MÜSABAKA |
8. OK ATMA YARIŞMASI
Ok atma yarışmasında
atmanın "mübadere" mi yoksa "muhatta" şeklinde mi
olacağının beyan edilmesi gerekir. Mübadere iki kişiden birinin şart koşulan
sayıya öncelikle isabet ettirmesidir. Muhatta ise iki tarafın isabetlerinin
karşılaştırılması, aradaki ortak noktanın atılması, sayısı fazla gelen tarafın
yarışmayı kazanmasıdır. Bunun dışında ne kadar sayıda bir atış sırasının
değişeceği ve ne kadar isabet yapılması gerektiği, atış mesafesi, atış
yapılacak hedefin boyu ve eninin de açıklanması şarttır. Şayet hedefte bulunan
bir şeye atış yapıyoriarsa o zaman [hedefin eni ve boyu açıklanmaksızın] mutlak
olarak yapılan yarışma sözleşmesi bu belirli hedefe yönelik kabul edilir.
İki taraf ok atmanın
niteliğini de açıklamalıdır. Bu, ya -mesela- su kırbasına onu çizme / tırmalama
söz konusu olmaksızın isabet ettirme, ya su kırbasını delmekle birlikte onun
üzerinde sabit kalmaması, veya su kırbasının üzerinde okun sabit kalması yahut
da delip geçmesi şeklinde olur. Şayet bunların hangisinin olacağı
açıklanmamışsa su kırbasına onu yırtmaksızın isabet ettirme şeklinde kabul
edilir.
Ok atma yarışmasındaki
bedel, koşu yarışındaki bedel hangi şekilde ve şartlarda caiz oluyorsa o
şekilde caiz olur.
Ok atılacak yayın ve
okun belirlenmesi şart değildir. Şayet belirlenirse dikkate alınmaz, onun misli
başka bir şeyle değiştirilebilir. Şayet değiştirmenin yasak olmasını şart
koşarlarsa akit fasit olur.
Daha güçlü görüşe göre
ilk kimin atacağının belirlenmesi şarttır.
Bir grup insan ok atma
yarışması için gelir de içlerinden iki kişi lider olup kendi takım
arkadaşlarını seçerlerse caiz olur. Bunların kur'a ile belirlenmesini şart
koşmak caiz olmaz.
Şayet liderlerden birisi
atıcı zannederek bir şahsı kendi takımına seçtikten sonra o kişinin böyle
olmadığı ortaya çıkarsa o kişi açısından akit batıl olur. Diğer takımdan da bir
kişi düşer. Kalan kişiler açısından yarışın batıl hale gelip gelmeyeceği
konusunda "akdin bölünmesi" konusunda İmam Şafii'ye ait iki görüş
burada da geçerlidir. Şayet akdi sahih kabul edersek şahısların tümü muhayyer
olur. Şayet akdi onaylarlar da kimin bedelinin düşeceği konusunda anlaşmazlığa
düşerlerse akit fasit olur.
Bir takım ok atma
yarışmasını kazandığında kazandıkları malı aralarında isabetlerine göre
paylaşırlar. [Zayıf] bir görüşe göre eşit paylaşırlar.
Şart koşulan isabetin
okun ucuyla gerçekleşmesi gerekir.
Ok atarken yayın kirişi
veya yay telef olsa veya okun kırılmasına sebep olan bir şey meydana gelse ve
bu sebeple ok isabet etse bu atış isabetli olarak hesap edilir aksi takdirde
hesap edilmez.
Rüzgar hedefi başka bir
yere nakletse ve atılan ok, hedefin bulunduğu yere isabet etse bu, [isabetli
bir atış olarak] hesap edilir, aksi takdirde hesap edilmez.
Atılan okun, su
kırbasını delmesi ama onun üzerinde kalmaması şart koşulsa, ok su kırbasını
delip kırbaya tutunduktan sonra düşse veya sert bir şeye isabet edip düşse bu
atış isabetli olarak hesap edilir.
61. Ok atma yarışmasının
sahih olması için [yarışa başlamadan önce] şu hususun belirlenmesi gerekir:
Ok atma, iki yarışçıdan
birinin, diğerinden daha önce şart koşulan sayıda isabetli atış yapması
şeklinde mi olacak? Ki bu durumda iki taraf sayı ve atma konusunda birbirine
eşit olurlar. Örneğin 20 atış içinden 5 atışı kim önce isabet ettirirse bu kişi
20 atıştan 4 atışı isabet ettirene göre akitte karşılaştırılan malı kazanır.
Şayet her ikisi de 5 isabetli atış yaparsa hiçbiri kazanmamış olur.
Yoksa ok atma yarışması,
iki tarafın belirli sayıda atış yapmasından sonra isabetli atışlarının
karşılaştırılması şeklinde mi olacak?
Buna göre iki kişiden
her biri mesela 20 atışyapalım diye kararlaştım. Sonra her iki tarafın isabetli
atışları bundan düşülür. Kimin isabetli atışı mesela beş atıştan fazla olursa o
diğerini yenmiş olur ve akitte şart koşulan malın tümünü almayı hak eder. Buna
göre taraflardan biri 20 atıştan beşini isabet ettirdiği halde diğeri herhangi
bir şey isabet ettiremese, ilk şahsın yarışı kazandığı söylenebilir mi
söylenemez mi? Şayet yarışı kazandığı söylenirse o zaman "karşılaştırma ve
ortak isabetli atışları düşürme [muhatta]" tanımı bu yarışa uymaz; çünkü
burada atışlar karşılaştırılıp ortak isabetli atışlar düşülmemiştir. Şayet
"hayır" denilirse o zaman nakle ihtiyaç duyulur.
NevevI'nin ifadesinden
şöyle bir sonuç çıkmaktadır: "İki tarafın bir isabetli atış yapmayı,
müşterek isabetli atışların dikkate alınmamasını şart koşmaları
"muhatta" adı verilen yarış türüne dahil değIidir; çünkü
"bir" sayı değildir." Bu kastedilmemiştir.
Not: Nevevi, yarışmanın "mübadere"
şeklinde mi yoksa "muhatta" şeklinde mi olacağının belirlenmesinin
şart olduğunu tek bir görüş olarak zikretme konusunda el-Muharrer'e tabi
olmuştur. Bu, mezhep içindeki görüşlerden biridir. eş-Şerhu'l-kebir ve
eşŞerhu's-sağir'de daha doğru olarak belirtilen görüşe göre akit esnasında bu
iki hususa temas etmek gerekmez. Akit mutlak olarak yapılırsa bunun
"mübadere" şeklinde olduğuna yorulur; çünkü ok atma yarışmalarında
yaygın durum budur.
Muhatta ve mübadere
şeklindeki yarışta atış sayılarının zikredilmesi şarttır. Ancak tek bir atış
yapma konusunda anlaşırlar ve isabet eden kişinin malı almasını şart koşarlarsa
daha doğru görüşe göre bu yarışma sahih olur.
62. Ok yarışı ister
"mübadere" isterse "muhatta" şeklinde olsun iki atıcı
arasında ok atma sırasının [kaç atışta bir geleceğini belirtmek suretiyle]
sayısını açıklamaları şarttır. Ta ki yapılacak iş bir ölçüye bağlanmış olsun.
Ok atma, at yarışındaki meydan gibidir. Bu sebeple iki kişi birer birer veya
daha fazla ok atmayı şart koşabilirler. Taraflardan birinin bütün oklarını
atmasını [sonra diğerinin atmasını] şart koşabilirler. Şayet herhangi bir kayıt
koymazlarsa bu da sahih olur ve okların birer birer atılmasına yorulur. Rafii
ve Nevevi böyle söylemiştir.
Bunun zahirinden
anlaşıldığına göre kaç atışta bir sıranın diğerine geçeceğinin açıklanması
müstehaptır. Nevevi'nin ifadesinden ilk anda anlaşılanın aksine Maverdi bunu
açık olarak ifade etmiştir. Çünkü daha önce geçtiği üzere "bir" sayı
değildir.
63. Atışlar içinden
kaçının isabet etmesi gerektiğinin de -mesela 20 atıştan 5'i gibi- beyan
edilmesi şarttır; çünkü mala hak kazanmak isabet ile olmaktadır. Atıcının
ustalığı ve iyi attığı isabet ettirmesiyle anlaşılır.
Not: isabet ettirme ve hata etme imkanının
bulunması şarttır. Buna göre;
a) Hedefin küçük olması
sebebiyle isabet ettirmek adeten mümkün olmadığında,
b) Veya peşpeşe on defa
isabet ettirmeyi şart koşma durumunda olduğu gibi çok isabetin şart koşulması
sebebiyle,
c) Yahut on atıştan
dokuzunu isabet ettirmeyi şart koşma durumunda olduğu gibi isabet etirmek nadir
olursa,
d) Yahut usta bir
atıcının yüz atıştan birinde isabet ettirmesini şart koşma durumunda olduğu
gibi atıcının isabet ettireceği kesin ise
Bu gibi durumlarda akit
fas id olur.
isabetli atış sayısının
kaç tane olması gerektiğini açıklamayı şart koşmak şunu gerektirir: iki kişi,
"on atış yapalım, kim daha fazla isabetli atış yaparsa o kazansın"
deseler bu yeterli olmaz. Oysa Ezrai bunun yeterli olduğunu söylemiştir ki bana
göre de böyledir.
64. Atış yapılacak
mesafenin de belirtilmesi şarttır. Bu atıcı ile hedef arasında bulunan
mesafedir. Bu belirtilmelidir; çünkü hedef, mesafeye göre değişir. Bunun
belirtilmesi ya uzunluğunun belirtilmesiyle veya bizzat görmekle olur.
Not: Bunun şart olduğU durum, mesafenin
belirtilmesine ilişkin yaygın bir adet bulunmadığı takdirde söz konusudur. Aksi
durumda Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'de tercih edilen görüşe göre
mutlak olarak yapılan sözleşme, örf ve adette yer alana göre yorumlanır.
İki kişi herhangi bir
hedefe atış yapmayı kastetmeksizin kim okunu daha uzağa fırlatırsa onun
kazanmış sayılmasını şart koşarak yarış yaparlarsa daha doğru görüşe göre akit
sahih olur. Bu durumda uzaklık için iki tarafın yaylarının şiddetinde ve
okların ağırlığında birbirine eşit olması dikkate alınır.
Okun hedefe ulaşmasının
mümkün olması gerekir. Şayet mümkün olmazsa akit sahih olmaz. Aynı şekilde
tercih edilen görüşe göre isabetli atış nadir ise akit yine sahih olmaz.
Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: Alimlerimiz isabet ettirme ümidinin yakın olduğu mesafeyi 250 arşın
olarak belirlemişlerdir. İsabetin imkansız olduğu mesafe 350 arşından daha
fazlası olarak belirlenmiş, isabetin nadir olduğu mesafe ise bu ikisinin [250
arşın ile 350 arşın] arası olduğu belirtilmiştir.
Demırı şöyle demiştir:
Bana göre arşın ile kastedilen şey imam ve imama uyan kişi arasındaki mesafeyi
hesaplarken dikkate alınan kol mesafesidir.
65. Atış yarışması
yapılırken hedefin boyu, eni, kalınlığı ve yerden yüksekliğinin de belirtilmesi
gerekir. Ancak belirli bir hedefin bulunduğu bir yerde akit yapmışlarsa o zaman
-mesafe meselesinde de geçtiği üzere- bunu belirtmek gerekmez, mutlak olarak
yapılan akit o hedef üzerinde yapılmış gibi kabul edilir.
Not: Nevevi'nin "mutlak akit ona
yorulur" ifadesinin her iki meseleye yani hem atış mesafesine hem de hedef
olarak belirlenen şeyin ölçülerine gitmesi gerekir ki böylece daha önce geçen
Ravdatü't-talibin'deki tercih edilen görüşle buradaki ifade uyumlu olsun.
[Arapçada]
"garaz" kendisine atış yapılan tahta, deri veya kağıt gibi şeylere
denir. Hedef ise yükseltilen ve garazın kendisi üzerine konulduğu şeydir. Ruk'a,
garazın orta yerine konulan kemik vb. şeylerdir. Dara, ruk'a yerine garazın
veya hatemin ortasına konulan ve tam dolunay haline gelmemiş ay şekli gibi
yuvarlak bir nakıştır. Hatem, daranın ortasındaki nakıştır. Buna halka veya
ruk'a da denilir.
Maverdi şöyle demiştir:
İsabetin nereye yapılacağının, yani hedef mi garaz mı yoksa dara üzerine mi
olacağının bilinir olması şarttır. Şayet belirtilmezse garazın tümü isabet
mahalli olur. Hedefe isabet ettirme şart koşulursa ve hedef de bir araya getirilmiş
toprak veya bina edilmiş duvar olursa o zaman garaz dikkate alınmaz. Hedefin
boy ve eninin belirtilmesi gerekir. Şayet garaz içinde olursa o zaman vasfetmek
gerekir. Şayet dara içinde olursa garaz dikkate alınmaz, bu durumda daranın
niteliğinin belirtilmesi gerekir. Şayet hatem'e isabet etmesi şart koşulursa
bu, nadir olan durum gibi değerlendirilir.
66. Ok atma yarışmasında
atmanın ve hedefe isabetin keyfiyetinin belirtilmesi gerekir.
[Oku hedefe isabet
ettirmede dört durum söz konusu olabilir:]
a. Hedef olarak dikilen
su kırbasına isabet ettirmek. Buna kar' adı verilir. Çünkü atılan ok hedefe
çarpmaktadır. Su kırbası anlamına gelen -şn- kelimesi "şenn" şeklinde
okunur.
Bu, isabet ettirilmeye
çalışılan hedeftir. Su kırbasının aslı çürümüş deriden yapılır. Bir başka
görüşe göre ise bu, hedefin yüzüne yapıştırılan deridir. Bu atışta okun su
kırbasının yüzünü çizme si dikkate alınmaz.
b. Hedef olarak dikilen
su kırbasını okun delmesi ancak kırbanın üzerinde okun kalmaması şeklindeki
atış. Buna ... "hazk" adı verilir.
c. Hedef olarak dikilen
su kırbasını okun delmesi ve okun kırbanın üzerinde sabit kalması şeklindeki
atış. Buna .... "hask" adı verilir. Okun temreni kırbadan dışarı
çıksa veya okun temreni daha önceden hedefte oluşan bir deliğe girmiş olsa bile
böyledir. Okun ucunun, sağlam bir yere değdiğinde orayı yakacak bir gücü olsa
da böyledir.
d. Okun, hedef olarak
dikilen su kırbasının bir tarafından girip diğer tarafından çıkması şeklinde
olup buna "merk" adı verilmektedir. İbn Şühbe "bu, havada asılı
olan kırbada söz konusu olabilir" demiştir.
67. Ok atmada bu atış
şekilleri dikkate alınmıştır; çünkü hedefler buna göre değişmektedir. Nevevi
"harm" adı verilen atış şeklinden söz etmemiştir ki bu da okun,
kırbanın bir ucuna isabet ederek onu zedelemesiyle olur.
68. Nevevi'nin,
el-Muharrer, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de olduğu gibi "iki
taraf [ok atma yarışması yapmak istediklerinde anlaşmayı yaparken], okun isabet
etmesinin keyfiyetini açıklasınlar" demesi daha iyi olurdu; çünkü
Nevevi'nin burada zikrettiği ifade atışın sıfatı olup isabetin sıfatı değildir.
Şurası şaşılacak bir durumdur ki Ebu İshak eş-Şirazı et- Tenbih adlı eserinde
bu hususu tıpkı el-Minhac metnindeki gibi ifade etmiş, Nevevi ise et- Tahrir
adlı eserinde ona bizim belirttiğimiz şekilde itiraz etmiştir.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden, yukarıdaki
hususların şart koşulması halinde bunların artık belirlenmiş olacağı
anlaşılmaktaysa da bu mutlak olarak kastedilmemiştir.
Aksine bu sıfatlardan
her biri belirlendiğinde artık diğerlerine gerek bırakmamaktadır. Buna göre
kar' adı verilen atış şekli, hazk atışından ve sonrasından müstağni
kılmaktadır. Hazk atışı, hask atışı ve sonrakilerden müstağni kılmaktadır. Aynı
şey diğerlerinde de geçerlidir.
Nevevi'nin hazk ve hask
atışlarının farklı olduğuna dair ifadesi Cevherı ve Ezherl'nin ifadelerinden
çıkan sonuçtan farklıdır. Zira bu ikisi hazık ve has ık ifadelerini tek bir
şeyolarak kabul etmişlerdir. Muhtemelen fukahanın zikrettiği tanımlar, ok
atanlar arasındaki örfe dayalıdır.
69. İki taraf isabetin
şekline ilişkin herhangi bir kayıt zikretmeksizin akit yaparlarsa bu yeterli
olur ve bu durumda kar' [hedefe isabet edip üzerinde iz bırakma atışı] esas
alınır; çünkü örfte bu yer almaktadır.
70. Koşu yarışması yapmak
hangi yönden caiz olursa ok atma yarışması da o yönden caiz olur. Buna göre ok
atma yarışması ödülünü ya devlet başkanı devlet hazinesinden öder veya halktan
biri yahut iki yarışmacıdtan biri ya da her ikisi öder.
71. [Buna göre];
Devlet başkanı veya
halktan biri "şu hedefe atış yapın. Kim şu kadar isabet ettirirse ona
devlet hazinesinden / kendi cebimden şu kadar vereceğim" der.
Ödülü iki yarışmacıdan
birisi verecekse diğerine şöyle der: "şu hedefe atış yapalım. Şayet sen
isabet ettirirsen sana şu kadar vereceğim. Ben isabet ettirirsem senden
herhangi bir şey almayacağım. "
72. NevevI "şartı
ile" ifadesiyle şuna işaret etmiştir: Şayet iki yarışmacıdan her biri
[kaybettiği takdirde] diğerine bedel ödemeyi şart koşsa bir muhallil olmadıkça
bu akit sahih olmaz. Omuhallilin ok atmasının kuvvet ve şart koşulan sayı
bakımından diğer iki şahıs gibi olması gerekir. Bu muhallil yarışı kazanır da
ikisini yenerse ödülü alır, mağlup olursa herhangi bir şey ödemez.
73. Ok atma yarışmasında
yay ve okun belirlenmesi şart değildir; çünkü koşu yarışmasında binek
hayvanının aksine burada yarışmanın kendisine dayandığı şey [ok ve yay değil]
oku atacak kişidir. Şayet bu ikisinden herhangi birisi tayin edilirse bu tayin
herhangi bir hüküm ifade etmez, onun yerine aynı türden başkasını kullanmak
caiz olur. Burada kişi ister ok ve yayda onu kullanmayı engelleyecek bir durum
yapmış olsun ister olmasın fark etmez. Koşu yarışındaki binek ise bundan
farklıdır.
74. NevevI "mislini
kullanabilir" ifadesiyle kişinin ok ve yayda Fars ve Arap yayı gibi bir
türden diğer türe intikal etmeyi dışarıda bırakmıştır. Zira bu, karşı taraf
razı olmadıkça caiz olmaz. Zira kişi, bu kirişlerin birinden daha iyi atış
yapıyor olabilir.
75. Şayet ok ve yay
belirlenir de başka bir ok ve yayla atış yapılamayacağı şart koşulursa akit
fasid olur; çünkü bu akdin gereğine aykırı olan fasid bir şart olduğu için akdi
de ifsad eder. Bu ok atan kimseyi daraltıp sıkmak anlamına gelir. Çünkü kişinin
başına ok ve yayını değiştirmesini gerektiren bir takım gizli durumlar
gelebilir.
Not: Ok atma yarışmasında türü belirlemek şart
değildir; çünkü yu-
karıda geçtiği üzere ok
yarışmasında atıcı esas alınır. Bu sebeple
akdi mutlak olarak
yaptıklarında akit sahih olur. Sonra aralarında herhangi bir tür üzerinde
anlaşırlarsa o tür esas alınır. Bir taraftan bir tür diğer taraftan başka bir
tür belirlenirse daha doğru görüşe göre caiz olur. İki taraf anlaşmazlığa
düşerse daha doğru görü-
şe göre akit feshedilir.
[Zayıf] bir görüşe göre akit kendiliğinden fesholur. Nevevi"nin ifadesi bu
durumu kapsamamaktadır; çünkü "belirtilmesi halinde bu belirleme dikkate
alınmaz" şeklindeki detaylandırma ve sonraki hükümler, atış türünün
tayinine ve türün şart koşulmamasına uymamaktadır.
Cinse gelince bunu belirlemek
şarttır. Şayet atılan şeylerin cinsleri farklı olursa örneğin oklarla mızraklar
arasında yarış yapılırsa daha doğru görüşe göre sahih olmaz.
76. [Ok atma
yarışmasında, ilk olarak kimin atacağını belirlemek şart mıdır? Bu konuda İmam
ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
iki atıcı arasından ilk olarak kimin atacağını belirlemek şarttır; çünkü nasıl
ki ikisi aynı anda fırlattığında isabet ettiren le ettiremeyenin karışması
ihtimali söz konusu oluyorsa ve bunu engellemek için sıra ile atmaları şartsa
ilk olarak kimin atacağını belirlemek de şarttır. Şayet bunu belirlemezlerse
akit fasid olur.
İkinci görüş
Bunu belirlemeleri şart
değildir. Bulkın! bunu tercih etmiştir. Bu görüş esas alındığında iki şahıs
arasında kura çekilir.
77. İlk görüş esas
alındığında sıra kendisine gelen atıcı atışını yaptıktan sonra diğer atış
esnasında öbür atıcıdan sonra atar. Atıcılardan birinin hep diğerinden daha
önce atış yapması şart koşulsa bu caiz olmaz; çünkü atıcılık yarışması eşitliğe
dayalıdır. Sıra kendisine gelmeden yapılan atış geçersizdir. Şayet atış, iki
atıcının anlaşması ile gerçekleşmiş olsa atan şahıs isabet ettirmiş olsa bile
bundan puan alamaz, isabet ettiremediğinde de bu, onun aleyhine
değerlendirilmez.
78. Daha önce geçtiği
üzere iki atıcının aynı yerde durmaları da şart koşulur. Birinin hedefe daha
yakın durması şart koşulsa akit fasit olur.
79. Bir grup insan ok
atma yarışması için bir araya gelse, içlerinden iki kişi lider / kaptan olarak
ortaya çıksa ve ok atış yarışması için sözleşme yapmadan önce grupta yer
alanlardan kendi takımları için adam seçseler, onların kaptan olarak ortaya
çıkmaları bu gruptaki şahısların rızası ile olsa bu durum caiz olur. Her bir
takım, isabet etme ve ettirememe bakımından tek bir şahıs gibi kabul edilir.
Kadı Hüseyin şöyle
demiştir: "Bu iki kaptanın o gruptan biri olması şarttır."
80. [Ok atma yarışmasını
takım olarak yapmanın] caiz olması için dört şart gerekir:
a) Her bir takımın bir
kaptanının bulunması. Nasıl ki bir satım akdinin iki tarafını tek kişinin
üstlenmesi caiz değilse iki grubu tek kaptanın idare etmesi de caiz değlidir.
b) Sözleşme yapmadan
önce iki kaptanın kendi takımlarını seçmesi gerekir. Seçimi, sayı
tamamlanıncaya dek tek tek yaparlar. Hep usta atıcıları almasın diye tek bir
kaptanın bütün takımını bir anda seçmesi caiz değildir.
c) Iraklı alimlere göre
iki takımın sayısının eşit olması gerekir. Beğavı de bunu esas almıştır. Bu,
Cüveyni'nin şu görüşünden daha güçlüdür: "Takımların sayısında eşitlik
şart değildir. Bir kişi diğer takımdaki iki kişi yerine iki defa atış yapsa
caiz olur."
d) Ödülolarak alınan
malın, takımlara kesirsiz dağıtılmasının mümkün olması gerekir. Mesela üç takım
yarışıyorsa ödülolarak konulan şeyin otuz birim olması örneğinde olduğu gibi
payların üçe bölünen bir sayı olması gerekir. Dört takım yarışıyorsa kırk birim
gibi dörde bölünen bir sayı olması gerekir.
81. Takım halinde yarış
yapılırken kazanana verilecek ödülün iki takım dışında bir kimse tarafından,
iki takımdan biri tarafından, araya bir muhallil girmek kaydıyla iki takım
tarafından karşılanması caizdir. Araya muhallil olarak üçüncü bir takım
girdiğinde MaverdI'nin belirttiğine göre bu takımın diğer takımlara sayıca ve
atıcılık bakımından eşit olması gerekir.
82. Takımda yer alacak
kişileri kura ile belirlemeyi şart koşmak caiz olmadığı gibi kaptanın, bütün
takımı bir anda seçmesini şart koşmak da caiz değildir; çünkü kura çekmek veya
kaptanın seçim yapması durumunda bütün usta atıcılar bir takımda, böyle olmayanlar
diğer takımda toplanmış olabilir. Bu durumda yarış yapmanın amacı kalmamış
olur.
83. İki kaptan,
öncelikle kimin seçim yapacağı konusunda anlaşamazlarsa kura çekilir.
84. Cüveyni şöyle
demiştir: "Her bir tarafta usta atıcıların yanına usta olmayan da eklense
ve kura çekilse bunda bir sakınca olmaz.
85. Rafii şöyle
demiştir: "İki kişi kurada çıkan takım oyuncularına razı olsalar ve buna
göre yarış sözleşmesini yapsalar bunun caiz olması gerekir."
86. Takımda yer alacak
kişilerin seçilmesi ve her iki takımın buna razı olmasından sonra iki kaptan
sözleşme de kendi takım arkadaşlarını temsil eder ve akdi yaparlar.
eş-Şerhu'l-kebır'de
şöyle denilmiştir: "İmam Şafii, el-Ümm adlı eserinde her birinin kiminle
atış yapacağını bilmesinin şart olduğunu belirtmiştir. Bu da atış yapacak
kişinin hazır olması veya orada olmasa bile kişinin onu tanımasıyla olur. Bunu
Kadı Ebu't-Tayyib söylemiştir. "
Bu ifadenin zahirinden
anlaşıldığına göre her iki kaptanın bilmesi yeterli olup takımdakilerin
birbirini tanımaları gerekmez.
87. Takımlardan birinin
ok atmaya başlaması, iki kişilik yarışta iki kişiden birinin başlaması gibidir.
88. Bu takımdan belli
bir atıcı attıktan sonra diğer takımdan yine belli bir atıcının ona mukabil
atışta bulunmasını şart koşmak caiz değildir; çünkü her bir takımın idaresi
kaptanına aittir, diğer kaptan buna iştirak edemez.
Not: NeveVi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre
takım kaptanının, takımının atıcı olup olmadığını bilmesi şart değildir,
takımda yer alanlan görmesi yeterlidir. Bu sebeple NeveVi aşağıdaki ifadeleri
dile getirmiştir.
89. Takımın kaptanı,
yabancı bir şahsın atıcı oldUğunu zannederek onu takımına seçse ama bu kişinin
böyle olmadığı yani hiç atış yapamadığı anlaşılmış olsa o kişi üzerindeki
sözleşme batıl olur. Eşitlik sağlansın diye bu şahsa karşılık diğer takımdan da
bir kişi çıkarılır.
Nitekim satılan malın
bir kısmında akit batıl olsa satım bedelinden o mala tekabül eden kısım düşer.
90. Her iki takımdan
geriye kalan şahısların [yapacağı yarışmanın] batıl olup olmayacağı konusunda
İmam Şafrı'nin "akde konu olan şeyin bölünmesi durumunda kalan kısım batıl
olur mu olmaz mı?" meselesindeki iki görüşü söz konusudur. Daha güçlü
olanına göre akit bölünür ve burada geriye kalan kişiler hakkında akit geçerli
olur.
91. Geriye kalan kişiler
açısından akdi sahih kabul edersek -ki daha doğru olan görüş budur- onların
tümü, akdin bölünmüş olması sebebiyle akdi feshetme veya geçerli sayma hakkına
sahiptir.
92. Şayet akde onay
verirler de atıcılık özelliği bulunmayan şah sa karşılık olarak diğer takımdan
kimin dışarıya çıkarılacağı konusunda anlaşmazlığa düşerlerse akit fasit olur;
çünkü bu haliyle akdi yürütme imkanı yoktur.
93. Nevevi'nin
ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre bu, "karşı takımdan belirsiz
birisi düşer" görüşünü kabul ettiğimizde söz konusu olur. Ancak
İbnü's-Sabbağ, eş-Şamil adlı eserinde ve Şaşt, el-Hilye adlı eserinde,
Ezral'nin naklettiğine göre et-Terğib yazarı bu eserinde bu şahsa mukabil takım
kaptanının belirleyeceği kişinin düşeceğini söylemişlerdir. Çünkü kaptanlardan
birisi bir kişiyi seçmekte, diğer kaptan da buna karşılık bir kişi seçmektedir.
Bulkın! bunun tek seçenek olduğunu söylemiştir; çünkü hakkında ihtilaf
bulunduğu halde belirsiz bir kişinin düşmesi ile birlikte akdi iptal etmekte
büyük bir özür söz konusudur.
Buna göre akit
feshedilmez, herhangi bir anlaşmazlık da söz konusu olmaz.
Nevevi'nin ifadesi bu
takımdaki düşen şahsa karşılık diğer takımda kimin düştüğünün bilinmemesi
haline yorulur.
94. Kaptanlardan birinin
seçtiği şahıs, atıcılık konusunda zayıf olursa veya az isabet ettiren birisi
olursa akit feshedilmez.
95. Seçilen kişi
düşünülenden daha iyi bir atıcı çıksa diğer takımın akdi feshetme yetkisi
yoktur.
96. Kişi, atıcı
olmadığını zannederek yabancı bir şah sı kendi takımına seçse ve bu kişi atıcı
çıksa, Zerkeşi "kıyasa göre bu durumda da akdin batıl olması gerekir"
demiştir.
Not: Birbirini tanımayan iki kişi birbiriyle ok
atma yarışması yap sa bu caiz olur. Bunların denk olmadığı ortaya çıkarsa yarış
sözleşmesi batılalur mu olmaz mı? Bu konuda iki görüş söz konusudur.
İbnü'l-Mukrl'nin tek görüş olarak belirttiği daha güçlü görüşe göre şartın
fasid olduğu anlaşılmış olduğundan akit batı! olur.
97. Takım halinde atış
yarışması yapılırken iki takımdan birisi galip geldiğinde ödenmesi şart koşulan
mal [takımdaki fertlere nasıl taksim edilir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Mal, takımdakilerin
isabetleri oranında onlara dağıtılır; çünkü onlar bunu isabetleri ile hak
etmişlerdir. Takım içinde isabet ettiremeyen kişi bir şeyalamaz. İsabet ettiren
kişi isabet ettirdiği oranda alır.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
takım içindeki şahıslara kişi başı olarak eşit dağıtılır; çünkü nasıl ki
kaybeden takım, malı eşit olarak tazmin ediyarlarsa kazanan takım da tek bir
kişi hükmündedir. eş-Şerhu'l-kebir' de belirtildiğine göre sahih olan budur.
eş-Şerhu'l-kebir,
eş-Şerhu's-sağir ve
el-Muharrer'de daha doğru olduğu belirtilen görüşe göre ise ilk görüş esas
alınır. Nevevi de burada bunu esas almıştır. İsnevi el-Muhimmat adlı eserinde
şöyle demiştir: "Bana göre el-Muharrer'deki ifade bir yazım
hatasıdır."
Not: Görüş ayrılığı akdin mutlak olarak yapılması
durumuna özgüdür. Şayet takım içinde, kazanılan malın isabet oranına göre
paylaşılacağı şart koşulursa bu şarta uyulur. Konu ile ilgili görüş ayrılığı
bulunduğu kesin olmasaydı, el-Minhac metnindeki ifade buna yorulabilirdi.
98. Şart koşulan
isabetin okun ucuyla gerçekleşmiş olması gerekir. Çünkü örfte bilinen budur.
Buna göre okun üst tarafı ile yani okun yayda gerildiği kısımla olmaması
gerekir. Şayet hedefe okun burası isabet ederse bu atış kişinin lehine değil
aleyhine hesap edilir.
99. Nevev} daha sonra ok
atma esnasında meydana gelen ve ok atmayı ihlal eden olumsuzluklardan söz
etmiştir. Buna göre;
> Kişi ok atarken
yayın kirişi kapsa,
> Veya yay kırılsa
-Ravdatü't-talibin' de
belirtildiğine göre bu durum kişinin ok atmadaki kusurundan kaynaklanmamış
olsa-
> Veya hayvan vb. bir
şeyin araya girmesi sebebiyle ok kırılsa,
Her üç durumda da [çıkan
bu olumsuz durumlara rağmen] ok hedefe isabet etmiş olsa bu atış, kişinin
isabetli atışı olarak hesap edilir; çünkü buna rağmen isabetin olmuş olması
atışın iyi ve kuvvetli yapıldığını gösterir.
Şayet yukarıdaki üç
durumda ok hedefe isabet etmezse bu atış, kişinin aleyhinde hesap edilmez;
çünkü bu bir özür kabul edilir. Bu durumda kişi yeniden atış yapar.
Kişi atış esnasında
kusurlu davramış veya kötü atış yapmışsa atış onun aleyhinde hesap edilir.
100. Nevevi,
Ravdatü't-talibin'de şöyle demiştir: Ok, kişinin kusuru olmaksızın iki parçaya
bölünse ve ucunda temren bulunan kısım hedefe şiddetli bir şekilde isabet etse
bu atış onun lehine hesap edilir; çünkü ok kırıldığı halde şiddetli olması
atışın iyi yapıldığını ve kişinin tam anlamıyla usta olduğunu göstermektedir.
Okun diğer yarısı isabet ederse bu, kişi lehine hesap edilmez. Nitekim ok
kırılmamış olduğunda da böyledir.
Nevevi'nin
"şiddetli" şeklindeki kayıtlamasının zahirinden anlaşıldığına göre
okun zayıf bir şekilde isabet etmesi kişi lehine hesap edilmez. Ancak Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği daha dOğru görüşe göre bu atış hesap edilir.
101. Okun ikiye ayrılan
parçalarının her biri hedefe isabet etse bu bir isabet sayılır. Bu, bir defada
iki ok atıp isabet ettirmeye benzer.
102. Ok yere isabet etse
ve yerden sıçrayıp hedefi vursa bu atış isabetli sayılır. Hedefe isabet etmezse
kişinin aleyhine [isabetsiz] sayılır.
103. Ok, atıcının yayı
aşırı bir şekilde çekmesi sebebiyle okun temreni yayın tutma yerine girerek ok
atış esnasında yere düşse bu durum kirişin kopması ve yayın kırılması gibi
kabul edilir; çünkü kötü atış, kişinin isabet ettirmeyi amaçladığı yerden başka
bir yere isabet etmesidir. Oysa burada öyle bir durum yoktur.
104. Yarışmada, okun
hedefe isabet ederek onun üzerinde çiz ik meydana getirmesi şart koşulduğunda
rüzgar hedefi yerinden alıp başka yere taşısa ve ok hedefin [daha önceden]
olduğu yere isabet etse bu atış, şart koşulan isabetli atış olarak kabul
edilir; çünkü hedef yerinde durmuş olsa ok ona isabet edecekti.
105. Şayet okun hedefe
saplanması şart koşulmuşsa, rüzgar hedefi uçurduktan sonra ok, hedefin olduğu
sert yere saplansa bu atış isabetli olarak kabul edilir. Eğer hedefin olduğu
yere saplanmazsa bu atış, kişi aleyhine hesap edilmez. Zira bunun, arızı
sebeple '[rüzgar esme si sebebiyle] böyle olduğu kabul edilir.
Şarih Celaleddin
el-Mahalli şöyle demiştir:
Son ifadede
"la" harfinden sonraki kısım el-Muharrer'de bulunmayıp NevevI' tarafından
eklenmiştir. Ravdatü't-talibin ve eşŞerhu'l-kebir'de "veya hedef başka
yere intikal ettikten sonra ok o hedefe isabet ederse bu, kişinin lehine değil
aleyhine hesap edilir" ifadesi yer almaktadır. Bu, el-Minhac metnine
itiraz olarak ileri sürülemez.
Mahalli'nin bu ifadesi
ile el-Minhac'a yapılacak itirazı ortadan kaldırmıştır.
İtirazın gerekçesi
şudur: Hedef rüzgar sebebiyle başka bir yere intikal ettikten sonra ok o hedefe
isabet ettiğinde bu atış kişinin aleyhinde sayılıyorsa ilk durumda da kişinin
aleyhinde sayılmalıdır; çünkü kişi hedefe isabet ettirememiştir.
Bu itiraz şu
gerekçelerle reddedilmiştir:
a. el-Min hac metnindeki
hüküm rüzgarın atış sonrasında esmesi sebebiyle hedefin yerinden ayrılması ve
bu durumda atıcının herhangi bir kusurunun bulunmadığı duruma yorulur.
Ravdatü't-talibin 'deki ifade ise atış öncesinde rüzgarın hedefi başka yere
nakletmesi ve atıcının bu atışı yapmakla kusurlu davrandığının söylenileceği
duruma yorulur. Bu ikisi farklı iki meseledir.
b. Yahut da
el-Minhac'daki ifade rüzgarın hedefi başka tarafa taşıdığı esnada kişinin
yayının kirişi veya yayının kırılması veya arada bir şeyin olması sebebiyle
okun kırılması durumuna yorulur. Ravdatü't-talibin'deki ifade ise bunun
dışındaki duruma yorulur. Bu yorum, Nevevi'nin ifadesine daha yakındır.
106. Atış yarışmasında
okun hedefi delip hedef üzerinde kalması şart koşulsa, iki yarışçıdan birisi
okunu atsa, ok hedefi delip ona tutunduktan sonra düşse veya sert bir yere
temas edip düşse -velev ki orada bir oyuk meydana gelmemiş olsun- bu atış
isabetli olarak kabul edilir; çünkü atıcının bir kusuru yoktur. Şayet ok,
hedefi çizmekle birlikte delmese o zaman bu kişi şart koşulan atışı
yapmamıştır. Hedefi delmekle birlikte ok hedefin üzerinde saplanmış halde
kalmadığında da daha güçlü görüşe göre böyledir.
Son Hükümler
Bu bölümde konuyla
alakah çeşitli meselelere temas edeceğiz.
Hedef olarak dikilen
şeyin yanında isabetli atışın gerçekleşip gerçekleşmediğine şahitlik edecek iki
kişinin bulunması menduptur. Bu iki kişi isabetli atış yapanı övemez, isabetsiz
atış yapanı yeremez; çünkü bu, insanların psikolojisini bozar.
Ok atma yarışması -tıpkı
belirli bir şahsı ücretle tutma durumunda olduğu gibi- atıcının ölmesiyle
kendiliğinden fesholur. Koşu yarışması da atın ölümüyle son bulur ama binicinin
ölümüyle son bulmaz; çünkü koşu yarışında dikkate alınan şey attır. Bu durumda
koşu yarışını ölen şahsın özel mirasçısı üstlenir, bu yoksa genel mirasçı bunu
üstlenir.
Ok atma yarışında
hastalık vb. sebeplerle atış ertelenir, bununla yarışma fesholmaz.
Ok yarışmasında geride
olan taraf atma işinden kaçınırsa bu sebeple hapsedilir ve kendisine tazir
cezası verilir. Yine diğer şahsın ona yetişme imkanı söz konusu ise önde olan
kişinin ok atmaktan çekinmesi durumunda da hüküm böyle olur.
Taraflardan biri ok
attıktan sonra diğer şahsın ok atma işini ağırdan alması yasaktır. Acele
ettirerek onun psikolojisini bozmak da yasaktır.
Çocuk için öğretme
amaçlı bile olsa velisi onu koşu yarışına veya ok atma yarışına sokamaz. Ancak
maaşlı askerlerin çocukları olup buluğa yaklaşanlara gelince Ezral'nin
belirttiğine göre bunun caiz olması gerekir. Özellikle de ismi divanda yazılı
ise. Yetişkin olan sefih kimsenin bunu yapmasında maslahat bulunduğu için onun
hakkında da hüküm böyledir.
İki kişi, sağlam iken
müsabaka yapma konusunda anlaşma yaptıktan sonra ölüm hastalığı esnasında
bedeli ödeseler, bu bedel -tıpkı kira bedeli gibi- kişinin bütün malvarlığı
üzerinden dikkate alınır. Şayet ölüm hastalığı esnasında adete göre emsal
bedelle anlaşma yaparlarsa emsal bedel kişinin bütün malvarlığından ödenir;
çünkü bu bir bağış olmadığı gibi değerinden daha aşağıya bir şey satmak da
değildir. Şayet bedel, adete göre emsal bedelden daha yüksekse fazlalık kısım
kişinin malvarlığının üçte birinden ödenir; çünkü bu fazlalık bir tür bağıştır.
Fazlalığı indirmek için mal vermek caiz değildir; çünkü bu, herhangi bir mala
karşılık gelmemektedir.
Ok atma yarışı yapan
kimsenin ödediği veya kazandığı bir mala yabancı bir kimseyi ortak etmek için
anlaşma yapmak caiz değildir; çünkü bu yarışmada mal ödemek veya elde etmek bir
iş sonucunda gerçekleşmektedir. Yabancı şahıs ise herhangi bir iş
yapmamaktadır.
Taraflardan birinin bir
isabetli atışının iki sayılması veya isabetli atışlarından herhangi birinin
indirilmesi caiz değidir; çünkü bu yarışma eşitlik esasına dayalıdır.
Taraflardan biri akitte
üstlenilen malı güvenilir bir şahsın yanına koymayı istediği halde diğeri malın
yarışçı iki şahsın elinde kalmasını istese, mal muayyen bir şey ise onun
dediğine icabet edilir, aksi takdirde icabet edilmez. Her biri güvenilir bir
şahıs belirle se anlaşmazlığa son vermek üzere malonların belirlediği şahıs
değil hakimin belirlediği güvenilir şahıs elinde bırakır. Bu durumda güvenilir
iki kişiden birisi belirlenebilir mi belirlenemez mi? Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmakta olup Hocamız Zekeriya el-Ensan'nin belirttiğine göre
ikinci görüş esas alınır.
Terzi ve yıkayıcılar
gibi bu güvenilir şahıslara da ücret verme konusunda bir adet olsa bile ona
ücret verilmez.
Muhallilin nerede
duracağı konusunda iki taraf ihtilaf etse bu kişinin onların arasında bulunması
gerekir.
Koşu yarışı yapan iki
kişi sağda mı yoksa solda mı koşacakları konusunda birbiriyle anlaşmazlığa
düşseler aralarında kura çekilir.
Taraflardan birinin
diğerine karşı övünüp caka satarak onun moralini bozmasına engelolunur.
Taraflardan birinin
elinde diğerine göre daha fazla sayıda ok taşımasını şart koşmak caiz olmaz.
Taraflardan her biri
koşu yarışı yaparken atlarını kamçılamak ve mahmuzlamak suretiyle daha hızlı
koşmaya teşvik edebilir. Daha hızlı koşsun diye bağıramaz. Çünkü hadiste
"[Koşu yarışında] bağırmak ve hayvan değiştirmek yoktur"
buyrulmuştur. (EbU Davud, Cihad, 2581)
Rafii bu hadiste geçen
"ceneb" kelimesi hakında şöyle demiştir: O dönemde yarış yapanlar
yanlarında başka atlar da götürüyorlar, bitiş çizgisine yaklaştıklarında artık
[iyi koşamadığı, yorulduğu için] binilmek istemeyen attan inip yanında götürdüğü
ata biniyoriardı. Bunu yapmaları yasaklanmıştır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN