KÖLE AZADI |
KÖLE AZADI
GİRİŞ
1. KÖLE AZADININ RÜKÜNLERİ
2. ZORUNLU OLARAK GERÇEKLEŞEN AZAT
İŞLEMİ
3. ÖLÜM HASTALlĞI ESNASINDA KÖLE AZAT
ETMEK
4. VELA
GİRİŞ
[Başlıkta geçen]
"ıtk" sözcüğü "köle azat etmek" anlamında kullanılmıştır.
Bu kelimenin sözlük anlamı "at geçti" ve "kuş yavrusu uçtu,
kendi başına hareket etti" ifadelerinden alınmıştır. Köle de kölelikten
kurtulduğunda tek başına hareket ettiği için böyle denilmiştir.
"Köle
azadı"nın terim anlamı bir insandaki köleliği ortadan kaldırmak demektir.
Bu konuda temel delil şu
ayetlerdir:
> [O sarp yokuşu
tırmanmak nedir bilir misin?] Köle azat etmektir. [el-Beled, 13]
> Hani sen Allah'ın kendisine
nimet verdiği, senin de nimet verdiğin kişiye "karını nikahında tut ve
Allah'tan kork" diyordun. [Ahzab, 37]
[Yukarıdaki ayet Zeyd
bin Harise'den bahsetmektedir.] Tefsircilerin belirttiğine göre burada
"Allah'ın nimet vermesi" ile kastedilen şey Allah'ın ona İslam
nimetini bahşetmesi, peygamberimizin nimet vermesi ile kastedilen şey de onu
kölelikten azat etmesidir.
Kur'an'da pek çok yerde
"fekk-i rakabe [boyunun bağını çözmek / köle azat etmek" ifadesi
geçmektedir.
Buhari ve Müslim'de şu
hadis yer almaktadır: Kim mümin bir köle azat ederse, Allah, azat ettiği
kölenin her bir organına karşılık kendisinin bir organını cehennemden azat
eder. Hatta kölenin tenasül uzvuna karşılık, azat eden kişinin tenazül uzvunu
cehennemden azat eder.(Buhari, ltk, 2517; Müslim, ltk, 3774)
Ebu Davud'un süneninde
belirtildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
> Bir kimse mümin bir
köle azat ederse, bu onun cehennemden kurtulması olur.(Ebu Davud, ltk, 3966. )
Yukarıdaki iki hadiste
köle azadı "boyun bağını çözmek" şeklinde ifade edilmiştir; çünkü
efendinin köle üzerindeki mülkiyeti, sanki kölenin boynuna vurulmuş bir halka
gibidir. Hayvanlar, boynuna bağlayan bağla hapsedildiği gibi köle de, onun
üzerindeki bu mülkiyet sebebiyle efendisinin yanında alıkonulmaktadır. Efendi
kölesini azat ettiğinde onu, boynunda bulunan bu bağdan kurtarmış olmaktadır.
Not: Hz. Peygamber (s.a.v.), 63 köle azat etmiş,
veda haccında kendi elleriyle 63 deve boğazlamıştır. Hz. Aişe, 69 köle azat
etmiş ve bu kadar yıl yaşamıştır. Hz. Ebu Bekir pek çok köle azat etmiş, Hz.
Abbas 70 köle azat etmiş, Hz. Osman muhasara altında iken 20 köle azat etmiş,
Hakım bin Hizam boyunlarına gümüş takılmış olarak 120 köle azat etmiş, Abdullah
bin Ömer 1000 köle azat etmiş, 1000 defa umre yapmış, 60 defa hac yapmış, Allah
yolunda 1000 tane at vakfetmiştir. Abdurrahman bin Avf 30.000 köle azat
etmiştir.
Hakim, Seleme
aracılığıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu sözünü rivayet etmiştir:
"Allah'ım, Abdurrahman bin Avf'a cennetin suyundan içir. "(Müsned-i
Hanbel, 6, 299)
Allah hepsinden razı
olsun ve bizleri de onlarla birlikte haşretsin. Amın.
Müslümanın [herhangi bir
şarta bağlamaksızın] köle azat etmesinin Allah'a yaklaştırıcı bir fiil olduğu
konusunda icma vardır.
Şarta bağlı köle azaclına
gelince; "mehir" bölümünde Rafil'den şu nakledilmiştir: "Şarta
bağlı köle azadı Allah'a yaklaştırıcı bir fiil değildir. Bununla yalnızca bir
şeye teşvik etmek yahut bir şeyden engellemek -veya bir haberin doğruluğunu
tahkik etmek- kastedilir.
Efendinin, kölesini
müdebber yapması [yani kölenin azadını kendi ölümüne bağlaması] ise bundan
farklıdır."
Rafil'nin sözünden şu
sonuç çıkar: "Kişinin yukanda belirtilen amaçlar dışında kölesini azat
etmeyi bir şarta bağlaması onu müdebber kılması gibidir." Hocamız Zekeriya
el-Ensarl'nin de belirttiği üzere zahir olan budur.
1. KÖLE AZADININ
RÜKÜNLERİ
Köle azadının rükünleri
üçtür:
1. Azat eden,
2. Azat edilen,
3. Sözlü ifade.
Nevevi bunların
birincisi ile konuya başlamıştır.
1.1. Azat Eden
Köle azadı ancak
tasarrufları serbest olan kimse tarafından gerçekleştirildiğinde sahih olur.
Köle azadının bir şarta
bağlanması ve kölenin bir parçasına izafe edilmesi sahih olur. Bu durumda
kölenin bütünü azat olur.
1. Köle azadı ancak
tasarrufları serbest olan ve kendi isteği ile bağışta bulunma ve velaya ehil
olan kimse tarafından yapıldığında sahih olur. Yine velayeti altında bulunan
kimseye keffaretin gerekli olduğu durumda veli tarafından da yapılabilir.
2. Kölenin sahibi
olmayan bir kimsenin izinsiz olarak köle azadı sahih olmadığı gibi çocuk, akıl
hastası, sefihlik ve iflas sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış olan kimsenin
köle azadı da geçerli değildir. Yine kısmen hür olan veya efendisiyle kitabet
akdi [özgürlük sözleşmesi] yapmış olan kölenin, haksız yere zorlama altmda
kalan kimsenin köle azadı da sahih değildir. Halkı olarak zorlama altmda
kalmak, azat etme şartıyla satımda söz konusu olabilir.
3. Sarhoşun ve harb! de
olsa kMirin köle azadı sahihtir.
4. Köleyi ister bir
Müslüman azat etmiş olsun isterse kMir birisi azat ettikten sonra Müslüman
olmuş olsun kölenin velası, kendisini azat eden Müslümana ait olur.
5. Vakfedilmiş kölenin
azat edilmesi sahih deiğldir; çünkü o herhangi bir kimsenin mülkü değildir.
Ayrıca bununla diğer batınların köle üzerindeki hakkı ortadan kalkar.
Yaptığımız
açıklamalardan Nevevi'nin acıkınalarında bir takım zorlamalar olduğu
anlaşılmaktadır.
6. Köle azadının,
gerçekleşmesi kesin olan ve olmayan bir şarta bağlanması tıpkı müdebber kılmak
gibi sahihtir. Çükü bu, Allah'a yaklaştırıcı bir şeyi gerçekleştirmek için
gösterilen bir genişliktir.
7. Köle azadını bir
bedelin ödenmesine bağlamak da sahihtir.
8. Nevevi'nin
"şarta bağlamak" ifadesinden, bunun, vakfm aksine fasit şartlarla fasit
hale gelmeyeceği anlaşılmaktadır. Kaffal fetvalarında bunu açık olarak ifade
etmiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Rafil'nin vakıf bölümündeki ifadelerinden bunun fasit şartlarla fasit olacağı
anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir.
Gazall, el-BaSıt'te
"köle azadının bir vakte ifade edilmesi de böyle olup köle azadı geçerli
olur ama vakte bağlama geçersiz olur."
9. Kişi köle azadını bir
şarta bağladıktan sonra sözlü olarak bundan dönemez ama köleyi satmak vb. bir
tasarrufta bulunarak bunu yapabilir. Köleyi satıp sonra tekrar satm aldığmda
şart geri dönmez.
10. Kişi köle azadını
ölümden sonra gerçekleşecek bir şarta bağladıktan sonra ölse, bu şart geçersiz
olmaz.
Not: Nevevi'nin ifadesi, köle azadı nı şarta
bağlamada, bunu yapan kişinin tasarruflarının kısıtlanmamış olmasının dikkate
alınmasını gerektirmekteyse de bu kastedilmemiştir. Zira rehin veren ve ödeme
güçlüğü içinde olan veya zengin olan kişi köle azadını, rehnin kurtarılmasından
sonra meydana gelecek veya daha önce ya da sonra meydana gelmesi muhtemelolan
bir şarta bağlayabilir. Yine işlediği suç rakabesine ilişmiş olan bir kölenin
efendisi kölenin azat olmasını bir şarta bağlayabilir. Tasarrufları iflas veya
irtidat sebebiyle kısıtlanan kişinin de kölenin azadını şarta bağlaması sahihtir.
11. Kölenin azadım
kölenin eli gibi muayyen bir parçasına veya dörtte bir gibi bir hissesine
bağlamak sahih olup bu durumda sirayet yoluyla kölenin bütünü azat olur.
Nitekim talak meselesindeki benzer durumda da hüküm böyledir. Bu konuda zengin
olan ile olmayan birbirine eşittir. Çünkü İmam Ahmed, Ebu Davud ve Nesa! şunu
rivayet etmiştir: Bir adam kölesindeki bir payını az at etti. Bu durum Hz.
Peygamber (s.a.v.)'e anlatıldığında bu işlemi onayladı ve "Allah'ın ortağı
yoktur" buyurdu.(Ebu Davud, itk, 3933)
Bu hüküm, kölenin geri
kalan kısmı da aym şahsa aitse söz konusu olur. Şayet geri kalan kısım
başkasına ait ise hükmün ne olacağını Nevevi daha sonra zikredecektir.
12. Nevevi'nin
ifadesinin zahirinden köle azadının bütününün bir anda gerçekleşeceği
anlaşılmaktadır. [Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
eş-Şerhu'l-kebir ve
Ravdatü't-talibin'de tercih yapılmaksızın zikredilen iki görüşten birisi bu
şekildedir.
İkinci görüş
Diğer görüşe göre ise
köle azadı, kişinin azadı gerçekleştirdiği bölümde gerçekleşir. Daha sonra
sirayet yoluyla diğer bölüme intikal eder. Talak bölümünde geçtiği üzere
Zerkeşi'nin de dediği gibi doğru olan budur. Bu sebeple Nevevi'nin sözünü bu
şekilde yorumlamışlardır. Oysa Demırı daha doğru görüşe göre azadın bütünün bir
defada gerçekleşeceğini belirtmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla o, kölenin bütününe
"bir ksmı" demiştir.
13. Bu görüş ayrılığının
etkisi şu [iki] noktada görülür:
> Kişi kölesine
hitaben "eve girersen baş parmağın hürdür" dese, baş parmağı kopsa
sonra eve girse; "kölenin bir kısmı zikredilerek bütünü
kastedilebilir" görüşünü kabul edersek o zaman köle azat olur, aksi
takdirde azat olmaz.
> Kişi kölesini azat
etmeyeceğine dair yemin ettikten sonra kölesinin bir kısmını azat etse, şayet
"kölenin bir kısmı zikredilip bütünü kastedilebilir" görüşünü tercih
edersek bu kişinin yemini bozulmuş olur, aksi takdirde bozulmuş olmaz.
Not: Şu durum Nevevi'ye bir itiraz olarak
zikredilmiştir: Bir kişi kölesini azat etmek üzere bir kimseyi vekil tayin
etse, vekil, kölenin -mesela- yalnızca yarısını azat etse daha dOğru görüşe
göre kölenin yalnızca bu yarısı azat olmuş olur. Nitekim eş-Şerhu'l-kebir'de bu
görüş doğru olarak ifade edilmiştir. Ancak Bulkini kölenin bütününün kesin
olarak azat olacağı görüşünü tercih etmiştir.
İsnevi, el-Mühimmat adlı
eserde kölenin azadının sirayet etmemesini şu açıdan problemli görmüştür:
"eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre kişi, köledeki payını azat etmek
üzere ortağını vekil tayin etse, ortak da vekil kılındığı yarım hisseyi azat
etse, bu azat, vekil kılınan kişinin payına sirayet eder. Vekilden sadır olan
azadın, başkasının mülkiyetine sirayet etmesine hükmedilirse,kişinin kendi
mülkiyetine sirayet etmesi daha evladır. Şu halde bu ikisini nasıl uzlaştırabiliriz?"
Buna şöyle cevap
verilebilir: Vekil belirtilen konuda müvekkiline muhalefet etmiştir. Kıyasa
göre tasarrufun tamamen geçersiz olması gerekirdi. Ancak Şari, köle azadı nı
önemsediğinden vekilin azat ettiği kısımda köle azadını geçerli sayarız.
Kölenin azadının kıyasa aykırı olarak sabit olduğu durumda sirayet söz konusu
olmamıştır; çünkü sirayet yoluyla kölenin azat olması, bizzat azat etme yerine
geçmez. Bu durumda müvekkilin amacı ortadan kalkmış olur. Çünkü müvekkil,
keffaret yerine geçmek üzere vekilin köleyi azat etmesini istemiş olabilir.
Şayet kölenin bir kısmının sirayet oyluyla azadını kabul edersek bu köle,
keffaret olarak yeterli olmaz.
Kölenin sahibi başka bir
kölenin yarısına ihtiyaç duyar. Ancak kölenin yalnızca yarısının azat olacağını
kabul ettiğimizde kölenin diğer yarısının keffaret yerine geçmek üzere doğrudan
azat edilmesi mümkün olur.
Problem olarak ileri
sürülen meseleye gelince; Burada vekil, izin verdiği konuda müvekkiline muvafık
olmuştur. Bu durumda o, sanki kölenin o kısmını azat etmiştir.
Müvekkilin kendisi bu
kısmını azat etmiş olsa, bu azat, ortağının payına da sirayet eder.
1.2. Azat Edilen
14. Azat edilen köleye,
azat dışında onun satılmasına engel olan başka bir bağlayıcı hakkın ilişmemesi
şarttır. Ümmüveled ve başkasına ücretle çalışsın diye verilmiş köle böyledir.
Şayet köleye vakıf gibi
bu şekilde bir hak taalluk ederse o zaman o zaman hüküm farklı olur. Yine daha
önce açıklandığı ayrıntılarla kölenin rehin verilmiş olması da böyledir.
1.3. Azat İşleminde
Kullanılan Sözlü İfade
Köle azadında kullanılan
sözlü ifade ya sarih ya da kinayedir. NevevI, ilk kısımla başlamıştır.
1.3.1. Sarih İfadeler
Azat işleminde
kullanılan sarih ifade "tahri'r / hür kılma" ve "i'tak / azat
etme" ifadeleridir.
Daha doğru görüşe göre
"fekk-i rakabe / boynunun bağını çözme" ifadesi de böyledir.
Sarih ifade, niyete
muhtaç değildir.
15. Köle azadında
kullanılan sari h ifade "tahrir / hür kılma" ve "i'tak / azat
etme" ve aynı köklerden türetilen "muharrer / hür kılınmış",
"seni hür kıldım", "atık / mu'tak [azat olunmuş]" ifadeleri
de böyledir; çünkü bu ifadeler Kur'an ve Sünnette nekira [belirsiz] olarak
geçmiştir.
16. Bu iki lafzı kişi
ister gayr-i ciddi isterse oyun oynayarak söylemiş olsun fark etmez; çünkü
Tirmizi ve başkalarının rivayet ettiğine göre bu iki sözcüğü gayr-i ciddi
olarak söylemek de ciddi olarak söylemek gibidir. (Tirmizi, Talak, 9; Ebu
Davud, Talak, 10)
17. [Fekkü'r-rakabe /
boyun bağını çözmek ifadesi, köle azadı konusunda sarih bir ifade midir? Bu
konuda mezhepte iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha doğru görüşe göre
bu ifade sarihtir; çünkü Kur'an'da [köle azadı] bu şekilde geçmiştir.
İkinci görüş
Bu ifade hem köle azadı
hem de başka konularda kullanıldığı için kinayedir. Nitekim Beled sOresinin 13.
Ayetinde geçen bu ifade [köle azadı şeklinde değil] esirlikten kurtarmak
anlamında yorumlandığı gibi günahları terk etmek anlamında da yorumlanmıştır.
Hadiste "fekkü'r-rakabe, kölenin bedeli konusunda yardımcı olmandır"
denilmiştir. (Ahmed, Müsned, 4, 299)
Not: Nevevi'nin "tahrir, i'tak ve fek"
kelimelerinden türetilmiş demesi daha iyi olurdu. Çünkü kişi kölesine "sen
tahrirsin / i'taksın / fekksin" demiş olsa tıpkı karısına "sen
talaksın" demesi durumunda olduğu gibi kinaye ifade olmuş olur.
Bazı ayrıntılar:
Bir kimsenin cariyesinin
adı, köle olarak onun mülkiyetine girmeden önce "hürre [hür kadın]"
olsa, sonradan başka bir isim verilmiş olsa, efendi ona hitaben "ey
Hürre!" dese bununla kadına eski ismiyle hitap etmeyi kastetmemişse cariye
azat olur. Şayet cariyenin şu anki ismi hürre ise azat etmeyi kastederek
söylemedikçe bu ismi söyleme durumunda azat olmaz.
Kişi, kölesi sebebiyle
kendisinden vergi-haraç toplayanların vergi almasından korkarak kölesinin hür
oduğunu ikrar etse, bunu yaparken [azat işlemini gerçekleştirmeyi değil] haber
vermeyi kastetse batınen [diyaneten] o köle azat olmuş olmaz. İsnevi şöyle
demiştir: "Köle, zahiren [hukuken] de azat olmuş olmaz. Bu, karısını
bağından çözmekte olan bir adamın karısına "sen boşsun" demesi ve
sonra da bununla kadının bağından boş olmasını kastettiğini iddia etse kadın
boş olmuş olmaz." İsnevl'nin bu sözü kabul edilemez; çünkü bu durumda
kocanın boşamayı gerçekleştirmeyi değil haber vermeyi kastettiğini gösteren bir
karine vardır. Kişinin bu durumda sözü söylemesi ancak söz zahiri anlamında
anlaşıldığında doğru olur.
Hocamız Zekeriya
el-Ensarı'nin belirttiğine göre şu mesele de "bağı çözmek" meselesi
gibidir: Bir kimseye hitaben "senin cariyen kahpedir" denildiğinde o
kişi "aksine o hürdür" demiş olsa, bu durum cariyeyi azat etmeyi
değil sadece niteliğini bildirmeyi kastettiğini gösteren bir karinedir.
Kişi kendisinin yanına
kadar sokulmuş olan bir kadına "geri dur ey Hürre!" dese, bu kadının onun
cariyesi olduğu anlaşılsa o cariye azat olmaz. İmam ŞafiI'nin cariyesini bu
sözle azat etmesi vera'ından kaynaklanmaktadır.
Kişi kölesine
"işini bırak, sen hürsün" dese ve "ben bununla işten
kurtulmuşsun" demeyi kastettim dese onun bu sözü hukuken kabul edilmez,
diyaneten kabul edilir.
Kişi kölesine
"Allah seni azat etti" dese köle azat olur. Rafii ve Nevevi'nin
sözlerinden anlaşıldığına göre "Allah seni azat etsin" demesi de
böyledir. Buşencei bunun kinaye olduğu görüşünü kabul etmiştir; çünkü bunun hem
tasarrufu gerçekleştirme hem de dua olarak anlaşılması mümkündür.
Nevevi'nin kendi görüşü
olarak belirttiğine göre kişi "sen bu köle gibi hürsün" dese ve başka
bir köleye işaret etse azat olmuş olmaz. İsnevi ise yalnızca ilk şahsın azat
olacağını söylemiştir.
Bir adam "sen benim
kölemin hür olduğunu biliyorsun" dese, muhatap, o kişinin kölesinin hür
olduğunu bilme se bile kişinin köleSi, kendi ikrarıyla azat olmuş olur. Ama
"senin zannettiğin / senin gördüğün gibi" derse azat olmuş olmaz.
Bir köle sahibi,
kölesini döven bir kişiye "senden başkasının kölesi senin gibi
hürdür" dese kölenin azat olduğuna hükmedilmez; çünkü o köleyi
belirlememiştir.
18. [Köle azadında]
sarih ifade -tıpkı diğer [meselelerdeki] sarih ifadeler gibi- [azadın gerçekleşmeSi
için] niyete ihtiyaç duyurmaz; çünkü niyet olmaksızın da azadı
gerçekleştirmektedir. Çünkü mutlak olarak kullanıldığında bu ifadeden köle
azadı dışında bir şey anlaşılmaz. Bu sebeple bunu niyetle takviye etmeye
ihtiyaç yoktur. Ayrıca daha önce geçtiği üzere köle azadının şakası da
ciddidir, bu sebeple sarih ifade kullanıldığında kişi bunu kastetmemiş olsa
bile köle azadı gerçekleşir.
Ancak manası için sarih
lafzı kastetmeye gelince; manasını bilmeksizin azat kelimesini kullanan yabancı
şahsı dışarıda bırakmak için bu şarttır. Nevevi'nin sarih lafzın niyete muhtaç
olmadığına dair ifadesine gelince bu, sarihin hükmünden bilinmektedir.
Nevevi'nin bunu söylemesi aşağıdaki ifadeye giriş içindir.
1.3.2. Kinaye Lafızlar
Kinaye lafız niyete
ihtiyaç duyar.
19. Kinaye lafız, azadın
gerçekleşmesi için ortada karine bulunsa bile niyete ihtiyaç duyar; çünkü azat
etme dışında başka bir manaya da ihtimali vardır. Bu sebeple onu ayırt edecek
bir niyete ihtiyaç vardır. Bu tıpkı "imsak" sözcüğünün oruç anlamında
kullanılması gibidir.
Kinaye sözcükler
şunlardır:
"Benim senin
üzerinde mülkiyetim / otoritem / yolum / hizmetim yok", "sen başıboş
bırakılmışsın", "sen benim Mevlamsın."
Boşama için kullanılan
bütün sarih ve kinaye ifadeler de [köle azadı için kullanıldığında] kinayedir.
Kişinin erkek kölesine
[dişiye hitapta kullanılan ifade tarzıyla] "sen hürsün" demesi ve
cariyesine [erkeğe hitapta kullanılan ifade tarzıyla] "sen hürsün"
ifadesi sarihtir.
Kişi kölesine
"senin azadın sana aittir" veya "seni muhayyer bıraktım"
dese ve bununla azadı ona bırakmaya niyet etse, köle de kendisini o mecliste
azat etse azat olur.
Kişi kölesine "seni
bin dirheme azat ettim" veya "sen bin dirheme hürsün" dese ve
kölesi de bunu kabul etse veya kölesi ona "beni bin dirheme azat et"
dediğinde efendi onun bu isteğine icabet etse derhal azat olur, bin dirhemi
ödemesi gerekir.
Kişi, kölesine
"seni sana bin dirheme sattım" dese ve kölesi de "satın
aldım" dese mezhepte esas alınan görüşe göre satım akdi sahih olur, köle
derhal azat olur ve bin dirhem borçlanır. Kölenin velası [eski] efendisine ait
olur.
Kişi hamile bir cariyeye
hitaben "seni azat ettim" veya "karnındaki yavruyu değil seni
azat ettim" dese hem cariye hem de karnındaki yavru azat olur. Sırf
karnındaki yavruyu azat etse o zaman cariye azat olmaz, yavru azat olur. Cariye
bir şahsa, karnındaki yavru başka bir şahsa ait olsa, bunların biri azat olunca
diğeri azat olmaz.
20. Azat etmede
kullanılan kinaye sözcükler şunlardır:
> "Benim senin
üzerinde bir mülkiyetim / otoritem" yok.
> "Benim senin
üzerinde yolum / hizmeti m / zilyedliğim / esirliğim" yok.
> "Sen
salınmışsın."
> "Sen benim
Mevla'msın. "
> "Senin
üzerindeki mülkiyetimi / hükmümü sona erdirdiım. ''
Bunlar kinaye
sözcüklerdir; çünkü bunlar, başka anlamlara da gelmeye muhtemelolmakla birlikte
mülkiyeti ortadan kaldırmaya müsait ifadelerdir.
Not: Kişi kölesine "eyefendim" dese bu
kinaye olur mu olmaz mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.
Cüveyni bunun kinaye olduğu görüşünü tercih etmiştir.
İbnü'l-Mukrı de bunu
esas almıştır. Zahir olan da budur Kadı Hüseyin ve Gazall ise bu sözün boş bir
söz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü efendi ifadesi yücelik ve ev işini çekip
çevirmek anlamına gelmektedir. Bu ifadede azat olmayı gerektirecek bir şey
yoktur.
Zerkeşi de bu görüşü
esas almış bu bunu gerekçelendirirken de bunun vaki olmayan bir şeyi haber
vermek veya azat olmayı çağrıştırmayan bir lafızia hitapta bulunmak olduğunu
belirtmiştir.
Nevevi,
Ravdatü't-talibin'de olduğu gibi "Bu [kinaye sözcükler], kişinin şöyle
demesi gibidir" demiş olsa daha iyi olurdu. Böylece kinaye sözcüklerin
sadece bununla sınırlı olmadığı anlaşılmış olurdu.
Kadı Hüseyin şöyle
demiştir: "Burada [köle azadında] kinayenin ölçüsü şudur: Mülkiyetin
ortadan kaldırılması anlamını içeren veya ayrılık çağrıştıran -yukarıdaki gibi-
her lafız kinayedir."
21. Boşama konusunda
sarih veya kinaye olan her lafız, köle azadı konusunda kinayedir. Çünkü bu lafızlar,
mülkiyeti ortadan kaldırma anlamını çağrıştırmaktadır. Bundan, kişinin kölesine
"ben senden boşandım IMin olarak ayrıldım" vb. ifadeleri söyleyerek
kölesi veya cariyesini azat etmeyi istemesi istisna edilmiştir, bu durumda
köle-cariye azat olmaz. Ancak benzer durumda talak gerçekleşir. Arada şu fark
vardır: Evlilik iki eşi de kapsadığı halde kölelik yalnızca köleye özgüdür.
Yine kişinin kölesine "iddet bekle / rahmini temizle" diyerek köle
azadına niyet etmesi istisna edilir, bu durumda eş-Şerhu'l-kebir'in talak
bölümünde belirtildiğine göre köle azadı gerçekleşmez. Kişi bunu cariyesine
söylediğinde azadın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda iki görüş vardır.
Not: Nevevi'nin boşama ifadesi boşama dışındaki
işlemlere ait sarih ve kinaye lafızlan dışanda bırakmaktadır. Ancak zahir olan,
talaktan başka konularda sarih ve kinaye olan ifadelerin köle azadı konusunda
kinaye olarak kabul edilmesi, talak konusunda ise sarih ya da kinaye kabul
edilmemesidir.
Kişi kölesine "ey
havaca" demiş olsa köle azat olmaz.
Mervezi şöyle demiştir:
İhya'da belirtildiğine göre Zührı şöyle demiştir: Bir kimse kölesine,
"Allah ona karşılığını versin" demiş olsa köle azat olur. Muhtemelen
bu Zührı'nin kendi görüşüdür. Keşşaf'ta Yasin süresinin tefsirinde şöyle denilmektedir:
"Bir kimse, bana ait her eski köle hürdür dese veya bunu vasiyet olarak
yazsa, kişinin mülkiyetinde bir yıl veya daha fazla süreyle bulunan köleler
azat olur; çünkü eski ifadesi bir yıl şeklinde yorumlanır."
22. Kişinin erkek
kölesine hitap ederken Arapça'da dişilere hitapta kullanılan bir ifade tarzıyla
[enti hurratün] "sen [bayan] hürsün" demesi ve cariyesine hitap
ederken de
Arapça'da erkeklere
hitapta kullanılan bir ifade tarzıyla [ente hurrun] "sen [erkek]
hürsün" demesi her iki meselede de sarih lafız olarak kabul edilir.
Erkeklik, dişilik konusundaki hatanm zararı yoktur, işaret etmek, sözdeki
hataya galip kabul edilir.
23. Nevevi daha sonra
köle azadının bedel karşılığı olması ve şarta bağlanması konusunda boşamaya
olan benzerliği konusunu ele alarak şöyle demiştir:
Kişi, kölesine hitaben
"senin azadın sana aittir", "azadını sana ait kıldım",
"seni, azat olman konusunda muhayyer bıraktım" dese ve bunu söylerken
de azat işini kölesine devretmeye niyet etse, kölesi de o mecliste kendisini
azat etse, tıpkı boşamada olduğu gibi azat gerçekleşir; çünkü köle azadı ve
boşama birbirine yakındır.
Boşama konusunda geçerli
olan bütün hükümler burada da benzer bir şekilde geçerlidir.
Not: el-Muharrer'deki ifade "azadını sana ait
kıldım" şeklindedir. Nevevi'nin amili hazfetmesi ona ihtiyaç bulunmadığını
düşündürmektedir. Bulkini "bu, ihtimal dahilindedir" demiş, Zerkeşi
ise "durum böyle değildir" demiştir. Bu sebeple ben Nevevi'nin
ifadesindeki am ili kaydettim.
Nevevi'nin ifadesi sarih
bir ifade kullanarak azadı köleye bırakma durumunda niyete gerek olmasını
gerektirmekteyse de Rafii ve Nevevi, boşama bölümünde buna ihtiyaç olmadığını,
bunun yalnızca kinaye lafızlarla azadı köleye bırakma durumunda şart olduğunu
belirtmişlerdir. Buna göre Nevevi'nin "niyet etse" ifadesi yalnızca
sonuncu meselede bir kayıttır.
Nevevi'nin
"mecliste" ifadesi bunun derhalolmasının şart olmadığını
göstermekteyse de eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü 'ttalibin'deki ifadenin
zahirinden bunun şart olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Rafii ve Nevevi şöyle
demiştir: "Köle de kendini derhal azat etse azat olmuş olur."
Nevevi'nin böyle yapma gerekçesiyle ilgili olarak şu söylenmiştir:
"Nevevi'nin meclis derken kastı, hazır bulunulan meclis değil karşılıklı
konuşma meclisidir."
24. Kişi, [azat etmek
için] icapta bulunurken "seni -meselazimmetinde bulunan bin dirhem
karşılığında azat ettim" veya "sen bin dirhem karşılığında
hürsün" dese ve köle de bunu derhal kabul etse yahut köle, efendisini
icaba davet etmek üzere "beni -mesela- bin dirhem karşılığında azat
et" dediğinde efendisi de derhal icapta bulunsa her üç durumda da köle
derhal azat olur ve bin dirhem borçlanır. Bu, hulu' gibidir. Hatta daha da
ötededir; çünkü Şari evliliğin sona erdirilmesine değil ama köleliğin sona erdirilmesine
teşvik etmiştir. Bu işlem, kölenin sahibi açısından içinde şarta bağlamanın da
bulunduğu bedelli bir işlem, davette bulunan kişi açısından, ödül vaadine
benzeyen bir bedelli işlemdir. Bunun bir temlik olmasının zararı yoktur; çünkü
doğrudan göz yumulmayan bir şey zımnen yapıldığında göz yumulabilir.
Not: Nevevi, "derhal" ifadesini
el-Muharrer'e tabi olarak zikretmiş olup bunun bir anlamı yoktur. Bu sebeple
Nevevi ve Rafii, eşŞerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de bunu zikretmemişler,
bu ifadeyi daha sonra gelen şu meselede zikretmişlerdir:
Bir kimse kölesine
"seni bir aya kadar şu kadar ödemen şartıyla azat ettim" demiş olsa
köle de bunu kabul etse derhal azat olur, bedel ise vadelidir.
Oysa el-Minhac'taki
meselede, benim açıklama yaparken belirttiğim üzere bin dirhemlik borç
zimmettedir.
Bin dirhem muayyen
olursa ne olur? Kaffal'in fetvalarında belirtildiğine göre Bir kimsenin
kölesinin elinde çalışıp kazandığı bin dirhem bulunsa ve efendi ona hitaben
"seni o bin dirhem karşılığında azat ettim" dese bu konuda üç görüş
bulunmaktadır:
1. Köle azat olur, bir
şey ödemesi gerekmez. Bin dirhem efendinin mülküdür; çünkü bu, kölesinin
kazancıdır. [Kölenin kazancı ise zaten efendisine aittir.]
2. Köle azatt olur,
tıpkı fasit kitabet akdinde olduğu gibi kölenin değeri ne ise o esas alınır.
[Köle onu ödeyerek borçtan kurtulur.]
3. Köle azat olur, o bin
dirhem efendiye aittir. Efendi kölenin değerinin tamamını köleden ister. Zahir
olan bu görüştür.
Efendi kölesini şarap
veya domuz karşılığında azat etse köle azat olur, kendi değeri ne ise onu
efendisine ödemekle yükümlü olur.
25. Efendi kölesine
"seni, zimmetinde olan peşin -veya hürriyetine kavuştuktan sonra
ödeyeceğin veresiye- bin dirhem karşılığında sana sattım dediğinde köle de
"satın aldım" dese [hüküm ne olur? Bu konuda iki rivayet
bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre tıpkı kitabet akdi gibi hatta ondan da öte bu satım akdi geçerli
olur; çünkü satım daha sabit olup onda azat olma daha çabuk gerçekleşir. Bu
durumda köle yapılan akit gereği derhal azat olur ve bin derhemi ödemesi
gerekir. Bu akit daha doğru görüşe göre azat akdi olup satım akdi değildir. Bu
yüzdendir ki bunda meclis muhayyerliği söz konusu olmaz. Şayet bu bir satım
akdi olsaydı meclis muhayyerliği sabit olurdu. Buhari ve Müsilm'deki
"vela, köleyi azat edene aittir" hadisindeki genel ifade sebebiyle
kölenin velası efendisine ait olur. Bu, bir azat işlemi olup [içinde satım
özelliği bulunsa da] azat etme yönü baskın gelmiştir. (Buhari, Mükateb, 2561; Müslim,
ltk, 3755)
Diğer bir görüşe göre bu
köle üzerinde vela yetkisi yoktur; çünkü köle, kendi mülkiyetinde azat
olmuştur.
Bu, köleye kendisinin
tümünü satma durumunda geçerlidir. Köleye kendisinin bir kısmını satmış olsa,
"vela efendiye aittir" görüşünü kabul ettiğimizde azat işlemi
satıcının kölede kalan payına sirayet eder. "Satıcının vela hakkı
yoktur" görüşünü kabul ettiğimizde sirayet etmez. Bu, kölenin bir kısmını
başkasına satmak gibidir. Bunu, Beğavi fetvalarında söylemiştir.
Not: Nevevi'nin bu ve önceki meselede satım
bedelinde indirim yapmaktan bahsetmemesinden anlaşıldığına göre efendinin bunu
yapması gerekmez. Meşhur olan görüş de budur. Bedelsiz köle azadı durumunda
herhangi bir şeyin gerekli olmadığı konusunda görüş ayrılığı yoktur.
Kişi azat etmeyi
kastederek kölesine "seni, kendine hibe ettim" dese dese köle azat
olur.
Şayet temliki kastederse
Rafii ve Nevevi'nin kitabet akdi bölümünde söylediklerinden çıkan sonuca göre
kölenin derhal kabul etmesi halinde köle azat olur.
26. Bir kimse, kendi
kölesinden hamile kalmış kendi cariyesine hitaben;
> Mutlak olarak
"seni azat ettim" dese,
> Veya "seni
azat ettim, karnındaki yavruyu değil" dese [ne olur?]
[Bu iki durumda] her ikisi
de [hem cariye hem de karnındaki yavru] azat olur. Yani cariye azat olur ve
karnındaki yavru da ona tabi olur. Hatta çocuğun bir bölümü ana karnından çıkıp
[bir kısmı çıkmasa] ve doğumu iki günde gerçekleşse bile böyledir; çünkü çocuk
cariyenin bir parçası gibidir ve onun azat olması azadın sirayet etmesi yoluyla
değil anasına tabi olması yoluyladır. Çünkü sirayet kölenin kısımlarında olur,
şahıslarda olmaz.
Azat olmanın güçlü
olması sebebiyle son durumda [yani yukarıdaki ikinci maddede] azat işlemi batıl
olmamıştır. Oysa aynı durum satımda olsa -daha önce geçtiği üzere- satım akdi
batıl olurdu.
27. Nevevi'nin
ibaresinin zahirinden ana ve yavrunun farklı zamanlarda değil aynı anda azat
olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim gerekçelendirmeden de bu anlaşılmaktadır.
Ancak
Zerkeşi'nin şu
açıklaması azat işleminin peşpeşe olduğunu göstermektedir:
Kişi ölüm hastalığı
esnasında hamile eariyesini azat ettiğinde terikenin üçte biri eariyeye yeterli
olup karnındaki yavruya yeterli olmuyorsa bu durumda yavrunun değil sadece
eariyenin azat olması muhtemeldir. Bu, kişinin "Salim'i azat ettim, sonra
da Ganim'i azat ettim" demesi ve Salim'in, kişinin malvarlığının üçte
birine denk düşmesi gibidir. Çünkü kişinin kendisinin azat işlemini sırayla
yapması ile dinin azat işlemini başkasına tabi olma yoluyla sıraya bağlaması
arasında fark yoktur.
Zahir olan budur.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesi kişinin cariyesine
"sen benim ölümümden sonra hürsün" demesini de kapsamaktadır.
Rafi!'de "vasiyet" bölümünde bu konuda iki görüş belirtilmiştir.
Birincisine göre yavru azat olmaz, çünkü ölen şahsın azadı sirayet etmez.
Daha doğru olan ikinci
görüşe göre yavru da azat olur; çünkü o, anasının bir organı gibidir.
28. Kişi, kendisinin
mülkü olan cenini [yani cariyenin karnındaki yavruyu] azat etse anası değil
yalnızca yavru azat olmuş olur. İbnü'l-Münzir bu konuda icma bulunduğunu
nakletmiştir. [Zayıf] bir görüşe göre tıpkı aksi durumda olduğu gibi burada da
yavrunun azat olması sebebiyle anası da azat olur. Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir:
Ananın azat olması durumunda yavrunun da azat olması anneye tabi olduğu
içindir. Oysa yavrunun azat edilmesi halinde ana azat olmuş olmaz, çünkü kişi
her ikisini tek bir azatla azat etmiş olsa bile asıl, fer'e tabi olmaz. Her iki
durumda satım akdinde durum -ilgili bölümde geçtiği üzere- farrklı olur.
Not: Tek başına yavrunun azat edilmesinin sahih
olması, kendisine ruh üflenmesi halinde söz konusu olur. Şayet ruh üflenmemişse
onun durumu bir çiğnem etin durumu gibidir.
Sanki kişi cariyesine
hitaben "senin bir çiğnem etini azat ettim" demiş gibi olur. Bu ise
hükümsüzdür. Nevevi ve Rafi!, "müdebber kılma" bölümünün hemen
öncesinde bunu Kadı Hüseyin'den nakletmişler ve onaylamışlardır. Bu, Rafi! ve
Nevevi'nin vasiyetler bölümünde zikrettikleri şu hükümle çelişmez: "Ana
karnındaki yavrunun azat edilmesi caiz olduğu gibi bir şahsa vasiyet edilmesi
de caizdir. Bunun şartı çocuğun, vasiyet anında ana karnında bulunduğunu
bileceğimiz bir vakitte doğması ve sağ olarak doğmasıdır." Arada çelişki
yoktur; çünkü bir şeye benzettiğimiz şeye, kendisine benzetilen şeyin birden
fazla özelliğinin verilmesi gerekmez. Ayrıca bilinmeyen, mevcut olmayan veya
necis olan şeyin vasiyet işlemi sahih olduğundan alimler bu konuda esnek
davranmışlar, azat işleminin aksine vasiyette çocuğa ruh üflenmiş olmasını şart
koşmamışlardır.
Kişi, "bu cariyenin
bir çiğnem eti hürdür" demiş olsa Kadı Hüseyin'in fetvalarında yer
aldığına göre bu ifade çocuğun hür olarak meydana geldiğini ikrardır, kadın da
bu sayede ümmüveled olur.
Nevevi ise efendinin o
cariye ile ilişkide bulunduğunu ikrar etmedikçe cariyenin ümmüveled
olmayacağını belirtmiştir; çünkü çocuk, şüphe yoluyla yaancı birisiyle olan
ilişkiden dolayı hür olabilir.
Bulkini şöyle demiştir:
"Bu yeterli
değildir. Doğrusu şöyle olmalıdır: Kişi o cariye ile ilişkide bulunduğunu ve bu
et parçasının bu ilişkiden olduğunu ikrar etmedikçe cariye ümmüveled olmaz.
Kişinin, cariyemin et
parçası ifadesi sadece ikrar anlamında anlaşılmaz, inşa için de olabilir. Bu, cariyemin
et parçasını azat ettim ifadesinde olduğu gibidir. Bu durumda bu ifade sahih
olmaz."
Bulkini'nin kendince
doğru bulduğu şey de yeterli değildir. İkrar bölümünde geçen açıklamalardan
anlaşılacağı üzere kişinin bunun yanında şöyle demesi de şarttır: "Bu
cariye, bu çocuğa benim mülkiyetim altındayken hamile kaldı."
29. Hamle olan cariye
bir şahsa, onun karnındaki yavru ise -mesela bir başkasına vasiyet edilmiş
olması sebebiyle- başka bir şahsa ait olsa, birinin azat olması sebebiyle
diğeri azat olmaz. Azat eden kişi zengin bile olsa böyledir; çünkü bu,
sahipleri farklı olduğu halde bir azat işlemini diğerine tabi kılmaya
çalışmaktır.
Bazı ayrıntılar:
Kişi hamile cariyesine
hitaben "eğer bir çocuk doğurursan o hürdür" dese, çocuk sağ doğarsa
azat olur. Çocuk ölü doğsa, sonra kadın tekrar hamile kalıp sağ bir çocuk
doğursa bu çocuk azat olmaz.
Kişi, hamile olmayan bir
cariyeye hitaben bu sözü söylemiş olsa, cariye hamile kalıp sağ bir çocuk
doğursa bu çocuk azat olur.
Kişi cariyesine hitaben "eğer
ilk önce erkek doğurursan o çocuk hürdür. Eğer ilk olarak kız doğurursan sen
hürsün" dese bakılır:
Cariye erkek doğurduktan
sonra kız doğursa yalnızca erkek çocuk azat olur.
Aksi durumda anne ve
erkek çocuk azat olur; çünkü erkek çocuk, annesinin azat olduğu zaman annesinin
karnında bir cenin olduğundan anasına tabi olmuştur.
Cariye aynı anda kız ve
erkek yahut iki erkek yahut iki kız douğrsa hiçbirisi azat olmaz.
Bir kimse
"kölelerimden eve kim ilk girerse o hürdür" dese, eve bir kişi girse
ve kendisinden sonra eve hiç kimse girmese o köle azat olur. İki kişi girip
sonra üçüncüsü girse hiçbirisi azat olmaz; çünkü bunların hiçbirisi
"ilk" olmakla vasıflanmaz. Yarışma konusunda birden fazla kişiye
birinci denilebilmektedir. Burada ise denilmemektedir; çünkü orada birden fazla
kişiye birinci denilmesine bir engel yoktur. Zira ödül verecek olan kişinin,
şart koşulandan fazla bir şey vermesi gerekmez. Burada ise durum farklıdır;
çünkü burada kişinin üstlenmediği birden fazla azat gerekli olmaktadır. Kişi
"kim tek başına ilk olarak girerse o hürdür" dese yukarıdaki durumda
yalnızca üçüncü gelen şahıs azat olur.
Kişi "kölelerimden
eve en son giren hürdür" dese, bir kısmı diğer bir kısmından sonra girse,
efendi ölüp de sonuncu girenin kim olduğu ortaya çıkmadıkça hiçbirisi azat
olmuş olmaz.
İki kişi bir köleye
ortak olarak sahip olsa, bunlardan birisi kölenin tümünü veya kendi payını azat
etse kendi payı azat olmuş olur. Şayet azat eden kişi fakir ise kölenin [azat
edilmemiş olan] geriye kalan kısmı ortağının olmaya devam eder. Aksi takdirde
[azat eden kişi ödeme gücüne sahipse] azat işlemi ortağının payına da sirayet
eder veya kişinin ödeme gücüne sahip olduğu miktara kadar sirayet eder.
Ödeme gücüne sahip olan
ortak, kölesini azat ettiği günde [ortağına ait olan payın] değerini öder.
Sirayet, bizzat azat
etmeyle gerçekleşir. Bir görüşe göre ortağın payının değerini ödeyince
gerçekleşir. Bir görüşe göre kişi bunu ödediğinde sirayetin azat vaktinde
gerçekleşmiş olduğu ortaya çıkar.
Ödeme gücüne sahip iki
ortaktan birinin ortak cariyeyi ümmüveled yapması sirayet eder.
Bu kişi ortağının
payının değerini ve onun emsal mehirdeki hissesini ödemekle yükümlü olur.
Bu görüşler, sirayetin
vakti konusunda da geçerlidir. Birinci ve ikinci görüşe göre kişinin çocuktaki
payının değerinin ödenmesi gerekmez.
Müdebber kılma sirayet
etmez.
Daha doğru görüşe göre
bütün malvarlığını kaplayan borç sirayete engel değildir.
Kişi, ödeme imkanı
bulunan ortağına "ben senin payını azat ettim. Sen benim payımın değerini
vermekle yükümlüsün" dese, diğer ortak bunu inkar etse, yeminle birlikte
onun sözü tasdik edilir, onun payı azat olmaz. Eğer "sirayet azat ile
gerçekleşir" görüşünü kabul edersek davacının kendi ikran ile onun payı
azat olur. Bu, inkar eden ortağın payına sirayet etmez.
Kişi ortağına
"payını azat edersen benim payım seninkinden sonra hürdür" dese ve
diğer ortak ödeme gücüne sahip olarak kendi payını azat etse, "sirayet
azat ile gerçekleşir" görüşünü kabul eder- tm sek bu azat, ilk ortağın
payına sirayet eder, o kişi bunun payının değerini ödemekle yükümlü olur. Kişi
"benim payım seninkinden önce hürdür" dese, ortağı da payını azat
etse bakılır: Şarta bağlayan kişi ödeme güçlüğü içindeyse her birinin payı azat
olur, vela da aralarında ortaktır. Eğer şarta bağlayan kişi ödeme imkanı olan
birisi olur da biz devri geçersiz sayarsak hüküm yine böyledir. Aksi takdirde
hiçbir şey azat olmaz.
Bir kölenin yarısı bir
şahsa, üçte biri bir şahsa, altıda biri bir şahsa ait olsa, iki kişi payını
birlikte azat etseler bu paylar azat olur. Mezhepte esas alınan görüşe göre bu
ikisi, diğer ortağın payının değerini yarı yarıya öder.
30. Köle iki ortak
arasında olsa -bu iki ortak ister her ikisi de Müslüman, her ikisi de kafir
veya farklı inançlardan olsunlar fark etmez- ortaklardan birisi kölenin
tamamını veya köledeki kendi payını yahut kölenin bir kısmını kendisi veya
vekili aracılığıyla azat etse, bu kişi fakir bile olsa kendi payı azat olur.
[Ortağının payı ne olur? Bu konuda bakılır:]
> Azat eden kişi azat
işlemi esnasında fakir ise kölenin geriye kalan kısmı diğer ortağın olmaya
devam eder, azat işlemi sirayet etmez. Bu, birazdan gelecek olan hadisin
mefhum-i muhalifinden [zıt anlamından] anlaşılmaktadır.
> Eğer azat eden kişi
fakir değilse azat işlemi diğerortağın payının tamamına veya kişinin ortağının
payından ödeme gücünün olduğu miktarına sirayet eder.
> Burada "fakir
değilse" ile kastedilen şey -iflas bölümünde geçtiği üzere- kişinin
kendisi ve nafakasını vermekle yükümlü olduğu kimselerin bir günlük ve gecelik
nafakası, elbisesi, oturacak yeri için yapılacak harcamadan başka ortağının
payını alabilecek güçte olmasıdır.
Satılabilecek durumda
olan bütün mallar buna ve borçlara harcanır.
Bu konuda temel delil
Buhari ve Müslim'de yer alan şu hadistir:
> Bir kimse bir
köledeki payını azot ettiğinde, kölenin saa tım bedeline denk olacak kadar malı
bulunursa kölenin değeri adaletle belirlenir ve bu kişi diğer ortaklara onların
paylarını öder. Köle azat olur. Aksi takdirde kölenin yalnızca ona düşen payı
azat olmuş 0IUr.(Buharl,Itk, 2522; Müslim, Itk, 3750)
Bir diğer rivayet
şöyledir:
> Köle iki kişiye ati
olur da birisi köledeki payını azat eder ve kendisinin malı bulunursa kölenin bütünü
azat olmuş 0Iur.(Buharl,Itk, 2525; Müslim, ltk, 3750)
Konuyla ilgili şu
rivayete gelecek olursak;
> ... Şayet kişinin
malı yoksa kölenin değeri adaletle belirlenir. Sonra köleden, kendisine zorluk
çıkanlmaksızın diğer payı ödemek için çalışması istenir.(Buhari,Itk, 2526;
Müslim, Itk, 3752)
Hadis hafızlarının
belirttiğine göre bu hadise ekleme yapılmıştır. Yahut da bu hadis "azat
eden kimsenin ortağı için köleden onun payı kadar çalışması istenir"
şeklinde yorumlanır ki bu, azat etmemiş olan ortağın onu çalıştırmasının haram
olduğu zannedilmesin.
Not: Şu durum bu hükümden istisna edilir: Diğer
ortağın payı ümmüveled ise, yani o, cariyeyi ümmüveled edinmiş ve kendisi de
fakirse daha doğru görüşe göre azat işlemi sirayet etmez; çünkü sirayet, nakli
içerir.
Görüş aynlığı,
ortaklardan birinin ödeme güçlüğü içindeyken cariyeyi ümmüveled edinmesi, sonra
da diğerinin ümmüveled edinmesi, sonra da bunlardan birinin cariyeyi azat
etmesi durumunu da kapsar.
Payını azat etmemiş olan
kişinin payı vakfedilmiş ise azat etmenin onun payına sirayet etmeyeceği konusu
tek görüş olarak kabul edilmiştir.
el-Kifaye'de şöyle
denilmiştir: Nevevi'nin mutlak ifadesi kölenin üç kişi arasında ortak olup da
iki kişinin paylarını aynı anda azat etmesi, bunlardan birinin fakir diğerinin
zengin olması durumunu da kapsar. Bu durumda payını azat etmemiş olan kişinin
payının bütünü Rafii ve Nevevi'nin tek görüş olarak belirttiğine göre zengin
olan ortak tarafından ödenir.
Ölüm hastalığında olan
kişi -ileride geleceği üzere- malının üçte birlik kısmı dışında fakir
hükmündedir. Buna göre bir köydeki ortak payını ölüm hastalığı esnasında azat
ederse bakılır: Şayet malının üçte biri kölenin bütününün değerini
karşılıyorsa, ortağının payının değeri belirlenerek bu kişi tarafından ödenir
ve kölenin bütünü azat olur. Şayet malının üçte biri yalnızca kendi payına
yeterli oluyorsa kendi payı, sirayet söz konusu olmaksızın azat olur.
31. Aşağıda gelecek olan
bütün görüşlere göre ödeme gücüne sahip olan ortak, kölenin azat edildiği zamanda
ödeme gücünün olduğu değeri ödemekle yükümlü olur. Çünkü diğer ortağın payının
idaf edildiği vakit veya ödemenin sebebi olan vakit o vakittir. Bu şuna benzer:
Kölenin bedenine yönelik bir saldırı sirayet ederek onun ölümüne yol açsa,
kölenin değeri, saldırının işlendiği vakitteki değeridir.
Not: Ortak, azat eden kişiden kendi payının
değerini ödemesini talep edebilir ve onu buna zorlayabilir. Azat eden kişi
ödeme yapmadan ölürse bu bedelonun terikesinden alınır. Ortak bunu talep
etmezse kölenin talep etme hakkı vardır. Köle de talep etmese hakim bunu talep
eder.
İki taraf kölenin değeri
konusunda görüş aynlığına düşse bakılır: Köle hazırsa ve yeni azat edilmişse,
malların değerlerini belirleyenlere müracaat edilir.
Köle ölmüşse veya gaib
ise yahut azat edilmesinin üzerinden uzun süre geçmişse azat eden ortağın sözü
kabul edilir; çünkü tazmin yapacak olan odur.
32. Azadın sirayet
etmesi [nasılolur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Sirayet, bizzat azat işlemi
ile olur. Bu durumda azat etmeyen ortağın payı, azat eden kişinin mülkiyetine
intikal eder. Sonra bununla sirayet gerçekleşir. Nevevi "bizzat
[nefs]" ifadesini zikretmemiş olsa daha iyi olurdu. Nitekim daha sonra
"sirayetin azat ile olduğunu söylersek" demek suretiyle bu kelimeyi
zikretmemiştir.
Not: Şu durum, yukandaki hükümden istisna edilir:
Bir köleye ortak olarak sahip olan iki kişi köle ile kitabet akdi yaptıktan
sonra birisi kendi payını azat etse, mükatep kölenin ortağın payını ödemekten aciz
olmasından sonra sirayete hükmederiz. Çünkü sirayet konusunda acele etmek
velayı kaybetmesi dolayısıyla efendiye zarar verir.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin eski
görüşüne göre sirayet, ortağın diğerinin payının değerini ödemesi veya buna
karşılık bir bedel vermesiyle olur. Bedel hasıl olmadan ortağın köledeki
mülkiyetini izale etmek ona zarar verir. Zira kaçma vb. bir sebeple bu mümkün
olmayabilir. Zarar, zararla giderilmez. Maverdi'nin belirttiği üzere ibra
yeterli değildir.
Üçüncü görüş
Bir görüşe göre sirayet
bekletilir: Şayet azat eden ortak diğerinin payını öderse sirayetin azatla
gerçekleştiği anlaşılmış olur. Çünkü azada hükmetmek efendiye zarar verir.
Değerin ödenmesi anına kadar azadın geciktirilmesi ise köleye zarar
vermektedir. Bunu askıda bekletmek adalete en yakın ve her iki tarafın
maslahatına riayet etmeye en uygun davranıştır.
33. Sirayet yalnızca
köleyi azat etmekle sınırlı değildir. Bir cariye üzerinde ortak olan iki
ortaktan birisi ödeme gücüne sahip olup cariyeden çocuk sahibi olsa tıpkı az at
etmede olduğu gibi bu durum diğer ortağın payına sirayet eder. Hatta bu
sirayetin yürürlük kazanması azat etme durumundaki sirayete göre daha da
önceliklidir. Çünkü bu [cariyeden çocuk sahibi olmak] bir fiil olup sözden daha
güçlüdür. Bu yüzdendir ki akıl hastası ve tasarruHarı kısıtlı olan kişilerin
köle azadı geçerli olmadığı halde cariyelerini ümmüveled yapmaları geçerlidir.
Yine ölüm hastalığında olan kişinin cariyesini ümmüveled kılması bütün
malvarlığı üzerinden dikkate alınırken azadı malının üçte biri üzerinden
değerlendirilir.
34. "Ödeme gücüne
sahip olan / zengin" ifadesi ödeme gücüne sahip olmayan kişiyi dışarıda
bırakmaktadır. Onun ümmüveled kılması, tıpkı azat etmesi durumunda oldUğU gibi
sirayet etmez. Şayet ümmüveled kılan ortak, diğer ortağın üst soy hısımı ise o
zaman kişinin tümü kendisine ait olan cariyesini ümmüveled kılması gibi sirayet
eder.
35. Kişi, ortak cariyeyi
ümmüveled yaparsa [yani cariyeden bir çocuğu olursa] ortağının cariye
üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırıp onun payını itlaf ettiğinden ortağının
payının değerini ona ödemekle yükümlü olur. Ayrıca ortağının cariyenin emsal
mehri üzerindeki payını da ödemekle yükümlü olur; çünkü başkasının mülkünden
[ilişkide bulunarak] yararlanmıştır. Bununla birlikte cariye şayet bakire ise
bakireliği ortadan kaldırma sebebiyle ödenmesi gereken tazminatı da öder. Bu,
tek başına mı olur yoksa mehrin içine dahil midir? Bu konuda görüş ayrılığı
bulunmakta olup benzeri durumlarda tercihin nasıl yapılacağı konusunda bir karışıklık
söz konusudur. Sonrakilerden birinin de tercih ettiği üzere zahir olan, bu
tazminatın mehre dahil olmamasıdır. Bu, çoğunlukla görüldüğü üzere kişinin
cinselorganının sünnet mahallini kadının cinsel organına soktuğunda boşamanın
meydana gelmemiş olması halinde söz konusu olur. Aksi takdirde birazdan gelecek
daha güçlü görüşe göre kendisi üzerine mehir hissesi gerekli olmaz. Çünkü bunu
gerektiren şey başkasının mülkü olan cariyenin cinselorganına, kendi cinsel
organının sünnet mahallini sokmaktır, bu ise söz konusu olmamıştır. Sünnet
mahallini sokmasıyla birlikte boşalma gerçekleşir ve biz Cüveyni'nin sahih
gördüğü "mülkiyet, cariyenin hamile kalmasıyla birlikte intikal eder"
görüşünü tercih edersek el-Matlab adlı eserde alimlerimizin ifadelerinden çıkan
sonuca göre mehir hissesini ödemek gerekli olur.
36. Nevevi "ödeme
gücüne sahip olan" ifadesi ile ödeme gücüne sahip olmayan kişiyi dışarıda
bırakmıştır. Onun cariyeyi ümmüveled yapması tıpkı azatta olduğu gibi sirayet
etmez.
37. İkinci ortak da
cariyeyi ümmüveled kılsa ve o da ödeme güçlüğü içinde olsa bu cariye ikisinin
ümmüveledi olur; çünkü onun ümmüveled yapması, kendisinin istikrarlı
mülkiyetine denk gelmiştir. Bu durumda onlardan her biri diğerine mehrin
yarısını öder.
Takasa ilişkin görüşler burada
da geçerli olur.
38. Önceki görüşler,
sirayetin gerçekleşme vakti konusunda da söz konusudur. Burada kadının hamile
kalması azat olması gibidir.
39. Sirayetin kadının
hamile kalmasıyla gerçekleştiğini söyleyen daha güçlü olan ilk görüşe göre ve sirayetin
sonradan anlaşılacağını söyleyen görüşe göre diğer ortağın çocuktaki payının
değerini ödemek gerekmez; çünkü biz bu çocuğun annesini an itibarıyla ümmüveled
kabul ettiğimizde onun hamile kalması kişinin kendi mülkünde iken olmuştur.
Bu durumda çocuğun
kıymetini ödemek gerekli olmaz. Sirayetin, diğer ortağın payının değerini ödeme
durumunda söz konusu olduğunu söyleyen ikinci görüşe göre çocuğun değerinden o
ortağa düşen payın ödenmesi gerekir. İsnevi bu görüşü doğru kabul etmiş ve bunu
Rafifnin, "müdebber kılma" bölümünün sonunda kesin görüş olarak
zikretmesinden nakletmiştir.
40. Müdebber kılma
sirayet etmez. Buna göre iki ortaktan birisi kendi payını müdebber kılsa bu,
diğer ortağın payına sirayet etmez, çünkü müdebber kölenin satımının caiz
olması da göstermektedir ki bu bir itlaf değildir. Şu halde sirayeti de
gerektirmez. Kendi payını müdebber kılan kişi öldüğünde de bu, diğer ortağın
payına sirayet etmez; çünkü ölen kişi ödeme güçlüğü içindedir Yine kölenin
bütününe malik olan kimse açısından müdebber kılma kölenin bir kısmından diğer
kısmına sirayet etmez.
41. Kendi payını azat
eden kimsenin malvarlığını kaplayacak bir borca sahip olması, azadın diğer
ortağın payına sirayet etmesine engel [olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
bu engelolmaz; çünkü kişi kendi elindeki paya maliktir, o pay üzerinde
tasarrufu geçerlidir. Bu sebeple bir köle satın alıp onu azat etse bu işlem
geçerli olur.
İkinci görüş
Bu engelolur; çünkü bu
kişi gerçekte ödeme imkanı olan bir kişi değildir.
Not: Bu hüküm, kendisi aleyhine sirayetin söz
konusu olacağı kişinin kısıtlama altında olmaması halinde söz konusudur Şayet
kendi payını azat etmeyi bir şarta bağladıktan sonra iflas sebebiyle
tasarrufanna kısıtlama getirilir, sonra da bu şart kısıtlama altında iken
gerçekleşirse sirayet söz konusu olmaz. Benzer durumda sefih kimse kısıtlama
altında olmuş olsa köle, [diğer ortağın payının değeri bu kişiye yüklenmek
şartıyla] azat olur.
Arada şu fark vardır:
İflas eden kimsenin azadını geçerli saydığımızda alacaklılara zarar vermiş
oluruz ama sefih kimse böyle değildir.
42. İki ortaktan biri,
ödeme imkanı bulunan ortağına "senin payını azat ettim, bu sebeple benim
payımın değerini ödemekle yükümlüsün" dediğinde diğer ortak bunu inkar
etse, davacının da şahidi olmasa genel ilke gereği yeminle birlikte inkar
edenin sözü kabul edilir, yemin etmesi halinde onun payı azat olmaz. "Bir
ortağın azadı, diğer ortağın payına doğrudan azat gerçekleştiğinde derhal
sirayet eder" şeklindeki tercihe şayan görüşü kabul ettiğimizde daacı
ikrarı ile sorumlu tutularak onun payı azat olur. Davacı ödeme imkanı bulunan
bir kimse olsa bile bu azat işlemi diğer ortağın payına sirayet etmez; çünkü bu
kişi, ilk olarak azat işlemini gerçekleştirmemiştir. Bu, iki ortaktan birinin
bir adama "sen benim payımı satın alıp azat ettin" dediğinde o şahsın
bunu inkar etmesine benzer. Bu durumda davacının payı azat olur, diğerinin
payına sirayet etmez.
Son iki görüşe göre bu
köle, davacı adına azat olmuş olmaz.
Davalı yemin etmekten
kaçınırsa davacı yemin eder ve kendi payının değerini hak eder. Bu yeminle,
inkar eden kimsenin payı azat olmuş olmaz; çünkü yemin kendisine köledeki payın
değeri ile ilgili yöneltilmiştir. Geri döndürülen yemin ancak davanın kendisine
doğru döndürüldüğü şeyi ispat eder. Aksi takdirde bir kimseye karşı "sen
köleni azat etmiştin" diye dava açmanın bir anlamı yoktur. Bu, kölenin
vazifesidir.
43. Rafii şöyle
demiştir: "Ödeme gücü olan" ifadesi ödeme gücü olmayan kimseyi
dışarıda bırakmaktadır. O inkar edip yemin ettiğinde köleden hiçbir şey azat
olmuş olmaz.
44. Davacı davalının
payını satın alsa bu payotomatik olarak azat olur, geriye kalan kısımda sirayet
söz konusu olmaz.
45. Kişi ödeme güçlüğü içinde
bile olsa ortağına "payını azat edersen benim payım seninkinden sonra
hürdür" dese kendisine bu söz söylenen kişi kendi payını azat etse ve
ödeme imkanı bulunsa şayet "kişi köledeki payını azat ettiği anda bu azat
işlemi diğer ortağın payına sirayet eder" görüşünü kabul edersek -ki daha
güçlü olan görüş budur- bu azat, ilk ortağın payına sirayet eder. Bu durumda
payını azat eden bu kişi, azadı şarta bağlayan ortağın payının değerini
ödemekle yükümlü olur. Onun payı şarta bağlama ile azat olmuş olmaz; çünkü köle
üzerindeki yarımda hem şarta bağlama hem de sirayet bir araya gelmiştir.
Sirayet daha güçlüdür, çünkü sirayet zorunlu olarak gerçekleşen ve def
edilemeyen bir durumdur. Şarta bağlamanın gerektirdiği şey ise köledeki payını
satma vb. yollarla def edilebilir.
Not: Nevevi'nin
"senin payından sonra" ifadesine gerek yoktur. Kişi mutlak olarak
"benim payım hürdür" dese hükmü yine böyledir.
Kişi ancak "senin
payından önce" demesi halinde hüküm farklı olur.
Nevevi'nin "sirayet
işlemi azat ile gerçekleşir görüşünü kabul edersek" ifadesine gelince
"sirayet işleminin azat ile olduğu sonradan anlaşılmış olur" görüşünü
kabul ettiğimizde de hüküm böyledir. Payın değeri ödenir.
Nevevi "ödeme gücü
olan" ifadesiyle ödeme gücü olmayanı dışarıda bırakmıştır. Onun açısından
sirayet söz konusu olmaz. Şarta bağlayan kişinin kendi payı azat olur.
46. Kişi ortağına
"sen payını azat edersen, benim payım seninkinden önce -yani senin payının
azat olmasından önce- hürdür" dese, kendisine bu sözün söylendiği kişi
kendi payını azat etse bakılır:
> Azadı şarta
bağlayan kişi ödeme güçlüğü içinde ise her iki ortağın köledeki payı da derhal
azat olur. Şarta bağlayan kişinin payı şart gereğince azat olur, sirayetten
dolayı değil.
> Nevevi'nin şarta bağlayan
kişiyi "ödeme güçlüğü içinde olan" şeklinde kayıtlamasından
anlaşıldığına göre diğeri açısından ödeme güçlüğü içinde olması veya zengin
olması arasında fark yoktur.
> Bahsi geçen durumda
vela iki şahsa ait olur; çünkü bu ikisi azat tkonusunda ortaktır.
> Yine şarta bağlayan
kişi zengin olup devri geçersiz saydığımızda -ki daha doğru olan budur- da
hüküm böyledir. Bu durumda her birinin payı azat olur ve hiçbirisi diğerinden
bir şeyalamaz.
> İbnü'l-Haddad'ın
dediği gibi devri sahih olarak kabul edersek iki ortağında payı azat olmuş
olmaz. Çünkü kendisine söz söylenen kişinin payı azat olsa, sözü söyleyen
kişinin payının ondan önce azat olması gerekir. Onun payı önce azat olsa
"sirayeti kölenin azadına bağlama" görüşüne binaen bu, diğerinin
payına sirayet edecektir. Sirayet söz konusu olduğunda ise azadı geçersiz
olacaktır. Bu durumda kişinin azadının geçerli olmasından onun geçersiz olması
sonucu doğacaktır. Bu zikredilende devr söz konusudur. Bu, bir şeyin varlık ve
yokluk bakımından kendisine bağlandığı şeyin ona bağlanmasıdır. Bu, lafzı bir
devrdir.
Not: Kişi yukarıdaki durumda "benim payım,
senin payını azat etmenle birlikte hürdür" veya "senin payını azat
etmen halinde hürdür" dese, diğer ortak da kendi payını azat etse ve biz
"sirayet, kölenin azadı ile gerçekleşir" görüşünü benimsemiş olursak
daha doğru görüşe göre her birinin kendi payı azat olur. Burada sirayete
engelolan birliktelik dikkate alınmıştır.
Bir olay:
Subkl'ye şu soru
soruldu: Bir kimse ölüp de geride bir köle bırakmıştır. Karısı kocasının bu
köledeki bir payı kendisinin mehrine bedelolarak belirlediğini kendisinin de bu
köledeki payını azat ettiğini söylemiştir. Bu köle azat olup bu azat kölenin
geri kalan kısmına sirayet eder mi etmez mi?
Subki şöyle cevap
vermiştir: Köle azat olur, bu azat sirayet etmez; çünkü kölenin azat edildiğini
ikrar etmek kişinin ölümünden önce de sonra da olmuş olabilir. ilki, kadının
payı konusunda sorumluluğu ve sirayet olmamasını gerektirir. ikincisi ise
sirayeti gerektiriri. Bu durumda kesin olarak bilinen esas alınır, bu da
sirayetin olmamasıdır. Kadın, kendi mehrini düşürme konusunda ikrarıyla sorumlu
tutulur.
47. Azat eden birden
fazla olsa ve bunların köledeki payları farklı oranlarda olsa mesela üç kişi
arasında ortak olan kölede bir kişinin kölenin yarısında, diğerinin üçte
birinde ve bir başkasının da altıda birinde payı olsa, son iki şahıs köledeki
paylarını "azat" kelimesini birlikte telaffuz ederek aynı anda azat
etseler, birinin sözü bitirmesi diğerinden sonra olmasa yahut her ikisi tek bir
vekil tayin etseler ve bu vekil de tek bir sözle azat etse, yahut her ikisi
kölenin azadını mesela eve girmek gibi aynı şeye bağlasalar ve her ikisinin de
maddı durumu, ödenmesi gereken miktarı ödeyebilecek kadar iyi olsa, bunların
payı azat olur. Azadın sirayet ettiği diğer yarımın değerini bu iki şahıs
[nasıl öder? Bu konuda iki rivayet söz konusudur:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kişi başı olarak yarım yarım öderler, payları oranında ödemezler. Çünkü
telef sebebiyle gerekli olan tazminde az ve çok birbirine eşittir. Mesela bir
şahıs iki kişinin farklı derecelerdeki yaralamalarıyla ölse diyeti eşit
öderler. Yine iki kişi bir şahsın suyuna necaset koysalar bunlardan birisi
suyun içine bir tane diğeri iki tane köpek ölüsü koysa eşit şekilde tazmin
ederler.
İkinci rivayet
Bu rivayette yer alan
bir görüşe göre kölenin yarısının değerini her biri -tıpkı şuf'a'da olduğu
gibi- kendi mülkleri oranında tazmin ederler.
İlk rivayet bunu şu
şekilde ayırt etmiştir: Şuf'a yoluyla malı almak, tıpkı ağacın meyveleri gibi
mülkün faydalarındandır. Bu gibi durumlarda telef edilen şeyin tazmin
edilmesine ilişkin hükümler uygulanır.
Not: Görüş aynlığı, azat eden iki kişinin, benim
açıklama esnasında belirttiğim üzere ödenmesi gereken miktarı ödeyebilecek
maddi imkana sahip olmaları halinde söz konusudur. Bunların sadece birisi ödeme
gücüne sahip ise üçüncü kişinin payının değerinin belirlenerek bu kişi
tarafından ödenmesi gerektiği kesindir. Her ikisi de ödenmesi gereken miktardan
daha azını ödeyebilecek güce sahip olsa, bu kişilerin imkanı ölçüsünde azat
işlemi sirayet eder. İki kişi zenginlik bakımından farklı olsa, her birine
kendi imkan bulabildiği miktarda sirayet eder.
Nevevi el-Muharrer'e
uymak amacıyla ( elif-h-r-elif-n ) kelimesini "ahiran" şeklinde
harekelemiştir. Buna göre önce ikinci, sonra üçüncü kendi payını azat
edecektir. Aksi takdirde Nevevi Ravdatü'ttdlibın ve başka eserlerde olduğu gibi
"üç ortaktan iki kişi kendi paylarını azat etse" hüküm yine böyle
olurdu.
1.3.3. Köle Azadının
Sirayet Etme Şartlan
[Bir kısmı azat edilen
kölenin azadının diğer kısma] sirayet etme şartı [köleyi azat eden kişinin]
kendi isteğiyle azat etmesidir. Buna göre kişi, [köle olan] çocuğunun bir
kısmına mirasçı [olarak sahip] olsa [çocuğun ona düşen bölümü otomatik olarak
azat olur ama bu azat diğer kısma] sirayet etmez.
Ölüm hastalığında olan
kişi malının üçte biri dışında ödeme güçlüğü içinde kabul edilir.
Ölen kimse ödeme güçlüğü
içinde kabul edilir.
Kişi, kendi payının azat
edilmesini vasiyet etse bu azat sirayet etmez.
48. Köle azadının
sirayet etme şartı -yani şartlan- dörttür. Sirayetin yalnızca onun zikrettiği
şeyle sınırlı olduğu zannedilmesin diye Nevevi bu şekilde ifade etmiş olsaydı
daha iyi olurdu. Zira birazdan görüleceği üzere Nevevi bütün şartları
zikretmemiştir.
1.3.3.1. Köle Sahibinin
Kendi İsteğiyle Payını Azat Etmesi
Bu şartların ilki
kölenin sahibinin -velev ki vekili aracılığıyla bile olsa- payını kendi isteğiyle
azat etmiş olmasıdır. Hür bir kimsenin üst veya alt soy hısımı olan bir köleyi
satın alması, onun kendisine hibe veya vasiyet yoluyla temlik edilmesini kabul
etmesini buna örnek olarak zikredebiliriz.
Not: Burada "kendi isteği" ifadesinin
mukabili "ikrah altında azat etmek" değildir. Aksine burada
kastedilen azat etme sebebinin kendi isteğiyle olmasıdır. Burada "kendi
isteği" ifadesiyle "ikrah" meselesini dışarıda bırakmak geçerli
değildir; çünkü burada sözü edilen şey kölenin bir bölümünün azat edilmesidir.
İkrah durumunda ise azat işlemi hiç gerçekleşmemiş sayılır.
49. "Kendi
isteğiyle" ifadesi, Nevevi'nin şu ifadesinde belirttiği durumu dışarıda
bırakmaktadır:
> Kişi -ne kadar
aşağıya inerse insin- [köle olan] oğluna veya -ne kadar yukarıya çıkarsa
çıksın- üst soy hısımlarından birine miras olarak sahip olsa bu azat, o kölenin
geriye kalan kısmına sirayet etmez; çünkü kölenin geriye kalan kısmının
değerini belirlemede "telef edilen malların tazmin edilmesinde izlenen
yöntem" izlenir. Kişinin kendi isteği söz konusu olmadığında itlaf olarak
değerlendirilebilecek bir fiili bulunmamaktadır.
> Şu durum da
Nevevi'nin ifadesi ile dışarıda bırakılmıştır:
MükiHep bir köle
efendisinin bir kısmını satın aldıktan sonra kitabet bedelini ödemekten aciz
hale gelse efendisi otomatik olarak azat olur, bu azat efendinin diğer kısmına
sirayet etmez. Mükatep ister kendi isteğiyle isterse efendisinin onu aciz ilan
etmesiyle kitabet bedelini ödeyememiş kabul edilsin fark etmez; çünkü burada
efendinin seçimi bulunmamaktadır.
> Şayet" efendi
burada daha sonradan tercihte bulunmaktadır" denilecek olursa şöyle cevap
verilir: Burada mülkiyet zımnen hasıl olduktan sonra efendi, mükatep kölesini
aciz kılmıştır.
> Şu durum da
dışarıda bırakılmıştır: Bir mükatep köle oğlunun veya babasının bir kısmını
satın alsa veya kendisine bu, hibe edilse ve kendisinin az at etmesiyle baba
veya oğul azat olsa bu azat sirayet etmez; çünkü kendi isteğiyle değil zımnen
az at etmiştir.
> Şu durum da
dışarıda bırakılmıştır: Bir kimse erkek kardeşinin oğlunun bir kısmına malik
olsa ve bunu mesela bir kumaş karşılığında satsa ve ölse, erkek kardeşi ona
mirasçı olsa, erkek kardeş elbiseyi onda bulduğu bir kusur sebebiyle geri verse
ve kölenin bu elbise karşılığında satılmış olan kısmını geri alsa bu kısım
otomatik olarak azat olur ama Ravdatü't-talibin'de ve Raf!ı'nin üçüncü özellik
öncesinde belirttiği ifadeden çıkan sonuca göre azat işlemi sirayet etmez;
çünkü burada amaç elbisenin geri verilmesi olup kölenin bir kısmının geri alınması
değildir. Zerkeşi bunu tasvip etmiştir. Ancak Ravdatü't-talibin'in köle azadı
bölümünde sahih olarak kabul edilen görüşe göre azat işlemi sirayet eder.
İbnü'l-Mukrı de bunu
esas almıştır. Tercihe şayan olan da budur; çünkü burada kişi, akdi feshederek
kölenin o kısmına malik olmaya sebep olmuştur. Bunun ile efendinin mükatep
kölesini aciz kılması arasında şu fark vardır: Elbiseyi geri vermek yeni bir
mülkiyetin oluşmasını gerektirdiğinden bu durum satın almaya benzemiştir.
Mükatep köleyi aciz kılmak ise böyle değildir.
> Şu durum da
dışarıda bırakılmıştır: Kişiye kölenin bu kısmı kusur sebebiyle geri
verildiğinde az at işlemi sirayet etmez; çünkü bu da tıpkı miras kalması gibi
zorunlu olarak gerçekleşmiş olan bir şeydir.
> Yine mesela Zeyd'e,
erkek kardeşinin köle olan oğlunun bir kısmı vasiyet olarak bırakılsa ve Zeyd
kabul etmeden ölse, erkek kardeş bu vasiyeti kabul ettiğinde kölenin o kısmı
azat olur ama bu azat işlemi sirayet etmez; çünkü erkek kardeşin kabul
etmesiyle kölenin bir kısmı murisinin mülkiyetine girmiş, sonradan mirasçılık
yoluyla kendisine intikal etmiştir.
1.3.3.2. Azat İşlemi
Sırasında Azat Edenin Yeterli Parasının Olması
50. Sirayetin ikinci
şartı -daha önce geçtiği üzere- azat esnasında kişinin kölenin geri kalan
değerini veya bir kısmını ödeyecek malının bulunmasıdır. İflas konusunda
geçtiği üzere kişinin borcunu ödemek için ev, hizmetçi vb. hangi malları
satılıyorsa [bir kısmını azat ettiği] kölenin [diğer ortağa ait kısmının] veya
bir bölümünün değerini ödemek üzere de bu mallar satılır. Azat eden kimse
borçlu olup bu borçlar onun mal varlığını kuşatsa bile -Nevevi'nin ifadelerinde
geçtiği üzere- hüküm böyledir. Bu durumda diğer ortak, köledeki kendi payının
değeri konusunda diğer alacaklılar arasına katılır. Şayet onların arasına
katıldığında bu kişinin köledeki payının bütün değeri borçlunun malvarlığı
içinden alınabiliyorsa alınır. Aksi takdirde kendisine düşen hisse kadarını
alır ve kölenin bütünü azat olur. Bu, sirayetin bizzat azat işlemi ile
gerçekleştiği görüşüne dayalıdır. Bu, ödeme güçlüğü içindeki kişi üzerine
sirayet etmez.
51. Ölüm hastalığında
olan kişi malının üçte birlik kısmı haricinde ödeme güçlüğü içinde kabul
edilir. Çünkü bu şahıs, ölüm hastalığı esnasında köledeki payını azat etse ve
kendisinin malvarlığının üçte biri bu payı karşılamıyorsa azat işlemi sirayet
etmez. Şayet malvarlığının üçte biri kendi payının tamamına ve ortağının
payının bir kısmına yeterli oluyorsa kalan kısımda sirayet söz konusu olmaz.
52. Ölmüş olan kimse de mutlak
olarak ödeme güçlüğü içinde imiş gibi kabul edilir. Buna göre iki ortaktan
birisi bir köledeki payının azat edilmesini vasiyet etse ve onun ölümünden
sonra bu pay azat edilse, azat işlemi kölenin geriye kalan kısmına sirayet
etmez. Bu kısmın tümü, ölen kişinin malvarlığından karşılanıyor olsa bile
böyledir; çünkü vasiyete konu olmayan mal mirasçıya intikal etmiştir.
1.3.3.3 Azat işlemine
konu olan mahallin, intikali kabul etmesi
53. Azadın sirayet
etmesinin üçüncü şartı, sirayete konu olan mahallin nakli kabul etmesidir. Buna
göre Ümmü'l-Veledliye hükmedilen payda sirayet olmadığı gibi vakfedilmiş
hisseye, hasta kimsenin ölmesiyle azadın gerekli olduğu azat edilmesi adanmış
olan hisseye de sirayet söz konusu olmaz. Yine azat olması ölüm sonrasında
gerçekleşecek bir vasfa bağlanmış olan köle ölüm sonrasında azat olduğunda da
böyledir.
54. İki ortaktan, ödeme
güçlüğü içinde olan birisi kendi payını ümmüveled kıldıktan sonra ödeme imkanı
yerindeyken bu payı azat etse, azat işlemi ortağının payına sirayet eder.
Zerkeşi'nin Kadı
Ebu't-Tayyib'ten naklen "azat işlemi diğer ortağın payına sirayet
etmez" şeklindeki ifade kabul edilemez.
55. Azat işlemi, kölenin
rehin olarak verilmiş bir bölümüne, müdebber kılınan bölüme, mükatep olup da
ortağın payını ödemekten aciz olduğu bölümüne sirayet eder.
1.3.3.4. Kişinin Önce
Kendi Payını Azat Etmiş Olması
56. Sirayetin dördüncü
şartı kişinin önce kendi payını azat etmesi, bu payazat olduktan sonra azadın
diğer ortağın payına sirayet etmesidir. Kişi ortağının payını azat etse bu
işlem hukuken hükümsüzdür; çünkü kişinin ortağının payı üzerinde mülkiyeti
yoktur, kendi mülkiyeti de diğerine tabi değildir. Daha sonra kendi payını azat
etse bu azat ortağının payına sirayet eder.
57. Kişi ortak olan
kölenin yarısını azat edip mutlak olarak bıraksa hükmün ne olacağı konusunda
mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüş
Azat yarım hisse
üzerinde şayi olarak gerçekleşir; çünkü kişi azadı kendi mülküne özgü
kılmamıştır.
İkinci görüş
Azat yalnızca kendi
mülkü üzerinde gerçekleşir; çünkü kişi yalnızca kendi mülkünü azat edebilir.
e-Envar yazarının kesin
olarak belirttiğine göre tıpkı satım ve ikrarda olduğu gibi burada da ikinci
görüş tercihe şayandır.
Her iki takdirde de -azat
eden kişi ödeme gücüne sahip olmadıkça- kölenin bütünü azat olmuş olmaz.
Cüveyni şöyle demiştir:
Bu görüş ayrılığının boşamayı veya az at etmeyi şarta bağlama meselesi dışında
herhangi bir etkisi yok gibidir.
Not: Kocasından hamile kalmış olan bir cariyeyi o
cariyenin hür olan oğlu ve cariyenin kocası birlikte satın alsa ve her ikisinin
de ödeme imkanı bulunsa bunun hükmü, cariyenin efendisinin o cariyeyi bu iki
şahsa vasiyet yoluyla bırakması ve bu ikisinin de vasiyeti birlikte kabul
etmesi durumunda olduğu gibidir. Buna göre cariye oğulun payından olmak üzere
otomatik olarak azat olur. Cariyenin karnındaki yavru ise o kişinin payından
olmak üzere otomatik olarak azat olur, değer belirlemesi yapılmaz.
2. ZORUNLU OLARAK
GERÇEKLEŞEN AZAT İŞLEMİ
Bağışta bulunmaya ehil
olan bir kimse, [köle olan] üst veya alt soy hışmına malik olsa o köle [zorunlu
olarak] azat olur.
Çocuğun velisi, çocuk
adına onun yakınını satın alamaz. Şayet yakını çocuğa hibe edilirse veya
vasiyet edilirse bakılır: O kişi çalışıp kazanabilecek durumda ise velinin onu
kabul etmesi gerekir. Bu durumda köle azat olur ve kendisine kendi kazancından
nafaka verilir.
Aksi takdirde çocuk
fakir ise velinin kabul etmesi zorunlu olur. Azat olan kölenin nafakası devlet
hazinesinden karşılanır. Çocuk ödeme gücüne sahipse velinin kabul etmesi haram
olur.
Kişi ölüm hastalığı
esnasında köle olan yakınına bedel ödemeksizin malik olursa bu yakını, şahsın
malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur. Bir görüşe göre bütün malvarlığı
üzerinden azat olur. Kişi ölüm hastalığı esnasında yakınına indirimin söz
konusu olmadığı bir bedel karşılığında sahip olursa bu yakın, kişinin
malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur. Ölen kişiye mirasçı olamaz. Ölüm
hastalığında olan kişinin borcu varsa bir görüşe göre onun yakınını satın
alması sahih olmaz. Daha doğru görüşe göre ise bu sahihtir. Bu durumda yakını
zorunlu olarak azat olmaz, borcun ödenmesi için satılır.
Kişi ölüm hastalığı
esnasında, yakını olan köleyi indirimli olarak satın alsa bu indirim miktarı
sanki [kendisine yapılmış] hibe gibi kabul edilir. Kalan kısım ise
malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur.
Bir köleye, efendisinin
yakını olan bir kölenin bir kısmı hibe edilse ve hibenin yapıldığı kişi bunu
kabul etse, biz "köle, hibeyi kendi başına kabul edebilir" görüşünü
tercih ettiğimiz takdirde onun eline geçen köle azat olmuş olur ve bu azat
işlemi sirayet eder. Bu durumda efendinin, kölenin geriye kalan değerini
ödemesi gerekir.
58. Bağışta bulunmaya
ehil olan bir kimse, [köle olan ve] nesebi sabit olan üst veya alt soy hısımına
sahip olsa o köle zorunlu olarak azat olur.
Üst soy hısımının azat
olmasının delili şu ayettir:
> Onları esirgeyerek
alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar
beni nasıl yetiş• tirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!"
diyerek dua et. [İsra, 24]
Üzerlerine kanat germek
onları köle edinmekle bağdaşmaz.
Ayrıca Müslim'in
sahihinde şu hadis yer almaktadır:
> Hiçbir çocuk babasının
hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur, satın alır da azat ederse o
başka. (Müslim, itk, 3778)
Bu hadiste kastedilen
şey, Davud ez-Zahirl'nin anladığı gibi çocuğun, üst soyunu satın aldıktan sonra
azat işlemini gerçekleştirmesi değil, bizzat satın alma sebebiyle yakının azat
olmasıdır. Nitekim bu durumda kölenin zorunlu olarak azat olacağını belirten
rivayet buna delildir.
Alt soydan olan bir köle
satın alındığında onun zorunlu olarak azat olacağının delili ise şu ayetlerdir:
> Çocuk edinmek
Rahman'zn şanzna yakışmaz. Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kulolarak
Rahman 'a gelecektir. [Meryem, 92-93]
> Rahman (olan Allah,
melekleri) evlat edindi, dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Bilakis
(melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır. [Enbiya, 26]
Bu ayetler
"çocukluk" ile "kölelik" vasfının bir arada
bulunamayacağını belirtmektedir.
Not: Nevevi'nin "üst ve alt soy hısımı"
ifadesinin kapsamına ne kadar yukarı veya aşağıya giderse gitsin erkekler ve
kadınlar girer. Bunlar ister kişinin kendi iradesiyle isterse böyle olmaksızın
mülkiyet altına girsinler, ister efendi ile kölesi aynı dinden olsun ister
olmasın fark etmez. Çünkü hüküm akraba olmaya bağlıdır. Akrabalık bakımından da
bunların hepsi birbirine eşittir.
Üst ve alt soylar
dışında erkek kardeşler ve amcalar gibi diğer akrabalar hükmün dışında kalır;
çünkü onlara malik olma durumunda zorunlu olarak azat gerçekleşmez. Çünkü bu
konuda herhangi bir nas söz konusu olmadığı gibi bunlar, nasslarda yer alan
kişilerle aynı özellikte de değildir. Zira efendi ile kölesi arasında
"parçası olma / baziyet" ilişkisi yoktur.
"Bir kimse,
evlenmesi haram olacak derecede yakın olan bir akrabasına sahip olduğunda o
akrabası azat olur" şeklindeki hadise gelince bu hadis zayıftır. Hatta
Nesai bu hadisin münker olduğunu, Tirmizi de hata olduğunu söylemiştir. (Ebu
Davud, itk, 3949; Tirmizi, Ahkam, 1365; İbn Mace, itk, 2424)
Ebu Hanife ve Ahmed bin
Hanbel'e göre, evlenilmesi haram olacak derecede olan bütün yakınlar azat olur.
İmam Malik'e göre miras
ayetinde belirtilen yedi kişi azat olur.
Evzai'ye göre evlenmesi
haram olsun ya da olmasın bütün akrabalar zorunlu olarak azat olur.
59. "Nesebi
sabit" ifadesi, kendisiyle zina edilen kadının bir çocuk doğurduktan sonra
zina eden erkeğin o çocuğa malik olmasını dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda
çocuk azat olmaz.
60. "Üst ve alt soy
hısımı" ifadesi kişinin süt emme yoluyla hısımı olan kimseleri dışarıda
bırakmaktadır ki bunlar azat olmaz.
61. Nevevi, "bağış
yapmaya ehil" ifadesini el-Muharrer'e tabi olarak zikretmiştir. Bu ifade
ile çocuk ve akıl hastasını dışarıda bırakmak sahih değildir. Zira bunlar, üst
ve alt soylarına malik olduklarında -ileride belirtileceği üzere- o köleler
zorunlu olarak azat olur.
62. [Gazzalı'nin]
el-Vecız adlı eserlinlin bu bölümünde kayıt konulmuş, Rafii de şöyle demiştir:
"Bu kayıtla çocuk vb. dışarıda bırakılmıştır." Rafii'nin bunu,
muhtemelen meseleyi incelemeksizin yazdığı belirtilmiştir.
63. Celaleddin
el-Mahalli'nin "bu ifadeden mefhum-i muhalif [zıt anlam]
kastedilmemiştir" ifadesi kabul edilemez. Aksine bu ifade ile şu durumlar
dışarıda bırakılmıştır:
> Mükatep köle üst
veya alt soy hısımına hibe veya vasiyet ile sahip olduğunda, o köle olan yakını
kendisine yeterli olacak olan şeyi çalışıp kazanabilecek durumda olursa kölenin
onu kabul etmesi caiz olur. Kabul ettiğinde ona malik olur ve yakını azat
olmaz. Aksine onunla kitabet akdi yapar. Çünkü şayet sahip olduğu kişi zorunlu
olarak azat olmuş olsaydı onun velası mükatep köleye ait olurdu. Oysa kölenin
vela hakkına sahip olması düşünülemez.
> Kısmen hür / köle
olan bir kimse hür olan kısmıyla üst veya alt soy hısımlarından birine ma.lik
olsa bu köle zorunlu olarak azat olmaz; çünkü bu, mirasçılık ve vela hakkını
içerir.
Oysa kısmen hür / köle
olan kişi bu ikisine ehil değildir. Kısmen hür / köle olan kişinin ümmüveledi
onun ölümüyle azat olur; çünkü bu durumda ondan kölelik sona erdiğinden velaya
ehil olmuştur.
> Bir kimse erkek
kardeşinin oğluna sahip olduktan sonra malvarlığını kuşatacak bir borç
bırakarak ölse, kendisine sadece erkek kardeşi mirasçı olsa ve biz "borç,
mirasçılığa engel değildir" şeklindeki daha doğru görüşü kabul etsek erkek
kardeş, oğluna malik olur ama oğlu azat olmaz; çünkü bu kişi o konuda bağışta
bulunmaya ehil değildir. Bir ifadenin mefhum-i muhalifinde ayrımlar söz konusu
ise mefhum-i muhalif reddedilir.
> Hür bir kimse
kendisinden hamile kalan ve cariye durumunda olan karısını satın alsa
Zerkeşi'nin belirttiğine göre cariyenin karnındaki çocuk zorunlu olarak azat
olur. Şayet ölüm hastalığı esnasında cariyeyi satın alsa, çocuk bu kişinin
ölümünden önce veya sonra doğmuş olsa çocuk ona mirasçı olamaz; çünkü bu
durumda çocuğun azat olması vasiyet hükmündedir. İleride bu konuda açıklama
yapılacaktır.
64. Şu hususlar,
Nevevi'nin ifadesine itiraz olarak ileri sürülmüştür:
> İleride gelecek
olan "ölüm hastalığında olan kişi"ye ilişkin meseleler,
> Kişi bir şahsı bir
köle satın alma konusunda vekil tayin etse,
vekil de o müvekkili
adına zorunlu olarak azat olacak bir kimseyi satın alsa, satın aldığı kişi
kusurlu olsa, müvekkilin kusura razı olmasından önce satın alınan köle zorunlu
olarak azat olmaz.
65. Çocuk, deli veya
sefihin velisi, velayeti altında olan kimse adına, satın aldığında zorunlu
olarak az at olacak olan bir köleyi satın alamaz, yani satın alması sahih
değildir.
Nevevi "kısıtlama
altında olan" demiş olsa daha iyi olurdu.
Veli bunu yapamaz; çünkü
veli ancak velayeti altında olan kişinin maslahatına uygun olan şeyi yapar. Bu
ise onun maslahatına uygun değildir; çünkü satın aldığı köle zorunlu olarak
azat olmaktadır. Azat olduktan sonra bu kişiden nafaka talep etme ihtimali de
bulunmaktadır. Bu ise ona zarar verir.
66. Belirtilen kişiye [yani
velayet altında bulunan kısıtlı şahsa] köle olan yakını hibe olarak verilse
veya vasiyet edilse bakılır:
> Hibe veya vasiyet
edilen köle kendi masrafını karşılayacak kazanç elde edebilecek bir kimse ise
veli, vasi veya kayyim bu kölenin hibe veya vasiyet edilmesini kabul edebilir;
çünkü burada velayet altındaki şahıs için bir zarar olmadığı gibi onun üst soy
hısımı olan biri için kemal sıfatını kazandırma söz konusudur. Sonradan meydana
gelecek bir acizlik sebebiyle azat olan bu şahsın nafakasının verilmesinin
gerekli olma ihtimali burada dikkate alınmaz. Çünkü bu [kesin olmayıp] şüpheli
olan bir durumdur. Aslolan böyle bir şeyin olmamasıdır. Belirtilen menfaatin
varlığı ise kesindir.
Sözü edilen köle, çocuk
vb. şahıslar adına zorunlu olarak azad olur; çünkü yukarıda geçen deliller
genel niteliklidir. Azat olan bu kişinin nafakası kendi kazancından karşılanır;
çünkü bu kişi, yakınından nafaka almaya muhtaç durumda değildir.
Not: Nevevi'nin
ifadesinin zahirinden, çocuk vb. şahıslar zengin olsalar bile velinin bunu
kabul etmesinin zorunlu oldUğu anlaşılmaktadır. Oysa bu problemlidir; çünkü
nafakalar bölümünde zikredilen daha güçlü görüşe göre üst soy hısımlan, çalışıp
kazanma gücüne sahip olsalar bile şayet bir kazançları yoksa alt soyları onlara
nafaka ödemekle yükümlü olur.
Nevevi, "kazanç
olup olmaması" ifadesi yerine Ravdatü't-talibin ve başka eserlerde yer
aldığı üzere "nafakayı gerektiren ve gerektirmeyen" ifadesini
zikretmiş olsa daha iyi olurdu.
Bir çocuğa mesela dedesi
ve bu dedenin oğlu olan amcası olan oğlu vasiyet edilse, amca sağ ve maddi
durumu yerinde olsa velinin bu vasiyeti kabul etmesi gerekir. Dede, kazancı
bulunan bir kimse olmasa bile böyledir; çünkü bu vasiyetin kabul edilmesinde
çocuk için bir zarar söz konusu deiğldir.
Babanın vasiyet edilme
şekillerinden biri şudur: Bir köle hür bir kadınla evlenir ve ondan bir çocuğu
olur. Bu çocuk hür olur. Sonra kölenin efendisi o köleyi kendi oğluna vasiyet
yoluyla bırakır.
Oğulun vasiyet edilme
şekillerinden biri şudur: Hür bir kimse bir cariye ile evlenip ondan çocuk
sahibi olur. Çocuk, cariyenin efendisinin kölesi olur. Daha sonra çocuğun
efendisi onu babasına vasiyet yoluyla bırakır.
> Kişinin yakını olan
köle kendi kazancını sağlayamayacak durumda ise bakılır:
a) Çocuk vb. kısıtlı
şahıslar ödeme güçlüğü içindeyseler velinin o vasiyeti kabul etmesi gerekir;
çünkü bunda çocuk vb. şahıslar için bir zarar söz konusu değildir. ileride
velayet altındaki şahsın zenginleyerek yakını olan kişiye nafaka ödeme
yükümlülüğü altına girebilme ihtimalinin bulunması dikkate alınmaz. Veli bu
vasiyeti kabul etmekten kaçınırsa hakim kabul eder. Hakim de kabul etmekten
kaçınırsa kısıtlı şahıs kemale erdiğinde vasiyeti kabul eder. Ancak hibe bunun
dışındadır; çünkü hibenin kabulü geciktirildiğinde hibe ortadan kalkar.
Ezrai şöyle demiştir:
"Hakim, düşünüp taşındıktan ve ictihad ettikten sonru bunu kabul etmekten
kaçınmış ve köle olan yakının, yakın zamanda acze düşeceğini veya onun
mesleğinin kazanç elde edemeyen bir meslek olduğunu düşünerek kaçınmışsa çocuk,
kemale erdikten sonra vasiyeti kabul edemez."
Hakim sükut etmeyip söz
söylemek suretiyle vasiyeti kabul etmekten kaçınmışsa Ezrai'nin belirttiği
hüküm yerinde olur.
Şayet azat olan şahsa,
evlilik veya akrabalık gibi bir yolla nafaka ödemesi gerekli olan bu çocuk
dışında bir kimse bulunmazsa azat olan kölenin Müslüman olması halinde nafakası
devlet hazinesinden karşılanır. Çünkü o, muhtaç Müslümanlardandır. Kafire
gelince onun devlet hazinesinde bir hakkı yoktur. Bu sebeple devlet hazinesinden
bir şey çaldığında eli kesilir. Ancak devlet başkanı ihtiyaç olması halinde
ileride tazmin ettirme şartıyla ona nafaka öder. Rafii, kafirliğine hükmedilen
buluntu çocuğun nafaka ödememesi görüşünü tercih etmiştir.
b) Çocuk vb. kısıtlı
şahıslar ödeme imkanına sahip iseler o zaman velinin vasiyeti kabul etmesi
haram olur; çünkü bunda çocuk vb. kısıtlı şahıslar için zarar söz konusudur.
Zira mallarından, azat olan o şahsa nafaka ödemeleri gerekecektir.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre
bu hükümlerin tümü, kısıtlı şahsa yakını olan kölenin bütününün hibe edilmesi
halinde geçerlidir. Şayet kısıtlı şahsa kölenin bir kısmı hibe edilse ve köle
kazanabilecek durumda olsa, kısıtlı şahıs zengin olsa velisi bu hibeyi kabul
edemez; çünkü hibeyi kabul ederse köleye sahip olacak ve köle zorunlu olarak
azat olacaktır. Azat olunca kısıtlı şahıs aleyhine olmak üzere bu azat işlemi
diğer ortağın payına sirayet edecektir. Bu durumda diğer ortağın köledeki
payının değerini ödemek gerekecektir. Bu, Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebir'deki görüş olup itimad edilmesi gereken budur. Nevevi,
Tashihü't-Tenbih adlı eserinde ise bu durumda velinin vasiyeti kabul edeceğini,
kölenin kısıtlı şahsa ait olan kısmının azat olacağını ve bu azadın diğer kısma
sirayet etmeyeceğini belirtmiştir.
Çünkü kölenin azadının
sirayet etmek üzere bölünmesi, kişinin kendi seçimiyle olan durumda söz
konusudur. Burada ise böyle bir durum yoktur. Maverdi bunun gerekçesini
"çocuk, kendisine kısıtlama getirildiğinde ödeme güçlüğüne sahip kimse
hükmünde olur" diyerek belirtmiştir.
67. Ölüm hastalığında
olan bir kimse, sahip olması halinde zorunlu olarak azat olacak olan bir
yakınına bedelsiz olarak -mesela miras olarak kalması veya kendisine hibe
edilmesi gibi bir yolla- sahip olsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki
görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bu yakını, ölüm
hastalığında olan şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden az at olur. Buna
göre hasta olan şahsın bu köle dışında bir mülkü bulunmasa kölenin üçte biri
azat olur.
Çünkü bu köle onun
mülküne girmiş, karşılık söz konusu olmaksızın onun mülkünden çıkmış olması
yönüyle bağışa benzemektedir. Bu, Beğavi'nin tercih ettiği görüştür. [Rafii de]
el-Muharrer'de buna tabi olmuştur.
İkinci görüş
Bir görüşe göre kişi bu
köleden başka bir mala sahip olmasa bile kölenin bütünü kişinin bütün
malvarlığı üzerinden azat olur. Bu durumda köle, sanki kişinin malvarlığına hiç
girmemiş gibi olur. Rafii ve Nevevi'nin, eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve
Ravdatü'ttalibin'in "köle azadı" bölümünde ve "vasiyetler"
bölümünde bir miras meselesini ele alırken belirttikleri üzere daha doğru görüş
budur.
Bulkini şöyle demiştir:
İmam Şafii'nin iflas
sebebiyle kısıtlama getirilen kadınla ilgili olarak "kocası bu kadına
babasını mehir olarak verse babası zorunlu olarak azat olur. Alacaklı olan
şahısların bundan başka bir alacağı olmasa bile böyledir" şeklindeki açık
ifadesinin gerektirdiği daha doğru görüş de bu şekildedir. Çünkü bu köle
üzerinde mülkiyet gerçekleştiği anda köle zorunlu olarak azat olur.
Bulkın! fetvada itimad
edilecek olan görüşün bu olduğunu belirtmiştir.
68. Ölüm hastalığında
olan bir kimse, yakını olan köle şahsa, emsal bedelinde bir müsamaha söz konusu
olmaksızın bedel ödeyerek sahip olduğunda bu köle, şahsın malvarlığının üçte
biri üzerinden azat olur. Yani bu kişinin malvarlığının üçte biri kölenin ne
kadarına yetiyorsa o kadarı azat olur. Çünkü köle için ödediği bedel ile
mirasçıların haklarını kaybettirmiş, bunun karşılığında onlar için herhangi bir
şey hasıl olmamıştır.
Kişinin malvarlığının
üçte biri kölenin ancak bir kısmını satın almaya yetiyorsa satımın bölünmesi
sebebiyle satıcının akdi feshetme hakkı yoktur.
69. Yukarıdaki her iki
durumda da kölenin azadının malvarlığının üçte biri üzerinden gerçekleşmesi
dikkate alındığında köle olup azat olan şahıs onu satın almış olan şahsa
mirasçı olamaz; çünkü bu durumda onun azat olması vasiyet hükmündedir. Vasiyet
ile mirasçılık bir arada bulunamaz.
Rafii ve Nevevi'nin bu
iki görüşü alimlerimizden nakletmesi doğruya son derece uzak bir durumdur. Öyle
anlaşılıyor ki bu, mirasçıya vasiyette bulunmanın batıl olması hükmüne
dayandırılmış bir çıkarımdır.
70. Şayet biz bu
vasiyetin sahih olmasının, diğer mirasçıların onay vermesine bağlı olduğu
görüşünü kabul edersek -ki doğru olan budur- ikisinin bir arada bulunması
imkansız olmaz.
Bu durumda işin
mirasçıların onayına bağlanması ihtimal dahilinde olur. Bunun aksi de
muhtemeldir ki zahir olan da budur; çünkü bunun onaylanması imkansızdır. Zira
vasiyetin gerçekleşmesi, vasiyetin bağlandığı az adın gerçekleşmesine bağlıdır.
Oysa azat işlemi de vasiyete bağlanmıştır. Bu durumda hem onay verme hem de
mirasçı olma birbirine bağlı olduğundan kölenin mirasçı olması imkansız olur.
Kişinin malvarlığının bütünü üzerinden azat olan kölenin mirasçı olması bundan
farklıdır.
71. Şayet vasiyetin
sahih olmasını kişinin malvarlığının bütünü üzerinden dikkate alırsak -ki ilk mesel
ed e daha doğru görüş budur- o zaman daha doğru görüşe göre azat olan köle
mirasçı olur. Bu, hasta olan şahsın borcu yoksa söz konusu olur.
72. Şayet ölüm esnasında
kişinin bütün malvarlığını kaplayacak kadar borcu bulunursa [bu şahsın, yakını
olan köleyi satın alması sahih olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bir görüşe göre bu
kölenin satın alınması sahih değildir; çünkü bunu sahih kabul etmek o köleye
malik olma sonucunu doğurur. Bu durumda köle azat olmaz, bu sebeple satın alma
sahih olmaz. Nitekim kafir bir kimsenin Müslüman köleyi satın alması da sahih
değildir.
İkinci görüş
Daha doğru görüşe göre
ise bu kölenin satın alınması sahihtir; çünkü bu işlemde herhangi bir sakatlık
söz konusu değildir. Köleden herhangi bir şey azat olmaz; çünkü onun azat
olması kişinin malının üçte biri üzerinden dikkate alınır. Kişinin borçlu
olması buna engeldir. Bu durumda köle, borç sebebiyle satılır.
Bu mesele bir bilme ce
şeklinde şöyle sorulur: "Hür ve ödeme gücüne sahip olan bir kimse, satın
aldığında zorunlu olarak azat olacak olan bir şahsı satın aldığı halde hangi
durumda o şahıs azat olmaz?"
73. Şu durum da
yukarıdaki durumla aynı özelliktedir: Ticaret yapmasına izin verilen köle,
satın aldığı takdirde efendisi üzerine otomatik olarak azat olacak bir köleyi
efendisinin izniyle satın alsa, bu köle üzerinde ticaret borçları bulunsa bu
satın alma sahih olur. Nevevi'nin Tashıhüt't-Tenbıh adlı eserinde daha doğru
olarak belirtilen görüşe göre bu köle zorunlu olarak azat olmaz. Rafii bunu
"mudarebe / kıraz" bölümünde zikretmiş ve "bu köle, borçlar
sebebiyle rehin alınmış mal gibidir" diyerek gerekçelendirmiştir.
74. "Malvarlığını
kaplayan borç" ifadesi kişinin malvarlığını kaplamayan borcu veya ibra
yahut başka sebeple düşen borcu dışarıda bırakmaktadır. İlk durumda borcun
ödenmesinden sonra ikinci durumda ise kalanın üçte biri üzerinden kölenin
değeri ödenebiliyorsa köle azat olur. Yahut her iki durumda mirasçılar bunu
onaylıyorsa yine azat geçerli olur. Aksi takdirde kölenin, malvarlığının üçte
biri dikkate alındığında buna yeterli olacak olan kısmı azat olur.
75. Ölüm hastalığında
olan kişi, mülkiyetine girdiği takdirde zorunlu olarak azat olacak olan bir
köleyi satıcının indirimli satımı ile alsa, mesela değeri yüz dirhem olan
köleyi elli dirheme alsa, bu müsamaha miktarı hibe gibi -yani bu örnekte elli
dirhemlik kısımhibe gibi kabul edilir. Buna göre kişinin bedel ödemeksizin
sahip olduğu kısım üzerinde bunun kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden mi
yoksa bütün malvarlığı üzerinden mi değerlendirileceğine ilişkin görüş ayrılığı
burada da söz konusu olur. İndirim düşüldükten sonra kalan kısım kesin olarak
kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınır.
76. "Satıcının
indirim yapması" ifadesi, ölüm hastalığında olan kişinin fazladan ödeme
yapması durumunu dışarıda bırakmaktadır. Mesela hasta olan kişi, değeri elli
dirhem olan yakınını yüz dirhem ödeyerek satın alsa bu fazlalık miktarı, onun
tarafından yapılan hibe gibi kabul edilir. Şayet bu fazlalık onun malvarlığının
üçte birini kuşatacak kadar olursa kölenin hiçbir bölümü azat olmaz. Aksi
takdirde, farklı görüşler içinden sonraki alimlerden birinin tercih ettiği
görüşe göre indirim, azat işleminden öncelikli kabul edilir.
77. Bir köleye,
efendisinin yakınlarından olan ve onun mülkiyetine girmesi halinde zorunlu
olarak azat olacak olan bir kölenin bir kısmı hibe edilse ve köle de bu hibeyi
kabul etse, biz daha doğru olan "köle, hibeyi efendisinden bağımsız olarak
kabul edebilir" görüşünü tercih ettiğimiz takdirde efendinin yakını olan
köle efendinin mülkünden zorunlu olarak azat olur ve bu azat işleminin sirayet
etmesi sonucunda azat olan kölenin geriye kalan değerini efendi ödemekle
yükümlü olur. Çünkü köleye yapılan hibe aslında onun efendisine yapılmış
gibidir. Kölenin bunu kabul etmesi -Rafii'nin köle azadı bölümünde kesin olarak
belirttiği ve İsnevl'nin de tasvip ettiği üzere- bizzat efendinin kabul etmesi
gibidir. Bu sebeple alimler, efendinin kölesinin figili konusunda kesin olarak
yemin edeceği görüşünü doğru kabul etmişlerdir. Nevevi, Ravdatü't-talibin'de
"bu köle azadının sirayet etmemesi gerekir; çünkü köle, efendinin
mülkiyetine tıpkı mirasta olduğu gibi onun isteği dışında girmiştir."
Demiştir. Ravdatü 't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'in "kitabet"
bölümünde bu görüş doğru kabul edilmiş, Bulkın! de bunu esas alarak şöyle
demiştir: "el-Minhac'taki görüş, kendisine iltifat edilmeyecek zayıf ve
garip olan bir görüştür."
Zahir olan da budur.
Not: Bu, köle kısmen hür veya mükiHep değilse
geçerli olan bir hükümdür. Şayet kısmen hür ise ve efendisi ile arasında zamanı
nöbetleşe kullanma konusunda bir anlaşma varsa bakılır: Şayet kendisine yapılan
bağışı kendisinin hür olduğu nöbet esnasında kabul etmişse köle azat olmaz.
Köle olduğu nöbet esnasında kabul etmişse onun durumu sırf köle olan kişinin
durumu gibidir. Efendisi ile arasında bir sözleşme yoksa hürriyete ilişen
bölüme efğendi sahip olamaz. Köleliğe ilişen bölümle ilgili olarak ise yukarıda
anlatılan hükümler geçerlidir.
Bu köle kitabet akdi
yapmış ise kendisine hibe edilen kölenin hiçbir bölümü kitabet akdi devam
ettiği sürece azat olmaz. Şayet efendinin tercihi olmaksızın kitabet konusunda
acze düştüğünü beyan ederse efendi kölenin o bölümüne malik olur ama azat
işlemi sirayet etmez. Efendi onu aciz kabul ederse daha doğru görüşe göre azat
işlemi yine sirayet etmez; çünkü efendi, mülkiyet zımnen hasıl olmuş iken
mükatep köleyi aciz kılmayı kastetmiştir. Daha önce buna işaret edilmişti.
Bulkini buna muhalefet etmiştir.
3. ÖLÜM HASTALlĞI
ESNASINDA KÖLE AZAT ETMEK
Bu başlık altında ölüm
hastalığı esnasında köle azat etmek ve kura çekiminin açıklanması konuları ele
alınacaktır.
3.1. Ölüm Hastalığı
Esnasında Bir Tane Köle Azat Etmek
Kişi ölüm hastalığı
esnasında kendisinden başka mülkü olmayan kölesini azat etse kölenin üçte biri
azat olur. Şayet bu kişinin malvarlığını kaplayacak kadar borcu olsa kölenin
hiçbir bölümü azat olmuş olmaz.
78. Kişi ölüm hastalığı
esnasında bir köle azat etse ve öldüğü esnada kendisinin o köleden başka bir
mülkü de borcu da bulunmasa kölenin üçte biri azat olur, geriye kalan üçte
ikisi köle olarak kalır; çünkü köle azadı -daha önce vasiyetler bölümünde
geçtiği üzere- bir tür bağış hükmünde olup kişinin malvarlığının üçte biri
dikkate alınarak gerçekleştirilir.
Not: Bu, efendinin ölümünden sonra kölenin hayatta
kalması halinde geçerlidir. Şayet köle, efendi hayattayken ölürse üç ihtimal
söz konusu olur:
1. Köle, bütünü
itibarıyla köle olarak mı ölmüş olur.
2. Kölenin bütünü hür
olarak ölmüş olur.
3. Kölenin üçte biri
hür, kalanı köle olarak mı ölmüş olur.
eş-Şerhu'l-kebir'in köle
azadı bölümünde şöyle denilmiştir: Bu konudaki görüşler içinden Saydalanl'ye
göre en doğrusu ilk görüştür. İbnü'I-Mukrl de Ravd adlı eserinde bunu esas almıştır;
çünkü azat olan kısmın iki mislinin mirasçılar için kalması gerekir. Oysa onlar
için burada herhangi bir şey kalmamıştır.
Rafiı ve Nevevi,
vasiyetler bölümünde Ebu Mansur'dan ikinci görüşün doğru kabul edildiğine
ilişkin görüşü nakledip bununla yetinmişlerdir. Zerkeşi de bu görüşü doğru
kabul etmiş, bunu, kişinin sağlığı esnasında köleyi azat etmesi gibi
değerlendirmiştir.
Nevevi'nin mutlak
ifadesinden onun üçüncü görüşü tercih ettiği anlaşılmaktadır ki zahir olan da
budur. Beğavı de bu görüşü sahih kabul etmiştir. el-Bahr adlı eserde
"mezhebin zahiri budur" denilmiştir.
Maverdi "İmam
ŞafiI'nin görüşünün zahirinden anlaşılan budur. Bu, tıpkı kölenin daha sonra
ölmesi gibidir" demiştir.
Beğavi şöyle demiştir:
"Kölenin köle olarak öldüğünü söylemenin bir delili yoktur, çünkü ölüm
hastalığında olan kişinin tasarrufu mutlak olarak engellenmiş değildir."
Ezrai de buna tabi
olmuştur. Maverdi bunu, kölenin kazancı olmaksızın ölmüş olması ile
sınırlandırmıştır. Şayet geride kazancı olarak ölmüş olursa ve mesela bu
kazanç, kölenin değerine denk olsa kölenin bütünü azat olur; çünkü kölenin
değeri kadar terikeye mal konulmuştur. Şayet kölenin kazancı değerinin yarısı
olursa kölenin yarısı hür olmuş olur.
Görüş ayrılığının etkisi
şurada görülür: Bir kimseye ölüm hastalığı esnasında bir köle hibe edilse ve
kişinin o köleden başka malı olmasa, kişi köleyi teslim aldıktan sonra köle,
efendiden önce ölse bakılır:
Şayet bu kölenin hür
olarak öldüğünü kabul edersek burada kendisine hibe edilen şahsın
mülkiyetindeyken ölmüş olduğundan cenazeyi onun teçhiz etmesi gerkekir.
Kölenin üçte birinin
azat olduğunu kabul edersek masraflar buna
göre dağıtılır.
79. Ölüm hastalığı
esnasında köle azat eden ve o köleden başka bir kazancı olmayan şahsın, kölenin
bütün değerini kaplayacak kadar borcu bulunsa köleden hiçbir şey azat olmaz;
çünkü bu durumda azat işlemi vasiyet gibi kabul edilir. Borcun ödenmesi
vasiyetten önce gelir.
Not: Nevevi "azat olmaz" ifadesiyle azat
işleminin yürürlük kazanmayacağını ifade etmek istemiştir. Ancak hukukı olarak
kölenin azat olduğuna hükmedilir. Nitekim bir kimse borcu ödemeyi üstlense veya
hak sahibi olan şahıs alacağını ibra etse Rafii'nin "borcu malından çok
olan kişinin bir şey vasiyet etmesi" konusunda açık olarak ifade ettiğine
göre bu azat işlemi geçerli olur.
Bulkini bunun
kapsamından şu durumları istisna etmiştir:
Kişi köleyi keffaret
gibi bir vacip sebebiyle azat etse tercihe şayan olan görüşe göre bu azadın
geçerli olacağı söylenmiştir. Burada onun değerinin bir kısmı ile bir köle azat
etmek ve kalan kısmı da borca ödemek mümkün olsa bile böyledir.
Kişi sağlıklı iken bir
köleyi azat etmeyi adak olarak adasa ve sonra ölüm hastalığına yakalandığında
onu azat etse, borcu malvarlığından fazla olduğu halde azat işlemi geçerli
olur.
Alacaklılar
alacaklarından ibra etseler artık ortada engel kalmadığından azat işlemi
geçerli olur.
"Malvarlığını aşan
borç" ifadesi böyle olmayan borcu dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda
kölenin geriye kalan kısmının üçte biri azat olur.
3.2. Ölüm Hastalığı
Esnasında Üç Tane Köle Azat Etmek
[Ölüm hastalığında olan]
kişi üç kölesini azat etse ve kendisinin bu üç köle dışında herhangi bir mülkü olmasa,
üç kölenin değeri birbirine eşit olsa bunlardan birisi kura çekilerek azat oluş
olur.
Yine kişi "sizin
üçte birinizi azat ettim" veya "üçte biriniz hürdür" dediğinde
de hüküm böyledir.
Kişi "her bir
kölenin üçte birini azat ettim" dese kura çekilir. Bir görüşe göre her bir
kölenin üçte biri azat olur.
80. Ölüm hastalığında
olan bir kimse üç kölesini mesela "sizleri azat ettim" gibi bir ifade
kullanarak aynı anda azat etse ve bu kişinin ölümü esnasında bu köleleri
dışında bir mülkü olmasa, kölelerin değeri birbirine eşit olsa -mirasçılar bu
kölelerin azat olmasını onaylamamış olsa bile- üç köleden birisi kura çekilerek
azat olur. Çünkü kura çekmek anlaşmazlığı sona erdirmek üzere meşru
kılınmıştır. Burada da tek yol budur. Bu konuda temel delil Müs!im'in, İmran
bin Husayn'dan rivayet ettiği şu hadistir:
Ensardan bir kişi ölümü
esnasında altı kölesini azat etti. Kendisinin başka bir malı yoktu.
Resulullah (s.a.v.) bu
köleleri çağırdı, onları üç gruba ayırdı sonra aralarında kura çekti. Kurada çıkan
iki kişiyi azat etti, diğer dördünü tekrar köle kıldı. (Müslim, Eyman, 4311)
Hadisin zahirinden
anlaşıldığına göre bu üç grupta yer alan kölelerin değerleri birbirine eşitti,
çünkü Hicaz kölelerinin değerleri genellikle değişmez.
Not: Nevevi'nin mutlak ifadesi kölelerden birinin
efendinin ölümünden önce ölmesi durumunu da kapsamaktadır ki bu durumda ölen
köle de kuraya dahil olur. Mezhepte esas alınan görüş budur. Şayet kura ona
çıkarsa diğer iki kişi köle olarak kalmaya devam eder ve ölen şahsın hür olarak
öldüğü anlaşılmış olur. Bu şahsa mirasçı olunur.
Nevevi'nin ifadesinin
zahirinden kura çekmenin tek yololduğu anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur.
Buna göre taraflar mesela "karga uçarsa falan köle hür olacak" veya
"bir çocuk bu kölelerden hangisinin üzerine elini koyarsa o hür
olacak" diye anlaşmış olsalar bu yeterli olmaz.
81. Kişi, üç kölesine
hitaben "sizin üçte birinizi azat ettim" veya "üçte biriniz
hürdür" dediğinde de bu kölelerden bir tanesi kura yoluyla azat olur. Bu
iki durumda, üç köleden her birinin üçte birlik kısmı azat olmuş olmaz; çünkü
kölenin bir kısmının azat olması tümünün azat edilmesi gibidir.
82. Kişi, "sizden
her bir kölenin üçte birini azat ettim" dese bu durumda da daha doğru
görüşe göre kura çekilir ve bu üç köleden birisi kura yoluyla azat olur.
[Zayıf] bir görüşe göre ise kura çekilmez, her bir kölenin üçte biri azat olur;
çünkü kişi, azat işleminin bölünmesini açık olarak belirtmiştir. Kıyasa uygun
olan budur. Şu var ki Şariin köle azadının tamamlanmasına özen göstermesi kura
çekilmesi konusunda habere tabi olmayı gerektirir.
Not: Bütün bunlar, kişinin azat işlemini ölüm
sonrasına bağlamaması halinde geçerlidir. Şayet kişi "sizden her birinizin
üçte biri benim ölümümden sonra hürdür" demiş olsa doğru görüşe göre her
birinin üçte biri azat olur, bu durumda kura çekilmez; çünkü ölüm sonrasındaki
azat işlemi sirayet etmez.
Meselenin, kölelerin bir
kısmının birlikte azat edilmesi şeklinde tasvir edilmesinden anlaşıldığına göre
kölelerin farklı zamanlarda azat edilmesi durumu bunun haricindedir. Bu durumda
daha önce azat edilene öncelik verilir. Mesela kişinin yalnızca iki kölesi olsa
ve kişi "Ganim adlı kölemin yansı, Salim adlı kölemin üçte biri
hürdür" dese Ganim'in üçte ikisi hür olur, kura çekilmez. Bunu Rafii ve
Nevevi vasiyet bölümünde zikretmiştir.
3.3. Azat Edilen Köleyi
Belirlemek Üzere Kura Çekmenin Şekli
NevevI daha sonra kura
çekme işleminin nasıl yapılacağından ve buna bağlı olarak azat işleminin köleler
arasında bölünmesinden şu şekilde söz etmiştir:
Kur'a işlemi şu şekilde
yapılır: Birbirine eşit üç kağıt parçası alınır. Bu üç kağıdın ikisine
"kölelik", birine "azat" yazılır. Bunlar bir şeye sanlır.
Sonra kölelerden birinin adıyla bu kağıtlardan biri çantanın içinden çekilir.
Şayet "azat" çıkarsa o köle azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır.
"Kölelik" çıkarsa bu kişi köle olarak kalır, ardından diğer bir köle
adına tekrar kağıt çekilir.
Kölelerin isimlerini
kağıda yazıp sonra hür olması şartıyla bu kağıtlardan birini çekmek suretiyle
de kura çekilebilir. Bu durumda kimin adı çıkarsa o azat olur, diğer ikisi köle
olarak kalır.
83. Kura çekme işlemi şu
şekilde yapılır: Ele aldığımız meselede olduğu gibi köleler mesela üç kişi ise
birbirine eşit üç kağıt alınır. Bu kağıtların ikisine "kölelik",
birine "azat" yazılır; çünkü kölelik hürriyetin iki katıdır. Kağıtlar
çokluk ve azlık bakımından istenen nispette olur. Sonra bu kağıtlar -daha önce
taksim bölümünde geçtiği üzeremum vb. şeylere sarılır. Sonra kölelerden birinin
adına kağıtlardan biri çekilir. Şayet o kişi için "azat" çıkarsa o
şahıs azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır. ilk şahıs için
"kölelik" çıkarsa o kişi köle olur. Sonra başka bir köle adına başka
bir kağıt çekilir. Bu kağıtta "azat" yazarsa o azat olur, üçüncü
köle, köle olarak kalmaya devam eder. ikinci kişi için çekilen kağıtta
"kölelik" yazıyorsa o kişi köle olarak kalır, üçüncü şahıs azat olmuş
olur; çünkü kuranın yararı bunu sağlamaktır.
84. Nevevi daha sonra
kura çekiminde başka bir yoldan daha bahsetmiş ve bunu caizlik ile
nitelemiştir. Buna göre kölelerin adının kağıtlara yazılması, sonra adı çıkanın
hürk olması şartıyla bir kağıt çekilmesi caizdir. Kimin adı çıkarsa o kişi azat
olur, kalan iki kişi köle olarak kalmaya devam eder.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden ilk yöntemin
daha üstün olduğu anlaşılmaktadır; çünkü Nevevi ikinci yöntemden
"ca.izdir" diye bahsetmiştir. Ancak Kadı Hüseyin, Cüveyni ve
başkaları bu ikinci yöntemi doğru bulmuşlardır. Çünkü diğer yöntemin aksine
burada yalnızca bir defa kura çekmekle işlem halledilebilir. Önceki meselede
ise kura çekmeye tekrar ihtiyaç duyulabilir.
Nevevi'nin ifadesinden
ilk durumda birinde "azat", diğerinde "kölelik" yazan iki
kağıtla yetinilemez. Ravdatü't-talibin'de bu konuda iki görüş, herhangi bir
tercih olmaksızın aktarılmıştır.
Cüveyni şöyle demiştir:
"Daha uygun olan bunun ihtiyata uygun olmasıdır. "
Bulkini "daha doğru
olan budur; çünkü bu işlemde bir köle için bir kağıt çektiğimizde ve bu kağıtta
"kölelik" yazdığında bu kağıdın tekrar kura çekimine katılması ve üç
tane kağıt arasından seçim yapılmasının tercihe şayan olduğu belirtilmektedir.
Yoksa bunun yasak olduğu söylenmemektedir." Ortak malın taksimi konusunda
buna işaret edilmişti.
Kişinin üç kölesi
bulunmakta olup bunlardan birinin değeri yüz dirhem, diğeri iki yüz dirhem,
üçüncüsü ise üç yüz dirhem olsa köleliğin iki payı ve azadın bir payı arasında
kura çekilir. Şayet iki yüz dirhemlik köle için "azat" yazan kağıt
çıkarsa o azat olur, diğer ikisi köle olur. Üçüncü şahıs için azat çıkarsa onun
üçte ikisi azat olur. ilk şahıs için azat çıkarsa o azat olur; sonra geriye
kalan iki köle için köleliğin bir payı ile azadın bir payı arasında kura
çekilir. Kendisine azat çıkan köle, kişinin malvarlığının üçte birine
ulaşıncaya kadar azat işlemi tamamlanır.
85. Kölelerin değerleri
birbirinden farklı ise mesela kişinin üç kölesi bulunup bunlardan biri yüz,
diğeri iki yüz, üçüncüsü üç yüz dirhem olsa köleliğin iki payı ve azadın bir
payı arasında kura çekilir. Yani iki kağıda kölelik, bir kağıda azat yazılır.
Bunlar mum vb. bir şeye sarılıp sonra kura çekilir.
> Eğer iki yüz
dirhemlik köle için azat yazan kağıt çıkarsa o köle azat olur, diğer ikisi köle
olarak kalır. Çünkü azat olan köle, ölen şahsın malvarlığının üçte birinin
tamamını kaplamaktadır.
> Eğer azat yazan
kağıt üçüncü köle için çıkarsa onun üçte ikilik kısmı azat olur, kalan kısmı ve
diğer iki köle ise köle olmaya devam eder.
> Azat yazan kağıt
ilk köle için çıkarsa o az at olur. Sonra geriye kalan iki köle için bir kağıda
kölelik ve diğer kağıda azat yazılarak kura çekilir. Kimin adına azat çıkarsa o
köle için, ölen şahsın malvarlığının üçte birine tamamlanacak şekilde azat
işlemi tamamlanır.
Mesela bu köle, iki yüz
dirhem değerinde olan köle ise onun yarısı azat olur. Üç yüz dirhemlik köle ise
onun üçte biri az at olur, kalan kısmı ve diğer şahıs ise köle olarak kalır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, kölelerin değerleri farklı
olduğunda bu yönteme başvurmanın zorunlu olduğu anlaşılıyorsa da bu
kastedilmemiştir. Aksine burada diğer yönteme de başvurulabilir. Bu durumda
kağıtlara kölelerin isimleri yazılır. Yüz dirhem değerindeki köleye hürriyet
yazılı kağıt çıkarsa onun tamamı azat olur. Malvarlığının üçte birinden geriye
kalan kısım daha sonra adı çıkan kişi ile tamamlanır.
Kölelerin sayısı üçten
fazla olup bunları sayılarına veya değerlerine göre gruplandırmak mümkün olsa
mesela değeri birbirine eşit altı köle olsa bu köleler ikişerli gruplara
ayrılır.
Yahut da bunlar
sayılarına göre değil değerlerine göre gruplandırılır. Mesela altı köleden biri
yüz, ikisinin değeri yüz, üçünün değeri yüz dirhem olsa ilk köle bir grup,
diğer ikisi bir grup ve diğer üç köle bir grup yapılır.
86. Kölelerin sayısı
üçte n fazla olup onları sayılarına veya değerlerine göre aynı anda üç gruba
bölmek mümkün olsa bu şekilde gruplandırma yapılır. Buna göre mesela altı veya
dokuz kölenin değerleri eşit olsa ilk durumda bunlar ikişerli, ikinci durumda
üçerli gruplara ayrılır. Bunlara, değerleri birbirine eşit olan üç kölede
yapılan muamele yapılır.
87. Şayet altı köle
içinden üç tanesinin her biri yüz dirhem, diğer üçünün her biri elli dirhem ise
hüküm yine böyledir. Bu durumda değeri yüksek olan her bir köleye değeri düşük
olan bir köle eklenir. Böylece her bir grubun sayısı ve değeri birbirine eşit
olur.
88. Köleleri sayılarına
göre değil de değerlerine göre gruplandırmak mümkün ise bu şekilde gruplandırma
yapılır. Mesela altı köleden birinin değeri yüz, iki tanesinin değeri yüz, üç
tanesinin değeri yüz dirhem olsa ilk köle bir grup, diğer iki köle bir grup ve
diğer üç köle bir grup yapılır, aralarında belirtilen şekilde kura çekilir.
Not: Nevevi bu örneği vermede el-Muharrer'e tabi
olmuştur. Oysa bu örnek uygun deiğldir; çünkü altı köle için üçte birlik kısım
sahih olarak söz konusudur. Bunun örneği Nevevi ve RafiI'nin Ravdatü't-talibin
ve eş-Şerhu'l-kebır'de zikrettiği şu durumdur: Beş köleden birinin değeri yüz
dirhem, diğer ikisinin değeri yüz dirhem ve diğer ikisinin değeri yüz
dirhemdir.
İbn Şühbe şöyle
demiştir: Buna göre ibare aksine çevrilmiştir. İbare gerçekte "sayılarına
göre dağıtmak mümkün olmakla birlikte değerine göre dağıtmak mümkün olmasa
mesela bunlardan biri yüz dirhem, diğer ikisi yüz dirhem, diğer üçü yüz dirhem
olsa" şeklinde olmalıdır. Rafiı ve Nevevi, eş-Şerhu'l-kebir,
eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü 'ttalibın'de bunu açık olarak ifade etmişlerdir.
Şarihler Nevevi'nin, iki
kişinin azat olması ile ilgili ifadesine gerekçe olarak şunu zikretmişlerdir:
Şayet iki kişinin payı çıkarsa bu durumda köle sayısının üçte biri, kölelerin
değerinin üçte birine uymuş olmaktadır. Nevevi'nin "sayı değil"
ifadesi bazı gruplara uymaktadır. Buna karşılık daha önce geçen ifadesi bütün
gruplara uymaktadır. Dağıtımın değerle değil sayı ile yapılması mümkün
olmamaktadır.
Dağıtımın değere göre
yapılması imkansız olursa mesela kişinin değerleri eşit dört kölesi varsa İmam
Şafii'nin bir görüşüne göre bu dört köle; bir tane, bir tane ve iki tane olmak
üzere üç parçaya bölünür. Şayet azat yazılı kağıt bir köleye çıkarsa o azat
olur, sonra malvarlığının üçte birlik kısmını tamamlayacak şekilde geriye
kalanlar arasında kura çekilir. Azat yazılı kağıt iki köleye çıkarsa diğer
ikisi köle olarak kalmaya devam eder.
Ardından azat yazısının
çıktığı iki köle arasında kura çekilir. İçlerinden hangisine azat çıkarsa o
azat olur, idğerinin de üçte biri azat olur. Bir başka görüşe göre her bir
kölenin adı bir kağıda yazılır. İlk olarak adı çıkan kölenin tamamı ile ikinci
olarak adı çıkan kölenin üçte biri azat olur.
Ben [Nevevi] derim ki:
İlk görüş daha güçlüdür. Allah en doğrusunu bilir.
Her iki görüş, kura
çekiminin müstehaplığı konusundadır. Bunun vaciplik konusunda olduğu da
söylenmiştir.
89. Kölelerin sayıları
ile birlikte değerleri dikkate alınarak gruplara ayrılması mümkün olmazsa yani
köle sayısında ve değerlerinde üçte bire tam olarak bölünme durumu yoksa,
mesela değerleri eşit dört köle olursa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye
ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Bir köle bir grup, diğer
köle bir grup ve geriye kalan iki köle de bir grup olacak şekilde köleler üç
gruba ayrılır. Çünkü bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in fiiline daha yakın bir uygulamadır.
Bundan sonra bakılır: Azat yazılı olan kağıt tek kişilik köleye çıkarsa onun
tamamı azat olur. Daha sonra geriye kalan üç köle arasında malvarlığının üçte
birine tamamlayacak şekilde kura çekilir. Kurada kime hürriyet yazılı kağıt
çıkarsa onun üçte biri azat olur.
Demiri şöyle demiştir:
Rafiı böyle söylemişse
de bu durum incelenmeye muhtaçtır. Zira azat yazılı kağıt bir köleye çıktığında
onun üçte birinin azat olacağı açıktır. Şayet iki köleye çıkarsa o zaman ne
yapılacak? Her bir kölenin altıda biri mi azat olacak, yoksa ikinci defa kura
çekilip de kurada adı çıkanın üçte biri mi azat olacak? Buna temas eden çok az
kişi bulunmaktadır.
Bu konuya temas etmeye
gerek yoktur; çünkü Ratlıve Nevevi'nin ifadeleri kuranın geriye kalan üç köle
arasında tekraranacağı konusunda zahir veya açıktır. Bunlar, belirtildiği
şekilde üç gruba ayrılır. İçlerinden kime hürriyet yazılı kağıt çıkarsa onun
üçte biri azat olur. Bulkini'nin nakletliğine göre Beğavı bunu et- Tehzib adlı
eserinde açık olarak ifade etmiştir. Şu halde Demırl'nin yukarıdaki
açıklamasının bir anlamı yoktur.
Azat yazılı kağıt aynı
grupta yer alan iki köleye çıkarsa diğer iki şahsın köleliği aynen devam eder,
sonra kurada kendilerine "azat" yazılı kağıt çıkan iki köle arasında
yeniden kura çekilir. Bunlar arasında kime azat yazılı kağıt çıkarsa onun tümü
azat olur. Diğerinin de üçte biri azat olur; çünkü bu üçte birle, ölen şahsın
malvarlığının üçte birlik kısmı tamamlanmış olur.
İkinci görüş
Her bir kölenin adı bir
kağıda yazılır. İlk kurada adı çıkan kişinin tümü ve ikinci olarak adı çıkan
kölenin de üçte biri azat olur. Çünkü bu, meseleyi çözmeye daha uygun bir
yöntemdir.
Bulkini şöyle demiştir:
"Bazı nüshalarda {"ikincinin"] ifadesi yerine
"kalanın" şeklinde yazılmış, bazılarında ise "ikincinin"
şeklinde yazılmıştır. Doğru olan da budur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre
kura çekiminin yenilenmesine gerek olmadan geriye kalan kölenin üçte biri azat
olur. Bu kastedilmemiştir. Aksine dört kölenin de adı dört kağıda yazılır,
sonra kişinin malvarlığının üçte birlik kısmı tamamlanıncaya kadar bunlar birer
birer çekilir. Kurada ilk olarak "hürriyet" yazan kağıdı çeken köle
azat olur. Sonra kura işlemi kalan köleler için tekrarlanır. İkinci olarak adı
çıkan kişinin üçte biri azat olur.
Nevevi, tıpkı Rafil'nin
eş-Şerhu'l-kebir'de belirttiği üzere ilk görüşün daha güçlü olduğunu
söylemiştir. Yani köleler, malın üçte birine yaklaşacak şekilde üç gruba
ayrılırlar. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) köleleri üç gruba ayırmıştır.
90. Yukarıdaki iki görüş
bu işlemi yapmanın müstehaplığı hakkındadır; çünkü amaçlanan şey her türlü
yolla gerçekleşmektedir. [Zayıf] bir görüşe göre ise bu, söz konusu işlemin
gerekli olup olmadığı ile ilgilidir; çünkü bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in
fiiline daha yakındır.
Ravdatü't-talibin ve
eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiği üzere bu, alimlerin çoğunluğunun görüşünden
çıkan sonuçtur. ilk görüş, Rafii'nin el-Muharrer'de Kadı Hüseyin ve Cüveyni'ye
uygun olarak tercih ettiği görüştür.
Bu hükümlerin tümü, ölen
şahsın malının ortaya çıkmaması halinde geçerlidir.
Kölelerin bir kısmını
kura usulü ile azat ettiğimizde ölen şahsın malı ortaya çıksa ve kölelerin
tümü, bu malvarlığının üçte biri tarafından karşılanıyor olsa onlar azat olur.
Köleler, azat
edildikleri tarihten itibaren kendi kazançlarına sahip olur. Mirasçı o kölelere
ödediği nafakayı kendilerinden alamaz.
91. Kölelerin bir
kısmını kura usulü ile azat ettiğimizde ölen şahsın, kura çekimi esnasında varlığını
bilmediğimiz bir malı sonradan ortaya çıksa, ölen şahsın malvarlığının üçte
birlik kısmı kölelerin tümünün değerini karşılıyorsa onların tümü azat olur.
Yani bir kısmını az at ettiğimiz zaman diliminde aslında diğerlerinin de azat
olmuş olduğu anlaşılmış olur. Bu sebeple Nevevi "azat ettiğimiz zaman
diliminden itibaren kölelerin kazancı onlara ait olur" demiştir. Yine
çocuk, yaralama sebebiyle ödenen tazminat gibi kölenin kazancı gibi
değerlendirilen şeyler de böyledir.
Azat ettiğimiz tarihten
itibaren bu şahıslara hür kimselere uygulanan hükümler uygulanır. Buna göre;
> Onlardan biri zina
etse ve kendisine elli sopa vurulmuş olsa şayet bekar ise had cezası [yüz
sopaya] tamamlanır. Muhsan ise recmedilir.
> Şayet bu kimse bir
cariye ise ve ölen şahsın mirasçısı onun maliki olması sebebiyle kendisini
evlendirmişse nikah batıl olur. Mirasçı kendi mülkiyetine dayalı olarak onunla
ilişkide bulunmuşsa mehrini ödemesi gerekir.
> Mirasçı, kölelerden
birini satmış, kiraya vermiş veya hibe etmiş ise bu tasarruf batıl olur. Kiraya
veren kişi, kiraya verdiği şahıstan emsal ücreti alır.
92. Mirasçı, onlar için
ödediği nafakayı kendilerinden geri alamaz; çünkü o, bu nafakayı geri almamak
üzere ödemiştir. Onun durumu, bir kadınla sahih nikah yaptığını zannederek
fasid bir nikahla evlenen ve ona nafaka veren ardından hakimin evliliğe son
verdiği kişinin durumuna benzer. Bu şahıs, kadına ödediği nafakayı geri alamaz.
Eğer ortaya çıkan mal
sebebiyle bir köle daha malın üçte biri içinden çıkıyorsa kura çekilir.
Kura sonucu azat olan
kölenin, azat edildiği tarihten itibaren hür olduğuna hükmedilir.
Değeri de o gün
itibarıyla belirlenir. O günden itibaren elde ettiği kazançlar, azat eden
şahsın malvarlığının üçte birinden hesap edilmeksizin önceden köle olan şahsa
ait olur.
Köle olarak kalan şahsın
değeri, efendisinin öldüğü tarih itibarıyla belirlenir. Kölenin kendisi ve
efendinin ölümü öncesinde elde ettiği kazanç, efendinin malvarlığının üçte
ikisi üzerinden değerlendirilir, daha sonradan meydana gelen kazanç üzerinden
değerlendirilmez.
93. Bir kimse üç
kölesinden birini azat ettikten sonra ölse ve bu şahsın ölümünden sonraya yeni
bir malı ortaya çıksa, ortaya çıkan bu mal sebebiyle malvarlığının üçte biri,
bir köle azadı için daha yeterli olsa bu köle ile kalan köleler arasında kura
çekilir. Kurada çıkan kişi ilk köle ile birlikte azat olur.
Not: Kişinin yeni çıkan malı, kölenin bir kısmı
için yeterli olsa hüküm yine böyledir. Nevevi'daha sonra genel kurala aşağıda
işaret etmiştir.
94. Köleler içinden kura
ile azat edilen her bir kölenin kura çekilme tarihinden itibaren değil azat
edildiği tarihten itibaren hür olduğuna hükmedilir. Çünkü kura çekmek azadı ilk
olarak gerçekleştirmek için değil, en baştan itibaren kimin azat olmuş olduğunu
ortaya çıkarmak içindir.
95. Kölenin değeri de
azat edilme tarihi dikkate alınarak belirlenir; çünkü kura sonucunda kölenin
daha önceden hür olduğu anlaşılmış olmaktadır. Azat edilmesi vasiyet edilen
kölenin durumu ise bundan farklı olup vasiyette bulunan şahsın ölümü ile o
kölenin değeri belirlenir. Çünkü kölenin azadı hak ettiği vakit, vasiyette
bulunan kişinin öldüğü vakittir.
96. Köle, azat edildiği
tarihten itibaren, ölen şahsın malvarlığının üçte birinden hesap edilme söz
konusu olmaksızın kendi kazancına sahip olur. Bu kazanç ister azat eden kişinin
hayatındayken ister ölümünden sonra gerçekleşsin fark etmez; çünkü bu kazanç, o
kölenin hür olduğuna hükmedildikten sonra onun mülkiyetinde gerçekleşmiştir.
97. Köleler içinden köleliği
devam edenlerin değeri ise şahsın öldüğü tarih dikkate alınarak belirlenir;
çünkü mirasçının o köleyi hak ettiği vakit o vakittir.
Not: Bu hüküm, kişinin öldüğü vakitte kölenin
değeri daha az olduğunda veya şimdikine göre değişmediğinde geçerlidir. Aksi
takdirde Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre ölüm
anından mirasçıların terikeyi teslim aldığı zamana kadar geçen sürede kölenin
sahip olduğu en düşük değer esas alınır; çünkü kölenin değeri, murisin öldüğü
vakitte daha az ise fazlalık mirasçıların mülkiyetinde iken gerçekleşmiştir.
Teslim alma anında daha az ise bundan önce meydana gelen eksilme onların eline
geçmediğinden onlar aleyhine hesap edilmez. Bu, mirasçıların terikeyi teslim
almasından önce gasp edilen veya zayi olan mallara benzer.
98. Kölenin kendisi ve
azat eden şahsın ölümü öncesinde elde ettiği kazanç mirasçılar aleyhine üçte
ikilik kısımdan hesap edilir; çünkü mirasçının hak sahibi olduğu vakit o
vakittir. Azat edenin ölümü sonrasında meydana gelen kazanç ise üçte ikiden
hesap edilmez; çünkü bu, mirasçının mülkünde iken gerçekleşmiştir. Buna göre
efendinin borcu olsa köle bu borç sebebiyle satılır, kölenin kazancı ise
mirasçıya ait olur. Bundan borç ödenmez. Istahrı ise muhalif görüş
belirtmiştir.
Nevevi daha sonra
meseleyi yukarıda geçen hükmü esas almak suretiyle detaylandırmış ve şöyle
demiştir:
Üç kölesinden başka
mülkü olmayan kişi bu üç köleyi azat etse, her kölenin değeri yüz dirhem olsa,
bunlardan biri yüz dirhem kazanmış olsa kura çekilir; şayet azat hakkı kazanç
elde eden köleye ait olursa o köle azat olur ve kendisi yüz dirhemlik kazancını
alır. Azat hakkı başkasına çıkarsa o kişi azat olur, sonra kura çekilir. Şayet
azat hakkı kazanç elde edenden başkasına çıkarsa onun üçte biri azat olur. Azat
hakkı kazanç elde eden köleye çıkarsa onun dörtte biri azat olur, kazancının
dörtte biri de kendisine tabi olur.
99. Üç kölesinden başka
mülkü olmayan bir kimse üç kölesini de aynı anda azat etse, her birinin değeri
yüz dirhem olsa ve bu kölelerden birisi azat eden şahsın ölümünden önce yüz
dirhem kazanç elde etmiş olsa köleler arasında kura çekilir:
> Azat hakkı, kazanç
elde eden köleye çıkarsa o azat olur ve kazandığı yüz dirhemi de alır.
Çünkü daha önce geçtiği
üzere bu kimse azat etme tarihinden itibaren, azat edenin malının üçte birinden
hesap edilmemek üzere kendi kazancını alarak azat olur. Diğer iki şahıs ise
köle olarak kalır.
> Azat hakkı kazanç
elde eden köleden başkasına çıkarsa o azat olur. Sonra kazanç elde eden köle
ile diğeri arasında kişinin malvarlığının üçte birini tamamlamak amacıyla
ikinci defa kura çekilir.
> Bu kura kazanç elde
etmeye nköleye çıkarsa onun üçte biri azat olur, geriye kalan üçte ikisi,
kazanç elde eden köle ve kazancı ile birlikte mirasçılara ait olur. Bu mesela
birincinin değeri ile ikiniden azat olan miktardır.
> Bu kura kazanç elde
eden köleye çıkarsa onun dörtte biri azat olur ve kazancının dörtte biri de
kendisine tabi olur; çünkü mirasçılara, azat olan kölelerin iki katının kalması
gerekir. Bu ise ancak belirtilen durumda kalmaktadır. Mesela bu kölenin değeri
yüz yirmi dirhem olsa onun dörtte biri azat olur ve kazancından da bu miktar
kendisine tabi olur. Bu kazanç kendisi aleyhine hesap edilmez. Bu kişinin
kazancından geriye yetmiş beş dirhem, kendisinin değerinden yetmişbeş dirhem ve
ayrıca değeri yüz dirhem olan bir köle kalır. Hesap edilen terikenin tümü üç
yüz yetmiş beş dirhem olur. Kölelerden birinin kazancı olan yetmiş beş dirhem
de bunun kapsamındadır.
Bu durumda azat
edilenlerin toplamı yüz yirmi beş dirhemdir. Mirasçılar için geriye kalanın
toplamı iki yüz elli dirhemdir. Kölenin kazancının dörtte biri ise terikeden
hesap edilmez; çünkü o, köleden azat edilen kısma tabi olur. Çünkü kazanç
köledeki hürriyet ve köleliğe bağlı olarak bölünür. Hürriyetten yüz dirheme
tekabül eden kısım vasiyet söz konusu olmaksızın köleye ait olur. Kölelikten
yüz dirheme tekabül eden kısım efendiye aittir. Bu sebeple kişinin terikesi
artar. Bu artışla birlikte kölenin kazançtaki hakkı da artar ve onun terikedeki
hissesi eksilir. Böylece mesele başa döner. Çünkü köleden azat olan kısım ontan
neyin azat olacağını bilmeye bağlıdır. Bu problem ancak denklemli işlemlerle
çözülür. Rafii bunu el-Muharrer'de zikrederek şöyle demiştir:
> "Bu mesele
cebir yöndemiyle şu şekilde çözülür: İkinci köleden bir miktar azat olmuştur.
[Buna x diyelim]. Onun
kazancından aynı miktar kendisine tabi olur ve ölen şahsın malvarlığının üçte
birinden hesap edilmez. Geriye mirasçı için 300-2x kalmış olur. Bu miktar, azat
olanın iki katına eşit olup bu da 100+x'tir. Bunun iki katı 200+2x olur. (yani
300-2x=200+2x) Bu durumda denklemin bir tarafındaki bilinmeyenler diğer tarafa
taşınır ve denklem şu hale gelir: 300-200 = 4x. 300'den 200 çıkarıldığında
geriye 100 kalır. 100 ise 4x'e eşittir. (100=4x) Buna göre x=25 olur.
Buna göre kölenin azat
olan kısmı onun dörtte biri, kazancından kendisine tabi olan ve terikenin üçte
birinden hesap edilmeyen kısım da bunun dörtte biridir."
> Rafil'nin ifadeleri
açıktır.
Not: Kişi cariyesine "doğurduğun ilk çocuk
hürdür" dese, diriye önce ölü sonra sağ bir çocuk doğursa bu sağ çocuk
azat olmaz; çünkü ölü bir çocuk doğurduğunda yemine konu olan sıfat ortadan
kalkmıştır.
Kişi, nesebi meçhulolan
kölesine lütuf ta bulunma amacıyla olmaksızın "sen benim oğlumsun"
dese ve onun oğlu olması mümkün olsa, yani kölesi, onun oğlu olabilecek kadar
kendisinden küçük olsa köle azat olur. Köle küçükse nesebi sabit olur. Büyük
olup da efendisinin sözünü tasdik ederse yine azat olur. Şayet efendinin sözünü
yalanlarsa yalnızca azat olur [nesebi sabit olmaz]. Şayet kölenin o kişinin
çocuğu olması mümkün değilse bu söz hükümsüz olur. Kölenin onun çocuğu olması
mümkün olmakla birlikte nesebinin başkasına ait olduğu biliniyorsa köle azat
olur ama nesebi sabit olmaz.
4. VELA
100. "Vela"
kelimesi sözlükte yakınlık anlamına gelmekte olup "yardımlaşma" ve
"yakınlaşma" anlamına gelen "müvalat" kelimesinden
alınmıştır.
Bu kelimenin bir fıkıh
terimi olarak anlamı, kölenin hürriyete kavuşması sebebiyle onun üzerindeki mülkiyetin
ortadan kalkması sebebiyle oluşan asabeliktir.
101. Vela yoluyla olan
asabelik, nesep yoluyla olan asabelikten daha sonra gelir. Bu bağa dayalı
olarak köleyi azat eden şahıs mirasçı olur. Yine bu bağ sebebiyle kişi, azat
ettiği şahsın nikaha ilişkin istlerini üstlenir, cenaze namazını kıldırma
hakkını elde eder ve onun diyetini öder.
102. Vela konusunda
temel delil şu ayettir:
> Onları (evlat
edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu
budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din
kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak
yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde
günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. [Ahzab, 5]
Hz. Peygamber (s.a.v.)
de şöyle buyurmuştur:
> Vela, ancak köleyi
azat edene aittir. (Buhari, Mükatep, 2562; Müslim, itk, 3755)
> Vela da tıpkı nesep
gibi bir yakınlık olup satılamaz, hibe edilemez. (İbn Hibban, Sahih, hadis no:
4950; Hakim, Müstedrek, 4, 241)
Bu hadisin Arapçasında
yer alan "luhme" kelimesi yakınlık an lamındadır. Bu kelimenin
"lahme" şeklinde okunması da mümkündür.
103. Vela bağı miras
olarak kalmaz, bununla mirasçı olunur; çünkü vela miras olarak kalsa tıpkı
diğer haklarda olduğu gibi bunda da erkekler ve kadınlar ortak olurdu. Ayrıca
eğer böyle olsaydı kölesini azat eden Müslüman kişi geride bir Müslüman bir de
Hristiyan oğul bırakarak öldüğünde Hristiyan oğul sonradan Müslüman olsa ve
ardından azat edilen köle geride bu ikisini bırakarak ölse ona yalnızca ilk
başta Müslüman olan oğul mirasçı olurdu.
[Oysa durum böyle
değildir].
Bir kimsenin kölesi azat
etme, kitabet akdi, müdebber kılma, kendisinden çocuk sahibi olma, akrabalık ve
azadın sirayet etmesi gibi sebeplerle özgür hale gelse onun velası [eski
efendisine] sonra da onun asabesine ait olur.
Kadın vela ile ancak
azat ettiği kişiye, onun çocuklarına ve onun azat ettiklerine mirasçı olur.
Buna göre bir kadının babası onun mülkiyetine girdikten sonra zorunlu olarak
azat olsa, ardından bu baba bir köle azat etse, köle, babanın ölümünden sonra
geride mirasçı bırakmadan ölse onun malı kıza aittir. Vela ise en üstteki
asabelere aittir.
Bir kimsede kölelik söz
konusu olursa ancak onu azat eden kimse ve onun asabeleri için vela hakkı söz
konusu olur.
Bir köle, azat edilmiş
bir kadınla evlense ve bu kadın bir çocuk doğursa, çocuğun velası annenin
mevlasına aittir. Baba azat edilirse çocuğun velasını kendi mevlalarına çeker.
Baba köle olarak ölürse
ve dede azat olursa velayı kendi Mevlalarına çeker. Dede azat edildiği halde
baba köle ise dede velayı kendi Mevlalarına çeker. Daha sonra baba azat
edilirse velayı kendi mevlalarına çeker. [Zayıf] bir görüşüne göre çocuğun
velası baba ölünceye kadar annenin Mevlalarında kalır. Baba ölünce vela hakkı
dedenin Mevlalarına çekilir.
Bu çocuk babasına malik
olsa erkek kardeşlerinin velası ona çekilir. Daha doğru görüşe göre ker:di
velası da öyledir. Ben [Nevevt] derim ki: Daha doğru olup bizzat Imam Şafii
tarafından ifade edilen görüşe göre bu durumda velayı kendisine çekemez. Allah
en doğrusunu bilir.
104. Bir kimsenin
[tamamen köle statüsünde olan] kölesi veya kısmen hürriyet elde etmiş olan
kölesi;
> Herhangi bir şarta
bağlı olmaksızın doğrudan veya köleyi kendisine satmak gibi bir bedel
karşılığında yahut da "köleni benim adıma azat et" diyen bir kimsenin
talebine icabet etme örneğinde olduğu gibi zımnen azat olsa yahut da azat
işlemi bir şarta bağlı olup şart gerçekleştiği için azat olsa,
> Veya kitabet akdi
yapılıp köle tarafından taksitlerin ödenmesi sebebiyle azat olsa,
> Yahut kişi kölesini
müdebber kılsa veya cariyesinden çocuk edinse yahut da kişi, sahip olduğu
takdirde doğrudan azat olacak durumda olan köle yakınını miras olarak alsa veya
satın alsa, hibeyi yahut vasiyeti kabul etse,
> Yahut da köle daha
önce geçtiği üzere iki ortaktan ödeme gücüne sahip olan birinin kendi payını
azat etmesi sonucu sirayet yoluyla azat olsa,
> Yahut da kişinin
kölesini başkası onun rızasıyla azat ettiğinden dolayı azat olsa [hüküm ne
olur?]
Tüm bu durumlarda kişi
yukarıda geçen haber sebebiyle ya azattan dolayı kölenin velasına sahip olur
yahut da diğer durumlar bu habere kıyas edilerek bu kişi vela hakkına sahip
olur.
105. Bir şahıs kendi
kölesini başkasının adına onun izni olmaksızın azat etse bu azat işlemi de
sahih olur ama bu durumda onun için vela sabit olmaz, vela yalnızca kölenin
sahibi için sabit olur. eş-Şerhu'l-kebir'de ise bu durumda velanın onun için
sabit olacağı söylenmiştir.
106. Bir kimse kölesini
"vela olmaması şartıyla" azat etse veya "saibe [vela olmaksızın
orta yere salınmış]" olarak azat etse yahut da velanın başkasına ait
olması şartıyla azat etse azat eden kişinin velası sabit olmaz ve nasıl ki
nesep başkasına intikal etmiyorsa vela da kendisinden intikal etmez.
Bunun delili, Buhari ve
Müslim'de yer alan şu hadistir:
> Allah 'ın kitabında
yer almayan her şart batıldır. Allah 'ın hükmü uyulmaya en layık olan hüküm,
Allah 'ın şartı en sağlam şarttır. Vela, ancak köleyi azateden kişiye aittir. (Buhari,
Mükatep, 2561; Müslim, itk, 3756)
107. Bunun kapsamından
şu durumlar istisna edilir:
> Bir kimse bir
kölenin hür olduğunu ikrar ettikten sonra onu satın alsa, köle zorunlu olarak
azat olur. Onun velası bu şahsa ait olmaz, beklemede olur. Çünkü satın alan
kişinin düşüncesine göre kendisinin köle üzerinde mülkiyeti satın almamıştır.
Burada köle, sırf onu sözüyle bağlı kılma adına azat olmuştur.
> Bir kafir başka bir
kafiri azat ettikten sonra azat edilen kişi darulharbe katılsa, daha sonra tekrar
köleleştirilse, ardından ikinci efendisi onu azat etse, bunun velası ikinci
efendisine ait olur.
> Devlet başkanı,
devlet hazinesine ait kölelerden bir köleyi azat etse bunun velası onu azat
edene değil bütün Müslümanlara ait olur.
Not: Müslüman ve kafir birbirine mirasçı olamasa
bile müslüman üzerinde kafir lehine vela sabit olduğu gibi aksi de söz
konusudur. Nitekim Müslüman ve kafir arasında mirasçılık söz konusu olmasa da
nikah ve nesep bağı sabit olabilmektedir.
Vela bağı, köle azadı
dışında mesela bir kafirin, Müslüman bir kimse elinde Müslüman olması gibi bir
sebeple sabit olmaz. Bu konudaki "bir adamın elinde Müslüman olan kişinin
hayatı ve ölümü üzerinde o şahıs diğer insanlardan daha fazla hak
sahibidir" hadisine gelince Buhari şöyle demiştir: Bu hadisin sıhhati
konusunda hadisçiler ihtilaf etmiştir. (Taberani, Mu'cemü'l-kebir, 8, 223)
Yine bir kimseyi bulmak
da onun üzerinde vela bağı olmasına sebep olmaz. "Kadın üç kişinin
mirasını alır: Azat ettiği kişinin, bulduğu çocuğun ve lian yaptığı
çocuğun" hadisini İmam Şafii ve başka alimler zayıf kabul etmişlerdir.
(Hakim, Müstedrek, 4, 341)
Yine karşılıklı anlaşma
yapmak ve birbirini mevla edinmek suretiyle de vela hakkı sabit olmaz.
108. Vela hakkı, köleyi
azat eden kişiden sonra feraiz bölümünde geçtiği üzere doğrudan asabe olan
yakınlarına [bi nefsihi asabe] aittir, başkasına ait değildir. Yine asabenin
asabe kıldığı kimselere [asabe mea'l-gayr / bi gayrihi asabe] ait değildir;
çünkü daha önce belirtildiği üzere vela hakkı miras olarak intikal etmez. Şayet
asabelerden başkasına intikal etseydi o zaman miras olarak kalmış olurdu.
Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden azat edenin
bulunması halinde başkasını asabe kılan şahıs için vela hakkının sabit
olmayacağı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Bu hak, azat eden kişi
hayatta iken onlar için sabittir. Rafii ve Nevevi'nin azat edilen kişinin
Müslüman olarak öldüğünde azat edenin hür ve kafir olması ve kendisinin
Müslüman bir oğlunun bulunması durumuna ilişkin ifadelerinden çıkan sonuç da
budur. Bu durumda ölen şahsın mirası Müslüman olan oğula aittir. Şayet velanın
asabe için sabit olmayacağını kabul etseydik o zaman ölen şahsın mirasının
devlet hazinesine kalması gerekirdi. Aksine onlar için kalan şey yalnızca
velanın faydalandır.
Nevevi'nin asabeyi benim
yaptığım açıklamada olduğu gibi kayıtlaması gerekirdi. Muhtemelen aşağıdaki
ifadeler sebebiyle buna gerek görmemiştir.
109. Bir kadın vela
sebebiyle ancak -yukarıdaki hadis sebebiyle- azat ettiği kişiye, ne kadar aşağı
inerse insin onun çocuklarına ve ne kadar uzağa giderse gitsin onun azat
ettiklerine mirasçı olur.
Azat eden kişinin bir
oğlu ve bir kızı bulunsa, yalnızca erkek mirasçı olur, kız mirasçı olmaz.
NevevI, kadının vela sebebiyle
mirasçı olamaması hükmünden şunları istisna etmiştir: Azat ettiği kişi, onun
çocukları ve onun azat ettikleri.
Not: Nevevi'nin "ancak azat ettiği kişi veya
nesep yahut vela yoluyla ona bağlı olan kişi" demesi gerekirdi. Ta ki
kendisine "bir diriye azat edildikten sonra aslen hür olan bir kimse ile
ilişkide bulunması sonucunda o cariyenin hamile kaldığı çocuk" bir itiraz
noktası teşkil etmesin. Zira Nevevi'nin ibaresinin kapsamına girdiği halde daha
doğru görüşe göre hiç kimse için onun üzerinde vela hakkı yoktur. Bu mesele
daha önce Nevevi tarafından feraiz bölümünde zikredilmişti. Nevevi bu meseleyi
aşağıdaki hükme giriş için zikretmiştir.
110. Bir kadın, köle
durumda olan babasını satın aldığında babası zorunlu olarak azat olur. Bu baba
bir köle azat etse, azat edilen köle, babanın ölümü sonrasında geride babaya
veya köleye ait neseben bir mirasçı bırakmasa azat edilmiş bu şahsın malı, köle
iken azat olmuş olan babanın kızına ait olur. Bu, söz konusu kadının, azat eden
şahsın kızı olması sebebiyle değildir. Çünkü daha önce geçtiği üzere o mirasçı
olamaz. Bu, azat edeni azat eden olduğu içindir.
Not: Kadının mirasçı olacağı durum, babanın
asabesinin bulunmadığı durumdur. Şayet onun erkek kardeş veya amca oğlu varsa,
azat edilen kölenin mirası ona ait olur, kadın herhangi bir şeyalamaz. Çünkü
azat edeni azat eden kimse, neseben asabe olandan daha sona gelir.
Şeyh Ebu Ali şöyle
demiştir: Bazı insanların şöyle dediğini işittim: Bu meselede dört yüz kadı
hata ederek mirasın kıza ait olduğunu söylemişlerdir; çünkü onlar kızı daha
yakın görmüşlerdir, zira o kız, velası sebebiyle asabedir. Gaflet ettikleri
nokta şudur: Ve lada azat eden kişi, sonra da onun asabesi, sonra onu azat eden
kişi sonra onun asabeleri gelir ve bu sıralama böylece devam eder. Burada
kölenin mirasçısı asabedir. Bu sebeple o köleyi azat edeni azat eden kimseden
önce geldiği için böyle bir kimse mevcut iken kadın bir şeyalamaz. Nevevi
bunların bir kısmına feraiz konusunda temas etmiştir.
Bu meselede hakimlerin
hata ettiğini Rafii ve Nevevi de nakletmiştir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
Bir erkek veya kız
kardeşin, köle olan babalarını satın alması, babanın bir köle azat edip ölmesi,
sonra da azat edilen kölenin ölmesi durumuna ilişkin Cüveyni hakimlerin hata
ederek bu şahsın mirasının erkek ve kız kardeş arasında ortak olduğuna hükme
ttiklerini aktarmıştır. Çünkü bu ikisi, ölen köleyi azat eden kişiyi azat eden
şahıslardır. Ama bu hatalıdır. Burada miras yalnızca erkek kardeşe aittir.
Nevevi'nin "mirasçı
bırakmaksızın" ifadesi baba ve köleye dönmektedir. el-Muharrer'de ise bu
babaya nispetle söylenmiştir.
111. Vela, asabelerin en
üstünde yer alan kişiye aittir. Çünkü Ebu Davud ve başkalarının Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali'den rivayet ettiklerine göre "vela, derece ve yakınlık
bakımından topluluğun en büyük olanına aittir. "(Beyhaki, Vela, 10, 303)
Burada yaş bakımından
büyüklük kastedilmemektedir.
Bunun örneği azat eden
kişinin oğlunun, oğlun oğlu ile birlikte bulunmasıdır. Azat eden kişi geride
iki oğul veya iki erkek kardeş bırakarak ölse, bunların birisi ölüp de geride
bir oğul bıraksa, vela buna değil amcaya ait olur. Mirasçı baba-bir olsa bile
böyledir. Diğeri ölüp de geride dokuz oğul bıraksa vela on kişi arasında eşit
bir şekilde olur.
112. Bir kimse için
kölelik söz konusu olduktan sonra o kişi azat olsa onun üzerinde yalnızca onu
azat eden kişi ve asabesinin vela hakkı olur. Kendisinin üst soy hısımını azat
eden kimsenin onun üzerinde vela hakkı olmaz; çünkü kişinin kendisini azat eden
kimesnin ona bahşettiği nimet, kişinin üst soy hısımlarından birini azat eden
kimsenin bahşettiği nimetten daha büyüktür. Bu sebeple vela da ona özgüdür.
Buna örnek olarak şu
durumu zikredebiliriz: Kişinin kölesi başka bir köle veya hür bir kimseden köle
bir çocuk dünyaya getirse, çocuk azat edilse ve onun babası veya annesi azat
edilse yukarıdaki durum söz konusu olur.
Bu, velanın, azat eden
kimsenin çocukları ve torunlarına uzanmasına ilişkin hükümden istisna
edilmiştir.
113. Rafii başka bir durumu
daha istisna etmiştir. Bu durum da şudur: Bir kimsenin babası aslen hür olsa,
daha doğru görüşe göre o kişi üzerinde annesinin Mevlaları için vela hakkı
sabit olmaz. Çünkü çocuk babaya mensuptur ve baba üzerinde vela söz konusu
olmadığı gibi onun alt soyu üzerinde de vela söz konusu değildir. Çünkü babanın
ilk olarak hür olması, annenin Mevlalarının çocuk üzerindeki vela haklarının
devamına engelolduğuna göre babanın öteden beri hür olmasının buna engelolması
evleviyetle söz konusudur.
Bunun aksi duruma yani
azat olan bir kimsenin aslen hür olan bir kadınla evlenmesi meselesine gelince
velanın çocuk üzerinde sabit olması konusunda mezhep içinde iki görüş
bulunmakta olup daha doğru olanına göre nesebe tabi olarak vela sabit olur.
İkinci görüşe göre sabit olmaz; çünkü bu, ana-babadan biridir. Onun hür olması
-tıpkı babanın durumunda olduğu gibi- çocuk üzerinde vela hakkını önlemektedir.
114. Aslen hür olan
kadının köle bir oğlu olsa ve onun babası
da köle olarak ölmüş
olsa bu çocuk üzerinde yela söz konusu olmaz. Kendisinin doğumu sonrasında
babası azat olmuş ise [çocuk üzerinde velanın sabit olump olmaması konusunda
iki ihtimal söz konusudur:]
> Babasına tabi
olarak çocuk üzerinde vela olur.
> İlk olarak kendisi
üzerinde vela sabit olmadığı gibi daha sonradan da vela sabit olmaz.
Bu, ana-babasının hür
olması gibidir.
Bu iki görüş içinden
Bulkini ve el-Envar yazarı ilk görüşü tercih etmiştir.
115. İki hür kişi
arasında doğmuş olup da sonra ana-babası köle olan sonra bunların köleliği
ortadan kalkan çocuk üzerinde vela söz konusu olmaz; çünkü azat etme nimeti
çocuk için daha önceden sabit olduğundan kendisini kapsamamıştır. Zerkeşi bunu
ileride gelecek olan husustan çıkararak dikkat çekmiştir.
116. Nevevi daha sonra
velanın başkası üzerine çekilmesi konusuna işaret ederek şöyle demiştir:
Bir köle, azat edilmiş
bir kadınla evlendikten sonra kadın bir çocuk doğursa, çocuğun velası annenin
mevlasına ait olur; çünkü çocuğa iyilikte bulunan odur. Zira bu çocuk,
annesinin az at edilmesiyle azat olmuş olur. Baba azat edilirse vela hakkını
annenin mevlalarından kendi mevlalarına nakleder. Çünkü vela, ne se be
bağlıdır. Nesep ise analara değil babalara aittir. Vela ilk başta annenin
mevlaları için sabit olmuştur; çünkü baba tarafında bu yoktur. Velanın baba
tarafına geçmesi mümkün olunca bu hak da ilgili yere dönmüştür.
Not: Ve la hakkının
nakledilmesi / çekilmesi ile kastedilen şey babanın azat edildiği vakitten
itibaren bu hakkın annenin mevlaları ile olan bağının kopmasıdır. Ve la bağı
babanın mevlalarına intikal ettiğinde bunlardan hiçbirisi hayatta değilse bu
bağ annenin mevlalarına dönmez. Bu durumda miras, devlet hazinesine ait olur.
Babanın mevlaları
darulharbe katılsa ve esir olarak alınsalar vela hakkı annenin Mevlalarına
döner mi? İbn Kecc, et-Tecrıd adlı eserinde bu konuda iki görüş bulunduğunu
nakletmiştir. Bu meselenin önceki mesele gibi olması gerekir.
Vela yetkisinin babanın
Mevlalarına nakledildiği durum babayı azat eden kişinin bizzat oğulun
kendisinin olmadığı durumdur. Şayet oğul babasını satın alır da babası zorunlu
olarak azat olursa daha doğru görüşe göre oğulun velası annenin Mevlalarına ait
olmaya devam eder.
117. Baba köle olarak
ölürse ve dede azat olursa çocuğun velası annenin Mevlalarından dedenin
Mevlalarına intikal eder; çünkü nesep ve asabelik bakımından dede, baba
gibidir.
Bir kere dedenin
Mevlalarına intikal edince artık vela hakkı onlarda sabit kalır, onlardan başka
yere intikal etme ihtimali ortadan kalkar.
118. Baba köle iken dede
azat edilse [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Ve la hakkı annenin
Mevlalarından babanın Mevlalarına intikal eder. Dededen sonra baba azat edilse
vela hakkı dedenin Mevlalarından babanın Mevlalarına intikal eder; çünkü dede,
vela hakkını baba köle iken intikal ettirmiştir. Baba azat olunca o, vela
hakkını intikal ettirme konusunda öncelik sahibi olmuştur. Çünkü baba, nesep
bakımından dededen daha güçlüdür.
Babanın Mevlaları
kalmadığında vela hakkı dedenin Mevlalarına veya annenin Mevlalarına dönmez,
devlet hazinesine ait olur.
İkinci görüş
[Zayın bir görüşe göre
vela hakkı dedenin Mevlalarına intikal etmez, baba ölünceye kadar annenin
Mevlalarında kalır. Baba öldükten sonra dedenin Mevlalarına intikal eder. Çünkü
baba köle olarak kaldığı için vela yetkisi babanın Mevlalarına intikal
etmemişti. Baba ölünce artık dedenin Mevlalarına intikal etmesinin önünde bir
engel kalmamıştır.
Not: Dede derken babanın babası kastedilmektedir.
Zira vela yetkisi anneyi azat edenlerden, annenin babasını azat edenlere
intikal etmez. Bu konuda görüş aynlığı yoktur.
119. Annesinin köle
olması sebebiyle üzerinde babanın Mevlaları için vela yetkisi sabit olmuş olan
bu çocuk, köle olan babasına sahip olsa ve baba zorunlu olarak azat olsa, baba
bir erkek kardeşlerinin velası annnesinin Mevlalarından çocuğa intikal eder. Bu
konuda görüş ayrılığı yoktur; çünkü baba, çocuk üzerine zorunlu olarak azat
olur. çocuğun babası ve onun çocukları üzerinde vela yetkisi olur. Bu çocuklar
ister kendi annesinden isterse azat edilen başka kadından olsun fark etmez.
120. [Bu durumda çocuğun
kendi velası ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]
Birinci görüş
el-Muharrer'de daha
doğru olarak belirtilen görüşe göre çocuğun kendi velası da tıpkı erkek
kardeşleri gibi annesinin Mevlalarından kendisine intikal eder. Bu, babayı
başkasının azat etmesi gibidir. Daha sonra vela düşer ve çocuk, sanki velası
olmayan hür bir kimse gibi olur.
İkinci görüş
Nevevi, Rafil'nin
eş-Şerhu'l-kebır'de dediği gibi şöyle demiştir:
Daha doğru olan ve İmam
Şafii tarafından belirtilen görüşe göre çocuk kendi velasını annesinin
Mevlalarından kendisine nakletmiş olmaz. Ve la yetkisi onlar için devam eder,
çünkü kendi velasını nakletmiş olsaydı bu, kendisi hakkında sabit olurdu.
Kişinin kendisi üzerinde vela yetkisinin sabit olması mümkün değeildir. Bu
sebepledir ki bir köle kendisini satın alsa veya efendisiyle kitabet akdi yapsa
ve taksitleri alsa köle azat olur, velası ise efendisine ait olur.
İsnevi el-Mühimmat adlı
eserde "zahir olan, el-Muharrer'de yazılı olan hükmün yanlışlıkla yazılmış
olmasıdır" demiştir.
Son Hükümler
Azat edilmiş olan bir
kimse kendisini azat eden şahsın babasını azat etse bunlardan her biri diğeri
üzerinde vela yetkisine sahip olur.
Yabancı bir şahıs
ana-baba bir veya baba-bir iki kız kardeşi veya ataz etse, bu iki kız kardeş
babalarını satın alsalar hiçbiri diğeri üzerinde vela yetkisine sahip olmaz.
Hür bir kimse, ası en
hür olan bir ana-babadan doğmakla birlikte dedeleri köle olsa ne olur? Bu
aldatılan kimsenin nikahında ve şüphe yoluyla ilişkide bulunma vb. yollarla
doğan çocukta söz konusu olabilir. Bu kişinin anne annesi azat olduğunda velası
anne anneyi azat edenlere ait olur. Annesinin babası azat edildiğinde vela onun
Mevlalarına intikal eder; çünkü babalık yönü daha güçlüdür. Vela hakkı onlarda
sabit kalır, daha sonra velayı kendisine nakleden birine dönmez.
Kafir bir kimse bir
Müslümanı azat etse, bu Müslümanın Müslüman bir oğlu ve kafir bir oğlu bulunsa
sonra azat edilen kişi, kendisini azat edenin ölmesinden sonra ölse onun velası
yalnızca Müslümana ait olur. Diğeri, bu kişiden önce ölse vela her ikisine ait
olur.
Azat eden kişinin
hayatında ölse mirası devlet hazinesine ait olur.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN