MÜDEBBER |
EFENDİNİN, KÖLESİNİN
AZADINI KENDİSİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRAYA BlRAKMASI
GİRİŞ
TEDBİR / MÜDEBBER KILMA İŞLEMİNİN
RÜKÜNLERİ
MÜDEBBER CARİYENİN KARNlNDAKİ YAVRUNUN
HÜKMÜ
GİRİŞ
"Tedbir" kelimesi
sözlükte işlerin sonlarına bakmak anlamına gelir.
Bir fıkıh terimi olarak
ise azat işlemini insanın hayatının sonrası olan ölüme bağlamak demektir. Bu,
azat işlemini bir vasfa bağlamak mahiyetinde bir işlem olup vasiyet değildir.
Bu sebepledir ki ölüm
sonrasında azat işlemini gerçekleştirmeyi gerektirmez.
"Tedbir"
sözcüğü "dübür / arka" sözcüğünden alınmıştır; çünkü ölüm, hayatın
arkasıdır. Bir görüşe göre ise bu azat işlemine tedbir adının verilmesinin
sebebi, kişinin köle azadını çekip çevirme işini başkasına bırakmamış
olmasıdır. Bir başka görüşe göre azat eden kişi, köleyi hayat boyu kullanmakla
dünyadaki işini, onu azat etmekle de ahiretteki işini çekip çevirmiştir.
Bu işlem cahiliye
döneminde bilinmekte olup İslam bunu onaylamıştır. [Zayıf] bir görüşe göre bu
uygulama ilk olarak İslam döneminde başlamıştır.
Tedbir sözcüğü
vasiyetler gibi azat işlemi dışındaki şeylerde kullanılmaz.
Tedbirin meşruiyetine
dair icma bulunmaktadır. Bundan da önce temel delil Buhari ve Müslim'de geçen
şu hadistir:
Bir köleden başka malı
olmayan bir adam kölesini müdebber kıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.)
o köleyi sattı.(Buhari, KeffArAtü'L-eymAn, 6716; Müslim, Eyman, 4314)
Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in bu adamın yaptığı tedbir işlemini onaylaması ve tepki göstermemesi
bunun caiz olduğunu göstermektedir. Bu kölenin adı Yakup idi. Onu müdebber
kılan kişi ise ensardan idi.
Darekutm'nin Sünen adlı
eserinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in köleyi, adamın ölümünden sonra sattığı
belirtilmişse de bu bir hata olarak değerlendirilmiştir. (S.Darekutni, 4, 139)
TEDBİR / MÜDEBBER
KILMA İŞLEMİNİN RÜKÜNLERİ
Tedbir işleminin
rükünleri üçtür:
1. Siğa (sözlü ifade),
2. Malik (köle sahibi),
3. Tedbire elverişli
mahal (köle).
1. Siğa / Sözlü ifade
İlk rükün, tedbir
işlemini hissettiren bir lafızdır. Bu da sari h veya kinaye olabilir. Nevevi
önce sarih lafız konusunu ele almıştır.
1. 1. Sarih ifadeler
[Kölenin azadım
efendinin ölümü sonrasına bağlama işlemi] sa-
rih şekilde şu ifadelerle
yapılır:
"Benim ölümümden
sonra hürsün."
"Öldüğümde / ne
zaman ölürsem sen hürsün."
"Öldükten sonra
seni azat ettim."
Mezhepte esas alınan
görüşe göre "seni müdebber kıldım" veya "sen müdebbersin"
ifadeleri de böyledir.
1. T edbir işleminin
kurulduğu sarih ifadeler bu işlemden başka bir manaya gelmeyecek olan
ifadelerdir. Buna ilişkin lafızlar pek çok olup şunları örnek olarak
zikredebiliriz:
> "Sen ölümümden
sonra hürsün."
> "Seni
ölümümden sonra hür kıldım."
> "Ben
ölünce", "ben ne zaman ölürse m sen hürsün / azat edilmişsin. "
> "Seni
ölümümden sonra azat ettim."
> "Benim
ölümümden sonra senin boynunun bağı çözülmüştür [köleliğin ortadan
kaldırılmıştır."
Bu ifadeler sarihtir;
çünkü bu ifadeler köleyi müdebber kılma dışında bir şey için kullanılmaz. Sarih
lafızların özelliği de budur.
2. "Seni müdebber
kıldım" veya "sen müdebbersin" ifadeleri [müdebber kılma
konusunda sari h midir? Bu konuda iki rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan ve
İmam Şafii tarafından açıkça belirtilen görüşe göre bu ifadeler de sarihtir;
çünkü bu ifadelerin müdebber kılmada kullanımı yaygınlaşmıştır.
İkinci rivayet
İkinci rivayette tahric
yoluyla çıkarılan bir görüşe göre bu ifadeler sarih değil kinayedir. Çünkü bu
ifadelerde azat etme ve hür kılma ifadesi yer almamaktadır.
Not: Nevevi'nin ifadesinden sarih lafızların
yalnızca burada belirtilenlerle sınırlı olduğu gibi bir izlenim doğsa da benim
yaptığım açıklamadan anlaşılacağı üzere bu kastedilmemiştir.
Nevevi "bunun gibi
lafızlar" demiş olsa daha iyi olurdu.
1.2. Kinaye İfadeler
Nevevi daha sonra
müdebber kılmada kullanılan ifadeleri n ikinci kısmını şu sözleriyle
belirtmiştir:
Müdebber kılma, köle
azadında kullanılan kinaye lafızlan müdebber kılma niyetiyle söyleyerek de
olur. Buna örnek olarak "ben öldükten sonra senin yolunu serbest
bıraktım" ifadesi zikredilebilir.
3. Müdebber kılma, köle
azadında kullanılan kinaye lafızlan müdebber kılma niyetiyle söylemek suretiyle
de olur. Buna örnek, müdebber kılmaya niyet ederek "ben öldükten sonra
senin yolunu serbest bıraktım" ifadesidir. Çünkü müdebber kılma da bir tür
azat olduğundan, azat işleminde kullanılan kinaye lafızlar bunda da söz konusu
olmaktadır.
4. "Ben öldüğümde
sen haramsın / serbestsin / nefsine maliksin" gibi ihtimalli sözcükleri
zikretmek suretiyle de müdebber kılma yapılabilir.
5. Vakıf işleminde sarih
olarak kullanılan lafızlardan "tahbıs / alıkoyma" ifadesiyle de
müdebber kılınır. Rafil ve Nevevi bunu, vakıf konusunda İmam Şafii'nin
ifadesini aktarırken belirtmişlerdir.
Not: Kişi, kölesinin bir kısmını müdebber kılsa
bakılır: Şayet "dörtte bir" vb. belirsiz bir şekilde müdebber
kılmışsa bu sahih olur. Kişi öldüğünde belirtilen o miktar azat olur, azat
işlemi -daha önce belirtildiği üzere- geriye kalan kısma sirayet etmez. Şayet
müdebber kılınan bölüm "el" vb. belirli bir organ ise konuyla ilgili
iki görüşten Rafii'nin tercih ettiği anlaşılan ve ZerkeşI'nin de desteklediği
görüşe göre bu söz hükümsüzdür.
Kişi "ben öldükten
sonra sen hürsün" veya "hür değilsin" dese benzer durumda boşama
ve köle azadı sahih olmadığı gibi burada da müdebber kılma sahih olmaz.
Ezral'nin de belirttiği üzere bu, kişinin bu sözü mutlak olarak söylemesi veya
neyi kastettiğininin bilinmemesi durumunda söz konusu olur. Şayet bunu
tasarrufu gerçekleştirme bağlamında söylemişse köle azat olur. İkrar bağlamında
söylemişse alimlerin ikrar konusunda belirttiği hükme kıyasla azat olmaz.
1.3. Müdebber Kılmanın
Kayıt, Şart veya Sıfata Bağlanması
Müdebber kılmanın,
"bu ay ölürsem / bu hastalıktan ölürsem hürsün" ifadesinde olduğu
gibi kayda bağlanması caizdir.
Yine "eve girersen
ölümümden sonra hürsün" ifadesinde olduğu gibi şarta bağlanması da
caizdir. Bu şart meydana geldikten sonra kişi ölürse köle hür olur, aksi
takdirde hür olmaz.
Eve girmenin efendinin
ölümünden önce olması şarttır. Efendi "eğer ölürsem ve sonra sen eve
girersen hürsün" derse eve girmenin, efendinin ölümünden sonra olması şart
olur. Bu, gecikmeli bir işlemdir.
Mirasçının köle eve
girmeden önce onu satma hakkı yoktur.
Efendi ona "ben
öldüğüm zaman ve aradan bir ay geçince sen hürsün" dese mirasçı onu bir ay
boyunca istihdam edebilir ama satamaz.
