MUĞNİ’L-MUHTAC

KÖLE AZADI

 

KÖLE AZADI

 

GİRİŞ

1. KÖLE AZADININ RÜKÜNLERİ

2. ZORUNLU OLARAK GERÇEKLEŞEN AZAT İŞLEMİ

3. ÖLÜM HASTALlĞI ESNASINDA KÖLE AZAT ETMEK

4. VELA

 

GİRİŞ

 

[Başlıkta geçen] "ıtk" sözcüğü "köle azat etmek" anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin sözlük anlamı "at geçti" ve "kuş yavrusu uçtu, kendi başına hareket etti" ifadelerinden alınmıştır. Köle de kölelikten kurtulduğunda tek başına hareket ettiği için böyle denilmiştir.

 

"Köle azadı"nın terim anlamı bir insandaki köleliği ortadan kaldırmak demektir.

 

Bu konuda temel delil şu ayetlerdir:

 

> [O sarp yokuşu tırmanmak nedir bilir misin?] Köle azat etmektir. [el-Beled, 13]

> Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği, senin de nimet verdiğin kişiye "karını nikahında tut ve Allah'tan kork" diyordun. [Ahzab, 37]

 

[Yukarıdaki ayet Zeyd bin Harise'den bahsetmektedir.] Tefsircilerin belirttiğine göre burada "Allah'ın nimet vermesi" ile kastedilen şey Allah'ın ona İslam nimetini bahşetmesi, peygamberimizin nimet vermesi ile kastedilen şey de onu kölelikten azat etmesidir.

 

Kur'an'da pek çok yerde "fekk-i rakabe [boyunun bağını çözmek / köle azat etmek" ifadesi geçmektedir.

 

Buhari ve Müslim'de şu hadis yer almaktadır: Kim mümin bir köle azat ederse, Allah, azat ettiği kölenin her bir organına karşılık kendisinin bir organını cehennemden azat eder. Hatta kölenin tenasül uzvuna karşılık, azat eden kişinin tenazül uzvunu cehennemden azat eder.(Buhari, ltk, 2517; Müslim, ltk, 3774)

 

Ebu Davud'un süneninde belirtildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

> Bir kimse mümin bir köle azat ederse, bu onun cehennemden kurtulması olur.(Ebu Davud, ltk, 3966. )

 

Yukarıdaki iki hadiste köle azadı "boyun bağını çözmek" şeklinde ifade edilmiştir; çünkü efendinin köle üzerindeki mülkiyeti, sanki kölenin boynuna vurulmuş bir halka gibidir. Hayvanlar, boynuna bağlayan bağla hapsedildiği gibi köle de, onun üzerindeki bu mülkiyet sebebiyle efendisinin yanında alıkonulmaktadır. Efendi kölesini azat ettiğinde onu, boynunda bulunan bu bağdan kurtarmış olmaktadır.

 

Not:  Hz. Peygamber (s.a.v.), 63 köle azat etmiş, veda haccında kendi elleriyle 63 deve boğazlamıştır. Hz. Aişe, 69 köle azat etmiş ve bu kadar yıl yaşamıştır. Hz. Ebu Bekir pek çok köle azat etmiş, Hz. Abbas 70 köle azat etmiş, Hz. Osman muhasara altında iken 20 köle azat etmiş, Hakım bin Hizam boyunlarına gümüş takılmış olarak 120 köle azat etmiş, Abdullah bin Ömer 1000 köle azat etmiş, 1000 defa umre yapmış, 60 defa hac yapmış, Allah yolunda 1000 tane at vakfetmiştir. Abdurrahman bin Avf 30.000 köle azat etmiştir.

 

Hakim, Seleme aracılığıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu sözünü rivayet etmiştir: "Allah'ım, Abdurrahman bin Avf'a cennetin suyundan içir. "(Müsned-i Hanbel, 6, 299)

 

Allah hepsinden razı olsun ve bizleri de onlarla birlikte haşretsin. Amın.

 

Müslümanın [herhangi bir şarta bağlamaksızın] köle azat etmesinin Allah'a yaklaştırıcı bir fiil olduğu konusunda icma vardır.

 

Şarta bağlı köle azaclına gelince; "mehir" bölümünde Rafil'den şu nakledilmiştir: "Şarta bağlı köle azadı Allah'a yaklaştırıcı bir fiil değildir. Bununla yalnızca bir şeye teşvik etmek yahut bir şeyden engellemek -veya bir haberin doğruluğunu tahkik etmek- kastedilir.

Efendinin, kölesini müdebber yapması [yani kölenin azadını kendi ölümüne bağlaması] ise bundan farklıdır."

 

Rafil'nin sözünden şu sonuç çıkar: "Kişinin yukanda belirtilen amaçlar dışında kölesini azat etmeyi bir şarta bağlaması onu müdebber kılması gibidir." Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere zahir olan budur.

 

 

1. KÖLE AZADININ RÜKÜNLERİ

 

Köle azadının rükünleri üçtür:

 

1. Azat eden,

2. Azat edilen,

3. Sözlü ifade.

 

Nevevi bunların birincisi ile konuya başlamıştır.

 

 

1.1. Azat Eden

 

Köle azadı ancak tasarrufları serbest olan kimse tarafından gerçekleştirildiğinde sahih olur.

 

Köle azadının bir şarta bağlanması ve kölenin bir parçasına izafe edilmesi sahih olur. Bu durumda kölenin bütünü azat olur.

 

1. Köle azadı ancak tasarrufları serbest olan ve kendi isteği ile bağışta bulunma ve velaya ehil olan kimse tarafından yapıldığında sahih olur. Yine velayeti altında bulunan kimseye keffaretin gerekli olduğu durumda veli tarafından da yapılabilir.

 

2. Kölenin sahibi olmayan bir kimsenin izinsiz olarak köle azadı sahih olmadığı gibi çocuk, akıl hastası, sefihlik ve iflas sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış olan kimsenin köle azadı da geçerli değildir. Yine kısmen hür olan veya efendisiyle kitabet akdi [özgürlük sözleşmesi] yapmış olan kölenin, haksız yere zorlama altmda kalan kimsenin köle azadı da sahih değildir. Halkı olarak zorlama altmda kalmak, azat etme şartıyla satımda söz konusu olabilir.

 

3. Sarhoşun ve harb! de olsa kMirin köle azadı sahihtir.

 

4. Köleyi ister bir Müslüman azat etmiş olsun isterse kMir birisi azat ettikten sonra Müslüman olmuş olsun kölenin velası, kendisini azat eden Müslümana ait olur.

 

5. Vakfedilmiş kölenin azat edilmesi sahih deiğldir; çünkü o herhangi bir kimsenin mülkü değildir. Ayrıca bununla diğer batınların köle üzerindeki hakkı ortadan kalkar.

 

Yaptığımız açıklamalardan Nevevi'nin acıkınalarında bir takım zorlamalar olduğu anlaşılmaktadır.

 

6. Köle azadının, gerçekleşmesi kesin olan ve olmayan bir şarta bağlanması tıpkı müdebber kılmak gibi sahihtir. Çükü bu, Allah'a yaklaştırıcı bir şeyi gerçekleştirmek için gösterilen bir genişliktir.

 

7. Köle azadını bir bedelin ödenmesine bağlamak da sahihtir.

 

8. Nevevi'nin "şarta bağlamak" ifadesinden, bunun, vakfm aksine fasit şartlarla fasit hale gelmeyeceği anlaşılmaktadır. Kaffal fetvalarında bunu açık olarak ifade etmiştir.

 

Zerkeşi şöyle demiştir: Rafil'nin vakıf bölümündeki ifadelerinden bunun fasit şartlarla fasit olacağı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir.

 

Gazall, el-BaSıt'te "köle azadının bir vakte ifade edilmesi de böyle olup köle azadı geçerli olur ama vakte bağlama geçersiz olur."

 

9. Kişi köle azadını bir şarta bağladıktan sonra sözlü olarak bundan dönemez ama köleyi satmak vb. bir tasarrufta bulunarak bunu yapabilir. Köleyi satıp sonra tekrar satm aldığmda şart geri dönmez.

 

10. Kişi köle azadını ölümden sonra gerçekleşecek bir şarta bağladıktan sonra ölse, bu şart geçersiz olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesi, köle azadı nı şarta bağlamada, bunu yapan kişinin tasarruflarının kısıtlanmamış olmasının dikkate alınmasını gerektirmekteyse de bu kastedilmemiştir. Zira rehin veren ve ödeme güçlüğü içinde olan veya zengin olan kişi köle azadını, rehnin kurtarılmasından sonra meydana gelecek veya daha önce ya da sonra meydana gelmesi muhtemelolan bir şarta bağlayabilir. Yine işlediği suç rakabesine ilişmiş olan bir kölenin efendisi kölenin azat olmasını bir şarta bağlayabilir. Tasarrufları iflas veya irtidat sebebiyle kısıtlanan kişinin de kölenin azadını şarta bağlaması sahihtir.

 

11. Kölenin azadım kölenin eli gibi muayyen bir parçasına veya dörtte bir gibi bir hissesine bağlamak sahih olup bu durumda sirayet yoluyla kölenin bütünü azat olur. Nitekim talak meselesindeki benzer durumda da hüküm böyledir. Bu konuda zengin olan ile olmayan birbirine eşittir. Çünkü İmam Ahmed, Ebu Davud ve Nesa! şunu rivayet etmiştir: Bir adam kölesindeki bir payını az at etti. Bu durum Hz. Peygamber (s.a.v.)'e anlatıldığında bu işlemi onayladı ve "Allah'ın ortağı yoktur" buyurdu.(Ebu Davud, itk, 3933)

 

Bu hüküm, kölenin geri kalan kısmı da aym şahsa aitse söz konusu olur. Şayet geri kalan kısım başkasına ait ise hükmün ne olacağını Nevevi daha sonra zikredecektir.

 

12. Nevevi'nin ifadesinin zahirinden köle azadının bütününün bir anda gerçekleşeceği anlaşılmaktadır. [Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de tercih yapılmaksızın zikredilen iki görüşten birisi bu şekildedir.

 

İkinci görüş

 

Diğer görüşe göre ise köle azadı, kişinin azadı gerçekleştirdiği bölümde gerçekleşir. Daha sonra sirayet yoluyla diğer bölüme intikal eder. Talak bölümünde geçtiği üzere Zerkeşi'nin de dediği gibi doğru olan budur. Bu sebeple Nevevi'nin sözünü bu şekilde yorumlamışlardır. Oysa Demırı daha doğru görüşe göre azadın bütünün bir defada gerçekleşeceğini belirtmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla o, kölenin bütününe "bir ksmı" demiştir.

 

13. Bu görüş ayrılığının etkisi şu [iki] noktada görülür:

 

> Kişi kölesine hitaben "eve girersen baş parmağın hürdür" dese, baş parmağı kopsa sonra eve girse; "kölenin bir kısmı zikredilerek bütünü kastedilebilir" görüşünü kabul edersek o zaman köle azat olur, aksi takdirde azat olmaz.

 

> Kişi kölesini azat etmeyeceğine dair yemin ettikten sonra kölesinin bir kısmını azat etse, şayet "kölenin bir kısmı zikredilip bütünü kastedilebilir" görüşünü tercih edersek bu kişinin yemini bozulmuş olur, aksi takdirde bozulmuş olmaz.

 

Not:  Şu durum Nevevi'ye bir itiraz olarak zikredilmiştir: Bir kişi kölesini azat etmek üzere bir kimseyi vekil tayin etse, vekil, kölenin -mesela- yalnızca yarısını azat etse daha dOğru görüşe göre kölenin yalnızca bu yarısı azat olmuş olur. Nitekim eş-Şerhu'l-kebir'de bu görüş doğru olarak ifade edilmiştir. Ancak Bulkini kölenin bütününün kesin olarak azat olacağı görüşünü tercih etmiştir.

 

İsnevi, el-Mühimmat adlı eserde kölenin azadının sirayet etmemesini şu açıdan problemli görmüştür: "eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre kişi, köledeki payını azat etmek üzere ortağını vekil tayin etse, ortak da vekil kılındığı yarım hisseyi azat etse, bu azat, vekil kılınan kişinin payına sirayet eder. Vekilden sadır olan azadın, başkasının mülkiyetine sirayet etmesine hükmedilirse,kişinin kendi mülkiyetine sirayet etmesi daha evladır. Şu halde bu ikisini nasıl uzlaştırabiliriz?"

 

Buna şöyle cevap verilebilir: Vekil belirtilen konuda müvekkiline muhalefet etmiştir. Kıyasa göre tasarrufun tamamen geçersiz olması gerekirdi. Ancak Şari, köle azadı nı önemsediğinden vekilin azat ettiği kısımda köle azadını geçerli sayarız. Kölenin azadının kıyasa aykırı olarak sabit olduğu durumda sirayet söz konusu olmamıştır; çünkü sirayet yoluyla kölenin azat olması, bizzat azat etme yerine geçmez. Bu durumda müvekkilin amacı ortadan kalkmış olur. Çünkü müvekkil, keffaret yerine geçmek üzere vekilin köleyi azat etmesini istemiş olabilir. Şayet kölenin bir kısmının sirayet oyluyla azadını kabul edersek bu köle, keffaret olarak yeterli olmaz.

Kölenin sahibi başka bir kölenin yarısına ihtiyaç duyar. Ancak kölenin yalnızca yarısının azat olacağını kabul ettiğimizde kölenin diğer yarısının keffaret yerine geçmek üzere doğrudan azat edilmesi mümkün olur.

 

Problem olarak ileri sürülen meseleye gelince; Burada vekil, izin verdiği konuda müvekkiline muvafık olmuştur. Bu durumda o, sanki kölenin o kısmını azat etmiştir.

Müvekkilin kendisi bu kısmını azat etmiş olsa, bu azat, ortağının payına da sirayet eder.

 

 

1.2. Azat Edilen

 

14. Azat edilen köleye, azat dışında onun satılmasına engel olan başka bir bağlayıcı hakkın ilişmemesi şarttır. Ümmüveled ve başkasına ücretle çalışsın diye verilmiş köle böyledir.

Şayet köleye vakıf gibi bu şekilde bir hak taalluk ederse o zaman o zaman hüküm farklı olur. Yine daha önce açıklandığı ayrıntılarla kölenin rehin verilmiş olması da böyledir.

 

 

1.3. Azat İşleminde Kullanılan Sözlü İfade

 

Köle azadında kullanılan sözlü ifade ya sarih ya da kinayedir. NevevI, ilk kısımla başlamıştır.

 

 

1.3.1. Sarih İfadeler

 

Azat işleminde kullanılan sarih ifade "tahri'r / hür kılma" ve "i'tak / azat etme" ifadeleridir.

Daha doğru görüşe göre "fekk-i rakabe / boynunun bağını çözme" ifadesi de böyledir.

 

Sarih ifade, niyete muhtaç değildir.

 

15. Köle azadında kullanılan sari h ifade "tahrir / hür kılma" ve "i'tak / azat etme" ve aynı köklerden türetilen "muharrer / hür kılınmış", "seni hür kıldım", "atık / mu'tak [azat olunmuş]" ifadeleri de böyledir; çünkü bu ifadeler Kur'an ve Sünnette nekira [belirsiz] olarak geçmiştir.

 

16. Bu iki lafzı kişi ister gayr-i ciddi isterse oyun oynayarak söylemiş olsun fark etmez; çünkü Tirmizi ve başkalarının rivayet ettiğine göre bu iki sözcüğü gayr-i ciddi olarak söylemek de ciddi olarak söylemek gibidir. (Tirmizi, Talak, 9; Ebu Davud, Talak, 10)

 

17. [Fekkü'r-rakabe / boyun bağını çözmek ifadesi, köle azadı konusunda sarih bir ifade midir? Bu konuda mezhepte iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre bu ifade sarihtir; çünkü Kur'an'da [köle azadı] bu şekilde geçmiştir.

 

İkinci görüş

 

Bu ifade hem köle azadı hem de başka konularda kullanıldığı için kinayedir. Nitekim Beled sOresinin 13. Ayetinde geçen bu ifade [köle azadı şeklinde değil] esirlikten kurtarmak anlamında yorumlandığı gibi günahları terk etmek anlamında da yorumlanmıştır. Hadiste "fekkü'r-rakabe, kölenin bedeli konusunda yardımcı olmandır" denilmiştir. (Ahmed, Müsned, 4, 299)

 

Not:  Nevevi'nin "tahrir, i'tak ve fek" kelimelerinden türetilmiş demesi daha iyi olurdu. Çünkü kişi kölesine "sen tahrirsin / i'taksın / fekksin" demiş olsa tıpkı karısına "sen talaksın" demesi durumunda olduğu gibi kinaye ifade olmuş olur.

 

Bazı ayrıntılar:

 

Bir kimsenin cariyesinin adı, köle olarak onun mülkiyetine girmeden önce "hürre [hür kadın]" olsa, sonradan başka bir isim verilmiş olsa, efendi ona hitaben "ey Hürre!" dese bununla kadına eski ismiyle hitap etmeyi kastetmemişse cariye azat olur. Şayet cariyenin şu anki ismi hürre ise azat etmeyi kastederek söylemedikçe bu ismi söyleme durumunda azat olmaz.

 

Kişi, kölesi sebebiyle kendisinden vergi-haraç toplayanların vergi almasından korkarak kölesinin hür oduğunu ikrar etse, bunu yaparken [azat işlemini gerçekleştirmeyi değil] haber vermeyi kastetse batınen [diyaneten] o köle azat olmuş olmaz. İsnevi şöyle demiştir: "Köle, zahiren [hukuken] de azat olmuş olmaz. Bu, karısını bağından çözmekte olan bir adamın karısına "sen boşsun" demesi ve sonra da bununla kadının bağından boş olmasını kastettiğini iddia etse kadın boş olmuş olmaz." İsnevl'nin bu sözü kabul edilemez; çünkü bu durumda kocanın boşamayı gerçekleştirmeyi değil haber vermeyi kastettiğini gösteren bir karine vardır. Kişinin bu durumda sözü söylemesi ancak söz zahiri anlamında anlaşıldığında doğru olur.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarı'nin belirttiğine göre şu mesele de "bağı çözmek" meselesi gibidir: Bir kimseye hitaben "senin cariyen kahpedir" denildiğinde o kişi "aksine o hürdür" demiş olsa, bu durum cariyeyi azat etmeyi değil sadece niteliğini bildirmeyi kastettiğini gösteren bir karinedir.

 

Kişi kendisinin yanına kadar sokulmuş olan bir kadına "geri dur ey Hürre!" dese, bu kadının onun cariyesi olduğu anlaşılsa o cariye azat olmaz. İmam ŞafiI'nin cariyesini bu sözle azat etmesi vera'ından kaynaklanmaktadır.

 

Kişi kölesine "işini bırak, sen hürsün" dese ve "ben bununla işten kurtulmuşsun" demeyi kastettim dese onun bu sözü hukuken kabul edilmez, diyaneten kabul edilir.

 

Kişi kölesine "Allah seni azat etti" dese köle azat olur. Rafii ve Nevevi'nin sözlerinden anlaşıldığına göre "Allah seni azat etsin" demesi de böyledir. Buşencei bunun kinaye olduğu görüşünü kabul etmiştir; çünkü bunun hem tasarrufu gerçekleştirme hem de dua olarak anlaşılması mümkündür.

 

Nevevi'nin kendi görüşü olarak belirttiğine göre kişi "sen bu köle gibi hürsün" dese ve başka bir köleye işaret etse azat olmuş olmaz. İsnevi ise yalnızca ilk şahsın azat olacağını söylemiştir.

 

Bir adam "sen benim kölemin hür olduğunu biliyorsun" dese, muhatap, o kişinin kölesinin hür olduğunu bilme se bile kişinin köleSi, kendi ikrarıyla azat olmuş olur. Ama "senin zannettiğin / senin gördüğün gibi" derse azat olmuş olmaz.

 

Bir köle sahibi, kölesini döven bir kişiye "senden başkasının kölesi senin gibi hürdür" dese kölenin azat olduğuna hükmedilmez; çünkü o köleyi belirlememiştir.

 

18. [Köle azadında] sarih ifade -tıpkı diğer [meselelerdeki] sarih ifadeler gibi- [azadın gerçekleşmeSi için] niyete ihtiyaç duyurmaz; çünkü niyet olmaksızın da azadı gerçekleştirmektedir. Çünkü mutlak olarak kullanıldığında bu ifadeden köle azadı dışında bir şey anlaşılmaz. Bu sebeple bunu niyetle takviye etmeye ihtiyaç yoktur. Ayrıca daha önce geçtiği üzere köle azadının şakası da ciddidir, bu sebeple sarih ifade kullanıldığında kişi bunu kastetmemiş olsa bile köle azadı gerçekleşir.

 

Ancak manası için sarih lafzı kastetmeye gelince; manasını bilmeksizin azat kelimesini kullanan yabancı şahsı dışarıda bırakmak için bu şarttır. Nevevi'nin sarih lafzın niyete muhtaç olmadığına dair ifadesine gelince bu, sarihin hükmünden bilinmektedir. Nevevi'nin bunu söylemesi aşağıdaki ifadeye giriş içindir.

 

 

1.3.2. Kinaye Lafızlar

 

Kinaye lafız niyete ihtiyaç duyar.

 

19. Kinaye lafız, azadın gerçekleşmesi için ortada karine bulunsa bile niyete ihtiyaç duyar; çünkü azat etme dışında başka bir manaya da ihtimali vardır. Bu sebeple onu ayırt edecek bir niyete ihtiyaç vardır. Bu tıpkı "imsak" sözcüğünün oruç anlamında kullanılması gibidir.

 

Kinaye sözcükler şunlardır:

 

"Benim senin üzerinde mülkiyetim / otoritem / yolum / hizmetim yok", "sen başıboş bırakılmışsın", "sen benim Mevlamsın."

 

Boşama için kullanılan bütün sarih ve kinaye ifadeler de [köle azadı için kullanıldığında] kinayedir.

 

Kişinin erkek kölesine [dişiye hitapta kullanılan ifade tarzıyla] "sen hürsün" demesi ve cariyesine [erkeğe hitapta kullanılan ifade tarzıyla] "sen hürsün" ifadesi sarihtir.

 

Kişi kölesine "senin azadın sana aittir" veya "seni muhayyer bıraktım" dese ve bununla azadı ona bırakmaya niyet etse, köle de kendisini o mecliste azat etse azat olur.

 

Kişi kölesine "seni bin dirheme azat ettim" veya "sen bin dirheme hürsün" dese ve kölesi de bunu kabul etse veya kölesi ona "beni bin dirheme azat et" dediğinde efendi onun bu isteğine icabet etse derhal azat olur, bin dirhemi ödemesi gerekir.

 

Kişi, kölesine "seni sana bin dirheme sattım" dese ve kölesi de "satın aldım" dese mezhepte esas alınan görüşe göre satım akdi sahih olur, köle derhal azat olur ve bin dirhem borçlanır. Kölenin velası [eski] efendisine ait olur.

 

Kişi hamile bir cariyeye hitaben "seni azat ettim" veya "karnındaki yavruyu değil seni azat ettim" dese hem cariye hem de karnındaki yavru azat olur. Sırf karnındaki yavruyu azat etse o zaman cariye azat olmaz, yavru azat olur. Cariye bir şahsa, karnındaki yavru başka bir şahsa ait olsa, bunların biri azat olunca diğeri azat olmaz.

 

20. Azat etmede kullanılan kinaye sözcükler şunlardır:

 

> "Benim senin üzerinde bir mülkiyetim / otoritem" yok.

> "Benim senin üzerinde yolum / hizmeti m / zilyedliğim / esirliğim" yok.

> "Sen salınmışsın."

> "Sen benim Mevla'msın. "

> "Senin üzerindeki mülkiyetimi / hükmümü sona erdirdiım. ''

 

Bunlar kinaye sözcüklerdir; çünkü bunlar, başka anlamlara da gelmeye muhtemelolmakla birlikte mülkiyeti ortadan kaldırmaya müsait ifadelerdir.

 

Not:  Kişi kölesine "eyefendim" dese bu kinaye olur mu olmaz mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Cüveyni bunun kinaye olduğu görüşünü tercih etmiştir.

İbnü'l-Mukrı de bunu esas almıştır. Zahir olan da budur Kadı Hüseyin ve Gazall ise bu sözün boş bir söz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü efendi ifadesi yücelik ve ev işini çekip çevirmek anlamına gelmektedir. Bu ifadede azat olmayı gerektirecek bir şey yoktur.

Zerkeşi de bu görüşü esas almış bu bunu gerekçelendirirken de bunun vaki olmayan bir şeyi haber vermek veya azat olmayı çağrıştırmayan bir lafızia hitapta bulunmak olduğunu belirtmiştir.

 

Nevevi, Ravdatü't-talibin'de olduğu gibi "Bu [kinaye sözcükler], kişinin şöyle demesi gibidir" demiş olsa daha iyi olurdu. Böylece kinaye sözcüklerin sadece bununla sınırlı olmadığı anlaşılmış olurdu.

 

Kadı Hüseyin şöyle demiştir: "Burada [köle azadında] kinayenin ölçüsü şudur: Mülkiyetin ortadan kaldırılması anlamını içeren veya ayrılık çağrıştıran -yukarıdaki gibi- her lafız kinayedir."

 

21. Boşama konusunda sarih veya kinaye olan her lafız, köle azadı konusunda kinayedir. Çünkü bu lafızlar, mülkiyeti ortadan kaldırma anlamını çağrıştırmaktadır. Bundan, kişinin kölesine "ben senden boşandım IMin olarak ayrıldım" vb. ifadeleri söyleyerek kölesi veya cariyesini azat etmeyi istemesi istisna edilmiştir, bu durumda köle-cariye azat olmaz. Ancak benzer durumda talak gerçekleşir. Arada şu fark vardır: Evlilik iki eşi de kapsadığı halde kölelik yalnızca köleye özgüdür. Yine kişinin kölesine "iddet bekle / rahmini temizle" diyerek köle azadına niyet etmesi istisna edilir, bu durumda eş-Şerhu'l-kebir'in talak bölümünde belirtildiğine göre köle azadı gerçekleşmez. Kişi bunu cariyesine söylediğinde azadın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda iki görüş vardır.

 

Not:  Nevevi'nin boşama ifadesi boşama dışındaki işlemlere ait sarih ve kinaye lafızlan dışanda bırakmaktadır. Ancak zahir olan, talaktan başka konularda sarih ve kinaye olan ifadelerin köle azadı konusunda kinaye olarak kabul edilmesi, talak konusunda ise sarih ya da kinaye kabul edilmemesidir.

 

Kişi kölesine "ey havaca" demiş olsa köle azat olmaz.

 

Mervezi şöyle demiştir: İhya'da belirtildiğine göre Zührı şöyle demiştir: Bir kimse kölesine, "Allah ona karşılığını versin" demiş olsa köle azat olur. Muhtemelen bu Zührı'nin kendi görüşüdür. Keşşaf'ta Yasin süresinin tefsirinde şöyle denilmektedir: "Bir kimse, bana ait her eski köle hürdür dese veya bunu vasiyet olarak yazsa, kişinin mülkiyetinde bir yıl veya daha fazla süreyle bulunan köleler azat olur; çünkü eski ifadesi bir yıl şeklinde yorumlanır."

 

22. Kişinin erkek kölesine hitap ederken Arapça'da dişilere hitapta kullanılan bir ifade tarzıyla [enti hurratün] "sen [bayan] hürsün" demesi ve cariyesine hitap ederken de

Arapça'da erkeklere hitapta kullanılan bir ifade tarzıyla [ente hurrun] "sen [erkek] hürsün" demesi her iki meselede de sarih lafız olarak kabul edilir. Erkeklik, dişilik konusundaki hatanm zararı yoktur, işaret etmek, sözdeki hataya galip kabul edilir.

 

23. Nevevi daha sonra köle azadının bedel karşılığı olması ve şarta bağlanması konusunda boşamaya olan benzerliği konusunu ele alarak şöyle demiştir:

 

Kişi, kölesine hitaben "senin azadın sana aittir", "azadını sana ait kıldım", "seni, azat olman konusunda muhayyer bıraktım" dese ve bunu söylerken de azat işini kölesine devretmeye niyet etse, kölesi de o mecliste kendisini azat etse, tıpkı boşamada olduğu gibi azat gerçekleşir; çünkü köle azadı ve boşama birbirine yakındır.

Boşama konusunda geçerli olan bütün hükümler burada da benzer bir şekilde geçerlidir.

 

Not:  el-Muharrer'deki ifade "azadını sana ait kıldım" şeklindedir. Nevevi'nin amili hazfetmesi ona ihtiyaç bulunmadığını düşündürmektedir. Bulkini "bu, ihtimal dahilindedir" demiş, Zerkeşi ise "durum böyle değildir" demiştir. Bu sebeple ben Nevevi'nin ifadesindeki am ili kaydettim.

 

Nevevi'nin ifadesi sarih bir ifade kullanarak azadı köleye bırakma durumunda niyete gerek olmasını gerektirmekteyse de Rafii ve Nevevi, boşama bölümünde buna ihtiyaç olmadığını, bunun yalnızca kinaye lafızlarla azadı köleye bırakma durumunda şart olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre Nevevi'nin "niyet etse" ifadesi yalnızca sonuncu meselede bir kayıttır.

 

Nevevi'nin "mecliste" ifadesi bunun derhalolmasının şart olmadığını göstermekteyse de eş-Şerhu'l-kebir ve Ravdatü 'ttalibin'deki ifadenin zahirinden bunun şart olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Rafii ve Nevevi şöyle demiştir: "Köle de kendini derhal azat etse azat olmuş olur." Nevevi'nin böyle yapma gerekçesiyle ilgili olarak şu söylenmiştir: "Nevevi'nin meclis derken kastı, hazır bulunulan meclis değil karşılıklı konuşma meclisidir."

 

24. Kişi, [azat etmek için] icapta bulunurken "seni -meselazimmetinde bulunan bin dirhem karşılığında azat ettim" veya "sen bin dirhem karşılığında hürsün" dese ve köle de bunu derhal kabul etse yahut köle, efendisini icaba davet etmek üzere "beni -mesela- bin dirhem karşılığında azat et" dediğinde efendisi de derhal icapta bulunsa her üç durumda da köle derhal azat olur ve bin dirhem borçlanır. Bu, hulu' gibidir. Hatta daha da ötededir; çünkü Şari evliliğin sona erdirilmesine değil ama köleliğin sona erdirilmesine teşvik etmiştir. Bu işlem, kölenin sahibi açısından içinde şarta bağlamanın da bulunduğu bedelli bir işlem, davette bulunan kişi açısından, ödül vaadine benzeyen bir bedelli işlemdir. Bunun bir temlik olmasının zararı yoktur; çünkü doğrudan göz yumulmayan bir şey zımnen yapıldığında göz yumulabilir.

 

Not:  Nevevi, "derhal" ifadesini el-Muharrer'e tabi olarak zikretmiş olup bunun bir anlamı yoktur. Bu sebeple Nevevi ve Rafii, eşŞerhu'l-kebir ve Ravdatü't-talibin'de bunu zikretmemişler, bu ifadeyi daha sonra gelen şu meselede zikretmişlerdir:

 

Bir kimse kölesine "seni bir aya kadar şu kadar ödemen şartıyla azat ettim" demiş olsa köle de bunu kabul etse derhal azat olur, bedel ise vadelidir.

 

Oysa el-Minhac'taki meselede, benim açıklama yaparken belirttiğim üzere bin dirhemlik borç zimmettedir.

 

Bin dirhem muayyen olursa ne olur? Kaffal'in fetvalarında belirtildiğine göre Bir kimsenin kölesinin elinde çalışıp kazandığı bin dirhem bulunsa ve efendi ona hitaben "seni o bin dirhem karşılığında azat ettim" dese bu konuda üç görüş bulunmaktadır:

 

1. Köle azat olur, bir şey ödemesi gerekmez. Bin dirhem efendinin mülküdür; çünkü bu, kölesinin kazancıdır. [Kölenin kazancı ise zaten efendisine aittir.]

 

2. Köle azatt olur, tıpkı fasit kitabet akdinde olduğu gibi kölenin değeri ne ise o esas alınır. [Köle onu ödeyerek borçtan kurtulur.]

 

3. Köle azat olur, o bin dirhem efendiye aittir. Efendi kölenin değerinin tamamını köleden ister. Zahir olan bu görüştür.

 

Efendi kölesini şarap veya domuz karşılığında azat etse köle azat olur, kendi değeri ne ise onu efendisine ödemekle yükümlü olur.

 

25. Efendi kölesine "seni, zimmetinde olan peşin -veya hürriyetine kavuştuktan sonra ödeyeceğin veresiye- bin dirhem karşılığında sana sattım dediğinde köle de "satın aldım" dese [hüküm ne olur? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre tıpkı kitabet akdi gibi hatta ondan da öte bu satım akdi geçerli olur; çünkü satım daha sabit olup onda azat olma daha çabuk gerçekleşir. Bu durumda köle yapılan akit gereği derhal azat olur ve bin derhemi ödemesi gerekir. Bu akit daha doğru görüşe göre azat akdi olup satım akdi değildir. Bu yüzdendir ki bunda meclis muhayyerliği söz konusu olmaz. Şayet bu bir satım akdi olsaydı meclis muhayyerliği sabit olurdu. Buhari ve Müsilm'deki "vela, köleyi azat edene aittir" hadisindeki genel ifade sebebiyle kölenin velası efendisine ait olur. Bu, bir azat işlemi olup [içinde satım özelliği bulunsa da] azat etme yönü baskın gelmiştir. (Buhari, Mükateb, 2561; Müslim, ltk, 3755)

 

Diğer bir görüşe göre bu köle üzerinde vela yetkisi yoktur; çünkü köle, kendi mülkiyetinde azat olmuştur.

 

Bu, köleye kendisinin tümünü satma durumunda geçerlidir. Köleye kendisinin bir kısmını satmış olsa, "vela efendiye aittir" görüşünü kabul ettiğimizde azat işlemi satıcının kölede kalan payına sirayet eder. "Satıcının vela hakkı yoktur" görüşünü kabul ettiğimizde sirayet etmez. Bu, kölenin bir kısmını başkasına satmak gibidir. Bunu, Beğavi fetvalarında söylemiştir.

 

Not:  Nevevi'nin bu ve önceki meselede satım bedelinde indirim yapmaktan bahsetmemesinden anlaşıldığına göre efendinin bunu yapması gerekmez. Meşhur olan görüş de budur. Bedelsiz köle azadı durumunda herhangi bir şeyin gerekli olmadığı konusunda görüş ayrılığı yoktur.

 

Kişi azat etmeyi kastederek kölesine "seni, kendine hibe ettim" dese dese köle azat olur.

Şayet temliki kastederse Rafii ve Nevevi'nin kitabet akdi bölümünde söylediklerinden çıkan sonuca göre kölenin derhal kabul etmesi halinde köle azat olur.

 

26. Bir kimse, kendi kölesinden hamile kalmış kendi cariyesine hitaben;

 

> Mutlak olarak "seni azat ettim" dese,

> Veya "seni azat ettim, karnındaki yavruyu değil" dese [ne olur?]

 

[Bu iki durumda] her ikisi de [hem cariye hem de karnındaki yavru] azat olur. Yani cariye azat olur ve karnındaki yavru da ona tabi olur. Hatta çocuğun bir bölümü ana karnından çıkıp [bir kısmı çıkmasa] ve doğumu iki günde gerçekleşse bile böyledir; çünkü çocuk cariyenin bir parçası gibidir ve onun azat olması azadın sirayet etmesi yoluyla değil anasına tabi olması yoluyladır. Çünkü sirayet kölenin kısımlarında olur, şahıslarda olmaz.

 

Azat olmanın güçlü olması sebebiyle son durumda [yani yukarıdaki ikinci maddede] azat işlemi batıl olmamıştır. Oysa aynı durum satımda olsa -daha önce geçtiği üzere- satım akdi batıl olurdu.

 

27. Nevevi'nin ibaresinin zahirinden ana ve yavrunun farklı zamanlarda değil aynı anda azat olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim gerekçelendirmeden de bu anlaşılmaktadır. Ancak

Zerkeşi'nin şu açıklaması azat işleminin peşpeşe olduğunu göstermektedir:

 

Kişi ölüm hastalığı esnasında hamile eariyesini azat ettiğinde terikenin üçte biri eariyeye yeterli olup karnındaki yavruya yeterli olmuyorsa bu durumda yavrunun değil sadece eariyenin azat olması muhtemeldir. Bu, kişinin "Salim'i azat ettim, sonra da Ganim'i azat ettim" demesi ve Salim'in, kişinin malvarlığının üçte birine denk düşmesi gibidir. Çünkü kişinin kendisinin azat işlemini sırayla yapması ile dinin azat işlemini başkasına tabi olma yoluyla sıraya bağlaması arasında fark yoktur.

 

Zahir olan budur.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesi kişinin cariyesine "sen benim ölümümden sonra hürsün" demesini de kapsamaktadır. Rafi!'de "vasiyet" bölümünde bu konuda iki görüş belirtilmiştir. Birincisine göre yavru azat olmaz, çünkü ölen şahsın azadı sirayet etmez.

Daha doğru olan ikinci görüşe göre yavru da azat olur; çünkü o, anasının bir organı gibidir.

 

28. Kişi, kendisinin mülkü olan cenini [yani cariyenin karnındaki yavruyu] azat etse anası değil yalnızca yavru azat olmuş olur. İbnü'l-Münzir bu konuda icma bulunduğunu nakletmiştir. [Zayıf] bir görüşe göre tıpkı aksi durumda olduğu gibi burada da yavrunun azat olması sebebiyle anası da azat olur. Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: Ananın azat olması durumunda yavrunun da azat olması anneye tabi olduğu içindir. Oysa yavrunun azat edilmesi halinde ana azat olmuş olmaz, çünkü kişi her ikisini tek bir azatla azat etmiş olsa bile asıl, fer'e tabi olmaz. Her iki durumda satım akdinde durum -ilgili bölümde geçtiği üzere- farrklı olur.

 

Not:  Tek başına yavrunun azat edilmesinin sahih olması, kendisine ruh üflenmesi halinde söz konusu olur. Şayet ruh üflenmemişse onun durumu bir çiğnem etin durumu gibidir.

Sanki kişi cariyesine hitaben "senin bir çiğnem etini azat ettim" demiş gibi olur. Bu ise hükümsüzdür. Nevevi ve Rafi!, "müdebber kılma" bölümünün hemen öncesinde bunu Kadı Hüseyin'den nakletmişler ve onaylamışlardır. Bu, Rafi! ve Nevevi'nin vasiyetler bölümünde zikrettikleri şu hükümle çelişmez: "Ana karnındaki yavrunun azat edilmesi caiz olduğu gibi bir şahsa vasiyet edilmesi de caizdir. Bunun şartı çocuğun, vasiyet anında ana karnında bulunduğunu bileceğimiz bir vakitte doğması ve sağ olarak doğmasıdır." Arada çelişki yoktur; çünkü bir şeye benzettiğimiz şeye, kendisine benzetilen şeyin birden fazla özelliğinin verilmesi gerekmez. Ayrıca bilinmeyen, mevcut olmayan veya necis olan şeyin vasiyet işlemi sahih olduğundan alimler bu konuda esnek davranmışlar, azat işleminin aksine vasiyette çocuğa ruh üflenmiş olmasını şart koşmamışlardır.

 

Kişi, "bu cariyenin bir çiğnem eti hürdür" demiş olsa Kadı Hüseyin'in fetvalarında yer aldığına göre bu ifade çocuğun hür olarak meydana geldiğini ikrardır, kadın da bu sayede ümmüveled olur.

 

Nevevi ise efendinin o cariye ile ilişkide bulunduğunu ikrar etmedikçe cariyenin ümmüveled olmayacağını belirtmiştir; çünkü çocuk, şüphe yoluyla yaancı birisiyle olan ilişkiden dolayı hür olabilir.

 

Bulkini şöyle demiştir:

 

"Bu yeterli değildir. Doğrusu şöyle olmalıdır: Kişi o cariye ile ilişkide bulunduğunu ve bu et parçasının bu ilişkiden olduğunu ikrar etmedikçe cariye ümmüveled olmaz.

 

Kişinin, cariyemin et parçası ifadesi sadece ikrar anlamında anlaşılmaz, inşa için de olabilir. Bu, cariyemin et parçasını azat ettim ifadesinde olduğu gibidir. Bu durumda bu ifade sahih olmaz."

 

Bulkini'nin kendince doğru bulduğu şey de yeterli değildir. İkrar bölümünde geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere kişinin bunun yanında şöyle demesi de şarttır: "Bu cariye, bu çocuğa benim mülkiyetim altındayken hamile kaldı."

 

29. Hamle olan cariye bir şahsa, onun karnındaki yavru ise -mesela bir başkasına vasiyet edilmiş olması sebebiyle- başka bir şahsa ait olsa, birinin azat olması sebebiyle diğeri azat olmaz. Azat eden kişi zengin bile olsa böyledir; çünkü bu, sahipleri farklı olduğu halde bir azat işlemini diğerine tabi kılmaya çalışmaktır.

 

Bazı ayrıntılar:

 

Kişi hamile cariyesine hitaben "eğer bir çocuk doğurursan o hürdür" dese, çocuk sağ doğarsa azat olur. Çocuk ölü doğsa, sonra kadın tekrar hamile kalıp sağ bir çocuk doğursa bu çocuk azat olmaz.

 

Kişi, hamile olmayan bir cariyeye hitaben bu sözü söylemiş olsa, cariye hamile kalıp sağ bir çocuk doğursa bu çocuk azat olur.

 

Kişi cariyesine hitaben "eğer ilk önce erkek doğurursan o çocuk hürdür. Eğer ilk olarak kız doğurursan sen hürsün" dese bakılır:

 

Cariye erkek doğurduktan sonra kız doğursa yalnızca erkek çocuk azat olur.

 

Aksi durumda anne ve erkek çocuk azat olur; çünkü erkek çocuk, annesinin azat olduğu zaman annesinin karnında bir cenin olduğundan anasına tabi olmuştur.

 

Cariye aynı anda kız ve erkek yahut iki erkek yahut iki kız douğrsa hiçbirisi azat olmaz.

 

Bir kimse "kölelerimden eve kim ilk girerse o hürdür" dese, eve bir kişi girse ve kendisinden sonra eve hiç kimse girmese o köle azat olur. İki kişi girip sonra üçüncüsü girse hiçbirisi azat olmaz; çünkü bunların hiçbirisi "ilk" olmakla vasıflanmaz. Yarışma konusunda birden fazla kişiye birinci denilebilmektedir. Burada ise denilmemektedir; çünkü orada birden fazla kişiye birinci denilmesine bir engel yoktur. Zira ödül verecek olan kişinin, şart koşulandan fazla bir şey vermesi gerekmez. Burada ise durum farklıdır; çünkü burada kişinin üstlenmediği birden fazla azat gerekli olmaktadır. Kişi "kim tek başına ilk olarak girerse o hürdür" dese yukarıdaki durumda yalnızca üçüncü gelen şahıs azat olur.

 

Kişi "kölelerimden eve en son giren hürdür" dese, bir kısmı diğer bir kısmından sonra girse, efendi ölüp de sonuncu girenin kim olduğu ortaya çıkmadıkça hiçbirisi azat olmuş olmaz.

 

İki kişi bir köleye ortak olarak sahip olsa, bunlardan birisi kölenin tümünü veya kendi payını azat etse kendi payı azat olmuş olur. Şayet azat eden kişi fakir ise kölenin [azat edilmemiş olan] geriye kalan kısmı ortağının olmaya devam eder. Aksi takdirde [azat eden kişi ödeme gücüne sahipse] azat işlemi ortağının payına da sirayet eder veya kişinin ödeme gücüne sahip olduğu miktara kadar sirayet eder.

 

Ödeme gücüne sahip olan ortak, kölesini azat ettiği günde [ortağına ait olan payın] değerini öder.

 

Sirayet, bizzat azat etmeyle gerçekleşir. Bir görüşe göre ortağın payının değerini ödeyince gerçekleşir. Bir görüşe göre kişi bunu ödediğinde sirayetin azat vaktinde gerçekleşmiş olduğu ortaya çıkar.

 

Ödeme gücüne sahip iki ortaktan birinin ortak cariyeyi ümmüveled yapması sirayet eder.

Bu kişi ortağının payının değerini ve onun emsal mehirdeki hissesini ödemekle yükümlü olur.

 

Bu görüşler, sirayetin vakti konusunda da geçerlidir. Birinci ve ikinci görüşe göre kişinin çocuktaki payının değerinin ödenmesi gerekmez.

 

Müdebber kılma sirayet etmez.

 

Daha doğru görüşe göre bütün malvarlığını kaplayan borç sirayete engel değildir.

 

Kişi, ödeme imkanı bulunan ortağına "ben senin payını azat ettim. Sen benim payımın değerini vermekle yükümlüsün" dese, diğer ortak bunu inkar etse, yeminle birlikte onun sözü tasdik edilir, onun payı azat olmaz. Eğer "sirayet azat ile gerçekleşir" görüşünü kabul edersek davacının kendi ikran ile onun payı azat olur. Bu, inkar eden ortağın payına sirayet etmez.

 

Kişi ortağına "payını azat edersen benim payım seninkinden sonra hürdür" dese ve diğer ortak ödeme gücüne sahip olarak kendi payını azat etse, "sirayet azat ile gerçekleşir" görüşünü kabul eder- tm sek bu azat, ilk ortağın payına sirayet eder, o kişi bunun payının değerini ödemekle yükümlü olur. Kişi "benim payım seninkinden önce hürdür" dese, ortağı da payını azat etse bakılır: Şarta bağlayan kişi ödeme güçlüğü içindeyse her birinin payı azat olur, vela da aralarında ortaktır. Eğer şarta bağlayan kişi ödeme imkanı olan birisi olur da biz devri geçersiz sayarsak hüküm yine böyledir. Aksi takdirde hiçbir şey azat olmaz.

 

Bir kölenin yarısı bir şahsa, üçte biri bir şahsa, altıda biri bir şahsa ait olsa, iki kişi payını birlikte azat etseler bu paylar azat olur. Mezhepte esas alınan görüşe göre bu ikisi, diğer ortağın payının değerini yarı yarıya öder.

 

30. Köle iki ortak arasında olsa -bu iki ortak ister her ikisi de Müslüman, her ikisi de kafir veya farklı inançlardan olsunlar fark etmez- ortaklardan birisi kölenin tamamını veya köledeki kendi payını yahut kölenin bir kısmını kendisi veya vekili aracılığıyla azat etse, bu kişi fakir bile olsa kendi payı azat olur. [Ortağının payı ne olur? Bu konuda bakılır:]

 

> Azat eden kişi azat işlemi esnasında fakir ise kölenin geriye kalan kısmı diğer ortağın olmaya devam eder, azat işlemi sirayet etmez. Bu, birazdan gelecek olan hadisin mefhum-i muhalifinden [zıt anlamından] anlaşılmaktadır.

 

> Eğer azat eden kişi fakir değilse azat işlemi diğerortağın payının tamamına veya kişinin ortağının payından ödeme gücünün olduğu miktarına sirayet eder.

 

> Burada "fakir değilse" ile kastedilen şey -iflas bölümünde geçtiği üzere- kişinin kendisi ve nafakasını vermekle yükümlü olduğu kimselerin bir günlük ve gecelik nafakası, elbisesi, oturacak yeri için yapılacak harcamadan başka ortağının payını alabilecek güçte olmasıdır.

Satılabilecek durumda olan bütün mallar buna ve borçlara harcanır.

 

Bu konuda temel delil Buhari ve Müslim'de yer alan şu hadistir:

 

> Bir kimse bir köledeki payını azot ettiğinde, kölenin saa tım bedeline denk olacak kadar malı bulunursa kölenin değeri adaletle belirlenir ve bu kişi diğer ortaklara onların paylarını öder. Köle azat olur. Aksi takdirde kölenin yalnızca ona düşen payı azat olmuş 0IUr.(Buharl,Itk, 2522; Müslim, Itk, 3750)

 

Bir diğer rivayet şöyledir:

 

> Köle iki kişiye ati olur da birisi köledeki payını azat eder ve kendisinin malı bulunursa kölenin bütünü azat olmuş 0Iur.(Buharl,Itk, 2525; Müslim, ltk, 3750)

 

Konuyla ilgili şu rivayete gelecek olursak;

 

> ... Şayet kişinin malı yoksa kölenin değeri adaletle belirlenir. Sonra köleden, kendisine zorluk çıkanlmaksızın diğer payı ödemek için çalışması istenir.(Buhari,Itk, 2526; Müslim, Itk, 3752)

 

Hadis hafızlarının belirttiğine göre bu hadise ekleme yapılmıştır. Yahut da bu hadis "azat eden kimsenin ortağı için köleden onun payı kadar çalışması istenir" şeklinde yorumlanır ki bu, azat etmemiş olan ortağın onu çalıştırmasının haram olduğu zannedilmesin.

 

Not:  Şu durum bu hükümden istisna edilir: Diğer ortağın payı ümmüveled ise, yani o, cariyeyi ümmüveled edinmiş ve kendisi de fakirse daha doğru görüşe göre azat işlemi sirayet etmez; çünkü sirayet, nakli içerir.

 

Görüş aynlığı, ortaklardan birinin ödeme güçlüğü içindeyken cariyeyi ümmüveled edinmesi, sonra da diğerinin ümmüveled edinmesi, sonra da bunlardan birinin cariyeyi azat etmesi durumunu da kapsar.

 

Payını azat etmemiş olan kişinin payı vakfedilmiş ise azat etmenin onun payına sirayet etmeyeceği konusu tek görüş olarak kabul edilmiştir.

 

el-Kifaye'de şöyle denilmiştir: Nevevi'nin mutlak ifadesi kölenin üç kişi arasında ortak olup da iki kişinin paylarını aynı anda azat etmesi, bunlardan birinin fakir diğerinin zengin olması durumunu da kapsar. Bu durumda payını azat etmemiş olan kişinin payının bütünü Rafii ve Nevevi'nin tek görüş olarak belirttiğine göre zengin olan ortak tarafından ödenir.

 

Ölüm hastalığında olan kişi -ileride geleceği üzere- malının üçte birlik kısmı dışında fakir hükmündedir. Buna göre bir köydeki ortak payını ölüm hastalığı esnasında azat ederse bakılır: Şayet malının üçte biri kölenin bütününün değerini karşılıyorsa, ortağının payının değeri belirlenerek bu kişi tarafından ödenir ve kölenin bütünü azat olur. Şayet malının üçte biri yalnızca kendi payına yeterli oluyorsa kendi payı, sirayet söz konusu olmaksızın azat olur.

 

31. Aşağıda gelecek olan bütün görüşlere göre ödeme gücüne sahip olan ortak, kölenin azat edildiği zamanda ödeme gücünün olduğu değeri ödemekle yükümlü olur. Çünkü diğer ortağın payının idaf edildiği vakit veya ödemenin sebebi olan vakit o vakittir. Bu şuna benzer: Kölenin bedenine yönelik bir saldırı sirayet ederek onun ölümüne yol açsa, kölenin değeri, saldırının işlendiği vakitteki değeridir.

 

Not:  Ortak, azat eden kişiden kendi payının değerini ödemesini talep edebilir ve onu buna zorlayabilir. Azat eden kişi ödeme yapmadan ölürse bu bedelonun terikesinden alınır. Ortak bunu talep etmezse kölenin talep etme hakkı vardır. Köle de talep etmese hakim bunu talep eder.

 

İki taraf kölenin değeri konusunda görüş aynlığına düşse bakılır: Köle hazırsa ve yeni azat edilmişse, malların değerlerini belirleyenlere müracaat edilir.

Köle ölmüşse veya gaib ise yahut azat edilmesinin üzerinden uzun süre geçmişse azat eden ortağın sözü kabul edilir; çünkü tazmin yapacak olan odur.

 

32. Azadın sirayet etmesi [nasılolur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait üç görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Sirayet, bizzat azat işlemi ile olur. Bu durumda azat etmeyen ortağın payı, azat eden kişinin mülkiyetine intikal eder. Sonra bununla sirayet gerçekleşir. Nevevi "bizzat [nefs]" ifadesini zikretmemiş olsa daha iyi olurdu. Nitekim daha sonra "sirayetin azat ile olduğunu söylersek" demek suretiyle bu kelimeyi zikretmemiştir.

 

Not:  Şu durum, yukandaki hükümden istisna edilir: Bir köleye ortak olarak sahip olan iki kişi köle ile kitabet akdi yaptıktan sonra birisi kendi payını azat etse, mükatep kölenin ortağın payını ödemekten aciz olmasından sonra sirayete hükmederiz. Çünkü sirayet konusunda acele etmek velayı kaybetmesi dolayısıyla efendiye zarar verir.

 

İkinci görüş

 

İmam Şafii'nin eski görüşüne göre sirayet, ortağın diğerinin payının değerini ödemesi veya buna karşılık bir bedel vermesiyle olur. Bedel hasıl olmadan ortağın köledeki mülkiyetini izale etmek ona zarar verir. Zira kaçma vb. bir sebeple bu mümkün olmayabilir. Zarar, zararla giderilmez. Maverdi'nin belirttiği üzere ibra yeterli değildir.

 

Üçüncü görüş

 

Bir görüşe göre sirayet bekletilir: Şayet azat eden ortak diğerinin payını öderse sirayetin azatla gerçekleştiği anlaşılmış olur. Çünkü azada hükmetmek efendiye zarar verir. Değerin ödenmesi anına kadar azadın geciktirilmesi ise köleye zarar vermektedir. Bunu askıda bekletmek adalete en yakın ve her iki tarafın maslahatına riayet etmeye en uygun davranıştır.

 

33. Sirayet yalnızca köleyi azat etmekle sınırlı değildir. Bir cariye üzerinde ortak olan iki ortaktan birisi ödeme gücüne sahip olup cariyeden çocuk sahibi olsa tıpkı az at etmede olduğu gibi bu durum diğer ortağın payına sirayet eder. Hatta bu sirayetin yürürlük kazanması azat etme durumundaki sirayete göre daha da önceliklidir. Çünkü bu [cariyeden çocuk sahibi olmak] bir fiil olup sözden daha güçlüdür. Bu yüzdendir ki akıl hastası ve tasarruHarı kısıtlı olan kişilerin köle azadı geçerli olmadığı halde cariyelerini ümmüveled yapmaları geçerlidir. Yine ölüm hastalığında olan kişinin cariyesini ümmüveled kılması bütün malvarlığı üzerinden dikkate alınırken azadı malının üçte biri üzerinden değerlendirilir.

 

34. "Ödeme gücüne sahip olan / zengin" ifadesi ödeme gücüne sahip olmayan kişiyi dışarıda bırakmaktadır. Onun ümmüveled kılması, tıpkı azat etmesi durumunda oldUğU gibi sirayet etmez. Şayet ümmüveled kılan ortak, diğer ortağın üst soy hısımı ise o zaman kişinin tümü kendisine ait olan cariyesini ümmüveled kılması gibi sirayet eder.

 

35. Kişi, ortak cariyeyi ümmüveled yaparsa [yani cariyeden bir çocuğu olursa] ortağının cariye üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırıp onun payını itlaf ettiğinden ortağının payının değerini ona ödemekle yükümlü olur. Ayrıca ortağının cariyenin emsal mehri üzerindeki payını da ödemekle yükümlü olur; çünkü başkasının mülkünden [ilişkide bulunarak] yararlanmıştır. Bununla birlikte cariye şayet bakire ise bakireliği ortadan kaldırma sebebiyle ödenmesi gereken tazminatı da öder. Bu, tek başına mı olur yoksa mehrin içine dahil midir? Bu konuda görüş ayrılığı bulunmakta olup benzeri durumlarda tercihin nasıl yapılacağı konusunda bir karışıklık söz konusudur. Sonrakilerden birinin de tercih ettiği üzere zahir olan, bu tazminatın mehre dahil olmamasıdır. Bu, çoğunlukla görüldüğü üzere kişinin cinselorganının sünnet mahallini kadının cinsel organına soktuğunda boşamanın meydana gelmemiş olması halinde söz konusu olur. Aksi takdirde birazdan gelecek daha güçlü görüşe göre kendisi üzerine mehir hissesi gerekli olmaz. Çünkü bunu gerektiren şey başkasının mülkü olan cariyenin cinselorganına, kendi cinsel organının sünnet mahallini sokmaktır, bu ise söz konusu olmamıştır. Sünnet mahallini sokmasıyla birlikte boşalma gerçekleşir ve biz Cüveyni'nin sahih gördüğü "mülkiyet, cariyenin hamile kalmasıyla birlikte intikal eder" görüşünü tercih edersek el-Matlab adlı eserde alimlerimizin ifadelerinden çıkan sonuca göre mehir hissesini ödemek gerekli olur.

 

36. Nevevi "ödeme gücüne sahip olan" ifadesi ile ödeme gücüne sahip olmayan kişiyi dışarıda bırakmıştır. Onun cariyeyi ümmüveled yapması tıpkı azatta olduğu gibi sirayet etmez.

 

37. İkinci ortak da cariyeyi ümmüveled kılsa ve o da ödeme güçlüğü içinde olsa bu cariye ikisinin ümmüveledi olur; çünkü onun ümmüveled yapması, kendisinin istikrarlı mülkiyetine denk gelmiştir. Bu durumda onlardan her biri diğerine mehrin yarısını öder.

 

Takasa ilişkin görüşler burada da geçerli olur.

 

38. Önceki görüşler, sirayetin gerçekleşme vakti konusunda da söz konusudur. Burada kadının hamile kalması azat olması gibidir.

 

39. Sirayetin kadının hamile kalmasıyla gerçekleştiğini söyleyen daha güçlü olan ilk görüşe göre ve sirayetin sonradan anlaşılacağını söyleyen görüşe göre diğer ortağın çocuktaki payının değerini ödemek gerekmez; çünkü biz bu çocuğun annesini an itibarıyla ümmüveled kabul ettiğimizde onun hamile kalması kişinin kendi mülkünde iken olmuştur.

Bu durumda çocuğun kıymetini ödemek gerekli olmaz. Sirayetin, diğer ortağın payının değerini ödeme durumunda söz konusu olduğunu söyleyen ikinci görüşe göre çocuğun değerinden o ortağa düşen payın ödenmesi gerekir. İsnevi bu görüşü doğru kabul etmiş ve bunu Rafifnin, "müdebber kılma" bölümünün sonunda kesin görüş olarak zikretmesinden nakletmiştir.

 

40. Müdebber kılma sirayet etmez. Buna göre iki ortaktan birisi kendi payını müdebber kılsa bu, diğer ortağın payına sirayet etmez, çünkü müdebber kölenin satımının caiz olması da göstermektedir ki bu bir itlaf değildir. Şu halde sirayeti de gerektirmez. Kendi payını müdebber kılan kişi öldüğünde de bu, diğer ortağın payına sirayet etmez; çünkü ölen kişi ödeme güçlüğü içindedir Yine kölenin bütününe malik olan kimse açısından müdebber kılma kölenin bir kısmından diğer kısmına sirayet etmez.

 

41. Kendi payını azat eden kimsenin malvarlığını kaplayacak bir borca sahip olması, azadın diğer ortağın payına sirayet etmesine engel [olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Daha güçlü görüşe göre bu engelolmaz; çünkü kişi kendi elindeki paya maliktir, o pay üzerinde tasarrufu geçerlidir. Bu sebeple bir köle satın alıp onu azat etse bu işlem geçerli olur.

 

İkinci görüş

 

Bu engelolur; çünkü bu kişi gerçekte ödeme imkanı olan bir kişi değildir.

 

Not:  Bu hüküm, kendisi aleyhine sirayetin söz konusu olacağı kişinin kısıtlama altında olmaması halinde söz konusudur Şayet kendi payını azat etmeyi bir şarta bağladıktan sonra iflas sebebiyle tasarrufanna kısıtlama getirilir, sonra da bu şart kısıtlama altında iken gerçekleşirse sirayet söz konusu olmaz. Benzer durumda sefih kimse kısıtlama altında olmuş olsa köle, [diğer ortağın payının değeri bu kişiye yüklenmek şartıyla] azat olur.

Arada şu fark vardır: İflas eden kimsenin azadını geçerli saydığımızda alacaklılara zarar vermiş oluruz ama sefih kimse böyle değildir.

 

42. İki ortaktan biri, ödeme imkanı bulunan ortağına "senin payını azat ettim, bu sebeple benim payımın değerini ödemekle yükümlüsün" dediğinde diğer ortak bunu inkar etse, davacının da şahidi olmasa genel ilke gereği yeminle birlikte inkar edenin sözü kabul edilir, yemin etmesi halinde onun payı azat olmaz. "Bir ortağın azadı, diğer ortağın payına doğrudan azat gerçekleştiğinde derhal sirayet eder" şeklindeki tercihe şayan görüşü kabul ettiğimizde daacı ikrarı ile sorumlu tutularak onun payı azat olur. Davacı ödeme imkanı bulunan bir kimse olsa bile bu azat işlemi diğer ortağın payına sirayet etmez; çünkü bu kişi, ilk olarak azat işlemini gerçekleştirmemiştir. Bu, iki ortaktan birinin bir adama "sen benim payımı satın alıp azat ettin" dediğinde o şahsın bunu inkar etmesine benzer. Bu durumda davacının payı azat olur, diğerinin payına sirayet etmez.

 

Son iki görüşe göre bu köle, davacı adına azat olmuş olmaz.

 

Davalı yemin etmekten kaçınırsa davacı yemin eder ve kendi payının değerini hak eder. Bu yeminle, inkar eden kimsenin payı azat olmuş olmaz; çünkü yemin kendisine köledeki payın değeri ile ilgili yöneltilmiştir. Geri döndürülen yemin ancak davanın kendisine doğru döndürüldüğü şeyi ispat eder. Aksi takdirde bir kimseye karşı "sen köleni azat etmiştin" diye dava açmanın bir anlamı yoktur. Bu, kölenin vazifesidir.

 

43. Rafii şöyle demiştir: "Ödeme gücü olan" ifadesi ödeme gücü olmayan kimseyi dışarıda bırakmaktadır. O inkar edip yemin ettiğinde köleden hiçbir şey azat olmuş olmaz.

 

44. Davacı davalının payını satın alsa bu payotomatik olarak azat olur, geriye kalan kısımda sirayet söz konusu olmaz.

 

45. Kişi ödeme güçlüğü içinde bile olsa ortağına "payını azat edersen benim payım seninkinden sonra hürdür" dese kendisine bu söz söylenen kişi kendi payını azat etse ve ödeme imkanı bulunsa şayet "kişi köledeki payını azat ettiği anda bu azat işlemi diğer ortağın payına sirayet eder" görüşünü kabul edersek -ki daha güçlü olan görüş budur- bu azat, ilk ortağın payına sirayet eder. Bu durumda payını azat eden bu kişi, azadı şarta bağlayan ortağın payının değerini ödemekle yükümlü olur. Onun payı şarta bağlama ile azat olmuş olmaz; çünkü köle üzerindeki yarımda hem şarta bağlama hem de sirayet bir araya gelmiştir. Sirayet daha güçlüdür, çünkü sirayet zorunlu olarak gerçekleşen ve def edilemeyen bir durumdur. Şarta bağlamanın gerektirdiği şey ise köledeki payını satma vb. yollarla def edilebilir.

 

Not: Nevevi'nin "senin payından sonra" ifadesine gerek yoktur. Kişi mutlak olarak "benim payım hürdür" dese hükmü yine böyledir.

 

Kişi ancak "senin payından önce" demesi halinde hüküm farklı olur.

 

Nevevi'nin "sirayet işlemi azat ile gerçekleşir görüşünü kabul edersek" ifadesine gelince "sirayet işleminin azat ile olduğu sonradan anlaşılmış olur" görüşünü kabul ettiğimizde de hüküm böyledir. Payın değeri ödenir.

 

Nevevi "ödeme gücü olan" ifadesiyle ödeme gücü olmayanı dışarıda bırakmıştır. Onun açısından sirayet söz konusu olmaz. Şarta bağlayan kişinin kendi payı azat olur.

 

46. Kişi ortağına "sen payını azat edersen, benim payım seninkinden önce -yani senin payının azat olmasından önce- hürdür" dese, kendisine bu sözün söylendiği kişi kendi payını azat etse bakılır:

 

> Azadı şarta bağlayan kişi ödeme güçlüğü içinde ise her iki ortağın köledeki payı da derhal azat olur. Şarta bağlayan kişinin payı şart gereğince azat olur, sirayetten dolayı değil.

 

> Nevevi'nin şarta bağlayan kişiyi "ödeme güçlüğü içinde olan" şeklinde kayıtlamasından anlaşıldığına göre diğeri açısından ödeme güçlüğü içinde olması veya zengin olması arasında fark yoktur.

 

> Bahsi geçen durumda vela iki şahsa ait olur; çünkü bu ikisi azat tkonusunda ortaktır.

> Yine şarta bağlayan kişi zengin olup devri geçersiz saydığımızda -ki daha doğru olan budur- da hüküm böyledir. Bu durumda her birinin payı azat olur ve hiçbirisi diğerinden bir şeyalamaz.

 

> İbnü'l-Haddad'ın dediği gibi devri sahih olarak kabul edersek iki ortağında payı azat olmuş olmaz. Çünkü kendisine söz söylenen kişinin payı azat olsa, sözü söyleyen kişinin payının ondan önce azat olması gerekir. Onun payı önce azat olsa "sirayeti kölenin azadına bağlama" görüşüne binaen bu, diğerinin payına sirayet edecektir. Sirayet söz konusu olduğunda ise azadı geçersiz olacaktır. Bu durumda kişinin azadının geçerli olmasından onun geçersiz olması sonucu doğacaktır. Bu zikredilende devr söz konusudur. Bu, bir şeyin varlık ve yokluk bakımından kendisine bağlandığı şeyin ona bağlanmasıdır. Bu, lafzı bir devrdir.

 

Not:  Kişi yukarıdaki durumda "benim payım, senin payını azat etmenle birlikte hürdür" veya "senin payını azat etmen halinde hürdür" dese, diğer ortak da kendi payını azat etse ve biz "sirayet, kölenin azadı ile gerçekleşir" görüşünü benimsemiş olursak daha doğru görüşe göre her birinin kendi payı azat olur. Burada sirayete engelolan birliktelik dikkate alınmıştır.

 

Bir olay:

 

Subkl'ye şu soru soruldu: Bir kimse ölüp de geride bir köle bırakmıştır. Karısı kocasının bu köledeki bir payı kendisinin mehrine bedelolarak belirlediğini kendisinin de bu köledeki payını azat ettiğini söylemiştir. Bu köle azat olup bu azat kölenin geri kalan kısmına sirayet eder mi etmez mi?

 

Subki şöyle cevap vermiştir: Köle azat olur, bu azat sirayet etmez; çünkü kölenin azat edildiğini ikrar etmek kişinin ölümünden önce de sonra da olmuş olabilir. ilki, kadının payı konusunda sorumluluğu ve sirayet olmamasını gerektirir. ikincisi ise sirayeti gerektiriri. Bu durumda kesin olarak bilinen esas alınır, bu da sirayetin olmamasıdır. Kadın, kendi mehrini düşürme konusunda ikrarıyla sorumlu tutulur.

 

47. Azat eden birden fazla olsa ve bunların köledeki payları farklı oranlarda olsa mesela üç kişi arasında ortak olan kölede bir kişinin kölenin yarısında, diğerinin üçte birinde ve bir başkasının da altıda birinde payı olsa, son iki şahıs köledeki paylarını "azat" kelimesini birlikte telaffuz ederek aynı anda azat etseler, birinin sözü bitirmesi diğerinden sonra olmasa yahut her ikisi tek bir vekil tayin etseler ve bu vekil de tek bir sözle azat etse, yahut her ikisi kölenin azadını mesela eve girmek gibi aynı şeye bağlasalar ve her ikisinin de maddı durumu, ödenmesi gereken miktarı ödeyebilecek kadar iyi olsa, bunların payı azat olur. Azadın sirayet ettiği diğer yarımın değerini bu iki şahıs [nasıl öder? Bu konuda iki rivayet söz konusudur:]

 

Birinci rivayet

 

Mezhepte esas alınan görüşe göre kişi başı olarak yarım yarım öderler, payları oranında ödemezler. Çünkü telef sebebiyle gerekli olan tazminde az ve çok birbirine eşittir. Mesela bir şahıs iki kişinin farklı derecelerdeki yaralamalarıyla ölse diyeti eşit öderler. Yine iki kişi bir şahsın suyuna necaset koysalar bunlardan birisi suyun içine bir tane diğeri iki tane köpek ölüsü koysa eşit şekilde tazmin ederler.

 

İkinci rivayet

 

Bu rivayette yer alan bir görüşe göre kölenin yarısının değerini her biri -tıpkı şuf'a'da olduğu gibi- kendi mülkleri oranında tazmin ederler.

 

İlk rivayet bunu şu şekilde ayırt etmiştir: Şuf'a yoluyla malı almak, tıpkı ağacın meyveleri gibi mülkün faydalarındandır. Bu gibi durumlarda telef edilen şeyin tazmin edilmesine ilişkin hükümler uygulanır.

 

Not:  Görüş aynlığı, azat eden iki kişinin, benim açıklama esnasında belirttiğim üzere ödenmesi gereken miktarı ödeyebilecek maddi imkana sahip olmaları halinde söz konusudur. Bunların sadece birisi ödeme gücüne sahip ise üçüncü kişinin payının değerinin belirlenerek bu kişi tarafından ödenmesi gerektiği kesindir. Her ikisi de ödenmesi gereken miktardan daha azını ödeyebilecek güce sahip olsa, bu kişilerin imkanı ölçüsünde azat işlemi sirayet eder. İki kişi zenginlik bakımından farklı olsa, her birine kendi imkan bulabildiği miktarda sirayet eder.

 

Nevevi el-Muharrer'e uymak amacıyla ( elif-h-r-elif-n ) kelimesini "ahiran" şeklinde harekelemiştir. Buna göre önce ikinci, sonra üçüncü kendi payını azat edecektir. Aksi takdirde Nevevi Ravdatü'ttdlibın ve başka eserlerde olduğu gibi "üç ortaktan iki kişi kendi paylarını azat etse" hüküm yine böyle olurdu.

 

 

1.3.3. Köle Azadının Sirayet Etme Şartlan

 

[Bir kısmı azat edilen kölenin azadının diğer kısma] sirayet etme şartı [köleyi azat eden kişinin] kendi isteğiyle azat etmesidir. Buna göre kişi, [köle olan] çocuğunun bir kısmına mirasçı [olarak sahip] olsa [çocuğun ona düşen bölümü otomatik olarak azat olur ama bu azat diğer kısma] sirayet etmez.

 

Ölüm hastalığında olan kişi malının üçte biri dışında ödeme güçlüğü içinde kabul edilir.

 

Ölen kimse ödeme güçlüğü içinde kabul edilir.

 

Kişi, kendi payının azat edilmesini vasiyet etse bu azat sirayet etmez.

 

48. Köle azadının sirayet etme şartı -yani şartlan- dörttür. Sirayetin yalnızca onun zikrettiği şeyle sınırlı olduğu zannedilmesin diye Nevevi bu şekilde ifade etmiş olsaydı daha iyi olurdu. Zira birazdan görüleceği üzere Nevevi bütün şartları zikretmemiştir.

 

 

1.3.3.1. Köle Sahibinin Kendi İsteğiyle Payını Azat Etmesi

 

Bu şartların ilki kölenin sahibinin -velev ki vekili aracılığıyla bile olsa- payını kendi isteğiyle azat etmiş olmasıdır. Hür bir kimsenin üst veya alt soy hısımı olan bir köleyi satın alması, onun kendisine hibe veya vasiyet yoluyla temlik edilmesini kabul etmesini buna örnek olarak zikredebiliriz.

 

Not:  Burada "kendi isteği" ifadesinin mukabili "ikrah altında azat etmek" değildir. Aksine burada kastedilen azat etme sebebinin kendi isteğiyle olmasıdır. Burada "kendi isteği" ifadesiyle "ikrah" meselesini dışarıda bırakmak geçerli değildir; çünkü burada sözü edilen şey kölenin bir bölümünün azat edilmesidir. İkrah durumunda ise azat işlemi hiç gerçekleşmemiş sayılır.

 

49. "Kendi isteğiyle" ifadesi, Nevevi'nin şu ifadesinde belirttiği durumu dışarıda bırakmaktadır:

 

> Kişi -ne kadar aşağıya inerse insin- [köle olan] oğluna veya -ne kadar yukarıya çıkarsa çıksın- üst soy hısımlarından birine miras olarak sahip olsa bu azat, o kölenin geriye kalan kısmına sirayet etmez; çünkü kölenin geriye kalan kısmının değerini belirlemede "telef edilen malların tazmin edilmesinde izlenen yöntem" izlenir. Kişinin kendi isteği söz konusu olmadığında itlaf olarak değerlendirilebilecek bir fiili bulunmamaktadır.

 

> Şu durum da Nevevi'nin ifadesi ile dışarıda bırakılmıştır:

MükiHep bir köle efendisinin bir kısmını satın aldıktan sonra kitabet bedelini ödemekten aciz hale gelse efendisi otomatik olarak azat olur, bu azat efendinin diğer kısmına sirayet etmez. Mükatep ister kendi isteğiyle isterse efendisinin onu aciz ilan etmesiyle kitabet bedelini ödeyememiş kabul edilsin fark etmez; çünkü burada efendinin seçimi bulunmamaktadır.

 

> Şayet" efendi burada daha sonradan tercihte bulunmaktadır" denilecek olursa şöyle cevap verilir: Burada mülkiyet zımnen hasıl olduktan sonra efendi, mükatep kölesini aciz kılmıştır.

 

> Şu durum da dışarıda bırakılmıştır: Bir mükatep köle oğlunun veya babasının bir kısmını satın alsa veya kendisine bu, hibe edilse ve kendisinin az at etmesiyle baba veya oğul azat olsa bu azat sirayet etmez; çünkü kendi isteğiyle değil zımnen az at etmiştir.

 

> Şu durum da dışarıda bırakılmıştır: Bir kimse erkek kardeşinin oğlunun bir kısmına malik olsa ve bunu mesela bir kumaş karşılığında satsa ve ölse, erkek kardeşi ona mirasçı olsa, erkek kardeş elbiseyi onda bulduğu bir kusur sebebiyle geri verse ve kölenin bu elbise karşılığında satılmış olan kısmını geri alsa bu kısım otomatik olarak azat olur ama Ravdatü't-talibin'de ve Raf!ı'nin üçüncü özellik öncesinde belirttiği ifadeden çıkan sonuca göre azat işlemi sirayet etmez; çünkü burada amaç elbisenin geri verilmesi olup kölenin bir kısmının geri alınması değildir. Zerkeşi bunu tasvip etmiştir. Ancak Ravdatü't-talibin'in köle azadı bölümünde sahih olarak kabul edilen görüşe göre azat işlemi sirayet eder.

İbnü'l-Mukrı de bunu esas almıştır. Tercihe şayan olan da budur; çünkü burada kişi, akdi feshederek kölenin o kısmına malik olmaya sebep olmuştur. Bunun ile efendinin mükatep kölesini aciz kılması arasında şu fark vardır: Elbiseyi geri vermek yeni bir mülkiyetin oluşmasını gerektirdiğinden bu durum satın almaya benzemiştir. Mükatep köleyi aciz kılmak ise böyle değildir.

 

> Şu durum da dışarıda bırakılmıştır: Kişiye kölenin bu kısmı kusur sebebiyle geri verildiğinde az at işlemi sirayet etmez; çünkü bu da tıpkı miras kalması gibi zorunlu olarak gerçekleşmiş olan bir şeydir.

 

> Yine mesela Zeyd'e, erkek kardeşinin köle olan oğlunun bir kısmı vasiyet olarak bırakılsa ve Zeyd kabul etmeden ölse, erkek kardeş bu vasiyeti kabul ettiğinde kölenin o kısmı azat olur ama bu azat işlemi sirayet etmez; çünkü erkek kardeşin kabul etmesiyle kölenin bir kısmı murisinin mülkiyetine girmiş, sonradan mirasçılık yoluyla kendisine intikal etmiştir.

 

 

1.3.3.2. Azat İşlemi Sırasında Azat Edenin Yeterli Parasının Olması

 

50. Sirayetin ikinci şartı -daha önce geçtiği üzere- azat esnasında kişinin kölenin geri kalan değerini veya bir kısmını ödeyecek malının bulunmasıdır. İflas konusunda geçtiği üzere kişinin borcunu ödemek için ev, hizmetçi vb. hangi malları satılıyorsa [bir kısmını azat ettiği] kölenin [diğer ortağa ait kısmının] veya bir bölümünün değerini ödemek üzere de bu mallar satılır. Azat eden kimse borçlu olup bu borçlar onun mal varlığını kuşatsa bile -Nevevi'nin ifadelerinde geçtiği üzere- hüküm böyledir. Bu durumda diğer ortak, köledeki kendi payının değeri konusunda diğer alacaklılar arasına katılır. Şayet onların arasına katıldığında bu kişinin köledeki payının bütün değeri borçlunun malvarlığı içinden alınabiliyorsa alınır. Aksi takdirde kendisine düşen hisse kadarını alır ve kölenin bütünü azat olur. Bu, sirayetin bizzat azat işlemi ile gerçekleştiği görüşüne dayalıdır. Bu, ödeme güçlüğü içindeki kişi üzerine sirayet etmez.

 

51. Ölüm hastalığında olan kişi malının üçte birlik kısmı haricinde ödeme güçlüğü içinde kabul edilir. Çünkü bu şahıs, ölüm hastalığı esnasında köledeki payını azat etse ve kendisinin malvarlığının üçte biri bu payı karşılamıyorsa azat işlemi sirayet etmez. Şayet malvarlığının üçte biri kendi payının tamamına ve ortağının payının bir kısmına yeterli oluyorsa kalan kısımda sirayet söz konusu olmaz.

 

52. Ölmüş olan kimse de mutlak olarak ödeme güçlüğü içinde imiş gibi kabul edilir. Buna göre iki ortaktan birisi bir köledeki payının azat edilmesini vasiyet etse ve onun ölümünden sonra bu pay azat edilse, azat işlemi kölenin geriye kalan kısmına sirayet etmez. Bu kısmın tümü, ölen kişinin malvarlığından karşılanıyor olsa bile böyledir; çünkü vasiyete konu olmayan mal mirasçıya intikal etmiştir.

 

 

1.3.3.3 Azat işlemine konu olan mahallin, intikali kabul etmesi

 

53. Azadın sirayet etmesinin üçüncü şartı, sirayete konu olan mahallin nakli kabul etmesidir. Buna göre Ümmü'l-Veledliye hükmedilen payda sirayet olmadığı gibi vakfedilmiş hisseye, hasta kimsenin ölmesiyle azadın gerekli olduğu azat edilmesi adanmış olan hisseye de sirayet söz konusu olmaz. Yine azat olması ölüm sonrasında gerçekleşecek bir vasfa bağlanmış olan köle ölüm sonrasında azat olduğunda da böyledir.

 

54. İki ortaktan, ödeme güçlüğü içinde olan birisi kendi payını ümmüveled kıldıktan sonra ödeme imkanı yerindeyken bu payı azat etse, azat işlemi ortağının payına sirayet eder.

Zerkeşi'nin Kadı Ebu't-Tayyib'ten naklen "azat işlemi diğer ortağın payına sirayet etmez" şeklindeki ifade kabul edilemez.

 

55. Azat işlemi, kölenin rehin olarak verilmiş bir bölümüne, müdebber kılınan bölüme, mükatep olup da ortağın payını ödemekten aciz olduğu bölümüne sirayet eder.

 

 

1.3.3.4. Kişinin Önce Kendi Payını Azat Etmiş Olması

 

56. Sirayetin dördüncü şartı kişinin önce kendi payını azat etmesi, bu payazat olduktan sonra azadın diğer ortağın payına sirayet etmesidir. Kişi ortağının payını azat etse bu işlem hukuken hükümsüzdür; çünkü kişinin ortağının payı üzerinde mülkiyeti yoktur, kendi mülkiyeti de diğerine tabi değildir. Daha sonra kendi payını azat etse bu azat ortağının payına sirayet eder.

 

57. Kişi ortak olan kölenin yarısını azat edip mutlak olarak bıraksa hükmün ne olacağı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:

 

Birinci görüş

 

Azat yarım hisse üzerinde şayi olarak gerçekleşir; çünkü kişi azadı kendi mülküne özgü kılmamıştır.

 

İkinci görüş

 

Azat yalnızca kendi mülkü üzerinde gerçekleşir; çünkü kişi yalnızca kendi mülkünü azat edebilir.

 

e-Envar yazarının kesin olarak belirttiğine göre tıpkı satım ve ikrarda olduğu gibi burada da ikinci görüş tercihe şayandır.

 

Her iki takdirde de -azat eden kişi ödeme gücüne sahip olmadıkça- kölenin bütünü azat olmuş olmaz.

 

Cüveyni şöyle demiştir: Bu görüş ayrılığının boşamayı veya az at etmeyi şarta bağlama meselesi dışında herhangi bir etkisi yok gibidir.

 

Not:  Kocasından hamile kalmış olan bir cariyeyi o cariyenin hür olan oğlu ve cariyenin kocası birlikte satın alsa ve her ikisinin de ödeme imkanı bulunsa bunun hükmü, cariyenin efendisinin o cariyeyi bu iki şahsa vasiyet yoluyla bırakması ve bu ikisinin de vasiyeti birlikte kabul etmesi durumunda olduğu gibidir. Buna göre cariye oğulun payından olmak üzere otomatik olarak azat olur. Cariyenin karnındaki yavru ise o kişinin payından olmak üzere otomatik olarak azat olur, değer belirlemesi yapılmaz.

 

 

 

2. ZORUNLU OLARAK GERÇEKLEŞEN AZAT İŞLEMİ

 

Bağışta bulunmaya ehil olan bir kimse, [köle olan] üst veya alt soy hışmına malik olsa o köle [zorunlu olarak] azat olur.

 

Çocuğun velisi, çocuk adına onun yakınını satın alamaz. Şayet yakını çocuğa hibe edilirse veya vasiyet edilirse bakılır: O kişi çalışıp kazanabilecek durumda ise velinin onu kabul etmesi gerekir. Bu durumda köle azat olur ve kendisine kendi kazancından nafaka verilir.

Aksi takdirde çocuk fakir ise velinin kabul etmesi zorunlu olur. Azat olan kölenin nafakası devlet hazinesinden karşılanır. Çocuk ödeme gücüne sahipse velinin kabul etmesi haram olur.

 

Kişi ölüm hastalığı esnasında köle olan yakınına bedel ödemeksizin malik olursa bu yakını, şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur. Bir görüşe göre bütün malvarlığı üzerinden azat olur. Kişi ölüm hastalığı esnasında yakınına indirimin söz konusu olmadığı bir bedel karşılığında sahip olursa bu yakın, kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur. Ölen kişiye mirasçı olamaz. Ölüm hastalığında olan kişinin borcu varsa bir görüşe göre onun yakınını satın alması sahih olmaz. Daha doğru görüşe göre ise bu sahihtir. Bu durumda yakını zorunlu olarak azat olmaz, borcun ödenmesi için satılır.

 

Kişi ölüm hastalığı esnasında, yakını olan köleyi indirimli olarak satın alsa bu indirim miktarı sanki [kendisine yapılmış] hibe gibi kabul edilir. Kalan kısım ise malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur.

 

Bir köleye, efendisinin yakını olan bir kölenin bir kısmı hibe edilse ve hibenin yapıldığı kişi bunu kabul etse, biz "köle, hibeyi kendi başına kabul edebilir" görüşünü tercih ettiğimiz takdirde onun eline geçen köle azat olmuş olur ve bu azat işlemi sirayet eder. Bu durumda efendinin, kölenin geriye kalan değerini ödemesi gerekir.

 

58. Bağışta bulunmaya ehil olan bir kimse, [köle olan ve] nesebi sabit olan üst veya alt soy hısımına sahip olsa o köle zorunlu olarak azat olur.

 

Üst soy hısımının azat olmasının delili şu ayettir:

 

> Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiş• tirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et. [İsra, 24]

 

Üzerlerine kanat germek onları köle edinmekle bağdaşmaz.

 

Ayrıca Müslim'in sahihinde şu hadis yer almaktadır:

 

> Hiçbir çocuk babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur, satın alır da azat ederse o başka. (Müslim, itk, 3778)

 

Bu hadiste kastedilen şey, Davud ez-Zahirl'nin anladığı gibi çocuğun, üst soyunu satın aldıktan sonra azat işlemini gerçekleştirmesi değil, bizzat satın alma sebebiyle yakının azat olmasıdır. Nitekim bu durumda kölenin zorunlu olarak azat olacağını belirten rivayet buna delildir.

 

Alt soydan olan bir köle satın alındığında onun zorunlu olarak azat olacağının delili ise şu ayetlerdir:

 

> Çocuk edinmek Rahman'zn şanzna yakışmaz. Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kulolarak Rahman 'a gelecektir. [Meryem, 92-93]

 

> Rahman (olan Allah, melekleri) evlat edindi, dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır. [Enbiya, 26]

 

Bu ayetler "çocukluk" ile "kölelik" vasfının bir arada bulunamayacağını belirtmektedir.

 

Not:  Nevevi'nin "üst ve alt soy hısımı" ifadesinin kapsamına ne kadar yukarı veya aşağıya giderse gitsin erkekler ve kadınlar girer. Bunlar ister kişinin kendi iradesiyle isterse böyle olmaksızın mülkiyet altına girsinler, ister efendi ile kölesi aynı dinden olsun ister olmasın fark etmez. Çünkü hüküm akraba olmaya bağlıdır. Akrabalık bakımından da bunların hepsi birbirine eşittir.

 

Üst ve alt soylar dışında erkek kardeşler ve amcalar gibi diğer akrabalar hükmün dışında kalır; çünkü onlara malik olma durumunda zorunlu olarak azat gerçekleşmez. Çünkü bu konuda herhangi bir nas söz konusu olmadığı gibi bunlar, nasslarda yer alan kişilerle aynı özellikte de değildir. Zira efendi ile kölesi arasında "parçası olma / baziyet" ilişkisi yoktur.

 

"Bir kimse, evlenmesi haram olacak derecede yakın olan bir akrabasına sahip olduğunda o akrabası azat olur" şeklindeki hadise gelince bu hadis zayıftır. Hatta Nesai bu hadisin münker olduğunu, Tirmizi de hata olduğunu söylemiştir. (Ebu Davud, itk, 3949; Tirmizi, Ahkam, 1365; İbn Mace, itk, 2424)

 

Ebu Hanife ve Ahmed bin Hanbel'e göre, evlenilmesi haram olacak derecede olan bütün yakınlar azat olur.

 

İmam Malik'e göre miras ayetinde belirtilen yedi kişi azat olur.

 

Evzai'ye göre evlenmesi haram olsun ya da olmasın bütün akrabalar zorunlu olarak azat olur.

 

59. "Nesebi sabit" ifadesi, kendisiyle zina edilen kadının bir çocuk doğurduktan sonra zina eden erkeğin o çocuğa malik olmasını dışarıda bırakmaktadır ki bu durumda çocuk azat olmaz.

 

60. "Üst ve alt soy hısımı" ifadesi kişinin süt emme yoluyla hısımı olan kimseleri dışarıda bırakmaktadır ki bunlar azat olmaz.

 

61. Nevevi, "bağış yapmaya ehil" ifadesini el-Muharrer'e tabi olarak zikretmiştir. Bu ifade ile çocuk ve akıl hastasını dışarıda bırakmak sahih değildir. Zira bunlar, üst ve alt soylarına malik olduklarında -ileride belirtileceği üzere- o köleler zorunlu olarak azat olur.

 

62. [Gazzalı'nin] el-Vecız adlı eserlinlin bu bölümünde kayıt konulmuş, Rafii de şöyle demiştir: "Bu kayıtla çocuk vb. dışarıda bırakılmıştır." Rafii'nin bunu, muhtemelen meseleyi incelemeksizin yazdığı belirtilmiştir.

 

63. Celaleddin el-Mahalli'nin "bu ifadeden mefhum-i muhalif [zıt anlam] kastedilmemiştir" ifadesi kabul edilemez. Aksine bu ifade ile şu durumlar dışarıda bırakılmıştır:

 

> Mükatep köle üst veya alt soy hısımına hibe veya vasiyet ile sahip olduğunda, o köle olan yakını kendisine yeterli olacak olan şeyi çalışıp kazanabilecek durumda olursa kölenin onu kabul etmesi caiz olur. Kabul ettiğinde ona malik olur ve yakını azat olmaz. Aksine onunla kitabet akdi yapar. Çünkü şayet sahip olduğu kişi zorunlu olarak azat olmuş olsaydı onun velası mükatep köleye ait olurdu. Oysa kölenin vela hakkına sahip olması düşünülemez.

 

> Kısmen hür / köle olan bir kimse hür olan kısmıyla üst veya alt soy hısımlarından birine ma.lik olsa bu köle zorunlu olarak azat olmaz; çünkü bu, mirasçılık ve vela hakkını içerir.

Oysa kısmen hür / köle olan kişi bu ikisine ehil değildir. Kısmen hür / köle olan kişinin ümmüveledi onun ölümüyle azat olur; çünkü bu durumda ondan kölelik sona erdiğinden velaya ehil olmuştur.

 

> Bir kimse erkek kardeşinin oğluna sahip olduktan sonra malvarlığını kuşatacak bir borç bırakarak ölse, kendisine sadece erkek kardeşi mirasçı olsa ve biz "borç, mirasçılığa engel değildir" şeklindeki daha doğru görüşü kabul etsek erkek kardeş, oğluna malik olur ama oğlu azat olmaz; çünkü bu kişi o konuda bağışta bulunmaya ehil değildir. Bir ifadenin mefhum-i muhalifinde ayrımlar söz konusu ise mefhum-i muhalif reddedilir.

 

> Hür bir kimse kendisinden hamile kalan ve cariye durumunda olan karısını satın alsa Zerkeşi'nin belirttiğine göre cariyenin karnındaki çocuk zorunlu olarak azat olur. Şayet ölüm hastalığı esnasında cariyeyi satın alsa, çocuk bu kişinin ölümünden önce veya sonra doğmuş olsa çocuk ona mirasçı olamaz; çünkü bu durumda çocuğun azat olması vasiyet hükmündedir. İleride bu konuda açıklama yapılacaktır.

 

64. Şu hususlar, Nevevi'nin ifadesine itiraz olarak ileri sürülmüştür:

 

> İleride gelecek olan "ölüm hastalığında olan kişi"ye ilişkin meseleler,

> Kişi bir şahsı bir köle satın alma konusunda vekil tayin etse,

vekil de o müvekkili adına zorunlu olarak azat olacak bir kimseyi satın alsa, satın aldığı kişi kusurlu olsa, müvekkilin kusura razı olmasından önce satın alınan köle zorunlu olarak azat olmaz.

 

65. Çocuk, deli veya sefihin velisi, velayeti altında olan kimse adına, satın aldığında zorunlu olarak az at olacak olan bir köleyi satın alamaz, yani satın alması sahih değildir.

 

Nevevi "kısıtlama altında olan" demiş olsa daha iyi olurdu.

 

Veli bunu yapamaz; çünkü veli ancak velayeti altında olan kişinin maslahatına uygun olan şeyi yapar. Bu ise onun maslahatına uygun değildir; çünkü satın aldığı köle zorunlu olarak azat olmaktadır. Azat olduktan sonra bu kişiden nafaka talep etme ihtimali de bulunmaktadır. Bu ise ona zarar verir.

 

66. Belirtilen kişiye [yani velayet altında bulunan kısıtlı şahsa] köle olan yakını hibe olarak verilse veya vasiyet edilse bakılır:

 

> Hibe veya vasiyet edilen köle kendi masrafını karşılayacak kazanç elde edebilecek bir kimse ise veli, vasi veya kayyim bu kölenin hibe veya vasiyet edilmesini kabul edebilir; çünkü burada velayet altındaki şahıs için bir zarar olmadığı gibi onun üst soy hısımı olan biri için kemal sıfatını kazandırma söz konusudur. Sonradan meydana gelecek bir acizlik sebebiyle azat olan bu şahsın nafakasının verilmesinin gerekli olma ihtimali burada dikkate alınmaz. Çünkü bu [kesin olmayıp] şüpheli olan bir durumdur. Aslolan böyle bir şeyin olmamasıdır. Belirtilen menfaatin varlığı ise kesindir.

 

Sözü edilen köle, çocuk vb. şahıslar adına zorunlu olarak azad olur; çünkü yukarıda geçen deliller genel niteliklidir. Azat olan bu kişinin nafakası kendi kazancından karşılanır; çünkü bu kişi, yakınından nafaka almaya muhtaç durumda değildir.

 

Not: Nevevi'nin ifadesinin zahirinden, çocuk vb. şahıslar zengin olsalar bile velinin bunu kabul etmesinin zorunlu oldUğu anlaşılmaktadır. Oysa bu problemlidir; çünkü nafakalar bölümünde zikredilen daha güçlü görüşe göre üst soy hısımlan, çalışıp kazanma gücüne sahip olsalar bile şayet bir kazançları yoksa alt soyları onlara nafaka ödemekle yükümlü olur.

 

Nevevi, "kazanç olup olmaması" ifadesi yerine Ravdatü't-talibin ve başka eserlerde yer aldığı üzere "nafakayı gerektiren ve gerektirmeyen" ifadesini zikretmiş olsa daha iyi olurdu.

 

Bir çocuğa mesela dedesi ve bu dedenin oğlu olan amcası olan oğlu vasiyet edilse, amca sağ ve maddi durumu yerinde olsa velinin bu vasiyeti kabul etmesi gerekir. Dede, kazancı bulunan bir kimse olmasa bile böyledir; çünkü bu vasiyetin kabul edilmesinde çocuk için bir zarar söz konusu deiğldir.

 

Babanın vasiyet edilme şekillerinden biri şudur: Bir köle hür bir kadınla evlenir ve ondan bir çocuğu olur. Bu çocuk hür olur. Sonra kölenin efendisi o köleyi kendi oğluna vasiyet yoluyla bırakır.

 

Oğulun vasiyet edilme şekillerinden biri şudur: Hür bir kimse bir cariye ile evlenip ondan çocuk sahibi olur. Çocuk, cariyenin efendisinin kölesi olur. Daha sonra çocuğun efendisi onu babasına vasiyet yoluyla bırakır.

 

> Kişinin yakını olan köle kendi kazancını sağlayamayacak durumda ise bakılır:

 

a) Çocuk vb. kısıtlı şahıslar ödeme güçlüğü içindeyseler velinin o vasiyeti kabul etmesi gerekir; çünkü bunda çocuk vb. şahıslar için bir zarar söz konusu değildir. ileride velayet altındaki şahsın zenginleyerek yakını olan kişiye nafaka ödeme yükümlülüğü altına girebilme ihtimalinin bulunması dikkate alınmaz. Veli bu vasiyeti kabul etmekten kaçınırsa hakim kabul eder. Hakim de kabul etmekten kaçınırsa kısıtlı şahıs kemale erdiğinde vasiyeti kabul eder. Ancak hibe bunun dışındadır; çünkü hibenin kabulü geciktirildiğinde hibe ortadan kalkar.

 

Ezrai şöyle demiştir: "Hakim, düşünüp taşındıktan ve ictihad ettikten sonru bunu kabul etmekten kaçınmış ve köle olan yakının, yakın zamanda acze düşeceğini veya onun mesleğinin kazanç elde edemeyen bir meslek olduğunu düşünerek kaçınmışsa çocuk, kemale erdikten sonra vasiyeti kabul edemez."

 

Hakim sükut etmeyip söz söylemek suretiyle vasiyeti kabul etmekten kaçınmışsa Ezrai'nin belirttiği hüküm yerinde olur.

 

Şayet azat olan şahsa, evlilik veya akrabalık gibi bir yolla nafaka ödemesi gerekli olan bu çocuk dışında bir kimse bulunmazsa azat olan kölenin Müslüman olması halinde nafakası devlet hazinesinden karşılanır. Çünkü o, muhtaç Müslümanlardandır. Kafire gelince onun devlet hazinesinde bir hakkı yoktur. Bu sebeple devlet hazinesinden bir şey çaldığında eli kesilir. Ancak devlet başkanı ihtiyaç olması halinde ileride tazmin ettirme şartıyla ona nafaka öder. Rafii, kafirliğine hükmedilen buluntu çocuğun nafaka ödememesi görüşünü tercih etmiştir.

 

b) Çocuk vb. kısıtlı şahıslar ödeme imkanına sahip iseler o zaman velinin vasiyeti kabul etmesi haram olur; çünkü bunda çocuk vb. kısıtlı şahıslar için zarar söz konusudur. Zira mallarından, azat olan o şahsa nafaka ödemeleri gerekecektir.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesinden anlaşıldığına göre bu hükümlerin tümü, kısıtlı şahsa yakını olan kölenin bütününün hibe edilmesi halinde geçerlidir. Şayet kısıtlı şahsa kölenin bir kısmı hibe edilse ve köle kazanabilecek durumda olsa, kısıtlı şahıs zengin olsa velisi bu hibeyi kabul edemez; çünkü hibeyi kabul ederse köleye sahip olacak ve köle zorunlu olarak azat olacaktır. Azat olunca kısıtlı şahıs aleyhine olmak üzere bu azat işlemi diğer ortağın payına sirayet edecektir. Bu durumda diğer ortağın köledeki payının değerini ödemek gerekecektir. Bu, Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'deki görüş olup itimad edilmesi gereken budur. Nevevi, Tashihü't-Tenbih adlı eserinde ise bu durumda velinin vasiyeti kabul edeceğini, kölenin kısıtlı şahsa ait olan kısmının azat olacağını ve bu azadın diğer kısma sirayet etmeyeceğini belirtmiştir.

 

Çünkü kölenin azadının sirayet etmek üzere bölünmesi, kişinin kendi seçimiyle olan durumda söz konusudur. Burada ise böyle bir durum yoktur. Maverdi bunun gerekçesini "çocuk, kendisine kısıtlama getirildiğinde ödeme güçlüğüne sahip kimse hükmünde olur" diyerek belirtmiştir.

 

67. Ölüm hastalığında olan bir kimse, sahip olması halinde zorunlu olarak azat olacak olan bir yakınına bedelsiz olarak -mesela miras olarak kalması veya kendisine hibe edilmesi gibi bir yolla- sahip olsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bu yakını, ölüm hastalığında olan şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden az at olur. Buna göre hasta olan şahsın bu köle dışında bir mülkü bulunmasa kölenin üçte biri azat olur.

Çünkü bu köle onun mülküne girmiş, karşılık söz konusu olmaksızın onun mülkünden çıkmış olması yönüyle bağışa benzemektedir. Bu, Beğavi'nin tercih ettiği görüştür. [Rafii de] el-Muharrer'de buna tabi olmuştur.

 

İkinci görüş

 

Bir görüşe göre kişi bu köleden başka bir mala sahip olmasa bile kölenin bütünü kişinin bütün malvarlığı üzerinden azat olur. Bu durumda köle, sanki kişinin malvarlığına hiç girmemiş gibi olur. Rafii ve Nevevi'nin, eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü'ttalibin'in "köle azadı" bölümünde ve "vasiyetler" bölümünde bir miras meselesini ele alırken belirttikleri üzere daha doğru görüş budur.

 

Bulkini şöyle demiştir:

 

İmam Şafii'nin iflas sebebiyle kısıtlama getirilen kadınla ilgili olarak "kocası bu kadına babasını mehir olarak verse babası zorunlu olarak azat olur. Alacaklı olan şahısların bundan başka bir alacağı olmasa bile böyledir" şeklindeki açık ifadesinin gerektirdiği daha doğru görüş de bu şekildedir. Çünkü bu köle üzerinde mülkiyet gerçekleştiği anda köle zorunlu olarak azat olur.

 

Bulkın! fetvada itimad edilecek olan görüşün bu olduğunu belirtmiştir.

 

68. Ölüm hastalığında olan bir kimse, yakını olan köle şahsa, emsal bedelinde bir müsamaha söz konusu olmaksızın bedel ödeyerek sahip olduğunda bu köle, şahsın malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur. Yani bu kişinin malvarlığının üçte biri kölenin ne kadarına yetiyorsa o kadarı azat olur. Çünkü köle için ödediği bedel ile mirasçıların haklarını kaybettirmiş, bunun karşılığında onlar için herhangi bir şey hasıl olmamıştır.

Kişinin malvarlığının üçte biri kölenin ancak bir kısmını satın almaya yetiyorsa satımın bölünmesi sebebiyle satıcının akdi feshetme hakkı yoktur.

 

69. Yukarıdaki her iki durumda da kölenin azadının malvarlığının üçte biri üzerinden gerçekleşmesi dikkate alındığında köle olup azat olan şahıs onu satın almış olan şahsa mirasçı olamaz; çünkü bu durumda onun azat olması vasiyet hükmündedir. Vasiyet ile mirasçılık bir arada bulunamaz.

 

Rafii ve Nevevi'nin bu iki görüşü alimlerimizden nakletmesi doğruya son derece uzak bir durumdur. Öyle anlaşılıyor ki bu, mirasçıya vasiyette bulunmanın batıl olması hükmüne dayandırılmış bir çıkarımdır.

 

70. Şayet biz bu vasiyetin sahih olmasının, diğer mirasçıların onay vermesine bağlı olduğu görüşünü kabul edersek -ki doğru olan budur- ikisinin bir arada bulunması imkansız olmaz.

Bu durumda işin mirasçıların onayına bağlanması ihtimal dahilinde olur. Bunun aksi de muhtemeldir ki zahir olan da budur; çünkü bunun onaylanması imkansızdır. Zira vasiyetin gerçekleşmesi, vasiyetin bağlandığı az adın gerçekleşmesine bağlıdır. Oysa azat işlemi de vasiyete bağlanmıştır. Bu durumda hem onay verme hem de mirasçı olma birbirine bağlı olduğundan kölenin mirasçı olması imkansız olur. Kişinin malvarlığının bütünü üzerinden azat olan kölenin mirasçı olması bundan farklıdır.

 

71. Şayet vasiyetin sahih olmasını kişinin malvarlığının bütünü üzerinden dikkate alırsak -ki ilk mesel ed e daha doğru görüş budur- o zaman daha doğru görüşe göre azat olan köle mirasçı olur. Bu, hasta olan şahsın borcu yoksa söz konusu olur.

 

72. Şayet ölüm esnasında kişinin bütün malvarlığını kaplayacak kadar borcu bulunursa [bu şahsın, yakını olan köleyi satın alması sahih olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bir görüşe göre bu kölenin satın alınması sahih değildir; çünkü bunu sahih kabul etmek o köleye malik olma sonucunu doğurur. Bu durumda köle azat olmaz, bu sebeple satın alma sahih olmaz. Nitekim kafir bir kimsenin Müslüman köleyi satın alması da sahih değildir.

 

İkinci görüş

 

Daha doğru görüşe göre ise bu kölenin satın alınması sahihtir; çünkü bu işlemde herhangi bir sakatlık söz konusu değildir. Köleden herhangi bir şey azat olmaz; çünkü onun azat olması kişinin malının üçte biri üzerinden dikkate alınır. Kişinin borçlu olması buna engeldir. Bu durumda köle, borç sebebiyle satılır.

 

Bu mesele bir bilme ce şeklinde şöyle sorulur: "Hür ve ödeme gücüne sahip olan bir kimse, satın aldığında zorunlu olarak azat olacak olan bir şahsı satın aldığı halde hangi durumda o şahıs azat olmaz?"

 

73. Şu durum da yukarıdaki durumla aynı özelliktedir: Ticaret yapmasına izin verilen köle, satın aldığı takdirde efendisi üzerine otomatik olarak azat olacak bir köleyi efendisinin izniyle satın alsa, bu köle üzerinde ticaret borçları bulunsa bu satın alma sahih olur. Nevevi'nin Tashıhüt't-Tenbıh adlı eserinde daha doğru olarak belirtilen görüşe göre bu köle zorunlu olarak azat olmaz. Rafii bunu "mudarebe / kıraz" bölümünde zikretmiş ve "bu köle, borçlar sebebiyle rehin alınmış mal gibidir" diyerek gerekçelendirmiştir.

 

74. "Malvarlığını kaplayan borç" ifadesi kişinin malvarlığını kaplamayan borcu veya ibra yahut başka sebeple düşen borcu dışarıda bırakmaktadır. İlk durumda borcun ödenmesinden sonra ikinci durumda ise kalanın üçte biri üzerinden kölenin değeri ödenebiliyorsa köle azat olur. Yahut her iki durumda mirasçılar bunu onaylıyorsa yine azat geçerli olur. Aksi takdirde kölenin, malvarlığının üçte biri dikkate alındığında buna yeterli olacak olan kısmı azat olur.

 

75. Ölüm hastalığında olan kişi, mülkiyetine girdiği takdirde zorunlu olarak azat olacak olan bir köleyi satıcının indirimli satımı ile alsa, mesela değeri yüz dirhem olan köleyi elli dirheme alsa, bu müsamaha miktarı hibe gibi -yani bu örnekte elli dirhemlik kısımhibe gibi kabul edilir. Buna göre kişinin bedel ödemeksizin sahip olduğu kısım üzerinde bunun kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden mi yoksa bütün malvarlığı üzerinden mi değerlendirileceğine ilişkin görüş ayrılığı burada da söz konusu olur. İndirim düşüldükten sonra kalan kısım kesin olarak kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınır.

 

76. "Satıcının indirim yapması" ifadesi, ölüm hastalığında olan kişinin fazladan ödeme yapması durumunu dışarıda bırakmaktadır. Mesela hasta olan kişi, değeri elli dirhem olan yakınını yüz dirhem ödeyerek satın alsa bu fazlalık miktarı, onun tarafından yapılan hibe gibi kabul edilir. Şayet bu fazlalık onun malvarlığının üçte birini kuşatacak kadar olursa kölenin hiçbir bölümü azat olmaz. Aksi takdirde, farklı görüşler içinden sonraki alimlerden birinin tercih ettiği görüşe göre indirim, azat işleminden öncelikli kabul edilir.

 

77. Bir köleye, efendisinin yakınlarından olan ve onun mülkiyetine girmesi halinde zorunlu olarak azat olacak olan bir kölenin bir kısmı hibe edilse ve köle de bu hibeyi kabul etse, biz daha doğru olan "köle, hibeyi efendisinden bağımsız olarak kabul edebilir" görüşünü tercih ettiğimiz takdirde efendinin yakını olan köle efendinin mülkünden zorunlu olarak azat olur ve bu azat işleminin sirayet etmesi sonucunda azat olan kölenin geriye kalan değerini efendi ödemekle yükümlü olur. Çünkü köleye yapılan hibe aslında onun efendisine yapılmış gibidir. Kölenin bunu kabul etmesi -Rafii'nin köle azadı bölümünde kesin olarak belirttiği ve İsnevl'nin de tasvip ettiği üzere- bizzat efendinin kabul etmesi gibidir. Bu sebeple alimler, efendinin kölesinin figili konusunda kesin olarak yemin edeceği görüşünü doğru kabul etmişlerdir. Nevevi, Ravdatü't-talibin'de "bu köle azadının sirayet etmemesi gerekir; çünkü köle, efendinin mülkiyetine tıpkı mirasta olduğu gibi onun isteği dışında girmiştir." Demiştir. Ravdatü 't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'in "kitabet" bölümünde bu görüş doğru kabul edilmiş, Bulkın! de bunu esas alarak şöyle demiştir: "el-Minhac'taki görüş, kendisine iltifat edilmeyecek zayıf ve garip olan bir görüştür."

 

Zahir olan da budur.

 

Not:  Bu, köle kısmen hür veya mükiHep değilse geçerli olan bir hükümdür. Şayet kısmen hür ise ve efendisi ile arasında zamanı nöbetleşe kullanma konusunda bir anlaşma varsa bakılır: Şayet kendisine yapılan bağışı kendisinin hür olduğu nöbet esnasında kabul etmişse köle azat olmaz. Köle olduğu nöbet esnasında kabul etmişse onun durumu sırf köle olan kişinin durumu gibidir. Efendisi ile arasında bir sözleşme yoksa hürriyete ilişen bölüme efğendi sahip olamaz. Köleliğe ilişen bölümle ilgili olarak ise yukarıda anlatılan hükümler geçerlidir.

 

Bu köle kitabet akdi yapmış ise kendisine hibe edilen kölenin hiçbir bölümü kitabet akdi devam ettiği sürece azat olmaz. Şayet efendinin tercihi olmaksızın kitabet konusunda acze düştüğünü beyan ederse efendi kölenin o bölümüne malik olur ama azat işlemi sirayet etmez. Efendi onu aciz kabul ederse daha doğru görüşe göre azat işlemi yine sirayet etmez; çünkü efendi, mülkiyet zımnen hasıl olmuş iken mükatep köleyi aciz kılmayı kastetmiştir. Daha önce buna işaret edilmişti. Bulkini buna muhalefet etmiştir.

 

 

3. ÖLÜM HASTALlĞI ESNASINDA KÖLE AZAT ETMEK

 

Bu başlık altında ölüm hastalığı esnasında köle azat etmek ve kura çekiminin açıklanması konuları ele alınacaktır.

 

 

3.1. Ölüm Hastalığı Esnasında Bir Tane Köle Azat Etmek

 

Kişi ölüm hastalığı esnasında kendisinden başka mülkü olmayan kölesini azat etse kölenin üçte biri azat olur. Şayet bu kişinin malvarlığını kaplayacak kadar borcu olsa kölenin hiçbir bölümü azat olmuş olmaz.

 

78. Kişi ölüm hastalığı esnasında bir köle azat etse ve öldüğü esnada kendisinin o köleden başka bir mülkü de borcu da bulunmasa kölenin üçte biri azat olur, geriye kalan üçte ikisi köle olarak kalır; çünkü köle azadı -daha önce vasiyetler bölümünde geçtiği üzere- bir tür bağış hükmünde olup kişinin malvarlığının üçte biri dikkate alınarak gerçekleştirilir.

 

Not:  Bu, efendinin ölümünden sonra kölenin hayatta kalması halinde geçerlidir. Şayet köle, efendi hayattayken ölürse üç ihtimal söz konusu olur:

 

 

1. Köle, bütünü itibarıyla köle olarak mı ölmüş olur.

 

2. Kölenin bütünü hür olarak ölmüş olur.

 

3. Kölenin üçte biri hür, kalanı köle olarak mı ölmüş olur.

 

eş-Şerhu'l-kebir'in köle azadı bölümünde şöyle denilmiştir: Bu konudaki görüşler içinden Saydalanl'ye göre en doğrusu ilk görüştür. İbnü'I-Mukrl de Ravd adlı eserinde bunu esas almıştır; çünkü azat olan kısmın iki mislinin mirasçılar için kalması gerekir. Oysa onlar için burada herhangi bir şey kalmamıştır.

 

Rafiı ve Nevevi, vasiyetler bölümünde Ebu Mansur'dan ikinci görüşün doğru kabul edildiğine ilişkin görüşü nakledip bununla yetinmişlerdir. Zerkeşi de bu görüşü doğru kabul etmiş, bunu, kişinin sağlığı esnasında köleyi azat etmesi gibi değerlendirmiştir.

 

Nevevi'nin mutlak ifadesinden onun üçüncü görüşü tercih ettiği anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur. Beğavı de bu görüşü sahih kabul etmiştir. el-Bahr adlı eserde "mezhebin zahiri budur" denilmiştir.

 

Maverdi "İmam ŞafiI'nin görüşünün zahirinden anlaşılan budur. Bu, tıpkı kölenin daha sonra ölmesi gibidir" demiştir.

 

Beğavi şöyle demiştir: "Kölenin köle olarak öldüğünü söylemenin bir delili yoktur, çünkü ölüm hastalığında olan kişinin tasarrufu mutlak olarak engellenmiş değildir."

 

Ezrai de buna tabi olmuştur. Maverdi bunu, kölenin kazancı olmaksızın ölmüş olması ile sınırlandırmıştır. Şayet geride kazancı olarak ölmüş olursa ve mesela bu kazanç, kölenin değerine denk olsa kölenin bütünü azat olur; çünkü kölenin değeri kadar terikeye mal konulmuştur. Şayet kölenin kazancı değerinin yarısı olursa kölenin yarısı hür olmuş olur.

 

Görüş ayrılığının etkisi şurada görülür: Bir kimseye ölüm hastalığı esnasında bir köle hibe edilse ve kişinin o köleden başka malı olmasa, kişi köleyi teslim aldıktan sonra köle, efendiden önce ölse bakılır:

 

Şayet bu kölenin hür olarak öldüğünü kabul edersek burada kendisine hibe edilen şahsın mülkiyetindeyken ölmüş olduğundan cenazeyi onun teçhiz etmesi gerkekir.

 

Kölenin üçte birinin azat olduğunu kabul edersek masraflar buna

göre dağıtılır.

 

79. Ölüm hastalığı esnasında köle azat eden ve o köleden başka bir kazancı olmayan şahsın, kölenin bütün değerini kaplayacak kadar borcu bulunsa köleden hiçbir şey azat olmaz; çünkü bu durumda azat işlemi vasiyet gibi kabul edilir. Borcun ödenmesi vasiyetten önce gelir.

 

Not:  Nevevi "azat olmaz" ifadesiyle azat işleminin yürürlük kazanmayacağını ifade etmek istemiştir. Ancak hukukı olarak kölenin azat olduğuna hükmedilir. Nitekim bir kimse borcu ödemeyi üstlense veya hak sahibi olan şahıs alacağını ibra etse Rafii'nin "borcu malından çok olan kişinin bir şey vasiyet etmesi" konusunda açık olarak ifade ettiğine göre bu azat işlemi geçerli olur.

 

Bulkini bunun kapsamından şu durumları istisna etmiştir:

 

Kişi köleyi keffaret gibi bir vacip sebebiyle azat etse tercihe şayan olan görüşe göre bu azadın geçerli olacağı söylenmiştir. Burada onun değerinin bir kısmı ile bir köle azat etmek ve kalan kısmı da borca ödemek mümkün olsa bile böyledir.

 

Kişi sağlıklı iken bir köleyi azat etmeyi adak olarak adasa ve sonra ölüm hastalığına yakalandığında onu azat etse, borcu malvarlığından fazla olduğu halde azat işlemi geçerli olur.

 

Alacaklılar alacaklarından ibra etseler artık ortada engel kalmadığından azat işlemi geçerli olur.

 

"Malvarlığını aşan borç" ifadesi böyle olmayan borcu dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda kölenin geriye kalan kısmının üçte biri azat olur.

 

 

3.2. Ölüm Hastalığı Esnasında Üç Tane Köle Azat Etmek

 

[Ölüm hastalığında olan] kişi üç kölesini azat etse ve kendisinin bu üç köle dışında herhangi bir mülkü olmasa, üç kölenin değeri birbirine eşit olsa bunlardan birisi kura çekilerek azat oluş olur.

 

Yine kişi "sizin üçte birinizi azat ettim" veya "üçte biriniz hürdür" dediğinde de hüküm böyledir.

 

Kişi "her bir kölenin üçte birini azat ettim" dese kura çekilir. Bir görüşe göre her bir kölenin üçte biri azat olur.

 

80. Ölüm hastalığında olan bir kimse üç kölesini mesela "sizleri azat ettim" gibi bir ifade kullanarak aynı anda azat etse ve bu kişinin ölümü esnasında bu köleleri dışında bir mülkü olmasa, kölelerin değeri birbirine eşit olsa -mirasçılar bu kölelerin azat olmasını onaylamamış olsa bile- üç köleden birisi kura çekilerek azat olur. Çünkü kura çekmek anlaşmazlığı sona erdirmek üzere meşru kılınmıştır. Burada da tek yol budur. Bu konuda temel delil Müs!im'in, İmran bin Husayn'dan rivayet ettiği şu hadistir:

 

 

Ensardan bir kişi ölümü esnasında altı kölesini azat etti. Kendisinin başka bir malı yoktu.

Resulullah (s.a.v.) bu köleleri çağırdı, onları üç gruba ayırdı sonra aralarında kura çekti. Kurada çıkan iki kişiyi azat etti, diğer dördünü tekrar köle kıldı. (Müslim, Eyman, 4311)

 

Hadisin zahirinden anlaşıldığına göre bu üç grupta yer alan kölelerin değerleri birbirine eşitti, çünkü Hicaz kölelerinin değerleri genellikle değişmez.

 

Not:  Nevevi'nin mutlak ifadesi kölelerden birinin efendinin ölümünden önce ölmesi durumunu da kapsamaktadır ki bu durumda ölen köle de kuraya dahil olur. Mezhepte esas alınan görüş budur. Şayet kura ona çıkarsa diğer iki kişi köle olarak kalmaya devam eder ve ölen şahsın hür olarak öldüğü anlaşılmış olur. Bu şahsa mirasçı olunur.

 

Nevevi'nin ifadesinin zahirinden kura çekmenin tek yololduğu anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur. Buna göre taraflar mesela "karga uçarsa falan köle hür olacak" veya "bir çocuk bu kölelerden hangisinin üzerine elini koyarsa o hür olacak" diye anlaşmış olsalar bu yeterli olmaz.

 

81. Kişi, üç kölesine hitaben "sizin üçte birinizi azat ettim" veya "üçte biriniz hürdür" dediğinde de bu kölelerden bir tanesi kura yoluyla azat olur. Bu iki durumda, üç köleden her birinin üçte birlik kısmı azat olmuş olmaz; çünkü kölenin bir kısmının azat olması tümünün azat edilmesi gibidir.

 

82. Kişi, "sizden her bir kölenin üçte birini azat ettim" dese bu durumda da daha doğru görüşe göre kura çekilir ve bu üç köleden birisi kura yoluyla azat olur. [Zayıf] bir görüşe göre ise kura çekilmez, her bir kölenin üçte biri azat olur; çünkü kişi, azat işleminin bölünmesini açık olarak belirtmiştir. Kıyasa uygun olan budur. Şu var ki Şariin köle azadının tamamlanmasına özen göstermesi kura çekilmesi konusunda habere tabi olmayı gerektirir.

 

Not:  Bütün bunlar, kişinin azat işlemini ölüm sonrasına bağlamaması halinde geçerlidir. Şayet kişi "sizden her birinizin üçte biri benim ölümümden sonra hürdür" demiş olsa doğru görüşe göre her birinin üçte biri azat olur, bu durumda kura çekilmez; çünkü ölüm sonrasındaki azat işlemi sirayet etmez.

 

Meselenin, kölelerin bir kısmının birlikte azat edilmesi şeklinde tasvir edilmesinden anlaşıldığına göre kölelerin farklı zamanlarda azat edilmesi durumu bunun haricindedir. Bu durumda daha önce azat edilene öncelik verilir. Mesela kişinin yalnızca iki kölesi olsa ve kişi "Ganim adlı kölemin yansı, Salim adlı kölemin üçte biri hürdür" dese Ganim'in üçte ikisi hür olur, kura çekilmez. Bunu Rafii ve Nevevi vasiyet bölümünde zikretmiştir.

 

 

3.3. Azat Edilen Köleyi Belirlemek Üzere Kura Çekmenin Şekli

 

NevevI daha sonra kura çekme işleminin nasıl yapılacağından ve buna bağlı olarak azat işleminin köleler arasında bölünmesinden şu şekilde söz etmiştir:

 

Kur'a işlemi şu şekilde yapılır: Birbirine eşit üç kağıt parçası alınır. Bu üç kağıdın ikisine "kölelik", birine "azat" yazılır. Bunlar bir şeye sanlır. Sonra kölelerden birinin adıyla bu kağıtlardan biri çantanın içinden çekilir. Şayet "azat" çıkarsa o köle azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır. "Kölelik" çıkarsa bu kişi köle olarak kalır, ardından diğer bir köle adına tekrar kağıt çekilir.

 

Kölelerin isimlerini kağıda yazıp sonra hür olması şartıyla bu kağıtlardan birini çekmek suretiyle de kura çekilebilir. Bu durumda kimin adı çıkarsa o azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır.

 

83. Kura çekme işlemi şu şekilde yapılır: Ele aldığımız meselede olduğu gibi köleler mesela üç kişi ise birbirine eşit üç kağıt alınır. Bu kağıtların ikisine "kölelik", birine "azat" yazılır; çünkü kölelik hürriyetin iki katıdır. Kağıtlar çokluk ve azlık bakımından istenen nispette olur. Sonra bu kağıtlar -daha önce taksim bölümünde geçtiği üzeremum vb. şeylere sarılır. Sonra kölelerden birinin adına kağıtlardan biri çekilir. Şayet o kişi için "azat" çıkarsa o şahıs azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır. ilk şahıs için "kölelik" çıkarsa o kişi köle olur. Sonra başka bir köle adına başka bir kağıt çekilir. Bu kağıtta "azat" yazarsa o azat olur, üçüncü köle, köle olarak kalmaya devam eder. ikinci kişi için çekilen kağıtta "kölelik" yazıyorsa o kişi köle olarak kalır, üçüncü şahıs azat olmuş olur; çünkü kuranın yararı bunu sağlamaktır.

 

84. Nevevi daha sonra kura çekiminde başka bir yoldan daha bahsetmiş ve bunu caizlik ile nitelemiştir. Buna göre kölelerin adının kağıtlara yazılması, sonra adı çıkanın hürk olması şartıyla bir kağıt çekilmesi caizdir. Kimin adı çıkarsa o kişi azat olur, kalan iki kişi köle olarak kalmaya devam eder.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden ilk yöntemin daha üstün olduğu anlaşılmaktadır; çünkü Nevevi ikinci yöntemden "ca.izdir" diye bahsetmiştir. Ancak Kadı Hüseyin, Cüveyni ve başkaları bu ikinci yöntemi doğru bulmuşlardır. Çünkü diğer yöntemin aksine burada yalnızca bir defa kura çekmekle işlem halledilebilir. Önceki meselede ise kura çekmeye tekrar ihtiyaç duyulabilir.

 

Nevevi'nin ifadesinden ilk durumda birinde "azat", diğerinde "kölelik" yazan iki kağıtla yetinilemez. Ravdatü't-talibin'de bu konuda iki görüş, herhangi bir tercih olmaksızın aktarılmıştır.

 

Cüveyni şöyle demiştir: "Daha uygun olan bunun ihtiyata uygun olmasıdır. "

 

Bulkini "daha doğru olan budur; çünkü bu işlemde bir köle için bir kağıt çektiğimizde ve bu kağıtta "kölelik" yazdığında bu kağıdın tekrar kura çekimine katılması ve üç tane kağıt arasından seçim yapılmasının tercihe şayan olduğu belirtilmektedir. Yoksa bunun yasak olduğu söylenmemektedir." Ortak malın taksimi konusunda buna işaret edilmişti.

 

Kişinin üç kölesi bulunmakta olup bunlardan birinin değeri yüz dirhem, diğeri iki yüz dirhem, üçüncüsü ise üç yüz dirhem olsa köleliğin iki payı ve azadın bir payı arasında kura çekilir. Şayet iki yüz dirhemlik köle için "azat" yazan kağıt çıkarsa o azat olur, diğer ikisi köle olur. Üçüncü şahıs için azat çıkarsa onun üçte ikisi azat olur. ilk şahıs için azat çıkarsa o azat olur; sonra geriye kalan iki köle için köleliğin bir payı ile azadın bir payı arasında kura çekilir. Kendisine azat çıkan köle, kişinin malvarlığının üçte birine ulaşıncaya kadar azat işlemi tamamlanır.

 

85. Kölelerin değerleri birbirinden farklı ise mesela kişinin üç kölesi bulunup bunlardan biri yüz, diğeri iki yüz, üçüncüsü üç yüz dirhem olsa köleliğin iki payı ve azadın bir payı arasında kura çekilir. Yani iki kağıda kölelik, bir kağıda azat yazılır. Bunlar mum vb. bir şeye sarılıp sonra kura çekilir.

 

> Eğer iki yüz dirhemlik köle için azat yazan kağıt çıkarsa o köle azat olur, diğer ikisi köle olarak kalır. Çünkü azat olan köle, ölen şahsın malvarlığının üçte birinin tamamını kaplamaktadır.

 

> Eğer azat yazan kağıt üçüncü köle için çıkarsa onun üçte ikilik kısmı azat olur, kalan kısmı ve diğer iki köle ise köle olmaya devam eder.

 

> Azat yazan kağıt ilk köle için çıkarsa o az at olur. Sonra geriye kalan iki köle için bir kağıda kölelik ve diğer kağıda azat yazılarak kura çekilir. Kimin adına azat çıkarsa o köle için, ölen şahsın malvarlığının üçte birine tamamlanacak şekilde azat işlemi tamamlanır.

Mesela bu köle, iki yüz dirhem değerinde olan köle ise onun yarısı azat olur. Üç yüz dirhemlik köle ise onun üçte biri az at olur, kalan kısmı ve diğer şahıs ise köle olarak kalır.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden, kölelerin değerleri farklı olduğunda bu yönteme başvurmanın zorunlu olduğu anlaşılıyorsa da bu kastedilmemiştir. Aksine burada diğer yönteme de başvurulabilir. Bu durumda kağıtlara kölelerin isimleri yazılır. Yüz dirhem değerindeki köleye hürriyet yazılı kağıt çıkarsa onun tamamı azat olur. Malvarlığının üçte birinden geriye kalan kısım daha sonra adı çıkan kişi ile tamamlanır.

 

Kölelerin sayısı üçten fazla olup bunları sayılarına veya değerlerine göre gruplandırmak mümkün olsa mesela değeri birbirine eşit altı köle olsa bu köleler ikişerli gruplara ayrılır.

Yahut da bunlar sayılarına göre değil değerlerine göre gruplandırılır. Mesela altı köleden biri yüz, ikisinin değeri yüz, üçünün değeri yüz dirhem olsa ilk köle bir grup, diğer ikisi bir grup ve diğer üç köle bir grup yapılır.

 

86. Kölelerin sayısı üçte n fazla olup onları sayılarına veya değerlerine göre aynı anda üç gruba bölmek mümkün olsa bu şekilde gruplandırma yapılır. Buna göre mesela altı veya dokuz kölenin değerleri eşit olsa ilk durumda bunlar ikişerli, ikinci durumda üçerli gruplara ayrılır. Bunlara, değerleri birbirine eşit olan üç kölede yapılan muamele yapılır.

 

87. Şayet altı köle içinden üç tanesinin her biri yüz dirhem, diğer üçünün her biri elli dirhem ise hüküm yine böyledir. Bu durumda değeri yüksek olan her bir köleye değeri düşük olan bir köle eklenir. Böylece her bir grubun sayısı ve değeri birbirine eşit olur.

 

88. Köleleri sayılarına göre değil de değerlerine göre gruplandırmak mümkün ise bu şekilde gruplandırma yapılır. Mesela altı köleden birinin değeri yüz, iki tanesinin değeri yüz, üç tanesinin değeri yüz dirhem olsa ilk köle bir grup, diğer iki köle bir grup ve diğer üç köle bir grup yapılır, aralarında belirtilen şekilde kura çekilir.

 

Not:  Nevevi bu örneği vermede el-Muharrer'e tabi olmuştur. Oysa bu örnek uygun deiğldir; çünkü altı köle için üçte birlik kısım sahih olarak söz konusudur. Bunun örneği Nevevi ve RafiI'nin Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'de zikrettiği şu durumdur: Beş köleden birinin değeri yüz dirhem, diğer ikisinin değeri yüz dirhem ve diğer ikisinin değeri yüz dirhemdir.

 

İbn Şühbe şöyle demiştir: Buna göre ibare aksine çevrilmiştir. İbare gerçekte "sayılarına göre dağıtmak mümkün olmakla birlikte değerine göre dağıtmak mümkün olmasa mesela bunlardan biri yüz dirhem, diğer ikisi yüz dirhem, diğer üçü yüz dirhem olsa" şeklinde olmalıdır. Rafiı ve Nevevi, eş-Şerhu'l-kebir, eş-Şerhu's-sağir ve Ravdatü 'ttalibın'de bunu açık olarak ifade etmişlerdir.

 

Şarihler Nevevi'nin, iki kişinin azat olması ile ilgili ifadesine gerekçe olarak şunu zikretmişlerdir: Şayet iki kişinin payı çıkarsa bu durumda köle sayısının üçte biri, kölelerin değerinin üçte birine uymuş olmaktadır. Nevevi'nin "sayı değil" ifadesi bazı gruplara uymaktadır. Buna karşılık daha önce geçen ifadesi bütün gruplara uymaktadır. Dağıtımın değerle değil sayı ile yapılması mümkün olmamaktadır.

 

Dağıtımın değere göre yapılması imkansız olursa mesela kişinin değerleri eşit dört kölesi varsa İmam Şafii'nin bir görüşüne göre bu dört köle; bir tane, bir tane ve iki tane olmak üzere üç parçaya bölünür. Şayet azat yazılı kağıt bir köleye çıkarsa o azat olur, sonra malvarlığının üçte birlik kısmını tamamlayacak şekilde geriye kalanlar arasında kura çekilir. Azat yazılı kağıt iki köleye çıkarsa diğer ikisi köle olarak kalmaya devam eder.

Ardından azat yazısının çıktığı iki köle arasında kura çekilir. İçlerinden hangisine azat çıkarsa o azat olur, idğerinin de üçte biri azat olur. Bir başka görüşe göre her bir kölenin adı bir kağıda yazılır. İlk olarak adı çıkan kölenin tamamı ile ikinci olarak adı çıkan kölenin üçte biri azat olur.

 

Ben [Nevevi] derim ki: İlk görüş daha güçlüdür. Allah en doğrusunu bilir.

 

Her iki görüş, kura çekiminin müstehaplığı konusundadır. Bunun vaciplik konusunda olduğu da söylenmiştir.

 

89. Kölelerin sayıları ile birlikte değerleri dikkate alınarak gruplara ayrılması mümkün olmazsa yani köle sayısında ve değerlerinde üçte bire tam olarak bölünme durumu yoksa, mesela değerleri eşit dört köle olursa [hüküm ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Bir köle bir grup, diğer köle bir grup ve geriye kalan iki köle de bir grup olacak şekilde köleler üç gruba ayrılır. Çünkü bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in fiiline daha yakın bir uygulamadır. Bundan sonra bakılır: Azat yazılı olan kağıt tek kişilik köleye çıkarsa onun tamamı azat olur. Daha sonra geriye kalan üç köle arasında malvarlığının üçte birine tamamlayacak şekilde kura çekilir. Kurada kime hürriyet yazılı kağıt çıkarsa onun üçte biri azat olur.

 

Demiri şöyle demiştir:

 

Rafiı böyle söylemişse de bu durum incelenmeye muhtaçtır. Zira azat yazılı kağıt bir köleye çıktığında onun üçte birinin azat olacağı açıktır. Şayet iki köleye çıkarsa o zaman ne yapılacak? Her bir kölenin altıda biri mi azat olacak, yoksa ikinci defa kura çekilip de kurada adı çıkanın üçte biri mi azat olacak? Buna temas eden çok az kişi bulunmaktadır.

 

Bu konuya temas etmeye gerek yoktur; çünkü Ratlıve Nevevi'nin ifadeleri kuranın geriye kalan üç köle arasında tekraranacağı konusunda zahir veya açıktır. Bunlar, belirtildiği şekilde üç gruba ayrılır. İçlerinden kime hürriyet yazılı kağıt çıkarsa onun üçte biri azat olur. Bulkini'nin nakletliğine göre Beğavı bunu et- Tehzib adlı eserinde açık olarak ifade etmiştir. Şu halde Demırl'nin yukarıdaki açıklamasının bir anlamı yoktur.

 

Azat yazılı kağıt aynı grupta yer alan iki köleye çıkarsa diğer iki şahsın köleliği aynen devam eder, sonra kurada kendilerine "azat" yazılı kağıt çıkan iki köle arasında yeniden kura çekilir. Bunlar arasında kime azat yazılı kağıt çıkarsa onun tümü azat olur. Diğerinin de üçte biri azat olur; çünkü bu üçte birle, ölen şahsın malvarlığının üçte birlik kısmı tamamlanmış olur.

 

İkinci görüş

 

Her bir kölenin adı bir kağıda yazılır. İlk kurada adı çıkan kişinin tümü ve ikinci olarak adı çıkan kölenin de üçte biri azat olur. Çünkü bu, meseleyi çözmeye daha uygun bir yöntemdir.

 

Bulkini şöyle demiştir: "Bazı nüshalarda {"ikincinin"] ifadesi yerine "kalanın" şeklinde yazılmış, bazılarında ise "ikincinin" şeklinde yazılmıştır. Doğru olan da budur.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinden anlaşıldığına göre kura çekiminin yenilenmesine gerek olmadan geriye kalan kölenin üçte biri azat olur. Bu kastedilmemiştir. Aksine dört kölenin de adı dört kağıda yazılır, sonra kişinin malvarlığının üçte birlik kısmı tamamlanıncaya kadar bunlar birer birer çekilir. Kurada ilk olarak "hürriyet" yazan kağıdı çeken köle azat olur. Sonra kura işlemi kalan köleler için tekrarlanır. İkinci olarak adı çıkan kişinin üçte biri azat olur.

 

Nevevi, tıpkı Rafil'nin eş-Şerhu'l-kebir'de belirttiği üzere ilk görüşün daha güçlü olduğunu söylemiştir. Yani köleler, malın üçte birine yaklaşacak şekilde üç gruba ayrılırlar. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) köleleri üç gruba ayırmıştır.

 

90. Yukarıdaki iki görüş bu işlemi yapmanın müstehaplığı hakkındadır; çünkü amaçlanan şey her türlü yolla gerçekleşmektedir. [Zayıf] bir görüşe göre ise bu, söz konusu işlemin gerekli olup olmadığı ile ilgilidir; çünkü bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in fiiline daha yakındır.

 

Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebır'de belirtildiği üzere bu, alimlerin çoğunluğunun görüşünden çıkan sonuçtur. ilk görüş, Rafii'nin el-Muharrer'de Kadı Hüseyin ve Cüveyni'ye uygun olarak tercih ettiği görüştür.

 

Bu hükümlerin tümü, ölen şahsın malının ortaya çıkmaması halinde geçerlidir.

 

Kölelerin bir kısmını kura usulü ile azat ettiğimizde ölen şahsın malı ortaya çıksa ve kölelerin tümü, bu malvarlığının üçte biri tarafından karşılanıyor olsa onlar azat olur.

Köleler, azat edildikleri tarihten itibaren kendi kazançlarına sahip olur. Mirasçı o kölelere ödediği nafakayı kendilerinden alamaz.

 

91. Kölelerin bir kısmını kura usulü ile azat ettiğimizde ölen şahsın, kura çekimi esnasında varlığını bilmediğimiz bir malı sonradan ortaya çıksa, ölen şahsın malvarlığının üçte birlik kısmı kölelerin tümünün değerini karşılıyorsa onların tümü azat olur. Yani bir kısmını az at ettiğimiz zaman diliminde aslında diğerlerinin de azat olmuş olduğu anlaşılmış olur. Bu sebeple Nevevi "azat ettiğimiz zaman diliminden itibaren kölelerin kazancı onlara ait olur" demiştir. Yine çocuk, yaralama sebebiyle ödenen tazminat gibi kölenin kazancı gibi değerlendirilen şeyler de böyledir.

 

Azat ettiğimiz tarihten itibaren bu şahıslara hür kimselere uygulanan hükümler uygulanır. Buna göre;

 

> Onlardan biri zina etse ve kendisine elli sopa vurulmuş olsa şayet bekar ise had cezası [yüz sopaya] tamamlanır. Muhsan ise recmedilir.

 

> Şayet bu kimse bir cariye ise ve ölen şahsın mirasçısı onun maliki olması sebebiyle kendisini evlendirmişse nikah batıl olur. Mirasçı kendi mülkiyetine dayalı olarak onunla ilişkide bulunmuşsa mehrini ödemesi gerekir.

 

> Mirasçı, kölelerden birini satmış, kiraya vermiş veya hibe etmiş ise bu tasarruf batıl olur. Kiraya veren kişi, kiraya verdiği şahıstan emsal ücreti alır.

 

92. Mirasçı, onlar için ödediği nafakayı kendilerinden geri alamaz; çünkü o, bu nafakayı geri almamak üzere ödemiştir. Onun durumu, bir kadınla sahih nikah yaptığını zannederek fasid bir nikahla evlenen ve ona nafaka veren ardından hakimin evliliğe son verdiği kişinin durumuna benzer. Bu şahıs, kadına ödediği nafakayı geri alamaz.

 

Eğer ortaya çıkan mal sebebiyle bir köle daha malın üçte biri içinden çıkıyorsa kura çekilir.

 

Kura sonucu azat olan kölenin, azat edildiği tarihten itibaren hür olduğuna hükmedilir.

Değeri de o gün itibarıyla belirlenir. O günden itibaren elde ettiği kazançlar, azat eden şahsın malvarlığının üçte birinden hesap edilmeksizin önceden köle olan şahsa ait olur.

 

Köle olarak kalan şahsın değeri, efendisinin öldüğü tarih itibarıyla belirlenir. Kölenin kendisi ve efendinin ölümü öncesinde elde ettiği kazanç, efendinin malvarlığının üçte ikisi üzerinden değerlendirilir, daha sonradan meydana gelen kazanç üzerinden değerlendirilmez.

 

93. Bir kimse üç kölesinden birini azat ettikten sonra ölse ve bu şahsın ölümünden sonraya yeni bir malı ortaya çıksa, ortaya çıkan bu mal sebebiyle malvarlığının üçte biri, bir köle azadı için daha yeterli olsa bu köle ile kalan köleler arasında kura çekilir. Kurada çıkan kişi ilk köle ile birlikte azat olur.

 

Not:  Kişinin yeni çıkan malı, kölenin bir kısmı için yeterli olsa hüküm yine böyledir. Nevevi'daha sonra genel kurala aşağıda işaret etmiştir.

 

94. Köleler içinden kura ile azat edilen her bir kölenin kura çekilme tarihinden itibaren değil azat edildiği tarihten itibaren hür olduğuna hükmedilir. Çünkü kura çekmek azadı ilk olarak gerçekleştirmek için değil, en baştan itibaren kimin azat olmuş olduğunu ortaya çıkarmak içindir.

 

95. Kölenin değeri de azat edilme tarihi dikkate alınarak belirlenir; çünkü kura sonucunda kölenin daha önceden hür olduğu anlaşılmış olmaktadır. Azat edilmesi vasiyet edilen kölenin durumu ise bundan farklı olup vasiyette bulunan şahsın ölümü ile o kölenin değeri belirlenir. Çünkü kölenin azadı hak ettiği vakit, vasiyette bulunan kişinin öldüğü vakittir.

 

96. Köle, azat edildiği tarihten itibaren, ölen şahsın malvarlığının üçte birinden hesap edilme söz konusu olmaksızın kendi kazancına sahip olur. Bu kazanç ister azat eden kişinin hayatındayken ister ölümünden sonra gerçekleşsin fark etmez; çünkü bu kazanç, o kölenin hür olduğuna hükmedildikten sonra onun mülkiyetinde gerçekleşmiştir.

 

97. Köleler içinden köleliği devam edenlerin değeri ise şahsın öldüğü tarih dikkate alınarak belirlenir; çünkü mirasçının o köleyi hak ettiği vakit o vakittir.

 

Not:  Bu hüküm, kişinin öldüğü vakitte kölenin değeri daha az olduğunda veya şimdikine göre değişmediğinde geçerlidir. Aksi takdirde Ravdatü't-talibin ve eş-Şerhu'l-kebir'de belirtildiğine göre ölüm anından mirasçıların terikeyi teslim aldığı zamana kadar geçen sürede kölenin sahip olduğu en düşük değer esas alınır; çünkü kölenin değeri, murisin öldüğü vakitte daha az ise fazlalık mirasçıların mülkiyetinde iken gerçekleşmiştir. Teslim alma anında daha az ise bundan önce meydana gelen eksilme onların eline geçmediğinden onlar aleyhine hesap edilmez. Bu, mirasçıların terikeyi teslim almasından önce gasp edilen veya zayi olan mallara benzer.

 

98. Kölenin kendisi ve azat eden şahsın ölümü öncesinde elde ettiği kazanç mirasçılar aleyhine üçte ikilik kısımdan hesap edilir; çünkü mirasçının hak sahibi olduğu vakit o vakittir. Azat edenin ölümü sonrasında meydana gelen kazanç ise üçte ikiden hesap edilmez; çünkü bu, mirasçının mülkünde iken gerçekleşmiştir. Buna göre efendinin borcu olsa köle bu borç sebebiyle satılır, kölenin kazancı ise mirasçıya ait olur. Bundan borç ödenmez. Istahrı ise muhalif görüş belirtmiştir.

 

Nevevi daha sonra meseleyi yukarıda geçen hükmü esas almak suretiyle detaylandırmış ve şöyle demiştir:

 

Üç kölesinden başka mülkü olmayan kişi bu üç köleyi azat etse, her kölenin değeri yüz dirhem olsa, bunlardan biri yüz dirhem kazanmış olsa kura çekilir; şayet azat hakkı kazanç elde eden köleye ait olursa o köle azat olur ve kendisi yüz dirhemlik kazancını alır. Azat hakkı başkasına çıkarsa o kişi azat olur, sonra kura çekilir. Şayet azat hakkı kazanç elde edenden başkasına çıkarsa onun üçte biri azat olur. Azat hakkı kazanç elde eden köleye çıkarsa onun dörtte biri azat olur, kazancının dörtte biri de kendisine tabi olur.

 

99. Üç kölesinden başka mülkü olmayan bir kimse üç kölesini de aynı anda azat etse, her birinin değeri yüz dirhem olsa ve bu kölelerden birisi azat eden şahsın ölümünden önce yüz dirhem kazanç elde etmiş olsa köleler arasında kura çekilir:

 

> Azat hakkı, kazanç elde eden köleye çıkarsa o azat olur ve kazandığı yüz dirhemi de alır.

Çünkü daha önce geçtiği üzere bu kimse azat etme tarihinden itibaren, azat edenin malının üçte birinden hesap edilmemek üzere kendi kazancını alarak azat olur. Diğer iki şahıs ise köle olarak kalır.

 

> Azat hakkı kazanç elde eden köleden başkasına çıkarsa o azat olur. Sonra kazanç elde eden köle ile diğeri arasında kişinin malvarlığının üçte birini tamamlamak amacıyla ikinci defa kura çekilir.

 

> Bu kura kazanç elde etmeye nköleye çıkarsa onun üçte biri azat olur, geriye kalan üçte ikisi, kazanç elde eden köle ve kazancı ile birlikte mirasçılara ait olur. Bu mesela birincinin değeri ile ikiniden azat olan miktardır.

 

> Bu kura kazanç elde eden köleye çıkarsa onun dörtte biri azat olur ve kazancının dörtte biri de kendisine tabi olur; çünkü mirasçılara, azat olan kölelerin iki katının kalması gerekir. Bu ise ancak belirtilen durumda kalmaktadır. Mesela bu kölenin değeri yüz yirmi dirhem olsa onun dörtte biri azat olur ve kazancından da bu miktar kendisine tabi olur. Bu kazanç kendisi aleyhine hesap edilmez. Bu kişinin kazancından geriye yetmiş beş dirhem, kendisinin değerinden yetmişbeş dirhem ve ayrıca değeri yüz dirhem olan bir köle kalır. Hesap edilen terikenin tümü üç yüz yetmiş beş dirhem olur. Kölelerden birinin kazancı olan yetmiş beş dirhem de bunun kapsamındadır.

Bu durumda azat edilenlerin toplamı yüz yirmi beş dirhemdir. Mirasçılar için geriye kalanın toplamı iki yüz elli dirhemdir. Kölenin kazancının dörtte biri ise terikeden hesap edilmez; çünkü o, köleden azat edilen kısma tabi olur. Çünkü kazanç köledeki hürriyet ve köleliğe bağlı olarak bölünür. Hürriyetten yüz dirheme tekabül eden kısım vasiyet söz konusu olmaksızın köleye ait olur. Kölelikten yüz dirheme tekabül eden kısım efendiye aittir. Bu sebeple kişinin terikesi artar. Bu artışla birlikte kölenin kazançtaki hakkı da artar ve onun terikedeki hissesi eksilir. Böylece mesele başa döner. Çünkü köleden azat olan kısım ontan neyin azat olacağını bilmeye bağlıdır. Bu problem ancak denklemli işlemlerle çözülür. Rafii bunu el-Muharrer'de zikrederek şöyle demiştir:

 

> "Bu mesele cebir yöndemiyle şu şekilde çözülür: İkinci köleden bir miktar azat olmuştur.

[Buna x diyelim]. Onun kazancından aynı miktar kendisine tabi olur ve ölen şahsın malvarlığının üçte birinden hesap edilmez. Geriye mirasçı için 300-2x kalmış olur. Bu miktar, azat olanın iki katına eşit olup bu da 100+x'tir. Bunun iki katı 200+2x olur. (yani 300-2x=200+2x) Bu durumda denklemin bir tarafındaki bilinmeyenler diğer tarafa taşınır ve denklem şu hale gelir: 300-200 = 4x. 300'den 200 çıkarıldığında geriye 100 kalır. 100 ise 4x'e eşittir. (100=4x) Buna göre x=25 olur.

 

Buna göre kölenin azat olan kısmı onun dörtte biri, kazancından kendisine tabi olan ve terikenin üçte birinden hesap edilmeyen kısım da bunun dörtte biridir."

 

> Rafil'nin ifadeleri açıktır.

 

Not:  Kişi cariyesine "doğurduğun ilk çocuk hürdür" dese, diriye önce ölü sonra sağ bir çocuk doğursa bu sağ çocuk azat olmaz; çünkü ölü bir çocuk doğurduğunda yemine konu olan sıfat ortadan kalkmıştır.

 

Kişi, nesebi meçhulolan kölesine lütuf ta bulunma amacıyla olmaksızın "sen benim oğlumsun" dese ve onun oğlu olması mümkün olsa, yani kölesi, onun oğlu olabilecek kadar kendisinden küçük olsa köle azat olur. Köle küçükse nesebi sabit olur. Büyük olup da efendisinin sözünü tasdik ederse yine azat olur. Şayet efendinin sözünü yalanlarsa yalnızca azat olur [nesebi sabit olmaz]. Şayet kölenin o kişinin çocuğu olması mümkün değilse bu söz hükümsüz olur. Kölenin onun çocuğu olması mümkün olmakla birlikte nesebinin başkasına ait olduğu biliniyorsa köle azat olur ama nesebi sabit olmaz.

 

 

4. VELA

 

100. "Vela" kelimesi sözlükte yakınlık anlamına gelmekte olup "yardımlaşma" ve "yakınlaşma" anlamına gelen "müvalat" kelimesinden alınmıştır.

 

Bu kelimenin bir fıkıh terimi olarak anlamı, kölenin hürriyete kavuşması sebebiyle onun üzerindeki mülkiyetin ortadan kalkması sebebiyle oluşan asabeliktir.

 

101. Vela yoluyla olan asabelik, nesep yoluyla olan asabelikten daha sonra gelir. Bu bağa dayalı olarak köleyi azat eden şahıs mirasçı olur. Yine bu bağ sebebiyle kişi, azat ettiği şahsın nikaha ilişkin istlerini üstlenir, cenaze namazını kıldırma hakkını elde eder ve onun diyetini öder.

 

102. Vela konusunda temel delil şu ayettir:

 

> Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. [Ahzab, 5]

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:

 

> Vela, ancak köleyi azat edene aittir. (Buhari, Mükatep, 2562; Müslim, itk, 3755)

 

> Vela da tıpkı nesep gibi bir yakınlık olup satılamaz, hibe edilemez. (İbn Hibban, Sahih, hadis no: 4950; Hakim, Müstedrek, 4, 241)

 

Bu hadisin Arapçasında yer alan "luhme" kelimesi yakınlık an lamındadır. Bu kelimenin "lahme" şeklinde okunması da mümkündür.

 

103. Vela bağı miras olarak kalmaz, bununla mirasçı olunur; çünkü vela miras olarak kalsa tıpkı diğer haklarda olduğu gibi bunda da erkekler ve kadınlar ortak olurdu. Ayrıca eğer böyle olsaydı kölesini azat eden Müslüman kişi geride bir Müslüman bir de Hristiyan oğul bırakarak öldüğünde Hristiyan oğul sonradan Müslüman olsa ve ardından azat edilen köle geride bu ikisini bırakarak ölse ona yalnızca ilk başta Müslüman olan oğul mirasçı olurdu.

[Oysa durum böyle değildir].

 

Bir kimsenin kölesi azat etme, kitabet akdi, müdebber kılma, kendisinden çocuk sahibi olma, akrabalık ve azadın sirayet etmesi gibi sebeplerle özgür hale gelse onun velası [eski efendisine] sonra da onun asabesine ait olur.

 

Kadın vela ile ancak azat ettiği kişiye, onun çocuklarına ve onun azat ettiklerine mirasçı olur. Buna göre bir kadının babası onun mülkiyetine girdikten sonra zorunlu olarak azat olsa, ardından bu baba bir köle azat etse, köle, babanın ölümünden sonra geride mirasçı bırakmadan ölse onun malı kıza aittir. Vela ise en üstteki asabelere aittir.

 

Bir kimsede kölelik söz konusu olursa ancak onu azat eden kimse ve onun asabeleri için vela hakkı söz konusu olur.

 

Bir köle, azat edilmiş bir kadınla evlense ve bu kadın bir çocuk doğursa, çocuğun velası annenin mevlasına aittir. Baba azat edilirse çocuğun velasını kendi mevlalarına çeker.

 

Baba köle olarak ölürse ve dede azat olursa velayı kendi Mevlalarına çeker. Dede azat edildiği halde baba köle ise dede velayı kendi Mevlalarına çeker. Daha sonra baba azat edilirse velayı kendi mevlalarına çeker. [Zayıf] bir görüşüne göre çocuğun velası baba ölünceye kadar annenin Mevlalarında kalır. Baba ölünce vela hakkı dedenin Mevlalarına çekilir.

 

Bu çocuk babasına malik olsa erkek kardeşlerinin velası ona çekilir. Daha doğru görüşe göre ker:di velası da öyledir. Ben [Nevevt] derim ki: Daha doğru olup bizzat Imam Şafii tarafından ifade edilen görüşe göre bu durumda velayı kendisine çekemez. Allah en doğrusunu bilir.

 

104. Bir kimsenin [tamamen köle statüsünde olan] kölesi veya kısmen hürriyet elde etmiş olan kölesi;

 

> Herhangi bir şarta bağlı olmaksızın doğrudan veya köleyi kendisine satmak gibi bir bedel karşılığında yahut da "köleni benim adıma azat et" diyen bir kimsenin talebine icabet etme örneğinde olduğu gibi zımnen azat olsa yahut da azat işlemi bir şarta bağlı olup şart gerçekleştiği için azat olsa,

 

> Veya kitabet akdi yapılıp köle tarafından taksitlerin ödenmesi sebebiyle azat olsa,

> Yahut kişi kölesini müdebber kılsa veya cariyesinden çocuk edinse yahut da kişi, sahip olduğu takdirde doğrudan azat olacak durumda olan köle yakınını miras olarak alsa veya satın alsa, hibeyi yahut vasiyeti kabul etse,

 

> Yahut da köle daha önce geçtiği üzere iki ortaktan ödeme gücüne sahip olan birinin kendi payını azat etmesi sonucu sirayet yoluyla azat olsa,

 

> Yahut da kişinin kölesini başkası onun rızasıyla azat ettiğinden dolayı azat olsa [hüküm ne olur?]

 

Tüm bu durumlarda kişi yukarıda geçen haber sebebiyle ya azattan dolayı kölenin velasına sahip olur yahut da diğer durumlar bu habere kıyas edilerek bu kişi vela hakkına sahip olur.

 

105. Bir şahıs kendi kölesini başkasının adına onun izni olmaksızın azat etse bu azat işlemi de sahih olur ama bu durumda onun için vela sabit olmaz, vela yalnızca kölenin sahibi için sabit olur. eş-Şerhu'l-kebir'de ise bu durumda velanın onun için sabit olacağı söylenmiştir.

 

106. Bir kimse kölesini "vela olmaması şartıyla" azat etse veya "saibe [vela olmaksızın orta yere salınmış]" olarak azat etse yahut da velanın başkasına ait olması şartıyla azat etse azat eden kişinin velası sabit olmaz ve nasıl ki nesep başkasına intikal etmiyorsa vela da kendisinden intikal etmez.

 

Bunun delili, Buhari ve Müslim'de yer alan şu hadistir:

 

> Allah 'ın kitabında yer almayan her şart batıldır. Allah 'ın hükmü uyulmaya en layık olan hüküm, Allah 'ın şartı en sağlam şarttır. Vela, ancak köleyi azateden kişiye aittir. (Buhari, Mükatep, 2561; Müslim, itk, 3756)

 

107. Bunun kapsamından şu durumlar istisna edilir:

 

> Bir kimse bir kölenin hür olduğunu ikrar ettikten sonra onu satın alsa, köle zorunlu olarak azat olur. Onun velası bu şahsa ait olmaz, beklemede olur. Çünkü satın alan kişinin düşüncesine göre kendisinin köle üzerinde mülkiyeti satın almamıştır. Burada köle, sırf onu sözüyle bağlı kılma adına azat olmuştur.

 

> Bir kafir başka bir kafiri azat ettikten sonra azat edilen kişi darulharbe katılsa, daha sonra tekrar köleleştirilse, ardından ikinci efendisi onu azat etse, bunun velası ikinci efendisine ait olur.

 

> Devlet başkanı, devlet hazinesine ait kölelerden bir köleyi azat etse bunun velası onu azat edene değil bütün Müslümanlara ait olur.

 

Not:  Müslüman ve kafir birbirine mirasçı olamasa bile müslüman üzerinde kafir lehine vela sabit olduğu gibi aksi de söz konusudur. Nitekim Müslüman ve kafir arasında mirasçılık söz konusu olmasa da nikah ve nesep bağı sabit olabilmektedir.

 

Vela bağı, köle azadı dışında mesela bir kafirin, Müslüman bir kimse elinde Müslüman olması gibi bir sebeple sabit olmaz. Bu konudaki "bir adamın elinde Müslüman olan kişinin hayatı ve ölümü üzerinde o şahıs diğer insanlardan daha fazla hak sahibidir" hadisine gelince Buhari şöyle demiştir: Bu hadisin sıhhati konusunda hadisçiler ihtilaf etmiştir. (Taberani, Mu'cemü'l-kebir, 8, 223)

 

Yine bir kimseyi bulmak da onun üzerinde vela bağı olmasına sebep olmaz. "Kadın üç kişinin mirasını alır: Azat ettiği kişinin, bulduğu çocuğun ve lian yaptığı çocuğun" hadisini İmam Şafii ve başka alimler zayıf kabul etmişlerdir. (Hakim, Müstedrek, 4, 341)

 

Yine karşılıklı anlaşma yapmak ve birbirini mevla edinmek suretiyle de vela hakkı sabit olmaz.

 

108. Vela hakkı, köleyi azat eden kişiden sonra feraiz bölümünde geçtiği üzere doğrudan asabe olan yakınlarına [bi nefsihi asabe] aittir, başkasına ait değildir. Yine asabenin asabe kıldığı kimselere [asabe mea'l-gayr / bi gayrihi asabe] ait değildir; çünkü daha önce belirtildiği üzere vela hakkı miras olarak intikal etmez. Şayet asabelerden başkasına intikal etseydi o zaman miras olarak kalmış olurdu.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden azat edenin bulunması halinde başkasını asabe kılan şahıs için vela hakkının sabit olmayacağı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir. Bu hak, azat eden kişi hayatta iken onlar için sabittir. Rafii ve Nevevi'nin azat edilen kişinin Müslüman olarak öldüğünde azat edenin hür ve kafir olması ve kendisinin Müslüman bir oğlunun bulunması durumuna ilişkin ifadelerinden çıkan sonuç da budur. Bu durumda ölen şahsın mirası Müslüman olan oğula aittir. Şayet velanın asabe için sabit olmayacağını kabul etseydik o zaman ölen şahsın mirasının devlet hazinesine kalması gerekirdi. Aksine onlar için kalan şey yalnızca velanın faydalandır.

 

Nevevi'nin asabeyi benim yaptığım açıklamada olduğu gibi kayıtlaması gerekirdi. Muhtemelen aşağıdaki ifadeler sebebiyle buna gerek görmemiştir.

 

109. Bir kadın vela sebebiyle ancak -yukarıdaki hadis sebebiyle- azat ettiği kişiye, ne kadar aşağı inerse insin onun çocuklarına ve ne kadar uzağa giderse gitsin onun azat ettiklerine mirasçı olur.

 

Azat eden kişinin bir oğlu ve bir kızı bulunsa, yalnızca erkek mirasçı olur, kız mirasçı olmaz.

 

NevevI, kadının vela sebebiyle mirasçı olamaması hükmünden şunları istisna etmiştir: Azat ettiği kişi, onun çocukları ve onun azat ettikleri.

 

Not:  Nevevi'nin "ancak azat ettiği kişi veya nesep yahut vela yoluyla ona bağlı olan kişi" demesi gerekirdi. Ta ki kendisine "bir diriye azat edildikten sonra aslen hür olan bir kimse ile ilişkide bulunması sonucunda o cariyenin hamile kaldığı çocuk" bir itiraz noktası teşkil etmesin. Zira Nevevi'nin ibaresinin kapsamına girdiği halde daha doğru görüşe göre hiç kimse için onun üzerinde vela hakkı yoktur. Bu mesele daha önce Nevevi tarafından feraiz bölümünde zikredilmişti. Nevevi bu meseleyi aşağıdaki hükme giriş için zikretmiştir.

 

110. Bir kadın, köle durumda olan babasını satın aldığında babası zorunlu olarak azat olur. Bu baba bir köle azat etse, azat edilen köle, babanın ölümü sonrasında geride babaya veya köleye ait neseben bir mirasçı bırakmasa azat edilmiş bu şahsın malı, köle iken azat olmuş olan babanın kızına ait olur. Bu, söz konusu kadının, azat eden şahsın kızı olması sebebiyle değildir. Çünkü daha önce geçtiği üzere o mirasçı olamaz. Bu, azat edeni azat eden olduğu içindir.

 

Not:  Kadının mirasçı olacağı durum, babanın asabesinin bulunmadığı durumdur. Şayet onun erkek kardeş veya amca oğlu varsa, azat edilen kölenin mirası ona ait olur, kadın herhangi bir şeyalamaz. Çünkü azat edeni azat eden kimse, neseben asabe olandan daha sona gelir.

 

Şeyh Ebu Ali şöyle demiştir: Bazı insanların şöyle dediğini işittim: Bu meselede dört yüz kadı hata ederek mirasın kıza ait olduğunu söylemişlerdir; çünkü onlar kızı daha yakın görmüşlerdir, zira o kız, velası sebebiyle asabedir. Gaflet ettikleri nokta şudur: Ve lada azat eden kişi, sonra da onun asabesi, sonra onu azat eden kişi sonra onun asabeleri gelir ve bu sıralama böylece devam eder. Burada kölenin mirasçısı asabedir. Bu sebeple o köleyi azat edeni azat eden kimseden önce geldiği için böyle bir kimse mevcut iken kadın bir şeyalamaz. Nevevi bunların bir kısmına feraiz konusunda temas etmiştir.

 

Bu meselede hakimlerin hata ettiğini Rafii ve Nevevi de nakletmiştir.

 

Zerkeşi şöyle demiştir:

 

Bir erkek veya kız kardeşin, köle olan babalarını satın alması, babanın bir köle azat edip ölmesi, sonra da azat edilen kölenin ölmesi durumuna ilişkin Cüveyni hakimlerin hata ederek bu şahsın mirasının erkek ve kız kardeş arasında ortak olduğuna hükme ttiklerini aktarmıştır. Çünkü bu ikisi, ölen köleyi azat eden kişiyi azat eden şahıslardır. Ama bu hatalıdır. Burada miras yalnızca erkek kardeşe aittir.

 

Nevevi'nin "mirasçı bırakmaksızın" ifadesi baba ve köleye dönmektedir. el-Muharrer'de ise bu babaya nispetle söylenmiştir.

 

111. Vela, asabelerin en üstünde yer alan kişiye aittir. Çünkü Ebu Davud ve başkalarının Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'den rivayet ettiklerine göre "vela, derece ve yakınlık bakımından topluluğun en büyük olanına aittir. "(Beyhaki, Vela, 10, 303)

Burada yaş bakımından büyüklük kastedilmemektedir.

 

Bunun örneği azat eden kişinin oğlunun, oğlun oğlu ile birlikte bulunmasıdır. Azat eden kişi geride iki oğul veya iki erkek kardeş bırakarak ölse, bunların birisi ölüp de geride bir oğul bıraksa, vela buna değil amcaya ait olur. Mirasçı baba-bir olsa bile böyledir. Diğeri ölüp de geride dokuz oğul bıraksa vela on kişi arasında eşit bir şekilde olur.

 

112. Bir kimse için kölelik söz konusu olduktan sonra o kişi azat olsa onun üzerinde yalnızca onu azat eden kişi ve asabesinin vela hakkı olur. Kendisinin üst soy hısımını azat eden kimsenin onun üzerinde vela hakkı olmaz; çünkü kişinin kendisini azat eden kimesnin ona bahşettiği nimet, kişinin üst soy hısımlarından birini azat eden kimsenin bahşettiği nimetten daha büyüktür. Bu sebeple vela da ona özgüdür.

 

Buna örnek olarak şu durumu zikredebiliriz: Kişinin kölesi başka bir köle veya hür bir kimseden köle bir çocuk dünyaya getirse, çocuk azat edilse ve onun babası veya annesi azat edilse yukarıdaki durum söz konusu olur.

 

Bu, velanın, azat eden kimsenin çocukları ve torunlarına uzanmasına ilişkin hükümden istisna edilmiştir.

 

113. Rafii başka bir durumu daha istisna etmiştir. Bu durum da şudur: Bir kimsenin babası aslen hür olsa, daha doğru görüşe göre o kişi üzerinde annesinin Mevlaları için vela hakkı sabit olmaz. Çünkü çocuk babaya mensuptur ve baba üzerinde vela söz konusu olmadığı gibi onun alt soyu üzerinde de vela söz konusu değildir. Çünkü babanın ilk olarak hür olması, annenin Mevlalarının çocuk üzerindeki vela haklarının devamına engelolduğuna göre babanın öteden beri hür olmasının buna engelolması evleviyetle söz konusudur.

Bunun aksi duruma yani azat olan bir kimsenin aslen hür olan bir kadınla evlenmesi meselesine gelince velanın çocuk üzerinde sabit olması konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmakta olup daha doğru olanına göre nesebe tabi olarak vela sabit olur. İkinci görüşe göre sabit olmaz; çünkü bu, ana-babadan biridir. Onun hür olması -tıpkı babanın durumunda olduğu gibi- çocuk üzerinde vela hakkını önlemektedir.

 

114. Aslen hür olan kadının köle bir oğlu olsa ve onun babası

da köle olarak ölmüş olsa bu çocuk üzerinde yela söz konusu olmaz. Kendisinin doğumu sonrasında babası azat olmuş ise [çocuk üzerinde velanın sabit olump olmaması konusunda iki ihtimal söz konusudur:]

 

> Babasına tabi olarak çocuk üzerinde vela olur.

> İlk olarak kendisi üzerinde vela sabit olmadığı gibi daha sonradan da vela sabit olmaz.

Bu, ana-babasının hür olması gibidir.

 

Bu iki görüş içinden Bulkini ve el-Envar yazarı ilk görüşü tercih etmiştir.

 

115. İki hür kişi arasında doğmuş olup da sonra ana-babası köle olan sonra bunların köleliği ortadan kalkan çocuk üzerinde vela söz konusu olmaz; çünkü azat etme nimeti çocuk için daha önceden sabit olduğundan kendisini kapsamamıştır. Zerkeşi bunu ileride gelecek olan husustan çıkararak dikkat çekmiştir.

 

116. Nevevi daha sonra velanın başkası üzerine çekilmesi konusuna işaret ederek şöyle demiştir:

 

Bir köle, azat edilmiş bir kadınla evlendikten sonra kadın bir çocuk doğursa, çocuğun velası annenin mevlasına ait olur; çünkü çocuğa iyilikte bulunan odur. Zira bu çocuk, annesinin az at edilmesiyle azat olmuş olur. Baba azat edilirse vela hakkını annenin mevlalarından kendi mevlalarına nakleder. Çünkü vela, ne se be bağlıdır. Nesep ise analara değil babalara aittir. Vela ilk başta annenin mevlaları için sabit olmuştur; çünkü baba tarafında bu yoktur. Velanın baba tarafına geçmesi mümkün olunca bu hak da ilgili yere dönmüştür.

 

Not: Ve la hakkının nakledilmesi / çekilmesi ile kastedilen şey babanın azat edildiği vakitten itibaren bu hakkın annenin mevlaları ile olan bağının kopmasıdır. Ve la bağı babanın mevlalarına intikal ettiğinde bunlardan hiçbirisi hayatta değilse bu bağ annenin mevlalarına dönmez. Bu durumda miras, devlet hazinesine ait olur.

 

Babanın mevlaları darulharbe katılsa ve esir olarak alınsalar vela hakkı annenin Mevlalarına döner mi? İbn Kecc, et-Tecrıd adlı eserinde bu konuda iki görüş bulunduğunu nakletmiştir. Bu meselenin önceki mesele gibi olması gerekir.

 

Vela yetkisinin babanın Mevlalarına nakledildiği durum babayı azat eden kişinin bizzat oğulun kendisinin olmadığı durumdur. Şayet oğul babasını satın alır da babası zorunlu olarak azat olursa daha doğru görüşe göre oğulun velası annenin Mevlalarına ait olmaya devam eder.

 

117. Baba köle olarak ölürse ve dede azat olursa çocuğun velası annenin Mevlalarından dedenin Mevlalarına intikal eder; çünkü nesep ve asabelik bakımından dede, baba gibidir.

Bir kere dedenin Mevlalarına intikal edince artık vela hakkı onlarda sabit kalır, onlardan başka yere intikal etme ihtimali ortadan kalkar.

 

118. Baba köle iken dede azat edilse [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

Birinci görüş

 

Ve la hakkı annenin Mevlalarından babanın Mevlalarına intikal eder. Dededen sonra baba azat edilse vela hakkı dedenin Mevlalarından babanın Mevlalarına intikal eder; çünkü dede, vela hakkını baba köle iken intikal ettirmiştir. Baba azat olunca o, vela hakkını intikal ettirme konusunda öncelik sahibi olmuştur. Çünkü baba, nesep bakımından dededen daha güçlüdür.

 

Babanın Mevlaları kalmadığında vela hakkı dedenin Mevlalarına veya annenin Mevlalarına dönmez, devlet hazinesine ait olur.

 

İkinci görüş

 

[Zayın bir görüşe göre vela hakkı dedenin Mevlalarına intikal etmez, baba ölünceye kadar annenin Mevlalarında kalır. Baba öldükten sonra dedenin Mevlalarına intikal eder. Çünkü baba köle olarak kaldığı için vela yetkisi babanın Mevlalarına intikal etmemişti. Baba ölünce artık dedenin Mevlalarına intikal etmesinin önünde bir engel kalmamıştır.

 

Not:  Dede derken babanın babası kastedilmektedir. Zira vela yetkisi anneyi azat edenlerden, annenin babasını azat edenlere intikal etmez. Bu konuda görüş aynlığı yoktur.

 

119. Annesinin köle olması sebebiyle üzerinde babanın Mevlaları için vela yetkisi sabit olmuş olan bu çocuk, köle olan babasına sahip olsa ve baba zorunlu olarak azat olsa, baba bir erkek kardeşlerinin velası annnesinin Mevlalarından çocuğa intikal eder. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur; çünkü baba, çocuk üzerine zorunlu olarak azat olur. çocuğun babası ve onun çocukları üzerinde vela yetkisi olur. Bu çocuklar ister kendi annesinden isterse azat edilen başka kadından olsun fark etmez.

 

120. [Bu durumda çocuğun kendi velası ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır: ]

 

Birinci görüş

 

el-Muharrer'de daha doğru olarak belirtilen görüşe göre çocuğun kendi velası da tıpkı erkek kardeşleri gibi annesinin Mevlalarından kendisine intikal eder. Bu, babayı başkasının azat etmesi gibidir. Daha sonra vela düşer ve çocuk, sanki velası olmayan hür bir kimse gibi olur.

 

İkinci görüş

 

Nevevi, Rafil'nin eş-Şerhu'l-kebır'de dediği gibi şöyle demiştir:

 

Daha doğru olan ve İmam Şafii tarafından belirtilen görüşe göre çocuk kendi velasını annesinin Mevlalarından kendisine nakletmiş olmaz. Ve la yetkisi onlar için devam eder, çünkü kendi velasını nakletmiş olsaydı bu, kendisi hakkında sabit olurdu. Kişinin kendisi üzerinde vela yetkisinin sabit olması mümkün değeildir. Bu sebepledir ki bir köle kendisini satın alsa veya efendisiyle kitabet akdi yapsa ve taksitleri alsa köle azat olur, velası ise efendisine ait olur.

 

İsnevi el-Mühimmat adlı eserde "zahir olan, el-Muharrer'de yazılı olan hükmün yanlışlıkla yazılmış olmasıdır" demiştir.

 

Son Hükümler

 

Azat edilmiş olan bir kimse kendisini azat eden şahsın babasını azat etse bunlardan her biri diğeri üzerinde vela yetkisine sahip olur.

 

Yabancı bir şahıs ana-baba bir veya baba-bir iki kız kardeşi veya ataz etse, bu iki kız kardeş babalarını satın alsalar hiçbiri diğeri üzerinde vela yetkisine sahip olmaz.

 

Hür bir kimse, ası en hür olan bir ana-babadan doğmakla birlikte dedeleri köle olsa ne olur? Bu aldatılan kimsenin nikahında ve şüphe yoluyla ilişkide bulunma vb. yollarla doğan çocukta söz konusu olabilir. Bu kişinin anne annesi azat olduğunda velası anne anneyi azat edenlere ait olur. Annesinin babası azat edildiğinde vela onun Mevlalarına intikal eder; çünkü babalık yönü daha güçlüdür. Vela hakkı onlarda sabit kalır, daha sonra velayı kendisine nakleden birine dönmez.

 

Kafir bir kimse bir Müslümanı azat etse, bu Müslümanın Müslüman bir oğlu ve kafir bir oğlu bulunsa sonra azat edilen kişi, kendisini azat edenin ölmesinden sonra ölse onun velası yalnızca Müslümana ait olur. Diğeri, bu kişiden önce ölse vela her ikisine ait olur.

Azat eden kişinin hayatında ölse mirası devlet hazinesine ait olur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

MÜDEBBER KÖLE