Lut kavmi, Nuh kavmi gibi bazı kavimler belli suçlardan helak edilmişlerdir. Bugün bütün ahlâksızlıklar yapıldığı halde, neden toplu olarak milletler helâk edilmiyor?

Öteden beri ilâhi bir kanun olarak Cenâb-ı Hâk, âsî ve tağî kavimlere -âhirette cezâ vermesi muhâkkak ve mukadder olmakla beraber- terbiye ve te'dib için çok defa, dünyada da cezâ vermiştir. Hakikaten, Hz. Lût kavmi hakkındaki cezâ ürpertici ve ibret verici mahiyettedir. Hz. Lût'un vâzifeli olduğu Sodom ve Gomore Lût gölü çevresindedir. Bu bir kaç belde, bir gecede tek bir sayha ile yerle bir edilmişlerdir. Hz. Lût'un kavmini, utandırıcı günâhları ve su-î âkıbetleriyle en ince teferruatına kadar anlatan Kur'ân-ı Kerim, Hz. Nuh'un kavmini de tafsilâtıyla nakleder: "Tûfan hâdisesi zuhur eder... " O günkü dünya karaları suların altında kalır; denizler buharlaşır; gökten yağmurlar yağar; yerden sular fışkırır ve bütün o âsî cemaat helâk olur... Ancak, sefîne-i Nuh'a (as) binen, az bir grup; bir kısım zayıf hadislere göre 60-70 insan Allah'ın tevfikiyle kurtulur. Sonra da insanlık, yeniden, bunlardan üreyip çoğalır. Bu mevzuda, arkeoloji uzmanları, bir takım emarelerle bu hadisenin cereyan ettiği yer ve cereyan keyfiyetini araştıra dursun, biz kudsîler topluluğu üzerinde duralım.

Evet, Ümmet-i Muhammed'e (sav) gelince, hakikâten ister Ümmet-i davet (Müslüman olmayanlar), isterse ümmet-i icâbet (Müslümanlar) olsun, bugün hepsi de pek çok melâneti birden işlemektedir. Efendimiz'in (sav) davetini duyan Avrupa, Amerika ve sâir yerlerde öyle kötülükler irtikâb edilmektedir ki, hâkikaten ne Hz. Lût, ne Hz. Sâlih, ne de Hz. Hûd devrinde bu melânetlerden hiçbirisi irtikâb edilmemiştir.

Ancak, O'nun ümmetinden olma husûsiyeti, âdetâ, bu ümmete paratoner olmuştur. Bu hususiyeti te'yid eden Kur'ân-ı Kerim'den bir âyetin işâretini ve Efendimiz'in (sav) bir beşâretini zikretmek yerinde olur.

Enfâl suresindeki bir ayette:

"Sen onların içinde bulundukça, Allah, onlara azab edecek değildir. Ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildir. " (Enfal, 33)

Hatta burada Resul-ü Ekrem'in (sav) mukâyeselere gelmeyen büyüklüğünü mukâyese için, şu hususu belirtmekte yarar görüyoruz. Hz. Mesih'in şöyle dediğini Kur'ân-ı Kerim nakleder:

". .. Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın); eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen Aziz ve Hâkimsin." (Maide-118)

Evet, Hz. Mesih, azan, sapan cemaatinin durumunu Allah'a karşı ifâde ederken: "Eğer sen onlara azab edersen onlar senin kulların. Eğer mağfiret edersen, Aziz ve Hâkim sensin. " der. Halbuki Efendimiz (sav) için Kur'ân'ın ifâdesi şöyledir:

Yani: "Habibim sen onların içindeyken ben onlara azab edecek değilim. Aynı zamanda istiğfar ettikleri,(bana döndükleri)müddetçe onlara azab etmeyeceğim..."

Ayetten anlaşılıyor ki, Ümmet-i Muhammed'in iki mühim paratoner ve iki mühim seddi var. Belâlar, bu paratonerlerle tesirsiz hale gelecek ve azaplar bu setleri aşamayacaktır. Birincisi: Maddî ve manevî şahsiyet-i maneviye-i Ahmediye'nin (sav) içimizde bulunması -İlâ yevm'il kıyâmete Allah devam ettirsin! -İkincisi: Ümmet-i Muhâmmed içinde hakka, hâkikata sahip çıkan ve dâima Allah'a yönelen ehl-i hizmet ve ehl-i istiğfar bir zümrenin bulunması... Bundan dolayı rahmetinden bekleriz - Allah bize, bilhassa toplu olarak azab etmeyecektir...

Hadis-i Şerif'e gelince, sahih hadis kitaplarında gördüğümüz şekliyle, Efendimiz (sav) ümmetinin helâk olmaması için Allah'a (cc) çok yalvardı. Bu yalvarmalarının en mühimi de Vedâ Haccı'nda, Arafat ve Müzdelife'de oldu. Bu iki mübarek yerde o, Allah'ın ilhâm ettiği ölçüde pek çok şey diledi. Hatta, kul haklarının affı için dahi yalvardı-yakardı. Ancak, bu husus kabul edildi mi, edilmedi mi bir şey diyemeyeceğim!

Evet O Sultanlar Sultanı'nın, Ümmet-i Muhammed'in helâk olmaması mevzûunda pek çok yalvarış ve yakarışları olmuştu. Bunu Sahâbe-i Kirâm'a şöyle anlatıyor: "Ben, Rabbimden, benim ümmetimi helâk etmemesini istedim. Rabbim benim bu duamı kabul buyurdu. Dedi ki: "-Onların helâki kendi aralarında olacaktır. Günah işledikleri zaman ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım. "Ben bunun da kalkmasını diledim; ama Rabbim, bunu kaldırmadı." Evet, irâdeleri ile halledecekleri bu mesele kaldırılmamıştı... Başka kavimler günah işledikçe semavî ve arzı âfetler onları kırıp geçirecek; ama, ümmet-i Muhammed cürüm işledikçe birbirine düşecek, ittihâd ve ittifâkları bozulacak, ihtilâflarla hırpalanacaklar. İşte, Resul-i Ekrem (sav) bunun kalkmasını Rabbisinden çok diledi; ancak, Cenab-ı Hak -hikmetini kendi bilir- bunu kaldırmadı.

Bir de şu hususu, bir ayetin işâreti, ehl-i keşif ve tahkikin beyanı olarak arz edeceğim! Bir yerde az dahi olsa, Kur'ân-ı Muciz'ül-Beyan'a, dine ve diyanete samîmî hizmet varsa ve orada ehl-i hakkın mağlup olma endişe ve tehlikesi de bulunmuyorsa, bu işi yapan cemaat, paratoner gibi belâların def-u refine vesile olacaktır. Evet bu şekilde dine hizmet eden, on tane samimi adam olsa, bunlar paratoner gibi belâları kırıp def-u refine vesile olacaktır. Ama; ehl-i hak mağlup ise, Allah'ü Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri onları da sarsacaktır.

İşin doğrusunu Allah bilir.