Efendi kölesine
"dilersen sen müdebbersin" veya "benim ölümümden sonra dilersen
hürsün" dese dilemenin hemen ölüme bitişik olması gerekir. Efendi "ne
zaman dilersen" derse o zaman dileme geciktirilebilir.
İki kişi [ortak olarak
sahip oldukları] kölelerine "biz öldüğümüzde sen hürsün" deseler
ikisi birden ölmedikçe köle hür olmaz. İkisinden birisi öldüğünde onun
mirasçısı köledeki payını satamaz.
6. Müdebber kılma işlemi
yukarıda geçtiği şekliyle herhangi bir kayda bağlanmadan yapılabileceği gibi
mutlak yapılan tedbir işlemine kıyasla "bu ay ölürsem / bu ay içinde ne
zaman ölürse m hürsün" , "bu hastalıktan ölürsem hürsün" gibi
bir ifadeyle efendinin yaşaması mümkün olan bir müddet esnasında
gerçekleşebilecek bir şarta bağlanması da caizdir. Şayet efendi, belirtilen
şart gerçekleşmiş olduğu halde ölürse köle azat olur, aksi takdirde azat olmaz.
Şayet efendi o vakte kadar kalmazsa, mesela "ben bin yıl sonra ölürsem sen
hürsün" derse iki görüş içinden el-Bahr adlı eserde daha doğru olduğu
belirtilen görüşe göre bu işlem tedbir olarak kabul edilmez. Çünkü kişinin o
vakte kadar yaşamayacağı kesin olarak bilinmektedir.
7. Tedbir işleminin
efendinin hayatında gerçekleşecek bir şarta bağlanması da caizdir.
Mesela "eve
girersen / girdiğinde / her ne zaman girersen benim ölümümden sonra
hürsün" dese bu caizdir. Çünkü bu işlem vasiyet veya köle azadının bir
şarta bağlanması işlemlerinden birisidir. Her ikisi de şarta bağlamaya
elverişlidir. Şart gerçekleştiğinde efendi ölünce köle azat olur. Aksi takdirde
azat olmaz; çünkü şart gerçekleşmemiştir. Köle, eve girmedikçe müdebber olmaz.
Not: Nevevi'nin ifadesinden şarta bağlı tedbir
işleminin, mukayyed tedbirin mukabili olduğu anlaşılmaktaysa da bu
kastedilmemiş olup bu, daha önce geçen mutlak tedbir işleminin mukabilidir.
8. Azat işleminin
gerçekleşmesi için, tıpkı azadın kendisine bağlandığı diğer şartlarda olduğu
gibi eve girmenin efendinin ölümünden önce gerçekleşmesi gerekir. Kölenin eve
girmesinden önce efendi ölürse müdebber kılma söz konusu olmaz, şarta bağlama
geçersiz hale gelir.
9. Efendi, kölesine
hitaben "benim ölümümden sonra eve girersen hürsün" veya "ben
ölürsem ve sonra sen eve girersen hürsün" derse azadın gerçekleşmesi için
efendinin ölümünden sonra kölenin eve girmesi gerekir. Bu, lafzm bu şekilde
tertibi gerektirmesinin esas alınması sebebiyledir.
Not: Bu, müdebber kılma değil tıpkı diğer şarta
bağlamalarda olduğu gibi kölenin azadını bir sıfata bağlamaktır. Burada kesin
olarak söze müracaat edilmez. Çünkü müdebber kılma, azat işlemini sadece
efendinin ölümüne bağlamaktır. Burada ise kişi azadı ölmeye ve kölesinin daha
sonra eve girmesine bağlamıştır. Efendinin "sonra" ifadesini
kullanmasından çıkan sonuca göre efendi "sonra" ifadesi yerine
"ve" demiş olsa, eve girmenin, efendinin ölümünden sonra olmasına
gerek olmaz. Ancak Beğavı bunun da şart olduğunu nakletmiştir.
İsnevi şöyle
demiştir: "Yine Beğavı'den, hulu
bölümünün hemen öncesinde buna uygun görüş nakledilmiş, talak bölümünde ise
buna muhalefet etmiştir. 0, kişinin kölesine, eve girersen ve Zeyd ile
konuşursan sen boşsun, demesi halinde İmam Şafii'nin eski görüşüne göre ilkinin
önce olması ile sonra olması arasında fark olmadığını belirttikten sonra şöyle
demiştir: et-Tetimme adlı eserin yazarı ilkinin daha önce olmasının niçin şart
koşulduğu konusunda vav harfinin tertip bildirdiğini belirtmiştir. Zerkeşi ise,
doğru olan, bunun orada şart olmadığı gibi burada da şart olmamasıdır. Aksi
takdirde aradaki fark nedir?"
Zahir olan da budur.
10. Kölenin, efendinin
ölümünden sonra eve girmesi geciktirilebilir bir fiildir; çünkü
"sonra" ifadesi bunu gerektirmektedir.
Not: Buna göre köle, eve girinceye kadar kendi
başına bırakılır. Oysa bunda mirasçının zararı söz konusudur. Sonrakilerden
birinin de dediği gibi daha uygun olan bunun kendisine eve girme teklifinin
yapılmasından önce olmasıdır. Şayet kendisine bu teklif edildiği halde köle
bundan kaçınırsa mirasçı onu satabilir. Nitekim ileride gelecek
"dileme" meselesinde de hüküm böyledir.
11. Mirasçı, efendinin
ölümü sonrasında ve kölenin eve girmesinden önce bu köleyi satamayacağı gibi
aynı şekilde köle üzerindeki mülkiyeti ortadan kaldıran diğer tasarrufları da
yapamaz. Çünkü efendinin kendisi kendi şartını iptal etme hakkına sahip olsa da
mirasçı, efendinin şarta bağlamasını iptal edemez. Nitekim bir kimse bir
kimseye bir şeyi vasiyet yolluyla bıraksa ve sonradan ölse mirasçı bu vasiyeti
iptal edemez ama vasiyette bulunan kişi [henüz ölmeden önce] vasiyetini iptal
edebilir.
12. Mirasçı kölenin eve
girmesine engelolamaz. Kölenin eve girmesinden önceki kazancı mirasçıya aittir.
13. Efendi kölesine
"sen benim ölümümden bir ay geçtikten sonra hürsün" dese veya
"ben öldüğüm zaman, ölümümün üzerinden bir ay geçince hürsün" dese
mirasçı o bir aylık zaman zarfında kölenin elde ettiği kazanca sahip olur, ona
hizmet ettirebilir, kiraya verebilir, ödünç verebilir; çünkü o esnada
kendisinin mülkiyetinde bulunmaktadır. Ancak daha önce belirttiğimiz üzere
mirasçının murisinin şarta bağlama işlemini iptal etme yetkisi olmadığından
köleyi satamaz.
14. Yukarıda geçtiği
üzere bu da daha doğru görüşe göre müdebber kılma değil köle azadım bir sıfata
bağlamaktır.
15. Köle azadını ölüm
sonrasında bir sıfata bağlama şeklinde olan bütün işlemler de böyledir.
"Ben ölünce hür olmayı istersen / falan kişi isterse ve sonra eve girersen
hürsün" demesi buna örnek olarak verilebilir.
16. Bir kimse kölesine
hitaben;
> "Dilersen
müdebbersin" dese,
> veya "benim
ölümümden sonra dilersen hürsün" dese [ne olur?]
Bu iki durumda müdebber
kılmanın ve şarta bağlı azat işleminin sahih olması için kölenin dilemesinin
bitişik olması gerekir. Yani ilk durumda hemen efendinin sözünün ardından,
ikinci durumda da hemen ölümünün ardından kölenin dilemesi gerekir. Çünkü satım
akdinde olduğu gibi burada da hitap derhal cevap vermeyi gerektirir. Ayrıca bu
işlem de bir tür temlik olup temlik ise derhal kabulü gerektirmektedir.
17. Efendi
"dilersen" ifadesi yerine "her ne zaman dilersen" demiş
olsa kölenin dilemesi geciktirilebilir; çünkü "ne zaman" ifadesi
zaman için konulmuş bir sözcük olup bu sözcük açısından bütün zaman dilimleri
eşittir.
18. Kölenin tıpkı
dilemeye bağlanan diğer sıfatlarda olduğu gibi efendinin ölümünden önce
dilemesi gerekir. Ancak efendi ölümden sonra dilemeyi açık olarak ifade etmiş
veya buna niyet etmişse o zaman dilemenin ölümden sonra olması şart koşulur. Bu
durumda dilemenin derhal şart koşulup koşulmamasına ilişkin bir ayrım söz
konusudur. Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Efendi kölesine
"ben öldüğümde ve ardından sen dilediğinde hürsün" dese daha doğru
görüşe göre ölümün hemen ardından kölenin dilemesi gerekir. İçinde [Arapça'da
bir şeyin başka bir şeyi hemen takip etmesini bildiren] "fa" harfinin
bulunduğu bütün diğer şarta bağlama ifadelerinde de durum böyledir.
Buna göre efendi
"ben ölüp de lemen ardından sen ne zaman dilersen o zaman hürsün"
dese, dilemenin derhal yerine gelmesi kesin olarak şart olmaz.
19. Efendinin;
> "Ben öldüğüm
zaman sen dilersen hürsün",
> "Ben öldüğüm
zaman dilediğin zaman hürsün",
> "Ben öldüğüm
zaman sen dilersen / sen dilediğinde hürsün",
> "Sen hürsün
ben öldüğüm zaman şayet dilersen",
> "Sen hürsün
ben öldüğüm zaman eğer dilersen / dilediğinde" [demesinin hükmü nedir?]
Efendi, bu sözlerle
kendisi hayattayken veya öldükten sonra kölesinin özgürlüğü dilemesini
kastetmiş olabilir. Bu durumda efendinin niyetine göre hareket edilir. Herhangi
bir şeye niyet etmemişse kölenin, efendisinin ölümü sonrasında dilemesi dikkate
alınır. Şartın cevabının iki şart arasına geldiği diğer bütün şarta bağlama
işlemlerinde de hüküm böyledir. Buna örnek olarak kişinin karısına şunu
söylemesini zikredebiliriz: "Sen eve girersen / girdiğinde boşsun şayet
Zeyd ile konuşursan". Bu cümlede hüküm kocanın niyetine göre belirlenir.
Şayet herhangi bir şeye niyet etmemişse ikinci şartın birinciden sonra
gerçekleşmesi dikkate alınır.
Alimlerin çoğunluğuna
göre burada, efendinin ölümünün hemen ardından kölenin azat olmayı dilemesi
dikkate alınır.
Efendinin ölümünden
sonra kölenin derhal dilemesinin dikkate alınmadığı durumda dudrum köleye arz
edilir. Köle, hür olmayı dilemekten kaçınırsa daha önce belirttiğimiz üzere
mirasçı onu satabilir.
20. Tedbir işleminin
şartı, bu işlemin efendinin ölümüne bağlanmış olmasıdır. Buna göre bir köleye
ortak olarak sahip olan iki kişi kölelerine hitaben "biz öldüğümüzde sen
hürsün" deseler her iki efendi de birlikte veya farklı zamanlarda
ölmedikçe köle azat olmaz. Efendilerden birisi ölürse onun mirasçısı köledeki
payını satamaz, mülkiyetini ortadan kaldırıcı bir tasarruf ta bulunamaz; çünkü
ortağın ölümüyle bu köle, azat olmayı hak etmiştir. Bununla birlikte mirasçı,
köle üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırmayacak hizmet ettirme veya kiraya
verme şekilde tasarruf ta bulunabilir.
21. İki ortağın ölümü
arasındaki zaman diliminde kölenin elde ettiği kazanç konusunda mezhep içinde
iki farklı görüş bulunmaktadır. Daha güçlü görüşe göre bu yalnızca mirasçıya
aittir. Bu şundan farklıdır: Bir kimse bir kölenin azat edilmesini vasiyet
etse, köle de bu şahsın ölümü ile azat edilmesi arasında kazanç elde etse,
doğru görüşe göre bu kazanç köleye aittir. Arada şu fark vardır: Köle azadı
kölenin kazanç elde ettiği anda hak edilmiştir; çünkü bu, derhal yerine
getirilmesi gereken bir şeydir. Bizim meselemizde ise durum farklıdır.
22. Kölenin, her iki
efendinin aynı anda ölümü ile azat olması kölenin azadını bir sıfata bağlamak
anlamına gelir, tadbir işlemi yoluyla azat etme anlamına gelmez; çünkü
efendilerin her biri köle azadını kendi ölümüne bağlama yetkisine, hatta
kendisinin ve başkasının ölümüne bağlama yetkisine sahiptir.
23. İki efendinin farklı
zamanlarda ölümü durumunda önce ölenin payı değil sonra ölenin payı müdebber
olur.
Akıl hastası ve temyizi
olmayan çocuğun kölesini müdebber kılması sahih değildir.
Daha güçlü görüşe göre
mümeyyiz çocuk da böyledir.
Sefih ve aslen kafir
olan kişinin kölesini müdebber yapması sahihtir.
Mürtedin kölesini
müdebber yapması, mürtedin mülkiyet sahibi olup olamayacağı ile ilgili
görüşlere dayalıdır.
Kişi, kölesini müdebber
yaptıktan sonra mürted olsa mezhepte esas alınan görüşe göre tedbir işlemi
batıl olmaz.
Müdebber mürted olsa
tedbir işlemi batıl olmaz.
Harbi, müdebber kıldığı
köleyi kendi ülkesine götürebilir.
24. Tedbir işleminin
sahih olması için bu işlemi yapan kişinin buluğa ermiş ve aklı başında olması
gerekir. Buna göre akıl hastalığı sürekli olan kölenin ve temyizi bulunmayan
küçüğün kölesini müdebber kılması sahih değildir; çünkü bunların bağış yapma
ehliyeti yoktur. Kişinin akıl hastalığı kesintili (gel-git şeklinde) olur ve
kişi aklının başında olduğu esnada tedbir işlemini yaparsa el-Bahr adlı eserde
belirtildiğine göre bu işlem sahih olur.
25. Kişi kölesine
"delirirsem hürsün" dese ve delirse kölesi azat olmuş olur mu?
el-İfsah adlı eserin yazarı bu durumda iki görüş ihtimalinin söz konusu
olduğunu belirtmiştir. Birine göre azat olur. Çünkü tedbir işlemi sağlıklı iken
gerçekleştirilmiştir. İkinci görüşe göre ise azat işlemi gerçekleşmez; çünkü
delirmeye bağlanan bir tasarruf sanki delirme esnasında ilk olarak yapılmış
gibidir. İlk görüş daha güçlüdür.
26. Mümeyyiz çocuğun tedbir
işlemi [geçerli midir? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
tıpkı azat gibi bu da geçerlidir.
İkinci görüş
Geçerlidir; çünkü bunda
herhangi bir şeyi zayi etmek söz konusu değildir.
27. Tedbir işleminin
sahih olması için kişinin tasarruflarının kısıtlı olmama şartı yoktur.
Buna göre kısıtlama
altında olmuş olsa bile sefih bir kimsenin kölesini müdebber kılması sahihtir.
Çünkü onun sözlü ifadeleri geçerlidir. Velisi, kölenin satımında bir maslahat
görüyorsa köleyi satarak bu tedbir işleminden vazgeçebilir.
28. İflas etmiş kimsenin
tedbir işlemi de kendisine kısıtlama getirilmiş olsa bile geçerlidir. Yine
kısmen hür olan kimsenin tedbir işlemi de böyledir.
29. Tedbir işleminin
geçerli olması için onu yapan kişinin Müslüman olması da şart değildir. Buna
göre aslen kafir olan kişinin -harbı de olsa- yaptığı tedbir işlemi tıpkı onun
cariyesini ümmüveled yapması veya azat işlemini bir şarta bağlaması gibi
sahihtir.
30. Yine sarhoş olan
kişinin tedbir işlemi de sahihtir; çünkü o hükme n mükellef gibidir.
31. Mürtedin tedbir
işleminin geçerli olup olmaması onun mülkiyeti konusundaki görüşlere dayalıdır.
Daha güçlü görüşe göre [mülkiyeti mevkuf olduğu için] tedbir işlemi de
mevkuftur. Müslüman olursa sahih olduğu anlaşılmış olur, aksi takdirde sahih
olmadığı anlaşılmış olur. Bu mesele tekrarlanmış olup daha önce irtidat
bölümünde geçmişti.
32. Bir kimse kölesini
müdebber kıldıktan sonra irtidat etse [onun yaptığı tedbir işleminin hükmü ne
olur? Bu konuda üç rivayet bulunmaktadır: ]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kölenin hakkını zayi olmaktan kurtarmak amacıyla bu kişinin tedbir
işlemi batıl olmaz. Ayrıca irtidat yalnızca gelecekteki akitlere tesir eder,
geçmişteki akitlere tesir etmez. Nitekim irtidat öncesinde yapılan satım ve
hibe gibi akitleri irtidat batıl kılmaz.
İkinci rivayet
Tedbir işlemi kesin
olarak batılolur.
Üçüncü rivayet
Bu mesele, mürtedin
mülkiyeti konusundaki görüşlere dayalıdır.
33. Müdebber köle
irtidat etse veya ehl-i harp onu ele geçirseler kendisinin canına yönelik
koruma ortadan kalktığı halde tedbir işlemi batılolmaz; çünkü köle üzerindeki
mülkiyet devam etmektedir. Nitekim ümmüveledlik ve kitabet akdi de irtidat
sebebiyle batıl olmaz.
34. Bu durumda efendi
kölenin azat olmasından önce ölürse köle [tedbir işlemi gereği] azat olur.
Oarulharbe katılır da esir olarak alınırsa müdebberliği devam eder. Onu köle
edinmek caiz olmaz. Çünkü efendisi hayatta ise köle ona aittir. Ölmüşse velası
ona aittir. Bunu iptal etmek caiz değildir. Efendisi ölmüşse onun azat ettiği
kölenin tekrar köle edinilmesinin caizliği konusunda daha önce geçtiği üzere
bir görüş ayrılığı söz konusudur.
35. Kafirler Müslüman
müdebber bir köleyi ele geçirse, sonra bu köle Müslümanların eline geçse daha
önceden olduğu gibi müdebber olmaya devam eder.
36. Bizim ülkemize eman
ile girmiş olan bir harbı, aslı kafir olan müdebberini bizim ülkemizden kendi
ülkesine götürebilir. Müdebber kılma İslam ülkesinde gerçekleşse ve müdebber
köle darulharbe dönmeye razı olmasa bile böyledir. Çünkü onun üzerinde kölelik
hükümleri devam etmektedir. Efendisinin köle üzerinde ispat ettiği şeyi iptal
etmesi caizdir.
Not: Harbınin ümmüveled kıldığı cariyenin hükmü,
onun müdebberine ilişkin yukarıda geçen hükümler gibidir. Aslen kafir olan
mükatep kölesi ise bundan farklı olup o, kendisinden çıkan hükmündedir. Yine
mürted olan müdebber kölesi de bundan farklıdır; çünkü kendisinde İslam ile bir
tür bağlantı devam etmektedir. Nitekim kafir olan bir kimsenin mürted olan
köleyi almasına da [bu sebeple] izin verilmez.
Kafir bir kimsenin
Müslüman bir kölesi olsa ve onu müdebber yapsa bu işlem bozulur ve köle [sahibi
istemediği halde] satılır.
Kafir bir kimse kafir
bir kölesini müdebber kıldıktan sonra köle Müslüman olsa, efendisi tedbir
işleminden vazgeçmese köle efendisinin elinden alınır, kölenin kazancı
efendisine sarf edilir. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre köle satılır.
Kişi müdebber kölesini
satabilir.
Tedbir işlemi, köleyi
azat etmeyi bir sıfata bağlamaktır. İmam Şafii'nin bir görüşüne göre ise
vasiyettir. Buna göre kişi müdebber kölesini sattıktan sonra tekrar ona malik
olsa, mezhepte esas alınan rivayete göre tedbir işlemi geri dönmüş olmaz. Kişi
"ben tedbir işlemini iptal ettim / feshettim / nakzettim / rücu
ettim" diyerek bundan vazgeçse tedbir işlemini vasiyet olarak kabul
edersek bu iptal sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz.
Müdebber bir kölenin
azat edilmesi bir sıfata bağlansa bu bağlama işlemi sahih olur.
Efendinin ölümü veya
sıfatın gerçekleşmesi nden hangisi daha önce olursa köle ona göre azat olmuş
olur.
Kişi müdebber kıldığı
carlyesi ile ilişkide bulunabilir. Bu, tedbir işleminden vazgeçmek anlamına
gelmez. Şayet onu ümmüveled kılarsa tedbir işlemi geçersiz olur.
Ümmüveledin müdebber
kılınması sahih olmaz.
Mükatep kölenin müdeber
kılınması sahihtir. Müdebber köle ile kitabet akdi yapılması da sahihtir.
37. Kafir bir kimsenin,
daha önce alım-satım bölümünde zikredilen şekilde Müslüman bir köleye sahip
olma şekillerinden miras veya başka bir yolla Müslüman bir kölesi olsa ve bu
köleyi müdebber kılsa, bu işlem batılalur ve köle zorla satılır. Çünkü
Müslümanın, kafir bir kimsenin kölesi olarak kalmasında Müslümanı alçaltma söz
konusudur.
Not: Nevevi'nin "işlem batılalur ve köle
zorla satılır" ifadesinde takdim-tehir söz konusudur. Bunun anlamı
"köle satılır, kafir şahsın yaptığı tedbir işlemi bozulur."
İsnevi, el-Mühimmat adlı
eserinde şöyle demiştir: Nevevi'nin "nakzolur" ifadesi ile kastedilen
şey bunun sahih olduğuna hükmettikten sonra işlemi iptal etmek midir? Ki bu
durumda efendi, işlemin iptalinden önce ölürse köle azat olur. Yoksa bunun
anlamı işlemin baştan itibaren batıl olduğuna hükmetmek midir? İlki esas
alındığında işlemin iptali bir söze bağlı mıdır değil midir? Bu konular,
üzerinde düşünülmesi gereken konulardır.
İbn Şühbe'nin de
belirttiği üzere bu konuda İsnevi'nin duraksamasının bir anlamı yoktur. Çünkü
kafir bir kimsenin Müslüman köleyi müdebber kılmasının sahihliği konusunda
görüş aynlığı yoktur. Görüş ayrılığı sadece köle üzerindeki mülkiyetin ortadan
kalkmasında bununla yetinilip yetinilmeyeceği konusundadır.
38. Kafir bir kimse
kafir olan bir kölesini müdebber kıldıktan sonra köle Müslüman olsa ve
-"tedbir işleminden dönmek sahihtir" diyen zayıf görüş esas
alındığında- efendi tedbir işleminden rücu etmese [hüküm ne olur? Bu konuda
İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Kölenin içine düştüğü
zillet durumunu ortadan kaldırmak üzere köle efendinin elinden alınır ve güvenilir
bir şahsın yanına konulur. Satılmaz, müdebber olarak kalır; çünkü onun hür
olması ihtimali söz konusudur. Bu durumda kölenin kazancı efendisine sarf
edilir. Bu, kafir şahsın ümmüveledinin Müslüman olmasına benzer. Efendi,
kölesinin nafakasını bu kazançtan öder. Şayet kölenin kazancı yoksa efendi onun
nafakasını [kendi cebinden] öder.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre köle zorla satılır, tedbir işlemi bozulur; çünkü Müslüman köle
kafirin elinde kalamaz.
39. İlk görüşe göre
kölenin efendisi darulharbe katılsa köleye kendi kazancından harcanır, fazlalık
olan kısım efendisine gönderilir.
Not: Kafir şahsın mükatep kölesi Müslüman olsa bu
köle satılmaz. Mükatep, kitabet bedelini ödemekten aciz hale gelirse satılır.
40. Efendi, müdebber kölesini
satabilir. Bunun delili konunu başında geçen hadistir. Mülkiyeti ortadan
kaldıran diğer tasarruf]ar da satım gibidir. Sefih bundan istisna edilir; zira
onun yaptığı tedbir işlemi sahih olsa da kölesini satması sahih değildir.
İbnü'r-Rif'a şöyle
demiştir: Veli, tedbir işlemini iptal etmek için sefih in kölesini satmayı
istese bu satım caiz olmaz; çünkü onun üzerinde bir kısıtlama söz konusu
değildir. Nitekim veli, sefihin yaptığı tedbir işlemini sözlü olarak da geri
alma hakkına sahip değildir. Bu konuda ihtilaf yoktur.
41. Tedbir işlemi[nin
mahiyeti nedir? Bu konuda İmam ŞafiI'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
İster kayıtlı ister
mutlak olarak yapılmış olsun köleyi azat etmeyi bir sıfata bağlamak şeklinde
bir işlemdir. Çünkü tedbir yaparken kullanılan sözlü ifade şarta bağlama
ifadesidir. Bu, RafiI'nin, alimlerin çoğunluğunun tercihi olarak aktardığı
husustur.
İkinci görüş
İmam ŞafiI'nin bir
görüşüne göre kölenin, ölen şahsın malvarlığının üçte biri dikkate alınarak azat
olmasından hareketle köleye kendisinin azat edilmesini vasiyet etmek anlamına
gelen bir işlemdir. Bu görüş, Buveytl'nin muhtasarında yer alan İmam ŞafiI'nin
açık ifadesidir. Müzenı ve Rebı de bunu tercih etmiştir. Bulkini de bunu tercih
etmiş ve şöyle demiştir: "el-Ümm'de bunu gösteren otuzdan fazla ifade
bulunmaktadır." Daha sonra bunu genişçe açıklamıştır.
42. Yukarıdaki görüş
ayrılığı dikkate alındığında efendi, müdebber kölesini sattıktan sonra [bir
şekilde] ona tekrar malik olsa [hüküm ne olur? Bu konuda mezhep içinde iki
rivayet bulunmaktadır:]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre kölenin müdebber olması geri dönmez.
"Tedbir işlemi bir
vasiyettir" görüşü esas alındığında bu, kişinin bir şeyi vasiyet edip
sonra onu satmasına ve sattığı şeyin daha sonra o kişinin mülkiyetine girmesine
benzer.
İkinci rivayet
"Tedbir işlemi
şarta bağlı azat işlemidir" görüşü esas alındığında bu mesele "yemini
bozmanın geri dönüp dönmemesi" konusundaki görüş ayrılığına dayalıdır.
Daha güçlü görüşe göre yemin bozma durumu geri dönmez. Zayıf bir görüşe göre
yemin bozmanın geri döneceği görüşü esas alındığında tedbir işlemi de geri
döner.
43. [Kölesini müdebber
kılan efendi] "tedbir işlemini iptal ettim / feshettim / nakzettim / rücu
ettim" gibi bir ifade kullanarak işlemden geri dönerse bakılır:
> Tedbir işleminden
rücu etmeyi kabul edersek yani "tedbir işlemi bir vasiyettir"
görüşünü kabul edersek kişinin rücu etmesi sahih olur. Nitekim vasiyetten bu
şekilde rücu etmek sahihtir.
> Şayet bunu kabul
etmeyip "tedbir işlemi, şarta bağlı köle azadıdır" görüşünü kabul
edersek o zaman, şarta bağlı diğer işlemlerde olduğu gibi bundan sözlü olarak
vazgeçmek sahih olmaz.
Not: NevevI'nin "söz" ile kastettiği
lafız veya ZerkeşI'nin de belirttiği üzere lafız gibi değerlendirilen
şeylerdir. Böylece bunun kapsamına dilsiz kişinin anlaşılabilir şekildeki
işareti de girer. NevevI'nin birbirine atfedilen kelimeler arasından atıf
harfini kaldırması, bazı Arap kabilelerinin konuşmalarında yer almaktadır.
Nitekim onlar [araya atıf harfi koymaksızın] "Ben balık, hurma, et, iç
yağı yedim" derler.
44. Müdebber bir kölenin
azat edilmesi bir şarta bağlansa, mesela efendisi köleyi mutlak bir ifadeyle
müdebber kıldıktan sonra "eve girersen hürsün" dese bu işlem sahih
olur, tedbir işlemi de olduğu haliyle devam eder. Bu, azat edilmesi şarta
bağlanan kölenin sonradan müdebber kılınması gibidir.
Bu durumda kölenin azadı
konusunda acele edilmesi ilkesinden hareketle "efendinin ölümü" ve
"şartın gerçekleşmesi" işlemlerinden hangisi önce gerçekleşirse buna
bağlı olarak azat olur. Şart, efendinin ölümünden önce gerçekleşirse köle buna
bağlı olarak azat olur. Efendi, şartın gerçekleşmesinden önce ölürse köle
tedbir işlemine bağlı olarak azat olur.
45. Efendi, müdebber
cariyesi ile ilişkide bulunabilir; çünkü tıpkı ümmüveled cariyesinde olduğu
gibi onun üzerinde de mülkiyeti devam etmektedir. Ayrıca Şafii'nin Nafi'
aracılığıyla İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre o, müdebber kıldığı cariyesi
ile ilişkide bulunuyordu. (Şafii, el-Ümm, VII, 366)
Kişinin, müdebber
cariyesiyle ilişkide bulunması -ister azil yapsın ister yapmasın- tedbir
işleminden vazgeçmek anlamına gelmez.
Bu, kişi müdebber
cariyesini ümmüveled kılmamışsa söz konusudur. Şayet ümmüveled kılmışsa tedbir
işlemi batıl olur; çünkü ümmüveled kılma tedbir işleminden daha güçlüdür.
Nitekim tedbir işleminin aksine ümmüveled kılmanın, kişinin malvarlığının üçte
biri üzerinden dikkate alınmaması ve borcun buna engelolmaması da bunu
göstermektedir. Bu, bir kadına cariye olarak sahip olma halinde bunun, o
kadınla olan nikahı ortadan kaldırmasına benzemektedir.
46. Ümmüveled olan
cariyeyi müdebber kılmak geçerli değildir; çünkü bunun bir yararı yoktur. Zira
ümmüveled, müdebberlikten daha güçlü bir yolla efendisinin ölümünden sonra azat
olmayı zaten hak etmiştir.
Not: Mezhebimizde, mülkiyet ehliyeti var olduğu
halde tedbir işleminin imkansız olduğu bunun dışında bir durum söz konusu
değildir.
47. Mükatep kölenin
azadını şarta bağlamak sahih olduğu gibi onu müdebber yapmak da sahihtir. Bu
durumda köle hem mükatep hem de müdebber olur.
"Efendinin
ölümü" ve "taksitlerin tamamlanması" işlerinden hangisi önce
gerçekleşirse köle azat olur. Yani efendisinin ölümünden önce özgürlük bedelini
öderse kitabet akdi sebebiyle azat olur, tedbir işlemi batıl olur. Eğer
taksitleri ödemeyemeyeceğini beyan ederse veya efendisi onun ödemekten aciz
olduğuna hükmederse kitabet akdi batıl olur, müdebberlik devam eder. Efendi
ölünceye kadar malı ödemezse tedbir işlemine bağlı olarak azat olur.
Şeyh Ebu Hamid
"kitabet akdi batıl olur" demiştir. İbnü's-Sabbağ ise şöyle demiştir:
"Bana göre kitabet akdi batıl olmaz. Bu durumda kazancı ve çocukları
kendisine tabi olur. Bu, kişinin mükatep kölesini, o köle borcunu ödemeden önce
azat etmesi gibidir. Bu durumda efendi nasıl ki köleyi azat ederek kitabet
akdini iptal etme yetkisine sahip değilse burada da tedbir işlemiyle iptal etme
hakkına sahip değildir." İbnü's-Sabbağ devamla şöyle demiştir: "Şeyh
Ebu Hamid, batıl olmak ifadesiyle akdin ortadan kalkmasını kastedip onun
hükümlerinin düşmesini kastetmemiş olabilir."
İsnevi'nin de dediği
üzere sahih olan İbnü's-Sabbağ'ın dediği şeydir. el-Bahr yazarı da bunu tek
görüş olarak kabul etmiş ve zikredilen şeyi tevil etmiştir.
Bu, hamile bırakma
meselesinden de evleviyetle anlaşılmaktadır. Nitekim müdebber kılma, efendinin
cariyesini hamile bırakmasyıla ortadan kalkmaz, cariyenin çocuğu ve kazancı
cariyeye tabi olur. Ümmveledlik tedbir işleminden daha güçlü olduğu halde
böyledir. Her ne kadar kişinin malvarlığının üçte biri yeterli olmuyorsa da
çocuğun üçte birlik kısmı tedbir işlemi sebebiyle azat olur, artan kısmı ise
mükatep olur, azat olduğu kısım itibarıyla kitabet taksidi üzerinden düşer.
Şayet yarısı azat olduysa taksitlerin yarısı, dörtte biri azat olduysa dörtte
biri düşer.
48. Mükatep kölenin
müdebber kılınması sahih olduğu gibi müdebber köle ile kitabet akdi yapılması
da sahihtir. Çünkü her iki işlem de, bunlardan amaçlanan azat konusunda
ortaktır. Bu durumda köle, yukarıda da belirtildiği gibi müdebber ve mükatep
olmuş olur. Efendinin ölümü ile taksitlerin ödenmesi işlemlerinden hangisi daha
önce gerçekleşirse köle ona göre az at olur. Köle taksitleri önce öderse
kitabet akdine bağlı olarak azat olur. Efendi, taksitlerin ödenmesinden önce
ölürse o zaman köle, tedbir işlemine bağlı olarak azat olur.
İbnü'l-Mukrı "Şeyh
Ebu Hamid'in önceki meseledeki açıklamasından anlaşılacağı üzere bu durumda
kitabet akdi batıl olur" demişse de Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de
belirttiği üzere kendisinin bu meselede kabul ettiği mukabil görüşten
anlaşılacağı üzere kitabet akdi batıl olmaz. Bu durumda Hocamızın belirttiği
üzere kölenin kazancı ve çocukları kendisine tabi olur. Arada şu farkın olduğu
söylenebilir: Kitabet akdi burada sonradan gerçekleşmekte orada ise önceden
gerçekleşmektedir.
Daha doğru görüşe göre
arada fark yoktur.
49. Mükatep kölenin azat
edilmesi bir şarta bağlansa bu sahih olur ve köle, şartın gerçekleşmesi ile
kitabet bedelinin ödenmesinden hangisi önce gerçekleşirse ona bağlı olarak azat
olur.
Not: Köle kendisinin müdebber kılındığını veya
azat edilmesinin bir sıfata bağlandığın! iddia ederek efendisi hayatta iken
veya onun ölümünden sonra mirasçılarına yönelik dava açsa bu dava dinlenir.
Oavalara ilişkin açıklamalardan anlaşılacağı üzere efendi kölenin iddiasına
karşı kesin bir dille, mirasçılar ise onun iddia ettiği şeyi bilmediklerine
dair yemin eder.
Efendinin tedbir
işleminden caydığına dair bir şahit ve yemin yeterlidir. T edbir işlemi
yaptığına ilişkin olarak ise iki erkekle bunun ispat edilmesi şarttır; çünkü bu
bir mal değildir ve genellikle erkeklerin muttali olabileceği bir konudur.
MÜDEBBER CARİYENİN
KARNlNDAKİ YAVRUNUN HÜKMÜ
Bu bölümde müdebber olan
cariye ve azat edilmesi bir şarta bağlanmış olan cariyenin karnındaki yavrunun
hükmü ele alınacaktır.
Müdebber bir cariye
nikah veya zinadan bir çocuk doğursa daha güçlü görüşe göre bu çocuk için
müdebberlik hükmü sabit olmaz.
Bir kimse hamile olan
cariyeyi müdebber kılsa mezhepte esas alınan görüşe göre cariyenin karnındaki
yavru için müdebberlik hükmü sabit olur. Cariye ölürse veya efendi cariyeye
yönelik tedbir işleminden vazgeçerse yavrunun müdebber olması devam eder.
[Zayın bir görüşe göre çocuk anasına bitişikken efendi tedbir işleminden
cayarsa çocuğun müdebberliği devam etmez.
Kişi, ana karnındaki
yavruyu müdebber kılsa bu işlem sahih olur. Çocuk ölürse azat olur, anası azat
olmaz. Efendi cariyeyi satarsa bu satım sahih olur, bu durumda efendi çocuğa
yönelik tedbir işleminden vazgeçmiş kabul edilir.
Azat olması şarta
bağlanmış olan cariye doğum yapsa çocuk azat olmuş olmaz. İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre bu cariye, şart sebebiyle azat olmuşsa çocuğu da azat olur.
Müdebberin çocuğu ona
tabi olmaz.
Müdebberin işlediği
öldürme-yaralama suçu, tıpkı normal köleninki gibidir.
Efendinin ölümünden
sonra müdebber kölenin tümü, efendinin malvarlığının üçte biri üzerinden azat
olur veya borçların ödenmesinden sonra kölenin bir kısmı azat olur.
Kişi kölesinin azat
olmasını ölüm hastalığına özgü bir şarta bağlasa, mesela "benim ölüm
hastalığım esnasında sen eve girersen hürsün" dese bu köle malvarlığının
üçte biri üzerinden azat olur. Şartın [hem sağlıklı iken hem de ölüm hastalığı
esnasında] gerçekleşmesi mümkün olup ölüm hastalığı esnasında gerçekleşirse o
zaman daha güçlü görüşe göre kişinin malvarlığının tümü üzerinden azat olur.
Kişinin kölesi tedbir
işlemi yapıldığını iddia ettiği halde efendi inkar etse bu inkar, tedbirden
cayma olarak kabul edilmez, bu durumda efendiye yemin ettirilir.
Müdebber köle ile
birlikte mal bulunsa ve o "ben bunu efendinin ölümünden sonra
kazandım" dediği halde mirasçı "daha önce kazandın" dese yeminle
birlikte müdebber kölenin sözü kabul edilir. Her iki taraf da şahit getirirse
müdebber kölenin şahitlerine öncelik verilir.
50. Müdebber bir cariye
nikahtan, zinadan veya cariye ile tedbir işlemi sonrasında şüphe yoluyla olan
birleşmeden bir çocuk doğursa ve bu çocuk efendinin ölümü öncesinde doğsa
[çocuk hakkında müdebberlik hükmü sabit olur mu? Bu konuda İmam Şafii'ye ait
iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
çocuk hakkında bu hüküm sabit olmaz; çünkü müdebberlik, tıpkı rehin gibi
kaldırılmaya elverişli olan bir akit olduğundan çocuğa sirayet etmez.
İkinci görüş
Ümmüveled cariyenin
çocuğu hakkında azat sabit olduğu gibi burada da müdebberlik sabit olur.
Aradaki ortak nokta "efendinin ölümüyle azat olma"dır.
Üç imam da [Ebu Hanıfe,
İmam Malik ve Ahmed bin Hanbel] bu görüştedir.
Çocuk henüz doğmamışsa
yani efendi öldüğü sırada cariye hamile ise o zaman yavru kesin olarak anasına
tabi olur. T edbir işlemi öncesinde doğurduğu çocuk ise kesinlikle anasına tabi
olmaz.
51. Bir kimse hamile bir
cariyesini müdebber kılsa ve mutlak ifade kullansa [çocuk hakkında müdebberlik
hükmü sabit olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki rivayet söz konusudur.]
Birinci rivayet
Mezhepte esas alınan
görüşe göre anasına tabi olarak çocuk hakkında müdebberlik hükmü sabit olur;
çünkü çocuk, anasının organlarından bir organ hükmündedir. Nitekim çocuk azat
olma ve satım konusunda da anasına tabi olur.
İkinci rivayet
İkinci rivayette yer
alan ve "hamilelik bilinemez" görüşüne dayalı olan bir görüşe göre
müdebberlik çocuk için sabit olmaz.
52. Cariyenin karnında
çocuk olduğu, müdebber kılma işleminin üzerinden altı ay geçmeden doğum
yapmasıyla anlaşılır. Şayet dört yıl geçtikten sonra doğum yaparsa çocuk
anasına tabi olmaz.
53. Kadın, altı ay ile
dört yıl arasında dOğum yaparsa bakılır:
Cariyenin ilişkide
bulunduğu kocası varsa onun doğurduğu çocuk kendisine tabi olmaz.
Şayet cariye böyle
değilse cariye, efendisinin ölümünden önce çocuğunu doğursa bile çocuk ona tabi
olur.
54. Efendi hayatta iken,
cariye çocuğunu doğurduktan sonra ölse veya efendi -zayıf olan görüş
doğrultusunda- sözlü olarak müdebber kılma işleminden caysa [hüküm ne olur? Bu
konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Çocuk üzerindeki tedbir
işlemi devam eder. İlk durumda devam etmesi şuna benzer: Kişi iki kölesini
müdebber kılsa, efendinin ölümünden önce iki köleden biri ölse diğeri hakkında
müdebberlik devam eder. İkinci durumda devam etmesi ise çocuk doğduktan sonra
efendinin tedbir işleminden cayması gibidir.
İkinci görüş
[Zayıf] bir görüşe göre
efendi tedbir işleminden mutlak olarak caysa ve bu esnada çocuk anasının
karnında olsa onun hakkında tedbir işlemi devam etmez. Müdebber kılma
bakımından ana karnındaki çocuk nasıl anasına tabi ise tedbir işleminden cayma
konusunda da anasına tabi olur.
ilk görüş sahipleri iki
meseleyi şu şekilde birbirinden ayırmışlardır: Tedbir işleminde azat etme
özelliği bulunmaktadır. Azat etmenin ise bir gücü bulunmaktadır.
55. Efendi "ben
cariyenin tedbir işleminden caydım, karnındaki yavrusundan değil" demiş
olsa o zaman yavrunun müdebber olması kesinlikle devam eder.
56. Efendi hamile
cariyenin kendisini müdebber yapıp karnındaki yavruyu istisna ederek müdebber
yapmasa Maverdi ve Ruyanl'nin açık olarak ifade ettiklerine göre bu sahih olur.
Bu iki alim cariyenin çocuğunu efendisinin ölümünden önce doğurmasını şart koşmuşlardır.
Şayet daha sonra dOğum yaparsa çocuğun müdebber olması batıl olur; çünkü hür
kadının karnındaki yavru müd ebber kılınmış olsa bile hür olarak doğar.
57. Kişi, sadece
cariyenin karnındaki yavrusunu müdebber kıl sa [cariyeyi müdebber kılmasa] bu
işlem sahih olur. Bu, sadece yavrunun azat edilip anasının azat edilmemesi
gibidir. Bu durumda yavru anasına tabi olmaz. Aksi durum ise bundan farklıdır.
Çünkü yavru tabi olduğundan başkası ona tabi olmaz.
Bu durumda efendi ölürse
ana karnındaki yavru azat olur, annesi azat olmaz.
Efendi hamile cariyeyi
satarsa satım sahih olur ve bu durumda ana karnındaki yavrunun tedbir
işleminden caymış olur. Bundan caymayı kastetmiş olsun ya da olmasın fark
etmez; çünkü yavru da satımın kapsamına girmiştir.
58. Cariye, efendisinin
ölümünden sonra" efendim ben hamile iken beni müdebber kıldı, dolayısıyla
çocuk hürdür" veya "ben, efendimin ölümünden sonra doğum yaptım,
dolayısıyla çocuk hürdür" dediği halde mirasçı bunu inkar etse ve ilk durumda
"hayır murisim sen hamile değilken seni müdebber yaptı" dese o
cariyenin doğurduğu çocuk köle olur. ikinci durumda varis "aksine sen onu
efendinin ölümünden önce doğurdun / tedbir yapmasından önce doğurdun" dese
onun doğurduğu çocuk köledir. Her iki durumda da mirasçının sözü yeminle
birlikte kabul edilir.
Cariye ile mirasçı
ümmüveledin doğurduğu çocuğu efendinin ölümünden önce mi sonra mı doğurduğu
konusunda veya ümmüveled kılmadan önce mi sonra mı doğurduğu konusunda ihtilaf
ettiklerinde de hüküm böyledir.
59. Müdebber cariyenin
çocuğuna tedbir işlemi yapıldığına ilişkin davası herhangi bir şikayet söz
konusu olmaksızın dinlenir; çünkü her ikisine de kul hakkı ilişmektedir. Buna
göre bir cariye efendisine karşı böyle bir iddiada bulunsa onun davası
dinlenir.
60. Azat olması bir
şarta bağlanmış olan cariye nikah veya zinadan bir çocuk doğursa ve çocuğun
doğumu şartın gerçekleşmesinden önce meydana gelse [çocuk azat olur mu? Bu
konuda iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Cariyenin azat olmasıyla
çocuk azat olmuş olmaz; çünkü bu, tıpkı vasiyet ve rehin gibi feshedilebilen
bir akit olduğundan az at işlemi çocuğa intikal etmez.
İkinci görüş
İmam Şafii'nin bir
görüşüne göre cariye, şartın gerçekleşmesi sebebiyle azat olursa çocuk da azat
olur.
Bu iki görüş, müdebber
cariyenin çocuğu konusundaki iki görüş gibidir.
61. Cariye, şartın
gerçekleştiği esnada hamile ise çocuk kesin olarak azat olur. Şarta bağlama
esnasında hamile olan cariye, müdebber kılma esnasında hamile olan cariye gibi
olduğundan yavru da anasına tabi olur.
62. Müdebber kölenin,
efendisinin mülkiyetinde olan çocuğu kendisine tabi olmaz. Çünkü çocuk, kölelik
ve hürriyet açısından babasına değil annesine tabi olduğu gibi hürriyetin
sebebi bakımından da böyledir.
63. Müdebber kölenin
işlediği öldürme-yaralama suçu ile ona karşı işlenen suçun hükmü normal kölenin
işlediği / köleye karşı işlenen suç gibidir; çünkü müdebber köle üzerinde
mülkiyet sabittir.
64. Buna göre müdebber
köle bir şahsı suç işleyerek öldürse tedbir işlemi ortadan kalkar veya bu
sebeple satılsa tedbir işlemi geçersiz olur. Efendisi fidye ödeyerek kölesini
kurtarırsa tedbir işlemi varlığını korur.
65. Müdebber köle,
işlenen suçla öldürülse onun değeri ile bir köle satın alınarak müdebber
kılınması gerekmez.
66. Müdebber kölenin bir
kısmı suç işlemesi sebebiyle satılsa geriye kalan kısmı müdebber olmaya devam
eder.
67. Müdebber köle suç
işledikten sonra efendisi onu satmamış ve fidye vermeyi de tercih etmemiş iken
efendi ölse onun ölümü suç işleyen kölenin azat olması gibidir. Bu durumda
bakılır:
> Efendi zengin ise
köle azat olur, fidyesi terikeden ödenir; çünkü efendi daha önceden onu
müdebber yapmakla azat etmiştir. Bu durumda kölenin değeri ve ödenecek tazminat
içinden hangisi daha düşük ise o ödenerek köle kurtarılır. Çünkü malın teslimi
imkansızdır.
> Efendi fakir ise
kölenin işlediği suç karşılığı ödenecek tazminat kölenin değerinin tümünü
kaplıyorsa kölenin hiçbir kısmı azat olmaz. Aksi takdirde efendinin
malvarlığının üçte birinden suç için ödenen tazminat düşüldükten sonra geriye
kalan miktar kadarlık kısmı azat olur. Malvarlığının üçte biri tazminat için
yeterli olmaz da mirasçı kendi malından kölenin fidyesini öderse kölenin
velasının tümü ölen şahsa ait olur. Çünkü mirasçının uygulaması murisin
yaptığını onaylama olup ilk olarak bağışta bulunmak anlamına gelmez. Zira
bununla murisin amacı yerine gelmiş olur.
68. Müdebberin bütünü
veya bir kısmı efendisinin ölümüyle azat olur. Ancak bu, üçte birin tümünden
hesap edilir. Yani müdebber kölenin değeri ölen şahsın malvarlığının üçte
birinden daha az ise onun bütünü azat olur. Şayet kölenin değerinin bütünü,
ölenin malvarlığının üçte birinden fazla ise kölenin [malvarlığının üçte birine
tekabül eden kısmı] azat olur. Şayet müdebber kılma, ölen şahsın sağlıklı
zamanında gerçekleşmişse yukarıdaki hüküm, borcun ödenmesi ve ölüm hastalığı
esnasında derhal gerçekleştirilen bağışlardan sonradır. Borç, malvarlığının
tümünü kuşatıyorsa kölenin hiçbir kısmı azat olmaz. Borç, malvarlığının
yarısını kuşatıyor ve ölenin malvarlığı sadece müdebber köleden oluşuyorsa
kölenin yarısı borcu ödemek için satılır, geriye kalanın üçte biri azat olur.
Ölen şahsın borcu olmadığı gibi müdebber köle dışınnda malı da yoksa kölenin
üçte biri azat olur. Efendinin ölümü sonrasında kölenin tümünün az at olması
için başvurulacak yöntem efendinin şunu söylemesidir: "Benim ölüm
hastalığımdan bir gün önce sen hürsün. Aniden ölürsem ölümümden bir gün önce
hürsün". Bu durumda şarta bağlamanın ardından bir günden fazla zaman
geçtikten sonra köle ölürse ölen şahsın bütün malvarlığı üzerinden azat olur.
Rafil'nin vasiyet bölümünde tek görüş olarak belirttiğine göre kimsenin köle
üzerinde bir hakkı söz konusu olmaz; çünkü efendinin ölümü öncesinde sıhhat
zamanında azat işlemi gerçekleşmiştir.
Not: Daha önce vasiyetler bölümünde "ölüme
bağlanan azat işlemi, malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınır"
ifadesi geçmişti. Burada bu ifade aşağıdaki cümleye giriş olarak söylenmiştir.
69. Bir kimse kölenin
azadını, ölüm hastalığına özgü bir şarta bağlasa, yani bu şart ancak ölüm
hastalığı esnasında gerçekleşen bir şart olsa, söz gelimi kişi "benim ölüm
hastalığım esnasında eve girersen hürsün" dese, daha sonra bu şart yerine
gelse, köle, şart gerçekleştiği anda kişinin malvarlığının üçte biri üzerinden
azat olur. Bu, azadın şarta bağlanmaksızın o anda gerçekleştirilmesi gibidir.
70. Şartın hem ölüm
hastalığı esnasında hem de sağlıklı zamanda gerçekleşme ihtimali söz konusu
olursa mesela kişi, kölenin eve girmesini "ölüm hastalığım esnasında"
diye kayıtlamamışsa ve şart da ölüm hastalığı esnasında gerçekleşmişse [hüküm
ne olur? Bu konuda İmam Şafii'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
Birinci görüş
Daha güçlü görüşe göre
kişinin malvarlığının bütünü üzerinden dikkate alınır. Burada, şarta bağlandığı
zaman dilimi dikkate alınır. Çünkü bu esnada kişi, mirasçıların hakkını iptal
etme töhmeti altında değildi.
İkinci görüş
Köle azadı kişinin
malvarlığının üçte biri üzerinden geçerli olur. Burada şartın gerçekleştiği
zaman dilimi dikkate alınır.
Not: Görüş ayrılığı, "yağmurun yağması"
gibi kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmeyecek şartlarla ilgilidir. Şayet şart,
"eve girmek" gibi kişinin kendi isteğiyle gerçekleşirse o zaman bu,
kesinlikle malvarlığının üçte biri üzerinden dikkate alınır. Çünkü bu durumda
kişi, ölüm hastalığında iken kölesinin azat olmasını kendisi seçmiştir. Bunu
Rafii kendi fıkhi çıkarımı olarak söylemiş, Maverdi ise açık olarak ifade
etmiştir.
Bazı ayrıntılar
Kişi kölesinin azat
olmasını tehkileli bir hastalığa yakalanmasına bağlasa, ardından bu hastalığa
yakalanmakla birlikte yaşasa, köle, o şahsın malvarlığının tümü üzerinden azat
olur. Kişi o hastalıktan ölürse malvarlığının üçte biri üzerinden azat olur.
Tasarrufları kısıtlı
olmayan bir kişi kölesinin azadını bir şarta bağlasa ve bu şart onun iradesi
dışında gerçekleşse ve gerçekleştiği anda iflas sebebiyle tasarrufları
kısıtlanmış olsa şarta bağlama hali dikkate alınarak azat olur. Kendi isteğiyle
gerçekleşirse azat olmaz.
Şart, bu şahıs akıl
hastası veya sefihlik sebebiyle kısıtlanmışken gerçekleşse Beğavi'nin
belirttiğine göre köle -görüş ayrılığı söz konusu olmaksızın- azat olur. Bu
ikisi şu şekilde birbirinden ayrılmıştır: Sefihlik ve akıl hatsalığı sebebiyle
olan kısıtlamanın aksine ölüm hastalığı ve iflas sebebiyle tasarrufların
kısıtlanması başkasının yani mirasçılar ve alacaklıların hakkı sebebiyle
olmaktadır.
Müdebberin efendisi malı
gaip iken veya fakir bir kimsede iken ölse, o kölenin değerinin iki katı gaip
olduğu yerden mirasçılara ulaşmadıkça köleden herhangi bir şeyin azat olduğuna
hükmedilmez. Mal ulaşırsa kölenin ölüm tarihinden itibaren azat oludğu
anlaşılmış olur, öklenin kazancı bekletilir. Şayet ölen şahsın borcu bütün
malvarlığını kaplıyorsa ve bunun üçte biri müdebberin azat olmasına yetiyorsa,
ölen şahıs borçtan ibra edildiğinde kölenin, ibra tarihinden itibaren azat
olduğu anlaşılmış olur.
71. Kişinin kölesi,
efendisinin kendisini müdebber kıldığını iddia ettiği halde efendisi bunu inkar
etse biz, tedbir işleminden sözlü olarak caymayı caiz kabul etsek bile bu
inkar, tedbir işleminden cayma anlamına gelmez. Nitekim kişinin mürted olduğunu
inkar etmesi Müslüman olmak, boşamayı inkar etmek de nikaha geri dönmek
anlamına gelmez. Bu durumda efendinin tedbir işlemini ikrar etmesi ihtimaline
binaen "ben kölemi müdebber kılmadım" diye yemin ettirilir. Yemin
etmek tek seçenek değildir. Şayet tedbir işleminden sözlü olarak caymayı caiz
kabul edersek efendi "şayet müdebber kılmışsam bundan caydım" diyerek
yemini kendisinden düşürebilir. Yemin etmekten kaçınırsa köle yemin eder ve
onun müdebber olması sabit olur. Yine köle, kendisinin müdebber kılındığına
dair şahit de getirebilir.
72. Efendinin ölümünden
sonra müdebberin elinde mal vb. bir şey bulunsa, bu konuda müdebber ile mirasçı
anlaşmazlığa düşse, müdebber "ben bunu efendimin ölümünden sonra
kazandım" dediği halde mirasçı "sen bunu onun ölümünden önce
kazandın" dese yeminle birlikte müdebberin sözü kabul edilir; çünkü mal
üzerindeki zilyetlik ona ait olduğundan onun tarafı ağır basmaktadır.
Şu durum bundan
farklıdır: Müdebber cariyenin çocuğu ile ilgili bir anlaşmazlıkta cariye
"ben bunu efendimin ölümünden sonra doğurdum, dolayısıyla o hürdür"
dediği halde mirasçı "sen onu daha önce doğurdun, dolayısıyla o
köledir" dese mirasçının sözü kabul edilir; çünkü cariye çocuğun hür
olduğunu iddia etmektedir. Hür olan kişi üzerinde ise zilyetlik söz konusu
olmaz.
73. Her ikisi yani
müdebber ve mirasçı söylediğinin doğruluğuna dair şahit getirse İmam Şafii'nin
açık ifadesine göre müdebberin şahitleri kabul edilir.
Bu, tek görüş olarak
kabul edilmiştir. Çünkü onun şahitleri, zilyetlik ile desteklenmektedir.
74. Mirasçı, müdebberin
azat olmasından önce malın kendisinin elinde bulunduğuna dair şahit getirdiği
halde müdebber köle "mal benim elimde emanet olarak bulunuyordu, azat
edildikten sonra mala sahip oldum" dese yeminle birlikte yine müdebberin
sözü kabul edilir.
75. İki kişi, ortak
oldukları cariyeyi müdebber kılsa ve cariye bir çocuk doğursa, efendilerden
birisi çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etse çocuğun nesebi ona bağlanır ve
bu kişi, ortağına cariyenin değerinin yarısını ve mehrinin yarısını tazmin
eder, cariye onun ümmüveledi olur ve onun müdebberliği geçersiz olur. Diğer ortak
cariyenin değerinin yarısını almasa bile böyledir. Çünkü daha önce geçtiği
üzere azadın sirayet etmesi, onun bu değeri almasına bağlı değildir. Er-Ravd
adlı eserde ve onun şerh ettiği metinde "diğer ortağın, cariyenin
değerinin yarısını alması müdebber kılma işleminden vazgeçmek anlamına
gelir" şeklindeki ifade zayıf görüşe dayalıdır. Bu zayıf görüş
"azadın sirayet etmesi değerin alınmasına bağlıdır" görüşüdür.
76. Tıpkı azat edilmesi
şarta bağlanan kölede olduğu gibi müdebber kölenin de efendisi hayatta iken
tedbir işlemini reddetmesi hükümsüzdür.
Son Hükümler
Efendi bir köleyi
müdebber kılsa, sonra kendisine bir cariye temlik etse ve o köle o cariye ile
ilişkide bulunsa, cariye bir çocuk doğursa, bu çocuk efendinin kölesi olur.
İster "köle malik olabilir" görüşünü tercih edelim ister etmeyelim
fark etmez. çocuğun nesebi köleye bağlı olur. Şüphe sebebiyle köleye had cezası
uygulanmaz.
Kişi, cariyesine
"sen benim ölümümün üzerinden on yıl geçtikten sonra hürsün" dese
ancak ölümünün üzerinden bu kadar süre geçince azat olur. Bu şartın hükmü
konusunda o cariyenin çocuğu annesine tabi olmaz. Ancak cariye, çocuğunu
efendisinin ölümünden sonra doğurmuşsa -velev ki süre geçmeden önce olsun- o
zaman tabi olur ve tıpkı ümmüveledin çocuğu gibi, efendinin malvarlığının tümü
üzerinden azat olur. Her ikisinde de ortak nokta cariyenin [azat olma hakkını
elde ettikten sonra] köle leştirilmesinin caiz olmamasıdır. Bu kıyastan
anlaşıldığına göre bu hüküm, cariyenin, çocuğa efendisinin ölümünden sonra
hamile kalması halinde geçerlidir.
Kişi kölesine
"Kur'an okuduğunda ve ben öldüğümde hürsün" dese, köle efendisi
ölmeden önce Kur'an okusa efendinin ölümü ile azat olur. Kur'an'ın bir kısmını
okusa efendinin ölümüyle azat olmaz. Efendi "sen bir Kur'an okuduğunda ve
ben öldüğümde hürsün" dese, köle Kur'an'ın bir kısmını okusa ve efendisi
ölse köle azat olur. İki ifade arasında ["Kur'an" sözcüğünün
kullanımında] belirlilik ve belirsizlikten dolayı fark vardır. Rafii bunu İmam
Şafii'nin ifadesi olarak aktarmıştır.
Demiri şöyle demiştir:
"Doğru olan,
Razı'nin el-Mahsul'de belirttiği üzere Kur'an sözcüğünün az ve çok hakkında
kullanılmasıdır. Çünkü bu tıpkı su ve bal gibi cins isimdir. Nitekim ayette
"biz sana bu Kur'an'ı vahyetme kle kıssaların en güzelini
anlatıyoruz" [Yusuf, 3] buyrulmuştur. Bu hitabın Mekke'de olduğu konusunda
icma vardır; çünkü bu sure Mekke'de indirilmiştir. Bundan sonra Kur'an'dan pek
çok sure indirilmiştir. İmam ŞafiI'den nakledilen söz bu şekilde değildir. Zira
Kur'an kelimesi hemze ile okunduğunda Kur'an'ın azı ve çoğu hakkında
kullanılır. Hemzesiz olarak Kuran şeklinde okunduğunda ise çoğul anlamına
gelir.
Bunu Beğavı, Bakara
suresi tefsirinde nakletmiştir. İmam Şafii'nin ifadesi hemzesizdir. İmam
Şafii'nin sözüne vakıf olan kişi bunu hemzeli zanneder. Oysa o, bilindik
lehçesiyle konuşur, başka şekilde konuşmaz. İşte bu şekilde problem de ortadan
kalkmış ve soruya cevap verilmiş olmaktadır."
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN