İnsanların Amerika'ya geçmesi nasıl olmuştur?
Aktüel bir mevzû; biraz da diyalektik kokuyor. Soru basit; fakat maksat ve gâye basit değil. Yani bize şöyle demek istiyorlar: Siz diyorsunuz ki, bütün insanlar Âdem ile Havvâ'dan meydana geldi. Pekâlâ, bir anne ve babadan yaratılan bu insanlar, yeni dünyâya nasıl geçtiler? Eğer sizin dediğiniz gibiyse geçmelerine imkân yoktur. Demek oluyor ki, her bölgenin insanı orada ve kendi kendine meydana gelmiştir. Yani bir evolüsyon söz konusudur.
İşte basit gibi görünen sorunun altında bu ve bu manâya gelen bir inkârcılık fikri yatmaktadır.
Evet, biz, insanlar Hz. Âdem ve Havvâ'dan meydana gelmiştir, diyoruz. Hem bunu biz değil, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk söylüyor. Ve biz de bunun böyle olduğunu bütün kalbimizle kabûl ediyoruz.
İlim dünyası yıllardan beri çeşitli nazariye ve görüşleriyle Kur'ân'ın hilkatla alâkalı anlattıklarını cerh etmeye çalışıyor. Fakat yerinde de gâyet geniş bir tafsîlatla ele aldığımız gibi, bugün onların dedikleri bütünüyle bir bir çürütüldü ve Kur'ân'ın anlattıklarının doğruluğu bir daha hem de ilim diliyle tasdîk edilmiş oldu. Mevzûun o kısmını, önce söylediklerimize havâle edip şimdilik üzerinde durmayacağız. Sadece, şu kadar söyleyelim ki, bütün insanlar Hz. Âdem ve Havvâ'dan meydana gelip çoğalmışlardır. Aksini iddiâ eden Darvinizm, her sene yüzlerce yara alıyor. Zaten o, sadece bir nazariyedir. Ve böyle çürük ve temelsiz bir nazariyeye karşı, bizim cephemizin tahşîdâtı ilk bakışta fazla gibi görünebilir. Fakat bu nazariyenin ardında yatan sinsi ve bir o kadar da korkunç küfür ve inkârcılık böyle bir tahşîdâta âdetâ bizi mecbur kılmaktadır. Manzara şudur: Darvinizm,başlangıç itibâriyle bir kadavradır. Hiçbir zaman hayat bulamamıştır. İşte bu kadavraya şimdiye kadar yüzlerce, binlerce inanmış ilim adamı, nişan almış ve onu kurşun yağmuruna tutmuştur. Elli bin defa cerh edilmiş, o kadar mahkûm edilmiş, idam ipi çekilmiş bu kadavraya, bizim bu denli hücumumuz, bazı banal görüşlü ve alabildiğine saf, ahmak, hatta küfrün mistiği insanların bu nazariyeyi yaşatmak gayretine düşüp, gençliği iğfâle çalışmaları sebebiyledir. Şimdi esas meselemize dönelim:
Dünyamız bu güne kadar bir çok defa değişikliğe maruz kalmıştır. Meselâ, jeologlar, bundan on bin sene evvel Akdeniz in tamamen kara parçası ve bugün kara olan yerlerin de o devirlerde deniz olduğunu söylemektedirler. Eğer dedikleri doğruysa, demek ki Akdeniz'in yerinde, o gün için bir kısım medeniyet ve devletler vardı. Durum böyle olunca, Amerika ve Avustralya için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Yani oralar da belki çok önceye dayanan bir tarihte, dünyânın diğer karalarıyla bitişik durumdaydılar ve aradaki deniz ve okyanuslar birer kara parçasıydı. Meseleyi bu şekilde kabul ettikten sonra, insanların, yenidünyâya da, bir başka kıtayâ da geçmeleri her zaman mümkündür.
Hem insanlık târihi, zannedildiğinden de çok eski bir zamana dayanmaktadır. Meselâ, geçenlerde 270 milyon sene evvel yaşamış bir insan iskeletinden bahseden yazılar neşredildi. Bulunan en eski maymun iskeleti ise, 120 milyon sene evveline dayandırılıyor. Demek ki arada yarıdan fazla bir zaman önceliği var. Denizin dibindeki Algler, 500 milyon sene önce ne ise şimdi de aynı durumdadır. 500 milyon sene evvelki arı peteği nasılsa, şimdikiler de öyledir diyen ilim adamları, verdikleri bu rakamlarla varlığın meydana geliş ve yaratılış târihini, şimdiye kadar tahmin edilenin çok daha ötesine dayandığını ifâde etmekteler. Öyleyse târihin uzanabildiği ve târihçinin biliyoruz dediği zaman diliminden önceki devirlere âit hüküm vermek kat'iyyen doğru değildir. En azından bizim dediklerimiz de ihtimal dâhilinde kabul edilmeli ve öyle bir değerlendirmeye gidilmelidir. Zira aksini söyleyenlerin, bizim görüşlerimizi çürütecek herhangi bir mesnetleri yoktur.
Ezcümle; Fransızlar Maya'larla karşılaştıklarında, onlardan şunu dinlemişlerdi: "Bizim târihimizde yazılı olduğuna göre, bir zamanlar, bizim topraklarımız,diğer kara parçalarıyla bitişikti. Bir sel ve tûfan sonucu biz bu zirvelerde kaldık ve insanların çoğu, deniz haline gelen karalarla birlikte batıp gitti".
Hintlilerin târihinde de aynı husûsa temas edilir. Büyük bir tûfan oldu. Bizim bitişik olduğumuz bir çok kara bizden ayrıldı ve araya okyanuslar girdi.'
İhtimal ki bahsettikleri kara parçası Avustralya'dır. Demek ki bu ihtimaller içinde Amerika'ya veya Avustralya'ya gitmek hiç de öyle iddiâ edildiği gibi zor olmasa gerek...
Son olarak şunu da söyleyebiliriz: Eğer dünyâ karalarını bugünkü durumuyla kabûl edecek olursak bu yine zor olmayacaktır. Çünkü, Bering boğazı bazan buzlarla kaplandığında, bugün dahi Rusya'dan Amerika'ya geçmek mümkündür. Hem, böyle bir mesafe en ibtidâî sallarla bile geçilebilir. Nitekim, modern gemilerin olmadığı bir devrede, Kristof Kolomb'dan evvel Müslüman seyyahların, hem atlarını da beraberlerinde yükledikleri gemilerle Amerika'ya geçip orayı keşfettikleri bugünün araştırmacılarının büyük bir çoğunlukla kabûl ettikleri açık bir gerçektir. Demek oluyor ki Amerika'ya gidip bugünkü nesle menşe olan insanların oraya geçmesi için harikulade bir hâdiseye gerek yoktur. Olan olduğuyla gayet ma'kûldür...
Darvinizm'in çürütülmesine gelince, hem tereddütlere cevap teşkîl eden sorular arasında onunla alâkalı çok şey söylendi, hem de bu mevzûda bilhassa son zamanlarda bir hayli kitap ve ilmî araştırma neşredildi...
Meraklıların o kitapları okumalarını tavsiye ederim.