ALLAHlî TEALA'NIN MUKADDES
SIFATLARI
I- Allah'ın Zâtı Ve Sıfatları
Hakkında İcmali İman
Allah'ın Zâtı Ve Sıfatları
Hakkında Tafsili Îmân
îslâmda îmân esaslarının birincisi, Allah'a îmândır. Allah'ın
varlığına inanmak, îmânın ilk şartıdır. Çünkü diğer esaslara inanmak, önce bu
ilk esasa inanmaya bağlıdır. Bunun için de, her şeyden Önce, Allah'ın
varlığını akü yoluyla bilmek, akıl olan ve erginlik çağma eren her şahsa
farzdır, demiştik. îşte bu sebeple, bu kısmın ikinci bölümünde, İslâm Kelâm
bilginleriyle, ilâhiyatçı Filozofların, Allah'ın varlığını isbat
eden çeşitli delillerini özetlemiştik,
İslâm
mütefekkirlerinin, İlâhiyatçı Şark ve Garp Filozoflarının ve nihayet, çağımızda
müsbet ilimlerle uğraşan seçkin tabiat bilginlerinin
aklî ve ilmî delilleriyle, Îslâmda îmânın ilk ve en
mühim şartı olan Yüce Allah;m varlığını isbat
ettikten sonra, O'nun mukaddes sıfatlarını izaha geçiyoruz.
Çünkü Allah'a îmân
etmek; yalnız Allahu Teâlâ'nın
Zâtına inanmaktan ibaret olmayıp, aynı zamanda, o yüce varlığın Zât-i İlâhîsi
hakkında vâcib olan kemâl sıfatlariyle,
yüce Zâtının vasfe-dilmesi mümteni
olan (mümkün olmayan) noksan sıfatları ve Zât-i İlâhisi hakkında inanılması
caiz olan sıfatlan icmâlî veya tafsili olarak bilmek ve onlara inanmakla olur.
«Allahu Teâlâ'ya îmân»
sözünden maksat işte budur.
O halde Allah'a
inanmakla mükellef olan her insanın, Allah'ın Yüce ve ezeli Zâtı hakkında vâcib, mümteni ve caiz olan Kemâl
Sıfatlarını iki yoldan biri ile bilmesi ve onlara öylece ve kesin olarak
inanması gerekir.
Birinci yolla îmân
tarzına «İcmali îmân», ikinci yolla îmân tarzına da, «Tafsîlî îmân» denir.
Şimdi Allah'a îmânın bu iki
seklini izah edelim : [1]
Allahu Teâlâ hakkında :
a) «Allah,
Zât-ı ilâhîsine lâyık olan bütün
kemâl sıfatlarla mtıttasıftır. Allah'ın kemâl sıfatlan sonsuzdur.»
b) «Allah
yüce zâtına lâyık olmayan her türlü
noksandan münezzehdir.»
c) «Kemâl ve
noksan sıfatlar dışında kalan şeyler,
Allah'ın Zâtı hakkında caizdir.» demeye, yani onları [2] topluca
bilip, öylece inanmaya, Allahu Teâlâ
hakkında «İcmâlî îmân» denir.
Cenâb-ı Hakk'ın; dilediğini
yaratmak veya yaratmamak, yok etmek veya etmemek, affetmek veya etmemek, ceza
vermek veya vermemek, emirlerine itaat eden bir kimseyi mükâfatlandırmak veya
emirlerine isyan eden kimseye azâb vermek gibi
şeyler, Zât-ı ilâhî hakkında caiz olan şeylerdendir.
Aslında mümkin [3] olan herşeyi yapmak veya yapmamat Allah hakkında caizdir.
Kur'an-ı Kerim'de emir buyurulan :
«Rabb'in,
dilediğini yaratır ve dilediğini seçer.» [4]
«Şüphe yok ki Allah,
dilediğini yapar.» [5] mealindeki âyetler ile,
«Allah'ın dilediği
olur, dilemediği olmaz» hadîs-i şerifi, bu hakikati açıkça ifade eden ilâhî
burhanlar ve kesin delillerdir.
O halde her müslüman'ın, kısaca; Allah'ın bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf, noksan sıfatların hepsinden münezzeh olduğuna
inanması şarttır. [6]
Allah'ın ilâhî
sıfatlarının tafsiline geçmeden önce, bazı hususlarda
bilgi vermeyi faydalı görüyoruz.
«Sıfâtullah»
yani Allah'ın Sıfatlan konusu, Kelâm bilginlerini ve îslâm
mütefekkirlerini çok meşgul eden ve ihtilâfa düşüren pek önemli bir balıistir. Bu konuda çok söz söylenmiş, birçok eserler vücûda
getirilmiştir. Buna- rağmen bugün de, önemini korumaya devam etmekte, birçok
ilmî etüdlere ve doktora tezlerine konu teşkil
etmektedir.
Bu konudaki ihtilâf, herşeyden önce Sifatullah'm Zât-ı
ilâhî ile alâkasını tesbitte görülmüş ve bu hususta
başlıca dört fikir belirmiştir.
Bunların en önemlisi,
«Miitekellimûn» diye anılan İslâm Kelâm-cilarından «Ehl-i Sünnet»
mezhebini temsil eden «Eş'ariye» ve «Mâ-türîdîyye» Uflamalarının
görüşüdür. Diğer mezheb ve görüşleri, her görüşün
delillerini ve muhalif fikirlere verdikleri cevapları beyan etmek, kitabımızın
hacmi ve gayesi dışında kalmaktadır. Bu sebeple biz bu bölümde, Cenâb-ı Hakk'ın Mukaddes
Sıfatlarını, nıüs-lümanların
büyük ekseriyeti nazarında doğru ve hak olarak bilip inanılan «Ehl-i Sünnet» mezhebine göre ve kısaca izah edeceğiz.
Zât-ı tlâhî'nin Mahiyetini İnsan Aklı Kavrayabilir mi?
Bu izahata geçmeden önce, bir hususu önemle belirtmek isteriz:
Yaratıkların en
mükemmel ve şereflisi olan insan, kendisine
verilen akıl ve duyu organlariyle, yaratıcı ve
terbiye edici olan Zât-ı îlâhî'nin hakîkî hüviyetini bilme ve O'nu idrak etme
kudretine sahip değildir. Çünkü duyu organları da, aklî idrâki de sınırlı olan
insan; zâtiyle, sıfatlariyle hudutsuz olan veer tasavvurun üstünde bulunan mutlak kemâl, mutlak kudret,
irâde ve ilim sahibi, eşsiz ve benzersiz Yüce Allah'ın ilâhî hakikatini anlıyamaz. Buna beşerî kudret ve takati kâfi gelmez.
Bunun içindir ki, her
mükellef şahıs, Allah'ın varlığım ve birliğini bilmekten sorumlu olduğu halde,
O'nun yüce hakikatim, ilâhî hüviyetini araştırmak ve Öğrenmekle mükellef
değildir. O halde, ilâhî sıfatlarının hakikatini da idrak etmeye imkân yoktur.
Ancak, biz, icmâlî olarak; Yüce Allah'ın kemâl sıfatlariyle
muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu
aklımızla idrak edebiliyor ve bunun tafsilâtını mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerîm'den öğreniyoruz.
Kur'an-ı Kerîm'in birçok âyetlerinde, Allah'ın «Esmâü'l - Hüs-nâ»sı
dediğimiz doksan dokuz güzel ismi zikredilmiştir. «Tevhîd
ve Sıfat» ilmiyle, uğraşan bilginlerimiz, bu isimlerin yardımlanyle,
Allah'ın, ilâhî sıfatlarını, kendi beşerî takatları nisbetinde müslüman-lara anlatmağa çalışmışlardır.
Bu, «Esmâü'l - Hüsnâ» denilen güzel
isimlerden başka, Cenâb-ı Hakkın bir de has (özel)
ismi vardır. O da «Allah» lâfz-ı şerifidir. Bu isim,
ilâhî mevcvudun en büyük ismi olup, O'nun özel ismi
olması bakımından diğer güzel isimlerinin delâlet ettiği bütün vasıfları
içine alır. Bu sebeple, Allah isnı-i şerifi, Cenâb-ı Hakkın bütün kemâl sıfatlarını, ilâhî vasıflarını
toplar ve onlara delâlet eder.
Cenâb-ı Hakk'ın bu has isminin
menşei (aslı) »hakkında söylenen sözlerin en kuvvetlisi ve en meşhuru, bu
ismin has isim olması itibariyle başka bir kökten gelmediği, hiçbir kelimeden tü-retilmediği fikridir. Bir
kökten türemiştir, diyenlerin fikri ise, bu hususta düştükleri ihtilâf
sebebiyle zayıf görülmektedir. Bu bakımdan bu görüşleri burada özetlemeye
lüzum görmedik.
«Allah» ism-i şerifinin bir hususiyeti de; Arab
harfleriyle her harfinin Allahü Teâlâ'ya
delâlet etmesidir. Şöyle ki
Bu harflerden
sonuncusu olan «He», «Hüve»
zamiri takdirinde olup, Allahu Teâlâ'mn
Yüce Zâtına işaret etmektedir. Bu harf, ortadaki «lâm» harfiyle birleşince «lehu» olmuş olur ki, bu da yine Cenâb-ı
Hakk'a işaret eder. Üçüncü harf olan «lâm» ile
birlikte okunduğu takdirde «Lillâhi» olur ki, bu da
yine Cenâb-ı Hakk'ın Yüce
Zâtına işaret eder. Dördüncü harf «elîf» ile birlikte ise, Hak Teâlâ'nm Zâ-tma
ve Sıfatlarına delâlet eden ve O Yüce Varlığın has (özel) ismi oian «Allah» I&jfe-ı şerifini
meydana getirmektedir. Bu lâfz-ı şerifi başından
itibaren de bu şekilde tahlil etsek, yine aynı mânâ inceliğini görürüz. Başka
hiçbir kelimede bulunmayan bu husus, «Allah» lâfzının ilâhî bir özelliği olarak
kabul edilebilir. Nitekim, saydığımız bu harflerle ile başlayan birçok âyet-i
kerîmeler mevcuttur.
Cenâb-ı Hakk'm bu özel ismi, Kur'an-ı Kerîm'de, diğer güze) isimlerin hepsinden çok
olarak 2800 defa zikredilmiştir. Kur'an-t Kerîm'in
ilk sûresi olan «Fatiha» da; bütün isimlerden önce «Allah» ism-i
şerifi, ondan sonra da sıfâtî isimlerin en mühimi
olan «Rabb» ism-i şerîfî
gelmektedir. Hak Teâlâ'nın «Rabb»
ismi de Kur'an'da en çok zikredilen ism-i şeriflerdendir. Buna rağmen Kur'an'da
ancak 960 defa geçmekte ve başka hiçbir isim bu ikisi
kadar kullanılmamaktadır.
Allah'ın Rabb isminden sonra en çok geçen ve en önemli sayılan
isimleri : «Rahman, Rahim ve Mâliks'dir. Fatiha
sûresinde «Al-'lah» has isminden sonra sıra ile
zikredilen bu dört ism-i şerife, Cenâb-ı
Hakk'm «Rubûbiyyet Sıfatlan»
adı da verilmektedir.
Terbiye etmek,
büyütmek ve yetiştirmek mânâlarını ihtiva eden «Rabb»
kelimesinin asıl mânâsı, «Bir şeyi derece derece
yükselterek, gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar kollayan» demektir. O
halde, Rabb, kâinatta bulunan herşeyi
terbiye edip yetiştiren ve kemâle eriştiren Hak Teâlâ'nın
en basta gelen Rubûbiyet sıfatıdır.
«Rahman» ve «Rahîm»
isimleri İse, hayır işlerinde gösterilmesi îcâbeden
şefkat mânâsına gelen «rahmet» kökünden gelir. Bu kelime sevgi ve merhamet
mânâlarını ihtiva eder. Allah'ın mahlûkâ-tına (yaratıkların^) olan sevgisi,
rahmet ve merhameti hudutsuz olup, her şeyi kapsayacak genişliktedir. Rahman ve
Rahîm (Rubûbiyet) sıfatlarının, mahlûkâtm
kemâle ulaşmasında büyük tesiri vardır. Bu üç ulûhiyyet
sıfatının (Rabb, Rahman, Rahîm) ifade ettiği ilâhî
mânâyı, dördüncüsü olan «Mâlik» sıfatı tamamlar.
«Mâlik», ceza ve
mükâfat gününün sahibi demek olup, adaleti yerine getirmekle mükellef mânâsına
gelen «Hâkim» kelimesinden farklı olarak, kötülük yapanı dilerse cezalandıracağı,
dilerse affedeceği mânâsını da ifade eder.
Okuyucularımıza
faydalı olur düşüncesiyle verdiğimiz bu bilgilerden sonra, Allahu
Teâlâ'nın Yüce Zâtı hakkında vâcib
ve muhal
olan sıfatların herbirini ilerde yeri geldikçe izah etmek üzere sayabiliriz.
Vâcib olan sıfatlar şunlardır :
1- Vticûd (Allah'ın var olması)
2- Kıdem
(Ezelî olmak, vücûdunun evveli olmamak)
3- Bekaa (Ebedî olmak, varlığının sonu olmamak)
4- Muîîâlef etü'n - LU havadis (Kâinatta mevcut olan hiçbir şeye zatça da,
sıfatça da benzememek)
5- Kıyam bi nefsihi (Vücûdu, kendi zâtının muktezâsı,
yani icabı olan ve başkasına muhtaç olmayan)
6- Vahdaniyet (Zâtında, Sıfatlarında ve Fiillerinde bir tek olan, ortağı bulunmayan)
7- Hayat (Allahu Teâlâ'nın diri, yani hayat
sahibi olması)
8- îlim (Allahu Teâlâ'nın herşeyi bilmesi)
9- Kudret (Allahu Teâlâ'nın herşeyi yapmağa
muktedir olması)
10- İrâde (Allahu Teâlâ'nın irâde ve ihtiyar sahibi olması)
11- Sem (Allahu Teâlâ'nın herşeyi işitmesi)
12- Basar (Allahu Teâlâ'nın herşeyi görmesi)
13- Kelâm binefsihi (Allahu Teâlâ'nın Zâtına mahsus sözü olması)
14- Tekvin (Allahu Teâlâ'njn bilfiil
yaratması) [7]
Bu 14 sıfat, Allahu Teâlâ'nın Zâtına vâcib olup, bunların zıdla-n olan
:
1- Adem (Yokluk)
2- Hudûs
(Sonradan olmak)
3- Beka
4- Muhalefetun Lil havadis
5- Başkasına
muhtaç olmak
6- Taaddüd (Birden fazla olmak)
7- Ölü olmak
(Diri olmamak)
8 - Cahillik
(Bilgisiz ve unutkan olmak)
9- Acz (Âciz ve kudretsiz olmak) 1
Hudûs (Sonradan oımattj
Fena (Varlığın sonu olmak)
Müşabehet ve mümaselet (Sonradan olan bir şeye benze-
10 - kerrabiye
11 -
İşitmemek
12 -
Görmemek
13- Dilsiz
olmak
14-
Yaratmamak
Kerâhiyet (İradesizlik) İşitmemek Görmemek Dilsiz olmak Yaratmamakdır.
Allahu Teâlâ'mn Yüce Zâtına mümteni olan «Noksan Sıfatlar»
İslâm'da îmân esaslarının ilk ve en mühim şartının
Allah'a îmân1 olduğunu, Allah'a îmânın ise, yalnız Cenâb-ı
Hakk'ın mücer-red Zâtı İlâhîsine inanmakla olmayıp, aynı zamanda o Yüce
Varlığın Zâtı hakkında vâcib olan «Kemâl
sıfatlarıyla, yüce Zâtının vas-fedilmesi
mümteni' (muhal) olan «Noksan sıfatları» ve Zât-ı
İlâhîsi hakkında inanılması caiz olan sıfatları icmâlî veya tafsili olarak bilmek ve onlara inanmakla olur,
demiş, icmâlî îmânın nasıl olacağım, «Sıfatullah»
bahsinin Önemini, bu konuda düşülen ihtilâfı, insan aklının^ Zât ve Sıfât-ı
îlâhî'nin hakikatini idrakten âciz olduğunu, «Allah; has İsminin özelliğini ve
«Rubûbiyet
Sıfatları» adı verilen «Rab,
Rahman, Rahîni ve Mâlik» isimlerinin hususiyetlerini
kısaca beyan ettikten sonra, Cenâb-ı Iîakk'ın Yüce Zâtı hakkında vâcib
olan Kemâl Sıfatlarını sırasiyle beyan edeceğiz. [8]
[1] Ali Arslan Aydın, İslam
İnançları, (Tevhid Ve İlm-i
Kelam), Gonca Yayınları: 261.
[2] Allah'ın Yüce Zâtı hakkında vâcib. caiz
ve mümteni1 oları şeyleri
[3] Olması da, olmaması da caiz olan şeyler
[4] Kasas. 68.
[5] Hacc, 14
[6] Ali Arslan Aydın, İslam
İnançları, (Tevhid Ve İlm-i
Kelam), Gonca Yayınları: 262-263.
[7] Vücut Sıfatı'na; «Sıfatı Nefsiyye-,
daha sonra sayılan beş sıfata; -Sıfât-ı S biyye-, son
sekiz sıfata da; -Sıfât-ı Sübûtiyye» veya -Sıfât-ı Meanî»
denir
[8] Ali Arslan Aydın, İslam
İnançları, (Tevhid Ve İlm-i
Kelam), Gonca Yayınları: 264-268.