KULLAR ARASINDA HESABIN
GÖRÜLMESİ
Yaratılmışlar
arasında hesabın görülmesi ve yargının sonuçlanmasına Allah’ın izin
vermesiyle, bu konuda ilk hesaba çağrılacak olanlar peygamberlerdir.
Peygamberlere, aldıkları görevin gereğini yapıp yapmadıkları, vazifelerini
yerine getirip getirmedikleri sorulacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de,
gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.”
(Araf,
Peygamberler,
biz, Rabbimizden aldığımız mesajları kendi kavimlerimize ilettik, ancak onlar
bizi yalanladırlar –ki Allah zaten bu gerçeği bilmektedir- diye haber verdiklerinde,
hemen ümmetler hesaba çekilmek üzere çağrılır. Bu konuda davet olunacak ilk
ümmet de Peygamberimizin (as) ümmeti olacaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Rabbin
hakkı
için, mutlaka onların
hepsini yaptıklarından
dolayı
sorguya çekeceğiz.”
(Hicr,
Mümin
olan kişi inancını açıklayacak, inkârcı kâfir de inkârını, münafıkların da ikiyüzlülüğünü
ortaya koyacaktır. İşte diğer ümmetler de bu şekilde hesaba çekileceklerdir. Allah
katında Genel anlamdaki bu hesap görme ve arz olayından sonra bu defa insanların
işledikleri ameller konusunda yapıp ettiklerinin tartışılması ve hesapların görülmesi
için birer birer hesaba çekileceklerdir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz
onların
dönüşü
Ebu
Hureyre’den (ra) Tirmizi rivayet ediyor, Ebu Hureyre demiş ki, Allah Resulü
(as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet
gününde insanlar hesap görmek üzere üç defa huzura,
mahkemeye çıkarılırlar.
Bunlardan iki tanesi karşılıkla tartışma
ve mazeretler ileri sürme gibi bahanelerle
geçecektir. İşte
bu sırada
amel defterleri ellerde dağıtılır,
kimisi defterini sağ tarafından alırken,
kimisi de sol tarafından alacaklardır.”[1]
İşte
ümmetler hesapları görülmek üzere böylece Allah’ın huzuruna arz olunurlar. İnsanların
hesapları amelleri doğrultusunda oldukça farklı farklı olacaktır. Bunlardan kiminin
hesabı gayet kolay geçecek, kiminin hesabı oldukça zor geçecek, kimisinin
hesabı gizli olarak görülecek ve kimisinin de hesabı açıktan görülecektir.
Kimisi Allah’ın dilemesiyle mağfiret olunacak, kimisi ise, Allah’ın
dilemesiyle azap görecektir. Çünkü Allah her şeye kadirdir, her şeye gücü
yetendir.
Kıyamet
gününde ilk defa hesabı görülecek olan varlıklar hayvanlar arasında görülecektir.
Onların hesaplarının bitiminden sonra, kendilerine “Toprak oluverin”
denilecek ve onlar da hemen toprak olacaklardır. Kâfirler hayvanların bu
durumunu gördüklerinde hayıflanarak: “Keşke biz de toprak oluverseydik”
diyeceklerdir. Yani keşke bizler de insan değil de hayvanlar olsaydık, mutlaka
biz de toprak olup kurtulurduk, anlamında söyleyecekler. Nitekim Rabbimiz
şöyle buyurmaktadır:
“gün
kişi
önceden yaptıklarına
bakacak ve inkârcı
kişi:
‘Keşke
toprak olsaydım!’
diyecektir.” (Nebe,
Ebu
Hureyre’den Müslim ve Tirmizi rivayet ediyor. Ebu Hureyre diyor ki; Allah Resulü
(as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet
gününde mutlaka haklar hak sahiplerine ödenecektir.
Öyle ki boynuzlu olan koyundan boynuzsuz koyunun hakkı,
öcü alınacaktır.”[2]
Hayvanların
kıyamet gününde diriltilmesi, mahşer yerine getirilmesindeki hikmet ve incelik
bazı kimselere azap olsun içidir. Çünkü senin de bilip öğrendiğin gibi sahipleri
onlardan gereken zekâtı vermemiştir. O hayvanları sahibinden haksız bir
şekilde almıştır. Böylece bu hayvanları onların sırtına yükleyerek ve onlara
taşıtarak mahşer yerine getirecektir. Yine de en iyisini yüce Allah bilir.
Kullar
arasında ilk sorgulaması yapılacak olanlar, kan davasıdır. Buhari, Müslim ve
başkaları İbn Mesud’dan (ra) rivayet ediyorlar. İbn Mesud demiş ki Allah Resulü
(as) şöyle buyurdu:
“Kıyamet
gününde insanlar arasında ilk başta
bakılacak
olan dava, kan davasıdır.”[3]
Öyle
ki öldürülen kimse, kendisini öldürmüş olan kimsenin yakasına yapışarak der
ki: “Rabbim! Beni öldüren bu adamdan hakkımı al.”
Kulun
hesaba çekileceği amellerin ilki ve en başta geleni namazdır. Eğer namazını istenilen
manada kılmış ve kabul edilmiş ise, gerçekten kurtulur ve felaha ulaşır. Eğer namazdan
geçer not almaz ise, namazı da kabul edilmemişse, eli boş döner ve hüsrana
uğrar.
Tirmizi
ve Nesai Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah
Resulünden (as) şöyle buyururken işittim:
“Kıyamet
gününde kulun ameli bakımından hesaba çekileceği
ilk ameli nanmazıdır.
Eğer
namazını
tüm esaslarına göre kılıp
eda etmişse,
felah bulur ve kurtuluşa
erer. Eğer
namazını
gereği
gibi yerine getirmemişse, kılmamışsa,
geçer not almamışsa,
boşa
çıkar
ve hüsrana uğrar.
Eğer
farz namazlarından
bir eksikliği
varsa, rahmet ve bereketi bol olan yüce Allah buyurur
ki: ‘Hele bir araştırın
bakalım,
bu kulumun hiç nafile namazı yok mudur?
Böylece bulunan nafile namazı ile eksiği
tamamlanır.
Daha sonra diğer
amellere gelir. Şüphesiz Allah kulunu
hesaba çeker ve ona dört şeyden hesap sorar;
Ömründen, ilminden, malından ve bedeninden
dolayı
hesaba çeker.”[4]
Tirmizi
Ebu Berze’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Berze diyor ki: “Allah Resulü (as)
şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde kul,
dört şeyden
hesaba çekilmedikçe hesap yerinden ayrılamaz. Ömrünü
nerelerde çürüttü, diye ömründen, ne gibi bir işledi,
diye amelinden, nereden kazandı
ve nereye harcadı diye malından
ve bedeninin nerelerde çürüttü, diye bedeninden
sorguya çekilecektir.”[5]
Allah
her kuluna bu dört şeyi soracak ve onları bundan dolayı yargılayacaktır.
Ey
kardeşim! Bir düşün hele. Kıyamet gününde bekleme yerinde Allah’ın huzurunda
hesap vermektesin. Rabbin sana ömründen, hayatından soru sormaktadır. Şu anda
her geçen dakika ve saniyeler senin aleyhinde geçip gitmektedir ve sen bu
ömürden ötürü sorgulanacaksın. Bunu bir düşün! Sen bu ömrünü Allah’a itaat
yolunda mı geçirdin, yoksa ona isyan ile mi?
Allah’ın
san öğrettiği ilimden ve bilgiden ötürü de hesaba çekileceksin, kısaca dinin
ve dünyan ile alakalı olarak her ne öğrendiysen bütün bunlardan hesaba
çekileceksin. Çünkü tüm bu öğrendiklerin ilim adı altında değerlendirilecektir.
Acaba sen öğrendiklerinin gereğini olumlu manada yerine getirdin mi, yoksa
olumsuz manada mı uyguladın, ilminle amel ettin mi, etmedin mi?
Toplayıp
biriktirdiğin ve sonra da harcadığın malından da hesaba çekileceksin. Sen bu
malı nereden kazandın, helal olarak mı kazandın, yoksa haramdan mı elde ettin?
Bunu nerelere harcadın, Allah yolunda mı, yoksa Allah’a isyan yolunda mı?
Kısaca kazandığın her bir kuruş ve her bir paranın hesabını vereceksin,
bunlardan ötürü sorgulanacaksın. Bu kazancının kaynağı ne idi ve nelere harcandın,
diye sorulacaktır.
Sonra
bedeninden, Allah’ın sana bahşeylediği göz, kulak, konuşma ve akıl gibi duyu
organlarından ve benzeri şeylerden sorgulanacaktır. Yani bu şeyleri Allah’ın
rızasını kazanma yolunda mı, yoksa Allah’a masiyet uğrunda mı çürüttü, diye
sorulacaktır.
O
halde sorulara cevap hazırla! Çünkü seni hesaba çeken zat, her şeyi biliyor,
görüp gözetliyor. Hesaba çekecek olan o yüce zat, her şeyden haberdardır. Ona
hiçbir gizli şey asla gizli kalmaz. Allah gözlerin haince bakışını da bilir,
sinelerde saklı ve gizli olarak tutulanı da bilir. Nitekim Peygamberimiz (as)
şöyle buyuruyor:
“Hak
eskimez, kaybolmaz, yapılanlar unutulmaz,
Allah asla ölmez. İstediğin gibi amel işle,
neye layıksan,
onunla cezalandırılırsın.”[6]
RİYAKÂRLARIN
HESABA ÇEKİLMELERİ
Ey
kardeşim! Şimdi de sana riyakâr yani münafık, ,ikiyüzlü kimselerin nasıl bir
hesap ile karşı karşıya olduklarını göstereyim. Çünkü bunlar yaptıkları işleri
ya da amelleri Allah için değil başkası için yapıyorlardı. Bunun nedeni, insanların
niyetlerine ve amellerine göre hesaba çekilecekleri gerçeğinin ortaya çıkması
içindir. Çünkü yüce Allah, ancak samimi olarak ihlâs ile yapılan ve kendisinin
rızası murat olunan ibadetleri kabul eder.
Müslim,
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyor. Ebu Hureyre demiş ki Allah Resulü (as)
şöyle buyurdu:
“Şüphesiz
kıyamet gününde ilk defa hakkında hüküm verilecek, yargılanacak olan kimse,
şehit düşen bir kimse olacaktır. Bu kimse huzura getirilir. Allah Teala ona
verdiği nimetlerini hatırlatır, o da o nimetleri hatırlar, bunları elde
ettiğini itirafta bulunur. Yüce Allah ona:
—
Sen, söyle bakalım
bu nimetlere karşılık
nasıl
bir amel işledin,
diye buyurur. O kimse de, bunları
elde edebilmek için şehit düşene
dek, senin yolunda cihad ettim, savaştım,
der. Yüce Allah ona: Yalan söylüyorsun. Çünkü sen, “Sana ne
babayiğit
ve kahraman bir kimse imiş” desinler diye
savaştın,
nitekim o beklediğin
de denildi, diye buyurur. Daha sonra
emir verilir de o kimse yüzüstü cehenneme atılır. Bu defa da ilim öğrenmiş,
öğretmiş ve Kur’an okumuş olan kimse huzura getirilir. Allah ona da verdiği
nimetleri hatırlatır. Bu kimse de söz konusu nimetleri hatırlar ve o kimse de
verilen nimetleri itiraf eder. Yüce Allah kendisine:
—
Söyle bakalım,
sen, bu nimetlere karşı ne yaptın?
diye sorar. O kulu da şöyle cevap verir:
—
Bununla ilim öğrendim, öğrendiğini öğrettim ve senin rızanı kazanmak için
Kur’an okudum. Yüce Allah onun bu cevabına karşılık şöyle buyurur:
—
Sen yalan söylüyorsun. Çünkü sen, sana “âlim” desinler diye ilim öğrendin,
“ne güzel Kur’an okuyor” desinler diye Kur’an okudun. Nitekim bu istediklerinde
senin hakkında
söylendi. Daha sonra emir verilir
ve bu kimse yüzüstü cehenneme atılır.
Bundan
sonra da yüce Allah’ın kendisine her türlü mal ve imkân sağladığı, verdiği bir
kimse getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri kendisine hatırlatır. Bu kimse
de onları hatırlar ve itirafta bulunur. Yüce Allah ona da:
—
Söyle o halde, sen verdiğim bu nimetlere karşılık
ne yaptın?
diye buyurur. O kişi de, verilmesini istediğin, hoşnut kaldığın hiçbir hizmet
yolundan onları esirgemedim, harcadım. Bunu da sırf senin rızanı ve hoşnutluğunu
elde etmek için yaptım ve harcadım, der. Yüce Allah ona da
—
Sen yalan söylüyorsun. Oysaki sen, tüm yaptıklarını,
“bu adam ne kadar cömert bir imiş”
desinler diye yaptın.
Kaldı
ki bu da senin hakkında söylendi,
diye buyurur. Sonra emir verilir ve bu kimse de yüzüstü cehenneme atılır.”[7]
Bir
rivayete göre de bu sayılanlar, kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin
tutuşturulacağı Allah’ın yarattığı kullarından ilk kimseler olacaktır.
Diğer
taraftan kıyamet gününde hesaba çekilecek olanlar iki kısımdırlar. Bunlardan ilk kısma girenler işledikleri
günahlarından dolayı tevbe edip, pişmanlık duyarak hakka dönenlerdir, diğer bir
kısmı ise, ölünceye kadar masiyetlerinde, günah işlemekte ısrarcı olanlardır.
Bunların her ikisini de işledikleri amelleri sebebiyle yüce Allah hesaba çekecektir.
Bunlardan tevbe edenler ve Allah’ın kendilerini mağfiret buyurmasını dilediği
kimseler var ya, işte bu durumdakileri yüce Allah dilerse bağışlar, dilerse
onları azap eder. Çünkü Allah çok mağfiret eden ve pek merhamet edendir. Allah
bu durumda olanları o gün hesaba çeker ve fakat yaptıklarını deşifre edip ifşa
etmez, onları Allah kendisine yaklaştırır ve hatalarını mahşer halkından
gizler. Onların günahlarını onlara gösterir ve onlar da yaptıklarını itirafta
bulunurlar, daha sonra da Allah onları mağfiret buyurur ve bağışlar. Çünkü
Allah Teala ikramı ve fazlı büyük olandır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Şu
da muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve yararlı
iş
yapan, sonra böylece doğru
yolda giden kimseyi bağışlarım.”
(Ta Ha,
Buhari
ve Müslim İbn Ömer’den (ra) rivayet ediyorlar. İbn Ömer diyor ki, ben Allah
Resulünden (as) şöyle buyurduğunu dinledim:
“Kıyamet
gününde mümin Aziz ve Celil olan Rabbine yaklaşacak,
öyle ki Allah onun üzerine affını
indirecek ve ona işlediği
günahlarını
ikrar ettirecektir. Yüce Allah o kuluna: ‘Sen filan
günahını
biliyor ve itiraf ediyor musun?’ diye sorar. Bunun
üzerine kulu da: ‘İtiraf
ediyorum Rabbim! Evet, Rabbim!’ diyecektir. Bunun üzerine yüce Allah: ‘Ben de
dünyada senin yaptıklarını
gizledim, bugün de seni bağışlıyorum.
Bundan sonra artık
o kimseye yaptığı
iyiliklerinin sahifesi verilir. Ancak diğer
gurup olan kâfirlerle münafıklara
gelince, onlara, mahşerdeki toplanmış
olan insanların
huzurunda seslenilir ve; işte bunlar var ya,
bunlar Rableri adına
yalan söyleyenlerdir. Allah’ın laneti zalimler üzerine
olsun!”[8]
Bu
durum aslında bir daha dönmemek üzere işlediği günaha samimi olarak içtenlikle
tevbe edenler içindir -ki buna Nasuh tevbesi denir-. Allah bunların
günahlarını bağışlar. İşlediği günahları, azalarıyla yaptıklarını unutturur,
hatta Kiramen kâtip meleklerinin bu kimsenin ameline ilişkin yazdığı kötü amellerini
de meleklere unutturur. Hatta işlenen bu günahlar, o kişinin kesin olarak ödemek
niyetinde olduğu halde kul hakkıyla alakalı günahları da olsa, ödeyemeden ölmesi
durumunda Allah bu kimseyi bağışlayacaktır. Dolayısıyla yüce Allah kıyamet
gününde o hak sahiplerine de onların haklarını fazlasıyla karşılayacak ikramda
bulunur ve o hasımları, hak sahiplerinin rızasını alarak affettiği kimselere
karşı aralarında memnunluk oluşturur, davalarından vazgeçmelerini sağlar.
Ahmed
b. Hanbel, Buhari ve daha başkaları Ebu Hureyre’den (ra) rivayet ediyorlar.
Rivayete göre Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Kim,
tekrar ödemek üzere insanların mallarını
alırsa,
Allah da ona ödeme imkânını verir.
Kim de başkalarından
aldığı
malı,
ödememek, telef etmek niyetiyle alırsa,
Allah da onu yok eder, telef eder.”[9]
Peygamberimizden
(as) rivayet olunan bir hadise göre,
şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden iki kişi,
Aziz olan Rabbimin önünde diz çökerler. Bunlardan bir der ki: Rabbim! Kardeşimden
benim hakkımı
al. Yüce Allah, peki ne istiyorsun, buyurur. O da, bana
onun iyilik ve güzelliklerinden, iyi amellerinden ver, der. Allah, ya adamın
iyi amelleri yoksa ne yapacaksın?
diye buyurur. Adam, benim üzerimdeki günahları
al, ona üzerine at, der. Allah bu kuluna; ey kulum, gözünü şöyle
bir kaldır
da bak, buyurur. Adam baktığında
ne görsün gümüşten
inşa
olunmuş
muazzam bir şehir.
Hemen hayretler içerisinde adam, ey Rabbim! Bu şehir
hangi peygambere veya hangi şehide aittir, diye
sorar. Allah, bu şehir,
bana bunun değerini
ödeyene ait olacaktır, buyurur. Kul, Rabbim!
Kim bunun parasını
sana ödeme gücüne sahip olabilir ki? der. Allah, ey
kulum, sen buna güç yetirebilirsin, buyurur. Kul, ey Rabbim! Peki ya bunun karşılığında
benden ne istiyorsun, diye sorar. Yüce Allah, bu kardeşinde
olan hakkından
vazgeçmendir, affetmendir buyurur. O kul da, Rabbim, ben kardeşimi
affettim, der. Yüce Allah, öyleyse kardeşinin elinden tut
birlikte her ikinizde cennete girin, buyurur. İşte
bu sırada
Allah Resulü (as) şöyle
buyurdu: Allah’ın
emir ve yasaklarına
dikkat ederek, gerekeni yaparak Allah’ın
azabından
kendinizi koruyun. Kardeşlerinizin
arasını
bulun, çünkü Allah kıyamet gününde kullarının
arasını
bulup barıştıracaktır.”[10]
İşte
kıyamet gününde yüce kimi kullarını, sırf onlara ikram olunsun, onun bir fazlı
olsun diye bu şekilde affolunacaklardır. Çünkü Allah’ın mümin kullarına karşı,
ikramı ve fazlı bol olandır.
Kâfirler,
münafıklar ile suçlulara gelince, işte bunlar, Allah’ın kendilerine azap
etmeyi dilediği kimselerdir. Çünkü her şeyden münezzeh olan Allah, hesapları
konusunda onlarla tartışacak ve onları mahşer toplumu içerisinde çok ağır bir
hesap ile rezil edecektir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Senin
Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf,
Buhari,
Müslim ve başkaları Hz. Aişe annemizden rivayet ediyorlar. Hz. Aişe demiş ki;
Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Kim hesaba çekilirse, azap olunur.”[11]
Bu
anlattıklarımızdan eğer biri Allah’ın huzuruna getirilirse, bunlardan kafir
olanlar, herhangi bir inkara kaçmaksızın açıkça inkarcı olduğunu söyler, ancak
münafık olan kişi ise, yaptıklarını inkara kalkışır ve mazeret ileri sürer.
Sanır ki, görünürde kendisini inanmış gibi göstermesi ona yarar sağlayacak,
oysa bunun ona bir yararı olmayacaktır. Hatta yine zanneder ki dünyada sırf
çıkar amacıyla işlediği amelleri ona bir fayda sağlayacak, oysa bu da onun sandığı
gibi olmayacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“O
gün Allah onların
hepsini diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi,
Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey,
bir
Allah,
onların küçük olsun, büyük olsun ne gibi bir amel işlemişlerse hepsini onlara
ikrar ettirir. Kaldı ki Allah Teala şöyle buyuruyor:
“O
gün Allah onların
hepsini diriltecek ve yaptıklarını
kendilerine haber verecektir. Allah onları
bir bir saymıştır.
Onlar ise unutmuşlardır.
Allah her şeye
şahittir.”
(Mücadele,
Kulun
amelinden bir şeyi inkâra kalkışması veya mazeret ileri sürmesi durumunda, Allah
Teala o kimsenin tüm vücut organlarına emir vererek onların tanıklıkta
bulunmalarını isteyecektir. Onlar da kendilerinin aleyhinde olarak tanıklıkta
bulunacaklardır. Dil, daha önce ne söylemişse, onları dile getirecektir.
Kulaklar neyi duyup dinlemişlerse, onları konuşacaklar. Gözler neleri görmüşse
onlar da onu anlatacaklar, eller kazandıklarını, ayaklar kötülük için nasıl
yürüyüp gittiklerini söyleyeceklerdir. Kısaca her organ ayrı ayrı konuşacak,
deri bile ne gibi ve hangi amaçla bir amel işlemişlerse hepsi işlediklerini
konuşacaklardır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Yapmış
olduklarına
dilleri, elleri ve ayaklarının,
aleyhlerinde şahitlik
edeceği
gün onlar için çok büyük bir azap vardır.”
(Nur,
Allah
Teala yine şöyle buyurmaktadır: “Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları,
gözleri ve derileri, işledikleri şeye
karşı
onların
aleyhine şahitlik
edecektir. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik
ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi
konuşturan
Allah, bizi de konuşturdu,
derler.” (Fussilet,
Yine
yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “O gün onların
ağızlarını
mühürleriz; yaptıklarını
bize elleri anlatır,
ayakları
da şahitlik
eder.” (Yasin,
Kaldı
ki insanın üzerinde yaşadığı ve gezip dolaştığı bu yeryüzü de ayrıca insanın
aleyhinde veya lehinde yapıp ettiklerinden ötürü şahitlikte bulunacaktır.
Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Yerküre
kendisine özgü sarsıntısıyla
sallandığı,
toprak ağırlıklarını
dışarı
çıkardığı
ve insan ‘Ne oluyor buna!’ dediği
vakit, işte o gün yer
Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.”
(Zilzal,
Ahmed
b. Hanbel, Beğavi ve Tirmizi’nin sahih kabul ederek Ebu Hureyre’den yaptıkları
rivayete göre demiş ki: Allah Resulü (as): “İşte o gün yer
Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.”
(Zilzal,
Ey
kardeşim iyi bil ki: Senin tanıkların seninle birliktedir. Başka tanık aramaya
gerek yok. Çünkü bilmelisin ki tüm organların, bedenin tıpkı bir kaset ve
kamera gibi yaptıklarını ve konuştuklarını kayda almaktadır. Dolayısıyla hesaba
çekilmezden önce kendini hesaba çek. Çünkü Rabbin yaptığın ve söylediğin her
şeyi gözetip durmaktadır. Şunu da bilmelisin ki, sen yapıp ettiğin her şeyden
sorguya çekileceksin. Dolayısıyla kendi adına yapıp ettiklerinden dolayı ya
azap olunacaksın veya ödüllendirileceksin. Ameline göre muameleye tabi
tutulacaksın.
Ebu
Hureyre’den Buhari ve Müslim rivayet ediyor, demiş ki, sahabe Allah Resulüne
dediler ki: Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet gününde biz Rabbimizi görecek miyiz?
Bu soru üzerine Allah Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Gün
ortasında, hiç bulutun olmadığı açık bir havada güneşi gördük veya görmedik
diye herhangi bir şüpheye veya tartışmaya girer misiniz? Sahabe, hayır dediler.
Bu defa yine dedi ki: Öyleyse hiçbir bulutun olmadığı bir gecede, ayın
ondördünde ayı görmeme gibi bir sıkıntı olabilir mi? Sahabe yine hayır, dediler.
Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
siz de Rabbinizi görmede asla bir tartışmaya girmeyecek ve tartışmasız olarak
göreceksiniz. Tıpkı gün ortasında güneşi ve açık bir gecede ayı görmeniz gibi,
açık olarak göreceksiniz. Kul, Rabbine kavuşur, Rabbi de ona der ki: Ey filan
kimse! Ben sana ikramda bulunmadım mı? Ben seni efendi, lider konumuna
getirmedim mi? Seni evermedim mi? Sana atlar ve develer vermedim mi? Bir de
seni istediğin gibi hareket etmede, istediğini yapmada serbest kılmadım mı? Kul
da; evet Rabbim! diye cevap verir. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: Sen
bana kavuşacağına,
huzuruma çıkacağına
inanıyor
muydun? Kul da, “hayır” der.
İşte bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurur: “Sen beni nasıl unuttuysan, ben de
aynen seni unuttum.” Bu defa ikinci birsi getirilir, ona da aynen birinciyle
olduğu gibi yapılan yapılır, sorulan sorulur. Bu defa bir üçüncüsü getirilir,
bu kişiye de tıpkı birinciye söylenenler ve sorulanlar söylenir. Bu da, “evet
Rabbim!” der. Bu defa, “Peki öyleyse, sen, benim huzuruma geleceğine inanıyor
muydun? diye sorar. Bu üçüncüsü der ki: “Ey Rabbim! Ben sana, senin kitabına ve
gönderdiğin peygamberlerine iman ettim. Namaz kıldım, oruç tuttum,
Enes’ten
Müslim rivayet ediyor, diyor ki; Allah Resulü (as) gülerek şöyle buyurdu: “Benin
neden güldüğümü biliyor musunuz?” Biz de; Allah Ve Resulü daha iyi bilir, dedik.
Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Gülümsememin sebebi, bir kulun Rabbiyle
şöyle bir görüşme yapması sebebiyledir. Kul Rabbine; Rabbim! sen beni
zulmetmekten menetmedin mi?, der. Rabbi de, elbette, menettim, buyurur. Bunun
üzerine kul der ki: Ben, bu gün kendimden başkasının hakkımda şahitlik etmesini
doğru bulmam, der. Allah Resulü diyor ki, yüce Allah da şöyle buyurur: Gerçi
şahit olarak Kiramen kâtibin melekleri de var ama peki bu gün kendi kendinin
şahidi olman sana yeter. Allah Resulü
diyor ki; bunun üzerine adamın ağzına mühür vurulur, bant çekilir ve tüm beden
organlarına konuşun, emri verilir. Onlar da yaptıkları amelleri söylerler. Bu
arada adam ile organları arasında serbestlik tanınır, adam organlarına dönerek;
yazıklar olsun, size! Benim tüm bu çabalarım sizin için değil mi? Ben bütün bu
mücadelemi sizin için veriyor değil miyim, der.”[13]
İşte
tüm bu sahih hadisler gösteriyor ki yüce Allah, bizzat cesetlerin kendilerini
dünyada iken nasıl idiyseler yeniden iade edecektir. Çünkü bu organlar dünyada
iken ne yapıp etmişler ise, nelere şahit olmuşlarsa, neyi işlemişlerse hepsi de
dile gelip konuşacaklardır. Eğer böyle olmamış olsaydı, organlar ve bedendeki
her şey söz konusu işlenen amellere ve irtikâp olunan fiillere ait tanıklık etmeselerdi,
nasıl şahitlik edebilirlerdi ki?
Nitekim
başkalarına zulüm ve haksızlıkta bulunanlardan haksızlığa uğrayanlar kıyamet
gününde o zalimlerden haklarını isteyeceklerdir. Kaldı ki zulme uğrayanlar, kıyamet
gününde zalimlerin sevaplarından ve iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine
verilmek suretiyle haksızlığa uğradıkları oranda haklarına kavuşacaklardır.
Eğer haksızlık yapmış olanların sevapları ve iyilikleri yoksa bu defa haksızlığa
uğramış olanların günahlarından alınarak o zalimlere yüklenir.
Buhari
ve Tirmizi Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyre şöyle diyor:
Allah Resulü (as) buyurdu ki: “Bir kimsenin üzerinde bir kardeşinin kendisine
veya malına karşı yapılan tecavüzden, saldırıdan dolayı doğmuş bir hakkı, alacağı
varsa, hiçbir altın ve gümüşün (dinar ve dirhemin) geçerli olmayacağı kıyamet
gününden önce, bugün, hemen dünyada iken gidip haksızlıkta bulunduğu o
mazlumdan helallik dilesin, bağışlanmasını istesin. Çünkü helallik alınmadığı
takdirde zalim kimsenin eğer salih bir ameli varsa, yapmış olduğu haksızlığı
karşılayacak miktarda o zalimin salih amelinden alınıp mazluma, haksızlığa
uğrayan kimseye verilir. Eğer zalimin bir güzel ameli yoksa bu defa alacaklının
günahından alınıp zalime yüklenir.”[14]
Müslim
Ebu Hureyre’den rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “İflas
eden kim olduğunu
bilir misin, kime iflas etmiş
denir?” Orada bulunanlar
dediler ki: Bize göre iflas etmiş olan kişi, elinde avucunda para pul olarak ne
varsa hepsini kaybedendir. Allah Resulü (as) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ümmetimden
iflas etmiş
olan kimse, kıyamet gününde mahşer
yerine namaz, oruç ve zekât ile gelir. Ancak kimine küfretmiş,
kimine iftirada bulunmuştur.
Şunun
malını
yemiş,
bunun kanına
girmiştir ve kimini de
dövmüştür.
Tüm alacaklılarına
bu adamın
sevabından
alınıp
verilir. Nihayet adamın
iyi amelleri, sevabı biter,
ancak geride alacaklılar vardır.
Bu defa kalan alacaklıların günahlarından
alınıp
bu adama yüklenilir, sonra da adam cehennem ateşine
atılır.”[15]
İşte
yüce Allah bu şekilde hak sahibinin hakkını haksızlık eden kimseden yani zalimden
alır, çünkü o hâkimlerin en adil olanıdır. Artık bundan sonra amellerin tartılması
için mizan kurulur.
i
[1] Tirmizi, Sıfatul
Kıyame, h:
[2] Müslim, Birr ve Sıla, h:
[3] Buhari, Rikak,
[4] Nesai, Salât,
[5] Tirmizi, Kıyamet, h:
[6] Acluni, Keşful Hafa,
[7] Müslim, İmare, h:
[8] Müslim, Tevbe,
[9] Buhari, İstikraz,
h:
[10] Hâkim, Müstedrek, Ahval, h:
[11] Buhari, Rikak,
[12] Buhari, Mezalim,
[13] Müslim, Zühd, h:
[14] Buhari, Mezalim, b:
[15] Müslim, Birr ve Sıla,
h: