MUĞNİ’L-MUHTAC

ÜMM-Ü VELED

 

EFENDİSİNDEN ÇOCUK SAHİBİ OLAN CARİYELER (ÜMMÜVELED)

 

Nevevi, Allah'ın kendisini ve bu kitabı okuyanı, şerh edeni ateşten azat etmesini ümit ederek kitabını köle azadı ile ilgili konularla bitirmiştir. Biz de Yüce Allah'ın lütuf ve kereminden bizi, anababamızı, hocalarımızı, öğrencilerimizi, bütün ailemizi, sevenlerimizi cehennemden az at etmesini dileriz.

 

Nevevi "ümmüveled" konusunu en sona bırakmıştır; çünkü bu, kişinin cinsel arzularını karşılaması ile karışık zorunlu olarak gerçekleşen bir azattır. Bu sebeple İzzeddin bin Abdüsselam, cari yeden çocuk edinmenin Allah'a yaklaştıran bir yönü bulunup bulunmadığı konusunda tevakkuf etmiştir. En uygunu bu konuda nikah bölümünde geçen ayrımın geçerli olmasıdır. Buna göre kişi sadece cinsel arzularını karşılamak amacıyla cariyesi ile birlikte olursa [ve bu ilişkiden bir çocuk dünyaya gelerek cariye ümmüveled olursa] bu fiili Allah'a yaklaştırıcı bir hareket olmaz. Eğer çocuk sahibi olmak amacıyla cariyesi ile birlikte olup ondan çocuk edinirse bu fiili Allah'a yaklaştırıcı bir fiil olur.

 

["Anneler anlamına gelen"] (...) kelimesi "ümmehat" ve "immihat" şeklinde okunmakta olup ["anne" anlamına gelen] "ümm" kelimesinin çoğuludur. "Ümm" kelimesinin aslı "ümmehe"dir. Nitekim çoğulunun "ümmehat" olması bunu göstermektedir. Bunu Cevheri söylemiştir. Hocamız Zekeriya el-Ensari şöyle demiştir: "Ümmehat kelimesi ümmehe kelimesinin çOğulu olup bunun aslı da ümm'dür şeklinde Cevherl'den görüş kimsenin bu sözünde esnek bir kullanım söz konusudur."

 

Hocamız bununla Celaleddin el-Mahalli'ye işaret etmiştir. Zira Cevheri'den bu görüşü Mahalli nakletmiştir. Cevherl'nin eserinin nüshalarının farklı olması mümkündür.

 

Nahivciler "ümmehat" kelimesindeki "ha" harfinin fazlalık mı yoksa aslı harf mi olduğu konusunda iki görüşe ayrılmışlardır. Sibeveyh'e göre bu fazlalıktır. Çünkü bu kelimenin tekili "ümm"dür. Ayrıca Araplar ["annelik" anlamına gelmek üzere] "ümume" derler. Bir başka görüşe göre ise bu harf aslı harftir. Çünkü Araplar ["annelik etmek" anlamında fiil kullandıklarında] "teehhemet" derler.

 

Bu kelimedeki ha harfinin fazlalık olduğunu söylediğimizde "ümmehat" şeklindeki çoğul ifade kendisine ha harfinin eklendiği bir çoğul mudur yoksa eklenmediği bir çOğUl mudur? Bu konuda da iki görüş söz konusudur. Bir görüşe göre önce kelimenin tekiline ha harfi eklenmiş ve "ümmehe" denilmiş, sonra da bu kelime "ümmehat" şeklinde çoğul yapılmıştır; çünkü çoğul tekile tabidir. İkinci görüşe göre ise tekil kelime "ümmat" şeklinde çoğul yapılmış, sonradan buna ha harfi eklenmiştir. Cevherl'nin sözü dikkate alındığında bu ikinci görüş daha doğrudur.

 

Bazıları insanların annelerini ifade etmek üzere "ümmehat", hayvanların annelerini ifade etmek üzere ise "ümmat" kelimesinin kullanıldığını belirtmiştir.

 

Başkaları ise anneler anlamında hem ümmehat hem de ümmat kelimesinin kullanılabileceğini ama insanlar arasında ilkinin daha çok kullanıldığını belirtmiştir.

 

Zemahşeri "çocuğun kendisi için doğurulduğu kişi süt annelerin rızkını temin eder" [Bakara, 233] ayetinin tefsirinde Me'mun bin Reşid'in şu şiirini aktarmıştır:

 

> "Anneler sadece insanların emanet olarak konulduğu kaplardır.

> Oğullar, gerçekte [annelerinin değil] babalarınındır.

 

İkincisi, başka anlamda daha çok kullanılmaktadır. İlk görüşü de bu şekilde yorumlamak mümkündür.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: Bu uzlaştırma kıyasa aykırıdır; çünkü "ümm" kelimesi kendisinde müenneslik alameti bulunmayan müennes cins isimlerdendir. Ancak Araplar nasıl ki sema kelimesini semavat diye çoğul yapıyorIarsa bu kelimeyi de ümmehat şeklinde çoğul yapmışlardır.

 

[Cariyeden çocuk edinme] konusunda temel delil şu hadistir:

 

> Efendisinden çocuk doğuran cariye, efendisinin ölümünden sonra hürdür.(İbn Mace, itk, 2515. Hakim, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir)

 

Buhan ve Müslim, Ebu Musa'dan (r.a.) şu hadisi rivayet etmiştir:

 

Biz, Allah Resulü'ne (s.a.v.): "Ey Allah'ın Resulü. Biz, cariyelerimizle birlikte oluyoruz ve onları satıp paralarını almak istiyoruz. Bizim [onların rahmine değil de] rahminin dışına boşalmamız hakkında ne dersin?"

 

Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bunu yapmasanız bir şey değişmez. Çünkü kıyamete kadar yaratılacak olan her insan mutlaka yaratılacaktır. "(Buharl, Buyu', 2229; Müslim, Nikah, 3529)

 

Ebu Musa'nın "biz onların parasını istiyoruz" ifadesi onlardan çocuk sahibi olunca onları satmanın yasak olduğunu göstermektedir.

 

Yine BuM.ri ve Müslim şu hadisi rivayet etmiştir:

 

> Kıyamet alametlerinden biri de cariyenin, efendisini doğurmasıdır.(Buhari, Ümmüveled, [taliken], 5, 163; Müslim, İman, 93)

 

Bu hadiste çocuk, babasının yerine konulmuştur. Babası hür olduğu gibi onun çocuğu da hürdür.

 

Beyhaki buna dair Hz. Aişe'nin (r.a.) şu sözünü delil getirmiştir:

 

Resulullah (s.a.v.) geriye dinar, dirhem, köle veya cariye bırakmadı.(Beyhakl, 6, 160)

 

Beyhaki şöyle demiştir: "Bu rivayet, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, oğlu İbrahim'in annesini köle olarak bırakmadığını, kendisinin ölümüyle onun azat olduğunu göstermektedir."

 

Şu sorulabilir: Rivayetin buna delil olması iki şeye bağlıdır: Birincisi İbrahim'in annesinin Resulullah (s.a.v.)'tan sonra yaşadığının sabit olması, İkincisi Resulullah (s.a.v.)'ın vefatı öncesinde bu kadını doğrudan azat etmemiş olması.

 

Buna şöyle cevap verilir: Aslolan, mevcut durumun devam etmesidir.

 

Kişi cariyesini hamile bıraktığında cariye sağ veya ölü bir çocuk doğursa ya da gurre ödenmesi gereken bir çocuk doğursa efendisinin ölümüyle birlikte cariye azat olur.

 

1. Bir kimse cariyesini hamile bırakır da cariyesi bir çocuk doğurursa, cariye efendinin ölümünden sonra azat olur.

 

Efendi ister Müslüman isterse aslen kafir olsun fark etmez.

 

Efendi cariyesini hamile bıraktığında ister sefih, ister akıl hastası isterse mükreh [bası ve tehdit taldında kalan] olsun fark etmez.

 

Kafir bir kimsenin Müslüman cariyesi zorla elinden alınıp satılmadan önce bu şahıs mübah bir yolla veya hayızlı iken ilişkide bulunmak gibi haram bir yolla ilişkide bulunmuş olsun fark etmez.

 

Efendi ister kız kardeşi gibi haram biriyle isterse karısı ile ilişkide bulunsun fark etmez.

 

Çocuk, ister kadının erkek uyurken bile olsa cinselorganını kendi organına sokması isterse erkek hayatta iken onun dokunulmazlık hakkına sahip bulunan menisini kendi rahmine koymasıyla olsun fark etmez.

 

Kadının doğurduğu çocuk ister sağ, ister ölü isterse gurre gerektiren bir şeyolsun fak etmez. Çocuk kendisinde insan sureti beliren bir parça et olsa, bu sureti yalnızca uzmanlar biliyor olsa ve bu uzmanlar kadın olmasa da böyledir.

 

"Hamile bırakırsa" ifadesinin cevabı "azat olur" cümlesidir.

 

2. Kadın, ileride belirtileceği üzere kişinin malvarlığının bütünü üzerinden azat olur.

 

3. Efendisinden çocuk doğuran cariyenin efendisinin ölümü üzerine azat olması, yukarıda bununla ilgili geçen deliller sebebiyledir. Ayrıca Beyhaki, İbn Ömer'den şunu rivayet etmiştir: "Ümmüveledi -velev ki düşük bile yapmış olsa- çocuğu azat etmiştir. "(Beyhaki, 10, 347)

Yani cariyenin efendisinden çocuk doğurmuş olması onun için hür olma sebebini meydana getirmiştir.

 

4. "Hür bir kimse" ifadesi mükatebi dışarıda bırakmıştır. Mükatep, diriyesini hamile bıraktıktan sonra kitabet bedelini ödemekten aciz olmadan önce veya sonra köle olarak ölse veya hür olarak ölse daha doğru görüşe cariye azat olmaz.

 

5. Kısmen hür olan kimsenin cariyesi ise efendisinden çocuk doğurduğunda ümmüveled olur mu olmaz mı? Bulkınl Tashıhü'lMinhac adlı eserinde bu kadının ümmüveled olup olmayacağı ile ilgili İmam ŞafiI'ye ait iki görüş nakletmiş ve onun ümmüveled olduğu görüşünü şu şekilde desteklemiştir: eş-Şerhu'l-kebir'de kısmen hür olan baba, kendisinin alt soyundan olan birinin cariyesinden çocuk sahibi olsa bu kadın ümmüveled olmaz. Daha sonra bu ikisi arasında şu fark bulunduğunu belirtmiştir:

 

Kişinin kısmen hür olan üst soyu için, onun köle olan kısmına nispetle "iffetlendirme şüphesi" sabit olmaz. Kısmen hür olup cariyenin tümüne sahip olan kimse için ise durum bundan farklıdır. Bize göre daha doğru görüşe göre kısmen hür olan kişi, hür olduğu zamanda mülkiyetini elde ettiği cari yede n bir çocuk elde ettiğinde o cariye için ümmüveledlik sabit olur. Maverdi bunu tek görüş olarak belirtmiştir.

 

İtimad edilmesi gereken görüş budur. Oysa Hocamız Zekeriya el-Ensarı, Ravd adlı eserin şerhinde nikah bölümünde bu ikisinin nafiz olmaması bakımından birbirine eşit olduğunu belirtmiş, "ümmüveled" bölümünde de buna gönderme yapmıştır. Zira diğer yerde şöyle demiştir: "Mükatep ve kısmen hür olan kimselerin cariyelerinden çocuk edinme si halinde bu cariyeler için ümmüveledlik sabit olmaz. Onların çocuklarının cariyelerinden çocuk elde etmeleri halinde ise evleviyetle sabit olmaz."

 

İbn Şühbe bu kişinin cariyeyi ümmüveled yapmasının yürürlük kazanacağını İmam Şafii'nin ifadesi olarak nakletmiştir.

 

6. "Aslen kafir olan" ifademiz mürtedi dışarıda bırakmaktadır. O, cariyesinden çocuk elde ettiğinde durum askıda kalır. Şayet Müslüman olursa cariyesinin ümmüveled olduğu anlaşılmış olur, aksi takdirde cariyesi ümmüveled olmaz.

 

7. Nevevi'nin "cariyesi" ifadesi, başkasının cariyesini dışarıda bırakmaktadır. Bu, ileride gelecektir.

 

8. Nevevi'nin ifadesinin kapsamına "azat etme şartıyla satın aldığı cariye" de girer. Kişi ondan çocuk edinir ve onu azat etmeden ölürse, ölümüyle birlikte cariye azat olur. Bu, alimlerin "ümmüveledlik bölünmez" ifadesine aykırı düşmez; çünkü bu, cariyeyi azat etmesiyle gerçekleşmemiştir. Bunun anlamı kişiden ümmüveledlik sebebiyle azat talebi düşmez demektir. Yoksa bu, zannedildiği gibi cariyenin efendisi ölüoce azat olmayacağı anlamına gelmez.

 

9. Nevevi'nin ibaresinden şöyle bir anlam anlaşılabilir: "Kişi, bir kısmına sahip olduğu cariyesini hamile bıraksa bu kişinin ölümüyle cariye azat olmaz, sadece kendi payı azat olur." Bu kastedilmemiştir. Aksine bu durumda -daha önce köle azadı konusunda geçtiği üzere- kişi zengin ise cariyenin bütünü azat olur. Zira daha önce Nevevi şöyle demiştir: "Zengin iki ortaktan birinin cariyeden çocuk edinmesi diğer ortağın payına sirayet eder."

 

et-Tenbih adlı eserde şöyle denilmiştir: Kişi cariyesiyle veya bir kısmına malik olduğu bir cariye ile ilişkide bulunup ondan çocuk elde etse çocuk hürdür, cariye de ümmüveleddir.

 

Bu ifade çocuktaki hürriyetin bölünmeyeceği konusunda açık bir ifadedir; çünkü bu, mülkiyet sebebiyle oluşan şüphe yoluyla meydana gelen bir ilişki olduğundan çocuk hür olarak oluşmuştur. Bu, kişinin kendi cariyesi olan kız kardeşiyle ilişkide bulunmasından doğan çocuk gibidir.

 

Iraklılardan nakledilen görüş budur. Rafii "siyer" bölümünün sonunda Kadı Ebu't-Tayyib, Maverdi ve başkalarının bu görüşü sahih kabul ettiğini belirtmişlerdir. eş-Şerhu's-sağir ve eş-Şerhu'l-kebir'de de bu görüş doğru kabul edilmiştir. Bir başka görüşe göre ise çocuğun hürriyeti bölünür. Bu görüşü eş-Şerhu'l-kebir'de "ümmveled" konusunun sonlarına doğru doğru kabul edilmiştir. Rafii ceninin diyetinden söz ederken bunun doğru olduğunu belirtmiştir.

 

10. "Sefih bile olsa" ifademiz iflas sebebiyle kısıtlama altına alınmış olan şahsı dışarıda bırakmaktadır. Sonraki alimler onun, cariyesini ümmüveled yapmasının geçerli olup olmadığı konusunda ihtilaf etmişlerdir. İbnü'r-Rif'a bunun geçerli olduğu görüşünü tercih etkmiş, Bulkini de ona tabi olmuştur. Subki aksi görüşü tercih etmiş, Ezrai ve Zerkeşi ona tabi olmuştur. Zerkeşi şöyle demiştir: "ancak el-Havı ve Gazall bunun geçerli olduğu görüşünü daha önce belirtmişlerdir. "

 

Bu şahsın durumu, ölüm hastalığında iken cariyesini ümmüveledt yapandan ziyade rehin veren kişinin cariyesini ümmüveled yapması meselesine daha çok benzemektedir. Zira ümmüveled yapmasının geçerli olduğunu söyleyenler bu şahsı, ölüm hastalığındaki kişiye benzetmişlerdir. Bunun geçerli olmadığını söyleyenler ise ödeme gücü olmayıp da cariyesini rehin veren kişinin cariyesini ümmüveled yapmasına benzetmişlerdir.

 

11. "Hayattayken" ifademiz şu durumu dışarıda bırakmaktadır:

 

Bir cariye, efendisi hayattta iken ondan alınan meniyi o öldükten sonra rahmine koyarak bundan hamile kalsa bununla ümmüveledlik sabit olmaz. Çünkü efendi öldüğünde cariye, mirasçının mülkiyetine intikal etmiştir.

 

Bu durumda cariyenin doğurduğu çocuğun nesebi efendisinden sabit olur mu olmaz mı?

Bu mesele "dokunulmazlığı bulunan meni" tanımına dayanmaktadır. Alimlerin çoğunluğuna göre bu meni hem kişiden ayrıldığında hem de cariye tarafından rahmine konulduğunda dokunulmazlığa sahiptir. Başkalarına göre ise yalnızca meninin ayrıldığı zamana bakılır ki zahir olan da budur. Buna göre meninin ayrıldığı zamanda böyle ise nesep sabit olur.

 

İmam MaverdI alimlerimizden şunu nakletmiştir:

 

Meniyi rahme sokma halinde iddetin gerekli olmasının şartı meninin gelmesi ve rahme sokmanın evlilik devam ederken gerçekleşmesidir. Buna göre bir erkek boşaldıktan sonra bir kadınla evlense ve kadın o erkeğin daha önceki menisini rahmine koysa veya koca boşaldığında kadın onun karısı olsa, daha sonra karısından bain olarak ayrılmasının ardından kadın meniyi rahmine koysa kadının iddet beklemesi gerekmez ve doğacak çocuğun nesebi de o erkeğe bağlanmaz.

 

Efendinin durumunu buna kıyasladığımızda hem boşalma hem de meninin rahme konulmasının onun efendiliği döneminde gerçekleşmesi gerekir. Aksi takdirde arada ne fark vardır? Nesep sabit olduğu durumda mirasçılık da sabit olur?

 

12. Kişinin menisini rahmine koyan cariye, kişinin alt soyunun cariyesi olsa, üst soydan olan birinin alt soyuna ait cariyeyi hamile bırakması durumunda olduğu gibi bu durumda da cariye için ümmüveledlik sabit olur mu? Daha uygun görüşe göre sabit olmaz; çünkü bu durumda mülkiyet şüphe si söz konusu değildir.

 

13. Nevevi'nin "diri veya ölü bir çocuk doğursa" ifadesi çocuğun bir kısmının anasından ayrılmasını dışarıda bırakmaktadır. Mesela çocuğun yalnızca başı veya bir organı çıkmış, geriye kalan kısım ana karnında iken efendi ölse cariye azat olmaz. Darimı ise buna aykırı görüş belirtmiştir.

 

14. Alimlerimiz şöyle demiştir:

 

Çocuğun bir kısmının ister bitişik ister ayrı olsun ana karnından çıkmasının iddetin bitmesine ve cenine ilişkin diğer hükümlere bir etkisi yoktur; çünkü doğumu tamamlanmamıştır. Sadece çocuktan herhangi bir şey çıktığında gurre denilen tazminat gerekli olur. Yine bunun diğer bir etkisi de çocuğun boynu anasından sağ olarak çıktığında kısas gerekli olur. Aksi takdirde anasına karşı işlenen suç sebebiyle cenin hayatta iken ölmüş olsa diyet gerekli olur.

 

İstisna yapılmış olması, ifadenin umum olduğunu göstermektedir. Ancak kadın için ümmüveledlik sabit olur.

 

15. Nevevi'nin "yahut gurrenin gerekli olduğu" ifadesi şu durumu dışarıda bırakmaktadır: Cariye, kendisinde organları açıkça veya gizlice belirmemiş bir et parçası doğursa bununla ümmüveledlik sabit olmaz. Uzmanlar bunun, insanın yaratılışının başlangıcı olduğuna ve biraz beklemesi halinde organların şekilleneceğine şahitlik etseler de böyledir. Çünkü İmam İmam Şafii'nin açık ifadesine göre bunda ğurre gerekmez. İddet ise bundan farklı olup iddet gerekir.

 

16. Uzmanlar, cariyeden doğan parçada bir insan şeklinin oluşup oluşmadığı konusunda ihtilaf etse, bir kısmı insan şeklinin oluştuğunu belirtirken diğer bir kısmı bunu reddetse bana göre şeklin oluştuğunu söyleyen uzmanların sözü tercih edilir; çünkü onlarda fazladan bir bilgi vardır.

 

17. Nevevi'nin "ölmesiyle" ifadesinin kapsamına cariyenin efendisini öldürmesi de girer.

Rafii "vasiyet" bölümünün başlarında bunu açık olarak ifade etmiştir. Nitekim bir kimsede vadeli alacağı bulunan kişi, borçluyu öldürse alacağı peşine dönüşür. Bu durum alimlerin ifade ettiği şu kuraldan istisna edilir: Bir kimse bir şeyi vaktinden önce elde etmeye kalkarsa ondan mahrum kalmakla cezalandırılır. Mesela varis murisini öldürse mirastan mahrum kalır.

 

Cariye efendisini öldürdüğünde şartlar oluşmuşsa kendisi üzerinde kısas cezası sabit olur.

Diyete gelince, bunun vacip olması görüşü daha güçlüdür; çünkü öldürme fiilinin tamamlanması kadın hür iken gerçekleşmiştir.

 

Bundan anlaşılacağı üzere kadın, bir kısmı hür olan efendisini kasten öldürse kendisine kısas uygulanır; çünkü öldürme esnasında diriye köledir. Kısasta suçun işlendiği zamana, diyette ise ölümün gerçekleştiği zamana dikkat edilir.

 

Not:  Yaptığımız açıklamalardan Nevevi'nin ifadelerinde bir zorlama söz konusu olduğu, ["hamile bırakırsa" ifadesi yerine] "[diriye] hamile kalırsa" demesinin daha uygun olduğu anlaşılmaktadır.

 

Efendisi öldüğünde ondan çocuk sahibi olan cariyenin azat olması hükmünden şu durumlar istisna edilir:

 

1. Cariyeye rehin, öldürme-yaralama diyeti gibi bir sebeple başkasının hakkı iliştiğinde ve efendisi de fakir olduğu halde ondan çocuk sahibi olup müflis bir halde öldüğünde cariye azat olmaz. Nevevi bunun hükmünü ilgili yerde söylemiştir. Ancak burada istisna Nevevi'nin mutlak ifadesinden yapılmıştır.

 

Kişi cariyesini rehin verdikten sonra geride babasını bırakarak ölse ve babası da o cariyeyi Üillmüveled kılsa Kaffal'in belirttiğine göre cariye ümmüveled olmaz. Yani baba fakirse olmaz; çünkü baba, ölen şahsın yerini almıştır.

 

2. Kendisine borç ilişmiş olan bir terikede yer alan cariyeyi mirasçı olan şahıs ümmüveled kılsa, şayet onun maddı durumu kötü ise bu Üillmüveledlik yürürlük kazanmaz.

 

3. Bir cariyenin sahibi nisap miktarı malını veya bir kısmını sadaka vermeyi adak olarak adasa ve sadaka vermeden bir yıl geçse bu konuya ilişkin mezhepte iki rivayet bulunmaktadır: Birine göre zekat kesinlikle farz olmaz. Diğerine göre ise bu görüş ayrılığı "borç, zekatın farz olmasına engel teşkil eder mi?" şeklindeki soruya dayandırılır.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir:

 

Bu meselenin Nevevi'nin sözünden istisna edilmesi gariptir. Bunun gerekçesinin yukarıda belirtilen şekilde ifade edilmesi ise daha da gariptir. Zira kurban bölümünde de belirtildiği üzere belirtilen durumda cariye doğrudan adak ile kişinin mülkiyetinden çıkmıştır.

 

Ravdatü't-talibin'deki ifade şöyledir: Kişi bir malını sadaka olarak vermeyi adadıktan sonra onu tayin etse onun üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkar. Bu, kişinin o malı tasadduk etmeyi adadığında açıktır. Onun bedelini tasadduk etmeyi adadığında ise mülkiyetinden çıkmaz, ancak onu satıp elde ettiği bedeli tasadduk etmesi gerekir. Bu durumda cariyeyi Üillmüveled kılması geçerli olmaz.

 

3. Kişi, bir cariyenin azat edilmesini vasiyet etse ve mal varlığının üçte biri de acariyenin azat edilmesine elverişli olsa acariye üzerindeki mülkiyet mirasçıya aittir. Bununla birlikte cariyeyi azat etmeden önce ondan çocuk edinirse bu durum vasiyetin iptal edilmesine yol açtığı için ümmüveledlik geçerli olmaz. Bunu da Bulkini belirtmiş ve şöyle demiştir: "Buna temas eden birini görmedim." Buna kıyasla sonrakilerden birinin de dediği gibi kişi kölesinin azat olmasını kendisinden önceye bağlamış ve mirasçı da onu ümmüveled edinmişse bu işlem yürürlük kazanmaz, çocuk hür olur. O çocuğun değeri ile cariyenin mehrini ödemek gerekli olmaz.

 

4. Dokuz yaşını tamamlayan çocuk, cariyesi ile ilişkide bulunsa ve cariye altı aydan fazla zaman geçtikten sonra çocuk doğursa bu çocuğun nesebi ilişkide bulunan çocuğa bağlanır. Alimler şöyle demişlerdir: Ancak bununla cariyeyi hamile bırakan çocuğun buluğa erdiğine hükmedilmez ve onun cariyesi için ümmüveledlik sabit olmaz. Onların görüşüne göre bu durum da istisna edilir. Bizim görüşümüze göre ise istisna söz konusu değildir.

 

İtimad edilen, bunun istisna edilen bir mesele kabul edilmesidir.

 

Kişi başkasının cariyesini onunla evlenerek hamile bırakırsa çocuk köle olur. Daha sonra bu kişi cariyeye sahip olduğunda o cariye ümmüveled olmaz.

 

18. Bir kimse başkasının cariyesini zina ederek veya onunla evlenerek hamile bıraksa ve bu evlilikte cariyenin hür olduğu söylenerek kocası aldatılmış olmasa doğacak çocuğun köle olduğu konusunda icma vardır. Çünkü çocuk kölelik ve hürriyet bakımından anneye tabidir. Ancak cariyenin kocası, cariyenin hür olduğu söylenerek aldatılmış ve kişi de onunla [hür olduğunu zannederek] evlenmiş olsa, bu cariye çocuk doğurduğunda Rafii ve NevevI'nin "muhayyerlik" ve "iffetlendirme" konularında belirttiklerine göre bu çocuk hür olur.

 

19. Cariyeyi hamile bırakan kişi sonradan o cariyenin sahibi olsa cariye onun ümmüveledi olmaz; çünkü hamile kalma, hür şahsın mülkiyetinde iken gerçekleşmemiştir. Yine kişi, evli olup da hamile bıraktığı karısına sonradan malik olsa o kadın ümmüveled olmaz. Ancak çocuk doğrudan azat olur ve çocuk üzerinde babasının velası sabit olur. eariyeye malik olan kişinin durumu ise bundan farklı olup çocuk hür olarak doğmuş olur. Görüş ayrılığının etkisi diyet konusunda görülür. Mevla diyeti öder ama baba diyeti ödemez.

 

20. Hür bir kimse yabancı bir şahsın cariyesi ile evlendikten sonra şahsın oğlu o cariyeye sahip olsa veya bir köle, oğlunun cariyesi ile evlendikten sonra azat edilse nikah fesholmaz; çünkü sabit olan nikahta aslolan nikahın devamıdır. İkinci durumda baba velev ki azat olmasından sonra cariyeyi ümmüveledt kılsa ve ilk durumda oğul cariyeye sahip olsa ümmüveledlik geçerli olmaz; çünkü evlendiğinde çocuğunun köle olmasına razı olmuştur. Ayrıca nikah mevcut ve gerçekleşmiş halde olduğundan kişi o kadınla mülkiyet şüphesine dayalı olarak değil nikaha bağlı olarak ilişkide bulunmuştur. Ortada nikah olmasaydı durum farklı olurdu. Rafii ve Nevevi "nikah" bölümünde bu görüşü esas almışlardır, itimad edilmesi gereken de budur. Çünkü mükatep, efendisinin cariye olan hanımına sahip olsa onun nikahı fesholur. Bundan sonra efendi onu hamile bıraksa ileride gelecek açıklamadan anlaşılacağı üzere bu cariye ümmüveled olur.

 

Kişi bir cariye ile şüphe yoluyla ilişkide bulunsa cariyenin [bu ilişkiden] doğurduğu çocuk hürdür. Daha güçlü görüşe göre ilişkide bulunan kişi sonradan cariyenin sahibi olsa cariye ümmüveled olmaz.

 

21. Kişi, başkasının cariyesi ile -el-Muharrer'de kayıtlandığı üzere onu kendi cariyesi veya hür karısı zannederek- şüphe yoluyla ilişkide bulunarak onu hamile bıraksa [cariyenin bu ilişki sonucunda doğurduğu] çocuk, kişinin zannı sebebiyle hür olur. Bu durumda kişi, cariyenin efendisine çocuğun değerini öder.

 

22. Kişinin karısı başkasının mülkiyetinde bir cariye olsa ve kişi ilişkide bulunduğu kadını kendi cariye karısı zannetse, çocuk köle olur.

 

23. Kişi şartına uygun olarak biri hür biri cariye iki kadınla evli olsa ve hür kadın olduğunu zannederek cariye ile ilişkide bulun sa daha uygun olan görüşe göre nasıl ki kişi kendi hür karısı olduğunu zannederek başkasının cariyesiyle ilişkide bulunduğunda çocuk hür oluyorsa burada da çocuk hür olur.

 

Not:  Nevevi "şüphe" ifadesini mutlak olarak kullanmıştır. Alimlerin zikrettikleri gerekçeden "failde şüphe" anlaşıylmaktadır. Buna göre yolda şüphe hükmün dışında kalır ki bu bir alimin bu kişiye o cariye ile ilişkide bulunmayı mübah kıldığı yoldur. Bu durumda çocuk hür olmaz.

 

Yine kişi başkasının cariyesi ile ilişkide bulunmaya zorlansa ZerkeşI'nin belirttiği üzere doğacak çocuk hür olmaz.

 

Beğavi'nin fetvalarında belirtildiği ne göre bir cariye uyumakta olan hür bir kimsenin erkeklik organını kendi cinselorganına sokup bundan hamile kalsa çocuk hür olur; çünkü bu, uyuyan şahıs açısından zina değildir. Bu durumda bu kişi çocuğunun değerini cariyenin efendisine ödemekle yükümlü olur. Tıpkı aldatılan şahsın durumunda olduğu gibi burada da ödediğini cariyenin azat edilmesinden sonra ondan istemesi mümkündür.

 

24. [Kişi, şüphe yoluyla ilişkide bulunduğu cariyeye sonradan malik olsa cariye ümmüveled olur mu? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre sonradan cariyeye malik olduğunda o cariye ümmüveled olmaz; çünkü cariye bu çocuğa, o şahsın mülkiyetinde deği iken hamile kalmıştır. Bu, cariyenin çocuğa evliyken hamile kalmasına benzemektedir.

 

İkinci görüş

 

Cariye ümmüveled olur; çünkü çocuğa hür bir kimseden hamile kalmıştır. Hür bir kimseden hamile kalmak ise ölümle birlikte hürriyeti gerektirir.

 

Not:  Görüş aynlığı hür kimse ile ilgilidir. Şayet köle başkasının cariyesi ile şüphe yoluyla ilişkide bulunup daha sonra azat edilse, sonra da cariye onun mülkiyetine geçse bu cariye kesinlikle ümmüveled olmaz; çünkü çocuk, hür bir kimseden doğmamıştır.

 

 

Nevevi'nin mutlak ifadesinden bazı meseleler istisna edilir:

 

1. Efendi, mükatebinin cariyesinden çocuk edinse o cariye için ümmüveledlik sabit olur.

 

2. Hür olan baba, cariyesini ümmüveled kılmamış olan oğlunun cariyesinden çocuk sahibi olsa baba fakir veya kafir bile olsa cariye için ümmüveledlik sabit olur. Hüküm, ortak olan cariyedeki gibi zenginlik ve fakirliğe göre değişmemiştir; çünkü burada çocuk sahibi olma babanın hürmeti ve mülkiyet şüphesi sebebiyle sabit olmuştur. Bu durum ise değişiklik göstermez.

 

3. Bir cariye üzerinde ortak olan iki kişiden birisi cariyeden çocuk edinse, şayet ödeme gücü varsa o cariyedeki payında ümmüveledlik sabit olur. Cariye ile ilişkide bulunan şahsın alt soyu ve yabancı bir şahıs arasında ortak OLan cariyede de şayet üst soy zengin ise ümmüveledlik sabit olur.

 

Hür olan baba, çocuğunun mükatep cariyesinden çocuk edinse onun ümmüveledliği geçerli olur mu; çünkü kitabet akdi feshi kabul eder. Yoksa kitabet akdi nakli kabul etmediğinden ümmüveledlik sabit olmaz mı? Bu konuda iki görüş söz konusu olup Kaffal'in kesin olarak belirttiğine göre ilk görüş daha doğrudur.

 

Kişi, çocuğuna ait olup başkasıyla evlendiriımiş olan cariyeden çocuk edinse tıpkı efendinin onu ümmüveled kılması yürürlük kazandığı gibi bu da yürürlük kazanır. Hamilelik süresince bu cariye kocasına haram olur.

 

Not:  Devlet hazinesine ait olan cariye, kendisiyle ilişkide bulunan kimseye had cezası uygulanması bakımından yabancı şahsın cariyesi gibidir. Kişi ondan çocuk edinirse daha sonra o cariyeye malik olsa bile bu çocuğun nesebi olmaz, cariye için ümmüveledlik söz konusu olmaz. Bu kişi fakir olsun ya da olmasın fark etmez; çünkü devlet hazinesinin insanlan iffetlendirme[k için onlara cariye verme veya evlendirme] yükümlülüğü yoktur.

 

Kişi, ümmüveledi ile ilişkide bulunabilir, onu hizmetinde kullanabilir, ücretle çalışması için başkasına verebilir, ona karşı işlenen suçun diyetini alabilir.

 

Daha doğru görüşe göre efendi ümmüveledini onun izni olmaksızın evlendirebilir.

 

Ümmü veledi satması, rehin vermesi ve hibe etmesi haramdır.

 

Ümmüveled bir kocadan veya zina yoluyla bir çocuk dünyaya getirse bu çocuk efendinin kölesi olur. Efendinin ölümüyle annesi azat olduğu gibi bu çocuk da azat olur.

 

Ümmüveledin ümmüveledlik öncesinde zinadan veya evlilikten dünyaya getirdiği çocuklan efendinin ölümüyle azat olmaz. Efendi onları satabilir.

 

Ümmüveledin azat edilmesi kişinin malvarlığının tümünden olur.

 

Allah en doğrusunu bilir.

 

25. Efendinün ümmüveledi ile ilişkide bulunmasının caiz olduğu konusunda icma vardır.

Çünkü hadiste şöyle buyrulmuştur:

 

> Ümmüveledler satılmaz, hibe edilmez, miras olarak kalmaz. Efendisi hayatta olduğu sürece ondan [ilişkide bulunarak] yararlanır, ölünce hürdür.(Beyhaki, 10, 342. Bu hadisi Darekutnı ve BeyhakI rivayet etmiş İbnü'l-Kattan da hadisin bütün ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir. )

 

26. Kişi ümmüveledinin kızıyla ilişkide bulunamaz. Bunun haramlığı annesi ile ilişkide bulunmuş olmakla gerekçelendirilmiştir. Bu, yaygın durum dikkate alınarak söylenmiştir. Zira ümmüveledliğin sabit olacağı şekilde kadının rahmine meninin konulması da böyledir.

Alimler evlenmekle haram olan şeyler konusunda bununla sıhriyetin sabit olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.

 

27. Kişi mükatep kölesinin cariyesi ile ilişkide bulunursa şayet onu hamile bırakırsa kadın -daha önce geçtiği üzere- ümmüveled olur. Bu durumda efendinin onun değerini ödemesi gerekir. Bundan sonra onunla ilişkide bulunması haram olmaz; çünkü onun mülküdür. Bu, el-Bahr'de belirtilmiştir.

 

Şu sorulabilir: Hadiste çoğul zamiri niçin tekil kullanarak" onlarla" denilmemiş de "onunla" denilmiştir?

 

Buna şöyle cevap verilir: Her iki kullanım da caizdir. Şu var ki çoğunlukla tekil kelime cem-i kesrete, çoğul kelime cem-i kıllete döner. Şeyh Ebu Halid Elfiyye adlı eserin irabında buna dikkat çekmiştir.

 

Not:  İlişkide bulunmanın caiz olduğu durum, ortada buna bir engel olmadığı durumdur. Şu durumlar birer engeldir:

 

Kafir bir kimse Müslüman olan cariyesini hamile bıraksa veya kafir bir kimsenin ümmüveledi Müslüman olsa bu durumda efendisinin onunla ilişkide bulunması helalolmaz. Bir görüşe göre derhal diriyesini azat etmeye zorlanır. Daha doğru görüşe göre diriye ile birlikte olmasına engelolunur.

 

Hamile bırakan kişiye nesep, süt veya sıhriyet yoluyla haram olan bir cariyeyi efendisi hamile bıraksa bu kadın ümmüveled olur ancak efendisinin onunla ilişkide bulunma hakkı olmaz.

 

Kişi mükatep cariyesini ümmüveled kıldıktan sonra bu cariye daha önce kitabet bölümünde belirtildiği üzere ümmü veled olur. Onun cariyesi ile ilişkide bulunması yasak olur.

 

Kişi kısmen hür olan şahsın cariyesinden çocuk edinse ve biz onun ümmüveled olmasının geçerli olduğunu kabul etsek bu durumda kişi o cariye ile sahibinin izni olsa bile ilişkide bulunamaz. Bulkın! ise aksi görüş belirtmiştir.

 

Hür bir kimse, oğlunun ilişkide bulunduğu cariyeden çocuk sahibi olsa o cariye ile ilişkide bulunamaz.

 

Kişi ile yabancı bir şahıs arasında ortak olan bir cariyeyi fakir olan ortak hamile bıraksa veya ilişkide bulunan kişinin alt soyu ile yabancı bir şahıs arasında ortak olan cariye hamile kalsa ve üst soy zengin olsa durum yine böyledir.

 

Vaz'! veya şer'! rehin sebebiyle ümmüveledliği sabit olmayan cariyede ondan çocuk sahibi olan açısından ümmüveledlik sabit olur ancak o, cariye ile ilişkide bulunamaz.

 

Not:  İki kişi, cariyenin efendisinin onu ümmüveled kıldığını ikrar ettiğine dair şahitlik etse ve buna göre hüküm verilse, daha sonra bunlar şahitliklerinden dönseler herhangi bir şey tazmin etmezler. Çünkü cariye üzerindeki mülkiyet devam etmekte ve onu satma dışında efendiye herhangi bir şey kaybettirmemişlerdir. Bunun ise tek başına bir değeri yoktur. Bu, kölenin onu gasp eden şahsın elinden kaçması gibi değildir. Bu durumda köle, hak sahibine verilinceye kadar onun tazmin yükümlülüğü gasp eden üzerine aittir. Efendi ölürse şahitler mirasçılara tazminde bulunurlar; çünkü bu şahitlik, kölenin azat olmasının şarta bağlandığına dair şahitlik yapmaktan daha düşük bir şahitlik değildir. İki kişi, bir şahsın köleyi azat etmeyi bir şarta bağladığına şahitlik etseler ve şart yerine gelse kölenin azat olduğuna hükmedilir. Bu şahitler daha sonra şahitlikten dönse kölenin değerini tazmin ederler.

 

28. Kişi ümmüveledine ve onun çocuğuna hizmet ettirebilir. Ümmüveledi ve çocuğunu ücretle kiraya verebilir. Ücretsiz ariyet olarak ise evleviyetle verebilir. Ümmüvelede ve ona tabi olan çocuğuna karşı işlenen öldürme-yaralama fiili sebebiyle diyetini alır. Bunlar saldırı sonucu ölürse onların değerlerini öldürenden alır; çünkü bunlar üzerindeki mülkiyeti devam etmektedir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Alimlerimiz muayyen kurbanlığın satımı caiz olmadığı gibi menfaatleri de malın kendisi gibi değerlendirme fikrinden hareketle bunun kiraya da verilemeyeceğini belirtmişlerdir. Burada da İmam Malik'in dediği gibi hükmün böyle olması [yani ümmüveled nasıl ki satılamıyorsa kiraya da verile memesi] gerekirdi.

 

Buna şöyle cevap verilir: Ümmüveled cariyenin aksine kişinin kurban olarak tayin ettiği hayvan üzerindeki mülkiyeti tamamen ortadan kalkmıştır.

 

Not:  Kişinin ümmüveledini kiryaa vermesinin caiz olduğu durum başkasına kiraya verdiği durumdur. Kişinin kendisinin onu ücretle tutması ise sahih değildir. Kişinin kendisinin satın alması ise ileride geleceği üzere bundan farklıdır.

 

Efendi, ümmüveledi ücretle birine kiraladıktan sonra ölse kira akdi kendiliğinden fesholur.

 

Şöyle bir itiraz söz konusolabilir: Kişi kiraya verdiği kölesini azat etse bu durumda kira akdi fesholmaz. Bu meselede de böyle olmalıdır.

 

Buna şöyle cevap verilir: Köle ile ilgili meselede efendi icare menfaatine sahip değildir.

Onu azat etmesi malik olduğu şeye göre değerlendirilir Ümmüveledde ise efendinin ölümüyle ümmüveled kendisine malik olmuştur. Dolayısıyla kira akdi gelecek zaman için fesholmuştur. Bundan anlaşıldığına göre kişi ümmüveledini ücretle birine kiraladıktan sonra onu hamile bırakıp ölse kira akdi fesholmaz. Bu doğrudur.

 

29. [Efendi, ümmüveledini onun izni olmaksızın evlendirebilir mi? Bu konuda mezhep içinde üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre ümmüveledin izni olmaksızın efendisi onu evlendirebilir; çünkü onun ve menfaatlerini n üzerinde efendinin mülkü devam etmektedir. Bu sebeple tıpkı müdebber kölede olduğu gibi efendi onu evlendirme yetkisine de sahiptir.

 

İkinci görüş

 

Tıpkı mükatep kölede olduğu gibi burada da efendi, ümmüveled cariyesini ancak onun izniyle evlendirebilir.

 

Üçüncü görüş

 

Ümmüveled izin verse bile efendisi onu evlendiremez; çünkü ümmüveledin kendisi [h ür olmadığından ehliyet bakımından] eksiktir. Efendinin de onun üzerindeki yetkisi eksiktir.

Bu, küçük bir kızın, erkek kardeşi tarafından kendisinin izniyle evlendirilememesine benzemektedir.

 

Nevevi ilk görüş hakkında "daha güçlü görüş" demiş olsa daha iyi olurdu, çünkü burada görüş aynlığı Rafii ve Nevevi'nin Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'[-kebır'de belirttikleri üzere İmam Şafii'nin görüşleri arasındadır.

 

30. Kişi ümmüveledinin kızını zorla evlendirebilir. Bunun gerekçesini annesini evlendirme konusunda belirtmiştik. Burada istibra yaptırmasına gerek yoktur. Ancak o cariyeyi döşeklik edinme durumunda istibraya gerek vardır.

 

31. Ümmüveledin kızı evlenmeye zorlanamaz. Yine kişi efendisinin izni olmaksızın onunla evlenemez. Efendinin izni olursa caiz olur.

 

32. Yukarıdaki ilk görüşe göre kafir istisna edilir. O, daha doğru görüşe göre Müslüman olan ümmüveledini evlendiremez.

 

33. Beğavl'nin "kısmen hür olan kimse ümmüveledini evlendiremez" şeklinde yaptığı istisna Bulkınl'nin de belirttiği üzere kabul edilemez; çünkü efendi cariyesini velayet yetkisiyle değil mülkiyet yetkisine dayanarak evlendirmektedir.

 

34. Efendinin ümmüveledi satması, rehin vermesi ve hibe etmesi haramdır. Satma ve hibe ile ilgili olarak bunun delili yukarıda geçen Darekutnı'nin rivayet ettiği hadistir. Ayrıca ümmüveled bu iki konuda nakle elverişli değildir. İkinci mesel e de diğer ikisine kıyas edilmiştir. Ayrıca bu, ümmüveledi satmaya kapı açmak anlamına gelir. Oysa onun satılamayacağı konusunda icma vardır. Meşhur rivayette Hz. Ali bir gün minberde hutbe verirken şöyle dedi:

 

Ben ve Ömer, ümmüveledlerin satılmayacağı konusunda ittifak etmiştik. Ben şu anda onların satılabileceği görüşünü kabul ediyorum. (Beyhaki, 10, 343)

 

Ubeyde es-Selmanı, Hz. Ali'ye şöyle dedi: "Biz, senin Ömer'le birlikte -veya cemaatle birlikte- olan görüşünü tek başına ileri sürdüğün görüşten daha çok beğendik." Bunun üzerine Hz. Ali "nasıl isterseniz o şekilde hükmedin, ben cemaate muhalefet etmeyi istemem" dedi.

 

35. Bir hakim, ümmüveledin satılmasının geçerli olduğuna dair hüküm verirse onun bu görüşü icmaya aykırı olduğu için bozulur. İlk nesilde ümmüveledin satımı konusunda var olan görüş ayrılığı sonradan ortadan kalkmış ve onun satılamayacağı konusunda icma oluşmuştur.

 

İmam Şafii, eski görüşünde ümmüveledlerin satımını caiz görmüş ve Ebu Davud ve başka hadisçilerin Cabir'den rivayet ettikleri şu hadisi buna delil getirmiştir: "Biz Resulullah (s.a.v.) hayatta iken ümmüveledleri satıyor ve bunda bir sakınca görmüyorduk. "(Ebu Davud, 3954; İbn Mike, 2517)

 

Buna şu iki şekilde cevap verilmiştir:

 

1. Bu hadis mensuhtur.

 

2. Bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e istidlal ve ictihadt yoluyla nispet edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e söz ve açık ifade olarak nispet edilen şey -ki bu yukarıdaki Darekutnı hadisidir- buna tercih edilir.

 

Denildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) bu durumu bilmiyordu. Nitekim şu da böyledir. İbn Ömer dedi ki: "Biz, kırk yıllığına muhabere denilen [ziraat ortaklığı anlaşması] yapıyor ve bunda bir sakınca görmüyorduk. Ta ki Rafi' bin Hadk Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bunu yapmayı yasakladığını bize bildirdi ve biz de bunu terk ettik. "(Müslim, 3912; Ebu Davud, 3389)

 

Not:  Bu meseleyi [Zahirı mezhebinin kurucusu Davud'un oğlu] Ebu Bekir bin Davud, İbn Süreye ile münazara etmiştir. Ebu Bekir şöyle dedi: "Biz, bu kadını ümmüveled olmadan önce satılmasının caiz olduğu konusunda icma ettik. Bu icma'ın hükmü ona muhalif olan bir durum ortaya çıkıncaya kadar sabittir." Bunun üzerine İbn Süreye ona şöyle dedi: "Biz, cariye hür bir kimseden hamile kaldığında satılamayacağı konusunda icma ettik. Bu yakın icma, aykırı bir durum ortaya çıkıncaya kadar devam ettirilir." İbn Süreye bu sözleriyle Ebu Bekir'i susturdu.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden ümmüveled ile kitabet akdi yapılamayacağı anlaşılmaktadır; çünkü kitabet akdi, kölenin rakabesi sebebiyle ondan bedel alınmasıdır. Ruyanı bunu İmam Şafii'nin açık ifadesi olarak nakletmiştir. Ancak Rafi!'nin de belirttiği üzere daha doğru görüşe göre bu caizdir.

 

Nevevi'nin satım ve hibe kelimesini bitişik zikretmesinden anlaşıldığına göre ümmüveledin satımının haram olduğu durumda hibeside haram olmakta, aksi de geçerli olmaktadır.

Ancak rrehin verilen ve suç işleyen ümmüveled bundan istisna edilmiştir. Onun satılması caiz olduğu halde hibe edilmesi caiz değildir.

 

Nevevi'nin "ümmüveled satılamaz" şeklindeki mutlak ifadesinin kapsamından -daha doğru olan "köleyi kendisine satmak azat akdidir" görüşüne bina en- ümmüveledin kendisine satılması istisna edilir. Bulkınl'nin açıkça ifade ettiğine göre köleyi kendisine hibe etmek de bu konuda kendisine satmak gibidir. Ancak vasiyet etmek böyle değildir; çünkü vasiyet etmek kabulü gerektirir. Bu ise ancak efendinin ölümünden sonra olur. Zaten ümmüveled, efendinin ölümünden sonra azat olur.

 

Kişi ümmüveledini, satın aldığında doğrudan azat olacak durumdaki bir kimseye satamaz ve yine azat olma şartıyla satamaz.

 

Kişi hür olduğunu ikrar ettiği cariyeyi de satamaz. Bunun her ne kadar müşteri açısından fidye vererek kurtarma olduğunu, satıcı açısından satım olduğunu söylesek ve satıcının bunda muhayyerliğinin bulunduğunu söylesek de bunda tıpkı ilk iki durum gibi mülkiyetin nakli söz konusudur.

 

Ümmüveledin kendisine satılması meselesinin bu şekilde bina edilmesinden anlaşıldığına göre bu hüküm, efendi tamamen hür olduğunda söz konusudur. Şayet kısmen hür ise bu satım geçerli olmaz; çünkü bu, yukanda geçtiği üzere azat etme akdidir. Kısmen hür olan kişi ise vela'ya ehi değildir. Bunu belirten bir kimseyi görmedim ancak bu alimlerin sözlerinden anlaşılmaktadır.

 

Yukarıda zikredilen hükümler bakımından hibe de satım gibidir.

 

Bütün bu hükümler, cariyedeki ümmüveledlik ortadan kalkmadığı takdirde söz konusu olur. Şayet cariye kafir olup Müslüman bir kimseye ait olmaz ve daha sonra esir olarak alınır ve sırf köle konumuna gelirse ondaki ümmüveledlik özelliği kalkmış olur. Bu durumda onun üzerinde her türlü tasarruf geçerli olur. Bu cariye daha sonradan önceki dönemde onu ümmüveled kılan kişinin mülkiyetine dönse tekrar ümmüveled olmaz. Çünkü biz ümmüveledliği bütünüyle iptal etmiştik. Rehin verilen ümmüveledin satılması ve sonrasında rehin veren kişinin mülkiyetine dönmesi durumu bundan farklıdır, çnükü biz o cariyedeki ümmüveledliği yalnızca rehin alan açısından iptal etmiştik. Bu ilişki ortadan kalktı. Buna temas eden bir kimseyi görmemekle birlikte zahir olan budur.

 

36. Ümmüveled, [bir kimseyle evlenip] kocasından bir çocuk doğursa veya bir kimse onu, başkasının mülkiyetinde cariye olan karısı sanarak kendisiyle şüphe yoluyla ilişkide bulunarak çocuk sahibi olsa yahut ümmüveled kılınmasından sonra zina yapması sonucunda bir çocuk dünyaya getirse çocuk efendiye ait olur. Efendinin ölmesiyle ümmüveled azat olduğu gibi onun çocuğu da azat olur; çünkü çocuk kölelik ve hürriyet bakımından anasına tabi olduğu gibi hürriyetin bağlayıcı sebebi bakımından da ona tabidir.

 

37. çocuğun azat olması annenin azat olmasına bağlı değildir. Anne, efendiden önce ölse çocuk hakkında ümmüveledlik hükmü devam eder. Bu, tabi olunanın hükmü ortadan kalktığı halde tabinin hükmünün devam ettiği yerlerden birisidir.

Nitekim zekatta koyunların yavruları ile ilgili mesele de öbyledir. Mükatep cariye ise bundan farklı olup o öldüğünde veya kitabet bedelini ödeyemediğinde kitabet akdi batıl olur ve onun çocuğu efendinin kölesi olur. Çünkü o çocuk mükatep olan annesinin azat olmasıyla ona tabi olarak kendisinden herhangi bir eda vb. bir şey gerçekleşmeksizin azat olur. Ümmüveled cariyenin çocuğu ise ancak annesinin azat olduğu şey ile yani efendinin ölümü ile azat olur. Bu sebeple ümmüveled veya müdebber cariye azat edilse onun çocuğu azat olmaz. Aksi de söz konusudur. Mükatep ise bundan farklı olup o azat edildiğinde çocuğu da azat olur. Kesilmeşi adanmış olan kurbanlığın yavrusu ile hedy kurbanının yavrusu da anasının hükmüne tabidir; çünkü ana hayvan ve yavrusu üzerindeki mülkiyet kalkmıştır.

 

38. [Cariye ile çocuğu arasındaki münasebete farklı durumlar için bakacak olursak şunları söyleyebiliriz:]

 

> Menfaatleri vasiyet yoluyla bırakılmış olan cariyenin çocuğu da annesi gibidir. Onun rakabesi mirasçılara menfaati ise lehine vasiyette bulunulan kişiye aittir. Çünkü o, annesinin bir parçasıdır.

 

> Ücretle kiraya verilmiş ve ücretsiz ödünç verilmiş olan cariyenin hükmü çocuğuna intikal etmez; çünkü akit bunu gerektirmez.

 

> Rehin verilen cariyenin rehinden sonra doğurmuş olduğu çocuk rehin değildir. Tazmine tabi olan cariyenin çocuğu tazmine tabi değildir. Gasp edilmiş cariyenin doğurduğu çocuk gasp edilmiş değildir. Emanet bırakılmış cariyenin doğurduğu çocuk, rüzgarın başka eve uçurduğu elbise gibidir. Suç işlemiş olan cariyenin çocuğu suç bakımından anasına tabi değildir.

 

> Mürtedlerin çocukları mürted hükmündedir.

> Düşmanın çocuğunun aslının düşmanı aleyhine şahitliği geçerlidir.

> Mudarebe malı hükmünde olan cari yeni n çocuğuna efendisi el koyar.

> Kiraya verilmiş cariyenin çocuğu kiraya verilmiş değildir.

> Vakfedilmiş cariyenin çocuğuna vakıf hükümleri intikal etmez; çünkü vakfın amacı fayda ve menfaatlerin vakfedilen kimse için sabit olmasıdır.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Çocuğa intikal eden hükmün ölçüsü şudur: Ortadan kaldırılmaya elverişli olmayan her şey çocuğa intikal eder. Mesela kişi cariyesini azat etmeyi adamış olsa onun çocuğunu da azat etmesi gerekir. Kurbanlık ve hedy hayvanının yavrusu da böyledir.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir:

 

Nevevi'nin ifade ettiği hüküm iki açıdan itiraza açıktır:

 

1. Rehin veren kişi fakir olduğu halde rehin verdiği cariyeyi hamile bıraksa ve biz de daha doğru saydığımız "bu cariye ümmüveled olmaz" görüşünü tercih etsek dıriye borç sebebiyle satılır. Satıldıktan sonra müşterinin yanında birkaç çocuk doğursa, ardından rehin veren kişi cariyeyi ve onun çocuklarını mülkiyetine geçirse doğru görüşe göre bu cariye ümmüveled olur, çocukları ise köle olur. Onlara annelerinin hükmü verilmez. Bunu Rafii "nesep ikrarı" bölümünde söylemiştir. Bulkın! şöyle demiştir: "Aynı hüküm suç işleme ve terikede olup kendisine rehin ilişen ve suç işleyen cariye hakkında da söz konusudur."

 

2. Rafii "mehir" bölümünde Beğavı'nin fetvalarından şu hükmü aktarıp onaylamıştır: Koca, ümmüveledin hür olduğunu zannederek ilişkide bulunsa çocuk hür olur. Koca, çocuğun değerini efendisine öder.

 

Bu itirazlara şu şekilde cevap verilir:

 

1. Çocuklar, annelerinin ümmüveled olduğuna hükmedilmeden önce doğmuşlardır. Zahir olan, hükmün de bu şekilde olmasıdır. Cariye ilk şahsın mülkiyetine geri döndüğünde hamile olsa bile hüküm böyledir. Kadı Hüseyin'in fetvalarında bu şekilde belirtilmiştir.

 

2. Bu meselede kadın, ilişkide bulunan kişinin zannına göre ümmüveled değildir.

 

39. Nevevi'nin ' kef-h-ye ' ifadesinde kaf harfinin zamiri cer etmesi söz konusu olup bu az görülen bir uygulamadır. Nevevi el-Minhac metninin birkaç yerinde bunu yapmış olup bu, sonuncusudur. Nevevi bunun yerine Ravdatü't-talibin'de olduğu gibi "çocuğun hükmü annesinin hükmüdür" demiş olsa daha iyi olurdu. Böylece satım vb. diğer hükümler de bahsi geçen hükme dahil olurdu.

 

40. Nevevi, "kocasından veya zina yoluyla olan ilişkisinden" diyerek ümmüveledin, efendisinden doğurduğu çocuğu dışarıda bırakmıştır; çünkü bu çocuk hürdür. Ancak şu durum Nevevi'nin ifadesine bir itiraz noktası oluşturur: Ümmüveled ile yabancı bir şahıs onu karısı olan diriye zannederek ilişkide bulunsa kadının doğuracağı çocuğun hükmü yine yukarıda geçtiği gibidir.

 

Not:  Nevevi, ümmüveledin çocuklarının çocuklarının hükmünden söz etmemiştir. Buna temas eden birini görmedim. Alimlerin açıklamalarından benim anlamdığıma göre onlar ümmüveledin dişi çocuklarından olurlarsa onların hükmü ümmüveledin çocuklarının hükmü gibidir. Erkek çocuklarından olurlarsa ümmüveledin hükmü gibi olmazlar; çünkü çocuk kölelik ve hürriyet bakımından annesine tabidir.

 

Not:  Kişi cariyesine "sen benim ölümümden on yıl sonra hürsün" dese bu kadın, belirtilen süre geçtiğinde kişinin malvarlığının üçte biri dikkate alınarak azat olur. Efendinin ölümünden sonra bu süre içinde kadının doğurduğu diğer çocuklar da tıpkı ümmüveledin çocukları gibi olup mirasçı onlar üzerinde mülkiyeti ortadan kaldıracak tasarrufta bulunamaz. Bunlar da "tedbir" bölümünde belirtildiği üzere ölen şahsın geride bıraktığı malın tümü dikkate alınarak azat olur.

 

41. Ümmüveledin, efendisinden çocuk doğurmadan önce zinadan dağ ma olan veya kocasından doğma olan çocukları efendinin ölümüyle azat olmazlar. Efendi onları satabilir, onlar üzerinde diğer tasarrufları gerçekleştirebilir; çünkü onlar annenin hürriyet sebebi sabit olmadan önce meydana gelmişlerdir.

 

42. Ümmüveled cariye "bu çocuğum ümmüveled kılındıktan sonra bu şekilde dünyaya geldi" veya "efendinin ölümünden sonra dünyaya geldi dolayısıyla hürdür" diye iddia ettiği halde mirasçı bunu inkar etse ve "aksine bu çocuk sen ümmüveled olmadan önce dünyaya geldi, o köledir" dese yeminle birlikte mirasçının sözü tasdik edilir. Ancak ümmüveledin elinde bir malolsa ve bu malı efendisinin ölümünden sonra kazandığını iddia ettiği halde mirasçı bunu inkar etse burada ümmüveledin sözü kabul edilir; çünkü malonun elinde olduğundan onun tarafı ağır basmaktadır. ilk durum ise bundan farklıdır; çünkü o, çocuğunun hür olduğunu iddia etmektedir. Hür olan bir kimse başkasının elinin altında olmaz.

 

43. Ümmüveledin ve onun ümmüveled kılınmasından sonra doğan çocuklarının azat edilmesi, ölen şahsın malının tümü üzerinden olup bu ölen şahsın borçlarından ve vasiyetlerinden önce yapılır. Bunun delili Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "onu çocuğu azat etti" şeklindeki hadisin zahiridir. (İbn Mace, 2516)   

Kişi cariyeyi ister ölüm hastalığı sırasında hamile bırakmış olsun ister azat etmiş olsun, ister onun malının üçte birinden azat olmasını vasiyet etsin ister etmesin fark etmez. Farz olan hac yapılmasını vasiyet etmesi meselesi bundan farklıdır. Zira o, kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınır. Çünkü bu, cinsel ilişkide bulunmak suretiyle gerçekleşen bir tür itlaf olduğundan malı lezzetler ve şehvetlere harcamaya benzemiştir.

 

Son Hükümler

 

Bir cariyeye ortak oIarak sahip oIan iki kişi o cariye ile ilişkide buIunsa ve cariye bir çocuk doğursa, her ikisi de cariyeye istibra yaptırdığını iddia edip yemin etseler çocuğun nesebi sabit oImaz, cariye ümmüveled oImaz.

 

Her ikisi de bir iddiada buIunmazsa burada birkaç durum söz konusudur:

 

1. çocuğun, bunIardan birine ait oImasının imkansız oIması. Bu, cariyenin çocuğu ilk şahısIa ilişkide bulunmasının üzerinden dört ylIdan fazIa, ikincisi ile ilişkide buIunmasının üzerinden aIta aydan az zaman geçtikten sonra doğurması veya daha sonra ilişkide buIunan kişinin ilişkisinin üzerinden dört ylI geçtikten sonra doğurması. Bu, her ikisinin de istibra iddiasında bulunması gibidir.

 

2. çocuğun, ikinci oIarak ilişkide buIunan kimseden değil ilk olarak ilişkide buIunandan oImasının mümkün oIması. Bu da cariyenin çocuğu ilk şahısIa ilişkide bulunmasının ardından hamilelik süresinin en azı ile en çoğu arasındaki süre esnasında doğurması, ikincisi ile ilişkide buIunmasının üzerinden hamileliğin en ait süresi için gerekli oIan süreden daha az sürede çocuğu doğurmasıyIa oIur. Bu durumda çocuk, ilk ilişkide buIunan şahsa bağIanır ve onun payında ümmüveledlik sabit olur. Bu kişi fakir ise ümmüveledlik sirayet etmez, zengin ise sirayet eder.

 

3. çocuğun, ikinci olarak ilişkide bulunan kimseden olması mümkün olduğu halde ilkinden olmasının mümkün olmaması. Bu da cariyenin çocuğu ilk şahısla ilişkide bulunmasının üzerinden dört yıldan fazla zaman geçtikten sonra, ikinci şahısla ilişkide bulunmasının üzerinden ise altı ay ile dört yıllık zaman dilimi içerisinde doğurması ile olur. Bu durumda çocuk, ikinci şahsa bağlanır, ümmüveledlik onun payında söz konusu olur. Bu kişi fakir ise ümmüveledlik sirayet etmez, zengin ise sirayet eder.

 

4. çocuğun her ikisinden olması da mümkün olması. Bu da cariyenin her biriyle ilişkide bulunduktan sonra çocuğu altı ay ile dört yıllık zaman dilimi arasında doğurması ve her ikisinin veya birinin çocuğu iddia etmesi durumunda olur. Bu durumda çocuk nesep uzmanına gösterilir. Şayet nesebi belirlemek mümkün olmazsa çocuk buluğa erdiğinde bu şahıslardan birine nesebini bağlaması emredilir.

 

Cariye, her iki şahısla ilişkisinden bir çocuk doğurur ve her iki şahıs da zengin olur, her ikisi de kendisinin çocuğunun diğerininkinden önce doğduğunu iddia ederek

ümmüveledliğinin diğerinin payına siayet ettiğini iddia ederse bakılır: Hangisinin önce olduğunu belirlemekten ümit kesilirse cariye her ikisinin ölümüyle azat olur; çünkü her ikisi de azat konusunda ittifak etmektedir. Bunlardan birinin ölümüyle cariyenin bir kısmı azat olmaz; çünkü cariyenin diğerinin ümmüveledi olmuş olması mümkündür. Eğer her ikisi de fakir ise her birinin kendi payında ümmüveledlik sabit olur. Bunlardan biri ölünce onun payı azat olur. Cariyenin velası asabesine ait olur. Her ikisi ölünce cari yeni n tümü azat olur, cariyenin velası her ikisinin asabelerine eşit şekilde ait olur.

 

Ortaklardan yalnızca birisi zengin ise onun payında ümmüveledlik sabit olur. Fakir olan ortağın payında ise anlaşmazlık devam etmektedir. Bu cariyenin nafakasının yarısı fakir olan şahıs tarafından diğer yarısı ise fakir ve zengin arasında ortak olarak ödenir.Zengin olan ortak önce ölürse onun payı azat olur. Velası asabelere ait olur. Fakir olan daha sonra öldüğünde onun payı azat olur, velası ikisinin asabesi arasında bekletilir. Fakir olan önce ölürse cariyeden herhangi bir şey azat olmaz. Zengin olan daha sonra öldüğünde cariyenin tamamı azat olur ve velasının yarısı efendisinin asabesine ait olur. Diğer yarısının velası ise bekletilir.

 

Her biri diğerinden önce olduğunu iddia eder ve her ikisi de zengin olursa veya biri zengin olursa Ravdatü't-talibin'de ve eşŞerhu'l-kebir'de Beğavl'den aktarıldığına göre her ikisi de yemin eder, sonra cariyeye nafaka verirler. Bunların birisi ilk durumda öldüğünde onun payı azat olmaz; çünkü doğru söyleme ihtimali bulunmaktadır. Hayatta kalanın payı ise azat olur; çünkü o ikrarda bulunmuştur. Onun velası bekletilir. Bu da öldüğünde cariyenin tümü azat olur ve tümünün velası bekletilir. İkinci durumda zengin olan efendi önce ölürse cari yeni n tümü azat olur. Zengin olan şahsın payı onun ölmüş olması sebebiyel azat olur, velası asabesine ait olur. Fakir olanın payı ise onun ikrarı sebebiyle azat olur ve velası bekletilir. Fakir olan önce ölürse cariyeden herhangi bir şey azat olmaz; çünkü zengin olanın o cariyeyi önce ümmüveled yapmış olması ihtimal dahilindedir. Zengin olan öldüğünde cariyenin tümü azat olur, payının velası asabesine ait olur. Fakir olanın payının velası ise bekletiliL Her ikisi de fakir iseler bu, her ikisinin de cariyeyi diğerinden önce ümmüveled yaptığını iddia etmesi gibidir. Bunun hükmü daha önce geçmişti. Zenginlik ve fakirlik hususunda cariyeyi hamile bıraktıkları zaman dikkate alınır.

 

Efendi ümmüveledinin nafakasını veremeyecek durumda olsa, kazanç elde edip kendi ihtiyaçlarına harcaması için onu serbest bırakması veya kiraya vermesi emredilir. Onu azat etmeye veya evlendirmeye zorlanmaz. Nitekim kişi, cariyesi ile ilişkide bulunmaktan aciz olduğunda onun üzerindeki mülkiyeti ortadan kalkmaz. Ümmüveled kazanç elde ed em eye cek durumda ise onun nafakası -nafakalar bölümünde belirtildiği üzere- devlet hazinesi tarafından karşılanır. Allah doğruyu en iyi bilendir, sonunda dönüş de ancak O'nadır.

 

 

BİTTİ

 

ALLAH’A HAMD OLSUN !!! DİNİ YÜCELSİN, KULLARI EZİKLİKTEN KURTULSUN. AMİN!