AKİKA KURBANI |
AKİKA KURBANI
GİRİŞ
1. AKİKA KURBANINA İLİŞKİN HÜKÜMLER
2. YENİ DOGAN ÇOCUK İÇİN YAPILACAK
İŞLEMLER
GİRİŞ
"akika"
kelimesi "akka" fiilinden gelmekte olup bunun muzarisi
"yeikku" ve "yeukku" şeklinde olabilmektedir.
Sözlükte bu kelime yeni
dOğan çocuğun başında bulunan saçlar için kullanılır. Fıkıh terminolojisinde
ise saçını tıraş etme esnasında kesilen kurban için kullanılır. Bu, bir şeye
sebebinin ismini vermek türünden bir mecazdır. Ayrıca bunun kesildiği yer
yarıldığı ve kesildiği için Arapçada bu anlama gelen "akika" kelimesi
kullanılmıştır.
Alimlerin sözlerinden ve
rivayetlerden anlaşıldığına göre buna "akika" adını vermek mekruh
değildir. Ancak Ebu Davud'un rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.)
kendisine bu konuda soru soran kişiye "Allah ukuk'u sevmez!"
buyurmuş, ravı de "Hz. Peygamber (s.a.v.) sanki bu kurbana su ismin
verilmesinden hoşlanmadı" demiştir. (Ebu Davud, Dehaya, 3842)
İbn Ebi'd-Oem'in şu
ifadesi de bununla uyumludur: "Alimlerimiz buna nesıke veya zebıha adını
vermekten hoşlanırlar, akıka adını vermekten hoşlanmazlar. Bu tıpkı yatsı
namazına ateme demek gibidir. "
86. Akika kurbanının
vakti çocuğun bütününün anasının bedeninden çıkmasıyla girmiş olur. Bundan önce
kesilen kurban akika olarak sayılmaz, et için kesilmiş kabul edilir.
87. Akika kurbanı
kesmek, birazdan zikredilecek rivayetler sebebiyle müekked sünnettir.
İmam Şafii şöyle
demiştir: "Akika kurbanı konusunda iki kişi ifrata sapmıştır. Hasan-ı Basrı
bunun bid'at olduğunu söylemiş, Leys [bin Sa'd] ise bunun farz olduğunu
söylemiştir."
Davud ez-Zahirı, İmam
Şafii'den sonra yaşamış ve bu konuda Leys'in görüşünü benimsemiştir.
Bu görüşte olanlara
karşı ileri sürülecek delil Ebu Davud'da yer alan şu hadistir: Çocuğu için
kurban kesmek isteyen bunu yapsın. (Ebu Davud, Dehaya, 3842)
Ayrıca bu, tıpkı normal
kurban gibi herhangi bir suça karşılık olmaksızın ve adakta bulunmaksızın
akıtılan bir kan olduğu için vacip değildir.
Bunun aklı gerekçesi nimete
ve nesebin yayılmasına karşı sevincini göstermektir.
Bunun müstehaplığı
konusunda temel deliller şu hadislerdir:
> Çocuk, kendisi için
kesilecek akika kurbanı karşılığında rehindir. Bu kurban doğumunun yedinci günü
kesilir, çocuğun saçı tıraş edilir ve kendisine isim verilir. (Tirmizi, Edahi,
1522)
Bir başka rivayete göre
Hz. Peygamber (s.a.v.) doğumunun yedinci gününde çocuğa isim verilmesini, tıraş
edilmesini ve kurbanın kesilmesini emretmiştir. (Tirmizi, Edeb, 2832)
Her iki hadisi de Tirmizi
rivayet etmiş ilk hadisin hasen-sahih, ikincisinin hasen olduğunu söylemiştir.
Hadiste geçen
"akika kurbanı karşılığında rehindir" ifadesinin anlamına ilişkin
görüşlerden birine göre bu ifade "kendisi için akika kurbanı kesilmedikçe
yaşıtlarının gelişip serpildiği gibi gelişemez" anlamına gelir. Hattabı
şöyle demiştir: "Bu konuda en güzel görüş Ahmed bin Hanbel'in görüşüdür. O
şöyle demiştir: Çocuk için kurban kesilmediğinde bu çocuk kıyamet gününde
ana-babasına şe faat edemez. Bunu Hallmı, Ahmed bin Hanbel'den önce yaşamış bir
grup alimden de rivayet etmiştir."
1. AKİKA KURBANINA
İLİŞKİN HÜKÜMLER
1. Erkek çocuk için iki
koyun, kız çocuk için bir koyunun akika olarak kesilmesi sünnettir.
2. Kesilecek kurbanın
yaşı, kusurlardan salim olması, kesen kişinin bundan yemesi ve tasadduk etmesi
bakımından hükmü normal kurbanın hükmü gibidir.
3. Akika kurbanının
pişirilmesi sünnettir. Kemiği kırılmaz. Kurbanın, çocuğun doğumunun yedinci
günü kesilmesi sünnettir.
88. Alt soyun fakir
olması halinde onlara nafaka vermesi gerekli olan kişinin yeni doğan erkek
çocuğu için birbirine denk iki koyun, kız çocuğu için bir koyun kurban etmesi
sünnettir. Bunun deIili Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadistir:
"Resulullah (s.a.v.) erkek çocuğu için iki koyun, kız çocuğu için bir
koyun kurban etmemizi emretti. "(Tirmizi, Edahi, 1513. Tirmizi bu hadis
hasen-sahihtir)
Akika kurbanında kız
için erkeğin yarısı kadar kurban kesilmesinin sebebi bunun diyete
benzetilmesidir. Çünkü bunun amacı canın baki kalmasını sağlamaktır.
89. Sünnetin aslı erkek
çocuğu için bir kurban kesildiğinde de yerine gelmiş olur. Çünkü Ebu Davud'un
sahih senetle rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin için birer koç kurban etmiştir.
90. Deve veya sığırın
yedide biri, bir koyun gibidir. Buna göre kişi yedi çocuk için bir deve veya
sığır kesse yahut bir grup insan buna ortak olsa bu caiz olur. Bunların tümünün
akika kurbanı kesmeyi istemesi ile bir kısmının bunu isteyip diğer bir kısmının
et istemesi arasında fark yoktur. Bunu, Nevevi el--Mecmu'da söylemiştir.
91. İsnevl'nin
belirttiği üzere çift cinsiyetli çocuk da bu konuda kız çocuğu gibi kabul
edilir.
92. el--Mecmu'daki
ifadeden anlaşılacağı üzere akika kurbanlarının sayısı çocukların sayısına göre
artar.
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için akika
kurbanı kesmiştir. Oysa siz çocuğun nafakasını kim temin etmekle yükümlü ise
akika kurbanını da onun kesmesi gerektiğini söylemiştiniz.
Buna şöyle cevap
verilir:
a) Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in akika kurbanı kestiğini söylerken kastedilen şeyonun bunu Hz. Hasan
ve Hz. Hüseyin'in babalarına [yani Hz. Ali'ye] emretmiş olduğudur.
b) Veya ona, kesilecek
hayvanı vermiştir.
c) Yahut babalarının
maddI durumunda sıkıntı olduğu için bu ikisi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
bakımındaydı.
93. Doğan çocuğun malına
gelince; velinin onun malından çocuk için kurban kesmesi caiz değildir; çünkü
akika bir teberrudur [bağıştır]. Velinin çocuğun malından bağışta bulunması
yasaktır. Bunu yaparsa el-Mecmu'da alimlerimizden nakledildiğine göre bunu
tazminle yükümlü olur.
94. Ezrai şöyle
demiştir:
Alimlerin "çocuğun
nafakasını temin etmekle yükümlü olan kişinin çocuk için akika kurbanı kesme si
müstehaptır" şeklindeki mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre annenin,
zina sonucunda doğurduğu çocuğu için akika kurbanı kesmesi de müstehaptır. Oysa
bu, utanç duyulacak şeyi arttırma anlamına geldiği için böyle bir şeyakla uzak
düşmektedir.
Yine mutlak ifadeden şu
da anlaşılmaktadır: "Kişinin cariyesi zina ederek doğum yap sa veya doğum
yapan cariyenin kocası fakir olsa yahut akika kurbanı kesmeden önce ölse
efendinin çocuk için akika kurbanı kesme si müstehap olur." Bu
kastedilmemiştir.
Not: Çocuk doğduğu esnada velisi akika kurbanı
kesemeyecek durumda olup çocuk yedi günlük olmadan önce kesme imkanı bulursa
onun hakkında bu kurbanı kestirmesi müstehap olur. Çocuk yedi günü geçtikten
sonra annesinin loğusalığının süresi -yani sonraki alimlerden birinin
belirttiğine göre loğusalığın en uzun süresi [olan 60 gün]- devam ederken kesme
imkanı bulursa bunu yapması gerekmez. Yedi günü geçip de loğusalık devam
ederken kesme imkanı bulursa ne yapması gerektiği konusunda alimlerimizin
tereddütleri söz konusudur. el-Envar'daki ifadeden velinin kurban kesmekle
muhatap olduğu anlaşılmaktadır.
Kesme imkanı bulunan
velinin bunu kesme imkanı, çocuk buluğa erinceye kadar ortadan kalkmaz. Buluğa
ererse geçmiştekini telafi etmek adına kişinin kendisinin akika kurbanını kesme
si sünnet olur. "Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi akika kurbanını peygamber
olduktan sonra kesmiştir" şeklindeki söz hakkında Nevevi el-Mecmu'da
"batıl" demiştir.
Kişinin yedi günden önce
ölen veya yedi günden sonra kişinin kesme imkanı bulduktan sonra ölen çocuk
için akika kurbanı kesilmesi sünnettir.
95. Cinsi, yaşı,
kusurdan salim olması, hangi hayvanın kesilmesinin daha faziletli olduğu,
yenilmesi, hangi miktarının alınıp hangi miktarının saklanabileceği, tasadduk
ve hediye edilmesi, tayin edildiğinde belirgin hale gelmesi ve satımının yasak
olması gibi konular açısından akika kurbanı, sünnet olan kurban gibidir. Çünkü
bu da kesilmesi dince teşvik edilmiş olan bir kurban olması bakımından [sünnet
olan] kurbana benzemektedir.
Not: Nevevi benim yaptığım eklemeyi yapmış olsaydı
daha iyi olurdu; böylece [akika ile sünnet kurbanın benzerliğinin] yalnızca
zikredilenlerden ibaret olduğu vehmi söz konusu olmazdı.
96. Akika kurbanının
sünnet kurbana benzediğine ilişkin hükümden Nevevi'nin şu şekilde zikrettiği
husus istisna edilir: "Akika kurbanının pişirilmesi sünnettir."
Nitekim diğer ziyafet yemeklerinde de böyledir. Bunun delili Beyhakl'nin Hz.
Aişe'den bunun sünnet olduğuna dair yaptığı rivayettir.
97. çocuğun ahlakının
tatlı / güzelolması konusunda bir tür hayra yorma gibi olsun diye akika kurbanı
tatlı bir şeyle pişirilir. Sahih hadiste belirtildiğine göre Resulullah
(s.a.v.) tatlı ve balı severdi.(Buhari, Et'ime, 5431; Müs!im, Talak, 3664)
Not: Alimlerin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına
göre akika kurbanı adanmış olsa bile bunu pişirmek sünnettir. Zerkeşi bu
durumda etin çiğ olarak tasadduk edilmesi gerektiğini söylemiş olsa bile
Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin de belirttiği üzere doğru olan yukarıdakidir;
çünkü akikanın aksine kurban Allah'tan müminler için genel bir ziyafettir. Bu
sebeple akika kurbanında kişi zengin bir kimseye etten herhangi bir şey temlik
ettiğinde normal kurbanın aksine o şahıs buna sahip olur.
Eti ekşi bir şey ile
pişirmekte bir sakınca yoktur; çünkü konuyla ilgili herhangi bir yasak söz
konusu değildir.
Eti suyuyla birlikte
pişirilmiş olarak fakirlere götürmek onları yemeğe çağırmaktan daha faziletli
bir davranıştır.
Bir topluluğu akika
kurbanından yemek üzere çağırmakta bir sakınca yoktur.
Koyunun bir bacağı
istisna edilerek pişirilmez; çünkü bu çocuğun ebesine verilir. Zira Hz. Fatıma,
Resulullah (s.a.v.)'ın emriyle böyle yapmıştır. Bunu, Hakim sahih senetle
rivayet etmiştir. (Müstedrek, Zebaih, 4, 237)
98. Akika kurbanının
[kesildikten sonra] kemiği kırılmaz. Yani imkan ölçüsünde kemiğini kırmamak
sünnettir. Tersine her bir kemik mafsaldan koparılır. Böylece çocuğun
organlarının kusurlardan salim olması konusunda bu hareket hayra yorulur. Şayet
kişi kemiği kırarsa bu da mekruh olmaz; çünkü bu konuyla ilgili doğrudan bir
yasak bulunmamakta olup bu yalnızca daha iyi olana aykırı bir davranıştır.
Not: Zerkeşi şöyle demiştir: "Kişi, çocuk
için bir devenin yedide birini kesse kemiği kırmayı terk etmenin müstehap
olması hayvanın yedide birine mi yoksa devenin bütün kemiklerine mi ilişir?
ilki akla daha yakın durmaktadır. Çünkü akika oarak kesilen kısım hayvanın
yedide birine tekabül etmektedir."
Bu görüş kabul edilemez;
çünkü Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre akla daha yakın olan
şudur: Şayet hayvanın kemiğini kırmaksızın taksim etmek mümkün olursa kemiği
kırmayı terk etmenin müstehap olması bütün hayvana ilişir. Çünkü hayvanın her
bir parçasında akikanın bir hissesi bulunmaktadır.
99. Akika kurbanının çocuğun
doğumunun yedinci gününde kesilmesi sünnettir. el-Mecmu'da belirtildiğine göre
çocuğun dOğduğu gün de bu yedi gün içinde hesap edilir. Kadın geceleyin doğum
yapmışsa onu takip eden gün hesaba katılır.
100. Hayvanı kesen
kişinin besmele çektikten sonra şöyle demesi sünnettir: ... (Allahümme minke ve
ileyke akikatü fülan". Bunun delili Beyhakl'nin has en senetle rivayet
ettiği hadistir. (Beyhaki, Dehaya, 9, 287)
101. çocuğun başına bu
kurbanın kanını sürmek mekruhtur; çünkü bu cahiliye fiilidir. Haram olmamasının
sebebi el-Mecmu'da belirtildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayet
edilen şu hadistir:
> Çocukla birlikte
[kişinin üzerinde] akika kurbanı [kesme sorumluluğu] bulunmaktadır. Şu halde
onun üzerine kan akıtın ve ondan eziyeti giderin. (Buhari, Akika, 5472; Ebu
Davud, Dehaya, 2839)
Hasan-ı Basrı ve Katade
bu hadise dayanarak bunu yapmanın müstehap olduğunu, daha sonra kanın
yıkanacağını söylemiştir.
102. el-Mecmu'da sahih
kabul edilen görüşe göre çocuğun başına safran ve haluf adı verilen güzel
kokunun sürülmesi sünnettir.
2. YENİ DOGAN ÇOCUK
İÇİN YAPILACAK İŞLEMLER
1. çocuğa doğumunun
yedinci günü isim verilmesi,
2. Akika kurbanının
kesilmesinden sonra saçlarının tıraş edil-
mesi,
3. Saçlan ağırlığınca
altın veya gümüşün tasadduk edilmesi,
4. Doğduğunda kulağına
ezan okunması ve bir kuru hurmayla tahnlk yapılması sünnettir.
103. Konunun başında
geçen hadis sebebiyle çocuğun adının doğumunun yedinci gününde konulması
sünnettir. Bundan önce adının konulmasında bir sakınca yoktur.
104. Nevevi, el-Ezkar
adlı eserinde sünnet olanın yedinci gün veya doğduğu gün isim vermek olduğunu
söylemiş, bunların her biri için sahih hadislerden delil getirmiştir.
Buhari çocuğun doğduğu
günü isim verme ile ilgili rivayetleri "akika kurbanı kesmeyecek olan
kişi" olarak yorumlamış, yedinci gün isim verme ile ilgili rivayetleri ise
bunu kesmeyi isteyen kişiye hamletmiştir.
Buhari'yi şerheden İbn
Hacer şöyle demiştir: "Bu güzel bir uzlaştırma olup bunu başkasında
görmedim. "(İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 9, 587-588)
105. Henüz adı
konulmadan önce çocuk ölse ona ad konulması müstehap olur. Hatta düşüğe isim
konulması bile sünnettir. Şayet onun erkek mi kız mı olduğu bilinmese her
ikisine de uygun olan Harice, Talha, Hind gibi isimler verilir.
106. çocuğa güzel bir
isim verilmesi sünnettir. Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur:
> Kıyamet gününde
isimlerinizle ve babalarınızzn isimleriyle çağrı lacakszn ız. Şu halde
isimlerinizigüzel koyun. (Ebu Davud, Edeb, 4948)
107. En faziletli
[erkek] isimler[i] Abdullah ve Abdurrahman'dır. Çünkü Müslim'de yer alan
hadiste Hz. Peygamber (s.a.y.) şöyle buyurmuştur:
> Allah'ın en sevdiği
isimler Abdullah ve Abdurrahmandır.(Müslim, Adab, 5552)
Ebu Davud'da şu ifadeler
de yer almaktadır:
> En doğru isimler
Haris ve Hemmim'dır. En çirkin isimler Harb ve Mürre'dir.(Ebu Davud, Edeb,
4950)
108. "Şeytan",
"zalim", "şihab (alev)", "himar (eşek)",
"küleyb (köpek yavrusu)" gibi çirkin isimler koymak mekruhtur. Yine
çoğunlukla nefyedilmesi (olumsuzlanması) uğursuzluk olarak görülen "necıh
[başarılı]" ve "bereket" gibi isimler koymak da mekruhtur. Bunun
deIili şu hadistir:
> çocuğuna Eflah
(kurtulmuş), Necih (başarılı), Yesar (kolaylık), Rebah (kazançlı) gibi isimler
koymayın. Zira [çocuğu sormak için] "o burada mı?" diye sorarsın da
cevap olarak "yok" derler.(Müslim, Adab, 5566)
109. Kötü isimlerin ve
"yok" denildiğinde uğursuzluk olarak görülecek isimlerin
değiştirilmesi sünnettir. Çünkü Müslim' de yer alan rivayete göre Hz. Peygamber
(s.a.v.) ["isyan eden" anlamına gelen] Asiye ismine sahip kadının
ismini değiştirip ona "Sen, Cemılesin" buyurmuştur. (Müslim, Adab,
5569)
Buhari ve Müslim'de
belirtildiğine göre Zeyneb binti Cahş'ın adı ["iyi kimse" anlamına
gelen] Berre idi. İnsanlar ["o, bu ismi kullanmakla] kendini [yüceltip]
temize çıkarmak istiyor" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona
"Zeynep" adını verdi.(Buhari, Edeb, 6192; Müslim, Adab, 5572)
110.
"Sittünnas" (insanların efendisi), "sittül ulema"
(alimlerin efendisi), "sittül kudat (kadıların efendisi), "sittül
arab" (arapların efendisi) şeklinde isimler takmak şiddetli derecede
mekruhtur; çünkü bunlar yalandır. "Sitte" kelimesi sayılar içinde
"altı" sayısını ifade eder. Halk bununla "seyyide [efendi]"
demeyi kasteder.
111. "Melikler
meliki", "şahlar şahı" gibi isimler takmak mekruhtur; çünkü
melikler meliki Allah'tır.
112. Ezrai'nin Kadı
Ebu't-Tayyib'ten naklettiğine göre "kadi'l-kudat (kadılar kadısı / baş
kadı)" adını takmak haramdır. "Hakimler hakimi" bundan da
ötedir.
113. Halimi'nin Minhac
adlı eserinde Resulullah (s.a.v.)'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
> [Hastaları tedavi
eden kişiye] "tabib" demeyin, "Refık" deyin; çünkü
"Tabib" Allah 'tır. (Ebu Davud, Tereccül, 4207)
Tedavi eden kişiye refik
adı verilmiştir; çünkü o hastaya yumuşak davranmaktadır. Tabibe gelince o
hastalığın ve devanın hakikatini bilen, sıhhat ve şifa vermeye güç
yetirebilendir. Allah'tan başka bu özellikte bir varlık yoktur.
114. Meleklerin ve
peygamberlerin isimini vermekte, Yasin, Taha gibi isimler vermekte bir sakınca
yoktur. İmam Malik ise buna muhalif görüş belirtmiştir. Kurtubi'nin tefsirinde
"es-Selam el-Mü'min el-Müheymin" [el-Haşr, 23] ayetinin tefsirinde
İbn Abbas'tan şu söz nakledilmiştir:
Kıyamet günü olduğunda
Allah ehl-i tevhidi ateşten çıkanr. Ateşten ilk çıkacak kişi, adı bir
peygamberin adıyla uyumlu olan kişidir. Nihayet orada adı peygamber adıyla aynı
olan hiç kimse kalmayınca Allah şöyle buyurur: "Siz Müslümanlarsınız, ben
ise selamım. Siz müminsiniz ben de müminim." Sonra Allah bu iki ismin
bereketiyle oradakileri çıkanr.
İbn Seb'in'in Hasais
adlı kitabında İbn Abbas'tan şu nakledilmiştir:
Kıyamet günü olduğunda
bir çağrıcı şöyle çağırır: İsmi Muhammed olanlar ayağa kalksın ve Allah'ın
peygamberi Muhammed'e duyulan saygı gereğince cennete girsin.
Haris bin Üsame'nin
Müsned'inde belirtildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Kimin üç çocuğu
olur da bunlardan birini Muhammed diye isimlendirmezse cahillik etmiş olur.
İmam Malik de şöyle
demiştir: Medinelilerin şöyle dediğini işittim: "Bir ev halkı içinde
Muhammed adında biri varsa onlara hayırlı rızık verilir."
İbn Reşıd şöyle
demiştir: Medineliler bunu tecrübeyle bilmiş OLabilecekleri gibi onlarda bu
konuya ilişkin bir rivayet de bulunuyor olabilir.
115. Abdünnebi
[peygamberin kulu / kölesi] diye isim verildiğinde bununla yalnızca isim verme
kastedilip peygamber kastedilmemişse caiz olabilir. Alimlerin çoğu ise kulluğun
hakikati konusunda peygamberi Allah'a ortak koşmuş olmaktan ve hakiki kulluğun
kastedildiğini düşünme tehlikesinden dolayı bunu yasak kabul etmişlerdir.
Nitekim Abdülkabe [Kabe'nin kulu], Abdüluzza gibi isimler koymak da caiz
değildir.
Denildiğine göre bir
adam Haris'in yanında şahitlik etti. Haris ona "senin adın ne?" diye
sordu. Adam "Cibril" diye cevap verince Haris şöyle dedi: "O
kadar insan ismi arasında bula bula meleklerden birinin adını mı buldun!"
Bunun üzerine adam da şöyle cevap verdi: "Sen o kadar isim arasında bula
bula şeytan ın adını mı buldun?" Çünkü şeytanın adı haris idi.
116. Bir kimseye
sevmediği bir Iakap takmak -bu özellik kendisinde oIsa bile- haramdır.
MeseIa "kör
gözIü", "gece körü" gibi IakapIar böyledir. O şahsı sadece bu
özelliğiyle tanıyan kimseye tanıtmak amacıyIa bu şekilde söylemek caizdir.
117. GüzeI IakapIar
yasaklanmış değildir. Hz. Ebubekir' e "atlk", Hz. Ömer'e
"faruk", Hz. Hamza'ya "eseduIlah", Halid bin Velid' e
"Seyfullah" gibi IakapIar takıImıştır. Cahiliye döneminde de İsIam döneminde
de insanIar öteden beri güzeI IakapIarla birbirini çağırırlar.
Zemahşerı şöyle
demiştir: Ancak insanların zamanımızda lakap konusunda işi abartmaları bundan
istisna edilir. Öyle ki onlar düşük seviyeli kimseleri bile yüce lakaplarla
anmaktadırlar, Diyelim ki onlar bu konuda mazur, peki dinle uzaktan yakından
alakası olmayan bir kimseye ["Şemseddin, Necmeddin, vb.]
"fülanüddin" diye lakap takmanın ne anlamı olabilir? Allah'a yemin
ederim ki bu yutulacak bir şey değildir.
Lakabın anIamı, ismin kendisiyle
çağrıIdığı kişinin ismi oImaktır. Bu, isim verilen kişinin aIçaklık veya
yüceliğini gösterir. Bunun amacı tanınmayı sağIamaktır. BunIar içinden çirkin
oIanIar yasaklanır.
118. Çocukları oImasa
bile fazilet ehli kimselerin erkek oIsun kadın oIsun [faIanın babası, faIanın
annesi vb. şeklinde] künye ile anıIması sünnettir.
119.
"Ebu'l-Kasım" künyesine gelince bunu kullanmak haramdır. Ben bu
konuda kitabın baş kısmında açıklama yaptım.
120. Kafir bir kimseye
künye venilmez. Ravdatü't-talibin'de "fasık" ve "bidatçı"ya
da verilmez; çünkü künye vermek kişiye şeref kazandırmak içindir. Oysa bunlar
bu şerefe layık değildir. Hatta ismini açıkça zikretmek veya onu tarif etmekten
dolayı bir fitne korkusu olmadıkça onlara sert davranmamız emredilmiştir. Nitekim
ayette "Ebu Leheb'in iki eli kurusun" [Tebbet, 1] denilmiştir. Onun
adı Abdüluzza idi.
121. Küçük çocuğa
["falanın babası" vb. şeklinde] künye vermekte bir sakınca yoktur.
122. Birden fazla çocuğu
olan kişinin, en büyük çocuğunun adıyla künyelenmesi sünnettir.
123. Bir kimsenin
çocuğunun, öğrencisinin ve kölesinin o şahsın ismi ile isimlendirilmemesi
sünnettir.
124. Edebe uygun olan
davranış bir kimsenin mektup vb. şeylerde kendi künyesini zikretmemesidir.
Ancak başka türlü tanınmıyorsa veya adından daha meşhursa o zaman zikreder.
125. çocuğun doğumunun
yedinci gününde başının tümünü tıraş etmek -yukarıda belirttiğimiz deliller
sebebiyle- sünnettir. Bu, -tıpkı hacda olduğU gibi- akika kurbanını kestikten
sonradır. Bu konuda çocuğun erkek ya da kız olması arasında fark yoktur.
Bazıları ise kız
çocuğunda bunu yapmayı mekruh görmüşlerdir.
Not: Nevevi saç tıraşının yedinci gün olmasından
söz etmemiştir. eşŞerhu'l-kebir'de bunun o gün olması tekgörüş olarak
belirtilmiştir. Bu sebeple ben Nevevi'nin sözünü açıklarken bunu ekledim.
Nevevi'nin tıpkı
isimlendirme konusunda olduğu gibi bu konuda da "o günde" demesi
gerekirdi.
Başın bir kısmını tıraş
etmek veya saç ın bir kısmını kısaltmak yetmez.
Çocuğun başında saç
yoksa usturayı onun başında gezdirmenin müstehap olup olmadığı konusunda iki
ihtimal söz konusudur.
126. çocuğun saçları
ağırlığınca altın veya gümüş sadaka vermek sünnettir.
el-Mecmu'da şöyle
denilmiştir: "Şayet altın veremezse gümüş vermesi sünnettir."
Ravdatü't-talibin'de ise
şöyle denilmiştir: "Şayet altın vermesi kolayolmazsa gümüş verir."
Bu, üstünlük derecesini
açıklamaktadır. Bu konuda temel delil şudur: Resulullah (s.a.v.), Hz. Fatıma'ya
şu emri vermişti:
> Hüseyin 'in saçının
ağırlığını ölç ve onun ağırlığınca gümüş ver. Ebeye de akika kurbanının
bacağını ver. (Müstedrek, Marifetü's-sahabe, 3, 180. Hakim, bu hadisin sahih
olduğunu söylemiştir. )
Altın gümüşe, kız da
erkeğe kıyas edilmiştir.
Altının tasadduk
edilebileceği her ne kadar kıyasla sabit olmuş olsa da onun daha faziletli
olduğu konusunda kuşku yoktur. Hadis "o esnada gümüş paradan sadaka vermek
kolayolduğundan gümüş para zikredilmiştir" şeklinde yorumlanır. Alimlerin
belirtilen ibareleri, hangisinin daha faziletli olduğunu beyan etmekle ilgilidir.
Not: çocuğun saçına yukarıda belirtilen işlemi
yapmayanın Zerkeşi'nin de belirttiği üzere bunu -şayet çocuğun saçları
duruyorsa- buluğdan sonra yapması gerekir. Aksi taktirde tıraş ettiği zamandaki
ağırlığınca tasaddukta bulunur. Şayet bunu bilmiyorsa ihtiyata göre hareket
eder ve en çok ne kadar olabilirse o kadar tas addukta bulunur.
İhya'da [İmam Gazali
şöyle demiştir: "çocuğun kulağına altından küpe takmak için kulağını delme
ruhsatına ilişkin herhangi bir şey bilmiyorum. Bu, acı verici bir yaralamadır.
Böyle bir işlem kısası gerektirir. Şu halde kan aldırma, hacamat, sünnet vb.
önemli bir ihtiyaç olmadıkça çocuğa böyle şeyler yapılmasının caiz olmaması
gerekir. Takılarla süslenme önemli bir şey değildir. Bu sebeple mutad olsa bile
bunu yapmak haramdır. Bunu engellemek vaciptir. Bunun için birine ücret ödemek
sahih değildir. Alınan ücret de haramdır."
Şöyle bir itiraz söz
konusu olabilir: Buhari' de belirtildiğine göre [Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün
kadınlara sadaka vermeleri konusunda vaaz ettiğinde] kadınlar küpe ve
yüzüklerini Bilal'in kucağına atıyorlardı. (Buhari, İlim, 98)
Buna şöyle cevap
verilir: Resulullah (s.a.v.) küpe takmaya onay vermiş olup kulağı yarmaya onay
vermemiştir.
Hanbelilere göre kız
çocuklarının kulağını onları süslemek için delmek caizdir, erkek çocukları için
bunu yapmak mekruhtur. Hanefılere göre kız çocuğunun kulaklarını deldirmekte
bir sakınca yoktur; çünkü insanlar bunu cahiliye öneminde yapıyorlardı ve Hz.
Peygamber (s.a.v.) onların bu hareketlerine bir tepki göstermemişti.
Hasen bin İshak bin
Raheveyh şöyle demiştir: Ebu İshak, kulakları delik olarak doğdu. Dedem, Fadl
bin Musa'ya giderek ona bunu sordu. O şöyle dedi: "Senin oğlun ya hayırda
ya da şerde baş olacak."
127. Çocuk doğduğunda
sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunması sünnettir. Çünkü
İbnü's-Sünnl'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Kimin çacuğu olur
da sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa ona [cinlerden] ümmü sıbyan
zarar veremez.(İbnü's-Sünnı, Amelü'l-yevm ve'l-leyle, 617)
Bu, cinlerden insanların
peşine düşen bir cindir.
Bunu yapmakla çocuğun
dünyaya geldikten sonra kulağına ilk çalan şey tevhid olmuş olur.
Nitekim kişi dünyadan
ayrılırken de tevhid kelimesi kendisine telkin edilir. Yine böyle yapılarak şeytan
ondan kovulmuş olur. Zira hadiste de yer aldığına göre şeytan ezan sesini
duyduğunda arkasını döner. (Buhari, Sehv, 1231; Müs!im, Mesacid, 1267)
128. çocuğun sağ
kulağına şunu söylemek de sünnettir: "İnni uizuha bike ve zürriyyeteha
mine'ş-şeytani'r-racım"
Alimlerin ifadesininin
zahirinden anlaşıldığına göre doğan çocuk erkek bile olsa kişi [Kur'an'da Hz.
Meryem ile ilgili zikredilen yukarıdaki] ifadeyi söyler. Bu, ayeti okuyarak
tilavette bulunmak ve ayette yer alan müennes zamiri ile ["can" anlamına
gelen] "neseme" kelimesini kastetmek suretiyle olur.
İbn Rezın'in Müsned'inde
yer aldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v.) yeni doğan çocuğun sağ kulağına ihlas
suresini okumuştur.
129. Yeni dOğan çocuk
erkek olsun kız olsun kuru bir hurmayı çiğneyip onun üst damağına sürerek
çocuğun ağzını açması ve midesine bundan bir şey gitmesini sağlamak sünnettir.
Şayet kuru hurma yoksa
tatlı bir şeyle bunu yapar. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) İbn Ebı Talha'nın oğlu
doğunca ona birkaç hurmayla böyle yaptı. Çocuk bunları çiğnedi, ağzını açtı
sonra dışarı püskürttü, sonra yalanmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v.) "Ensarın sevdiği, hurmadır" buyurdu ve ona Abdullah adını
verdi. (Müslim, Adab, 5577)
Yaş hurma da kuru hurma
gibidir.
130. Nevevi el-Mecmu'da
şöyle demiştir:
Çocuğun damağına [hurma
vb. tatlı şeyleri] sürecek olan kişinin hayır ehlinden olması gerekir. Şayet
bir erkek yoksa sali ha bir kadın bunu yapar.
Babayı şu şekilde tebrik
etmek sünnettir: "Allah sana verdiği bu hibeyi sana mübarek kılsın. Sen de
bunu hibe edene şükret. Bu çocuk yetişsin, sen de onun hayrından nasipdar ol.
"
Babanın da kendisini
tebrik eden kimseye şu veya benzer bir şekilde cevap vermesi sünnettir:
"Allah senin için de ve sana da mübarek kılsın, sana sevabını bolca
akıtsın. "
Not: İbn Süraka şöyle demiştir: Sünnet olan
kurbanların en güçlüsü hedy kurbanlarıdır. Sonra kurban bayramında kesilen
kurban, sonra akika, sonra atire sonra fera' gelir.
Alire, Recep ayının ilk
on gününde kestikleri bir kurban olup buna "Recebiyye" adı da
verilir.
Fera' deve ilk olarak
doğum yaptığında annesinin bereketli olması ve nesiinin çok olması için ilk
yavrusunu boğazlarlar, onu mülk edinmezlerdi.
Atire ve fera' kurbanlarını
kesmek mekruhtur. Çünkü Buharl'de yer alan hadiste "fera' ve atire
yoktur" buyrulmuştur. (Buhari, Akika, 5473)
Son Hükümler
Her kişinin zaman zaman
yağ sürünmesi sünnettir. Burada "zaman zaman" ile kastedilen ilkinin
kurumasından sonradır.
Kişinin her bir gözüne
üç defa olmak üzere tek sayıda sürme çekmesi, kasıklarını tıraş etmesi,
tırnaklarını kesmesi, koltuk altı tüylerini yolması sünnettir. Koltuk altı
tüylerini tıraş etmek, kasık tüylerini yolmak da caizdir. Kişi böyle yaptığında
sünnetin aslına uymuş olur.
Nevevi, Tehzib adlı
eserinde şöyle demiştir: "Erkek için sünnet olan kasık tüylerini tıraş
etmesi kadının yolmasıdır." Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği
üzere çift cinsiyetli şahıs da kadın gibidir.
Arapçada
"-el-anetu-" "ane" cinsel organ ve makat etrafında çıkan
tüylerdir.
Tırnakları kesme şekli
şudur: Kişi sağ elinin işaret parmağından başlar; çünkü bu en şerefli
parmaktır, ayrıca teşehhüd okurken bu parmakla tevhide işaret edilir. Sonra
orta parmağın tırnağı kesilir. Çünkü orta parmak kendi şekliyle yere avuç açık
bir şekilde konulduğunda bu parmak işaret parmağının sağ tarafında kalmaktadır.
Sonra serçe parmağının tırnağı, sonra yüzük parmağın tırnağı kesilir. Sonra baş
parmağın tırnağı kesilir. Daha sonra sağ ayağın serçe parmağının tırnağı
kesilir. Sonra sırayla kesilmeye devam edilerek sol ayağın serçe parmağının
tırnağı ile bitirilir.
Kişinin dudağın sınırını
açık olarak gösterecek şekilde bıyıklarını kısaltması sünnettir. Kişi
bıyıklarını kökünden kesmez. Nevevi, el-Mecmu'da şöyle demiştir: "Hadiste
yer alan bıyığı kazımakla ilgili ifade bıyığın dudak çevresine gelen kısmının
kazınmasıdır. " (Buhari, Libas, 5892; Müslim, Taharet, 599)
Bu sayılanların ihtiyaç
anından sonraya geciktirilmesi mekruhtur. Kırk günden daha uzun süreli
geciktirmek ise daha şiddetli mekruhtur.
Kişi parmaklarının dış
kısmındaki boğumları abdest dışında bile olsa yıkar. Bunlar parmakların
mafsallarıdır. Bunun sünnet olması konuyla ilgili rivayetlere tabi olma
sebebiyledir.
Kişinin kulak
kıvrımlarını ve kulak deliğini yıkaması, kulak içinde bulunan kiri silmek
suretiyle gidermesi sünnettir. Bunu Nevevi, el-Mecmu'da söylemiştir.
Burnun içini yıkamak da
sünnettir.
Yukarıda söylenenlerin
tümünde sağdan başlamak sünnettir.
Kişinin ağaran tüylerini
kızıl veya sarı renk ile boyaması sünnet olup siyah ile boyaması haramdır.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) "[Saç ve sakalınızı] siyah ile boyamaktan
kaçının.
Ancak kafirlerle cihad
eden kişi hariç olup onun bunu yapmasında bir sakınca yoktur.
Bir özür olmadıkça
erkeğin ellerini ve ayaklarını kına vb. şeylerle boyaması haramdır.
Kadına gelince onun bunu
yapması mutlak olarak sünnettir. Çift cinsiyetli şahıs da ihtiyaten bu konuda
erkek gibi kabul edilir.
Saçları ayırmak, su, yağ
vb. şeylerle taramak, sakalları taramak sünnettir. Çünkü Ebu Davud'un hasen
senetle rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Saçı bulunan saçına baksın".(Ebu Davud, Tereccül, 4163)
Saçın yalnızca bir
kısmını kazıtmak mutlak olarak mekruhtur. Bir görüşe göre saçların muhtelif
yerlerinden bazı bölümleri kazıtmak mekruhtur. Saçın bütününü kazıtmaya
gelince, temizlik amacıyla bunu yapmakta bir sakınca yoktur. Saçını yağlayarak
tarayacak ve bakacak olan kişinin de saçını uzatmasında bir sakınca yoktur.
Kadına gelince, bir zaruret olmadıkça saçını kazıtması mekruhtur.
Sakal çıkmaya yeni
başladığnda sakalsız kalmayı tercih ederek sakalları yolmak mekruhtur.
Beyaz tüyleri yolmak,
yaşlı görünmek amacıyla kibrit vb. maddeler kullanarak saçı sakalı ağartmak,
alt dudağın iki kenarındaki tüyleri yolmak veya zühd sahibi imiş gibi görünmek
için dağıtmak, süslenmek ve gösteriş amacıyla bunları kıvrım kıvrım yapmak,
kendini beğenmişlik içinde saç ve sakalının siyahlarına ve beyazlarına bakmak, şakaklardan
sarkan tüyleri sakalın iki tarafına doğru uzatmak ve bunları kısaltmak
mekruhtur.
Bıyığın iki tarafını
bırakmakta bir sakınca yoktur. Zerkeşi şöyle demiştir: İmam Ahmed bin Hanbel'in
Müsned'indeki şu rivayet bunu reddetmektedir: "Bıyıklarınızın [iki
kenarındaki} uçlarım kısaltın, Yahudilere benzemeyin."(Müsned, 5, 265)
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN