık ifadelerinde yer
aldığına göre şüphe konusunda ölçü, bizzat bu konuya ilişkin alimler arasındaki
ihtilaf değil, [farklı görüşün dayanağı olan] delilin güçlü olmasıdır. Buna
göre kişi, bir cariyenin efendisinden izin alarak o cariye ile ilişkide
bulunsa, Ata [İbn Ebı Rebah]'tan bunun helal olduğu yönünde bir görüş
nakledilmiş olmakla birlikte mezhepte esas alınan görüşe göre ona had cezası uygulanır.
Veliler ve şahitler
olmaksızın yapılan nikahtaki ilişkide de had cezası uygulanması gerekir.
Kadı [Hüseyin] şöyle
demiştir: "Ancak, düşük vasıflı kadın bundan istisna edilir. İmam Malik'in
bu konuda farklı görüşü bulunduğundan had cezası uygulanmaz."
Ravdatü't-talibin 'in
siyer bölümünde belirtildiğine göre şüphenin kapsamından, devlet hazinesine ait
cariye ile ilişkide bulunan kimse istisna edilerek onunla ilişkide bulunan
kimseye had cezası uygulanması gerekir. Çünkü kişinin devlet hazinesindeki
hakkı nafakasının karşılanmasıdır, iffetinin korunması [için evlendirilmesi
veya kendisine cariye verilmesi] değildir.
21. Nevevi
"kendisine şehvet duyulan" ifadesini koymak suretiyle aşağıdaki durumu
istisna etmiştir:
[Bir kimse] ölmüş bir
kadınla ilişkide bulunsa [kendisine had cezası uygulanır mı? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
- Nüketü'l-Vasit adlı eserde belirtildiğinin aksine- hayatta iken o kadınla
ilişkide bulunması kendisine haram olmuş olsa bile ölmüş kadınla ilişkide
bulunana had cezası uygulanmaz. Çünkü böyle bir şey insan tabiatının nefret
edeceği bir fiildir, dolayısıyla bundan sakındırmaya bile gerek yoktur. Bu,
idrar içmeye benzer. Bunu yapan kimseye had cezası uygulanmaz.
Nesai, İbn Abbas'tan
şunu rivayet etmiştir: "Hayvanla ilişkide bulunan kişiye had cezası
uygulanmaz. "(Nesai, Recm, 7301)
Böyle bir söz, ancak
Resulullah (s.a.v.)'tan işitilerek söylenebilir.
İkinci görüş
Hayvanla ilişkide
bulunan kişi muhsan olsun ya da olmasın öldürülür. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
> "Hayvanla
ilişkide bulunan kişiyi ve onun ilişkide bulunduğu hayvanı öldürün!"(Ebu
Davud, Hudud, 4465)(Hakim, Müstedrek (Hudnd), 4, 356. Hakim hadisin sahih
olduğunu söylemiştir)
Üçüncü görüş
Ona zina haddi
uygulanır. Bu görüşe göre muhsan olan ile olmayan arasında aynm yapılır.
22. İlişkiye girilen
hayvana ne yapılacağı konusunda mezhep içinde farklı görüşler bulunmaktadır:
Birinci görüş
En doğru görüşe göre bu
hayvan kesilmez.
İkinci görüş
Şayet eti yenen bir
hayvan ise kesilir.
Üçüncü görüş.
Hadisteki ifadenin
zahiri sebebiyle her halükarda kesilir.
23. Alimler, bu kesmenin
illeti konusunda ihtilaf etmişlerdir:
Bir görüşe göre bu,
hayvanın yaratılışı [insanla] karışık bir canlı doğurma ihtimali sebebiyledir.
Buna göre ilişkiye girilen hayvan ancak dişi ise ve ilişkiye giren kişi onunla
dişilik organından ilişkide bulunmuşsa kesilir.
Bir başka görüşe göre bu
hayvanın öldürülmeden bırakılması, sürekli o çirkin fiili akla getirecek ve
hayvan, bu fiilden dolayı ayıp lanacaktır. Daha doğru olan gerekçe budur. Bu
gerekçeye göre hayvanın öldürülmesi konusunda erkekle dişi arasında fark
yoktur.
24. Hayvan eti yenen bir
hayvan ise daha doğru görüşe göre kesildiğinde etinin yenmesi helal olur.
25. Hayvanı kesmek
gerekli olduğunda şayet hayvan, ilişkide bulunan şahsa ait değilse bakılır:
> Eti yenen bir
hayvan ise bu şahıs hayvanın sahibine hayvanın hayattaki değeri ile kesilmiş
haldeki değeri arasındaki farkı öder.
> Eti yenen bir
hayvan değilse hayvanın değerinin tümünü öder.
[Zayıf] bir görüşe göre
hayvanın sahibine herhangi bir şey ödenmez; çünkü din, maslahat sebebiyle bu
hayvanın öldürülmesini gerekli kılmıştır.
26. Daha önce geçtiği
üzere şüphenin şartı, delilinin kuvvetli olup haddi düşürmesidir. Bu ifade,
zina etmek üzere kendisine ücret ödenen kadını dışarıda bırakmaktadır. Bu
sebeple Nevevi şöyle demiştir:
Kişi zina etmek üzere
bir kadına ücret verip onunla ilişkide bulunsa, kadın üzerinde mülkiyeti ve
nikah akdi olmadığından kendisine had cezası uygulanır. Kira akdi batıl olup
haddi düşürücü mahiyette etkisi olan bir şüphe doğurmaz. Bu, kişinin içmek üzere
şarap satın alması gibidir. Ebu Hanıfe'den bir rivayete göre bu durumda kişiye
had cezası uygulanmaz; çünkü kira akdi bir şüphe doğurmaktadır. Buna şöyle
karşılık verilmiştir:
"Şayet kira akdi
bir şüphe doğursaydı bu ilişkiden doğan çocuğun nesebinin o erkeğe bağlanması
gerekirdi. Oysa nesebin sabit olmadığı konusunda ittifak vardır."
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Velisiz nikah konusunda Ebu Hanife'nin farklı görüşü dikkate
alındığı halde bu konuda niçin onun görüşü dikkate alınmamıştır?
Buna şöyle cevap
verilir: Ebu Hanıfe'nin bu konuda delili zayıftır.
27. Kendisiyle ilişkide
bulunulmasına izin veren bir kadınla ilişkide bulunan erkeğe had cezası
uygulanır; çünkü cinsel ilişki, serbest bırakmakla mübah hale gelmez. Her iki
durumda [bu ve önceki meselede] kadına da had cezası uygulanır.
28. Kişi, kendisine
nesep, süt veya sıhriyet yoluyla haram olan bir kadınla ilişkide bulunsa,
evlenmiş olsalar bile had cezası uygulanır; çünkü bu, kendisinde şüphenin söz
konusu olmadığı bir mahal üzerinde gerçekleşen ilişkidir. Bunun haram olduğu
kesin olduğundan bu ilişkiye had cezası ilişmiştir.
Not: Nevevi "evlenmiş olsa bile"
ifadesiyle Ebu HanIfe'nin bu konudaki farklı görüşüne işaret etmiştir. Zira ona
göre bu kişiye had cezası uygulanmaz; çünkü görünürde akit yapılmış olması bir
şüphe teşkil etmektedir. Ahmed ve İshak şöyle demiştir: "Konuya ilişkin
Yahya bin Main'in sahih gördüğü bir hadis sebebiyle bu kişi öldürülür ve malı
da alınır. "(Müsned, 4, 290)
Bazı ayrıntı1ar:
Kişi, ilişkide bulunduğu
kadının kendisine neseben haram olduğunu bilmediğini iddia etse, bunu bilmemesi
çok uzak bir ihtimal olduğundan onun sözü kabul edilmez. Ezrai şöyle demiştir:
"Ancak bununla birlikte nesebi de bilmiyor olsa ve görünürde onun yalan
söylediğini gösteren bir durum olmasa onun sözünün tasdik edilmesi görüşü zahir
alandır.
Kişi, ilişkide bulunduğu
kadının kendisine süt emme sebebiyle haram olduğunu bilmediğini söylese onun
sözünün kabul edilip edilmeyeceği konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş
bulunmaktadır. Ezral'nin belirttiğine göre, şayet kişi, bu durumun kendisine
gizli kalabileceği şahıslardan ise onun görüşünün kabul edilmesi daha güçlü
olan görüştür.
Kişi, ilişkide bulunduğu
kadının başkasıyla evli bir cariye veya başkasından iddet bekleyen bir cariye
olması sebebiyle kendisine haram olduğunu bilmediğini iddia etse ve bunu
bilmiyor olması mümkün olsa yeminle birlikte onun sözü kabul edilir. Kadın
bunun haramlığını biliyorsa o zaman erkeğe değil yalnızca kadına had cezası
uygulanır.
Kişi bir kadınla evliyken
onun kız kardeşiyle evlenip ilişkide bulunsa, rehin aldığı cariyeyle ilişkide
bulunsa, erkek kafir olup Müslüman bir kadınla evlenerek ve durumu da bilerek
ilişkide bulunsa, bu durumda had cezası uygulanır. Yine Müslüman bir erkek
putperest veya Mecusi bir kadınla evlenip ilişkide bulunsa kendisine had cezası
uygulanır.
Kişi, üç talakla
boşadığı karısıyla ilişkide bulunsa veya başkasıyla evli olan bir kadınla,
kendisiyle lian yaptığı kadınla, başkasından iddet bekleyen kadınla veya mürted
bir kadınla ilişkide bulunsa kendisine had cezası uygulanır.
Mükellef bir erkek, akıl
hastası veya uyuyan bir kadınla yahut buluğa yaklaşmış bir kızla ilişkide
bulunsa kendisine had cezası uygulanır.
Mükellef bir kadın, akıl
hastası veya buluğa yaklaşmış bir erkeğin kendisiyle ilişkide bulunmasına imkan
tanısa veya uyuyan bir erkeğin cinselorganını kendi cinselorganına soksa
kendisine had cezası uygulanır.
Kocası olmayan hamile
bir kadın zina ikrarında bulunmamışsa veya çocuk doğuran kadın zina ikrarında bulunmamışsa
kendisine had cezası uygulanmaz; çünkü had cezası ancak [zina yapıldığına dair]
şahitlerin bulunması veya [kişinin zina ettiğini] ikrar etmesiyle uygulanır. Bu
konu inşallah ileride gelecektir.
Zina Haddinin Gerekli
Olma Şartı
Zina haddinin gerekli
olmasının şartı -sarhoş kişi dışında- mükellef olmak ve haramlığı bilmektir.
29. İster recm isterse
sapa vurmak şeklinde olsun, yapan ve yapılan kişi hakkında zina haddini gerekli
kılmanın şartı şahsın mükellef olmasıdır. Buna göre çocuk ve akıl hastası
hakkında sorumluluk söz konusu olmadığından zina haddi uygulanmaz. Ancak
velileri onları bir daha böyle bir fiil yapmaktan caydıracak şekilde tedip
eder.
30. Kişi, ergenliğe
ulaşmadığını zannettiği biriyle zina ettikten sonra onun ergen olduğu anlaşılsa
zina eden kişiye had cezası uygulanır mı? Ruyani bu konuda iki görüş
bulunduğunu nakletmiştir. Had cezasının uygulanmayacağı görüşü zahirdir.
31. Nevevi,
eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü't-talibin'de yer almayan
"sarhoş hariç" ifadesine burada yer vermiştir. Sarhoş, mükellef
olmadığı halde kendisine had cezası uygulanır. Bu konuda açıklama
"talak" bölümünde geçmişti.
32. Had cezası
uygulanması için kişinin bunun haramlığını biliyor olması gerekir. Buna göre
yeni Müslüman olması veya Müslümanların yaşadığı yerden uzakta bulunması
sebebiyle zinanın haram olduğunu bilmeyen [ve zina eden] kimseye had cezası
uygulanmaz. Ancak Rafii ve Nevevi'nin "davalar" bölümündeki
ifadelerinden anlaşılacağı üzere kişinin ["ben zinanın haram olduğunu
bilmiyordum" şeklindeki iddiası] ancak kendisine yemin ettirilerek kabul
edilir. Kişi Müslümanlar arasında yetiştiği halde zinanın haramlığını
bilmediğini iddia etse bu iddiası kabul edilmez.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşılacağı üzere
kişi zinanın haramlığını bilmekle birlikte zina ettiği taktirde kendisine had
cezası uygulanacağını bilmese ona had uygulanır.
Nitekim
Ravdatü't-talibin'deki eklerde belirtilen "doğru görüş" de budur.
Şartlar arasında bir de
"İslamı hükümleri -benimsemek" kalmıştır ki bu şart harbıyi ve İslam
ülkesine güvence verilerek giren yabancıyı [müste'men] dışanda bırakmaktadır.
Kişinin kendi isteğiyle
hareket etmiş olması şartı ise geçen açıklamalardan anlaşılmaktadır.
Zina Haddinin Mahiyeti
1. Muhsan olan kişi
[zina ettiğinde] ona uygulanacak olan ceza [recmedilmesi, yani] taşlanarak
öldürülmesidir.
2. Muhsan, mükellef ve
hür olan bir kimsenin -zımm! bile olsa- sahih bir nikah akdinde cinselorganının
sünnet mahallini bir kadının cinsel organına sokmasıyla olur.
3. Daha güçlü görüşe
göre bunu fasid nikah akdinde yapsa [o kişi muhsan] olmaz.
Yine daha doğru görüşe
göre ehliyeti tam olup ehliyeti eksik kişiyle zina eden kimse muhsandır.
4. Hür ve bekar olan
kims zina ettiğinde had cezası yüz sopa vurulması ve namazların
kısaltılabileceği miktarda veya daha uzak olan bir bölgeye bir yıl boyunca
sürgün edilmesidir.
5. Devlet başkanı sürgün
için bir yer belirlediğinde daha doğru görüşe göre zina eden kişi başka bir yer
talep edemez.
6. Yabancı şahıs, zina
ettiği beldeden başka bir beldeye sürgün edilir. Şayet sürgün sonucunda kendi
beldesine dönerse daha doğru görüşe göre bunu yapmasına izin verilmez.
7. Daha doğru görüşe
göre kadın tek başına sürgün edilmez.
Ücret ödemesi gerekse
bile kocası veya mahrem olan bir yakınıyla birlikte sürgün edilir.
8. Şayet kadınla
birlikte sürgüne gidecek kişi ücretle bu işi yapmaktan kaçınırsa daha dOğru
görüşe göre buna zorlanamaz.
9. Kölenin zina haddi
elli sopa olup ayrıca yarım yıl boyunca sürgün edilir. İmam ŞafiI'nin bir
görüşüne göre bir yıl sürgün edilir. Bir başka görüşe göre ise sürgün edilmez.
Zina Eden Kişinin Muhsan
Olması
33. Gerek erkek gerek
kadın olsun, muhsan olup zina eden kimseye uygulanacak had cezası taşlanarak
öldürülmesidir. Bu konuda icma bulunduğu gibi, konuyla ilgili, Maiz ve
Gamidiyye'nin recmedilmesi gibi birbirini destekleyen rivayetler bulunmaktadır.
34. Alimlerin
çoğunluğuna göre recmedilen kişiye ayrıca sapa vurulmaz.
35. Daha önce geçtiği
üzere makadından ilişkide bulunulan kişiye recm cezası uygulanmaz; çünkü o
kişinin makadına cinsel organın mübah bir yolla sokulması düşünülemeyeceğinden
kişi bu ilişkiyle muhsan olmuş olmaz. Ona uygulanacak olan ceza, bekar kimseye
uygulanacak olan cezadır.
36. [Muhsan kelimesinin
masdarı olan] "İhsan" sözlükte engellemek anlamına gelir. Bir fıkıh
terimi olarak ise Müslüman, baliğ, akıl sahibi, hür, iffetli ve evli olmak
anlamına gelir. Bir de mükellef ve hür olan bir kimsenin sahih bir nikah
akdiyle evli iken ilişkide bulunması anlamında da kullanılmaktadır ki burada bu
anlam kastedilmiştir. Nitekim bu, Nevevi'nin "muhsan mükellef ve hür olan
kimsedir" ifadesinden anlaşılmaktadır.
37. Burada, mutlak
olarak had cezası uygulamanın gerekli olması için mükellef olmayı şart
koştuktan sonra ayrıca muhsan olmak için de bunu şart koşmanın bir anlamı
yoktur.
Nevevi'nin, kendi
yöntemine uygun olarak "veya sarhoş" demesi gerekirdi.
38. Muhsan olmak için
kişinin hür olması şarttır. Köle, özgürlük sözleşmesi yapsa, kısmen hür olsa veya
efendisinden çocuk doğuran cariye bile olsa muhsan değildir. Çünkü köleye
uygulanacak ceza, hür kimseye uygulanacak cezanın yansıdır. Taşlayarak
öldürmenin ise yarısı söz konusu değildir.
39. Muhsan olan kişi
zımmı veya mürted bile olsa bu kişiye recm cezası uygulanır. Çünkü Buhan ve
Müslim'de belirtildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) zina eden iki yahudiye
recm cezası uygulamıştır.(Buhari, Hudud, 6841; Müslim, Hudud, 4413)
Ebu Davud'da "bu
iki kişi muhsan idi" şeklinde bir fazlalık yer almaktadır. (Ebu Davud,
Hudud, 4446)
Not: Zımmınin muhsan sayılması için değil ancak
ona had cezasının -uygulanabilmesi için onun zimmet akdi yapmış olması şarttır.
Buna göre harbı bir kimse, harbllik hali devam ederken ve evli dduğu halde
cinselorganının sünnet bölgesini karşı cinsin cinsel organına soksa -biz de
kafirlerin nikahlarını sahih kabul etsek ki driha doğru olan görüş budur- o da
muhsan olmuş olur. Bu kişi ilimınet akdi yaptıktan sonra zina etse kendisine
recm cezası uy-gulanır.
Mürted de zımmi gibidir.
"Zımmi"
ifadesi, İslam ülkesine emanla giren gayrimüslimi dışarıda bırakmaktadır.
Meşhur görüşe göre biz onlara zina haddi uygulamayı.z.
40. Sahih bir nikah
akdinde, zina fiili öncesinde yukarıdaki sıfatlara sahip olan mükellef bir
kimse, işlevsel durumda olan asli cinsel organını bir kadının ön tarattaki
organına soksa veya bir kadın, bu erkeğin cinsel organıyla ilişkide bulunsa
yahut başka bir şahıs bu kişi uyurken onun cinselorganının sünnet mahallini
veya sünnet mahalli bulunmuyorsa bu miktardaki kısmını bir kadının ön tarafına
soksa muhsan niteliği kazanır.
41. [Kişi, fasid nikah
akdinde bu şekilde ilişkide bulunduğunda muhsan olur mu? Bu konuda İmam
Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Fasid bir nikah akdinde
bunu yapması halinde daha güçlü görüşe göre muhsan olmaz; çünkü fasit nikah
akdinde bunu yapmak haram olduğu için bu ilişki ile kemal niteliği olan
muhsanlık gerçekleşmez.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşü olduğu belirtilen görüşe göre bu kişi muhsan olur. Çünkü iddet ve nesep
açısından fasid nikah akdi sahih nikah akdi gibi kabul edilir. Muhsan olma
açısından da böyledir.
Ravdatü't-talibin'de
belirtildiğine göre alimlerin çOğunluğu bunu kabul etmemiştir.
Not: Bu şartlar, ilişkide bulunan erkek hakkında
dikkate ;alındığı gibi ilişkide bulunulan kadın açısından da dikkate alınır.
42. IRecm cezasmın
uygulanabilmesi için] lcişinin, erkeldik organının sünnet bölgesini veya bu
yoksa o miktarını kadının cinsel organına sokması {konusunda hangi zaman dilimi
dikkate alınır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha dOğru görüşe göre
tam hür ve mükellef olduğu zaman dilimi dikkate alınır. Buna göre sahih bir
nikahla evli olan kimse çocuk, akıl hastası veya köle iken zina etse kendisine
recm uygulanması gerekmez.
Zinanın, kişinin tam
ehliyetli olduğu zamanda gerçekleşmesi dikkate alınmıştır; çünkü recm, ilişkide
bulunmanın en kamil yönü olan sahih nikah akdine özgüdür. Dolayısıyla zinanın,
ehliyeti tam olan bir kimse tarafından gerçekleştirilmesi dikkate alınmıştır.
Buna göre -daha önce geçtiği üzere- ehliyeti eksik olan kişi zina ettiğinde
recmedilmez. Daha sonra ehliyeti tam olduktan sonra zina etse recmedilir. Kişi
evlilik ve zina durumlarında tam ehliyetli olmakla birlikte araya akıl
hastalığı ve kölelik gibi bir durum girse, her iki durumda kişinin tam
ehliyetli olması dikkate alınır.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Bir erkek uyurken bir kadın onun cinselorganını kendi
cinselorganına sokabilir. Yine bir kadın uyurken erkek kendi cinselorganını
kadının cinselorganına sokabilir. Bu durumda söz konusu fiil yapılırken [kişi
uyuduğundan dolayı] mükellef olmadığı halde uykuda iken muhsan olma
gerçekleşmiş olur.
Buna şöyle cevap
verilir: Bu kişinin, uyku öncesindeki durumu esas alınarak mükellef olduğu
kabul edilir.
İkinci görüş
Bu şart değıidir. Zira
bu, bir kadını daha önce üç kere boşanmış kocasına helal kılan bir ilişki
olarak muteber sayıldığına göre kişiyi muhsan sayma konusunda da muteberdir.
Not: Alimler burada kişinin
kendi isteğiyle fiili yapmış olması şartından bahsetmemişlerdir.
Onların ifadelerinden
bunun şart olmadığı sonucu çıkmaktadır. Buna göre koca, ikrah [baskı ve tehdit]
altında iken ilişki gerçekleşse ve biz böyle bir durumda ikrahın mümkün
olabileceğini kabul etsek muhsan olma gerçekleşir. İbnü'r-Rif'a bunu itiraza
açık görmüşse de hüküm böyledir.
43. [Tam ehliyetli biri,
eksik ehliyetli biriyle zinaettiğinde muhsan olur mu? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
erkek olsun kadın olsun tam ehliyetli bir kimse küçük vb. gibi ehliyetsiz bir
kimse ile zina ettiğinde muhsan olur. Çünkü bu kimse hür ve mükellef olup sahih
bir nikah akdinde iken zina etmiştir, dolayısıyla bu, tam ehliyetli iki kişinin
zina etmesine benzer.
İkinci görüş
Kişi bu ilişkiyle muhsan
olmaz; çünkü bu, ilişkide bulunan iki taraftan birini muhsan kılmadığına göre
diğer tarafı da muhsan kılmaz. Bu, şüphe yoluyla gerçekleşen ilişkiye benzer.
Not: NevevI'nin ifadesinden
ne kastedildiği tam anlaşılmamaktadır. Çünkü onun "eksik [ehliyetli]"
ifadesi ya "zina eden" veya "tam [ehliyetli]" ifadesine
ilişmektedir. Şayet bunu ilki ile ilişkilendirirsek o zaman anlam bozulur.
Çünkü o taktirde bu ifade şu anlama gelir:
"Tam ehliyetli
kişi, daha doğru görüşe göre eksik ehliyetli bir muhsanla zina ettiğinde ...
"
Bu anlam
kastedilmemiştir. Şayet bunu ikinci ile ilişkilendirirsek o zaman da "zina
eden" ifadesi boşta kalmış olur. NevevI böyle söylemek yerine "tam
ehliyetli kişi eksik ehliyetli ile zina ettiğinde muhsan olur" dese hem
daha kısa, hem de maksadı ifade etmeye daha uygun bir ifade olurdu.
Şarihlerden bazıları
Nevevi'nin bu ifadesini şu şekilde açıklamıştır:
Nevevi'nin, "eksik
ehliyetli bir kişiyle" ifadesi sözde yer almayan bır kelimeye bağlı olup
bunun açılımı şu şekildedir: Zina eden tam ehliyetli şahsın tam ehliyetli hale
gelmesi eksik ehliyetli kişi sayesinde oluyorsa o kişi muhsan olur.
Bazı şarihler "zani
/ zinakar" sözcüğünü "banı / zifaf yapan" ifadesiyle değiştirmiş
ve ibarenin bu şekilde sahih olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş şu şekilde
reddedilmiştir:
"Bena ifadesi
kişinin kendi hanımıyla ilişkide bulunmasını ifade ederken ala harfiyle
kullanılır, ba harfiyle kullanılmaz. Bunu Cevherı ve başka dilciler
söylemiştir.
Zina Eden Kimsenin Bekar
Olması
44. Bekar olan yani
muhsan olmayan mükellef ve hür kişi ister erkek ister kadın olsun zina
ettiğinde kendisine yüz sapa vurulur ve bir yıl sürgün edilir.
Bunun 'delHi şu ayettir:
> Zina eden kadın ve
zina eden erkekten her birine yüz sapa vurun; Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağımz
tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. [Nur,
2]
Bu sopaların peşpeşe
vurulması gerekir. Cezayı uygulayan kişi bunu farklı farklı zamanlarda vursa
bakılır:
> Şayet vurmanın
acısı ortadan kalkmamışsa cezayı dağıtmanın zararı olmaz.
> Aksi taktirde
bakılır: Şayet elli sapa ceza uygulanmışsa bunun zararı olmaz. Bundan daha az
uygulanmışsa bunun zararı olur.
Bu görüş şu şekilde
delillendirilmiştir: Elli sapa, köleye vurulan had cezasıdır.
Bu cezaya
"ceId" denilmiştir çünkü insanın cildine / derisine uygulanmaktadır.
45. Bekar kişiye sapa vurulması
yanında bir yıl da sürgün edilmesi, Müslim'in rivayet ettiği hadis
sebebiyledir.(Müslim, Hudud, 4410)
Not: Nevevi'nin "sürgün" ifadesini
"sapa vurma" ifadesine vav harfiyle ["ve" bağlacıyla]
atfetmesi, bu ikisi arasında sıralamanın şart olmadığını ifade etmektedir. Buna
göre Ezrai itiraz etmiş olsa da sapa vurmadan önce sürgün cezası uygulansa
-Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de açık olarak belirtildiği üzere- caiz
olur. Ezrai "bu, selefin uygulamalarına aykırıdır."
"Sürgün"
ifadesinden anlaşıldığına göre bunu devlet başkanı veya onun yetkilendirdiği
kimsenin yapması gerekir. Buna göre devlet başkanı kişiyi sürgün etmek
istediğinde kişi kendi isteğiyle oradan ayrılıp bir yılartadan kaybolsa sonra
tekrar geri dönse bu yeterli olmaz. Doğru olan da budur; çünkü sürgünün amacı
karşı tarafı cezalandırmaktır, oysa [kişinin kendi isteğiyle orayı terk etmesi
durumunda] bu amaç gerçekleşmemiştir.
Yılın başlaması, iki
görüş içinden Kadı Ebu't-Tayyib'in tercih ettiğine göre kişinin sürgün edildiği
yere ulaşmasıyla başlar. Diğer görüşe göre ise zina ettiği bölgeden
ayrılmasıyla başlar.
Kendisine had cezası
uygulanan kişi yılın bittiğini iddia ettiğinde ortada şahit olmasa onun sözü
kabul edilir; çünkü bu, Allah haklarındandır. Bununla birlikte kendisine yemin
ettirilmesi müstehaptır.
Maverclı şöyle demiştir:
Devlet başkanının, sürgün zamanını kendi divanına [dosyasına] kaydetmesi
gerekir.
46. Zina eden [bekar
kişi] namazların kısaltılabileceği uzaklıktaki bir yere sürgün edilir; çünkü
bundan daha kısa mesafe hazar hükmündedir, zira [memleketine ve yakınlarına
ilişkin] haberler buraya ulaşır. Oysa sürgünün amacı kişiyi ailesinden ve
vatanından uzaklaştırarak yanlızlaştırmaktır.
47. Devlet başkanı uygun
görürse kişiyi namazların kısaltılabileceği mesafeden daha uzak bir yere de
sürgün edebilir; çünkü Hz. Ömer, zina eden kişileri Şam'a, Hz. Osman, Mısır'a,
Hz. Ali Basra'ya sürgün etmiştir.
48. Sürgün edilen
kişinin muayyen bir beldeye sürgün edilmesi gerekir, devlet başkanı onu başı
boş bir şekilde bırakmaz.
49. Devlet başkanı,
kişinin sürgün edilmesi için bir yer belirlediğinde [suçlu kişi başka bir yere
gitmeyi talep edebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kişi başka bir yere gitmeyi isteyemez; çünkü devlet başkanının belirlediği yere
sürgün edilmesi, caydırma bakımından daha layıktır. Üstelik amaç, zina eden
kimseye, amaçladığı şeyin zıddıyla muamele etmektir.
İkinci görüş
Kişi bunu talep
edebilir; çünkü amaç onu vatanından uzaklaştırarak yalnızlaştırmaktır.
Not: ilk görüşe göre kişi belirli bir beldeye
sürülmüş olsa, buradan başka bir yere intikal etmesine engelolunur mu? Bu
konuda mezhep içinde iki görüş vardır. Ravdatü't-talibin'de "daha
doğru" şeklinde belirtilen görüşe göre buna engel olunmaz; çünkü o, sürgün
emrine uymuştur. Kişinin oradan başka bir yere gidemeyeceğine ilişkin herhangi
bir delil yoktur.
Ruyani şu görüşü doğru
kabul etmiştir: "Bu kişi, sürgün edildiği yerde ikamet etmeli, böylece bu durum
kendisi için bir tür hapis cezası gibi olmalıdır. Dolayısıyla bu kişinin yer
yüzünde yolculuğa çıkmasına izin verilmez. Zira bu, gezintiye çıkmak
gibidir". Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere burada
"sürgün yeri" ile kişinin kendi memleketi dışındaki bir yer
kastedilir. Çünkü kişinin kendi memleketi dışındaki heryer sürgün yeridir.
Bu sözdeki
"yeryüzünde yolculuğa çıkmasına izin verilmez" ifadesinden
"yeryüzünün hiçbir köşesine gitmesine izin verilmez" kastedilmeyip
yalnızca kendi beldesinin bulunduğu yöne gitmesine izin verilmeyeceği
kastedilmiştir.
Sürgüne gönderilen kişi,
yanında kendisiyle ilişkide bulunabilmek için cariye ve onun için gerekli olan
nafakayı götürebilir. Yine Maverdi'nin belirttiğine göre yanında ticaret yapmak
üzere mal da götürebilir.
Kişi, sürgüne giderken
yanında ailesini ve aşiretini [akrabalarını] götüremez. Şayet bu şahıslar
onunla birlikte yola çıkarsa, gitmelerine engel olunmaz.
Rafil ve Nevevi'nin
belirttiğine göre sürgüne gönderilen şahıs, gönderildiği yerde tutuklu halde
alıkonulmaz, ancak gözedeme altında tutulmak ve bunun için vekil tayin edilmek
suretiyle kontrol edilir ki kendi memleketine geri dönmesin veya memleketine
namazların kısaltılabileceği mesafeden daha fazla yaklaşmasın. Bu gözetleme, kişinin
başka bir yere göç etmesini engellemek için değildir. Çünkü daha önce de
belirttiğimiz üzere kişi başka bir yere gitmek istediğinde buna engel olunmaz.
Kişinin, yukarıda zikredilen şeyleri tekrar yapmasından korkulduğundan
tutuklanmasına ihtiyaç duyulursa tutuklanır. Yine onun kadınlara ilişmesinden,
onları ifsat etmesinden korkulduğunda -Maverdi'nin belirttiğine göre-
kötülüğünü engellemek için hapsedilir.
Kişi, sürgün edildiği
yerden kendi memleketine geri dönerse veya memleketine doğru namazların
kısaltılabileceği mesafeden daha yakın bir yere yaklaşırsa geriye döndürülür ve
daha doğru görüşe göre sürgün süresi yeniden başlatılır. Çünkü hür bir kimse
açısından bir yıllık sürgün süresinin, hür olmayan için bundan daha az olan
sürenin parçalara ayrılması caiz değildir. Çünkü yalnızIaştırma bundan az
sürede gerçekleşmez. Bu gerekçeden anlaşılacağı üzere kişinin süreyi sürgün
edildiği yerde tamamlaması şart değildir ki bu böyledir. ez-Zehair adlı eserin
yazarı "tekrar sürgün yerine gönderilir" demiştir. Daha sonra
el-Mühezzeb'ten Rafi!'nin de tek görüş olarak belirttiği "sürgüne
gönderildiği yere geri gönderilir" ifadesini nakletmiştir. Bununla, söz
konusu görüşün yalnızca ona ait olduğuna işaret etmiştir. İbnü'r-Rif'a bu
konuda herhangi bir nakle ulaşamamış ve şöyle demiştir: "Bu konuda en
mantıklı olan şöyle demektir: Sürenin yeniden başlatılmasını kabul ettiğimizde
kişinin sürgün edildiği yere geri gönderilmesi zorunlu değildir."
50. Bir memleketi
bulunan şahıs yabancı bir yerde zina etse ona ceza vermek ve bu çirkin fiili
işlediği yerden uzaklaştırmak amacıyla zina ettiği yerden çıkarılarak kendi
memleketinden başka bir yere sürülür; çünkü sürgünün amacı Onu yalnız bırakmak
ve cezalandırmaktır. Onun zina ettiği yerden kendi memleketine dönmesi ise bu
amaçla bağdaşmaz. Bu şahsın sürgün edildiği yer ile kendi memleketi arasında
namazın kısaltılabileceği kadar veya daha fazla bir mesafenin bulunması gerekir
ki belirtilen amaç gerçekleşsin.
51. [Yukarıdaki durumda]
kişi kendi memleketine dönmek istese [bunu yapması yasaklanır mı? Bu konuda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre,
amacının zıddı ile karşılık verilir ve buna izin verilmez.
İkinci görüş
Bunun karşısında yer
alan görüşe göre bu şahsa karışılmaz. el-Minhac metnindeki ifadenin
çağrıştırdığının aksine bu, mezhep içinde bir görüş olmayıp Gazzali'nin
ihtimalolarak belirttiği bir durumdur.
52. Yabancı bir şahıs,
sürgün edildiği yerde zina etse bir başka yere sürgün edilir. İlk sürgünden
kalan süre, ikinci sürgün e dahil edilir; çünkü her iki had cezası aynı
cinstendir.
53. Yolcu, yolculuk hali
devam ederken zina etse -yukarıda belirttiğimiz gerekçeyle gitmeyi istediği
beldeden başka yere sürgün edilir. Bulkın! bu konuda farklı görüş belirterek
şöyle demiştir: "Devlet başkanına bu konuda bir kısıtlama getirilemez.
Şayet o, bu kişinin gitmeyi istediği yere sürgün edilmesini uygun görürse bunu
yapmasına engel olunnmaz."
54. Darulharpten İslam
ülkesine hicret etmiş olan ve herhangi bir şehri vatan edinmemiş olan kimsenin
durumunda olduğu gibi kişinin bir memleketi yoksa bir vatan edininceye kadar
kendisine süre tanınır, daha sonra sürgün edilir. Bu, Kadı Hüseyin'in şu
sözüyle çelişmektedir: "Bu kişi, gitmeyi istediği yerden başka yere sürgün
edilir. "
55. Bedevi [kişi zina
ettiğinde] bulunduğu mahalden ve kavminin yanından başka yere sürgün edilir.
56. [Zina eden kadın tek
başına sürgün edilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre tek
başına sürgün edilmez, kocasıyla veya evlenmesi haram olacak derecede bir
yakınıyla [mahremiyle] birlikte sürgün edilir. Çünkü hadiste şöyle
buyrulmuştur:
> Kadın ancak yanında
kocası veya mahremi varken yolculuk yapabilir. (Buhari, Nikah, 5233; Müslim,
Hac, 3259)
> Allah'a ve ahiret
gününe inanan bir kadının yanında mahremi olmaksızın bir günlük mesafeye
yolculuk yapması helalolmaz. (Buhari, Taksıru's-salat, 1088; Müslim, Hac, 3254)
Aynca kadının sürgün
edilmesinin amacı onu tedip etmektir. Zina etmiş bir kadın tek başına yolculuğa
çıkarsa haya perdesini yırtar.
İkinci görüş
Kadın tek başına sürgün
edilir; çünkü bu kadın üzerine gerekli olan bir yolculuk olduğundan hicret
yolculuğuna benzemiştir.
Bulkini şöyle demiştir:
İmam Şafii, el-Ümm'ün
iki yerinde bunu açık olarak ifade etmiş ve şöyle demiştir: "Kadının tek
başına yolculuk yapmasının yasaklanması, onun üzerine gerekli olmayan
durumlarla ilgilidir."
57. [Zina eden kadının]
kocası veya mahremi ancak ücret almaları halinde yolculuğa çıkmayı kabul
ediyorsa [bakılır]:
> Kadının malı varsa
onun bu ücreti -daha doğru görüşe göre- kendi malından ödemesi gerekli olur;
çünkü -tıpkı sopa vurma cezasını uygulayan kişinin ücretinde olduğU gibi-
uygulanması gerekli olan şeyancak bu şekilde tamam olabilmektedir. Ayrıca bu da
kadının yolculuk masraflarına dahildir.
> Kadının malı yoksa
bu ücret devlet hazinesinden ödenir.
Not: Görüş ayrılığı, yolun güvenilir oldUğU duruma
özgüdür. Şayet yol güvenilir değilse kadının tek başına sürgüne gönderilmeyeceği
ittifakla kabul edilmiştir.
Nevevi'nin ifadesinden
anlaşıldığına göre bu durumda [sürgüne gönderilecek kadının yanında] güvenilir
kadınların bulunması ile yetinilmez. Yol güvenliğinin olmadığı durumda bu doğru
bir hükümdür. Yol güvenliği varsa o zaman bunun yeterli olup olmadığı konusunda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Daha doğru görüşe göre koca ve mahreme
kıyasla güvenilir kadınlarla da yetinilir. Rafii'nin belirttiğine göre hatta
bazıları bir güvenilir kadınla bile yetinmişlerdir. Bir güvenilir kadınla
yetinilmesi, eş-Şamil ve başka eserlerde yer almatadır. İbnü'r-Rif'a "bu,
daha doğru olan görüştür" demiş, Bulkini "mutemed olan budur"
demiştir. Nevevi, el-Mecmil adlı eserinde hac bölümündeki benzer durumda hac
sonradan yapılabilecek bir ibadet olduğu halde bu görüşü doğru kabul etmiştir.
Bu, daha doğrudur.
Alimlerin ifadesinden
anlaşıldığına göre zina eden erkek, tüysüz bile olsa tek başına sürgün edilir.
Ezrai ve başkalarının belirttiğine göre zahir olan görüş şudur: Hakkında
fitneden korkulacak durumda olan güzel yüzlü tüysüz erkeğin sürgüne
gönderilebilmesi için yanında mahremi gibi kimselerin bulunması gerekir.
58. Belirtilen kimseler,
ücret karşılığında bile olsa kadınla birlikte yolculuğa çıkmaktan kaçınsalar
[bunu yapmaya zorlanırlar mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
hacda olduğu gibi burada da bunu yapmaya zorlanamazlar. Ayrıca bunu yapmak, suç
işlememiş bir kimseyi sürgün le cezalandırmak anlamına gelir. el-Matlab'ta
belirtildiğine göre bunu yapan kişi günaha da girmemiş olur.
İkinci görüş
Uygulanması gerekli olan
bir şeyi yerine getirmek için buna ihtiyaç duyulduğundan kişi bunu yapmaya
zorlanır.
İlk görüşe göre
İbnü's-Sabbağ'ın tek görüş olarak belirttiğine göre ikisinin sürgün edilmesi,
bunun mümkün olduğu zamana kadar ertelenir.
59. Köle vb. hür olmayan
kimse mükellef ise had cezası elli sopa vurulmasıdır. Bunun delili şu ayettir:
> [Cariyeler]
evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı
(uygulanır). [Nisa, 25].
Burada kastedilen, sapa
vurma cezasıdır. Çünkü recm, ölüm cezasıdır. Ölüm ise ikiye bölünemez.
İmam Malik ve Ahmed bin
Hanbel'in rivayet ettiğine göre Hz. Ali'ye, zina etmiş olan bir köle ve cariye
getirildi. O, her birine elli sapa vurdurdu.(Müsned, 1, 104. Muvatta, Hudud,
1592)
Çünkü bu konuda erkek
ile dişi "kölelik" özelliğinde buluştuğu için aralarında fark yoktur.
Nevevi "kendisinde kölelik bulunan" demiş olsa ifadesi erkek, dişi,
özgürlük sözleşmesi yapan köle, ümmü veled ve kısmı köleyi kapsamış olacak ve
benim yaptığım açıklamaya gerek kalmayacaktı.
[Zayıf] bir görüşe göre
kısmı köledeki hürriyet ve kölelik miktarına bağlı olarak had cezası dağıtılır.
Buna göre yarısı hür yarısı köle olan kimseye, hür bir kimseye vurulan sapanın
dörtte üçü vurulur.
60. [Köleye sürgün
cezası uygulanır mı? Bu konuda İmam Şafii' ye ait üç görüş vardır:]
Birinci görüş
Kendisinde kölelik bulunan
kimseye sapa vurma cezası yanında yarım yıl sürgün cezası verilir. Çünkü ayet
genel bir ifadeyle ["hür kimseye uygulanın yarısı"] demiştir. Ayrıca
sürgün cezası yarıya bölünebildiği için sapa vurma cezasına benzemektedir.
Kısmı köle de hür ve köleye
uygulanan sürgünün kendisine dağıtılması hükmüne binaen dokuz ay sürgüne
gönderilir.
İkinci görüş
İmam Şafrı'nin bir
görüşüne göre kendisinde kölelik bulunan kimseye bir yıl sürgün cezası verilir;
çünkü tıpkı iktidarsız erkeğe verilen süre veya ila yapan kocaya verilen sürede
olduğu gibi kişinin tabiatına ilişik olan şeylerde hür ile hür olmayan arasında
ayrım yapılmaz.
Üçüncü görüş
İmam Şafrı'nin başka bir
görüşüne göre köle sürgüne gönderilmez; çünkü bu, efendinin hakkını
kaybettirmektedir. Ayrıca kölenin bir ailesi olmadığından o sürgüne
gönderildiğinde yalnızlık hissetmez.
İlk görüş buna şu
şekilde cevap vermiştir: Köle, bir yere alıştığında oradan ayrılması kendisine
zor gelir. Cezalarda efendinin hakkı dikkate alınmaz. Bu sebeple hırsızlık
yapan kölenin eli kesilir, irtidat eden köle öldürülür.
Zerkeşi'nin de
belirttiği üzere carlyenin sürgün edilmesinde en uygun olan, tıpkı hür kadının
sürgün edilmesinde olduğu gibi yanında mahreminin gitmesidir.
61. Sürgün edilen kişi
hür ise sürgün esnasındaki masrafları kendisi tarafından karşılanır, köle ise
efendisi tarafından karşılanır. Bu, hazar halindeki masrafından çok olsa bile
böyledir.
Not: Ücretle tutulan köle zina ederse kendisine
had cezası uygulanır. O, derhal sürgün edilir ve onu ücretle tutan kimse için
muhayyerlik sabit olur mu yoksa sürgün edilmesi, icare akdinin tamamlanmasına
kadar ertelenir mi? Bu konuda Darlmi'nin naklettiği iki görüş bulunmaktadır.
Ezrai şöyle demiştir: "Bu durumda kira süresinin uzunluk ve kısalığına
göre bir ayrım yapmak akla yakın görünmektedir. Aynı durumun hür olan işçi için
de söz konusu olması mümkündür."
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin belirttiği üzere kölenin, sürgün edildiği yerde çalışması mümkün
olmazsa sürülmez. Yine kişinin hapiste çalışma imkanı olmazsa alacaklısı
sebebiyle hapsedilmez. Hatta bu evleviyetle böyledir; çünkü diğeri kul hakkı bu
ise Allah hakkıdır. Kadının hapsedilmesi ise öyle değildir. Bu durumda kocası
ondan yararlanma imkanını kaybedecek olsa bile o hapse atılır. Çünkü bunun bir
sonu yoktur.
Alimlerin ifadesinden
anlaşıldığına göre bu konuda Müslüman köle ile kafir köle arasında fark yoktur.
Bu doğrudur.
Bulkini şöyle demiştir:
Kafir köleye zina haddi uygulanmaz; çünkü o, zimmet akdi yaparak bizim
hükümlerimizi benimsemiş değildir. Çünkü onun üzerine cizye vergisi yüklenmiş
değildir. O, antlaşmalı gayri müslim gibidir. Antlaşmalı olan kimseye ise had
cezası uygulanmaz."
Bu görüş alimlerimizin
"kafir bir kimse, kafir olan kölesine had cezasını uygulayabilir"
ifadesi sebebiyle reddedilir. Ayrıca zımmı kadında olduğu gibi cizyenin gerekli
olmaması haddin de gerekli olmaması sonucunu doğurmaz.
Zina Suçununun İspatı
1. Zina suçu şahitlikle
veya bir defa ikrarda bulunmakla sabit olur.
2. Kişi ikrar ettikten sonra
ikranndan dönse ceza düşer.
3. Kişi "bana had
cezası uygulamayın!" dese veya kaçsa daha dOğru görüşe göre had cezası
düşmez.
4. Dört kişi bir kadının
zina ettiğine şahitlik ettiği halde dört kadın, kadının bakire olduğuna
şahitlik etse kadın da ona zina isnadında bulunan da had cezasıyla
cezalandınlmaz.
5. Şahit, bir kimsenin
zinası için evin bir köşesini belirlese diğer şahitler başka bir yer belirlese
zina suçu sabit olmaz.
62. Zina [suçunun
işlendiği] iki şeyden biriyle sabit olur. [Bunların birincisi] beyyine yani
dört şahittir. Bunun delili şu ayettir:
> Kadınlarınızdan
fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o
kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar
evlerde hapsedin. [Nisa, 115]
Not: Nevevi,
"beyyine / şahitlik" ifadesini herhangi bir kayıt zikretmeksizin
kullanmıştır. Oysa bu konuda bir aynm yapmak gerekir. Buna göre şahitlik
ifadesinin "kimin zina ettiğine dair" ifadesiyle birlikte
zikredilmesi gerekir. Zira erkeğin, o kadınla ilişkisinden dolayı had cezası
gerekmeyebilir. Yine zinanın keyfiyetinin de zikredilmesi gerekir. Çünkü
şahitler [zina konusunda şahitlik ederken], cinselorgan dışında bir yerden
ilişkide bulunmayı kastetmiş olabilir. Yine şahitler, zina esnasında erkeğin
cinselorganının sünnet mahallini veya o miktarda olan kısmını da zikrederek
"biz, erkeğin cinselorganını / cinselorganının sünnet mahallini falan
kadının öndeki cinsel organına zina şeklinde soktuğunu gördük" demeleri
gerekir.
ZerkeşI'nin belirttiği
üzere şahitler zinanın hükümlerini bilen kimseler ise "bu kişi haddi
gerektirecek şekilde zina etmiştir" şeklinde şahitlik ederse yukarıdaki
ifadelerin yerine geçer.
Şahitlik esnasında
"şahitlik ederim ki zina etmiştir" ifadesini en önce söylemesi, zina
yapılan yeri zikretmesi de şarttır. Zira şahitler, zina fiilinin nerede
gerçekleştiği konusunda ihtilaf ederlerse şahitlik geçersiz olur.
63. [Zina suçunun sabit
olacağı ikinci şey] bir kere bile olsa hakiki anlamda [zina] ikrarında
bulunmaktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Maiz ve Gamidiyye'yi onların ikrarına
binaen recmetmiştir.(Müslim, Hudud, 4407)
Not: Nevevi "bir kere" ifadesiyle Ebu
Hanıfe ve Ahmed bin Hanbel'in farklı görüşüne işaret etmiştir. Zira bu ikisi
Maiz hadisi sebebiyle ikrarın dört kere yapılmasını dikkate almışlardır.
(Buhari, Talak, 5270)
Bizim imamlarımız buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, Maiz'in ["ben
zina ettim" diyerek] verdiği haberde bunu tekrarlatmasının sebebi onun
aklı melekesinin tam olup olmadığı konusundaki şüpheydi. Nitekim Resulullah
(s.a.v.) "sende bir akıl hastalığı var mı?" diye sormuştur. Hz.
Peygamber (s.a.v.), Gamidiyye'nin verdiği haberde ikrarı tekrarlatmamıştır.
(Buhari, Hudud, 6814)
İkrarın tıpkı şahitlik
gibi ayrıntılı yapılmış olması dikkate alınır.
Nevevi'nin
"yargı" bölümünde belirttiği üzere hakim, [ortada bir şahitlik ve
ikrar bulunmadığı halde sırf] kendi bilgisine dayanarak had cezası uygulayamaz.
Ancak kölenin efendisi bundan farklı olarak kendi bilgisine dayalı olarak had
cezasını uygulayabilir.
Takdin ikrara gelince;
bu hasmın yemin etmekten kaçınması sonucunda kişiye döndürülen yemindir.
Bununla zina sabit olmaz. Ancak bununla, zina isnadında bulunan kimse üzerinden
kazif haddi [zina iftirası cezası] düşer.
Buna bir başka açıdan
kadına özgü olan şu mesele itiraz noktası olarak zikredilmiştir: Kişi karısına
zina isnad edip lian yaptığı halde kadın lian yapmasa, Rafii ve Nevevi'nin
ilgili bölümde zikrettikleri üzere kadına had cezası uygulanması gerekir.
Bazı ayrıntılar:
Had cezasının sabit
olması konusunda dilsiz kişinin işaret yoluyla zina ikrarında bulunması
yeterlidir.
Birbirine yabancı olan
bir erkek ve kadın aynı yorganın altında görülseler bunlara tazir cezası
uygulanır, had cezası uygulanmaz.
Had cezası uygulanması.
halinde kişinin irtidat etmesinden ve darulharbe katılmasından korkulmuyarsa
darulharpte de had cezası uygulanır.
Gerek zina eden kimsenin
gerekse başka herhangi bir günah işleyen kimsenin bu günahını örtmesi
sünnettir. Bunun delili, Hakim ve Beyhakl'nin [delilolmaya] elverişli bir
senetle rivayet ettikleri şu hadistir:
"Şu çirkin
fiillerden herhangi birini yapan kimse Allah'ın örtmesine binaen işlediği suçu
örtsün. Kim, iç yüzünü bize açarsa biz ona had cezasını uygularız. "(İbn
Hacer, Telhlsü'l-habır, 4, 57)
Had veya tazir cezası
uygulansın diye zina suçunu ifşa etmek müstehap olana aykırı bir davranıştır.
Bunu eğlenmek amacıyla konuşmak ise konuyla ilgili sahih haberler sebebiyle
kesin olarak haramdır.
Zinayı gören kişi bu
konuda şahitlik yapmamakta bir maslahat görürse onu örtmesi sünnet olabilir.
Şayet şahitlik yapmaması, başkasına had cezası vurulmasını gerektiriyorsa
örneğin üç kişi bir zinaya şahitlik etmişken dördüncü şahıs şahitlik etmekten
kaçınıyorsa bundan geri durması sebebiyle günaha girer, şahitliğini eda etmesi
gerekir. Adam öldürme, zina iftirası gibi kul hakkını ilgilendiren konulara
gelince kişinin bu konuda şahitlik etmesi müstehaptır, hatta üzerinde hak
bulunan kimse bunu hak sahibine ödesin diye kişinin bunu ikrar etmesi farzdır.
Çünkü kul haklarında iş [Allah haklarına göre] daha sıkı tutulur.
Allah haklarından olan
had cezalarını affetmek ve bunun için aracılık etmek haramdır.
Bunun delili şudur:
Mahzum kabilesinden bir
kadın hırsızlık yaptığında [kadının yakınları, kadına ceza uygulanmaması için
Peygamberimizin çok sevdiği Üsame'nin aracı olmasını istediler.]
Üsame bu konuda aracı
olunca Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah'ın had
cezalarından birinin uygulanmaması için aracılık mı ediyorsun?"
Daha sonra kalkıp şu
konuşmayı yaptı: "Sizden öncekiler sadece şu sebeple helak oldular:
İçlerinden şerefli [saydıkları] bir kimse hırsızlık yaptığında ona ilişmiyarlar,
zayıf [saydıkları] bir kimse hırsızlık yaptığında ona had cezası
uyguluyorlardı. Allah'a yemin olsun ki Muhammed'in kızı Fatıma da hırsızlık yap
sa onun da elini keserdim. "(Buhari, Şehadat, 2648; Müslim, Hudud, 4386)
64. Bir kimse, zina ettiğini
ikrar ettikten sonra ikrarından dönse had cezası düşer. Çünkü Resulullah
(s.a.v.), Maiz'e "belki de sen [zina etmemişsindir de] sadece öpmüşsün
veya dokunmuşsun, yahut bakmışsındır!" diyerek üstü kapalı bir biçimde
ikrarından dönmesini telkin etmiştir. (Buhari, Hudud, 6824; Ebu Davud, Hudud,
4427. )
Şayet bununla had cezası
düşmeyecek olsaydı Peygamberimizin bunu yapmasının bir anlamı olmazdı. Ayrıca
sahabe Maiz'i recmettiğinde o "beni Resulullah (s.a.v.)'a geri
götürün" dediği halde onlar bunu duymamıştı. Sonradan bu durumu peygambere
bildirince o şöyle buyurmuştur: "Onu bıraksaydınız ya! Belki de tövbe
edecekti de Allah onun tövbesini kabul edecekti. "(Ebu Davud, Hudud, 4419)
İbn Abdilberr şöyle
demiştir: "Bu, kişinin ikrardan dönmesinin kabul edileceğine dair en açık
delildir."
65. Ancak kişi ikrardan
döndükten sonra öldürülse, ikrardan dönme durumunda had cezasının düşüp
düşmediği konusunda alimlerin ihtilafı bulunduğundan onu öldüren kimseye kısas
uygulanmaz. İbnü'l-Mukri'nin belirttiğine göre diyeti tazmin eder. Çünkü
diyetin tazmini, şüphe ile bir arada bulunabilir.
66. İkrardan dönme;
"ben yalan söyledim" veya "yaptığım ikrardan döndüm",
"zina etmedim", "sadece kucağıma oturttum" gibi ifadelerle
gerçekleşir.
67. İkrardan dönme ister
had cezası infaz edilmeye başlandı ktan sonra gerçekleşsin ister daha önce
gerçekleşsin fark etmez.
68. Kişi, kendisine had
cezası uygulanırken ikrarından dönse, devlet başkanı ikrardan dönme durumunda
had cezasının düşeceğine inandığı halde haksızlık yaparak cezayı uygulamaya
devam etse ve kişi ölse [bu durumda ne olacağı konusunda İmam Şafii'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bu durumda diyetin
yarısını tazmin etmesi gerekir; çünkü ölen şahıs tazmine tabi olan bir fiil ve
diğer Hilin birlikteliğiyle ölmüştür.
İkinci görüş
Diyet, vurulan kırbaç
sayısına dağıtılır.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin belittiğine göre bu iki görüş içinden ikincisi akla daha
yakındır. Bu, kişiye kazif haddinden daha fazla vurulmasına benzer.
69. Nevevi'nin Ravdatü't-talibin'de
tercih ettiği görüşe göre, nasıl kişi had cezasını gerektiren bir suç işleyen
kişinin ilk başta bunu gizlemesi sünnet ise aynı şekilde zina ettiğini veya
sarhoş edici içecek içtiğini ikrar eden kimsenin de bu ikrarından dönmesi de
müstehaptır.
Bazı ayrıntılar
Kişi "ben falan
kadınla zina ettim" dediği halde kadın bunu inkar ederek "benimle
evlenmişti" dese, erkek kendisi hakkında zina ikrarında bulunmuş ve kadına
da zina iftirası atmış olur. Dolayısıyla kendisine hem zina haddi hem de kazif
haddi uygulanması gerekir. Şayet ikrarından dönerse yalnızca zina haddi düşer.
Kadın "ben onunla
baskı ve tehdit altında zina ettim" dese erkeğe yalnızca zina haddi
uygulanması gerekir, kazif haddi uygulanmaz. Erkek kadına mehir ödemekle de
yükümlü olur. Erkek ikrarından dönse had cezası düşer ama mehir düşmez; çünkü
bu, kul hakkıdır.
Bir kimsenin zina
ikrarında bulunduğuna bazı şahıslar şahitlik ettiği halde ilgili şahıs onların
sözünü yalanlasa bu yalanlama kabul edilmez; çünkü bu, şahitleri ve hakimi
yalanlamaktır.
Kişi zina ikrarında
bulunduktan sonra dört kişi onun zina ettiğine şahitlik etse, bu şahıs daha
sonra ikrarından dönse kendisine had cezası uygulanır mı? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır. İlk görüşe göre şahitlik delili devam
ettiğinden ona had cezası uygulanır. Bu, kişi aleyhine şahitlik eden sekiz
kişiden dördünün şahitlikten dönmesine benzer. Diğer görüşe göre had cezası
uygulanmaz; çünkü ikrarla birlikte şahitliğin bir etkisi yoktur. İkrar ise
geçersiz olmuştur. Maverdi bu iki görüşü, bu ve aksi durumla ilgili olarak
aktardıktan sonra şöyle demiştir: "Bana göre daha doğru görüşe göre bu
ikisinden hangisi önce gerçekleşmişse o dikkate alınır." Hocam Remli'nin
belirttiğine göre şahirliğin bulunduğu yerde hüküm ona dayandırılır. Çünkü mal
konusunda ikrar daha güçlü olduğu gibi bu konuda [had cezaları konusunda]
şahitlik daha güçlüdür. Şu var ki hüküm ikrara dayandırıldığında şahirlik daha
önce olsun sonra olsun ikrar esas alınır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden had cezasının
şahirlikle sabit olduktan sonra düşmeyeceği şeklinde bir anlam anlaşılmaktadır
ki bu doğrudur. Had cezası bundan sonra kişinin ikrardan dönmesiyle düşmediği
gibi ikrarla sabit olan bir had cezası da tövbeyle düşmez. Ancak şu iki durum
bundan istisna edilir:
a) Kişi aleyhinde
şahitlik yapıldıktan sonra kişi, ilişkide bulunduğu kadınla evlendiğini iddia
etse. Bunu İmam Şafii açık olarak ifade etmiştir. Zerkeşi şöyle demiştir:
"Rafiı'nin, hırsızlık bölümünde Cüveyni' den buna aykırı olarak naklettiği
görüş reddedilir."
b) Müslüman olmak. Zımmı
birinin zina ettiği şahiderle sabit olduktan sonra o kişi Müslüman olsa had
cezası düşer. Nevevi, Ravdatü 't-talibın 'in siyer bölümünün sonunda bunu
belirtmiştir.
70. Zina ikrannda
bulunan kişi "bana had cezası uygulamayın! " dese veya haddin
uygulandığı yerden kaçsa [had cezası düşer mi? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
had cezası düşmez; çünkü açıkça ikrarda bulunduğu halde ikranndan döndüğünü
açık olarak ifade etmemiştir. Bununla birlikte bu kişiye had cezasının infazı o
anda durdurulur, kendisi takip edilmez. Şayet ikranndan dönerse ona göre
hareket edilir, aksi taktirde had cezası uygulanır. İnfaz durdurulmaz da bu
kişi ölürse tazmin gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.), Maiz alayında
herhangi bir tazmin gerekli kılmamıştır.
İkinci görüş
Bu ifadeler kişinin
ikrardan döndüğü izlenimi uyandırdığından had cezası düşer.
Not: Hüküm anında
şahiderin hayatta olması ve hazır bulunmaları şart değildir. Yine zina ile
şahitlik arasında kısa zaman bulunması ve bu sebeple zina şahitliğinin kabul
edilmesi şart olmayıp aradaki zaman uzun da olsa kabul edilir.
71. Nevevi, zina
ikrarını düşüren durumları bitirince şahitliği geçersiz kılan durumlardan
bahsetmeye başlamıştır. Buna göre;
Dört erkek bir kadının
zina ettiğine şahitlik etse, buna karşılık dört kadın veya Bulkım'nin dediğine göre
iki erkek veya başkalarının belirttiğine göre bir erkek ve iki kadın söz konusu
kadının bakire olduğuna şahitlik etseler kadına had cezası uygulanmaz; çünkü
bakireliğinin mevcut olması [zina etmediği konusunda] bir şüphe
uyandırmaktadır. Had cezaları şüpheli durumlarda uygulamaz. Çünkü görünür durum
onunla ilişkide bulunulmadığını göstermektedir. Bununla birlikte o kadının zina
ettiğine dair şahitler söz konusu olduğu için kendisine zina isnadında bulunan
kişiye kazif haddi uygulanmaz.
Ayrıca erkek, onun
bekaretini bozma konusunda işi mübalağaya götürmediğinden kızın bekareti geri
dönmüş olabilir;
Bulkın! şöyle demiştir:
"Bu hüküm, kadının bekaret zarı derinde olup da bekareti bozmaksızın
erkeklik organını buraya sokmak mümkün olmadığında söz konusudur. Aksi taktirde
zina sabit olduğundan ve [şahitlikle çelişen] herhangi bir şeyolmadığından had
cezası uygulanır."
Daha önce şunu
belirtmiştik: "Üç talakla boşanan kadının eski kocasına tekrar helal
olması konusunda bu cinsel ilişki yeterlidir. Burada ise yeterli
değildir." İki mesele arasında şu fark vardır: Kadını önceki kocasına
helal kılmak, sonraki kocayla ilişkide lezzetin tam gerçekleşmesine bağlıdır.
72. Yukakıdaki durumda,
şahitlik eden kimselere de had cezası uygulanmaz; çünkü Yüce Allah "ne katibe
ne de şahide zarar verilsin" [Bakara, 282] buyurmuştur. Kadı Hüseyin şöyle
demiştir: "Bu durumda kadının çocuğa bakım hakkının düşeceği konusunda
herhangi bir görüş ayrılığı yoktur."
Not: Nevevi ve başkalan, bu kadına zina isnad eden
kimseye had cezası uygulanmayacağını mutlak olarak belirtmişse de Kadı Hüseyin
"iki şahitlik arasında, bekaretin geri dönebileceği kadar bir zaman farkı
bulunursa" şeklinde kayıtlamıştır. Buna göre şahitler kadının belirli bir
saatte zina ettiğine şahitlik etse, kadınlar ise söz konusu kadının bakire
olduğuna şahitlik etseler had cezası uygulanır.
Dört kişi kadının zina
ettiğine, başka dört kişi ise kadının cinselorganında ilişkiye mani kemik
bulunduğuna şahitlik etseler . kadına zina haddi uygulanmaz, şahitlere 'de zina
iftirası cezası verilmez; çünkü şahitler, ilişkide bulunulması mümkün olmayan
bir kadına zina isnad etmişlerdir.
73. Dört şahitten biri,
zina fiilinin evin bir köşesinde gerçekleştiğini belirtse, geriye kalan
şahitler ise başka bir köşeyi belirtseler had cezası sabit olmaz; çünkü onlar
tek bir zina üzerinde ittifak edememişlerdir. Bu, tıpkı şahitlerin bir kısmının
"sabah vakti zina etti" deyip diğerlerinin "akşam vakti zina
etti" demelerine benzer.
Not: Nevevi, bu durumda zina isnadında bulunan kimse
üzerinden had cezasının düşüp düşmediğinden söz etmemiştir. Zerkeşi' nin de
belirttiği üzere zahir olan, düşmemesidir.
Daha güçlü görüşe göre
şahitlere had cezası vurulması gerekir; çünkü onların sayısı tek bir zina fiili
üzerinde tamamlanmamışhr. Zerkeşi şöyle demiştir: "Şayet şahitlerin zina
için belirlediği köşeler birbirine yakın ise onlara had cezası uygulanmaması da
mümkündür; çünkü ilişki devam ederken sürüklenmiş olabilirler."
Zina Haddinin
Uygulanması
1. [Tamamen] hür veya
[kısmen] hür olan kişinin zina cezasını devlet başkanı veya onun
görevlendirdiği kişi infaz eder.
2. Devlet başkanının ve
şahitlerinin (suçun) infaz esnasında hazır bulunması müstehaptır.
3. Köleye had cezasını
efendisi veya devlet başkanı infaz eder. İkisi arasında anlaşmazlık olursa daha
doğru görüşe göre devlet başkanı cezayı uygular.
4. [Daha doğru görüşe
göre]
> Efendisi köleyi
sürgün eder.
> Sözleşmeli köle hür
gibidir.
> Fasık, kafir ve
sözleşmeli köle, kendi kölesine had cezası uygulayabilir.
> Efendi kölesine
tazir cezası uygulayabilir ve cezaya dair şahitleri dinleyebilir.
5. Recm çamur ve mutedil
taş ile yapılır.
6. Erkek için çukur
kazılmaz. Daha doğru görüşe göre şayet zina suçu şahitlikle sabit olmuşsa kadın
için çukur kazılması müstehaptır.
7. Hastalık, aşın soğuk
ve sıcak sebebiyle recm cezası ertelenmez. [Zayıf] bir görüşe göre ikrarla
sabit olmuşsa ertelenir.
8. Sopa vurma cezası,
[suçludaki] hastalık sebebiyle ertelenir. Hastalığın iyileşme si ümit edilmezse
kırbaçla vurulmaz, üzerinde yüz dalı bulunan bir sopayla vurulur. Şayet elli
dal olursa iki defa vurulur. [Bunu yaparken] dalların tümünün kişiye değmesine
çalışılır veya acının bir kısmı kişiye ulaşsın diye dalların bir kısmı
diğerinin üzerine sıkıştırılır. Kişi iyileşirse [daha önceden uygulanan] bu
ceza yeterli olur.
9. Aşın sıcak ve soğukta
sopa vurma cezası uygulanmaz.
10. Devlet başkanı
kişiye hasta iken veya aşın sıcak ya da soğuğun olduğu bir zamanda sopa vurma
cezasını uygulatsa [ve kişi bu sebeple ölse] İmam ŞafiI'nin açık ifadesine göre
tazmin söz konusu olmaz.. Buradan anlaşıldığına göre cezanın bu durumda
ertelenmesi [zorunlu değil] müstehapbr.
74. Zina haddi[ni
uygulamanın gerekliliği ikrar veya şahitlikle] sabit olunca tamamen veya kısmen
hür olan kişiye bunu devlet başkanı veya onun yetki verdiği kimse uygular;
çünkü efendinin, bu kölenin hür olan kısmı üzerinde bir yetkisi yoktur. Had
cezası, onun [yalnızca köle olan kısmı değil] bütünü üzerinde söz konusudur.
Not: "Vakfedilen kölenin mülkiyeti Allah'a aittir"
şeklindeki daha güçlü görüşü kabul ettiğimizde bütünü veya bir kısmı
vakfedilmiş olan köle de kısmı gibidir. Yine devlet hazinesine ait köle,
kişinin kısıtlama altında tuttuğu şahsın kölesi, kafirin ümmüveledi, azat
edilmesi vasiyet edilmiş olup vasiyet eden kimsenin ölümünden sonra henüz azat
edilmeden önce zina eden, terikenin üç birinin yeterli geldiği köle de
Bulklnı'nin belirttiğine göre kıSmi köle gibidir. Bu, söz konusu kölenin
kazançlarının ona ait olduğu görüşüne dayalıdır ki mezhepte kabul edilen görüş
de budur.
Hür olup olmama, had
cezasının uygulanmasının gerekli olduğu anda dikkate alınır. Buna göre hür olan
zımmı zina ettikten sonra zimmet anlaşmasını bozsa sonra Müslümanlar tarafından
köle olarak alınsa, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine
göre ona had cezasını kölenin efendisi değil devlet başkanı uygular.
"Devlet başkanı
veya onun görevlendirdiği kişi" ifadesi bunların dışındakileri dışarıda
bırakmaktadır. Sapa vurma cezasını insanlardan biri gerçekleştirse bu uygulama
had cezası yerine geçmez, tazmin gerekli olur. Çünkü had cezası zaman ve mahal
olarak değişiklik gösterir. Bu sebeple, el kesmenin aksine devlet başkanının
izni olmaksızın uygulanan fiil had yerine geçmez.
İzzeddin bin Abdüsselam
şöyle demiştir: "Had cezasını uygulamak, kendisiyle zina edilen kadının
velilerine bırakılmamıştır; çünkü onlar, kendileri açısından utanç vesilesi
olmasın diye böyle bir cezayı tam uygulamaktan korkabilirler."
Kadı Hüseyin şöyle
demiştir: "Had cezalarını uygularken niyet şarttır. Buna göre had cezası
uygulanması gereken bir kimseye müsadere veya başka bir amaçla vurulsa bu
vurmalar had cezası kapsamında değerlendirilmez."
Kaffal şöyle demiştir:
"Had cezası uygularken niyete gerek yoktur. Buna göre kişiye, içki içme sebebiyle
cezalandırmaya niyet edilerek sapa vurulsa, sonra bu kişinin üzerinde zina
haddi bulunduğu anlaşılsa bu sapa vurma geçerli olur. Çünkü hırsızlık cezasında
el kesecek kişi sağ el yerine sol eli kesse bu yeterli olur. Buna göre devlet
başkanı bir kimseyi haksız olarak yüz sopayla cezalandırsa, sonradan ona zina
haddi vurulmasının gerekli olduu anlaşılsa bu had cezası düşer. Bu şuna benzer:
Bir kimse bir şah sı öldürdükten sonra maktul tarafından daha önce katilin
babasının öldürüldüğü anlaşılsa [bu öldürme kısas yerine geçmiş olur].
Ezrai'nin de belirttiği
üzere Kadı Hüseyin'in, haksız yere kişiye sopa vurulması konusunda belirttiği
görüş daha uygundur. Bunun öncesindekilerde ise cezanın yeterli olması görüşü
zahirdir; çünkü o had cezasını kastetmiştir. Bunun içki içmeden dolayı olduğu
zannına itibar edilmez.
Bir ayrıntı
Devlet başkanı zina etse
[bu fiil sebebiyle] görevinden azlolmuş olmaz. Kaffal'in belirttiği üzere
devlet başkanının hüküm vermek üzere daha önceden görevlendirdiği kişi [hakim olarak
tayin ettiği kişi] ona had cezasını uygular.
75. İster şahitlikle
isterse ikrarla sabit olsun had cezası uygulanırken devlet başkanının ve -şayet
suç şahitlikle sabit olmuşsa- şahitlerin hazır bulunması Ebu HanIfe'nin farklı
görüşüne aykırı düşmemek sebebiyle müstehaptır. Bizim delilimiz şudur: Hz.
Peygamber (s.a.v.) Gamidiyye ve Maiz'i recmettirmiş ancak bu cezalar infaz
edilirken kendisi hazır bulunmamıştır. Yine Üneys' e "[O kadın zina
ettiğini] itiraf ederse onu recmet!" buyurmuş(Buhari, Hudud, 6827; Müslim,
Hudud, 4410),
"bana bildir ben de
hazır bulunayım" veya "yanında bir grup insan bulundur!"
dememiştir. Ayrıca bu, sapa vurma cezasına kıyas edilir.
76. Had cezası
uygulanırken hür erkeklerden bir grubun hazır bulunması sünnettir. Çünkü Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
> "Onlara
uygulanan cezaya müminlerden bir grup şahit olsun. " [en-Nur, 2]
İmam Şafii şöyle
demiştir: Bunların en azı, zina şahitlerinin sayısı olan dörttür.
77. [Recmi gerektiren
zina fiili] ikrar ile sabit olmuşsa önce devlet başkanının, sonra da diğer
insanların recme başlaması sünnettir. Şayet fiil, şahitlikle sabit olmuşsa önce
şahitler recme başlar, ardından devlet başkanı sonra da diğer insanlar devam
eder.
78. Maverdi şöyle
demiştir: [Recmedilecek şahsın] hayattayken son yaptığı şey tövbe olsun diye
kendisine tövbe etmesi teklif edilir. Şayet namaz vakti gelmişse onu kılması
emredilir.
Nafile namaz kılmak
isterse iki rekat kılmasına müsaade edilir. Su isterse kendisine su verilir.
Yemek isterse yemek verilmez; çünkü su içmek önceki susuzluktan kaynaklanır.
Yemek yemek ise gelecek
açlığı sona erdirmek içindir.
79. Kölenin efendisi
veya onun yetkilendirdiği kişi, had cezasının miktarını ve uygulanma şeklini
biliyorsa -devlet başkanı izin vermese bile- köleye had cezasını uygular. Bunun
delili Ebu Davud'un rivayet ettiği şu hadistir:
> Ellerinizin altında
bulunan kölelere had cezalarını uygulayın. (Ebu Davud, Hudud, 4473)
Buhari ve Müslim'in
rivayet ettiği hadis de şu şekildedir:
> Birinizin cariyesi zina
ederse ona had cezasını uygulasın, onu kınayıp ayıplamasın. (Buhari, Hudud,
6839; Müslim, Hudud, 4420)
Bir yoruma göre hadiste
geçen "yüserrib" ifadesi "had cezasını uygularken aşırıya kaçıp
bedenini kanatmasın!" demektir.
80. Bir cariye üçüncü defa
zina ederse bu konuyla ilgili hadiste yer alan ifade sebebiyle efendisinin onu
satması uygun olur. Bu durumu müşteriye açıklaması gerekir.
Not: Kölenin efendisi kadın olsa had cezasını o mu
yoksa velisi mi yahut devlet başkanı mı uygular? Bu konuda farklı görüşler
bulunmaktadır. En doğrusu ilkidir, nitekim Nevevi'nin mutlak ifadesi de bunu
göstermektedir.
Nevevi'nin genel
kapsamlı ifadesinden sefih olan efendi istisna edilir. Zerkeşi'nin belirttiği
üzere o, kölesine had cezasını uygulayamaz; çünkü o [kendisinin bile
maslahatını gözetemediğinden kölesinin] maslahatını gözetme ve velilik
ehliyetini kaybetmiştir.
Nevevl'nin ifadesi zina
haddini kapsadığı gibi el kesme, mürtedlik ve eşkıyalık sebebiyle öldürülme
gibi diğer had cezalarını da kapsamaktadır ki daha doğru olan görüş budur.
Çünkü daha önce geçen
hadis [herhangi bir ayrım yapmayan] mutlak bir hadistir.
Ortak bir köle haddi
gerektiren bir suç işlediğinde onun sahipleri, mülkiyetleri oranında sopa vurma
cezasını uygularlar. [Sopa miktarının mülkiyete bölünmesi sonucunda] kesirli
çıkan sayı olursa bunu uygulama işi içlerinden birine veya ortaklar dışında
birine havale edilir.
Çocuk, sefih ve deli
gibi velayet altındaki kimselere ait köle haddi gerektiren bir suç işlediğinde
köle sahibinin babası, dedesi gibi bir veli veya hakim, vasi ya da kayyim gibi
bir kimse had cezasını uygulayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır. eş-Şerhu'l-kebir'de şöyle denilmiştir:
Şöyle demek mümkündür:
"[Köleye] had cezası [uygulamak] bir tür ıslahtır" görüşünü kabul
edersek veli bunu uygulayabilir. "[Köleye] had cezası [uygulamak onun
üzerinde] bir velayettir" görüşünü kabul edersek konu ihtilaflıdır."
Bu ifadeden, uygulanabileceği görüşünün tercih edildiği anlaşılmaktadır.
İzzeddin bin Abdüsselam,
Kavaidü'l-ahkam adlı eserinde şöyle demiştir: "Efendi kölesine had
cezasını aralarında [herkesçe malum] açık bir düşmanlık bulunmadığı sürece
uygulayabilir."
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Bu, şununla çelişmektedir. Şayet köle efendisine zina isnadında bulunsa
[bu durumda aralarında açık bir düşmanlık söz konusu olacağı halde] alimlerimiz
efendinin kölesine had cezası uygulamasına onay vermişlerdir. "
81. [Köleye had
cezasını] devlet başkanı da uygulayabilir; çünkü onun [bütün Müslümanlar
üzerinde] genel bir yetkisi vardır. [Devlet başkanı ve efendiden] hangisi
cezayı uygulasa hüküm yerine gelmiş olur. Ancak Ravdatü't-talibin'de Nevevi'nin
sahih gördüğü üzere konuyla ilgili sahih hadis bulunması ve bu durum, meselenin
[etrafa yayılmayıp] üzerinin örtülmesine daha uygun olduğundan efendinin bunu
yapması daha iyidir.
Not: [Efendinin kölesine had cezasını
uygulayabilmesi için] cezanın uygulanması sırasında kölenin efendisi olması
dikkate alınır. Buna göre bir köle zina ettikten sonra efendisi onu satsa,
cezayı uygulama yetkisi satın alan kişinindir.
82. Devlet başkanı ve
kölenin efendisi, köleye had cezasını kimin uygulayacağı konusunda konusunda
anlaşmazlığa düşseler [cezayı kim uygular? Bu konuda Cüveyni'nin belirttiği
birkaç ihtimal söz konusudur.]
Birinci ihtimal
Bu ihtimaller içinden en
doğru olanına göre genel yetkisi sebebiyle devlet başkanı veya onun
görevlendirdiği kişi had cezasını uygular.
İkinci ihtimal
Kendi mülkü olan köleyi
ıslah etmek amacıyla efendi bu cezayı uygular.
Üçüncü ihtimal
Sapa vurma cezası ise
efendi uygular, el kesme ve öldürme cezasını ise devlet başkanı uygular.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinin kapsamından şu
durum istisna edilir: Zımm! birisi zina ettikten sonra anlaşmasını bozsa,
ardından köle edinilse bu kişiye had cezasını devlet başkanı uygular; çünkü bu
kişi zina fiilini işlediği esnada köle değildi.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Daha önce geçtiğine göre bir köle zina ettikten sonra efendisi
onu satsa satın alan kişi köleye had cezası uygulayabilir. Oysa köle, zina
ettiği esnada onun mülkiyetinde değildi. Şu halde [zinanın işlendiği tarihe
değil] cezanın uygulandığı tarihe bakılmaktadır.
Buna şöyle cevap
verilir: Burada had cezasının uygulanması öncelikle devlet başkanının hakkı
olarak sabit olmuştur. Bu hakkın sabit olmasından sonra kişinin
köleleştirilmesi cezanın uygulanmasına engel değildir. Zira bunun uygulanma
hakkı ilk olarak efendi için sabit olmamıştır. Daha önce geçen meselede ise
haddin uygulanma hakkı efendi için sabit olmuştur. Bu had, köleyi ıslah etmek
içindir. Burada artık köle satıcının mülkiyetinden çıktığına göre had cezasını
onun uygulamasının bir gerekçesi kalmamış, onu uygulama hakkı devlet başkanı
ile köleyi alan arasında kalmıştır.
83. [Zina eden köleye
sürgün cezasını kim verir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
efendisi köleye sapa vurma cezasını uyguladığı gibi sürgüne de gönderir. Çünkü
bu uygulama "ellerinizin altında bulunan kölelere had cezalarını uygulayın!"
hadisinin kapsamına dahildir.
İkinci görüş
Efendi uygulayamaz;
çünkü sürgün, geçen hadiste yer almamaktadır. Zira o hadiste yalnızca sapa
vurmaktan söz edilmiştir.
İlk görüş sahipleri buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Hadiste bundan bahsedilmemesi bizim
söylediğimizle çelişmez. Bizim söylediğimiz Hz. Ömer'in uygulamasıyla
sabittir.(Müslim, Hudud, 4394)
Not: Köleyi sürgün etme masrafı devlet tarafından
karşılanır. Devlet hazinesinde mal yoksa efendisi karşılar. Sürgün esnasındaki
masraflar da efendiye aittir. [Zayıf] bir görüşe göre bu devlet hazinesi
tarafından karşılanır.
84. [Özgürlük sözleşmesi
yapan köle zina ederse ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki farklı görüş
vardır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
özgürlük sözleşmesi yapmış köle zina ettiğinde onun durumu hür kimsenin durumu
gibidir. Dolayısıyla o, sahih olan özgürlük sözleşmesini yaptığı anda efendinin
hakimiyetinden çıktığı için kendisine had cezasını ancak devlet uygulayabilir.
İkinci görüş
O, normal köle gibidir;
çünkü üzerinde bir dirhem bile sözleşme bedeli kalsa köleliği devam eder.
85. ilk gÖrüş esas
alındığında, mükatep köle, sözleşme bedelini ödeyemez hale gelse ve had cezası
uygulanmadan önce yeniden köleliğe dönse efendi had cezasını uygulayabilir mi
uygulayamaz mı? Bu mesele, şu meseleye bakarak çözüme bağlanabilir: "Zımm!
bir kimse zina ettikten sonra zimmet anlaşmasını bozup köleleştirildiğinde ne
olur?"
86. Fasid / geçersiz
özgürlük sözleşmesi yapan köle ise normal köle gibidir.
87. Fasık, kafir ve
mükatep olan efendi, [kölesine had cezası uygulayabilir mi? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha dOğru görüşe göre
bunlar kölelerine had cezası uygulayabilir; çünkü "ellerinizin altında
bulunan kölelere had cezalarını uygulayın" hadisindeki ifade geneldir.
Bu görüş şu hükme
dayalıdlt": "Efendi, kölesini ıslah etmek amacıyla mülkiyetine dayalı
olarak had cezasını uygular. Bu tıpkı onun sağlığı için damanm yarması ve
hacamat yapması gibidir. Bu, daha doğru görüştür.
İkinci görüş
Bu özellikteki efendi
köleye had cezası uygulayamaz. Bu görüş, "efendi, kölesine had cezasını
onun üzerindeki velayetine dayanarak uygular" görüşüne dayalıdır. Bu
özellikteki efendi ise veli olmaya ehil değildir.
Not: Nevevi, kısmen köle olan efendiden söz
etmemiştir. İlk görüşün gerekçelendirmesinden anlaşılacağı üzere o, özgürlük
sözleşmesi yapan köle gibidir, hatta ondan da ötedir. Oysa Bulkın! buna karşı
çıkmış ve "İmam Şafii'nin açık ifadesi bunu engellemektedir"
demiştir.
Görüş aynğı, kafir olan
şahsın kölesi de kafir olduğu durumla ilgilidir. Köle Müslüman olursa, İbn
Kecc'in açık olarak ifade ettiği üzere kafir olan efendinin ona had cezası
uygulama yetkisi yoktur. Ezrai "doğru ve tercihe şayan olan görüş
budur" demiştir.
88. [Efendi, kölesine
tazir cezası uygulayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
efendi kölesine tazir cezası uygulayabilir.
İkinci görüş
Uygulayamaz; çünkü tazir
cezasının bir ölçüsü yoktur; bu sebeple bunu uygulamak devlet başkanına özgü
kılınmıştır; çünkü bu, inceleme-araştırma ve ihtiyacı gerektirir.
Not: Görüş ayrılığı Allah haklarına ilişkin
konulardadır. Kendisinin ve başkalarının hakkına gelince efendinin bunu
yapabileceği kesindir.
89. [Efendi, kölesinin
cezayı gerektirecek bir fiil yaptığı konusunda şahitleri dinleme yetkisine
sahip midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
efendi, kölesinin cezayı gerektiren bir suç işlediğine dair şahitleri dinleme
yetkisine sahiptir; çünkü efendi -tıpkı devlet başkanının durumunda olduğu
gibi- had cezasını uygulama yetkisine sahip olduğuna göre bu konuda şahitleri
dinleme yetkisine de sahiptir.
İkinci görüş
Efendi şahitleri
dinyelemez; çünkü şahitleri dinlemek hakimlere özgüdür.
90. İlk görüş esas
alındığında efendi, şahitlerin tezkiyesi konusunda inceleme yapabilir.
91. Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre efendinin şahitleri dinleyebilmesi için
-başka şeyleri bilme se bile- şahitlerin niteliklerini, had cezalarının
hükümlerini bilmesi gerekir. Buna göre kölesinin zina ettiğine dair şahitleri
dinler ve buna ilişkin hükümleri bilirse yahut kölesinin zina ettiğine dair
kendi gözlemine dayalı olarak hüküm verirse bu caiz olur.
"Şahitlere ilişkin
hükümleri bilmek" ifadesi bunu bilmeyen kişiyi dışarıda bırakmaktadır. O,
şahit dinleme ehliyetine sahip olmadığından dinleyemez.
Bunun zorunlu sonucu
olarak özgürlük sözleşmesi yapan kişi, kafir, fasık ve kadın gibi efendiler,
şahit dinleme ehliyetine sahip olmadıklarından dinleyemezler. Şahitlik deliline
dayanarak had cezası uygulayamazlar, ancak suçlunun ikrarı veya kendi gözlemlerine
dayanarak had cezası uygulayabilirler.
Ezrai şöyle demiştir:
"Şahitleri dinlemek, bunları cerh ve tadil etmek (yani şahitliğe
elverişsiz veya elverişli olduğunu tespit etmek) mutlak olmayıp adalet sahibi
erkeğe özgüdür.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Nevevi'nin burada kafir ve mükatep ifadelerinden sonra efendi kelimesini
mutlak olarak kullanması bu hükmün onlar hakkında da geçerli olduğu izlenimi
uyandırsa da bu kabul edilmez. Rafii ve başkaları şahitleri dinlemede ehliyetin
dikkate alınacağını söylemişlerdir. Buna göre fasık ve mükatep dışarıda kalmış
olur."
Hocam Remli şöyle
demiştir: "Efendinin şahidi dinleme ehliyetine sahip olması ile kastedilen
şey, onun hadlerin hükümlerini ve şahitlerin niteliklerini bilmesidir. Buna
göre fasık ve başkaları da şahitleri dinleyebilir. Rafii ve Nevevi'nin
ifadelerinin zahirinden de bu anlaşılmaktadır. "
Not: Bir köle, efendisinin mülkiyetinde olan
karısına zina isnadında bulunsa efendisi kölesi ve diriyesi arasında lian
işlemini yapabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.
eşŞerhu'l-kebir'deki ifadeden çıkan sonuca göre daha güçlü olan
görüş efendinin bunu
yapmasının caiz olduğudur.
92. NevevI daha sonra
had cezasının nasıl uygulanacağı ve recmederken kullanılacak malzemeyi ele
almıştır. Buna göre muhsan olan kişiye recm cezası uygulanırken ölünceye kadar
taşlaşmış çamur veya orta boy taş atılır. Kişiye uzun süre işkence etmiş
olmamak için küçük / hafif çakıl taşları atılmaz. Yine onu bir anda öldürecek
büyük kayalar da atılmaz. Aksi taktirde cezalandırmanın amacı ortadan kalkmış
olur. Rafii ve NevevI, Cüveyni ve Gazali'ye tabi olarak böyle söylemişlerdir.
Bulkini buna itiraz
ederek şöyle demiştir: "Taş atan kimse hafif ya da ağır nasıl taş bulursa
onu atar." O, bu konuda oldukça uzun açıklamalar yapmıştır.
93. Maverdl'nin
belirttiği üzere atılacak taş konusunda tercihe şayan olan bunun avuç içine
sığacak kadar olmasıdır.
Not: Muhsan olan kişinin bedeninin her yeri
-ölümcülolan noktalan ve diğerleri- taşlanabilir. Ancak sonrakilerden birinin
de belirttiği üzere "yüze taş atmaktan kaçınmak gerekir. Taş atan kimsenin
duracağı yer ne attığı taşı isabet ettiremeyecek kadar uzak, ne de attığı taş
ile eziyet edecek kadar yakın olmalıdır. Recm uygulanırken erkeğin avret
bölgesi, kadının bedeninin her yeri örtülü olmalıdır. Taşlanan kimse bir yere
bağlanmaz.
94. Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre suç ister şahitlikle ister ikrarla
sabit olsun erkeğe recm uygulanırken çukur kazılmaz.
Maverdi ve Ebu İshak ise
bir ayrım yaparak suçun şahitlikle sabit olması halinde erkeğin vücudunun
yarısına kadar bir çukur kazılıp oraya konmasını sünnet olarak görmüşlerdir.
Böylece bu çukur onun kaçmasını engeller. Suç ikrarla sabit olmuşsa çukur
kazılması sünnet değildir.
95. [Recmedilen kadın
için çukur kazılmasının hükmü nedir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
kadının zina ettiği şahitlikle sabit olmuşsa recmedilirken [bedeni] açılmasın
diye göğsüne kadar çukur kazılıp oraya konulması müstehaptır. Şahitlerde
genelde görülen durum şahitliklerini geri almamalarıdır. Ancak suç, ikrar ile
sabit olmuşsa ikrarından dönmesi halinde kaçması mümkün olabilsin diye çukur
kazılmaz.
İkinci görüş
[Zina suçu ister
şahitlikle ister ikrarla sabit olsun] kadın İçin [re cm uygulanırken] mutlak
olarak çukur kazılır. Zira [Peygamberimiz döneminde] Gamidiyye adlı kadının
zina suçu ikrarla sabit olduğu halde ona recm uygulanırken çukur kazılmıştır.
İlk görüşte olanlar buna
şu şekilde cevap vermişlerdir: Bu, çukur kazmanın caiz olduğunu göstermek üzere
yapılmıştır.
96. [Recm cezasının
infazı ertelenebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Zina suçu ister
şahitlikle ister ikrarla sabit olmuş olsun recm cezasının infazı, suçlunun
hasta olması veya havanın çok sıcak ya da soğuk olması sebebiyle ertelenmez.
Çünkü bu ceza, canın alınması yoluyla gerçekleştiğinden bu konuda hasta ile
sağlam arasında fark yoktur.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
-ki İmam Şafii el-Ümm'de bunu açık olarak ifade etmiştir- suç ikrarla sabit
olmuşsa ertelenir. İçlerinde etTenbın yazan [Ebu İshak eş-Şirazı] ve Kadı
Hüseyin'in de bulunduğu bir grup alim bu görüşü "doğru" kabul
etmiştir; çünkü dinde ikrardan dönmeye teşvik bulunduğu için görünür duruma
göre [kendisine recm cezası uygulanacak kişi] ikranndan döner.
Not: Nevevi'nin ifadesi, bu gerekçe esas
alındığında ertelemenin gerekli olduğunu göstermektedir. Bulkini ise şöyle
demiştir: "Ertelemek müstehaptır. Ben bu konuda buna temas edeni görmedim.
Alimler sopa vurma konusunda buna temas etmişlerdir" İki durumda recm
cezasını ertelemek zorunludur:
a) [Zina eden] kadının
hamile olması. Nevevi'nin "kısasın uygulanması" bölümünde zikrettiği
üzere bu durumda kadın doğum yapıp da süt emzirme müddeti tamamlanıncaya kadar
beklenir. Hamilelik ister zinadan ister zina dışında bir yolla olmuş olsun fark
etmez.
b) Kişi zina ikrannda
bulunduktan sonra akıl hastalığına yakalansa bu esnada kendisine had cezası
uygulanmaz, iyileşinceye kadar beklenir. Çünkü [iyileşmesi halinde] ikranndan
dönebilir. Ancak bundan farklı olarak zina suçu şahitlikle sabit olduktan sonra
kişi akıl hastalığına yakalansa ceza ertelenmez. Rafii bunu "irtidat"
bölümünde söylemiştir.
97. Zina suçlusu, sıtma
ve baş ağnsı gibi iyileşme si ümit edilen bir hastalığa yakalandığında sopa
vurma cezası -her ne kadar genelde öldürücü olmasa bile- ertelenir; çünkü amaç
öldürmek değil vazgeçirmektir. Oysa bu durumda iken sapa vurmak ölüme yol açabilir.
Not: Kadının loğusa olması, kendisinde yara ve
darbe bulunan kimsenin durumu da hastalık durumu gibidir. Yine el-Muhtasar'
daki açık ifadeye göre hamilelik de böyledir.
98. Hastalığın müzmin veya
yıpratıcı olması sebebiyle kişinin iyileşmesi ümit edilmiyorsa kendisine sapa
vurma cezası uygulanır, ertelenmez. Çünkü beklemenin belirli bir sınırı yoktur.
Bununla birlikte kişi ölmesin diye kendisine kırbaçla vurulmaz, üzerinde yüz
dalı bulunan asmayla vurulur. Kişi hür ise bununla kendisine bir defa vurulur.
Bunun delili Ebu Davud'un Ebu Ümame b. Sehl b. Huneyf'ten rivayet ettiği şu
hadistir: Bazı sahabelerin bildirdiğine göre sahabeden biri yıpratıcı bir
hastalığa tutuldu, bir deri bir kemik kaldı. Bu haldeyken birinin cariyesiyle
ilişkide bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) [yüz tane dal ın
birleşiminden oluşan] bir asma ile ona bir defa vurulmasını emretti. (Ebu
Davud, Hudud, 4472)
99. Asmanın içinde elli
dal varsa sayı yüzü bulsun diye iki kere vurulur. Suçlu köle ise [elli dallı
sapa ile] bir kere vurulur. Bu kıyasa uygun hareket edilir.
100. Bulkini, nalınlarla
vurma konusunda farklı görüş belirtmiş olsa da eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiği
üzere kişiye ille de asma ile vurulması gerekmez, nalınlarla veya elbiselerin
uç taraflarıyla da vurulabilir.
101. Bu şekilde had
uygulanırken, so pa vurulan kimseye dalların tümü temas ettirilir. Veya dallar
üstüste eklenerek vurulur ki had vurmanın hikmeti ortadan kalkmasın ve kişi
bunun acısını duysun. Bu olmazsa veya bunun olup olmadığı konusunda bir şüphe
olursa had düşmemiş olur.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Yeminler konusunda acıtıcı olmayacak şekilde vurmak dikkate
alınmıştır, burada da böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap verilir:
Yeminler örfe göre yorumlanır. Acıtıcı olmayan vurmaya da vurma denilir. Had
cezaları ise insanları suçtan vazgeçirmeye dayalıdır. Bu, karşı tarafa acı
vermeksizin sağlanmaz.
102. Zina suçu işleyen
kişiye yukarıda belirtilen şekilde had cezası uygulandıktan sonra iyileşse daha
önceki vurma yeterli olur, ceza tekrarlanmaz.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Müzmin hasta olan kimse yerine başkası hac yaptıktan sonra
hasta iyileşse onun yeniden hac yapması gerekir. Bu mesele de öyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Had cezalarında aslolan cezayı [olabildiğince suçludan] def etmektir.
Kişiye had cezası
uygulanmadan önce iyileşirse, sağlam olan kişilere uygulanan had cezası
uygulanır. Had cezası uygulanma esnasında iyileşirse, sağlam olanlara uygulanan
cezaya tamamlanır. Zerkeşi'nin belirttiği üzere iyileşmeden önce uygulanan
kısım dikkate alınır. Bu, oturarak namaz kılmakta olan kişinin namaz esnasında
ayakta durmaya güç yetirebilir hale gelmesi gibidir.
103. Had cezası,
iyileşme si ümit edilen kimseye yukarıda belirtildiği şekilde uygulansa ve o
kişi iyileşse bu yeterli olmaz.
104. Hasta bir şahıs
[bir kimseye zina iftirasında bulunsa, onun üzerinde] kazif haddi uygulatma
yetkisine sahip olan kimse dilerse asma sopası vb. bir şeyle vurma cezasını
uygulama dilerse hasta iyileşinceye kadar bekleme hakkına sahiptir.
İbnü'l-Mukrı, İsnevi'ye tabi olarak bu görüşü tercih etmiştir.
[Zayıf] bir görüşe göre
bu kişinin iyileşmesi ümit edilsin ya da edilmesin kırbaçla dövülür; çünkü kul
haklarında iş sıkı tutulur. eşŞerhu'l-kebir'de "kısas hakkının
alınması" konusunda bu görüş tercih edilmiştir. İbnü'l-Mukrı o konuda bu
ifadeye yer vermemiştir.
Zerkeşi "bu, İmam
Şafii'nin el-Ümm'deki açık ifadesine aykırıdır" demiştir.
105. [Zina suçu işlemiş
kişi] hasta ise veya hava aşırı sıcak ya da soğuk ise kendisine had cezası
uygulanmaz. [Bu durumda iken ceza uygulanması halinde] ölüm riski bulunduğundan
o iyileşinceye ve hava mutedil hale gelinceye kadar beklenir. Hırsızlıkta el
kesme meselesi de böyledir. Kısas ve kazif haddi ise farklıdır.
Not: Maverdi ve Ruyani'nin belirttiğine göre kişi,
sıcak ve soğuğun mutedil hale gelmediği bir bölgede yaşıyorsa orada cezanın
uygulanması ertelenmez ve bu kişi havanın normalolduğu bir başka yere nakledilmez;
çünkü bu haddi geciktirmek ve zorluk çıkarmaktır. Havanın çok sıcak ve soğuk
olmasına mukabil -tıpkı kişide sürekli bulunan hastahkta olduğu gibi- şahıs
ölümden kurtulsun diye darbeler daha hafif vurulur.
106. Devlet başkanı,
[zina suçlusu olup] hasta olan şahsa cezayı uygulasa veya sıcak ya da soğuğun
aşırı olduğu bir zamanda cezayı uygulasa ve sapa vurulan kişi de bu vurmanın
etkisiyle ölse İmam Şafii'nin el-Ümm'deki açık ifadesine göre tazmin söz konusu
olmaz; çünkü burada ölüm, suçlu üzerine uygulanması gerekli olan bir cezanın
uygulanması sonucunda meydana gelmiştir.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: el-Muhtasar' da yer alan açık ifadeye göre devlet başkanı,
aşırı sıcak veya soğuk havada kişinin sünnet olmasını istese ve bu kişi bu sebeple
ölse tazminle yükümlü olur. Burada da böyle olmalıdır.
Buna şöyle cevap
verilir: Sapa vurma cezası nassla sabit olduğu halde sünnet olma ictihadla
sabittir. Bu sebeple bu, tazire benzemektedir.
107. NevevI'nin tazminin
olmaması konusunda sıcak, soğuk ve hastalıkla yetinmesi şöyle bir izlenim
doğurmaktadır: "Zina yapan kişi zayıf bir bünyeye sahip olup sapa
vurulmasına dayanamayacak durumda olduğu halde devlet başkanı ona sapa vurdursa
ve o kişi de
ölse bu durumda tazmin
gerekli olur." Zerkeşi'nin de dediği üzere zahir olan budur. Çünkü böyle
bir kimseye kırbaçla değil asma dalıyla vurulur. el-Kiftlye adlı eserde Kadı
Ebu't-Tayyib'ten bu durumda tazminin söz konusu olmayacağı görüşü
nakledilmiştir.
108. "Devlet
başkanı" ifadesi köleyi dışarıda bırakmakta olup o, kölesinin ölmesi
halinde kesinlikle tazminle yükümlü olmaz.
109. İmam Şafii'nin
el-Ümm'deki açık ifadesi, bu durumda cezayı ertelemenin müstehap olduğunu
göstermektedir. Bu, Cüveyni'nin de belirttiği görüştür. Ancak
Ravdatü't-talibin'de bu durumda ister tazminin oldUğunu ister olmadığını kabul
edelim ertelemenin zorunlu olduğu görüşü "doğru" olarak kabul
edilmiştir. Ezrai "el-Havi, el-Mühezzeb ve başka eserlerde kesin olarak
belirtilen de budur."
Son not:
Gerek recm gerekse başka
bir had cezası uygulanırken ölen kimsenin hükmü diğer Müslüman ölülerin hükmü
gibi olup bu kişi yıkanır, kefenlenir, namazı kılınır ve diğer işlemler
yapılır. Namazı terk etmesi sebebiyle öldürülen kimse de böyledir. Ayrıca
Resulullah (s.a.v.) Cüheyne kabilesinden olan kadının namazını kılmış
Gamidiyye'nin namazının kılınmasını ve defnedilmesini emretmiş(97), bir
rivayette bizzat kendisi kılmıştır. (Müslim, Hudud, 4408), (Ebu Davud, Hudud,
4442), (Müslim, Hudud, 4407)
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN